• Sonuç bulunamadı

Ayasofya’dan Önceki Dini Yapılar

2.2. ESERLERE GÖRE İNŞAATIN AŞAMALARI

2.2.1. Ayasofya İnşaati Öncesi

2.2.1.1. Ayasofya’dan Önceki Dini Yapılar

Ayasofya’nın yapıldığı yerde veya yakın çevrelerinde bugünkü adıyla Sultan Ahmet meydanında İstanbul’un ilk dönemlerinden itibaren dini yapıların bulunduğuna dair yorumlar yapılmaktadır. Dini yapılarla ilgili bilgiler sadece yorum boyutunda kalmayıp yazma eserlerdeki bir takım işaretler bu konuya farklı bir boyut kazandırmaktadır. Nitekim günümüzde yapılan son çalışmalar da önceki inşaların varlığını destekler mahiyettedir.

Osmanlı kaynaklarına göre Ayasofya civarındaki ilk ibadethane, Hz. İsa’nın dünyaya gelişinden 615 yıl veya bazı rivayetlere göre 1200 yıl önce efsanevi Kral

Yanko bin Madyan147 tarafından Yahya peygambere atfen yapılmıştır. Şemseddin

Karamanî bu mabedin kalıntılarının kendi dönemine ulaşması ile ilgili “Henüz

muazzam direklerden bir nicesi mevcuttur” ifadelerini kullanmaktadır148. Bazı

yazmalara göre, Yanko bin Madyan zamanında yapılan büyük ibadethane Yanko

dönemindeki büyük deprem ile yıkılıp yok olmuştur149. Müstensih İbrahim Efendi

Ayasofya önündeki kalıntıların, Yahya peygambere atf ettiği Deyr-i Azrail isminde bir

kiliseye ait olduğunu ileri sürer150. Şemseddin Karamanî, Deyr-i Azrail’in Can Alıcı

147 Yanko bin Madyan, efsanelerde oluşturulan hayali bir şahsiyettir. Başlıca özelliği Bizans’a adını veren

Byzas’tan daha eskiye giden bir kurucu olmasıdır. Ancak Yunan döneminden beri bilinen kaynaklarda şehrin ilk kurucusu olarak hep Byzas gösterildiği gibi, Yanko Bin Madyan adına XV. yüzyıldan önceki kaynaklarda rastlamıyoruz. Hz. Süleyman’ın soyundan değil, efsanevi Arap krallarının soyundan ve Ad ırkındandır. Yanko’nun sahip olduğu ya da kontrolü altında tuttuğu ülkelerle ilgili bilgiler, onu evrensel bir hükümdar yapmaya yeterlidir. Roma imparatorluğuyla kurulan bağlantı, XV. yüzyılda Osmanlıların hâkim oldukları jeopolitik mekânda Roma geleneğinin hâlâ ne kadar güçlü olduğunun bir kanıtıdır. J.H. Mordmann, Yanko bin Madyan isminin Nikomedya’dan türetilmilş olabileceğini ifade etmiştir. Stefanos Yerasimos, a.g.e., s.9,63,73.; “Rivâyetlere nazaran İstanbul’u bina eden kurucusudur.” Şem’dânizâde Fındıklılı Süleyman Efendi Tarihi, Mür’i’t-Tevârih II.A, İstanbul Üniversitesi Fakültesi Yayınları, İstanbul 1978, No. 2366, s. 85,183.

148 Şemseddin Karamani, a.g.e., vr.3a, str.2-4., İbrahim Efendi(Müs.), a.g.e., vr.45b, str.16-18. 149 Ahmet Akgündüz vd., Kiliseden Müzeye Ayasofya Camii, s.33.

Kilisesi olduğunu belirtir151. Ayasofya vakıf defterine göre Can Alıcı kilisesi İstanbul

Fatih ilçesinde Saraçhane’de bulunan Dülgerzade Camii’nin bulunduğu yerdedir152.

Ayasofya’nın bulunduğu Sarayburnu tepesi İstanbul’un en gösterişli yüksek tepelerinden biridir. Burada ilk Ayasofya yapılmadan önce “Ana Tanrı’ça Tapınağı” bulunuyordu. “Artemis Tapınağı” da bu bölgeye inşa edildi. Roma İmparatorluğu

döneminin gizemli dinlerinden biri olan “Mitra”153 dininin izlerine Sarayburnu’nda

rastlanılmıştır154.

Nişancı, Justiniaus’un Ayasofya’nın yapıldığı yerde daha önceden var olan ve

putperestlere ait olduğu için yıktırdığı tapınağın Sebuduş155 namında bir hükümdara ait

olduğunu söylemektedir156. Müellife göre aynı mevkide Ayasofya’dan önce 366 yılında

bir kilisenin yapıldığı157, Topkapı sarayında birinci avluda Ayasofya’nın kardeşi sayılan

ve aynı dönemden kalma “Aya İrini Kilisesi”nin varlığı, bunlardan başka bölgede farklı

dini yapıların olabileceğini kanıtlamaktadır158.

2.2.1.1.1. Günümüz Çalışmalarında I. Ayasofya

I.Ayasofya’nın yapılma süreci hakkında kaynaklarda farklı bilgiler geçmekle birlikte genel olarak yapım çalışmaları I. Kostantin (324-337) veya oğlu Kostantius’a (337-361) dayandırılmaktadır. Kilise tarihi yazarı Sokrates (380-440), Ayasofya’nın

yapımını imparator Kostantius’a (337-361) dayandırırken159, bazıları hristiyanlığı kabul

151 Şemseddin Karamani, a.g.e., vr.3a, str.1-2. 152 E.H. Ayverdi, a.g.e., s.341

153 Mitra, Antik Arilerde güneş ışığıyla ilişkilendirilmiş bir tanrı idi. Zerdüşt’ten önce etkili olan bu inanç

Zerdüşt sonrası dönemde daha güçlü bir konumda ortaya çıkmış ve Roma’ya kadar geniş bir alana yayılmıştır. Magilerin çalışmaları ile bu kült gittiği her yerde yerel inançlarla etkileşime geçmiştir. Mezopotamya ve Anadolu inançlarıyla etkileşime giren Mithra kültü, Helenistik dönemde yeni etkileşimlerle beraber senkretik bir dine dönüşmüştür. Roma İmparatorluğuna kadar yayılmış ve Roma’da Mithras’ın Sırları adını almış bu kült sonraları tüm imparatorlukta en etkili din haline gelmiştir. Özellikle askerler arasında yaygın olmuş bu din Hıristiyanlığın Roma imparatorluğunda etkili olması üzerine zayıflamış ve tarihten silinmiştir. Hayreddin Kızıl, Mitra’dan “Mithras’ın Sırları”na Mitraizm’in

Kuruluş Serüveni”, EKEV Akademi Dergisi, Yıl:17, S.55, Erzurum 2013, s.113. 154 Pelin Çift-Erhan Altunay, a.g.e., s.16-17.

155 Nişancı’da geçen efsanevi bir imparatordır. Kaynaklarda herhangi bir bilgiye ulaşamadığımızdan

efsanevî bir şahsiyet olduğunu düşünüyoruz.

156 هاشداپ مان شودوبش Nişancı, a.g.e., vr.20b., str.7. 157 Nişancı, a.g.e., s.12

158 Zeynep Tarım Altuğ, Topkapı Sarayı, DİA, C.41, İstanbul 2012, s.256.

159 Semavi Eyice, Ayasofya 1, Yapı Kredi Kültür ve Sanat, İstanbul 1984, s.4.; Mehmet U. Sakioğlu, Ayasofya’nın Sırrı/Kostantius, Fatih ve Da Vinci Şifresi, Karakutu Yayınları, İstanbul 2006, s.99; İsmail

etmesini göz önüne alarak ilk Ayasofya’nın I. Kostantin’in hükümdarlığının son yılında bitirildiğini ifade etmişlerdir160.

I. Ayasofya’nın Kostantin (324-337) tarafından yapıldığını ileri süren ilk kişi

Teofanes’tır161. Fakat tarihçi Evsebios, imparatorun böyle bir kilise yaptırdığından

bahsetmemiştir. Evsebios’a göre ilk Ayasofya, ilk çağ İstanbulunun merkezinde, tepe üzerinde dördüncü yüzyılda ahşap çatılı bazilika biçiminde yapılmış, Kostantius (337-

361) zamanında bitirilmiştir162.

Ayasofya’nın yapılışı ile ilgili olarak Kostantinidi, Tefanes ve Evsebios’tan biraz daha farklı bir bilgiler vermektedir. Kostantinidi, M. 327’de I. Kostantin’in ahşaptan kare şeklinde bir kilise yaptırdığını ve bu kilisenin dönemin büyük kilisesi olduğunu belirtmektedir. Kostantinidi’nin I. Kostantin tarafından yapıldığından bahsettiği bu kilise, ahşap olmasına rağmen dönemine göre heybetli bir görünüme sahiptir. Bu bilgilerin yanında bazı Bizans kaynakları Ayasofya’nın ince uzun dikdörtgen planında, taş duvarlı ve beş nefli olduğundan ve üzerinin kırma bir çatı ile ahşapla kapatıldığından bahsetmektedirler. Diğer taraftan Ayasofya Müzesi

müdürlerinden Muzaffer Ramazanoğlu, ilk Ayasofya’nın mozaik ve fresklerle163

süslendiğini ileri sürmektedir. Ramazanoğlu yaptığı kazı çalışmalarında iki küçük fresk parçasını ele geçirmiş, ancak çok bozuk durumda olduğu için teşhir edilememiştir. Ayrıca V. yüzyıla ait olduğu sanılan Bizans keramik parçaları ele geçmiştir. 1986 yılındaki çalışmalarında ise, ilk yapıya ait üzeri damgalı bir kiremit parçası elde edilmiştir164.

Kandemir, Ulu Mabed Ayasofya, Ekip Matbaaa, İstanbul 2004, s.14.; Jane Taylor, a.g.e., s.68; Feridun Dirimtekin, Resimli Ayasofya Klavuzu, Maarif Basımevi, İstanbul 1996, s.3.

160 Hasan Fırat Diker, a.g.e., s.7.; Erdem Yücel, a.g.e., s.14.

161 Stefanos Yerasimos, a.g.e., s.182.; Mehmet U. Sakioğlu, a.g.e., s.100.

162 Semavi Eyice, Ayasofya, DİA, C.4, İstanbul, s.207.; Mehmet U. Sakioğlu, a.g.e., “gös. yer.”

163 Fresk, “İtalyanca taze manasına frescodan”. Duvarlara ve sıva üzerine yapılan dini resimlerdir.

Duvarların sıvası üzerine daha sıva yaşken sürülerek bir yaş sıva tabakası içine nüfuz eden ve derinlere kadar giren boyalardan vücuda getirilen bir nevi sulu boya resimdir. Bu usulde boyalar sıvanın içine geçerek kalınca bir renkli sıva tabakası hâsıl ettiğinden yapılan resim çok sağlamdır. Orta Asya’da Turfan ve Kaça şehirlerinde keşf olunan mâbetlerin duvarlarında Türkler tarafından bu usül ile yapılmış güzel resimlere tesadüf edilmiştir. Romalılar bu usüldeki resimleri çok yapmışlardır. Avrupa’da bu resimler en çok İtalya’da yayılmıştır. Fransa’da fresk yerine nakışlı camlar ve duvar kumaşları daha çok kullanılmıştır. Celal Esad Arseven, “Fresk”, Sanat Ansiklopedisi, C.II, Mill Eğitim Basımevi, İstanbul 1947, s.619-620.

Güvenilir rivayetlere göre çok sağlam olmayan ilk Ayasofya meydana gelen depremde tahrip olmuştur. Yıkılan Ayasofya’nın yerine I.Kostantin’in oğlu Kostantius tarafından, öncekinden daha geniş ölçülerde yeniden yapılarak 360 yılında açılmış, çok

kısa bir süre sonra türbe ve kürsisi yeniden yıkılmıştır165.

Yazma eserlerde Ayasofya’nın yerinde daha önceden yapılan yer için puthane, ibâdethane, kilise tabirleri kullanılmaktadır. Muhtemelen bu şekilde ortak olarak Ayasofya’nın yerinde yapılan tapınaklar ifade edilmek istenmiştir. Justinianus’un

tarihçisi Prokopius Nika isyanını anlatırken Ayasofya yerinde bulunan bir bazilikanın166

ateşe verildiğinden bahsetmektedir167.

İmparator Arkadius (395-408) döneminde, Arkodius’un eşi Eudoksia’nın gümüş kaplamalı bir heykelinin Ayasofya önüne dikilmesine, patrik İonnes

Khrysostomos karşı çıkmıştır168. Patrik Krisostom, Antiochia’da (Antakya) çok iyi bir

eğitim almış, Hristiyanlık tarihinde önemli bir yeri olan aziz mertebesine yükseltilen bir din adamıdır. Saraydaki yaşamı lüks bulmakta ve savurganlığa ve tüm yaşam tarzına,

yaptığı konuşmalarla sık sık karşı çıkmaktadır169. Bu tepkilere halkta katılınca olaylar

meydana gelmiş ve Patrik Anadolu’ya sürgüne gönderilmiştir170. Patriğin Anadolu’ya

sürgün edilmesi olayları daha da büyütmüş ayaklanmaları şiddetlendirmiş ve

nihayetinde ahşap durumdaki171 Ayasofya 20 Haziran 404’de tamamen tahrip

165 Aleksandr Kostantinidi, a.g.e., s.5.

166 Bazilika orta kısmı yüksek ve geniş, yanları iki katlı daha dar ve alçak olmak üzere iki sıra sütunla üç

bölüme ayrılmış olan ve mezat yeri, gerektiğinde de mahkeme olarak kullanılan çatılı Roma yapısıdır. Kubbe altı Lügatı, C.1, Kubbe Altı Yayınları, İstanbul 2006, s.310.

Bazilika, Roma İmparatorluğu’nda yasal yönetimin merkezi olmuştur. Yasemin Er, Klasik Arkeoloji Sözlüğü, Phoenix Yayınevi, Ankara 2004, s.50.

167 Prokopius, Bizans’ın Gizli Tarihi, Çev. Orhan Duru, Türkiye İş Bankası, Kültür Yayınları, İstanbul

2001, s.19

168 Erdem Yücel, a.g.e., s.14.

169 Sabahattin Türkoğlu, Ayasofya’nın Öyküsü 2, Yazıcı Basım, İzmir 2002, s.13.

170 İstanbul patriği Yuhanna Krisostom imparator Arkadius’un eşi imparatoriçe Eudoksia ile uzun

zamandır mücadele içerisindeydi. İmparatoriçe gümüş kaplamalı bir heykeli kilisenin yakınına diktirmek istemişti. Patrik ise buna şiddetle karşı çıkmıştı. Meydana gelen hadiseler sonucu patrik 404’te Anadolu’ya sürgüne gönderildi. Halk sürgüne karşı çıkmıştı. Olaylar büyümüş, çıkan ayaklanmanın sonucunda Ayasofya yıkılmıştır.Feridun Dirimtekin, “Ayasofya”, İstanbul Ansiklopedisi, C. III, İstanbul 1960, s.1439,; Erdem Yücel, a.g.e. s.15.

edilmiştir172. Bundan sonra on bir yıl boyunca yeni Ayasofya açılıncaya kadar Aya İrini

(Hagia Eirene) katedral görevini üstlenmiştir173.

2.2.1.1.2. Günümüz Çalışmalarında II. Ayasofya

20 Haziran 404’de yıkılmasından dolayı yenilenme ihtiyacı ortaya çıkan Ayasofya’nın yeniden yapılmasına muhtemelen Arkadius döneminde karar verilmiş, İmparator II. Theodosios (408-450) zamanında ise yeni Ayasofya’yı yapmak için mimar Ruffinos görevlendirilmiştir.

Bu yapımda, birinci Ayasofya’nın temellerinden faydalanılarak inşa başlatılmış, tavanı kemerli, bazilika tarzında beş nefli olarak yapılmış ve 10 Ekim

415’te açılmıştır174. Aleksandr Kostantinidi’ye göre Ayasofya 404’te tamamen

yıkılmamış, sadece sakfı ile mihrabı yanmış sair yerler kurtulmuştur. II. Theodosius döneminde ise sakfı kemerli olarak yeniden inşa edilmiş, yüz on yedi sene sonraki Nika

ihtilaline kadar faaliyet göstermiştir175.

Söz konusu inşa ile birlikte 415’den 532 tarihine kadar şehrin en büyük kilisesi yine Ayasofya olarak kalmıştır. Prof. Dr. A. M. Schneider, 1935’te ki kazı çalışmalarında bu kalıntılara ulaşmış, kiliseye altı ayak bir merdivenle ulaşıldığını belirlemiştir176.

Yapılan çalışmalar sonucu elde edilen kalıntılarda Ayasofya’nın altmış metre genişliğinde olduğu belirlenirken, aynı zamanda II. Ayasofya’da Hz. İsa’nın on iki havarisini simgeleyen mermer üzerine işlenmiş on iki adet kuzu oyması da bulunmuştur. Simgenin yapılması o dönem hristiyanlığında yahudilik izlerini görme imkânı vermiştir. Ayasofya sütunlarındaki havari simgeleri ise o dönemdeki İbraniliğin

Hristiyanlık üzerine etkisini dışa vurmaktadır177.

172 Hasan Fırat Diker, a.g.e., s.8.; Wolfgang Müller-Wiener, İstanbul’un Tarihsel Topografyası, Çev.

Ülker Sayın, İstanbul 2001, s.84; Erdem Yücel, a.g.e., s.15.; II.Ayasofya’nın yakıldığı bilgisi Erdem Yücel’e, yakılıp yıkıldığı Hasan Fırat Diker’e ve yakılıp harab olduğu bilgisi ise Wolfgang Müller- Wiener’e dayanmaktadır.

173 Jane Taylor, a.g.e., s.63. 174 Erdem Yücel, a.g.e., s.15.

175 Aleksandr Kostantinidi, a.g.e., s.3.

176 Feridun Dirimtekin, Resimli Ayasofya Klavuzu, s.4.

İncelediğimiz yazmalar Ayasofya’nın yerinde veya yakınlarında daha önceden var olan bir ibadethanenin tamamen yıkıldığı konusunda hem fikirdir. Ancak Alpaslan Koyunlu’nun yaptığı arkeolojik çalışmalarda Nika ihtilalinde yanan II. Ayasofya’nın kalıntılarına ulaşılabilmiştir. 1955’te yapılan kazı çalışmalarında mermer döşemelere ve

kalın duvarlara rastlanılmıştır178. Karamanî, her ne kadar binanın temelinden tamamen

temizlendiğini belirtse de günümüz çalışmalarında ortaya çıkan arkeolojik kalıntılar böyle olmadığını göstermektedir.