• Sonuç bulunamadı

2.3. Ġltizam ve Malikâne

2.3.3. ġam ġûra Meclisi‟nde Ġltizam Davaları

2.3.3.1. Ġltizam Kuralları

1839 Gülhane Hatt-ı Hümayunu zamanında geçerli bir çok vergi iptal edilerek öĢür, koyun, vergi, askeri bedel, tapu, aĢar, haraç gibi eski vergiler üzerinde duruldu. ÖĢür adı verilmesine rağmen her zaman onda bir anlamına gelmezdi. AĢar vergisi ġam ve civarında kaza veya vilayet meclisinde açık arttırmaya çıkarılırdı. Arttırma, önce köylere, sonra kazalara ve nihai müzayede liva veya sancaklar için Vilayet Meclisi‟nde icra edilirdi.

Ġltizamın Ģartlarını Ģu Ģekilde sıralamak mümkündür:

a. Mültezimler ġam ve Hums sancakları gibi iki ayrı livada iki kaza için mültezim olamazken tek livada iki kaza için olabiliyordu.

b. Hazine mültezimden senet ve varlıklı tanınmıĢ bir kefil isterdi. Sorumluluğu yerine getiremez ise malları müsadere edilirdi197

. Mesken olarak kullanılan ev, dinî ve insanî nedenlerden dolayı hiç bir surette müsadere edilmezdi.

c. Ġltizam süresi, normal vergiler aĢar ile ilgili olarak bir yıl, gümrük, zeytin aĢarı, balık avlama ile ilgili vergilerde iki yıl, mîrî mezraalar ve tuzluklarda iki ile beĢ yıl arasındaydı. AĢar ile ilgili arttırmalar ocak ayında baĢlar ve Mayıs ayına kadar sürerdi.

d. Osmanlı Devleti, iltizam süreci, yöntemi, usulü ve Ģartları hakkında ġer„î Mahkeme belgelerinden alınan bilgiler, geleneksel kaynaklarda bulunmazdı.

ġam ve cevresinde iltizamla ilgili bir kaç örnek verelim. Bekaa‟da bulunan el- Hayyara ve Istabl köylülerinin Ģikâyeti üzerine ġûra Meclisi her iki köyün sorumlusu Muhammed Buzo‟yu 9 Nisan 1845 (23 Rebiü‟l-Âhir 1261) dinlemeye karar verir. Buzo savunmasında, her iki köyden bir çeyrek üzerinden devlet hazinesine 1.200 guruĢ borçludur. Köylüler adına ödeme yapıp borç miktarını üçe böldüğünü, bunu hem köylülerin hem de hazinenin faydasına olduğunu ifade eder. Meclis konuyla ilgili olarak Defterdar‟dan görüĢ ister. Defterdar verdiği cevapta; Ġstabl köyünün toplam vergi borcunun 1204 kuruĢ olduğunu bunun 1/3‟ünün 400 kuruĢ, bakiyesinin 804 kuruĢ

196

Roger Owen, E‟Ģ-ġarku‟l-Evsat fî‟l-Ġktisadi‟l-Âlemi 1800-1914, çeviren Sami Elrazaz, .Müssesâtü‟l- Abhâsu‟l-Arabiye Beyrut 1990, s. 92-93

197

olduğunu bildirir. Ayrıca Istabl köyü 18.000 kuruĢ olan aĢar bedelini de tam olarak öremiĢtir.

Öte yandan Hayyara köyünün 4.409 kuruĢ olan vergisinin ödenmemiĢtir. Meclis 15 Mayıs 1845 (8 Cemâziye‟l-Evvel 1261) tarihli müzakere toplantısında; Bekaa mukataasında uygulanan geleneğe göre dörtte bir olarak taksim edilen mahalden mîrî malı alınırken üçte bir olarak taksim edilen mahalden mîrî malı alınmaz görüĢü alıĢagelmiĢtir. Hayyara ve Istabl köylüleri, diğer mahaller gibi ġeyh Sait Canbulat‟ın iltizam mıntıkasına aitti. Üçte bir olarak taksim edilen mahal ġeyh Sait‟in yetkisi altında kalmıĢtı. Her iki köyün üçte bir olarak ayrılan mahalde yaĢıyan köylüler hazineye karĢı bir ödeme yapmayacaklardı. Dolayısıyla köylülerden vergi talebi iptal edilmelidir.

Mîrî malı ġeyh Sait tarafından talep edilmeli, bununla ilgili olarak maruzatta bulunan her iki köyde yaĢayan köylülerden vergi talebinde bulunulmaması konusunda Defterdardan yazılı bir karar çıkarılmalıdır. Ġltizam malı ġeyh Sait‟ten talep edilmelidir, kısım ve mîrî malı iltizam sözleĢmesine göre Mültezime ait olup, köylülerin tarafı boĢ kalmıĢ olup vergi talebinden arınmıĢtır198

.

ġimdi sözkonusu belgenin yorumuna ve açıklanmasına gelelim: Mal tahsisinde alıĢılagelen geleneğe göre, çeyrek kısımda kayıtlı köy mahsulünün dörtte birini tahsildarlara doğrudan öderken, üçte bir kısımda kalan köy, konumuz olan her iki köy ahalisi gibi ödemeyi tahsildarlara değil, ġam‟da yapılan açık arttırma gereği vergiyi toplama taahüdünde bulunan mültezime ödenirdi. Mültezim bilinen Ģartlar çerçevesinde devlete ödeyeceği iltizam kıymetini köy ahalisinden tahsil ederdi. ġûra Meclisi, arzuhalde bulunanlara mültezimle iliĢkiye geçmeleri gerektiğini ödemeyi de kendisine yapmalarını tebliği etmiĢtir. Bu belgede mültezim tahsilatın üçte bir temeline dayanarak yapılmasının hazine ve mîrî için daha uygun olacağına karar verince devletin çıkarlarını ön plana çıkarmıĢtır.

Bir mültezim öldükten sonra çocuklarının iltizam bedelini ödemeleri halinde mukataası onlara devrelebilirdi. Mesela; 1835 (1251) senesinde ġam Gutasında bir iltizamın dörtte birine mutasarrıf olan Hasan Takieddin vefat etmiĢtir. Hissesi açık artırma yoluyla satıĢa çıkarıldı. 13.000 kuruĢ paha biçildi ve çocukları tarafından ödendikten sonra hissesi çocuklarına devredildi199. Öyle görülüyor ki iltizam mültezim

için oldukça kârlı idi ve çocukları buna talip oldular. Öte yandan bu suretle, devletin

198

MVTĢ Evâmir-i Sultaniye, No. 15, Bel. 290

199

mîrî mülkü yavaĢ yavaĢ özel mülkiyete geçiyor ve sadece ġam‟da değil bütün ülkede yeni bir zengin sınıf oluĢmaya baĢlıyordu. Aynı yıl içinde Ġsmail el-Mahasni, ġam Guta bölgesinde Sava köyü, Ayne‟l- Ayta köyü ve MaĢdiye Anhar DimaĢk için devletten aldığı iltizamı kardeĢine devretti. Eskiden bu gibi devir iĢlemleri ġer„î Mahkemede yapılırken Ģimdi bu iĢlemler Vilayet Meclisi‟nde (ġûra Meclisi‟nde) yapılmaktadır200

. Ahmad el-Hasibî, Katana civarında Vâdiyü‟l-Acem‟de 48.800 guruĢ karĢılığında 16 köyün iltizamını üstlenmiĢtir. Mahlûl olmayan malikâneler, vakıflar, mukataalar iltizam dıĢında bırakılmıĢtır. Vadi-yi Barada bölgesinde yirmi sekiz köy için yapılan1845 (1261) yılında yapılan açık arttırmada malikâneler, evkaf ve mukataalar hariç 28.500 guruĢ ile Sait Ağa üzerinde kalmıĢtır201

.

Mültezim, aĢağıdaki belgede görüleceği üzere, ġam ġûra Meclisi‟ni bilgilendirdikten sonra iltizam ettiği yeri kardeĢine veya dilediğine de devredebiliyordu. Muhammed oğlu Ġsmail el-Mahasnî, ġam ġûra Meclisi‟ne gelerek iltizam etmiĢ olduğu aĢağıda gösterilen Kalamun Köylerini kendi arzusu ve iradesiyle, yılda 98.000 guruĢluk iltizam miktarını geciktirmeden hazineye teslim etmesini taahhüt eden kardeĢi Muhammed Selim‟e 12 ġubat 1835 (13 ġevval 1250) devretmiĢtir202. Bu mâlikânenin

gelirleri aĢağıdaki tabloda görüldüğü gibidir:

Tablo 7. Kalamun Köylerinin Gelir Dağılımı

Köy veya Mezranın Adı Geliri (KuruĢ olarak)

Ayne‟l-Atne Mezraası 1500 ġebaa Köyü 22.500 Adlun Köyü 7000 Kafdan Köyü 5000 Barka Köyü 16.000 Berehud Köyü 1500 Sarruf Köyü 1.500 Kozna Köyü 18000

Kamarudin ve AyĢe Mezraası 10.500

Toplam 98.000

200

MVTĢ Evâmir-i Sultaniye, No. l3, Bel. 207

201

MVTĢ Evâmir-i Sultaniye, No. 15, Bel. 299

202

Yakın köylerde arazisi olan ġam halkı dükkân ve arazi sahipleri devlet tarafından özel bir muamele görürlerdi. Bunlar genelde köylerde değil, Ģehirde ikamet edip arazilerini kiraya verir ya da birilerini çalıĢtırırlardı. Belgelere göre bunlara ġamlı ġaddadîler denirdi. Mültezimlere para ödememek için, mükellef oldukları vergileri doğrudan hazineye ödemek isterlerdi.

Meselâ; ġam ġûra Meclisi‟ne baĢvuruda bulunan Muhammed Ağa, Cisrin köyünde bulunan kendine ait araziden alınan 10.807 guruĢluk verginin köyün toplam vergisinin dörtte biri olduğunu, bu verginin doğrudan ġam‟daki hazineye ödemesini istemiĢtir. Kayıtların tetkinde, köyden toplanan toplam 44.531 guruĢ verginin 10.807 guruĢluk kısmı dükkân sahibi Muhammed Ağa‟ya ait olduğu anlaĢılmıĢtır. Meclis bunun üzerine verginin doğrudan ġam‟da ödenmesine izin vermiĢtir.

Ġlgili kiĢi verginin üç taksitte ödenmesini istemiĢse de meclis, diğerleri gibi ilki yaz diğeri de güzde olmak üzere verginin iki taksitte ödenebileceğine 18 ġubat 1845 (10 Safer 1261) tarihinde hükmetmiĢtir. Köylülerden ise yalnız zahire parası alınırdı. Bunun üzerine meclis Defterdardan Cisrin için kararlaĢtırılmıĢ hazine parasının dörtte birinin, ġam‟da ödenmek üzere Muhammed Ağa Hayr‟ın adına kaydedilmesini kararlaĢtırmıĢ ve adı geçenin bilgilendirilmesini istemiĢtir203

.

BaĢka bir örnek de Fatma Caferî ile ilgilidir. Fatma Caferî, ġamlı olup ġam‟da ikamet ettiği için Kefer Suse‟de bulunan araziye ait verginin ġam‟da ödenmesini istemiĢtir. Meclis, talebi 15 Ağustos 1845 (11 ġaban 1261) tarihindeki toplatısında kabul etmiĢ ve kendisinden yalnızca bahçesine ait mîrî parasının ödenmesini, hatip, mubayaa ve iane gibi diğer resim ve harçları ödeme mükellefi olmadığını, kendisinden yalnızca ġaddadîlerden ne alınıyorsa alınacağını bildirmiĢtir204

.

ġam halkının bazı durumlarda iltizam almak için ġam Meclisi yerine doğrudan padiĢaha müracaat ettiklerine rastlanmaktadır. Böyle durumlarda meclis, köyün Ġltizam Defterindeki kayıtları esas alırdı. Meselâ; Haziran-Temmuz 1826 yılında (Zilkade 1241) tarihinde ġam Beylerbeyi Vezir Hacı Veliyüddin PaĢa, ġam Defterdarı ile ġam Kadısına gönderilen emirde; ġam Guta‟sında bulunan Zibdin Köyünün 1824-1825 (1240) senesi için 25.000 guruĢ ile ġam el-Ahmadiye Medresesi Ġmamı Salih Efendiye iltizama verildiği, ancak köy halkının vergiyi kendisine ödemekten imtina ettiklerini arzetmiĢ, kayıtlara müracaat edildiğinde köyün, 1818 (1234) yılından beri, köy ahalisinden

203

MVTĢ Evâmir-i Sultaniye, No. 15, Bel. 186

204

Murtaza ve Hasan Beylere ilzam edildiği anlaĢılmıĢtır. Bunun için köyün iltizam kıymetinin 25.000 guruĢ yerine 20.000 guruĢa düĢürülmesinin sicillere tescil edilmesi emredilmiĢtir205

. Bu belge, Sultan II. Mahmud‟un, iltizam kanunlarına ne kadar saygılı olduğunu göstermektedir. Bu görev için yeni adayı atamadı, çünkü bu iĢi hakkıyla yürütmekte olan kiĢiler, köy halkından ve köyün menfaatlerini kendisinden daha iyi anlayan ve daha yetenekli kiĢiler vardı.

Sonuç olarak; Osmanlı Devleti‟nde kendi dönemimizde toprak konusunu her yönüyle incelemeye çalıĢtık. Doğuda ve Batıda eĢi olmayan Osmanlı tımar sistemine açıklık getirmek istedik. Bu arada bütün yükümlülüklerin altında kalan, özellikle kıtlık gibi olağanüstü zamanlarda köylülerin hallerini, verdikleri onlarca arzuhallerden anlamaya çalıĢtık. Daha sonra, özel, zeamet ve tımarlı gibi tımar durumunu her grubun yaĢam düzeyini ve bunların hak ve sorumluklar yönünden köylü ile iliĢiklerini değerlendirdik.

Öte yandan Osmanlı Devleti‟ne önemli gelir kaynağı sağlayan, nazır, memur, imam, müderris, tahsildar, kapıkulu, inĢaatçı ve öğrenciler gibi on binlerce kiĢiye rahat bir yaĢam temin eden vakıflar meselesine, Ģartlarına, vakıfları istila, buna karĢılık vakıfların padiĢahlar tarafından korunması gibi konulara dair örnekler verdik.

Nihayet, incelediğimiz dönemin her bakımdan bir geçiĢ dönemi olduğu göz önüne alınarak, toprak ve mukataalardaki değiĢimin, mâlikâne üzere tevcihi, hangi Ģartlarda verildiği ve vârislere intikal ettirildiği çeĢitli örneklerle izah edilmeye çalıĢılmıĢtır. Neticede, bu dönemin klasik Osmanlı sisteminden farklı olarak değerlendirilmesi gerektiği ortaya çıkmıĢtır. GeçiĢ dönemi olduğu için eski ile yeni müesseseler yan yanadır. Henüz yeni system de tam anlamıyla yerleĢmemiĢtir. Son olarak Anadolu‟da pek örneği görülmeyen Vilayet Meclisi‟nin her alandaki etkinliği ve çalıĢma usulleri, verilen örneklerle ortaya konmuĢtur.

205

3. ġAM VĠLAYETĠ’NDE VERGĠ DÜZENĠ

Klâsik Osmanlı vergi düzeni, bazı farklılıklarla ġam‟da geçerliydi. Osmanlı vergi düzeni, esas olarak örfî ve Ģer„î olmak üzere ikiye ayrılırdı. Bazı araĢtırmacılar, avarız vergisini ayrı bir kalemde değerlendiriyorlarsa da, bize göre, avarız vergisi de netice itibariyle örfî bir vergidir. ġer„î vergiler, kaynağını doğrudan kitap ve sünnetten alan vergiler olup, bunlar cizye ve öĢürdür. Bunların dıĢındaki bütün vergiler örfî vergilerdir ancak, dinle meĢrulaĢtırılmıĢtır. AĢağıda görüleceği gibi onlarca vergi esas itibariyle örfî vergilerdir. O halde Osmanlı iktisadî düzeninin Ģer„î değil, örfî bir esasa dayandığını söylemek mümkündür.

Günümüzde olduğu gibi, geçmiĢte de vergilendirme, bir hak, bir tasarruf ve kiĢiye sunulan bir hizmet karĢılığında devlet tarafından alınan bir meblağdı. Bu husus Osmanlı maliyesi içinde geçerliydi. Eğer bir kiĢi, bir hak veya tasarrufa sahip ise, bir hizmetten faydalanmıĢ ise zamanın örfüne göre vergi öderdi. Hiçbir Ģeyi olmayan da devletin güvenliği altında bulunmak hasebiyle en düĢük vergiye tâbi idi. Devletin kurulu düzenine karĢı iĢlenen suçlar da para cezası ile cezalandırılıyordu ki, aslında bu da bir çeĢit vergidir.

Osmanlı vergi sisteminin baĢka önemli bir özelliği, herkese aynı derecede vergi yüklenmiyor, tam tersine her bölgenin, köy ve kasabanın, Ģahısların iktisadî kabiliyetlerine göre vergilendirilmesiydi. Mesela, herkesten aynı miktarda cizye alınmıyor, zengin, orta halli ve fakir olmak üzere üç sınıfa göre tahsil ediliyordu. Alınan hizmete göre de vergi miktarı ve oranı farklılaĢıyordu.

Osmanlı vergi sisteminde, devletin vergileri toplamada büyük bir hassasiyeti vardı. Hatta Osmanlı Devleti‟nde vergi kaçağı yoktu, çünkü birinin maaĢı diğerinin vereceği vergiydi. Vergilendirilemeyen iki alan vardı ki, bunlar emek ve nakit paraydı. Bu iki alanı vergilendirmek dönemin Ģartları gereği mümkün değildi, aynı zamanda emek ve nakit parayı vergilendirecek bir anlayıĢ da henüz oluĢmamıĢtı206.

Vergi toplama usulü de büyük çoğunlukla iltizam usulü ile yapılıyordu. Çünkü klâsik dönemlerde ülkenin her tarafına devletin devlet memurlarını görevlendirmek ve

206

Mustafa Öztürk, Osmanlı Ġktisat Tarihi Ders Notları (BasılmamıĢ), Fırat Üniversitesi Ġnsani ve Sosyal Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü- Elazığ

onlar eliyle vergileri toplamak mümkün değildi, bu aynı zamanda o dönemde pratik de değildi. Onun için vergi toplama iĢi iltizama verilmiĢtir. Hatta tımar sistemi de bir nevi vergi toplama ve aynı zamanda resmî görevlilerin maaĢlarını ödeme aracıydı. Vergilerin her zaman tam olarak toplandığını söylemek mümkün değildi. Çünkü her zaman kıtlık, çekirge salgını, deprem, yangın ve veba gibi tabiî afetler meydana gelebiliyordu. O zaman halk Kadılar aracılığıyla hallerini Ġstanbul‟a arz eder ve çoğunlukla PadiĢahın merhameti neticesinde ya vergileri affedilir veya ileriki yıllarda tahsil edilmek üzere taksitlere bölünerek ertelenirdi. Bu hallere dair örnekler aĢağıda verilmiĢtir.