• Sonuç bulunamadı

YAŞAM HAKKI

I. YAŞAM HAKKI KAVRAMI VE TARİHSEL GELİŞİMİ

İnsanoğlunun yeryüzüne adımını attığı ilk günden itibaren vermiş olduğu var olma mücadelesinin neticesi olarak, geçmişten günümüze çok büyük bedeller ödeme pahasına birtakım kazanımlar elde edilmiş, bu kazanımların korunması refleksiyle hareket edilerek temel hak kavramı geliştirilmiştir. Bu temel hak kavramının ilki ve en önemlisi ise “yaşam hakkı” olmuştur. Yaşam hakkının temelinde “insan hakları”

kavramı yer aldığı için, bu kavrama kısaca göz atmakta fayda olduğunu düşünüyoruz.

Hak kavramı Türk Dil Kurumu sözlüğünde; “adaletin, hukukun gerektirdiği veya birine ayırdığı şey, kazanç” olarak tanımlanmaktadır.10 Hukuk Sözlüğünde ise;

“hukuken korunan menfaat, kişilere tanınan yetki, davranış özgürlüğü, sahiplik ileri sürebilme yetkisi, kanun tarafından tanınan ayrıcalık ve adalet” gibi manalarda kullanıldığı görülmektedir.11

Konuşma dilinde “hak” kavramından anlaşılan ise; bireyin ilgili hususta bir şeyler yapabilmesi ve bu hususta diğer bireylerden veya toplumdan talepte bulunabilmesidir. Hak kavramının hukuk dilindeki karşılığı da, esasında, bireyin bir konuda bir şeyler yapabilme yetkisinin veya bu konudaki meşru talebinin hukuksal yollarla ifade edilmesidir. Buradaki yetki ve talebin de dayanağını hukuktan alması gerekmektedir.12

İnsan hakları kavramı ise, hak kavramı kapsamında oluşmuştur. “İnsanın, sırf insan olması nedeniyle sahip olduğu haklarıdır” şeklindeki tanımlama13, insan hakları kavramının öz bir tanımlaması olarak kabul edilebilir. Bu kapsamda insan

10 Türk Dil Kurumu Sözlükleri, Güncel Türkçe Sözlük, (Erişim) https://sozluk.gov.tr/ 10 Haziran 2020.

11 Ejder Yılmaz, Hukuk Sözlüğü, 4. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2010, s.280.

12 Mustafa Erdoğan, Anayasal Demokrasi, 7. Baskı, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2005, s.140-141.

13 Tekin Akıllıoğlu, İnsan Hakları-1 Kavram, Kaynaklar ve Koruma Sistemleri, A.Ü.S.B.F. İnsan Hakları Merkezi Yayınları, No.17, Ankara, 1995, s.1; Oktay Uygun, Kamu Hukuku İncelemeleri, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, Ocak 2011, s.3.

hakları, insan olarak yaratılmış olmanın gereği olarak bünyede barındırılan temel kazanımları ifade etmektedir.

“Hak” kavramı kapsamında gelişen insan hakları, bireylere sunulan ilave bir iyilik veya lütuf değildir, aksine bireylerin doğası gereği sahip oldukları statünün kavramsal ifadesidir.14 İnsan hakları kavramı, bireylerle devlet arasında bağa işaret eden “şemsiye” bir terimdir.15

“Hak” kavramının özel bir türünü oluşturan insan hakları, bir kimsenin yalnızca insan olması nedeniyle sahip olduğu en üstün nitelikteki ahlakî haklardır.

İnsan hakları ayrıca doğası gereği daha alt düzeyde olduğu kabul edilen haklarla ve bu hakların tanınması çabasıyla da yakından ilgilidir.16

Günümüze kadar insan haklarının ahlâkilik düşüncesinden doğduğu yaygın olarak kabul edilmiş ise de; artık insan hakları kavramı ile bugün büyük oranda, hukukun güvence altına aldığı haklar kastedilmektedir. Böyle bir anlayış değişikliğinin sebebi olarak; geçmiş dönemde felsefî ve ahlakî talep olarak görülen hakların, giderek ulusal, bölgesel ve uluslararası hukuk tarafından yasal koruma altına alınması gösterilebilir. İnsan hakları, “insanın değerini” koruduğundan, diğer tüm ahlakî haklar karşısında üstün kabul edilmektedir. İnsanın değerinin korunabilmesi ve insan onuruna uygun bir yaşamın sürdürülebilmesi de ancak insan haklarının hukuki güvence altına alınması ile mümkündür.17

İnsanoğlunun özgürlük arama çabaları ve onuruyla yaşama isteği, insan haklarının temelini oluşturmaktadır. Bu istek ve çabanın doğal sonucu olarak; bir insanın, insan olmasının doğal sonucu olarak edinmiş olduğu temel haklarından mahrum bırakılması ise aynı zamanda onurundan yoksun şekilde hayat sürmeye mahkûm edilmesi manasına gelmektedir. Bu çıkarımdan hareketle, insan hakları, siyasal meşruluğun temel ölçütü olarak kabul edilmektedir. Diğer bir deyişle; dinî,

14 Hüsrev Hatemi, “İnsan Hakları”, Yeni Türkiye Dergisi-İnsan Hakları Özel Sayısı, Cilt.1, Yıl.4, Sayı.21, Mayıs-Haziran 1998, s.166.

15 “Martyn Bond, The Council of Europe and Human Rights, Strasbourg, Council of Europe Publishing, 2010, s.77.” den aktaran; Oktay Bahadır, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Yaşama Hakkı ve Türkiye, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmış Doktora Tezi, Sakarya, Şubat 2014, s.7.

16 Jack Donnelly, Teoride ve Uygulamada Evrensel İnsan Hakları, Çevirenler: Mustafa Erdoğan, Levent Korkut, Yetkin Yayınları, Ankara, Ocak 1995, s.22.

17 İoanna Kuçuradi, İnsan Haklarının Felsefi Temelleri, 2. bs., Türkiye Felsefe Kurumu Yayını, Ankara, 1996, s.49.

ahlakî, felsefî ve hukukî boyutları olan insan hakları, siyasetin var olma gayesini teşkil etmektedir ve bununla birlikte siyasetin içinde kalması gerekli olan sınırları çizmektedir.18

İnsanın, sırf insan olması hasebiyle kazanmış olduğu insan hakları hukukunun amacı, insanın onurunu korumak ve ihtiyaç duyduğu maddi ve manevi gelişimini sağlamaktır. İnsan hakları, kişiler arasında “ırk, dil, din, milliyet, cinsiyet, ekonomik ve sosyal statü” farkı gözetilmeksizin bütün bireyleri kapsar ve insanın onuru gereği doğuştan sahip olduğu bu haklar vazgeçilmez ve devredilmez niteliğe sahiptir.

Bunların yanı sıra insan hakları, “evrensel, özgürlükçü, eşitlikçi, barışçı, sorumluluk yükleyici ve etik temellere dayalı” hak olarak kabul edilmektedir.19

İnsan hakları hukuku, bu hakları toplum ve devlet karşısında korumayı hedeflerken, bir yandan da bireylerin insanlık onuruna uygun şekilde kişiliğini tüm yönleriyle geliştirmesi için gerekli ortamın hazırlamasını kapsar. İnsan hakları kavramı, esasında, tüm bireylerin insan olarak doğması gereğiyle ve yine insan onuruna uygun şekilde yaşayabilmesi için tanınması gereken tüm hakları ifade eder ve bu hakların bireylere tanınması amacıyla hareket eder. “Olanın” değil de “olması gerekenin” ifade edildiği bu kavrama “soyut insan hakları” denilmektedir. Yaşanan gelişme ve ilerlemenin neticesinde “soyut insan haklarının”, ulusal veya uluslararası hukuki mevzuatta yerini alması, diğer bir deyişle hukukî güvenceye kavuşarak pozitif hukukun bir parçası olması halinde de, bu haklar artık “somut insan haklarına” dönüşmektedir.20

DWORKİN’e göre; insan hakları, bir ideoloji veya bir düşünce sisteminden ibaret olmadığı için, bu hakların kişilerin yaşamında ve toplum hayatında yerini

18 Mustafa Erdoğan, Anayasal Demokrasi, s.143-144.

19 Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, Oğuz Sancakdar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, Adalet Bakanlığı Eğitim Dairesi Başkanlığı, Ankara, 2004, s.9; Mümtaz Soysal, 100 Soruda Anayasa’nın Anlamı, 7. bs., İstanbul, Gerçek Yayınevi, 1987, s.83, s.190; Özer Ozankaya, “İnsan Hakları İçin Demokratik Ulusal Üst Kimliğin Zorunluluğu”, Türkiye’de İnsan Hakları, Ankara, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü İnsan Hakları Araştırma ve Derleme Merkezi Yayını, 2000, s.59.

20 Şeref Gözübüyük, Feyyaz Gölcüklü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, 9. bs., Turhan Kitabevi, Ankara, 2011, s.3.

alabilmesi konusunda, diğer bir ifadeyle “somut insan haklarına” dönüşmesi hususunda gerekli eylemler ortaya konulmalıdır.21

Doğal hukuk anlayışına göre; insan, insan olarak dünyaya gelmesinin sonucu olarak “vazgeçilmez, devredilmez, dokunulmaz ve zamanaşımına uğramaz” nitelikte haklara sahiptir.22

İnsan hakları kavramının tarihsel gelişim sürecine bakıldığında, geçmişten günümüze doğru içinde bulunduğu şartlar itibariyle, diğer bireylere, topluma, egemene, rejime, ideolojiye, devlete karşı savunulduğu ve egemen gücün karşı koyma faaliyetlerine rağmen hukukî bir statü kazanmış olduğu görülmektedir.23 İnsan hakları hukuku ahlakî ve felsefî temellere dayanmasının yanı sıra, ayrıca siyasî bir niteliğe de sahiptir ve devletin yani egemen gücün haklar karşısında sınırlandırılmasını amaçlar. İnsan hakları hukuku, hakların somutlaştırılması kapsamındaki taleplerini siyasî iradeye bildirir. Bu talebiyle devletin temel dayanağının insan hakları olmasını ve insan haklarını koruyucu politikalar geliştirmesini hedeflemektedir.24

İnsan haklarının somutlaştırılması sürecinde; haklar önce sosyolojik ihtiyaçlar karşısında bir talep olarak ileri sürülür, sosyolojik aşamanın ardından siyasî aşama gelir ve bu aşamada ileri sürülen bu haklar siyasî irade tarafından tanınır, son olarak ise bu hakların koruma altına alınması ve haklara güvence sağlanması için hukukî düzenlemelerle koruma sağlanır.25

Hukuk devleti ilkesinin benimsendiği sistemlerde, temel hak ve özgürlüklerin devlet veya egemen güç karşında ileri sürülmesi ve hakların ihlaline karşı korunma sağlanmasının gerekliliği, bilinen en eski belgelerden olması nedeniyle 15 Haziran 1215 tarihli Magna Charta Libertatum’a (İngiliz Büyük Şartı) kadar geriye yürütülebilir. Bu belge, İngiliz baronların, o dönemdeki egemen güç olan Kral

21 Françoise Tulkens, “Genel Olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması”, 50. Yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Türkiye, Uluslararası Sempozyum, Ed.: Ahmet Taşkın, Türkiye Adalet Akademisi Yayınları, Ankara, 2009, s.11.

22 Vahap Coşkun, İnsan Hakları-Liberal Açıdan Bir Tahlil, Liberte Yayınları, Ankara, 2006, s.3.

23 Mithat Sancar, Devlet Aklı Kıskacında Hukuk Devleti, 5. bs., İletişim Yayınları, İstanbul, 2010, s.105.

24 Mustafa Erdoğan, Anayasal Demokrasi, s.139.

25 Anıl Çeçen, “Günümüz Koşullarında İnsan Haklarının Genel Görünümü”, Türkiye’de İnsan Hakları, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü İnsan Hakları Araştırma ve Derleme Merkezi Yayını, Ankara, 2000, s.3.

John’u, hukuk devletine saygılı olmaya ve bazı temel hak ve özgürlükleri tanımaya zorlaması sonucunda oluşturulmuştur.26 Magna Charta’nın temel anlayışı, siyasal iktidarın sınırlandırılması düşüncesidir. Bu belge sonrasında “aydınlanma dönemine”

kadar insan hakları alanında kayda değer bir ilerleme yaşanmamıştır. 16. Yüzyılda gelişen Reform ve Rönesans hareketleri sonucunda ortaya çıkan hümanizm anlayışı, insan hakları yönünden devletin sorumluluğu konusundaki beklentileri de etkilemiştir. 1628 tarihli İngiliz Haklar Bildirisi/Dilekçesi (Petition of Rights) ile keyfi tutuklamalara karşı güvenceler getirilmesi, 1679 tarihli Habeas Corpus Act ile haksız tutuklamayı yasaklayan kanun çıkarılması, 1688 tarihli Bill of Rights (Haklar Bildirisi) yargı güvencelerini içeren düzenlemeler yapılması, bu dönemde insan hakları alanında yaşanan önemli gelişmelere örnek olarak gösterilebilir. 1776 yılında Amerikan Temsilciler Meclisi tarafından, doğal haklar anlayışı kapsamında Virginia Haklar Bildirgesi kabul edilmiştir. Bu Bildirge, anayasal anlamda temel insan haklarına yer verilen ilk düzenleme olarak kabul edilmekte ve “eşit özgürlük”,

“vazgeçilmez haklar” ilkelerine dayanmaktadır. 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi ise, bireyi ve doğal hukuk öğretisini esas almış ve bu kapsamda

“güvenlik” ve “baskıya karşı direnme” haklarını düzenlemiştir.27

Tarihsel süreçte yaşanan savaşlar, doğal afetler, hastalıklar, işkenceler, soykırıma varan uygulamalar, bilimsel, teknolojik ve ekonomik gelişme ve değişimler gibi insanlık üzerinde yıkıcı ve kalıcı etkiler bırakan olguların acı tecrübeleri nedeniyle, insan haklarının uygulanabilir olması ve kalıcı etki gösterebilmesi gayesiyle korunması yolunda adımlar atılması ihtiyacı doğmuştur.

Aşağıda “yaşam hakkı” özelinde yaşanan bu tarihsel süreç yeri geldikçe ifade edileceğinden, tekrar olmaması adına bu bölümde detaylı olarak değinilmemiştir.

26 Mümtaz Soysal, Anayasaya Giriş, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, No:

240, Ankara, 1968, s.22-23; Mehmet Emin Çağıran, Uluslararası Alanda İnsan Hakları, Platin Yayınları, Ankara, 2006, s.8.

27 Mustafa Erdoğan, Anayasal Demokrasi, s.183-184; Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, Oğuz Sancakdar, Rifat Murat Önok, İnsan Hakları El Kitabı, Seçkin Yayıncılık, 4. bs., Ankara, Ağustos 2011, s.41.