• Sonuç bulunamadı

1.3. Hükümet Sistemleri

1.3.3. Başkanlık Sistemi

1.3.3.3. Başkanlık Sisteminin Dezavantajları

İki yüzyıldan daha uzun bir tarihe sahip olan başkanlık sisteminin tüm hükümet sistemlerinde olduğu gibi bazı zayıf yönleri mevcuttur. Sistemin mevcut bu zaafları çeşitli dezavantajları beraberinde getirmektedir. Hükümet sisteminin dezavantajları sıralanırken daha çok ABD dışında kalan, özellikle çoğunluğu Latin Amerika’da bulunan kırılgan, istikrarsız ve zaman zaman demokratik rejimleri kesintiye uğramış başkanlık sistemleri dikkate alınmaktadır (Henderson, 2006: 56). Sistemin yapısında mevcut olan bu dezavantajları aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz (Yazıcı, 2011: 39-76; Linz, 1995a; Tunç ve Yavuz, 2009: 48-59; Özer, 1998: 70-76; Akçalı, 2013: 407- 410):

Darbelere ve Antidemokratik Rejimlere Yol Açması

Başkanlık sisteminin yasama ve yürütme arasında sert kuvvetler ayrılığının bulunması sebebiyle kuvvetler arasında yaşanan anlaşmazlıklarda sistemin kilitlenmesi olası bir durumdur. Erkler arasındaki ilişkilerin biçimlenişi sistemde esnekliği engelleyerek, kriz durumlarında veya ortaya çıkan anlaşmazlıklarda demokratik olmayan çözüm yollarına başvurulmasına yol açabilir (Tunç ve Yavuz, 2009: 48). Mainwaring ve Shugart 1972-1994 arasında dünyada sadece 33 ülkede kesintisiz demokratik bir rejimin hüküm sürdüğünü ve yeryüzünde birçok başkanlık sistemi olmasına rağmen sadece 6 tanesinin bu kategoriye girebildiğini dile getirmektedir (Mainwaring ve Shugart, 1997: 455-456). Stockholm’de bulunan

International Institute for Democracy and Electoral Assistance, son otuz senede sürekli demokratik yapısını koruyarak başkanlık sistemini uygulayabilen ABD, Kosta Rika, Kolombiya ve Venezuela’nın olduğunu belirtmiştir (Henderson, 2006: 56). Bunun yanı sıra, başkanlık sisteminin yürütmenin tüm yetkilerini bir kişinin elinde toplaması, iktidarın kişiselleşmesi ve diktatörlüğe dönüşmesi ihtimalini doğurmaktadır. 21. Yüzyılda Urguay’da yaşanan iki siyasal darbe teoriyi destekler niteliktedir (Uluşahin, 1999: 135-137). ABD dışında uygulanan başkanlık sistemleri genel itibariyle orjinine aykırı birçok unsura sahiptir. Dolayısıyla bu yapılar kişisel iktidarların oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Arjantin, Şili, Paraguay, Urguay, Bolivya gibi başkanlık sistemini uygulayan ülkelerde kuvvetler ayrılığı ilkesinin tam olarak uygulanmaması, seçimlerin tam demokratik olmaması gibi unsurlar sistemde çeşitli sorunlara yol açarak askeri darbelerin yaşanmasına zemin hazırlamış nitekim darbeler de yaşanmıştır (Kuzu, 2011: 103-105). Diğer taraftan yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçlar uyarınca başkanlık sistemine ilişkin karşılaştırmalı literatürde sıkça dile getirilen kilitlenmelere dair beslenen önyargılar kısmen yersiz görünmektedir. Başkanlık sisteminin, başkanın üyesi olduğu partinin kongrede çoğunluğa sahip olmadığı ya da kilitlenme halleri vuku bulduğunda, hayatta kalma ihtimalinin tehlikeye girdiği inancı ampirik bir dayanaktan yoksundur (Cheibub ve Limongi, 2002: 156). Günümüz itibariyle Latin Amerika ülkelerinde demokratik tecrübelerin artması ile birlikte halkın askeri yönetimlere yaklaşımını pozitiften negatife döndüğünü ve artık marjinal kesimler dışında toplumun askeri yönetimlere karşı tavır almaya başladığı görülmektedir. Demokrasi bu ülkelerde geniş bir meşruiyet zeminine kavuşmuştur. Latin Amerika ülkeleri çok partili başkanlık sistemi uygulamalarında başarıya ulaşmış olmaları, “çok partili başkanlık sisteminin kaçınılmaz olarak ülkeleri istikrarsızlığa mahkûm edeceği” tezinin geçerliliğini büyük oranda ortadan kaldırmıştır (Akgün ve Tanıyıcı, 2013: 190).

Demokratik İlkelerle Çelişen Bazı Unsurların Bulunması

Linz, başkanlık sistemlerinin ortaya çıkardığı ve demokrasi için önemli bir tehdit olarak gördüğü, kazananın her şeyi aldığı “winner-take all”, kaybedenin her şeyi kaybettiği, demokratik siyaseti bir “toplam-sıfır (zero-sum)” oyunu haline dönüştürdüğünü ileri sürmektedir. Kazanan ve kaybeden tüm başkanlık dönemi için

keskin bir ayrım yaşayacaktır. Kaybeden için yeni bir seçim, koalisyon veya muhalefet olabilme gibi parlamentarizmin sağladığı imkânlar başkanlık sisteminde en azından yürütme organı itibariyle söz konusu değildir (Linz, 1995a: 147-148). Başkanlık sistemine atfedilen bu zayıflık bir yönü ile doğru olmakla birlikte, burada gözden kaçırılan bir husus vardır. O da başkanlık seçimini kaybedenler sadece yürütme ile ilgili yetki kullanma hakkını kaybetmektedir, lakin bu durum kaybeden adayın ve onun bağlı olduğu siyasal partinin devlet yönetiminde karar alma süreçlerinin tamamında kaybettiği anlamına gelmemektedir. Yasama organının seçimi başkanlık seçiminden ayrı olması sebebiyle, muhalefetin yasama organında çoğunluğu elde etmesi veya alınan kararları etkileyebilecek bir güce kavuşması ihtimali mevcuttur. Bu çerçevede düşünüldüğünde, parlamenter sistemde toplam-sıfır oyunu etkisi daha fazla olduğu ileri sürülebilir. Şöyle ki, genel seçimler sonrası hükümeti kurma çoğunluğunu elde eden siyasal parti hem yasama, hem yürütme gücüne hâkim olacaktır (Bilir, 2013a: 161).

Çift Meşruiyet

Başkanlık sisteminin önemli dezavantajlarından biride, yasama ve yürütme organlarının doğrudan halkın oylarıyla göreve gelmesinden kaynaklanan, iki erkin birbirleriyle yarışan meşruiyet iddiasında bulunabilmeleridir. Bu durum özellikle yasama organı üyelerinin çoğunluğu başkanın temsil ettiği siyasal seçeneğin destekleyicilerinden oluşmuyorsa, meşruiyet iddiası ciddi sıkıntılara yol açabilir. Başkan ve parlamentodan hangisinin gerçekte halkın temsilcisi olduğu noktasında çıkabilecek çatışmaları çözüme kavuşturacak hiçbir demokratik ilke mevcut değildir. Yasama ve yürütme arasında yaşanabilecek olası çatışmanın cereyan ettiği demokrasi kültürünü içselleştirememiş toplumlarda söz konusu problemlerin büyüyerek sokaklara sıçraması ve askerin arabulucu güç olarak müdahale etmesi ihtimaller dâhilindedir (Linz, 1995a: 145,154-155; Yazıcı, 2011: 53; Cheibub ve Limongi, 2002: 153). Erkler arasında yaşanan gizli veya açık bu çatışmalar genel olarak tüm başkanlık sistemlerinde görülmektedir. Yasama ve yürütme organları arasında çıkan ihtilafların çatışmaya dönüşmesi halinde çözüm üretilebilmesi başkanın ve yasama organı üyelerinin inisiyatifine kalmıştır (Özer, 1998: 75). ABD’de bu tarz çatışmaların ortaya çıkmamasının temelinde sahip olduğu siyasal kültür ve siyasal

partilerin özgün yapısı bulunmaktadır. Toplumsal kutuplaşmanın yoğun, partilerin disiplinli ve keskin ideolojik çizgilere sahip olması durumunda bu tür çatışmalar daha derin ve sık yaşanması mümkündür (Özbudun, 2015: 64). ABD’de söz konusu çatışmaların yıkıcı bir biçimde yaşanmamasında yasama organında yer alan veya dışarıda kalan siyasal aktörlerin kendilerine iki büyük partide yer bulabilmeleri ve yerel oylarla seçilerek meclise gelmeleri nedeniyle rijit politik bir duruş sergilememeleri ile de yakından ilişkilidir (Riggs, 1997: 264).

Katılık

Meşruiyetini doğrudan halktan alan başkanın sabit bir görev süresinin olmasının yanı sıra yasama organı tarafından görevine –impeachment harici- son verilememesi siyasal süreci kesintili ve katı şekilde birbirinden ayrılmış dönemlere bölmektedir. Dolayısıyla, bu dönemler içersinde meydana gelen olayların doğuracağı krizlere çözüm üretme ihtiyacına karşılık verilememesi olasıdır. Başkanın görev süresi ülkedeki tüm siyasal aktörler için hayati bir faktör niteliği taşımaktadır. Dolayısıyla başkanın görev süresinin sabit olması bütün sistemde bir katılığa yol açmaktadır. Yürütme organının görev süresinin sabit olması ve bu sürenin kesintiye uğratılamamasının oluşturduğu katılığın iki etkisi vardır, bunlar; a) Meşruiyetini ve popülaritesini yitiren bir başkanın görev süresi boyunca demokratik yollarla değiştirilememesi, b) Görev yaptığı süre içersinde gösterdiği performansın halk tarafından beğenilmesi ve desteklenmesine rağmen tekrar seçilememesi (başkan kaç dönem üst üste seçilebildiği ülkeden ülkeye değişiyor). Ayrıca, birdaha seçilme ihtimali kalmayan başkanın yaptığı icraatlara ilişkin hesap vermesi de mümkün olmamaktadır. Bu durumda başkan, çokta geleceği düşünmeden çeşitli uygulamalara imza atabilmektedir. Başkanın meşruiyetini kaybetmesine rağmen görevine devam etmesi sonucunda rejim krizleri ve demokrasinin ağır yara alması söz konusu olabilir. Venezuela’da Carlos Andres Perez’in ve Brezilya’da Fernando Collar’ın başkan olarak meşruiyetlerini yitirmeleriyle ortaya çıkan krizler, başkanlık hükümetinin yol açtığı sistemdeki katılığa verilebilecek örneklerdir. Başkanlık sistemi taraftarları, başkanın sabit bir süre için seçilmesi dolayısıyla yürütmede istikrarı sağlaması sebebiyle bu katılığı sistemin bir üstünlüğü olarak dile getirmektedirler (Linz, 1995a: 145-146; Yazıcı, 2011: 39-44; Sayarı, 2015: 79).

Kutuplaşma ve Siyasal Üslup

Başkanlık sistemi, siyasal sistemler için çok gerekli olan diyalog, pazarlık, uzlaşma ve oydaşma mekanizmalarının işlemesini teşvik edecek mekanizmalara sahip değildir. Dolayısıyla siyasal mücadelelerin sertleşmesi, kriz halini alması ve kutuplaşmalara yol açması sistem içerisinde sıklıkla karşılaşılan vakalardır. Başkanlık sisteminde yasama ve yürütmenin doğrudan halk tarafından seçilmesi ve bu iki organ arasında kontrol-denge sisteminin olmasıyla ortaya çıkan tabloda, sistem yasama ve yürütme erkleri arasında gerginliğin artmasını körüklemektedir. Bu durum sistemin sık sık kilitlenmesine zemin hazırlamaktadır. Sistem içerisinde siyasal aktörlerin her şeyi kazanması veya kaybetmesi çeşitli kutuplaşmalara yol açarak siyasal cepheler ve yarışan adaylar arasında çatışmayı artırmaktadır. Özellikle marjinal ve sistem karşıtı partilerin içerisinde yer aldığı çok partili bir başkanlık sistemi mevcut ise, başkanın küçük ve marjinal partilerden de destek alma arayışına girmesi gerekebilir. Bu koşullarda gerçekleşen seçim toplum içerisindeki kutuplaşmayı körükleyebilir. Bunun yanı sıra yasama organının çoğunluğunu başkanın siyasal görüşlerine zıt kişilerden oluşması başkan ile yasama organını zıtlaşmalara götürebilmekte ve sistemin tıkanmasına yol açabilmektedir. Özellikle demokrasinin tam olarak yerleşmediği toplumlarda başkanlık sistemi derin krizlere yol açarak toplum içerisinde de kutuplaşmaları arttırmaktadır (Özer, 1998: 101-102; Özbudun, 2015: 67). Diğer taraftan, başkanlık sisteminde seçimi kaybedenlerin yürütme erki içerisinde rol alamaması, sistem içerisinde yer alan siyasal aktörlerde ve toplumda kutuplaşmayı artırıcı etki göstermesi sonucunu doğurabilir (Sayarı, 2015: 78). Linz, halk tarafından seçilen başkanın halkı bir bütün olarak kendini desteklediği yanılsamasına kapılarak, muhalefetin ürettiği politikaları küçük bir kesimin çıkarlarının savunusundan ibaret görerek çatışmacı bir üslup üretmesi başkanlık sisteminin ortaya çıkardığı bir diğer sonuç olarak ifade etmektedir. Söz konusu siyasal üslup başkanlık sistemine özgü olmamakla birlikte, başkanlık sisteminin yapısının böylesi bir siyasal üslubu ve tavrı teşvik edebileceği ileri sürülebilir (Özbudun, 2015: 67-68).