• Sonuç bulunamadı

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

4. OSMANLI’DAN CUMHURİYETE BATILI ANLAMDA TÜRKİYE’DE RESİM SANATININ GELİŞİMİ

4.2. Resim Eğitimi Verilen Askeri Okullar

4.2.1. Ahmet Ali Efendi (Şeker Ahmet Paşa) (1841-1907)

Asker ressamların burada diğer bir görevlerinin, Batı usulüne uygun yeni bir eğitim sisteminin benimsenmeye başladığı koşullarda, ilk ve orta öğretim düzeyinde Tanzimat ve Islahat fermanlarıyla benimsendiği anlaşılan ilkelerin bir gereği olarak, yeni eğitim uygulamalarında orta öğretim kurumlarında özellikle resim derslerinin verilmesi olduğunu da belirtmek gerekir. Türkiye’de çağdaş anlamda verilen sanat eğitiminin öncüsü olan asker ressamlar, Avrupa standardında eğitim vermeye çalışmışlardır. Cumhuriyet Türkiye'sinde ressamların çalışmalar yapması için yurdun çeşitli bölgelerine gönderilmeleri, resim derslerinin bütün okulların müfredatına sokulması ve Anadolu şehirlerinde sergilerin açılmasıyla gerçekleşmiştir471

.

4.2.1. Ahmet Ali Efendi (Şeker Ahmet Paşa) (1841-1907)

1841 yılında İstanbul'un Üsküdar semtinde doğmuştur. 1862 yılında Mekteb-i Tıbbiye' de resim öğretmeni olarak çalışmaya başladığı dönemlerde yeteneği ile Abdülaziz'in dikkatini çeken Ahmet Ali bu sayede Paris'e Mektebi-i Osmanî' ye oradan da Paris Güzel Sanatlar Okuluna (École des beaux-arts) resim eğitimi almak için gönderilmiştir. Paris'te ilk olarak Boulanger'in daha sonrada Géröme'un atölyesinde çalışmıştır. Ahmet Ali 1867 yılında Paris’te açılan uluslar arası sergideki Türk pavyonuna konulmak üzere Sultan Abdülaziz’in karakalem bir portresini yapmıştı. Abdülaziz’in sergiyi gezerken dikkatini çekmeyi başaran sanatçının bir yıl Roma’da kalmasına izin verildi.

Şeker Ahmet Paşa’nın sanatını biçimlendiren temel unsurlardan biri, Paris’teki hocaları Boulanger ve Gérome’dur. Boulanger daha sonra Şeker Ahmed Paşa’nın’da Paris’te

470Tansuğ, a.g.e., s. 56.

bulunduğu dönemde, Julian Akademisinde de dersler vermiştir. Bu nedenle, Şeker Ahmed Paşa bir süre eğitimine Julian Akademisinde de devam etmiş olmalıdır. Klasik-Akademik geleneğe bağlı olan ve oryantalist tarzda resimler yapan bu sanatçılar, 19. yüzyılın ikinci yarısında Paris sanat ortamında Courbet, Corot, Millet gibi sanatçıların temsil ettiği realizmin ileriye dönük üslupsal anlayışına sahip değildirler. Bununla birlikte, Ahmet Ali’nin tamamen hocalarının etkisinde kalmadığı ve kendine özgü bir duyarlılık geliştirdiği görülmektedir. Bu duyarlılıkta eserlerindeki benzerlikten Corot, Courbet ve Millet gibi ressamların etkisi olduğu anlaşılmaktadır472

Ahmet Ali’nin saray adına gerçekleştirdiği görevlerden biri Abdülaziz'in isteği doğrultusunda Géröme ve o dönemin ünlü ressamların resimlerinden satın alarak saraya bir resim koleksiyonu kazandırmasıdır. Saray adına 1875 ve 1876 yıllarında, Gérome ve Paris’teki Goupil Sanat Galerisinin sahibi A. Goupil ile temas kurmuş, oryantalist tarzda oluşan belirli sanatçılardan resimler alınarak bilinçli bir koleksiyonun oluşmasında etkili olmuştur

.

473

Şeker Ahmet Paşa, yurda döndükten sonra 1873 ve 1875 yılların da iki kişisel sergi açmıştır. Açtığı bu resim sergileri Türk Resim Sanatı Tarihi içinde ilk kişisel resim sergileri olarak yer almaktadır.

.

27 Nisan 1873’te Şeker Ahmet Paşa’nın resim sergisi, Türkiye’deki açılan gerçek anlamdaki ilk resim sergisi olup, Sultanahmet’teki Mekteb-i Sanayide açılmış, toplum tarafından benimsenmesini sağlamak amacıyla gazete haberlerinde serginin Sadrazam ve Maarif Nazırının himayesinde olduğu belirtilmiştir. 19.yüzyıl Türk sanat yaşamının en önemli olaylarından birini oluşturan bu sergide, Şeker Ahmet Paşanın öğrencilerinin yanı sıra bazı yabancı sanatçıların eserleri de yer almıştır474

Düzenlediği iki ve ardından katıldığı bir sergiden sonra adı uzunca bir dönem sergiler ile anılmayan Ahmet Ali, 1900 senesinde Pera Palas Salonunda kişisel bir sergi açmıştır. İstanbul ve Paris’te yapılmış eserlere yer verilmiş bu sergi sayesinde ünü daha çok yayılmış ve sergiden sonra Sanayi-i Nefise jürisi üyeliğine getirilmiştir

.

475

Natürmortlarında olduğu kadar peyzajlarında da realist bir tavır sergileyen sanatçı daha çok koyu tonları, ışığı ve renkleri kullanımı ile Barok bir etki yaratarak derinlik sağlamıştır. Natürmortlarında olduğu kadar peyzajlarında da realist bir tavır kullanmışta.

.

472Hüseyin Avni BALOĞLU, Şeker Ahmet Paşa’nın Sanatı ve Sanatçı Kişiliği, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Sosyal Bilimler Ensitüsü, Sanat Tarihi Anabilim Dalı, (Yayınlanmamış Yüksel Lisans Tezi), Çanakkale, 2006, s. 84.

473Mehmet ÜSTÜNİPEK, “Saraylı Bir Ressam: Şeker Ahmet Paşa”, Milli Saraylar, S. 3, 2006, s. 77-86, 474Tansuğ, a.g.e., s. 92.

475

Peyzaj ve natürmortlarında daha çok koyu tonları, ışığı ve renkleri kullanımı ile Barok bir etki yaratarak derinlik sağlamışta. Yaptığı manzara resimlerindeki titizliği ve detaylarında ki ince işçiliği açısından dönemin sanatçısı Courbet'den etkilendiği düşünülmektedir. Şeker Ahmet paşa, klasisist-romantik bir eğitim görmesine rağmen, yer yer Courbert anlayışına yaklaşan resimler yapmıştır476

Şeker Ahmet Paşa, 1882 tarihinde açılan Sanayi Nefise okulunun kuruluş aşamasında Osman Hamdi’ye bazı yardım ve katkılarda bulunmuştur. Ancak okulun kadrosunda yer almayışı Osman Hamdi’nin figür ağırlıklı bir eğitim vermek istemesine bağlanmıştır

.

477

Sanatçı, 1892 yılında kurulan Yıldız Çini Fabrikasında üretilen porselenler için desenlerde çizmiştir

.

478. Ayrıca son Osmanlı sarayı olan Yıldız Sarayı’nın bazı bölümlerinin duvar resimlerine başka sanatçılar ile birlikte imza atmıştır479

Eğitimci yönü de bulunan paşa, ders vererek ya da dolaylı yollarla bir çok genç sanatçıyı da etkilemiş olmalıdır. Öğrencileri arasında sayılabilecek ünlü ressamlar Celal Esad Arseven, İbrahim Çallı ve Halil Dikmen’dir.

.

Şeker Ahmet Paşa, resimlerinde ışık ve renk etkisi ile değil de kompozisyon ile dikkat çekmektedir. Özelikle değişik meyveleri, çiçekleri ya da nesneleri bir araya getirerek yaptığı natümortlar onun bu yönünü daha açık bir şekilde ortaya çıkarmaktadır (Resim 17). Meyvelerin ya da nesnelerin yerleştirilmesindeki özen Şeker Ahmet Paşa’nın bu konuya ne kadar dikkat ettiğinin göstergesidir. Meyveler gerek bütün şekilde gerekse karpuz, kavun gibi meyveler bazen dilim olarak koyulsun diğer meyveler ve nesnelerle olan uyumları paşayı bu konuda başarıya ulaştırmaktadır.

Manzaralarında da kompozisyonlar dikkat çekicidir. Orman manzaralarında ormanın içine doğru giden yolun tam karşısından bakılır, ağaçlar düzgün bir şekilde iki yana ayrılmıştır. Koyun sürülerini resimlediği çalışmasında (Resim 18) sürü resmin tam ortasından izleyiciye doğru gelmektedir. Çalışmada boşluk doluluk oranı hayvan figürleri ya da ağaçlar kullanılarak başarılı bir şekilde dengelenmiştir. Boş, ağaçsız bir alanı resmettiği manzara resimlerinde bile Şeker Ahmet Paşa, izleyiciyi yormamakta ve dengeyi yakalamaktadır. Bazı açık ufuklu manzara resimlerinde kompozisyonu başarıya ulaştırmak için mimari unsurlar da kullanmıştır.

476

Turani, a.g.e., s. 8.

477 Adnan ÇOKER,Osman Hamdi ve Mekteb-i Sanayi-i Nefise-i Şahane, İstanbul, 1983, s. 6.

478 Önder KÜÇÜKERMAN, Dünya Saraylarının Prestij Teknolojisi Porselen Sanatı ve Yıldız Çini Fabrikası, İstanbul, 1987, s. 68.

479 P. Şahin TEKİNALP, “Osmanlı’nın Son Sarayı Yıldız’ın Duvar Resimleri”, EJOS IV (Proceedings of the 11 th International Congress of Turkish Art, Utrecth-Netherlands, August 23-28, 1999), No: 40, 2001, s. 6.

Natürmortlarda, kompozisyon bakımından nesnelerin yerleştirildiği yerler dikkate alındığında, hemen hemen hepsinin bir masa üzerinde durduğu görülmektedir. Masalar kenarları ve köşeleri ile mekanı belirlemektedir. Ayvalı Natürmort (Resim 19) isimli çalışmasında meyvelerin ağaçta ve ağacın etrafında duruyor olması ile ilginç bir örnek oluşturmaktadır. Natürmortlarda arka fon ise tamamen belirsizdir. Perde ya da benzeri nesneler çoğu zaman dahil edilmemiştir. Bu özellikleri ile ressam 1860-1870’li yıllarda Fransa’da akademilerde etkin olan natürmort geleneğinden ayrılmaktadır.

Şeker Ahmet Paşa Paris’te akademik bir resim eğitimi almıştır ve program gereği çıplak, portre ve figür çalışmış olmalıdır. Ancak konu seçiminde aldığı eğitimin etkisinde kalmamıştır. Örneğin aynı atölyede eğitim gördüğü Osman Hamdi, büyük boyutlu figürleri ile hocalarının izindedir. Süleyman Seyyid de, ağırlıklı olarak natürmort ve manzara yapmış olsa da Şeker Ahmet Paşa’dan daha fazla figüre hatta etüd şeklinde de olsa bir çıplaklığa sahiptir.

“Buna rağmen ressamın bilinen tek figürü Kendi Portresi’dir (Resim 20). Daha çok natürmort ve manzara resimleri yapmıştır480

”.

4.2.2. Ferik İbrahim Paşa (1815-1889)

Avrupa’ya gönderilen ilk asker ressamlardan olan sanatçı, 1835’te Viyana’ya ve İngiltere’ye gitmiştir. Sanat tarihimizde ilk Türk ressamı olarak şerefli bir yer alan Ferik (Korgeneral) İbrahim Paşa 1815 doğumludur ve Konyalıdır. Nizamı Cedid Yüzbaşılarından Konyalı Kulaksız Mustafa Paşa'nın oğludur481

1835 yılında Mühendishane-i Berri-i Hümayun'u bitirerek Avrupa'ya giden 10 öğrenciden 2’si resim öğrenimine gönderilmiştir. Bunlardan birisi de Mülazım Sani İbrahim Efendiydi.

İbrahim Efendi öğrenim için bir deyişe göre Viyana'ya, diğer bir deyişe göre de Londra'ya gönderilmiştir. Diğer arkadaşlarının Londra 'ya gittikleri gözönünde tutulursa, onun da burada öğrenim yapmış olması gerekir. Belki bir ara Viyana'ya da uğramış ve yurda buradan dönmüştür

.

482

İbrahim Efendinin öğrenimden hangi yıl döndüğü bugün için bilinememektedir. Ancak, Sultan Abdülmecid zamanında yurda döndüğü, Padişaha resim dersi verdiği ve bir portresini yaptığı bilinmektedir

.

483

480 Baloğlu, a.g.e., s. 87-88.

. Sonradan ferik (Korgeneral) rütbesine kadar yükselen

481 Boyar, a.g.e., s. 43. 482 Boyar, a.g.e., s. 44. 483 Erol, a.g.e., s. 78.

İbrahim Paşa, Askeri Şura üyeliğinde de bulunmuş ve yaşadığı sürece pek çok eser vermiştir. Halil Bey, Elvahı Nakşiye adlı eserinde; meydana getirdiği tablolar’ının Şeker Ahmet Paşa tarafından satın alındığını yazmakta ise de, bu nokta bugün için henüz aydınlanamamıştır. Bu zengin kolleksiyonun Şeker Ahmet Paşa tarafından saraya verilmiş olduğu düşünülebilir. Eğer kıymet bilmeyenler tarafından yok edilmedi ise, ciddi araştırmalar sonunda, bir gün bunlar meydana çıkacaktır.

İbrahim Paşa yetiştiği devre göre klasik ekole aittir. Ancak gerçek anlamda realizme inandığını kabul ettirecek çalışmaları da vardır. Bunlardan en önemlisi, Abdülmecid 'in portresidir. Sanatçının bu portreyi, Padişahın çehresindeki çiçek hastalığı bozukluklarını ihmal etmeden meydana getirmiş olması yüzünden Bursa 'ya sürülmüş olması, bize bu konuda bir fikir vermektedir.

İbrahim Paşa 'nın çoğu peyzaj ve natürmort olan eserleri arasında II. Addülaziz 'in bir portresinin de bulunduğu söylenmektedir. Ressamlarımızın piri sayılması gereken bu sanatçımızın sanat değeri ancak eserleri bulunduğu zaman daha çok aydınlanmış olacaktır. II. Abdülaziz devrinde de itibar görmüş olan İbrahim Paşa 1891 yılında 76 yaşında vefat etmiştir.

4.2.3. Halil Paşa ( 1857-1939 )

İstanbul'da doğmuş olan Halil Paşa, Askeri Rüştiye'den sonra Mühendishane-i Berr-i Hümayun'da eğitim almıştır. Bir süre askeri liselerde resim öğretmenliği yapmış ardından Sultan Abdülaziz sayesinde 1880-1888 yılları arasında, Paris'e gidip Güzel Sanatlar Akademisinde Géröme ve Coutais'in atölyesinde eğitimine devam etmiştir484

Aldığı eğitim, kendisinden öncekilerden farklı değildir. Fakat Barbizon okulu ressamları ile izlenimcilerin ilk hareketlerinin yarattığı yeni heyacanı, o sıralar sıcağı sıcağına Paris’te yaşadığıdır. Ancak kendisi, aldığı eğitime paralel olarak izlenimci olmayan bir portre ile, yer yer kimi izlenimci etkileri de yansıtan bir peyzaj resminin sınırları içinde kalmıştır. Paris'te eğitim aldığı süre içerisinde, hocalarının vermiş olduğu klasik eğitim anlayışım ortaya koyan titiz bir işçilikle uyguladığı resimler yapmıştır. Döndükten sonra, Harbiye ve Tıbbiye okullarında resim öğretmenliği yapan sanatçı

.

485

484Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, “Halil Paşa” maddesi, C. 2, İstanbul, 1997, s. 746.

Paris'te Empresyonist akımın örneklerini müzelerde inceleme fırsatı bulmuş ve bu resimlerden çok etkilenmiştir. Türkiye'ye döndükten sonra da Paris'te, akademide almış olduğu klasik eğitimin dışında Empresyonist resimler yapmaya başlamıştır. Yapmış olduğu bu resimler daha rahat ve daha coşkulu resimlerdir.

485

Koyu tonlardan uzaklaşmış ve güneş ışığının canlı renklerini kullanmaya başlamıştır. Güneşin doğuşundan batışına kadar hiçbir anı kaçırmadan, geç saatlere kadar resimler yaparak, güneşin batışım bekleyip, ışığın gün içindeki değişimlerini resimlemiştir.

Boğaz manzaralarını (Resim 21), ağaçları, denizi, farklı semtlerden ve açılardan resimlemekten hiç vazgeçmemiştir. Bu tarzda yaptığı resimlerle de birçok uluslar arası ödüllere sahip olmuştur.

1900'de Paris'te düzenlenen Fransız ressamları sergisindeki eseri ona, bir bronz madalya kazandırmıştır. 1936 Viyana sergisine katılan natürmortun birinciliğine layık görülüp altın madalya ile onurlandırılması küçümsenmeyecek bir başarıdır486

Kendisinin izlenimci olmadığını düşünen ve bunu her yerde dile getirmekten kaçınmayan Halil Paşa, Hoca Ali Rıza ile birlikte ilk Empresyonistler olarak Türk resim tarihine geçmişlerdir. Desene önem vermekle birlikte doğanın öğretici yönünü de ön plana çıkartarak öğrencilerine bunu aşılamaya çalışmıştır.

.

Türk resminde izlenimci akım 1908-1910 yıllarında Sanayi-i Nefise’den mezun olarak Avrupa’ya giden, I. Dünya Savaşı patlayınca yurda dönen “1914 Kuşağına” mal edilir. Oysa Halil Paşa 1888’den sonra yaptığı İstanbul manzaralarıyla izlenimci akımın bizdeki öncüsü olmuştur. Ne var ki onun izlenimciliği bir tür akademikleşmenin belirtilerini de birlikte getirir, ya da başka bir anlatımla, vazgeçilemeyen bir akademik gerçekçilikle, izlenimcilere özgü nitelikleri, renk tazeliğini, suların, havanın saydamlığını, parıltısını, güneş tadını ve boya hamurunu birleştirmek ister. Örneğin Halil Paşa bir yandan yaz güneşinin sıcaklığını, parlaklığını, buğulu yamaçları anlatmak isterken, bir yandan da nesnelerin ayrıntılarından çizgiden, hatta modleden vazgeçmek istemez. Giderek tutucu bir tutuma da saplandığı görülür.

1937 yılında Ankara Halkevinde açtığı sergide “Modern resim” üzerine kendine yöneltilen soruya Halil Paşa’nın verdiği cevap ilginçtir;

Halil Paşa Paris’teyken Manet’le tanıştığı bilinmektedir. Manet’in çizgisinin zayıf olduğu için her şeyi renk ile göstermeye çalıştığını daha sonra bu tarz resimlerin büsbütün mübalalı bir şekil aldığını ifade etmiştir. Adeta bütün Paris’te moda olduğunu ileri süren Halil Paşa, Paris’te bir sergide mavi domuz sürülerini gösteren bir resim görmüş ve köylülerin bile buna güldüğünü belirtmiştir. Fransa’da eskiden çok kuvvetli ressamlar olduğunu fakat on beş sene evvel Paris’e gidişinde resmin berbat bir hale geldiğini, zayıf boyalar, çizgisiz renkler ve zayıf desenler gördüğünü de söylemiştir. Bunlar hep Manet’in tesiriyle gerçekleştiğini bundan

çok müteessir olduğunu bunun yanı sıra Fransa’da tekrar yeni klasik üstadlar yetişmeye başladığına sevindiği de bilinmektedir487

Avrupa’dan dönüşünde Halil Paşa ressamlığın yanı sıra Tıbbiye ve Harbiye’de resim öğretmenliği yapar. 1905 yılında Umumi Müze Müdür Yardımcılığına, 1906 yılında da Paşa rütbesi ile Harb okulu resim hocalığına tayin edilmiştir.1914 yılında da Sanayi-i Nefise Mektebi'nin Müdürlüğünü üstlenmiştir

.

488

.