• Sonuç bulunamadı

ANONİM İLE LİMİTED ŞİRKETİ TASFİYE ETMEMENİN CEZAÎ SORUMLULUK BOYUTUNUN OLUP OLMADIĞINA DAİR

HAKEMSİZ YAZILAR OPINION PAPERS

ANONİM İLE LİMİTED ŞİRKETİ TASFİYE ETMEMENİN CEZASI VAR MIDIR?

2. ANONİM İLE LİMİTED ŞİRKETİ TASFİYE ETMEMENİN CEZAÎ SORUMLULUK BOYUTUNUN OLUP OLMADIĞINA DAİR

DEĞERLENDİRMELER

TTK’da, mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndaki “infisah” ve “fesih”

ayrımı yerine “sona erme” yasal tabir olarak kullanılmıştır. Sona erme, infisahı ve feshi kapsar. İnfisah, yasada veya esas sözleşmede öngörülen sebeplerden birinin gerçekleşmesi ile herhangi bir karar alınmasına veya ihbarda bulunulmasına gerek olmaksızın anonim şirketin kendiliğinden sona ermesidir.

Fesih ise kanunda veya şirket esas sözleşmesinde yer alan sebeplerden birine dayanarak bu yetkiye sahip olanlar tarafından şirketin sona erdirilmesidir (Çevik, 1979 : 1287; Poroy, Çamoğlu, Tekinalp, 2005 : 807).

TTK’da anonim şirketin sona ermesine ilişkin olarak, bazı yüksek yargı kararları da kanunlaştırılarak, eski TTK’dan farklı birtakım düzenlemelere yer verilmiştir. TTK’nın 529’uncu maddesine göre, anonim şirket “esas sözleşmede öngörülen sürenin sona ermesiyle (sürenin sona ermesine rağmen işlere fiilen devam etmek suretiyle belirsiz süreli hâle gelmemişse); işletme konusunun gerçekleşmesiyle veya gerçekleşmesinin imkânsız hâle gelmesiyle; esas sözleşmede öngörülmüş herhangi bir sona erme sebebinin gerçekleşmesiyle;

genel kurul kararıyla; iflâsına karar verilmesiyle ve kanunlarda öngörülen diğer hâllerde sona erer. Ayrıca, TTK’nın 530 ve 531’inci maddelerinde özel hal olarak öngörülen “organların eksikliği” ve “haklı sebepler” nedeniyle de anonim şirket sona erebilir. Yine, 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a göre esas sermayelerini 14 Şubat 2014 tarihine kadar asgari esas sermaye tutarı olan 50.000 TL’ye yükseltmeyen anonim şirketler de, bu sürenin sonunda infisah etmiş sayılırlar. Sona eren şirket tasfiye haline girer ve tasfiye hâlindeki anonim şirket, pay sahipleri ile olan ilişkileri de dâhil, tasfiye sonuna kadar tüzel kişiliğini korumakla birlikte,

ticaret unvanını “tasfiye hâlinde” ibaresi eklenmiş olarak kullanır. Anonim şirketin tasfiyesine ilişkin iş ve işlemler tasfiye memurları tarafından yerine getirilir. Yönetim kurulunun görev ve yetkileri ise, tasfiyenin yapılabilmesi için zorunlu olan, ancak nitelikleri gereği tasfiye memurlarınca yapılamayan işlemlere özgülenir.

Tasfiye halindeki anonim şirketin mükellefiyeti, vergi ile ilgili muamelelerin tamamen sona ermesine kadar devam eder. Bu durumda tasfiye memurları, tasfiyenin başladığını15, tasfiye kararlarını ve tasfiyenin kapandığını vergi dairesine ayrı ayrı bildirirler (AATUHK16, m.33/f.1; VUK17, m.162).

Kurumlar Vergisi Kanunu’na göre de, tasfiye, şirketin tasfiyeye girmesine ilişkin genel kurul kararının tescil edildiği tarihte başlar, tasfiye kararının tescil edildiği tarihte sona erer ve her ne sebeple olursa olsun, tasfiye haline giren anonim şirketlerin vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye dönemi geçerli olur. Başlangıç tarihinden aynı takvim yılı sonuna kadar olan dönem ile bu dönemden sonraki her takvim yılı ve tasfiyenin sona erdiği dönem için ilgili takvim yılı başından tasfiyenin bitiş tarihine kadar olan dönem bağımsız bir tasfiye dönemi sayılır (KVK18, m.17/f.1.a). Tasfiyenin başladığı takvim yılı içinde sona ermesi halinde, tasfiye dönemi, kurumun tasfiyeye girdiği tarihten başlar ve tasfiyenin bittiği tarihe kadar devam eder.

Tasfiye memurları, tasfiye dönemlerinin kapandığı ayı izleyen dördüncü ayın birinci gününden yirmibeşinci günü akşamına kadar şirketin bağlı olduğu vergi dairesine tasfiye beyannamesi vermekle yükümlüdürler. Tasfiyenin sona erdiği döneme ilişkin tasfiye beyannamesi ise tasfiyenin sonuçlandığı tarihten itibaren otuz gün içinde şirketin bağlı olduğu vergi dairesine verilir.

Anılan tasfiye beyannamelerine, şirketin bilânçosu ve gelir tablosu ile tasfiye bilânçosuna göre ortaklara dağıtılan paralar ve diğer değerlerin ayrıntılı bir listesi de eklenir (Altaş, 2014) (KVK, m.17).

Limited şirketler de, şirket sözleşmesinde öngörülen sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesiyle; genel kurul kararıyla; iflâsın açılmasıyla ve Kanunda öngörülen diğer sona erme hâllerinde, organların eksikliği ve haklı sebepler nedeniyle sona erer. Ayrıca, 6103 sayılı Türk

15 Tasfiye memurları veya tasfiyeyi yürütenler, tasfiyenin başladığını üç gün içinde ilgili tahsil dairelerine bildirmek mecburiyetindedirler(AATUHK, m.33/f.1).

16 Çalışmamızda, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun için AATUHK kısaltması kullanılmıştır.

17 Çalışmamızda, 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu için VUK kısaltması kullanılmıştır.

18 Çalışmamızda, 13/6/2006 tarihli ve 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu için KVK kısaltması

Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a göre esas sermayelerini 14 Şubat 2014 tarihine kadar asgari esas sermaye tutarı olan 10.000 TL’ye yükseltmeyen limited şirketler de, bu sürenin sonunda infisah etmiş sayılırlar. TTK’da limited şirketin tasfiyesi için ayrı hükümler öngörülmemiş, 636’ncı maddenin beşinci fıkrasında “Sona ermenin sonuçlarına anonim şirketlere ilişkin hükümler uygulanır.”, 643’üncü maddesinde ise

“Tasfiye usulü ile tasfiyede şirket organlarının yetkileri hakkında anonim şirketlere ilişkin hükümler uygulanır.” denilerek, anonim şirketin tasfiyesine ilişkin hükümlerine yollamada bulunulmuştur. Dolayısıyla, sona eren limited şirket tasfiye haline girer ve tasfiye hâlindeki limited şirket, ortaklar ile olan ilişkileri de dâhil, tasfiye sonuna kadar tüzel kişiliğini korumakla birlikte, ticaret unvanını “tasfiye hâlinde” ibaresi eklenmiş olarak kullanır.

Bu kapsamda, tasfiye sürecine giren anonim ve limited şirketlerde, yapılacak tasfiye işlerini aşağıdaki şekilde sırlamak mümkündür:

- Tasfiye memurları görevlerine başlar başlamaz, şirketin tasfiyenin başlangıcındaki durumunu incelerler; gerekirse şirket mallarına değer biçmek için uzmanlara başvurarak, şirketin malvarlığına ilişkin durumu ile finansal durumunu gösteren bir envanter ile bilanço düzenler ve genel kurulun onayına sunarlar.

- Envanter ve bilançonun onaylanmasından sonra, tasfiye memurları şirketin envanterde yazılı bütün malları ile belgelerine ve defterlerine el koyarlar.

- Alacaklı oldukları şirket defterlerinden veya diğer belgelerden anlaşılan ve yerleşim yerleri bilinen kişiler taahhütlü mektupla, diğer alacaklılar Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ve bağımsız denetime tabi ise şirketin internet sitesinde ve aynı zamanda esas sözleşmede öngörüldüğü şekilde, birer hafta arayla yapılacak üç ilanla şirketin sona ermiş bulunduğu konusunda bilgilendirilirler ve alacaklarını tasfiye memurlarına bildirmeye çağrılırlar.

- Alacaklı oldukları bilinenler, bildirimde bulunmazlarsa alacaklarının tutarı, şirketin merkezinin kayıtlı bulunduğu Müdürlüğe en yakın Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi şubesinde veya şirket merkezinin bulunduğu yerde anılan Banka şubesinin bulunmaması durumunda en yakın yerdeki şubede açılacak hesaba yatırılır.

- Şirketin, henüz muaccel olmayan veya hakkında uyuşmazlık bulunan borçlarını karşılayacak tutarda para notere depo edilir (bu gibi borçlar yeterli bir şekilde teminat altına alınmış veya şirket varlığının pay sahipleri arasında

paylaşımı bu borçların ödenmesi şartına bağlanmış ise, bu yükümlülük ortadan kalkar).

- Tasfiye hâlinde bulunan şirketin borçları ödendikten ve pay bedelleri geri verildikten sonra kalan varlığı, esas sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa pay sahipleri arasında, ödedikleri sermayeler ve imtiyaz hakları oranında dağıtılır.

- Alacaklılara üçüncü kez yapılan çağrı tarihinden itibaren bir yıl geçmedikçe kalan varlık dağıtılamaz. Şu kadar ki, hâl ve duruma göre alacaklılar için bir tehlike mevcut olmadığı takdirde mahkeme bir yıl geçmeden de dağıtmaya izin verebilir.

- Esas sözleşme ve genel kurul kararında aksine hüküm bulunmadıkça, dağıtma para olarak yapılır.

- Bütün bu işlemler tamamlandıktan sonra, yani tasfiyenin sona ermesi üzerine şirkete ait ticaret unvanının sicilden silinmesi tasfiye memurları tarafından ticaret sicil müdürlüğünden istenir. İstem üzerine silinme tescil ve ilan edilir. Ve Şirket tüzel kişiliği sona erer, yani ortadan kalkar.

TTK, tasfiye hususunda, tasfiye memurlarına başkaca görevler de yüklemiştir. Buna göre, tasfiye memurları;

a) Şirketin süregelen işlemlerini tamamlamak, gereğinde pay bedellerinin henüz ödenmemiş olan kısımlarını tahsil etmek, aktifleri paraya çevirmek ve şirket borçlarının, ilk tasfiye bilançosundan ve alacaklılara yapılan çağrı sonucunda anlaşılan duruma göre, şirket varlığından fazla olmadığı saptanmışsa, bu borçları ödemekle yükümlüdürler.

b) Tasfiyenin gerektirmediği yeni bir işlem yapamazlar.

c) Şirket borçları şirket varlığından fazla olduğu takdirde durumu derhâl şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesine bildirirler;

mahkeme iflasın açılmasına karar verir.

d) Tasfiyenin uzun sürmesi hâlinde, her yıl sonu için tasfiyeye ilişkin finansal tabloları ve tasfiye sonunda da kesin bilançoyu düzenleyerek genel kurula sunarlar.

e) Şirketin bütün mal ve haklarının korunması için düzenli ve görevinin bilincinde bir yönetici gibi gereken önlemleri alır ve tasfiyeyi mümkün olan en kısa sürede bitirirler.

f) Tasfiye işlemlerinin düzenli yürütülmesi ve güvenliği için gereken defterleri tutarlar.

g) Tasfiye sırasında elde edilen paralardan şirketin süregelen harcamaları için gerekli olan para dışında kalan paraları, bir bankaya şirket adına yatırırlar.

h) Vadesi gelmemiş borçları, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca kısa vadeli kredilere uygulanan oran üzerinden iskonto ederek derhâl öderler.

Alacaklılar bu ödemeyi kabul etmek zorundadır. Kanun gereği iskonto edilmesi mümkün olmayan alacaklar bu hükümden müstesnadır.

i) Pay sahiplerine tasfiye işlerinin durumu hakkında bilgi ve istedikleri takdirde bu konuda imzalı belge verirler.

Görüldüğü üzere, anonim ile limited şirketin tasfiyesi, bir dizi prosedürü gerektirmekte, bu prosedür yerine getirilmeden şirketin ticaret sicilinden terkini ise mümkün olmamaktadır. Hal böyle olunca da, gayrifaal olan şirketlerde tasfiye sürecinin işletilmemesi cazip görülmemekte, ticaret sicili kayıtlarında aktif olarak görülen bazı şirketler gayrifaal olarak karşımıza çıkmaktadır.

Oysa, yargı kararlarında da sıklıkla vurgulandığı üzere, ticaret şirketinin işi bırakması ancak tüzel kişiliğinin ortadan kaldırılması ile mümkündür. Bu nedenle tüzel kişiliği sona erdirilmemiş bir ticaret şirketinin ticari işletmeyi kapattığından, dağıttığından söz edilemeyecektir. İşte bu noktada, gayrifaal şirketleri bekleyen başka bir risk ortaya çıkmaktadır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK19)’nun 44’üncü maddesinde ticareti terk eden tacir açısından alacaklıların haklarını korumaya yönelik olarak bir takım yükümlülükler öngörülmüş, bu yükümlülüklere aykırı davranmak da cezaî yaptırıma bağlanmıştır. Anonim ile limited şirketler, TTK’nın 16’ıncı maddesi uyarınca tacir sayılmaktadır.

İİK’nın “Ticareti Terk Edenler” başlıklı 44’üncü maddesi uyarınca, ticareti terk eden bir tacir onbeş gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayımlandığı gazetelerde ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır. Bu ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir.Ticareti terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müddetle haczi kabil malları üzerinde tasarruf edemez.Mal beyanını alan merci, keyfiyeti tapu veya gemi sicil daireleri ile Türk Patent Enstitüsüne bildirir. Bu bildiri üzerine sicile, temlik hakkının iki ay süre ile

19 Çalışmamızda, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu için “İİK” kısaltması kullanılmıştır.

8

8

tahdit edilmiş bulunduğu şerhi verilir. Keyfiyet ayrıca Türkiye Bankalar Birliğine de bildirilir.

Belirtilen yükümlülüklere aykırı davranmak ise, İİK’nın “Ticareti terk edenlerin cezası” kenar başlıklı 337/a maddesinde;

“44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez. Borçlunun iflası halinde, birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır.” hükmü ile cezaî yaptırıma bağlanmıştır.

İİK’nın 44. maddesinin gerekçesinde ise “Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkânsız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların iş yerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir. Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra İflas Kanunu sistemi içinde madde tadil edilmiş, ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır” denilmiştir.

Buna karşılık, yerel mahkemeler ile Yargıtay’ın Özel Daireleri, belirli bir döneme kadar, ticareti terk suçunun gerçek kişi tacirler için geçerli olup, ticaret şirketleri yönünden geçerliliği bulunmadığı yönünde kararlar vermiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından oyçokluğu ile alınan 14.02.2012 tarihli, E.2011/509, K.2012/30 sayılı kararda ise;

“İİK’nın 44. maddesinde “ticareti terk eden tacir” ifadesi kullanılmış olup bu ifadenin yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı hüküm konulmamıştır. O halde tacir sayılan limited şirketlerin, temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmeleri halinde İcra İflas Yasası’nın 44. maddesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin bir istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi aynı Yasanın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına da bir engel bulunmamaktadır. Diğer yandan, İİY’nın 44. maddesinde yapılan

değişikliğin “ticareti terk eden kötü niyetli borçluların” bu davranışlarının önlenmesi amacıyla yapıldığı da gerekçede açıkça ifade edilmektedir.

Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin bu suçu işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİY’nın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve İİY’nın 345. maddesi uyarınca bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticari şirket müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına gelecektir ki bunun yasal bir dayanağı bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, sanığın suç tarihini de içine alacak şekilde … Limited Şirketini temsile yetkili olup, şirket aleyhine yapılan icra takibi sırasında Antalya 2. İcra Dairesince çıkartılan tebligatın şirketin ticaret siciline kayıtlı adresinden taşınmış olması nedeniyle iade edildiği, bunun üzerine Tebligat Yasasının 35. maddesine göre tebliğ işleminin yapıldığı, yargılama aşamasında ticaret sicili müdürlüğüne, vergi dairesine ve emniyet müdürlüğüne yazılan yazı cevapları beklenmeden beraat kararı verildiği anlaşılmaktadır.

Adresin değiştirilmesi olgusunun tek başına ticaretin terk edildiği anlamına gelmeyeceği de göz önüne alınarak, sanığın müdürü olduğu şirketin ticareti terk edip etmediğinin araştırılması ve sonucuna göre, şirketin müdürü olan sanık açısından İİY’nın 337/a maddesinde düzenlenen suçun oluşup oluşmayacağının değerlendirilmesi zorunludur.”

denilerek, Yargıtay özel dairesinin onama kararı kaldırılıp yerel mahkeme hükmü bozulmuş ve ticareti terk eden limited şirketin müdürlerinin tıpkı gerçek kişi tacirler gibi cezalandırılmalarının yolu açılmıştır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2012 yılı içerisinde almış olduğu 14.02.2012 tarihli ve 2011/505 esas sayılı, 21.02.2012 tarihli ve 2011/510 esas sayılı kararlarında da, benzer değerlendirmelere yer vermiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun sonraki dönemlerde almış olduğu 04.11.2014 tarihli, E.2013/11-821, K.2014/478 sayılı; 27.05.2014 tarihli, E.2013/16-100, K.2014/278 sayılı;

24.02.2015 tarihli ve E.2013/16-502, K.2015/10 sayılı kararlarında ise, Ceza Genel Kurulunun bahsigeçen kararlarına atıfta bulunularak aynı sonuca ulaşılmış ve ticareti terk etme suçunun limited şirketin müdürleri hakkında da uygulanabileceğine, müdürlerin de tıpkı gerçek kişi tacirler gibi İİK’nın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına engel bulunmadığına hükmedilmiştir.

Dolayısıyla, anonim ile limited şirketin ticareti usulüne aykırı olarak terk etmesi halinde, şirketin yönetim organı üyeleri, alacaklıların şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması, bu hapis cezasının,

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 50’inci maddesi uyarınca, mahkeme tarafından 1.800 TL ile 36.500 TL arasında değişen tutarlarda adlî para cezasına dönüştürülmesi mümkündü.

“Mümkündü” dememizin sebebi, bu makaleyi kaleme aldığımız tarih itibariyle suç sayılan bu düzenlemenin, yazımızdan kısa bir süre sonra suç olmaktan çıkarılmasıdır. Zira, 9 Ağustos 2016 tarihli ve 29796 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 15/7/2016 tarihli ve 6728 sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 69’uncu maddesi ile TTK’nın 545’inci maddesine “Bu Kanun hükümlerine göre tasfiye olunan şirketlerde, 2004 sayılı Kanunun 44 üncü ve 337/a maddesi hükümleri uygulanmaz.” şeklindeki ikinci fıkra hükmü eklenmiştir.

Dolayısıyla, TTK hükümlerine uygun olarak tasfiye edilen anonim ile limited şirketler hakkında artık ticareti usulüne aykırı olarak terk etme suçu isnad edilemeyecek; bu şirketlerin yönetim organı üyeleri ile yasal temsilcileri hakkında ticareti terk suçundan dolayı ceza uygulanamayacaktır.

Yeri gelmişken, uygulamada sıklıkla merak edilen ve tasfiyenin kapanmasından sonra gündeme gelen ek tasfiyeye de değinelim. Ek tasfiye, TTK’nın anonim şirketlere ilişkin 547’nci maddesinde düzenlenmiş olup, 643’üncü madde ile yapılan yollama uyarınca limited şirketlere de uygulanmaktadır. Ek tasfiye, tasfiye işlemleri tamamlanıp tasfiyenin bitirilmiş olmasına rağmen, daha sonra başkaca tasfiye önlemleri alınmasının zorunlu olduğunun anlaşılması halinde başvurulan geçici bir tedbirdir. Ek tasfiye ile yeni bir hukuki durum meydana getirilmemekte, alınması ihmâl edilmiş tedbirler alınmaya çalışılmaktadır. Yapılması ihmâl edilmiş tasfiye işlemlerinin yapılmasını takiben, şirket yine sona erdirilmektedir. TTK’nın ek tasfiyeye ilişkin 547’inci maddesinin birinci fıkrasında;

“Tasfiyenin kapanmasından sonra ek tasfiye işlemlerinin yapılmasının zorunlu olduğu anlaşılırsa, son tasfiye memurları, yönetim kurulu üyeleri, pay sahipleri veya alacaklılar, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden, bu ek işlemler sonuçlandırılıncaya kadar, şirketin yeniden tescilini isteyebilirler.” hükmü yer almaktadır.

Bu bağlamda ek tasfiye sadece tasfiyenin kapanmış olması, ancak buna rağmen halen alınması zorunlu ek tedbirlere gereksinim duyulması halinde söz konusu olabilir. Zorunluluk yoksa ek tasfiyeye gidilemez. Ek tasfiye, tasfiyenin

gayesinde herhangi bir değişikliğe yol açmaz. Şirket yine tasfiye şirketidir ve şirket organları tasfiye gayesi çerçevesinde işlem yapmak zorundadır. Anılan fıkrada, ek tasfiyeyi talep edebilecek kişiler sınırlı olarak sayılmıştır. Bunlar, son tasfiye memurları, anonim şirkette yönetim kurulu üyeleri, limited şirkette müdürler, şirket ortakları ve de şirketin alacaklılarıdır. Ticaret sicil müdürünün böyle bir talepte bulunma yetkisi yoktur. Ek tasfiye, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki mahkemeden talep edilir. Ek tasfiye, şirketin sicile yeniden tescilini talep etmeye yöneliktir (Komisyon Raporu).

Ek tasfiye işlemlerinin yapılmasının zorunlu kılan sebepleri için ise, düzenlemenin gerekçesi yol gösterici mahiyettedir. Gerekçeye göre;

a) Şirkete ait bazı aktifler, dağıtım sırasında dikkate alınmamaları nedeniyle, dağıtım dışında kalmışlarsa; (bu malvarlığı unsuru bilinmekle beraber unutulmuş olabileceği gibi, sonradan bir malvarlığı unsuru da olabilir),

b) Anlaşmazlık konusu olan ve bu nedenle tasfiyeye ilişkin özel hüküm gereği tevdi edilmiş veya güvenceye bağlanmış bir borç, şirket lehine çözülmüşse ve söz konusu borçların karşılıkları boşta kalmışsa,

c) Malvarlığının dağıtımı esnasında ilgili kanunî hükümlere uyulmamışsa, d) Ortaklarca haksız olarak alınmış olan tasfiye payları için geri verme davasının açılması gerekiyorsa,

e) Organlara karşı sorumluluk davası açılacaksa,

f) Şirket tarafından yapılması ve web sitesine konulması gerekli olan açıklamalar ve şirket tarafından kabul edilmesi zorunluluğu bulunan işlemler varsa,

g) Şirketin yararına sonuç doğuracak bir davanın açılması, şirketin bir davada davalı olarak bulunması veya aleyhine icra takibi yapılması söz konusu ise ek tasfiye yapılması zorunlu hale gelir.

Ancak, yukarıda sayılan haller sınırlı sayı değildir. Başkaca sebepler de ek tasfiye talebinde bulunulmasını gerektirebilir. Bununla birlikte, anılan hallerin varlığı, tek başına, ek tasfiye talebinde bulunulması için yeterli değildir.

Yeniden tescil isteğinde bulunulabilmesi ve ek tasfiye yapılabilmesi, üç ana şartın gerçekleşmesine bağlıdır. Bunlar şu şekilde sıralanabilir.

1) Menfaat şartı: Yeniden tescil isteği korunmaya değer bir menfaate