OSMANLI MÜELLİFLERİNİN KALEMİNDEN AYASOFYA’NIN İNŞASI
(Yüksek Lisans Tezi)
Hüseyin SARI
T.C.
DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
Tarih Anabilim Dalı
Yüksek Lisans Tezi
OSMANLI MÜELLİFLERİNİN KALEMİNDEN
AYASOFYA’NIN İNŞASI
Danışman:
Dr. Öğr. Üyesi Şakir TURAN
Hazırlayan: Hüseyin SARI
Kabul ve Onay
Hüseyin SARI’nın hazırladığı “Osmanlı Müelliflerinin Kaleminden Ayasofya’nın İnşası” başlıklı Yüksek Lisans tez çalışması, jüri tarafından lisansüstü yönetmeliğinin ilgili maddelerine göre değerlendirilip oybirliği / oyçokluğu ile kabul edilmiştir.
.../.../2018
Tez Jürisi İmza
Kabul Red
Prof. Dr. Hasan Basri KARADENİZ Dr. Öğr. Üyesi Şakir TURAN (Danışman)
Dr. Öğr. Üyesi Refik ARIKAN
Doç. Dr. Ayhan KAHRAMAN Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü
Yemin Metni
Yüksek lisans tezi olarak sunduğum “Osmanlı Müelliflerinin Kaleminden Ayasofya’nın İnşası” adlı çalışmamın, tarafımdan bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir yardıma başvurmaksızın yazıldığını ve yararlandığım kaynakların kaynakçada gösterilenlerden oluştuğunu, bunlara atıf yapılarak yararlanılmış olduğunu belirtir ve bunu onurumla doğrularım.
.../.../2018
Özgeçmiş
15.10.1984 tarihinde Aydın’da doğdu. 1995 yılında Namık Kemal İlkokulu’ndan, 1998 yılında Eyüp İmam Hatip Orta Okulundan’dan, 2002’de Eyüp Lisesi’nden, 2008’de İstanbul Üniversitesi Fen-Edebebiyat Fakültesi Bilgi Belge Yönetimi Bölümünden mezun oldu. Dumlupınar Üniversitesi Yeniçağ Tarih’inde yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. İstanbul’da hâlen Süleymaniye Kütüphanesinde çalışmaktadır.
ÖZET
OSMANLI MÜELLİFLERİNİN KALEMİNDEN AYASOFYA’NIN İNŞASI
SARI, Hüseyin
Yüksek Lisans Tezi, Tarih Ana Bilim Dalı Tez Danışmanı: Dr. Öğr. Üyesi Şakir TURAN
Haziran, 2018, 140 sayfa
Dünya tarihinin önemli miraslarından biri Ayasofya’dır. Bu önemli miras, tarihin değişik dönemlerinde ilgi odağı olmuş, tarih ve daha pek çok ilim dallarında araştırmacıların ilgisini çekmiştir. Bu çalışmada Ayasofya hakkında Fatih dönemiyle birlikte meydana getirilen Osmanlı Türkçesi eserlerden bazıları incelenerek ilim camiasının tartışmasına sunulmuştur.
Kendine has özeliklere sahip olan Ayasofya’nın yapımına ilk defa 360’lı yıllarda başlanmış, 415’te ikinci defa inşa edilmiş, Justinianus devrinde ise üçüncü ve son yapımına ulaşmıştır. Ayasofya her dönemin gözbebeği olmuş, siyasi iradenin değişmesiyle niteliği de değişmiştir. Kilise olarak meydana getirilen Ayasofya, Latin istilasında yağmalanmaktan kurtulamamıştır. Osmanlı imparatorluğu hâkimiyetinde camiye dönüştürülmüş gördüğü onarım ve güçlendirme çalışmalarıyla günümüze ulaşmış günümüzde müze olarak canlılığını devam ettirmektedir.
Yüksek lisans tezi olarak yaptığım bu çalışma Fatih dönemi yazmalarından Şemseddin Karamanî’nin “Haze Tarih-i Beyanı Bina-yı Ayasofya-i Kebir” eseri çerçevesine oluşturulmuş, Fatih dönemi ve sonrası Ayasofya Tarihi ile ilgili diğer Osmanlıca eserlerle birlikte değerlendilmiştir. Bu çerçevede eserlerden elde edilen bilgi ve bulgulardan yola çıkarak Ayasofya inşasının aşamaları safhalarıyla incelemiş ve bilim dünyasının tarttışmasına sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Ayasofya, İgnatios, Agnadyus, Ustuyanoş, (Justiniaus) Mimar, Karamanî, Abdulkayyum, Ayasofya Tarihi
ABSTRACT
THE CONSTRUCTION OF AYASOFYA IN THE WRITINGS OF OTTOMAN SCHOLARS
SARI, Hüseyin
Master Thesis, Department of History Thesis Adviser: Asst. Prof. ŞAKİR TURAN
June, 2018, 140 pages
One of the most significant heritage of world history is Hagia Sophia. This significant heritage has been attractive for researchers interested in especially history and other discipline of sciences among the different periods of history. In this study, the results obtained by being investigated some of Ottoman Turkish works which is regarding Hagia Sophia and discovered among Fatih term is presented to scientific discussions.
Hagia Sophia, which has its own characteristics, was first built in the 360, it was constructed second time in 415 and became the ultimate state in Justiniaus term. Hagia Sophia has been dearest in all periods and its character has changed many times due to changing of politicians. Constructed as a church at first, Hagia Sophia was exposed to plunder at Latin invasion. It was turned into a mosque at Ottoman term and has reached to now via some strengthening reparations. It is a museum nowadays.
This study, which is my master thesis, arised in point of the work of Şemseddin Karamanî “Haze Tarih-i Beyanı Bina-yı Ayasofya-i Kebir”, which is one of the manuscripts at Fatih term, and it is investigated with the Ottoman works at Fatih term and later regarding the history of Hagia Sophia. The stages of the construciton of Hagia Sophia are deeply investigated via the knowledge and results obtained by the works, and are presented to scientific discussions.
Keywords: Hagia Sophia, İgnatios, Agnadyus, Ustuyanoş, Justiniaus, Architect, Karamanî, Abdulkayyum, The history of Hagia Sophia
İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET ... v ABSTRACT ... vi İÇİNDEKİLER ... vii KISALTMALAR ... ix GİRİŞ ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM AYASOFYA İLE İLGİLİ TÜRKÇE ESERLERİN TANITILMASI 1.1. SÜLEYMANİYE KÜTÜPHANESİNDEKİ AYASOFYA TARİHİ İLE İLGİLİ ESERLER HAKKINDA BİLGİLER ... 6
1.1.1. Farsça Yazmalar ... 6
1.1.1.1. Tarih-i Ayasofya ... 6
1.1.1.2. Tarih-i Ayasofya ... 6
1.1.1.3. Kıla’-i Kostantiniyye ve Bina-i Ayasofya ... 6
1.1.1.4. Ayasofya ... 7
1.1.2. Türkçe Yazmalar... 7
1.1.2.1. Haze Tarih-i Beyan-ı Bina-yı Ayasofya-i Kebir ... 7
1.1.2.2. Haze Tarih-i Beyan-ı Bina-yı Ayasofya-i Kebir ... 8
1.1.2.3. Tarih-i Ayasofya ... 9
1.1.2.4. Risale-i Şerife Tevarih-i İbtida-i Şehr-i İstanbul ma‘a Ayasofya-i Kebir Bina-yı Âlâ-yı lâ-Nazîr ... 10
1.1.2.5. Tevarih-i Kostantiniyye ve Ayasofya -Ba’zı Hikayat ... 11
1.1.2.6. Ayasofya Cami’inin Tarihi ile Mahmud Paşa Menkıbesi ... 12
1.1.2.7. Tevârîh-i Camii’ Şerif-i Ayasofya Bi’l-İcmal ... 13
1.1.2.8. Der-Beyân-ı Sûr-ı Kostantınıyye ve Ayasofya-i Kebir ... 15
1.1.2.9. Feth-i Kostantiniyye ve Tarif-i Ayasofya ... 16
1.1.2.10. Ayasofya Tarihi ... 17
1.2. SÜLEYMANİYE KÜTÜPHANESİ DIŞINDAKİ AYASOFYA TARİHİ İLE İLGİLİ BAZI YAZMALAR ... 18
1.2.1. Târih-i Ayasofya ... 18
1.2.2. Ayasofya Tarihi Tercemesi Der Beyân-ı Ayasofiyye Risale-i Mergûbe ... 19
1.2.3. Tevarih-i Ayasofya-i Şerif Min Telif-i Nişancı rahimehullah ... 20
1.2.4. Ayasofya Cami’i Binâsı ... 21
1.3. ESERLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE İLMİ KATKILARI ... 22
İKİNCİ BÖLÜM AYASOFYA’NIN İNŞASI 2.1. DÖNEMİN SİYASİ VE SOSYAL TARİHİNE GENEL BAKIŞ ... 34
2.1.1. Iustinianos-Justinianus-Ustuyanuş Dönemi ve Nika İsyanı ... 39
2.2. ESERLERE GÖRE İNŞAATIN AŞAMALARI ... 44
2.2.1. Ayasofya İnşaati Öncesi ... 44
2.2.1.1. Ayasofya’dan Önceki Dini Yapılar ... 45
2.2.1.1.1. Günümüz Çalışmalarında I. Ayasofya ... 46
2.2.1.1.2. Günümüz Çalışmalarında II. Ayasofya ... 49
2.2.1.2. Ayasofya Fikrinin Ortaya Çıkışı ve Yapılmasına Sebepler ... 50
2.2.1.3. Ayasofya’ya Malzemelerin Toplanması ... 51
2.2.1.4. Ayasofya Mimarları ... 54
2.2.1.5. İnşaat İçin Arsa İstimlâki ... 57
2.2.2. Yapım Aşaması ... 60
2.2.2.1. Ayasofya isminin ortaya çıkışı ... 62
2.2.2.2. Ayasofya’da Temel Atma Töreni ... 64
2.2.2.3. Ayasofya’nın Yapımında Yaşanan Ekonomik Sıkıntılar ... 65
2.2.2.4. Ayasofya’nın Fiziki Özellikleri ... 68
2.2.2.4.1. Ayasofya’nın Kubbesi ... 68
2.2.2.4.2. Ayasofya’nın İç ve Dış Görünümü ... 70
2.2.2.4.3. Ayasofya’nın Kapıları ... 73
2.2.2.5. Tırabzanların İnşası ... 75
2.2.2.6. Ayasofya’nın Yapım Süresi, Maliyeti ve Bitirilişi ... 77
2.2.2.7. Ayasofya’nın Açılış Merasimi ... 80
2.2.3. Yapım Sonrası... 82
2.2.3.1. Ayasofya Vakfının Kurulması ... 82
2.2.3.2. Justiniaus’un Hastalanması, Vasiyeti ve Vefatı ... 83
2.2.3.3. Mimarbaşı Ağnadiyos’a Ceza Verilmesi ... 84
2.2.3.4. Kubbenin Depremlerde Yıkılması ... 86
2.2.4. VI. yy’dan Sonra Ayasofya ... 91
SONUÇ ... 95
EKLER ... 99
KAYNAKÇA ... 112
KISALTMALAR a.g.e. Adı Geçen Eser
a.g.m. Adı Geçen Makale a.g.t. Adı Geçen Tez Ayas. Ayasofya
B. İbni
Bknz. Bakınız Çev. Çeviri
DİA Diyanet İslam Ansiklopedisi
H. Hicri
Haz. Hazırlayan
Hz. Hazreti
İA İslam Ansiklopedisi
İbt. İbtida-i İst. İstanbul Kost. Kostantınıyye M. Miladi Müs. Müstensih str. Satır Tev. Tevarih-i vr. Varak
GİRİŞ
Kutsal bilge, İlahi Hikmet anlamları taşıyan Ayasofya her dönemde ilgi çeken, üzerinde çalışılan, efsaneler üretilen, İstanbul’a gelen seyyahların, elçilerin, imparatorların dikkatini çeken bir şaheserdir. Ayasofya mimari özelliği ile ayrı bir öneme sahip olduğu gibi kendisine atfedilen sembolik kavramlara da sahiptir. Farklı milletler, farklı inanç sahibleri Ayasofya’ya sahip çıkmıştır. Mimarisi bir mimarı etkilediği gibi, bir şairin dizelerine yön verebilmiş, bir ressamın fırçasına, bir müzisyenin bestesine konu olmuştur. Ayasofya, şehrine ve devletine her zaman itibar ve prestij kazandırmıştır.
Ayasofya bu özelliğini Osmanlı İmparatorluğu öncesinde, sonrasında ve günümüzde korumuştur. Ayasofya’nın dikkat çeken bu yönü yayın dünyasına da yansımış, hakkında pek çok çalışma yapılmıştır. Hasan Diker Fırat’ın doktora tezi olan ve Ayasofya Müzesi tarafından yayınlanan “Ayasofya ve Onarımları”, Feridun Dirimtekin’in “Resimli Ayasofya Klavuzu”, Ayasofya’nın günümüzdeki son halini anlatan Ayasofya Müzesi eski müdürlerinden A.Haluk Dursun’un “Ayasofya Müzesi Kültür Envanteri”, Işın Demirkent’in Bizans çalışmaları, Semavi Eyice’nin Diyanet İslam Ansiklopedisindeki “Ayasofya” maddesi ve “Ayasofya 1”, “Ayasofya 2” ve “Ayasofya 3” adlı eserleri ve “Eski İstanbul’dan Notlar” adlı çok değerli çalışmaları, Jane Taylor’un “İmparatorlukların Başkenti İstanbul”, Elif Keser Kayaalp’in “Bizans İstanbul’u (Kostantinopolis)”, İsmail Kandemir’in “Ulu Mabed Ayasofya”, Arif Müfid Mansel’in İslam Ansiklopedisinde bulunan “Ayasofya” maddesi, Aydın H. Polatkan’nın, “Iustinianus Ayasofyası Üzerine Bir Anlam Araştırması” adlı yüksek lisans tezi, Ayasofya Müzesi eski müdürlerinden Sabahattin Türkoğlu’nun “Ayasofya’nın Öyküsü”, Prokopis’in “Bizansın Gizli Tarihi”, A.A.Vasiliev’in “Bizans İmparatorluğu Tarihi” gibi daha pek çok eserlerde Ayasofya’ya dair bilgiler verilmiştir.
Son yıllarda Osmanlı yazmalarına dair çalışmalardan olarak Stefanos Yerasimos’un “Kostantiniyye ve Ayasofya Efsaneleri”, A. Akgündüz, S. Öztürk ve Y.Baş’ın birlikte kaleme aldıkları “Üç devirde bir Mabed” ve “Kiliseden Müzeye Ayasofya Camii” adlı eserler bulunmaktadır. Bu çalışmalara ilaveten bizde müstakil olarak Fatih dönemi ve daha sonraki dönemlerde telif edilmiş yazma ve matbu eserleri inceleyip karşılaştırarak ve güncel kaynaklarla değerlendirmeye tabi tuttuk.
Ayasofya’nın tarihi, kapsadığı dönemin genişliğinden dolayı araştırılması zor olan konulardan biridir. M.s 300’lü yıllardan günümüze kadar geçen uzun süre içerisin de Ayasofya ile ilgili dökümanların tamamına ulaşmak hemen hemen imkânsız gibidir. Oysa bu kaynakların tamamı incelenmeden sağlıklı bir neticeye ulaşmak zordur. Ayasofya ile ilgili çalışmalarda Roma, Yunan ve Bizans kaynaklarının incelenmesi için Latince ve Yunanca’ya hâkimiyet gerekmektedir. İlgili sahaların tarihi, siyasi, ekonomik koşulları göz önünde bulundurulmakla birlikte İstanbul’a gelen seyyahların, elçilerin ve diğer devlet görevlilerin Ayasofya ile ilgili notlarının incelenmesi ayrıca önemlidir. Çalışmamıza konu olan Osmanlı dönemi yazmalarının incelenmesi Ayasofya ile ilgili çalışmalara mütevazı bir katkı sağlayacak ve kollektif çalışmaların önünü açaçaktır.
Ayasofya hakkında Roma döneminden başlayarak Bizans döneminde, İstanbul fethinin öncesi ve sonrası Osmanlı döneminden günümüze kadar pek çok eser telif edilmiştir. Başta İstanbul, Viyana, Berlin, Fransa devlet kütüphaneleri olmak üzere yurt içi ve yurt dışındaki kütüphanelerde Ayasofya ile ilgili muhtelif yazmalar bulunmaktadır.
Yaptığımız çalışma Ayasofya’nın tarihinin genel bir incelenmesi değildir. Bu çalışmanın gayesi Süleymaniye Kütüphanesi başta olmak üzere diğer yazma eser kütüphanelerinde bulunan Ayasofya inşası ile ilgili yazma ve matbu eserlerden oluşan
on dört adet Türkçe yazma eserde Ayasofya’nın Justinianus1 dönemindeki inşaat
sürecini ele almaktır. Tezimizde Justinianus2 döneminde Ayasofya’da yapılan inşaat
çalışmalarını incelemiş ve takip eden dönemdeki gelişmeler ele alınmıştır. Yöntem olarak Fatih dönemine ait en eski Osmanlı Türkçesi yazma latinize edilmiş, Fatih ve sonraki dönemlerde oluşturulan diğer yazmalar ile karşılaştırılmalar yapılmıştır. Ayasofya’nın imar çalışmalarına ilave olarak İstanbul’un fethinden sonra yapılan bazı çalışmalara ait bilgilere yer verilmiştir. Ayrıca yazmalarda ele alınan konuları değerlendirirken sağlıklı bir sonuca ulaşmak için Ayasofya hakkında günümüzde yapılmış çalışmalardan istifade yoluna gidilmiştir.
1 Justinianus, Bizansta 526-568 yılları arasında hükümdarlık yapmıştır. Döneminde Nika İsyanı çıkmıştır.
İmparatorluk üzerinde imar ve yenileme çalışmaları dikkat çekicidir. İçte hâkimiyeti sağladığı gibi dış seferlerde de yoğun olarak bulunmuştur. Ayrıca hazırlattığı hukuk nizamnamesi dikkat çeken çalışmalarındandır. Çalışkanlığı ve hırsıyla birlikte oteriterliği ile de bilinmektedir.
Yazma eserlerde konuya giriş yönüyle aralarında farklılıklar bulunmaktadır. Ali Arabî İlyas ve Nişancı ve Abdullah Konevî konuya Roma dönemi öncesi ile başlarken, Şemseddin Karamani ve Müstensih İbrahim Efendi ilk insandan, Abdulkayyum, Yusuf bin Musa ve Yusuf bin İlyas Justinianus döneminden başlamaktadır. Ayrıca bu eserlerde İstanbul fethi ve sonrasına ait bilgiler aktarılmazken, Aleksandr Kostandinidi’nin Ayasofya Tarihi (h.1285) eserinde ondokuzuncu yüzyıla kadar Ayasofya ait bilgiler verilmektedir. İncelenen eserler ekseriyetle aktardığı bilgiler için kaynak göstermemiştir.
Ele alınan eserlerde Ayasofya’nın yapım sürecinde sık sık ilahi müdahalelere yer verildiği görülmektedir. Osmanlı yazmalarında görülen bu tarz değerlendirmeler, Rum ve Yunan kaynaklarında da geçmektedir. Bu tarz anlatımların Ayasofya’ya kudsiyyet atfedilerek toplumun dikkatini çekmek için yapıldığı değerlendirilmiştir.
Fethedilen herhangi bir yerin, yeni yapılan bir şaheserin toplum tarafından kabulü, toplumun o yeri sahiplenmesi belirli bir sürede gerçekleşir. Kabul döneminin daha kısa sürede olması ve toplum tarafından daha kolay benimsenmesini sağlamak için bu gibi yerlere kudsiyet atfedilir. Kudsiyet atfetmekle buralara olan ilginin daha kısa sürede gerçekleşmesi sağlanır. Bu uygulamanın Ayasofya için de yapıldığını görmekteyiz.
Atfedilen kudsiyetin bir yansıması olarak Bizans döneminde imparatorun taç giyme merasimi, vaftiz törenleri, büyük ayinler, kutlamalar Ayasofya’da yapılmıştır. Hatta İmparator’a yapılan saldırılarda aile üyelerinin saklanma ve korunma yeri olmuştur. İmparator için Ayia Sophia’ya (Ayasofya) görevli atamak bir ayrıcalık
vesilisesiydi3. Ayasofya’daki bu merasimler Osmanlı İmparatorluğu döneminde devam
etmiştir. Sultan Ahmet Camii yapılıncaya kadar devlet erkânının katıldığı resmi devlet merasimleri Ayasofya Camii’nde yapılmıştır. Osmanlı sultanları, mübarek gecelerde Ayasofya camisine gelirlerdi. Ayasofya, saray camisi olarak anılmakta, büyük olaylarda, cülus törenlerinde, cenaze namazlarında padişah ve erkânının teşriflerine
sahne olmuş hatta hanedandan biri öldüğünde salâ buradan verilmiştir4.
3 Ioannes Zonaras, Tarihlerin Özeti, Çev. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2008,
s.48,160, 167.; Niketas Khoniates, Historia (Ioanees ve Manuel Kommenos Devirleri), Çev. Fikret Işıltan, TTK Yayınları, Ankara 1995, s.35.
Günümüzde müze olarak hizmet veren Ayasofya’da toplam 311 pencere vardır. Alt salonda toplam 134, kuzey ve doğu cephe (mihrap) üzerinde 21, güney cephe üzerinde 28, batıda iç nartekste 14, dış nartekste 10 adet toplamda nartekslerde 24 adet pencere bulunmaktadır. Ana kubbe etrafında 40 adet pencere vardır. Üst galerinin kuzey kısmında 28 ahşap, 18 mermer; güneyde 17 ahşap, 15 mermer; doğuda 10 ahşap, 12 mermer pencere ile batı cephesi üzerindeki 50 ahşap, 27 mermer pencere ile toplam 177 pencere yer alır5.
Hiçbir çalışma Ayasofya ile ilgili çalışmaları tamamlamış olmayacaktır. Tartışmalar iddialar devam edecek en eski devirlerden itibaren insanların ilgisini çektiği gibi bundan sonra da merak edilmeye devam edecektir. Bu çalışma ile ilgili tarıtışmaların bir kısmına katkı sağlanmış olmasını ümit ederiz.
Bu çalışma süresince yardımlarını esirgemeyen, başta danışmanım Dr. Öğr. Üyesi Şakir Turan olmak üzere hocalarım Prof. Dr. Hasan Basri Karadeniz ve Süleymaniye Kütüphanesi yazma eser uzmanlarından Ali Arslan, Sadullah Kaya’ya ve Süleymaniye Kütüphanesi okuma salonu personellerinden Mehmet Çiçek Bey ve Nesrin Atabek Hanım’a, İSAM çalışanlarına, İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi personellerine, isimlerini zikredemediğim kendilerinden istifâde ettiğim arkadaşlarıma, kıymetli ve sabırlı eşime teşekkürlerimi sunuyorum.
5 A.Haluk Dursun, Ayasofya Müzesi Kültür Envanteri, İstanbul Kültür Mirası ve Kültür Ekonomisi
BİRİNCİ BÖLÜM
1.1. SÜLEYMANİYE KÜTÜPHANESİNDEKİ AYASOFYA TARİHİ İLE İLGİLİ ESERLER HAKKINDA BİLGİLER
Süleymaniye Kütüphanesinde “Ayasofya Binası Tarihi” ile ilgili on sekiz eser bulunmaktadır. Bunların on dört tanesi Türkçe, dört tanesi ise Farsça’dır. Tezimizde esas aldığımız Şemseddin Karamanî ’nin eseri, Rumca’dan Farsça’ya ve Türkçe’ye çevirilmiştir.
1.1.1. Farsça Yazmalar
1.1.1.1. Tarih-i Ayasofya
“Tarih-i Ayasofya” isimli eserin müellifi Derviş Şemseddin’dir. Tezimize esas aldığımız eserin yazarı Karamanî, Türkçe çevirisinde Şemseddin Karamanî ismini, Farsça çevirisinde Derviş Şemseddin ismini kullanmıştır. Bu eser Fatih Sultan Mehmet’in isteği üzerine H. 883’te (M.1478) Rumca’dan tercüme edilmiştir. Süleymaniye Kütüphanesi Ayasofya koleksiyonunda 3025 numaralı demirbaşta kayıtlı bulunmaktadır. Eserin Farsça nüshası Türkçe’den tercüme edilmiştir.
1.1.1.2. Tarih-i Ayasofya
Süleymaniye Kütüphanesi Ayasofya koleksiyonunda 3336-001numaralı demirbaşta kayıtlı bulunan ikinci yazma eserin ismi de “Tarih-i Ayasofya”dır. Müellifi belli değildir. Tarihi ise H.885/M.1480’dir. Müellif eserini fetihten yirmi sekiz yıl sonra fars lisanıyla yazdığını belirtmektedir.
1.1.1.3. Kıla’-i Kostantiniyye ve Bina-i Ayasofya
Müellifi Ahmed b. Ahmed el-Münşi Ceylani’dir. II. Beyazid döneminde
H.905/M.1499 tarihinde yazılmıştır. Süleymaniye Kütüphanesi Ayasofya
koleksiyonunda 3024 numaralı demirbaşta kayıtlı bulunmaktadır. Ahmed Münşi kendisinden önce yazılmış ve Rumca’dan çevrilmiş bir eserin varlığından söz
etmektedir6. Muhtemelen bu eser, tezimize esas aldığımız Şemseddin Karamanî’nin
6 “İstanbul’da Rumca’dan, Farsça’ya çevrilmiş Ayasofya binası ile ilgili bir kitap okudum. Eksik olduğu
el-eseridir. Bu üç eser en eski Farsça çevirilerdir. Süleymaniye Kütüphanesinde bulunan diğer Türkçe yazmalar bu Farsça çevirilerden tercüme edilmiş görünmektedir. Yusuf Bin Musa ve Yusuf bin İlyas Tarih-i Ayasofya adlı eserlerini doğrudan Rumca’dan tercüme etmişlerdir.
1.1.1.4. Ayasofya
Süleymaniye Kütüphanesinde Ali Nihat Tarlan koleksiyonunda 01120 numaralı demirbaşta kayıtlı, on iki sayfalı matbu bir eserdir. H.1330/M.1911-1912 tarihli yeni bir eserdir. Eserin katalog bilgisi mevcut olup, pdf’i sisteme henüz yüklenmemiştir.
1.1.2. Türkçe Yazmalar
1.1.2.1. Haze Tarih-i Beyan-ı Bina-yı Ayasofya-i Kebir
Eserin müellifi Şemseddin Karamanî Şemseddin Mahmud b. Ahmed’dir.
Karamanî, eserini H.882/M.1477 yazmıştır7. 1 Rebiülevvel 1128 (24 Şubat 1716)
tarihinde Katib Ali tarafından istinsah edilmiştir. Osmanlı Türkçesi ile nesih hatta yazılmıştır. Süleymaniye Kütüphanesinde, Süleymaniye koleksiyonunda, 00818 numaralı demirbaşta kayıtlıdır. Otuz varak, on yedi satırdır. Sayfa boyu 212*155, yazı alanı da 160*85 mm’dir. Eser Fatih Sultan Mehmet’e takdim edilmek için yazmıştır.
Karamanî, İstanbul’un fethinden sonra H.882/M.1447 yılında eserini yazdığını, kaynak olarak Ayasofya Tarihi kitaplarını kullandığını belirtmiştir. Karamanî pek çok yerde ravi sözcüğünü kullanmış, bir kaynaktan aktardığını
belirtmiştir. İhtiyaç gördüğü yerlerde bu söz sahihtir diyerek vurgulamıştır8. Eser:
“Hamd-i bi kıyas ve senai pür esas ol Sanii pür senayı‘ın zat-ı pakine kim bustan kalıb-ı insani küllü akılla müzeyyen kıldı ve gülşeni civan-ı meşail ibadatla
Münşi el-Ceylani, Kıla'-i Kostantiniyye ve Bina-yı Ayasofya, Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya Koleksiyonu 3024, vr.3a.
7 Şemseddin Karamani, Tarih-i Beyan-ı Bina-yı Ayasofya, Süleymaniye Kütüphanesi, Süleymaniye
Koleksiyonu, 818, vr.30 a, str. 10.
8 Hikayet, imdi bu hikâyenin rivayeti şöyle nakildir ki nakl-i sahih ve delâil iledir. Şemseddin Karamani, a.g.e.,vr.2a, str. 5-16.; Ayasofya kubbesinin nısfı dahi mihrab canibine mayildir yıkıldı. Pes Enuşirvan
vâkıfolup ziyadesiyle meblağ gönderup ta ki kubbe-i meremmat edip gereği gibi ta’mir kıldılar ve bu rivayet kavl-i sahihdir.Şemseddin Karamani, a.g.e., vr.30a, str.1-4.
münevver eyledi. Ve menazil-i sabitat-ı dekaik ve derecat anın iradatıyla muazzez oldu. Anın emriyle bu gerdun atlası mu’allakdurdu ba‘de ez-sena ber-hazreti bârî azze ismehu salla salâvat ol hace-i kâinat ve ruh’-ı mutahharına türbe-i münevverlerine olsun ki maksud-i külli kâinatın ve mukaddeme-i kâffe-i mahlûkattır aleyhisselam dûd-ı nâmadud âline ve ashabına olsun rıdvanullahi teala aleyhim ecmain. Emma ba‘de”sözleriye başlayıp,
“Tarih-i pes ey azizun şöyle belkim çün tarih-i hebut Âdem Nebi aleyhisselam. Beş bin dokuz yüz altıncı yıla irdi. Ustuynuş’un kemal-i devletine zev’al idüb dünyadan gitti. Tarih-i Sultan Muhammed Han ve çün tarih-i hicret-i nebevi aleyhisselam sekiz yüz seksen ikinci yıla vardı. Tığ-ı cihan-ı kebir sultan Muhammed Han Gazi tâbe sarrahu hıtta-i İstanbulî feth eyledi. İmdi evsâf-ı bina-yi Ayasofya tarih kitaplarında bu minvâl üzere tahrir olunmuş idi ki takrir olundi ve beyaza geldi. Vallahu a‘lemu bissavab. Temmet muharrerül-hakir. Pûr taksir- Katib Ali. Fi gurre-i rebiülevvel sene 1128. Her kim okur kitabı hayr ile yâd ola Kâtib Ali.” cümleleriyle bitmiştir.
Akıcı bir dile sahip olan eser araştırmalarımıza göre Süleymaniye Kütüphanesinde bu konudaki en eski eserdir. Konu anlatımı genellikle tarihsel akış içinde verilmiştir. Eserin girişinde At Meydanı’ndaki karışıklığa dair kısa bir bilgi bulunmakta ve duası makbul Eftehyu adlı kişiden söz edilmektedir.
Eserde, Bizans İmparatoru Kostantin’e gelene kadar İstanbul’a ait kısa bilgiler verilmektedir. Bu esere içerik olarak en yakın eserlerden biri de Molla Abdünnasır Abdülkayyum’un eseridir. Her iki eserin birbirine benzer yönleri fazlaca bulunmaktadır. Bu durum kaynaklarının aynı olabileceği ihtimalini güçlendirmektedir. Her iki eserin farklı olduğu kısımlar da vardır. Sayısal verilerde aralarında farlılık olduğu görülmektedir.
1.1.2.2. Haze Tarih-i Beyan-ı Bina-yı Ayasofya-i Kebir
Tezimize esas aldığımız “Tarih-i Ayasofya”nın matbu halidir. Müellifin tam ismi bu nüshada Şemseddin Karamanî Şemseddin Mahmud b. Ahmed olarak verilmiştir. Süleymaniye Kütüphanesinde tercüman koleksiyonunda bulunmaktadır. Demirbaş numarası 486’dır.
1.1.2.3. Tarih-i Ayasofya
Süleymaniye Kütüphanesinde yazma bağışlar koleksiyonunda 02057-002 demirbaş numarasında bulunan eser, İbn Müneccim-Yusuf b. Musa b. Musa
el-Balıkesirî9tarafından nesih hattıyla Türkçe yazılmıştır. Üç varak, altı sayfadır.
(128b-131a) Sayfa boyu 213*133, yazı alanı 150*71mm’dir. Özet hükmündedir.
Bu eserin önemli özelliği müellifi Yusuf Bin Musa tarafından H. 884/M.1479
Rumca’dan Türkçe’ye çevrilmiş olmasıdır10. Kronolojik bir sıra takip edilmemiştir. Bu
yazmanın en önemli özellikleri, incelediğimiz eserler arasında Fatih Sultan Mehmet
döneminde yazılmış ikinci Türkçe eser olması ve Rumca’dan doğrudan çevrilmesidir11.
Elimizdeki nüshasında müstensih eserin sonunda Osmanlı padişahları hakkında kısa notlar düşmüş, III. Murad’da bitirmiştir. Bu durum da eserin III. Murad H. 982-1003/M.1574-1595 döneminde istinsah edildiği kanaatini uyandırmaktadır. Yusuf bin Musa’ya ait eserin başka bir nüshası ise H. 966/M. 1558’da çoğaltılmıştır. Yazılma
tarihi H. 884/ M. 1480 senesidir12.
Eser, “Bu hakir-i zayıf Yusuf Bin Musa Bin Musa El-Balıkesirî eş-şehîr
bi’n-necm eydür ki bir gün Rumların tevarihi kitabına nazar ederke Ayasofya binasının harcını ve tarihini gördüm. Bi garip hikâyet Rum dilinden Türkî’ye tercüme eyledim ki bâ‘is-i du‘â-yı hayr ola. Merhum mağfurlehu Sultan Mehmed Gazi’nin saltanatı yılındaki feth-i Kostantiniyye’dir, tarih-i hicretin sekiz yüz seksen dördüncü yılında idi. Mübarek mah-ı şa‘banın evveli idi” sözleriyle başlamaktadır.
“Zikrolunan Ayasofya Hazret-i İsa’dan (a.s) dörtyüz sekiz yıldan sonra bina olundı. Tarih-i mezbûrdan tarih-i tercümeye gelince bin beş yüz otuz üç yıldır. Vallahu a’lem. Al-i Osman zamanında olan fütuh-u tevarihidir. Feth-i Bursa 736, feth-i Gelibolu 743,vefat-ı Süleyman Paşa 755, feth-i Edirne 76113” ifadeleriyle bitmektedir.
9 İbn-Müneccim-Yusuf b. Musa, Osmanlı tarih yazarlarının eskilerinden olup Balıkesir’lidir.(15.yüzyıl) Tarih-i Kostantiniyye ismindeki eserinin önsözünde ‘İbn-i Müneccim’ ismi ile şöhret bulmuştur. Eserini
genişleterek Yunanca’dan tercüme etmek suretiyle H.884 /M.1479 tarihinde yazmıştır. Tarih-i Ayasofya isminde tercüme edilmiş bir tarihçesi vardır.” Bursalı Mehmet Tahir Efendi, Osmanlı Müellifleri
(1299-1915), İsmail Özen (Haz.), C.III., Meral Yayınevi, İstanbul 1975, s.157.
10 Yusuf bin Musa Balıkesirî, Tarih-i Ayasofya, Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar 2057,
vr.128b, str.2-4.
11 Yusuf bin Musa Balıkesirî, a.g.e, vr.128b, str.3-4.
12 Yusuf bin Musa Balıkesirî, Tarih-i Ayasofya, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, Türkçe
Yazmalar Katoloğu 2545, vr.101a.
Bilindiği üzere Fatih, fetihten sonra Yunanca’dan çeviriler yaptırmıştır. Bu çeviriler içerisinde 1471’de esir Mihail Aihmalotos’un, İstanbul şehir tarihlerini
(patria)14 anlatan bir öyküsü de bulunmaktadır. Eserin Yunanca kopyası Topkapı Sarayı
kütüphanesinde bulunmaktadır. Günümüz tarihçilerinden Stefanos Yerasimos, Yusuf bin Musa Balıkesirî’nin Rumca’dan çevirdiği eserin bu kitap olduğunu iddia etmektedir. Ayasofya Tarihî eserinin Bizans patrialarındaki (İstanbul Şehir Tarihi) Ayasofya
İnşaatının Öyküsü’nün özeti olduğunu belirtmiştir15.
1.1.2.4. Tevarih-i İbtida-i Şehr-i İstanbul ma‘a Ayasofya-i Kebir Bina-yı Âyı lâ-Nazîr
Ali Arabî İlyas’ın kaleme aldığı eserdir. Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi koleksiyonu 01803-004 demirbaş numarasında kayıtlıdır. Eser H. 970 /M. 1562-1563 yılında yazılmıştır. Koleksiyonun 161b-176a varakları arasında geçmektedir. Eserin diğerlerinden önemli bir farkı yazı sitilindedir. Talik hatla, her sayfanın sağ köşesinden başlayıp çapraz yazılmış ve sol alt köşesinde sayfa bitirilmiştir.
Eserin giriş kısmında yazar hakkında kısa bir bilgi yer almaktadır. Buna göre Ali Arabî İlyas, Kanuni Sultan Süleyman dönemi sadrazamlarından Semiz Ali Paşa’nın
hizmetinde bulunmakta ve muallimlik yapmaktadır16.
Eserde Justiniaus’un Ayasofya’yı yaptırmasına dair gördüğü rüya, Ayasofya için arsa istimlâki, Ayasofya’nın planı ve adı, mimarın kaybolması, ekonomik darlığa düşüldüğünde gönderilen hazineye dair iki farklı rivayet ile mimarın cezalandırılması ve
14 Patria, Bizans devrinde yazılmış İstanbul şehir tarihini anlatan eserlerdir.
15 Stefanos Yerasimos, Kostantiniyye ve Ayasofya Efsaneleri, Çev.Şirin Tekeli, İletişim Yayınları,
İstanbul 1993, s.225.
16 “Resulullah aleyhiselâm hazretlerinin hicret-i şerîflerinden dokuz yüz yetmiş yıl munkazî olmuştur, bu
hakîr u mu‘terifu’t-taksîr Alî Arabî İlyâs el-fakîrü’l-muallim fî hizmeti hazreti’l-vezîr a‘nî bihi ed-düstûru’l-a‘zam, ve sâhibu’l-efhâm ve’l-ekrem el-kâyim bi-tedbîri’l-memâliki fî tariki’l-insâf a‘delü’l-mesâlik-i mazharu’l-fadli ve’l-imtinân mazhar-ı fehvâ-yı “İnn [Allâhe] ye’muru bi’l-adli ve’l-ihsâni” alleme’l-hüdâ keyfe’l-verâ muhibbu’l-fuzelâ men fi’l-ulemâ sâhibü’s-seyf ve sahibü’l-kalem melâzül-halk ve melce’ü’l-ümem dediğim Hazret-i Ali Paşa sânehû rabbünâ ani’l-fahşâ ve ebbeda’llâhu te‘âlâ eyyâme Devleti’l-Aliyyeti ve sebbetee esâse rif‘atihî ve se‘âdetihi’s-seniyyeti mâ imtidâdü’z-zamân vahtelefe’l-melevân, bâb-ı sa‘adet-menâb ve i‘tâb-ı devât-esbâblarının çâkeri edîne olup “Lâ-hayle indeke tühdihâ ve lâ mâle / Fe-leyse’n-nutku in lem yes‘adü’l-hâli16 muktezâsınca bir muhtasar tuhfe-i bahâ edip
bu Türkî risalede şehr-i İstanbul’un ibtidâsından bu zamana gelince vakı‘ olan ahvâlini ve Ayasofya’nın ve ba‘zı meşhûr ve zikri lâzım olan binâların tafsilâtını kimini tevârîhden ve kimi ağızdan ve kimi müşâhededen tena’ace ve tahrîr ve tebyîn ve takrîr edip sâhib-i sa‘âdetin cenâb-ı ni’me’l-mâyelerine hidmet-i hakîrâne eyledim.” Ali Arabî İlyas, Risâletü’ş-Şerîfe Tevârîh-i İbtidâ-i Şehr-i İstanbul ma‘a
Ayasofya-i Kebîr-i Binâ-yı A‘lâ-yı lâ-Nazîr, Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi Koleksiyonu,
Hz. Muhammed’in veladeti gecesinde kubbenin yıkılmasına dair efsaneler yer almaktadır.
Eserin girişi “Sipâs-ı bedî‘i’l- esâs ve hamd-i bî-hadd u kıyâs ol ‘Alâ-yı azîm ve
ma‘bûd-ı Hayy-i Kerîm hazretlerine olsun ki bünyâd-ı âlemi bî-pâ vü peşt ü dîvâr yürütdi ve kubbe-i felek-i a‘zamı hareket üzerine ve küre-i hâkî ber-karâr etti. Ve salavât-ı tayyibât ve teslimât-ı zâkiyât ol hâtemü’n-nebiyyîn ve habîbu Rabbi’l-âlemîn el-müşerref bi-şerefi “vemâ erselnâke illâ rahmeten li’l-âlemîn” Muhammedu seyyidü’l-mürselîn ve akrebu’l-mukarrabîn üzerine olsun ki âl u ikbâl ve ashâbına kemâl birle binâ-yı şehr-i dîn ve hisâr-ı imân u yakîn te’sîsi ve imâret ve zabt u hırâset eyledi” cümleleriyle başlamaktadır”17.
Eserin sonu Tarih bi-manend dokuz yüz altmış yedi. Hak subhanehu ve Teâlâ
saadetimizin zıll-i re’fetini ibâd üzerine memdûd ve binâ-dâşt-ı şeriflerini ke’l-beyti’l-ma‘mûr ve’s-sakfi’l-merfû’ ebede’l-mevcûd eyleye. Âmîn Kad vaka’a’l-ferâgu min tahrîri haze’r-risaletüş-şerifetü min-şuhuru şehr-i cemâziye’l-âhir sene erbaʻa ve erbaʻîn ve elf. (1044) cümleriyle bitmektedir18.
Bu eserde yer alan ‘Kral ile Patrik Ayasofya’nın içinde el ele mihraba kadar yürümüşlerdir’ ifadesi Ayasofya’nın açılış merasimini anlatan günümüz eserlerinde yer almaktadır. Bu bilgi incelediğimiz yazmalarda arasında yalnızca bu eserde geçmektedir.
1.1.2.5. Tevarih-i Kostantiniyye ve Ayasofya -Ba’zı Hikayat
Ali Arabî İlyas’ın kaleme aldığı başka bir eserdir. Süleymaniye Kütüphanesi fotokopi koleksiyonu 00192 demirbaş numarasında kayıtlıdır. Eser Berlin Kütüphanesi mikrofilminde 232 demirbaş numarasında kayıtlıdır. 1971’de mübadele ile temin edilmiştir. Eserin aslı Berlin Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Osmanlı Türkçesi ile yazılmış yetmiş dört sayfadır. Müellif kitabın sonunda Osmanlı padişahlarının isimlerini zikretmiş, Kanuni Sultan Süleyman’da H. 970/ M. 1566 bitirmiştir. Bu kayıttan Kanuni Süleyman döneminde yazılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Ali Arabî İlyas, eserine, “bismillah... Şehr-i, Kostantiniyye ekberi emsârdır
harresehallahu teâlâ ani’l-âfât ve hafize sahibeha ani’l-beliyye. Eşşehr-i memalik ve ekber-i emsâl ve içinde ve dışında eski ve yeni imaretler a’cebi acaib-i rüzgardır. Ve bu
17 Ali Arabi İlyas, a.g.e., vr.161b, str.1-5.
zamanda ki Resulullah aleyhisselatü vesselam hazretlerinin hicret-i şeriflerinden dokuz yüz yetmiş iki yıl mütefattır olmuşdi. Bu hakir-i muteref-ül tafsir Ali el Arabi İlyas el fıkra el muallimi.. hizmet-i hazretil vezir19”ifadeleriyle başlamıştır.
Eserini “Ayasofya-i Kebir tulen yüz on zira’ arzen doksan beş zira’ Camii
Sultan Mehmed Han tulen yetmiş beş zira’ arzen elli dört Camii merhum Sultan Beyazıd tulen elli zira’ arzen kırkbeş sultan Selim tulen ikiyüz altı zira’ arzen otuz zira’ Sultan Süleyman seksen yedi zira’ arzen seksen yedi zira’ merhum koca mimar başının tezkiresinde bu vechle nakl ve ihraç olunmuştur” ifadeleriyle bitirmiştir20.
Eser iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm Kostantiniyye tarihine aittir. Eserin takriben yarısını oluşturan ikinci bölümde ise Ayasofya’nın yapımından önceki dönemine dair bilgiler verilmektedir. İstanbul’la özdeşleşmiş olan yeditepe burada tarif edilmiştir. Bu tepeler, Ayasofya’nın bulunduğu konum, Tavuk Pazarındaki Dikili Taş mevkii, Eski Saray yeri, Fatih Camii mevkii, Yavuz Selim Camii tarafı, Türkmen Tekkesi mevkii ve Edirnekapı tarafıdır. Bu sebepten Araplar ve Acemler İstanbul’u
Cezire-i Heft Cebel ismiyle tanımlamışlardır21. Bununla birlikte şehre hükümdar
Kostantin’e nisbetle “Kostantiniyye”ismi verildiği kaynağımızda geçmektedir22.
1.1.2.6. Ayasofya Cami’inin Tarihi ile Mahmud Paşa Menkıbesi
Eserin yazarı Molla Abdünnasır Abdülkayyum’dur. Türkçe bir eserdir. Süleymaniye Kütüphanesi Bağdatlı Vehbi koleksiyonunda 2187-002 demirbaş numarasında kayıtlıdır. “Menakıb-ı Mahmud Paşa-yı Veli” ve “Süleyman Divanı” adlı iki risaleyi daha içeren koleksiyonda Ayasofya ile ilgili kısmı 7b-18b varakları arasında yer almaktadır. Herbir varak ondokuz satır, sayfa boyu 185*120, yazı alanı da 153*80 mm’dir. Eser 1031 yılında (1622) tercüme edilmiştir. Nüsha 15 Zilkâde 1188’de (1774) veya bu tarihe yakın bir dönemde istinsah edilmiştir. Farsça’dan Türkçe’ye çevrilmiştir. Yazma eserlerin başlangıcında yazılması adet olan dua ve hürmet ifadelerini bu kaynakta yer almamaktadır. İlk satır ile konuya giriş yapmıştır. Eserin sonunda yazıldığı tarihe dair notlar bulunmaktadır.
19 Ali Arabî İlyas, Tevarih-i Kostantiniyye ve Ayasofya’ya Ait Hikayat, Süleymaniye Kütüphanesi,
Fotokobi Koleksiyonu 192, vr.2a-2b, str.7-11,1,2.
20 Ali Arabî İlyas, a.g.e.,vr.2b-3a, str.7-11,1-2. 21 Ali Arabî İlyas, a.g.e., vr 4a, str.5-6. 22 Ali Arabî İlyas, a.g.e., vr.7a, str.3-4.
Abdulkayyum esere,“Ayasofya’nın menkıbesidir ki zikr olunur: Üstenobano
zuhur edip ve vâkı‘a görüp saltanatı yıldızı saâdet ufkundan tulu‘ edip şâhlık kendiye teveccüh edip her vilâyetin pâdişâhları bî-nazîr tuhfeler ile geldiler ve kendisine ita‘at hizmet kıldılar. Üstenobano her birine ta‘zîm ve tekrîm ve ‘azîm ziyafetler eyledi.23”
ifadeleriyle başlamıştır.
Eserin sonunda Tarih-i fetihden yirmi sekiz sene geçtikten sonra Sultan
Mehmed Han Gazi’nin emri ile bu hikâyâtı kâfir dilinden Türkî’ye tercüme eylediler. Andan sonra bu hakir u fakir Abdulkayyum eydür:“Bu hikâyât benim elime düşdü, Farsî dilince yazılmış idi, ben dahi dostların himmetleriyle Farsî dilinden terceme eyledim ve ol terceme tarihinde yüz kırk altı sene geçtikten sonra bir hafta içinde terceme eyledim.” Temmet tarih-i Ayasofya.24 ifadelerine yer vermiştir.
Abdulkayyum’un tercüme ettim dediği Farsça eser, Fatih’in fetihten yirmi
sekiz sene25 sonra hazırlattığı eser olduğunu tahmin ediyoruz. Bu eser, Farsça yazmalar
başlığında ikinci maddede tanıtılmıştır26.
1.1.2.7. Tevârîh-i Camii’ Şerif-i Ayasofya Bi’l-İcmal
Süleymaniye Kütüphanesi yazma bağışlar koleksiyonunda 6728-006 demirbaş numaralı mecmuada bulunmaktadır. Koleksiyonun altıncı kısmı, 45b-52b varakları arasındadır. Talik ile yazılmıştır. Fiziksel özellikleri 204*140*, 160*90’dır. İstanbul’un fethinden sonra yazılan bir eserdir. Rumca’dan çevrilmiştir.
Eser,“İslambol’un ibtida ma‘mur olduğun beyân eder: Evvelden bu makâmın
ismi Cezire-i Heft Cebel idi, yani cezireki anın içinde yedi dağ ola. Ba‘dehu Kostantiniyye ta‘bir olundu, haber rivâyet edenler ve rûzigârın tevârihin nakl edenler rivâyet ederler ki Âdem nebi aleyhisselam cennetten çıktığı tarihinden beş bin yıl geçtikten sonra Vezend adlı bir pâdişah zuhur eyledi. Cezire-i Heft Cebel ki yedi başlı ejdere benzerdi 27.”cümleleriyle başlar.
23 Abdünnasır Abdulkayyum, a.g.e., vr.7b, str.1-6.; Abdülnasır Abdulkayyum imparatorun ismini bu
şekilde ونابونتسوا yazmıştır.
24 Abdünnasır Abdulkayyum, a.g.e., vr.18b, str.4-8.
25 Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethinden sonra İstanbul Tarihine dair çalışmalar yaptırmıştır.
İncelediğimiz elimizdeki eserde, bu çalışmalar doğrultusunda 885 yılında hazırlanmıştır.
26 Süleymaniye Kütüphanesi Ayasofya koleksiyonu demirbaş nr. 3336-001 Bkz. s.15.
27 İbrahim Efendi(Müs.), Tevarih-i Camii’ Şerif Ayasofya Bil İcmal, Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma
Eserin sonunda “Ben bir kimseye tercüme ettürem”. Nüshayı benden aldı, bir
kimseye virdi. Ol kimse tercüme edecek oldı, bir iki yıl miktârı oldu her bir nüshayı taleb eyledikçe “inşaallahu teâlâ bugün ve yarın tamam eder” deyü bana cevab verdi. Sonra nüshayı bana verdi, henüz dahi tercüme olunmamış. Tekrar bana ibrâm eyledi. Bende anın ibrâmıyla mübâşeret eyledim. Evvelki tercümenin tarihinden yüz kırk altı yıl geçtikten sonra bir haftanın içinde Fars dilinden Türkî’ye tercüme eyledim.28”ifadelerine yer vermiştir.
Müellifi hakkında herhangi bir bilgiye ulaşamadığımız eserin Kadı Ali Efendi’nin zamanında mahkeme kâtibi İbrahim Efendi tarafından 23 Şubat 1117’de (10 Zilkade) istinsah edildiğine dair bir kayıt vardır. Recep bin Ramazan, 6 Eylül 1622’de (evahir-i şevval 1031) eseri yazmıştır. Müstensih eserin yazılış sürecini şu şekilde anlatmıştır. Dikkat çekici olduğu için bu kısmı aynen aktarıyoruz.
“Ayasofyâ Ustunyanu’nun emriyle tamam oldı. Çünki ol tarihte dokuz yüz seksen iki yıl geçdiyse Sultânü’l-İslâm ve’l-Müslimin Ebul Feth Muhammed Han gazi aleyh rahmetü’l-Bâri ol zaman şemşîr-i cihân-gîr ile kal‘a-i Kostantiniye’yi feth eyledi. Ol zamandan tâ bu ana gelince ehl-i İslam Ayasofya’da namaz kıldılar. Tarih-i fethden yirmi sekiz yıl geçdikten sonra Sultan Muhammed Han emriyle bu hikâyâtı Rûmî dilinden tercüme eylediler. Andan sonra bu hakîr u fakîr Abdulkayyum eydür. Bu hikâyâtı benim elime düşdi. Amma Fars diliyle yazılmıştı. Ben dahi yazdım.
Bugün esnâ-yı müsâhebetde dostlarımızdan kubbe altında olan efendilerden birine dedim ki “bende Ayasofya’nın bir menâkıbı vardır”. Anlar dediler ki “getür görelim ne asıl nesnedir”. Ben alup gitdim. Gördiler, gayet mahzuz oldular ve dediler “bir kimse olsa bu hikâyâtı Fars dilinden Türkî’ye tercüme eylese.” Galiba bu sözden işâret bana olmağın mâzeret eyledim. Ve dedim ki “benim imlâm ve inşâm bu diyarın imlâ ve inşâsına uymaz.”
Dediki “sen nüshayı bana vir. Ben bir kimseye tercüme ettürem”Nüshayı benden aldı, bir kimseye virdi. Ol kimse tercüme edecek oldı, bir iki yıl miktârı oldu her bir nüshayı taleb eyledikçe “inşaallahu teâlâ bugün ve yarın tamam eder” deyü bana cevab verdi. Sonra nüshayı bana verdi, henüz dahi tercüme olunmamış. Tekrar bana ibrâm eyledi. Bende anın ibrâmıyla mübâşeret eyledim. Evvelki tercümenin tarihinden
yüz kırk altı yıl geçtikten sonra bir haftanın içinde Fars dilinden Türkî’ye tercüme eyledim.”29.
1.1.2.8. Der-Beyân-ı Sûr-ı Kostantınıyye ve Ayasofya-i Kebir
Süleymaniye Kütüphanesi yazma bağışlar koleksiyonunda 3054-003 demirbaş numarasında yer alan eser, 18. yüzyıl hattıyla yazılmış bir risalenin üçünçü bölümüdür. Risalenin otuzbir-otuzüçüncü sayfalarında geçmektedir. Varak sayısının azlığıyla birlikte çok küçük yazıldığı ve her sayfada otuz sekiz-kırküç arası satır olduğu için takribi yedi-sekiz tutarında vardır. Türkçe bir eserdir ve talik ile yazılmıştır. Boyutu 270*170, yazı alanı da 235*155 mm’dir. Yazım yanlışları ve noktalama hataları bulunmaktadır.
Müstensih, esere “Çunin güft ân suhan-guy-i kühen-zâd Ki bûdeş dâstânhâ-yı
kühen-yâd30 ki Ebu’l-beşer Hz. Âdem alâ nebiyyinâ ve aleyhisselam hubûtundan beru
beş bin elli iki yıl mürûr ettikte Vezendo nâm bir pâdişâh zuhûr edip memâlik-i Rûm ve Frenk ve Cezayir-i Yunaniyye’de hükmü câri olup esbâb-ı şevket ve ihtişâm-ı tamam ve mülük-i afâk emrine râm oldu. Kalem-rûy olan memaliği zabt için şimâl ve cenub deryalarının mültekasında İstanbul hisarına bünyad urdu”31. ifadeleriyle başlamıştır.
Eserini “Ol mesned-nişîni târim-i çârim âlem-i eflâke su‘ûd ettikten sonra
Kostantin nâm bir pâdişâh-ı sâhib-ihtişâm peydâ olup tanassur (Hristiyanlaşma) eyledi. Ve tervîci nasârâ nusârâ-yı himmeti idi. Ol şehri ta‘mir etmekle nâmına müntehî oldu. Ve Kostaniyye ismiyle iştihâr buldu. Ve Sofya nâm hâtûnu vefat edip benât-ı selâtinden(padişah kızı olmağın) olmağın emvâl-i kesîresi kalıp anın muhallefâtıyla vasiyyeti mûcebi üzere Ayasofya binâ olunup anınçün bu nâm ile tesmiye olundu ve ba‘zı rivâyâtta ol sâkı(hâtunun) Aydıncık’ta Temaşâluk demekle ma‘rûf olan binâ-yı Süleymânîde nakl olunmuştur. Vallâhu a‘lemu bî-hakikâti’l-hâl.” cümleleriyle
bitirmiştir.
Seyyid Muhammed Ata tarafından H.1088/M.1677-1678 Aralık ayında Selanik’te istinsah edilmiştir. Bir satırda Kanuni Sultan Süleyman için cennet mekân
29 İbrahim Efendi(Müs.), a.g.e., vr.52b, str.2-14.
30 Söz söyleyen yaşlı şöyle dedi, asırlardır zikredilen hikayeler oldu.
31 Der-Beyân-ı Sur-ı Kostantınıyye ve Ayasofya-i Kebir, Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar
sıfatı kullanılması ve Kanuni döneminde Ayasofya’da yapılan imar çalışmalarından söz etmesi 1600’lerden önce telif edildiği ihtimalini güçlendirmeketedir.
Müellif, deprem tehlikesine karşı bina altının oyuk tutulduğunu, içlerinde kayık ile hareket edilebildiğini ve Sultan İkinci Beyazıd döneminde sarayda vazifeli olan annesinin kayıkları gördüğünü ve kendisine anlattığını aktarmıştır. Müellifin annesi
Sultan Selim döneminde saray hizmetinde çalışmıştır32.
1.1.2.9. Feth-i Kostantiniyye ve Tarif-i Ayasofya
Eserin müellifi İmamzade-Muhammed Es’ad b. Abdullah Konevi’dir. Beyğolu Kışlası İstihkâm Alayları Taşbaskı tezgâhında basılmıştır. Süleymaniye Kütüphanesi Hüdai Efendi koleksiyonu 1026 demirbaş numarasında kayıtlıdır. Yayın tarihi H.1273/M.1856-1857’dir. Tamamı 60 sayfadır. 42-60 arası Ayasofya ile ilgili kısmıdır. Giriş kısmında fihristi vardır. Bir nüshada Toronto Üniversitesi Kütüphanesinde
bulunmaktadır33.
Yazar,“Elhamdülilahillezi şerrefel müslimine bi-şerefi’t-tâ’âti ve yessirlî
sefera’l-ardi’l-mukaddesetive seyyaha’l-hazari’l-bilâdi ve’z-ziyarati. Ve’s-salâtu ve’s-selamu ol mahbub-i Hudâ şefi’-i rûz-i cezâ a‘nî bihi Muhammedini’l-Mustafa sallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin üzerine olsun ki cemî’-i dünya ve ma-fi-ha rûy-i saâdetleri hürmetine halk olunmuştur ve âli evlâd-ı güzîn ve sahabe-i saâdet-karîn üzerine olsunkim herbiri binây-ı din-i mübîn ve hayri’l-mücahidîn fâtih-i Mekke-i Mükerreme ve Hayber ve Bedr, Huneyn ve niçe bunun emsâli fütûhâtları kılmıştır ol iki cihan serveri Fahr-i Âlem sallahu te’âlâ aleyhi ve sellem hazretleri Kostantiniyye fethine tergîb buyurduğu hadis-i şerîf zikridir” sözleriyle esere giriş yapar.
Eserin sonunda “ehl-i islam sağ ve sâlim geri gitmeğe nasıl edelim deyu
Kostantiniyye tekvuru sual eyledi bir rey tasvir eylediler ki âna göre hareket edip işimiz
32 “Ol sevâd-i a‘zam leb-i deryâda olmağın mahall-i terâküm içre ve tesâvüm-i emvice olup mazanne-i
hudus-ı zelâzil olduğu cihetten ebniyeyi âliyyesinin altını mücevvef etmek ol diyâr mi‘mârlarının vaz‘-ı kâdîm ve tavr-ı müstedîmleri olmağın ol bünyân-ı bülend-erkânın dahi tahtını mücevvef edip esâsını sütûnlar üzere bina olunmuş tâklar üstüne vaz‘ ettiler. Ol serdâb sert âb ile memlûdur. İçine zevrak ile hareket müyesserdir. Anın gibi sert âb ile memlû bir serdâb dahi saray-ı âmire-i Sultâniyye’de bi’l-fi‘il mevcûd idi ki sikâtdan menkûldur, merhûm valide dahi şâh-ı behişt-mekân Sultan Selim Hân ibn-i Sultan Bâyezîd Hân elbesehuma’llahu hilele’r-rıdvân hizmetlerinde mukîm iken ol serdâb vasi‘ ve içinde olan zevrakları gördüğün bu hakîre nakl etmiştir.” Yazma Bağışlar 3054, vr.31b, str.9-14
33 Eser, Süleymaniye Kütüphanesi Hüdai Efendi Koleksiyonundan başka Toronto Univeristesi
rast gelsin keşiş eyitti asâkir-i islam ile müdâra tarikıyle sulhdan gayrı yoktur tecviz edip sureti nezâketle çaresine baktılar islam tarafına adam gönderip mal ile riâyet olunup yine geldikleri me’vâlarına azimet edip binihâye fütuhat ile Şam-ı Şerîfe avdetleri müyesser olup anda karar-ı keyfiyeti Fatih meşar ileyhe ve birazı Sultan Beyazıd-ı Veli Han hazretlerine ifade olunduğu işbu mahalle şerh olunup söz burada tamam olunduğu işbu mahalle şerh olunup söz burada tamam ve hıtam olundu. Vallahu alemu bissavâb saye-i ihsan vâye-i hazret-i mülûkânede bey oğlu feşlâk hümayununda istihkâm alayları taş destahgalarında işbu Ayasofya tarifi bin ikiyüz yetmiş üç senesi ma-i ramazan-ı şerîf evâilinde tab’u temsil olmuştur34.”cümleleriyle bitirmiştir.
Hz. Süleyman zamanı ve İstanbul’un kadim tarihine ait bilgiler yer almaktadır. Ayrıca Müslüman devletlerin yaptığı İstanbul kuşatmaları hakkında bigler verimiştir.
Müellif diğer eserler de uygulanan metodlardan farklı bir yol izleyerek konuları aktarırken tartışmış, olaylara kuşku ile yaklaşmış, tartışma ve karşılaştırma örneklerini kullanmıştır. Eserde rivayetler arasında mantık silsilesi kurularak, Hulefa-i Raşidin ve
İslam Tarihi ile ilgili bilgiler değerlendirilmiştir35.
1.1.2.10. Ayasofya Tarihi
Aleksandır Kostantinidi’nin eseridir. H.1285 yılında İstanbul’da Ceride-i Havadis Matbaasında basılmıştır. Süleymaniye Kütüphanesi Nafiz Paşa koleksiyonu 1077 demirbaş numarasında ve Revnakoğlu koleksiyonu 110 demirbaş numarasında kayıtlıdır. Koleksiyonda üç farklı eser vardır. Son onbeş sayfada Aleksandır Kostantinidi’ye ait Ayasofya Tarihi yer alır.(8 varaktır.) Ayrıca İBB Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet koleksiyonu 000138/03 demirbaş numarasında kayıtlı bir nüsha online erişime açılmıştır.
Yazar eserine, “İstanbul’da gerek cesâmet ve gerek fenn-i mimari ve sanatça
şâyân-ı dikkat birçok enbiye ve âsâr-ı atika mevcud olup bunların her biri erbâbı
34 Abdullah Konevi, Feth-i Kostantiniyye ve Tarif-i Ayasofya, İstihkâm Alayları Litografya, İstanbul
1273(1858), s.2,60.
35 Söz gelemi mermerlerin gelişi ile bilgi verirken şöyle der:“her ne dürlü renk isterlerse ol renk üzere karışdırub bir zaman durdikden sonra dökilub anda mermer olur imişdirler. Bu beyan vaki‘ olsa gerek idi kim. Bu zamanda olan halk dahi sanatda mahir bulunur idi. Zira o mukaddem ki zamanda her ne sanat var ise bu vaktin üstadlarından bilur adam bulunur idi. Bu cihetle ol mermer direkleri i‘mal eden adam bulunur idi. Eğer yek renk olsa idi cümle vakı‘dır dimiş olaydı, üç dürlü renk bir mermer olmak mahaldir akıl kabul etmez”. Abdullah Konevi, a.g.e., s.45.
indinde bir güncine-i âlem-bahâdır. Asâr-ı mezkûrenin azâmı olan Ayasofya Camii şerifinin tarihi cümleye ve bâhusus Der-saâdet ahalisine nisbetle sezâvâr ıtla‘ olduğundan olbabda kütüb-ü mutebereden istinbat edebildiğim malumatın arz ve beyanına mücâseret kılındı36.” sözleriyle başlamıştır.
Eserin sonunda “Ayasofya’nın şekli bahsine gelince mürebbi’ olup Fransalı Mösyö şövalyenin hesabına nazar atvelî Alman kadîmiyle ikiyüz yetmiş ve arzı ikiyüz kırk ve İngiliz Mösyö Delavay’ın kavline göre tûli ikiyüz altmış dokuz ve arzı ikiyüz kırk üç kadem ve kubbenin irtifâ‘ı seksen yedi zira’ ve altı rub’u ve şövalyeye göre yüz elli beş kademdir. Bina yerin Ayasofya Camii şerîfi tûlen Roma’da vakı’ Senpietro kilisesinden üç yüz kırk bir arzen on beş ve irtifâen ikiyüz bir kadem ve Londra’da vakı’ Senpol kilisesinden tûlen ikiyüzbeş ve irtifâ‘an otuz altı kadem küçük ise de arzen
Ayasofya Senpol’dan kırk kadem vasi‘dir37.”ifadeleriyle bitirmiştir.
Müellif, Ayasofya Tarihi’ni bu konudaki eserlerin derlemesiyle oluşturmuştur.“Kitab-ı mezkure’den istinbat edebildiğim ma’lumatın arz ve beyanına
mücaseret kılındı” ifadesiyle bu durumu belirtmiştir38. Miladi 0330-1849 yılları
arasında Roma döneminden Sultan Abdulmecid dönemine kadar geçen sürede Ayasofya ile ilgili gelişmeler anlatılmıştır.
1.2. SÜLEYMANİYE KÜTÜPHANESİ DIŞINDAKİ AYASOFYA TARİHİ İLE İLGİLİ BAZI YAZMALAR
1.2.1. Târih-i Ayasofya
Eserin müellifi Yusuf b. İlyas el Balıkesirî’dir. Eser Kütahya Vahid Paşa Yazma Eser Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. H.884 (M.1479/1480) yılında kaleme alınması itibariyle dönemin ilklerindendir. Fethin yirmi yedinci yılında Şaban ayında yazılmıştır. Demirbaş numarası 577 olup iki varaktır. İbn Müneccim-Yusuf b. Musa Balıkesirî tarafından yazılan Ayasofya Tarihi ile içerik olarak aynıdır. Verdiği tarihler ve bilgiler bu esere yakındır. Yusuf bin İlyas eseri oluştururken Yusuf bin Musa bin Musa’dan istifade ettiği anlaşılmaktadır.
36 Aleksandr Kostantinidi, Tarih-i Ayasofya, Ceride-i Havadis Matbaası, İstanbul 1285, s.2. 37 Aleksandr Kostantinidi, a.g.e., s.15.
Bu iki eserin aynı eser olma ihtimali de çok yüksektir. Her iki eserin ismi aynı, tarihleri aynı, içerikleri aynıdır. Ayasofya isminin ortaya çıkışına dair her iki eserde aynı serüven anlatılmıştır.
Müellif “Bu hakîr u za‘îf Yusuf bin İlyas el-Balıkserî eydür: Günlerden bir gün
Rumlar kitab-ı tevârihi içinde görürken Ayasofya binâsı ve harcını ve tarihini buldum. Çünkü gördüm bir garîb hikâyât nasrânîler dilinden Sultan Muhammed Gazi’nin yirmi yedinci yılında ki feth-i Kostantiniyye ve tarih-i hicretin sekiz yüz seksen dördüncü yılı ider ki mübârek mah-ı şâbanın evveliydi ki terceme olundu39”ifadeleriyle başlamaktadır.
Eser, “Andan sonra Sultan Muhammed Han ibn-i Murad ibn-i Sultan Bâyezîd
Han Gazi [ibn-i] Murad Han Gazi ibn-i Orhan ibn-i Osman Han feth etti, sene 850.Ve dahi Ayasofya Hazret-i İsa aleyhisselam dörtyüz seksen yıldan sonra binâ olundu ve hâliyâ dokuz yüz kırkdır, zikr olunan tarihden bin yüz otuz üç yıldır vesselam.40” ifadeleriyle bitmektedir.
1.2.2. Ayasofya Tarihi Tercemesi Der Beyân-ı Ayasofiyye Risale-i Mergûbe
Millet yazma eserler kütüphanesi Ali Emiri Trh koleksiyonunda bulunan Hayalî-zade İbrahim Efendi’nin tercüme ettiği Ayasofya Camii Binası eserinin devamında yer alır. Azmizade tarafından yazılmış, 10 varaklık bir risale olup, eserin 15b-25b varakları arasındadır. Talik hatla yazılmış, 21 satırdan ibarettir. Sultan I.Ahmed (1590-1617) devrinde istinsah edilme ihtimali oldukça fazladır.
Risale “Bu risâlenin aslı Fârisî lisân olup sa‘âdetlü pâdişâh-ı zıllullahi
hazretleri hazînede bulup lisân-ı Türkîye tercüme olunmak murâd-ı şerîfleri olmağın Azmizâde Efendi hazretlerine irsâl olunup anlar dahi sem‘an ve tâ‘aten deyip mektûb olan inşâ-i latîf üzere tercüme edip rikâb-ı hümâyunlarına arz etmişler.” sözleriyle
başlar.
Eserin son kısmı, benim suretimi at üzerinde mutallâ bakırdan düzdürüp ol
direk üzerinde koyasın. Ve bir elime bir elma verip bir elimi açık koyasın, temaşâ edenler ma‘lûm ola ki rub‘ı meskûnun hukûmeti bir elma gibi elimde tuttum, âkıbet şimdi elim hâli kaldı. Bu sözde iken mergi-câni bu dar-ı mekân mihnetten kalkıp âdem-i sahrâsına pervaz eyledi.
39 Yusuf b. İlyas Balıkesirî, a.g.e., vr.1a, str.1-6. 40 Yusuf b. İlyas Balıkesirî, a.g.e., vr.2b, str.19-23.
O yerde yatdığınca yâ İlâhî - Müebbedkıl şeh-i âlem binâsı
Kosun ruy-i zemîn üzere eserler - Ana dâim nasîb olsun zaferler
Ki ursun dem-be-dem lütfa o bünyâd - Cihanı eylesin adl ile âbâd.
Cümleleri ve dörtlüğü ile bitmiştir.
1.2.3. Tevarih-i Ayasofya-i Şerif Min Telif-i Nişancı rahimehullah
Eserin müellifi Nişancı’dır. İsminin mi yoksa ünvanın mı Nişancı olduğuna dair malumat yoktur. H.1161/M.1748 tarihinde Berber İbrahim tarafından istinsah edilmiştir. Elimizdeki nüsha Abdullatif adında bir kimseye aittir. Eserin üzerinde Sofyada bulunan El Hac Halil Vakfiye’sinin mührü vardır. Eserin dışkapağı 19,5*13,5 cm, yazı alanı da 12,5* 7 cm’dir. Yüz otuz sayfa, her bir varak on üç satırdır. Açık ve okunaklı nesih hattına sahiptir. Eser Bulgaristan Milli Kütüphanesi’nde yer almakta ve elektronik erişime açıktır.
Müellif esere, “Hamd-i bî-hadd ü senâ-yı bî-‘add ol Sani‘aki dest-i meşiet
[silinmiş] tıbak-i seb‘i kıbab piruzı Zeberced-i Bâm-ı eflâke devâzde zernigâr-i kungure ile binâ-yı ârâste edüp zuhura getürdi ve deyr-i suffei çeş-deri çehre-firûzân-bütân ez-vey kevâkible bezedi. Ve dürûd-ı firâvân ol mühendisi şerîat ve mü’essis-i kavâ‘id-i tarike olsun ki Îzid Celle ve ’âlâ Bihter-i mehter-i âlem ve ser-defter-i benî Âdem eyledi.41” ifadeleriyle başlamıştır.
Eserin sonunda, Bu kelâm-ı hikmet izan et ey ehl-i cinân, Cenneti ebnâ-yı
insana Huda keşf eylese, Sâkin olmaz Hak nasib etmese düşme vesvese, Ve ne müşkildir behişte gireler sen bakasın, Dûzah içine girip kendini oda yakasın, Ey diriğâ eremedim diyesin ağlayasın, Dağ-ı firkatle yürek ah edip ağlayasın. Harrahu’l-hakîrü abdü’l-zaîf kalîlü’l-cirm ve kesirü’l-cürm pîr u züefâ Berber İbrahim gafera’llahu zünubehuma ve setera uyubehumâ senete 116142.”sözleriyle bitmiştir.
Âdem Nebi Aleyhisselam ile konuya başlayan eserin verdiği tarihler diğer kaynaklarla kısmen uyuşmaktadır. Eserin sonlarında kronoloji takip edilmemiştir. Bazı yerlerde atlamalar vardır. Konu içerisinde Farsça beyt, şiir ve övgüye çokça yer verilmiştir. Başlıklara yer verilmesi konunun takibini kolaylaştırmıştır.
41 Nişancı, Tevarih-i Ayasofya-i Şerif Min Telif-i Nişancı, Bulgaristan Milli Kütüphanesi, vr.1b, str.1-7. 42 Nişancı, a.g.e., vr.62b, str.3-13.
1.2.4. Ayasofya Cami’i Binâsı
Müellifi mütercim Hayalizade İbrahim’dir. H.101843 yılında kaleme alınmıştır.
Değerlendirdiğimiz nüshası Millet Yazma Eser Kütüphanesi Ali Emiri Trh 9 demirbaşına kayıtlıdır. Talik hatla yazılmış olup 12 varak, 21 satırdır.
Ali bin el Mustafa tarafından istinsah edilmiştir. İstinsah tarihi kaydedilmemiştir. Eserin derkenarlarında Ayasofya, Süleymaniye, Sultan Ahmed Camii hakkında bilgiler ve Ayasofya, Fatih, Beyazıd, Süleymaniye camilerinin en ve boy ölçüleri vardır. Sultan Ahmed Camii hakkında bilgi vermesi hasebiyle Sultan I. Ahmed devrinde istinsah edilmiş olması ihtimal dâhilindedir.
Eserin “Sipas-ı mevfûr ve senâ-i nâ-mahsur ol Sâni‘-i Nakkâş-ı Ezele sezâvar
ve lâyıktır ki kudret ve irâdet-i meşîet ile tıbâk-ı seb‘i kıbâb-ı firûz-fâm ve zeberced-bâm olan eflâki âreste edip ve âpreh ve ber-mînârının ve çehar suffe-keş ve dide-i kevâkib-tebân âzürînin çehrelerin firuzân edip pirâstekıldı. Ve vurud-ı nâ-ma‘dud ol mühendis-i bünyân-ı şerî‘at ve müessis-i erkân-ı tarîkat olan Muhammed Mustafa aleyhi efdâlü’s-salât ve ekmelü’t-tahiyyât hazretine ki vücud-ı pür-cûdları tetmîm-i vücûd-ı halk-ı âlem içün meb’ûs ve mürseldir” ifadeleriyle başlayıp,
“Ba‘dehu bu fakîr-i kesîrü’t-taksîr kalîlü’l-bidâ‘a Hayâlî-Zâde İbrâhim-i
biçâre Türkî lisâna tercüme kılıp Fârisîden behre-ver olmayan yârân behre-mend olalar deyü küstâhlıkla ikdâm eyledim. İhvânın eltâf-ı keremlerinden recâ ederiz ki arada vâkı‘ olan noksânını kemâl-i lutflarından ıslâh buyurup duâ-i hayrdan yâd edeler, yâ edeler.
Beyt:
Çeşm dârem zi-ehl-i fazl u hüner Ki tâ sabâh-ı haşr efkend nazar44
Temme tahrîru hâze’l-kelâm an-yedi az‘afu’l-ibâd Ali bini’l-Mustafa gaffare’llâhu lehum fî şehri şa‘bâni’l-mu‘azzam45.”sözleriyle bitmiştir.
43 Müellifi, Mütercim Hayalizade İbrahim 1609-1610 tarihinde kaleme almıştır.
44 Marifet ve hüner sahiplerinden beklentim odur ki [bu kitaba] kıyamet sabahına dek nazar edeler. 45 Bu yazının tamamlanması Ali bin Mustafa’nın elinde şaban ayında gerçekleşmiştir.
1.3. ESERLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE İLMİ KATKILARI
Ayasofya hakkında yazılan ilk eserlerin Yunanca ve Latince eserler olduğu bilinmektedir. Bu eserlerin çeviri çalışmaları ulaşabildiğimiz en eski Türkçe kaynaklardır. Bizans kaynaklarından yapılan çeviri çalışmaları Fatih döneminde İstanbul’un fethinden sonra başlamıştır. Süleymaniye Kütüphanesi bu kaynakların Farsça ve Osmanlıca nüshalarına sahiptir. Süleymaniye Kütüphanesi dışında da bu tür çalışmalar mevcuttur.
Roma döneminde ortaya çıkan Ayasofya, şehrin dikkat çeken yapısı olmuş, Bizans döneminde de artan bir ilgiye sahip olup şehrin önemli aktiviteleri Ayasofya’da yapılmıştır. Bu ilgi Ayasofya hakkında yazılan eserlerin ve yapılan çalışmaların artmasına sebep olmuştur. Zamanla Ayasofya’ya farklı yorumlar atfedilmiş halk arasında kutsiyet kazanmıştır. Ustuyanuş döneminde yapılan Ayasofya’nın muhteşemliği karşışında bu yapının insan gücü ile yapılamayacağı konuşulmaya başlanmış, insanüstü güçlerle açıklayan efsaneler oluşmuştur.
Efsaneler; halkın yaşanmış tarihi olaylara millî, dinî duyguları ile örf ve
âdetlerini katmasıyla oluşur46. Ayasofya’nın taşıdığı misyon bu konuda yazılan eserleri
farklı bir şekle büründürerek tarihi gerçekleri toplumdaki yerleşmiş duygularla yoğurup efsanevi bir şekle dönüştürmüştür. Ayrıca bu eserlerin yeni bir dile çevrilmesi, yeni bir kültür ortamında ele alınıp tartışılması ve özellikle de eserde var olan efsanevi öğelerin, çevrilen dilin etkisiyle yeni anlamlar kazandırılması demektir. Ayasofya’nın yapıldığı dönemdeki diğer yapılardan mimari üstünlüğü, yapımında yaşanan sıkıntıların imparator ve mimarları tarafından çözülmesi ve Bizans’ta halkın imparatorluk mefkûresi, Ayasofya hakkında oluşan efsanelerin imparatorla özdeşleşmesine sebebiyet vermiştir.
Bizans toplumunda imparator yalnızca salt bir imparator, sezar değildir. Bizans’ta imparator sadece ordunun başkumandanı, en yüksek hâkim ve yegâne kanun koruyucusu olmakla kalmaz, aynı zamanda kilisenin ve doğru inancın koruyucusudur.
46 Mehmet Şükrü Nar, Günümüzde Mitler: Anadolu Halk Efsaneleri Üzerine Genel Bir Değerlendirme,
Folklor/Edebiyat, Folklor/Edebiyat, Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi, Üç Aylık Halkbilim, Antropoloji, İletişim, Sosyoloji, Eğitim, Tarih, Müzik, Dil ve Edebiyat Dergisi, C.20, S.79, Lefkoşa 2014, s.75.; Salih Yakın, Kütahya Efsaneleri, Yüksek Lisans Tezi, Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çankırı 2017, s.10-13; Fatmanur İlhan, Efsane ve Mitlerin İşlevleri ve Modern Toplumdaki
Tanrı’nın seçtiği kişidir ve bu sıfatla sadece hâkim ve efendi değil, aynı zamanda Tanrı’nın kendisine emanet ettiği Hıristiyan devletinin yaşayan sembolüdür. İmparator, fanî-beşerî atmosferin dışında Tanrı ile doğrudan doğruya ilişkili olup kendine özgü bir
siyasi-dini kültün konusudur47. Bu mefkûredendir ki Roma ve Bizans geleneğinde
“Tanrı-imparator” düşüncesinin yerleşmesinde önemli rol oynamıştır.
Bizans toplumundaki bu imparator algısı, imparatorlar hakkında efsanevi hadiselerin türetilmesine zemin oluşturmuştur. Bizans imparatorluğunda bu türlü
ideolojiler Kostantinus ile daha çok görülmeye başlamıştır48. Doğal olarak söz konusu
Bizans imparatoru hakkında olağanüstü kabuller daha çok zikredilmeye başlamıştır. Nitekim bunun sonucu olarak bu dönemde Bizans imparatorluğunun başkenti Kostantinopolis olmuş, dini üstünlüğün sağlanması adına kiliseler yapılmıştır. Aya İrini Kilisesi, (St. İrene Kilisesi) Aziz Havariler Kilisesi, Kostantin’e atfedilen kiliselerden bazılarıdır. Fakat bunların içerisinde Ayasofya’yı ayrı tutmak gerekmektedir. Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi olarak tasavvur edilen imparator ve onun tarafından yaptırılan Ayasofya’nın elbette impratorluk ideolosinin göründüğü ve şekillendiği bir eser olarak ortaya çıkması gerekmektedir. Bu düşüncenin etkisiyle kilisenin içerisi pagan
tapınaklarının mimari tarzı ile inşa edilmiştir49.
Ayasofya Tarihi risalelerinin oluşmasında temelde Bizans ideolojisi pay sahibidir. Bu ideoloji içeresinde, Doğu Roma’nın siyasi üstünlük sağlama isteği, imparatorluk ideolojisi, Batı Roma’ya karşı dini üstünlük arzusu başlıca kendisini göstermiştir50.
Robet Ousterhout, Master Builders of Byzantium adlı eserinde, “Ayasofya'nın inşaası sırasında yapısal problemler oluştuğunda, inşaatçılar kendileri bir çözüm bulma konusunda umudunu yitirmiş ve tavsiye için ilahi ilhama sahip (vahiy gelen/vahiy alan)
47 Georg Ostrogorsky, Bizans Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, İstanbul 2005,
s.28.
48 A. A. Vasiliev, Bizans İmparatorluğu Tarihi, Çev. Arif Müfid Mansel, C.I, Maarif Matbaası, Ankara
1943, s.71.
49 Aydın H. Polatkan, Iustinianus Ayasofyası Üzerine Bir Anlam Araştırması, İstanbul Teknik
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1997, s.127,165,167.; Jane Taylor, İmpatorlukların Başşehri İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2000 s.31-36.