• Sonuç bulunamadı

Özel Hukuk İşletmecisinin Hakları ve Yükümlülükleri

C. ÜLKEMİZ MADEN MEVZUATI HÜKÜMLERİNE İLİŞKİN GENEL

I. BÖLÜM

3. Özel Hukuk İşletmecisinin Hakları ve Yükümlülükleri

Arama ruhsatı ve işletme ruhsatı alan özel hukuk kişisinin maden mevzuatında hüküm altına alınmış birtakım hakları ve yükümlülükleri bulunmaktadır. Madencilik faaliyetinin kendine özgü özellikleri, ruhsat sahibinin birtakım haklara ve yükümlülüklere sahip olmasını zorunlu kılmaktadır.

199

TÜRK, s. 88.

200

GÜLAN, Maden İdare Hukukumuzun Ana İlkeleri ve Temel Müesseseleri, s. 191; ATAY, s. 595.

201

GÜNDAY, s. 127; GÖZÜBÜYÜK/TAN, İdare Hukuku, C. I, s. 363; GİRİTLİ /BİLGEN / AKGÜNER/BERK, s. 1251; YAYLA, İdare Hukuku, s. 115, TAN, s. 220; KALABALIK, s. 323; ÖZAY, s. 338; YILDIRIM, Türk İdari Rejimi Dersleri, s. 55.

202

GÜLAN, Maden İdare Hukukumuzun Ana İlkeleri ve Temel Müesseseleri, s. 191-192; Birel işlem, düzenleyici işlemin belirli bir kişiye uygulanması sonucu, uygulanan kişi için geçerli bir durum yaratmaktadır. ; TAN, s. 218; ÖZAY, s. 335; YILDIRIM, Türk İdari Rejimi Dersleri, s. 55; ODYAKMAZ/KAYMAK/ERCAN, s. 289; ÇAĞLAYAN, s. 279.

63

a. Hakları

Ruhsat sahibi özel hukuk kişisinin haiz olduğu haklar, esas itibariyle ruhsat güvencisini sağlamak amacıyla öngörülmüştür. Gerçekten de, oldukça riskli ve büyük yatırımlar gerektiren madencilik faaliyetinde, ruhsat sahibi özel hukuk kişisinin herkese karşı ileri sürülebilecek belli haklarının bulunması, maden arama ve işletme hususunda özel işletmelerin teşvik edilmesi açısından gereklidir. Maden mevzuatımızda ruhsat sahibi özel hukuk kişisinin haiz olduğu haklar; arama ve işletme ruhsatının vermiş olduğu haklar bütününden oluşan ve öncelik hakkı ile buluculuk hakkını da içine alan maden hakkı ve özel hukuk kişisi lehine kurulabilecek olan irtifak hakkı ile kamulaştırma hakkından oluşmaktadır.

aa. Maden Hakkı

3213 sayılı Kanun’un 6. maddesinde düzenlenmiş olan ve maden hukuku açısından özel bir anlamı olan maden hakkı kavramı temelini, Amerikan hukukundan almış olup; bu kavram, arama ve işletme ruhsatının ruhsat sahibine vermiş olduğu haklar bütününü ifade etmektedir203.

Kanun maddesinde, maden hakkının verilebileceği ve verilemeyeceği kimseler belirtilmiş olduğundan, maden hakkı kavramı ile anlatılmak istenenin, madencilik faaliyeti ile ilgili olarak idare tarafından verilen izin ve ruhsatlar olduğu düşüncesi doğru bir yaklaşım olmaktadır204.

Maden hakkı hem tüzel kişilere, hem gerçek kişilere verilebilecek bir haktır205. Ancak, her ne kadar ilk madenciler gerçek kişiler olsa da, ilerleyen teknoloji karşısında gerçek kişilerin maden işletme hususunda ne derece verimli olabileceği tartışmalıdır. Bu noktaya dikkat çeken Göğer, kural olarak büyük bir sermayeye ve teknolojik bilgiye sahip olan tüzelkişilere maden hakkı verilmesi gerektiğini, istisnai durumlar dışında, aile şirketlerine dahi maden hakkı verilmemesi gerektiğini

203

GÖĞER, s. 104; TOPALOĞLU, Maden Hukuku, s. 60; ÖZDAMAR,“Maden Hakkı ve

Maden İrtifakı”,s. 319. 204

GÜLAN, Maden İdare Hukukumuzun Ana İlkeleri ve Temel Müesseseleri, s. 147.

205

64 savunmaktadır. Göğer, bu düşüncesinin doğruluğunu, 1972 tarihli meclis tutanağında yer alıp dönemin maden mühendisi milletvekiline ait olan ve Türkiye’de gerçek kişiler tarafından işletilen linyit ocaklarının verimsizliğine ve bu sebeple hepsinin devletleştirilmesi gerektiğine vurgu yapan konuşma metni ile desteklemeye çalışmıştır. Ayrıca 6309 sayılı Kanun’un gerekçesinde belirtilmiş olan, maden hakkının “ömrü kifayet etmeyen bir kimseye tevdi olunması çok tehlikelidir” ifadelerine de işaret etmiş ve kanun koyucunun tehlikesini bildiği halde, gerçek kişilere maden hakkı verilebileceğini düzenlemiş olması çelişkisini ortaya koymuştur206. Madencilik faaliyetinin başarılı ve beklenen verim sağlanarak sonuçlanabilmesi için, yeterli mali gücün ve çağı takip eden teknik bilgi donanımının gerekliliği gerçeği karşısında; Göğer’in görüşü haklılık taşımaktaysa da, gerçek kişilere maden hakkının verilemeyeceğine ilişkin bir düzenlemenin eşitlik ilkesi ile ne derece uyumlu olacağı tartışılması gereken bir husustur. Maden hakkına ilişkin bu kural, öncelikle anayasamızın 168. maddesinde açıkça yer almaktadır. Anayasamız devletin arama ve işletme hakkının ve görevinin kanun ile, gerçek kişilere ve tüzelkişilere verilebileceğini, istisnai hüküm öngörmeden kabul etmektedir. Dolayısıyla, anayasal olarak gerçek kişilere verilmiş olan maden hakkının, kanunla sadece tüzelkişileri kapsayacak şekilde düzenlenmesi eşitlik ilkesine aykırı bir düzenleme olacaktır.

Hak ehliyeti açısından duruma bakıldığında; medeni hukuk açısından da kural olarak, gerçek kişiler ve tüzelkişiler haklara sahip olma açısından eşit statüde bulunmaktadırlar207. Ancak kanun koyucu bazı durumlarda, bazı hakları sadece gerçek kişilere özgüleyen, bazı hakları ise sadece tüzelkişilere özgüleyen istisnai hükümlere yer vermiştir208. Bu düzenlemelerin mantığında, gerçek kişilerin ve tüzelkişilerin kendilerine has özellikleri bünyelerinde barındırıyor olmaları ve bazı

206

GÖĞER, s. 63-64, 69.

207

TAŞKIN, Âlim, “Tüzel Kişilerin Kişilik Haklarının Korunması”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 42, S. 1, 1992, s. 208.

208

Bu durum, 4721 sayılı Medeni Kanun’un 48. maddesinde açıkça öngörülmüştür. Buna göre; “Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar

dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler”. Bu hükümle, tüzelkişilerin sahip olamayacağı

haklar, gerçek kişilere özgü haklar ve borçlarla sınırlandırılmıştır. Gerçek kişilere özgü bir sınırlama ise belirtilmemiştir.

65 hakların her iki kişilik türü açısından kullanılabilir nitelikte olmaması yatmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, sadece tüzelkişilere verilmiş olan ve doktrinde topluluk hakları olarak öngörülen hakların, sadece gerçek kişilere verilmiş olan haklardan daha fazla olduğu görülmektedir. Ancak, bu haklar, örneğin dernek üyesinin üyelikten çıkarılmasını isteme ya da dernek tüzüğünü değiştirme ya da kendi varlığına son verme şeklinde, sadece tüzelkişilik bünyesinde kullanılabilecek, özelleşmiş haklardan ibarettir209. Bu durumda, maden hakkının bir topluluk hakkı olmadığı açıktır ve sadece tüzelkişilere özgülenmesi eşitlik ilkesine aykırılık teşkil edecektir.

Bu açıklamanın ardından, maden hakkının mevzuatımızdaki düzenleniş şekline geri döndüğümüzde; 3213 sayılı Kanun’un 5. maddesinde öngörülen, maden hakkının bölünememesi ilkesi gereğince, sadece bir gerçek ya da tüzelkişiye maden hakkı verilebileceği görülmektedir210. Madencilik faaliyeti riskli bir yatırım olup, hukuki istikrar ortamına ve belli güvencelere ihtiyaç duymaktadır. Maden hakkının hisselere bölünemeyeceğine ilişkin kural, madencilik faaliyetinde bulunan kişilerin açıklık, güvenlik ve istikrar beklentisinin bir yansımasıdır211.

Özel hukuk gerçek kişisinin maden hakkını kazanabilmesi için öncelikli şart, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmasıdır212. Yabancı şirketler açısından ise, 3213 Kanun, 6309 sayılı Kanun ile aynı ilkeyi esas almıştır. Türk Kanun’larına göre kurulan ve ana sözleşmesinde madencilik faaliyeti ile uğraşabileceği yazılı olan

209

TAŞKIN, s. 210-211.

210

FINDIKGİL, s. 92; GÖĞER, s. 67; GÜLAN, Maden İdare Hukukumuzun Ana İlkeleri ve Temel Müesseseleri, s. 147.

211

GÜLAN, Maden İdare Hukukumuzun Ana İlkeleri ve Temel Müesseseleri, s. 147-148; Ancak, uygulamada maden hakkı bölünemese de, işletme izninin kiralanarak, maden sahalarının birden fazla kişi tarafından işletilmesi imkanı bulunduğundan; bu hükmün çok fazla anlamı kalmamaktadır.

212

FINDIKGİL, s. 133; TOPALOĞLU, Maden Hukuku, s. 61; Devlet memurları, diğer kamu görevlileri ve Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nde çalışmakta olan yevmiyeli ve sözleşmeli personel de maden hakkı sahibi olamazlar; GÖĞER, s. 151-152. Ancak; Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, 2001 tarihli kararında; belediye başkanlarının devlet memuru sayılmalarının maden hakkı sahibi olmaları için bir engel teşkil etmediğini hükme bağlamış olup, maden hakkı sahibi olamayacak devlet memuru kavramını dar yorumlama eğiliminde olduğunu göstermiştir; İDDGK, E.01/850, K.01/1031, KT.28.12.2001; www. kazanci .com / kho2/ibb/giris.htm, e.t. 08.08.2014.

66 yabancı şirketler de maden hakkı sahibi olabilmektedirler. Dolayısıyla, bu hükümle yabancı gerçek kişilerin maden hakkı sahibi olamamalarına ilişkin hükmün pratikte uygulama alanı kalmamıştır. Zira Türk Kanun’larına göre kurulmuş olan şirketler, ortakları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmasalar bile Türk şirketi sayılıp maden hakkı sahibi olabilecek, dolayısıyla yabancı kişiler de şirket aracılığı ile maden hakkını kazanmış olacaktır. Tüzelkişiliği bulunmayan ve ticaret şirketi olmayan adi şirketlerin ise, maden hakkı sahibi olma imkanı bulunmamaktadır213.

Maden hakkı, maden siciline tescil edilmesi ile birlikte hüküm ve sonuç doğurmaktadır. Aksi takdirde hak sahibinin kendisine sağlanan olanaklardan ve yasal korumadan yararlanması mümkün değildir214.

aaa. Öncelik (Takaddüm) Hakkı

Herhangi bir maden sahasında, arama ruhsatı için başvuran birden fazla kişiden hangisinin tercih edileceği, bir başka anlatımla idarenin başvuru sahiplerinden hangisine ruhsat vereceğini tayin edeceği hususu önemlidir. Dünyadaki uygulama iki şekilde tezahür etmektedir. Bunlardan birincisi, başvuru tarihi itibariyle ilk başvuran kişiye ruhsat verilmesidir. Bazı devletler ise, başvuru sahibinin maden arama ve işletme faaliyetinde bulunabilmek için ehil olup olmadığı, başka ruhsatlara sahip olup olmadığı ya da sermayesinin yeterli olup olmadığı gibi kriterleri değerlendirmeye alıp, söz konusu maden sahasını en iyi şekilde işletebilecek olan kişiyi tercih etmektedirler215. Bunlardan ikinci yöntem, madenlerden maksimum verimliliğin sağlanması ve işletme sürecinde güvenliği sağlayabilecek kimseler tarafından üretim yapılması adına en doğru yöntem olarak gözükmektedir. Ne var ki, idareye bu hususta tanınan takdir yetkisinin farklı amaçlarla kötüye kullanılması mümkün olabileceğinden, güven ortamının çok önemli olduğu madencilik uygulamalarında idareye sadece bu şekilde bir takdir hakkı tanınması da yeterli olmayacaktır. Bu sebeple, her iki ilkenin de tek başına kullanımı yetersizdir. Dolayısıyla, öncelik hakkı uygulamasından önce, işletmecilerin madencilik ve iş

213

FINDIKGİL, s. 133; TOPALOĞLU, Maden Hukuku, s. 62; GÖĞER, s. 63.

214

GÖĞER, s. 106, 124.

215

67 güvenliği konularında belli eğitimleri almış olması şartı getirilmeli ve buna göre yapılacak bir seçme-eleme kriterinin ardından önce başvuran kişi maden hakkı sahibi olmalıdır.

Ülkemiz uygulamasında, 6309 sayılı Kanun’dan itibaren, arama ruhsatı başvurusunda, öncelik hakkı esas alınarak, arama ruhsatının, mevzuatta belirtilen usul ve esaslara göre belirlenmiş evrakları hazırlayarak, gün ve saat itibariyle, idareye ilk başvuru yapan kimseye verileceği hüküm altına alınmıştır216.

bbb. Buluculuk Hakkı

Buluculuk hakkı, 3213 sayılı Kanun’un 15. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, arama veya işletme ruhsatı süresi içinde, ruhsat sahibi görünür rezerv olarak Maden İşleri Genel Müdürlüğü’ne bildirmiş olduğu ve Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından da tespiti yapılan madenlerin bulucusu sıfatını kazanmaktadır. Bu durumda, ruhsat sahibine buluculuk belgesi ve yıllık ocak başı satış tutarının %1’i oranında buluculuk hakkı verilmektedir.

Buluculuk hakkı, ruhsat süresinin bitmesiyle, ya da ruhsatın iptal edilmesi ile sona ermeyip, ancak varlığı bildirilmiş olan madenin bitmesi ile sona ermektedir. Aynı zamanda, buluculuk hakkının miras yolu ile bütün olarak mirasçılara intikali de mümkündür. Bu durumda, mirasçıların altı ay içinde Maden İşleri Genel Müdürlüğü’ne başvuruda bulunup buluculuk hakkını istemeleri gerekmektedir.

ccc. Maden Sicili

Türkiye’de maden sicili ilk kez 6309 sayılı Maden Kanunu ile 1954 yılından sonra oluşturulmuştur217. Dünyadaki maden hukukuna ilişkin reform çalışmalarında da maden sicilinin maden ruhsatlarının güçlenmesi ve özellikle ruhsat sahipleri ile

216

GÖĞER, s. 170; UÇKAN, s. 73; TOPALOĞLU, Maden Hukuku, s. 181.

217

68 taşınmaz malikleri arasındaki sorunları çözme noktasındaki önemi vurgulanmaktadır218.

3213 sayılı Kanun’un 3. maddesinde tanımı yapılmış ve tapu siciline benzer özellik taşıyan maden siciline madencilik faaliyetlerine ilişkin tüm bilgi ve belgelerin kaydedilmesi gerekmektedir219. Maden hakkının doğması, maden siciline kaydedilmesine bağlıdır220. Maden sicilinin teşkiline ve özelliklerinin nelerden ibaret olduğuna ilişkin hükümler ise 3213 sayılı Kanun’un 38. maddesinde yer almaktadır. Buna göre, maden sicili de tapu sicili gibi alenidir, dolayısıyla maden haklarının bilinmediği iddia edilemeyecektir ki bu husus da kanun maddesinde açıkça hüküm altına alınmıştır.

ddd. Maden Hakkının Hukuki Niteliği

Kanun koyucunun maden haklarının maden siciline tescil edilmesi zorunluluğunu öngörmüş olması, madencilik faaliyetine ilişkin haklara ve bu hakların korunmasına verdiği önemi açıkça göstermektedir. İdareye de maden sicilini gerçeğe uygun tutma yükümlülüğünün verilmiş olmasının amacı maden hukuku alanında güven ortamı yaratmaktadır. Aynı zamanda, maden hakkı sahibine, hakkını herkese karşı ileri sürebilme hakkı tanınarak, maden hakkı ayni bir nitelik kazanmıştır221. Zira, gerek Türkiye’de, gerek İsviçre medeni hukuklarında günümüzdeki baskın görüşe göre; ayni hak, bir şey üzerinde bir kimseye doğrudan hakimiyet sağlamak suretiyle herkese karşı ileri sürülebilen hak olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu ayni hakkın herkese karşı ileri sürülebilmesi ise, ancak tapu siciline kaydedilmesi ile mümkün olmaktadır222. Maden hakkının maden siciline kaydedilmesi ile birlikte kazanmış olduğu aynilik niteliği, özel hukuk

218

BASTIDA, s. 121; BAKER & McKENZIE, Latin American Mining Hand Book, 2010, s. 43, 49.

219

GÖĞER, s. 124; GÜLAN, Maden İdare Hukukumuzun Ana İlkeleri ve Temel Müesseseleri, s. 198;

220

TOPALOĞLU, Maden Hukuku, s. 298.

221

GÖĞER, s. 128; UÇKAN, s. 72-73.

222

OĞUZMAN, M. Kemal/SELİÇİ, Özer/OKTAY ÖZDEMİR, Saibe, Eşya Hukuku, 12. Baskı, İstanbul 2009, s. 2, 119; AKINTÜRK, Turgut, Eşya Hukuku, 1. Baskı, İstanbul 2009, s. 7, 13.

69 anlamındaki ayni haktan bazı yönleri ile farklılaşmaktadır. Maden hukukuna özgü ayni hakkın özel hukuktaki ayni haktan en önemli farkları, bu hakkın tesisinde yetkili birimin idare makamı olması ve sicile kayıt için herhangi bir mahkeme kararına gerek olmamasıdır223.

eee. Maden Hakkının Devri

Maden hakkı sahibinin hakkını, bir başkasına kendi iradesiyle devretmesi mümkündür. Bu düzenlemenin olumlu tarafı, madencilik faaliyetinde bulunan kişinin finansal sorunlarını çözmesinde kolaylaştırıcı bir etken olmasıdır. İdarenin bu süreçte hiçbir yetkisi bulunmamaktadır. Maden hakkının devri de, özel hukuktaki taşınmaz devri gibi, taraflar arasında öncelikle satım ya da trampa gibi ve hiçbir şekil şartına bağlı olmayan borçlandırıcı bir işlem yapılmasını gerektirmektedir. Borçlandırıcı işlemin ardından ise borcun ifası için kazandırıcı işlemin yapılması ile birlikte maden hakkının devri gerçekleşmektedir. Kazandırıcı işlem, Yönetmelikte belirtilen şekle uygun olarak Maden İşleri Genel Müdürlüğü’ne dilekçe verilmesi ve Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün maden siciline devir işlemini kaydetmesidir224.

Buluculuk hakkının da bir maden hakkı olduğu ve bu sebeple devrinin mümkün olduğu 3213 sayılı Kanun’un 5. maddesinde açıkça ve hiçbir istisnai hüküm getirilmeden belirtilmiş olmasına rağmen, Yönetmelik’in 78. maddesinin II. fıkrası hükmünde buluculuk hakkının sadece maden ruhsatı ile birlikte devredilebileceği öngörülmüştür. Kanunda öngörülmeyen bir durumun Yönetmelik’le düzenlenmiş olması, normlar hiyerarşisi gereğince hukuka aykırıdır225.

Maden hakkının devri hususunda, idarenin karar verme noktasında hiçbir yetkisinin bulunmaması tartışılması gereken bir husustur. Zira; maden hakkı, yukarıda da belirtilmiş olduğu gibi her ne kadar ayni nitelikte bir hak olsa da, maden faaliyetinde bulunan gerçek kişinin ya da tüzelkişinin özellikleri büyük bir önem arzettiğinden ve bünyesinde kamu yararı barındıran bir faaliyet olduğundan, idarenin

223

GÜLAN, Maden İdare Hukukumuzun Ana İlkeleri ve Temel Müesseseleri, s. 198.

224

TOPALOĞLU, Maden Hukuku, s. 37- 41.

225

70 devir hususunda en azından onay yetkisinin bulunması gerekmektedir. Ancak, mevcut maden hukuku mevzuatımızda öncelik ilkesi geçerli olduğundan, mevzuatta bu hususta bir değişiklik yapılmadığı sürece, ruhsatın devri gündeme geldiğinde, idarenin açıklanan kriterleri göz önünde bulundurması mümkün olmayacaktır. Ancak, idareye başvuru sırasında gerekli olan mali yeterlik belgesinin ibrazının zorunlu olduğu düşünüldüğünde, idarenin maden hakkının devri hususunda hiçbir yetkisinin kalmamış olması yine hakkaniyete uygun olmayan bir durum ortaya çıkarmaktadır226.

fff. Maden Hakkının Miras Yoluyla Devri

Kömür ocağı işletmecisinin gerçek bir kişi olması durumunda ve ölümü halinde, maden hakkı bir bütün olarak mirasçılara geçmektedir. Ancak, bu durum da maden hukukuna özgü nitelikler kazanmıştır. Maden haklarının bölünememesi ilkesi gereğince, mirasçılar maden hakkını aralarından birine ya da üçüncü bir kişiye, maden hakkı sahibinin ölümünün gerçekleştiği tarihten itibaren altı ay içinde devretmek ya da yine aynı sürede devrin gerçekleşeceği kişiyi belirlemek hususunda mahkemeye başvurmak zorundadırlar. Altı aylık sürenin başlangıç tarihi hususunda Yönetmelik istisnai bir hüküm getirmiştir. Buna göre, ruhsat süresinin bitmesine iki aydan daha kısa bir süre kala ölüm gerçekleşmişse, başvuru süresi ruhsatın bitim tarihinden itibaren iki ay daha uzatılabilmektedir.

Miras yoluyla maden hakkının kazanılması, herhangi bir işleme gerek kalmaksızın, kanundan dolayı gerçekleşen bir külli intikal halidir227.

226

6309 sayılı Kanunda ve 3213 sayılı Kanunda 5177 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce; maden haklarının devri öncelikle idarenin bu hususta izin vermesi şartına bağlanmış, verilen izinin ardından devrin geçerli olması için belli şekil şartlarının yerine getirilmesi öngörülmüştür; UÇKAN, s. 97-98; ÖZDAMAR, “Maden Hakkının Verilmesi ve Bu Hakkın

Devri”, s. 125-126. 227

71

bb. Özel Hukuk İşletmecisi Lehine Kurulan İrtifak Hakkı ve Madenciliğe Özgü Kamulaştırma

3213 sayılı Kanun’un 46. maddesi, maden ruhsatı sahibine, arsa sahibinin taşınmazı üzerinde irtifak ya da intifa hakkı verilebileceğini hüküm altına almıştır. Bu madde hükmü aynı zamanda, irtifak hakkı sahibi özel hukuk kişisinin arazi sahibine vermiş olduğu zararların tazminini ve özel hukuk kişisi lehine yapılacak olan kamulaştırmayı da düzenlemiştir.

Dünyadan örnek vermek gerekirse; 1997 tarihli Bolivya Maden Kanunu’nda da aynı düzenleme öngörülmüştür. Buna göre; maden arama sahasının bir başka kimsenin mülkiyetinde bulunması durumunda, eğer maden ruhsatı sahibi ile aralarında anlaşma sağlanamazsa, ya ruhsat sahibi lehine irtifak hakkı tesis edilecek ya da söz konusu arazi kamulaştırılacaktır. Bu hakkın temelinde ise, madencilik faaliyetinin temel kamu hizmetleri arasında sayılması gerektiği ve söz konusu faaliyetlerin ifasında kamu yararı bulunduğu belirtilmiştir228.

aaa. İrtifak Hakkı ve Zararların Tazmini

Medeni hukuk açısından irtifak hakkı, taşınmaz mal ile ilişkilendirilen sınırlı bir ayni haktır ve taşınmaz sahibine malik olmaktan kaynaklanan bazı yetkilerini kullanmaktan kaçınma ve bu yetkileri irtifak hakkı sahibinin kullanmasına izin verme yükümlülüğü getirmektedir229. İrtifak hakkı sahibinin kullanabileceği yetkiler, kullanma ve yararlanma yetkileridir230.

3213 sayılı Kanun’un 46. maddesi hükmünde, arama faaliyetinde bulunan özel hukuk kişisinin arama sahasının özel hukuk hükümlerine göre maliki bulunan kimse

228

BASTIDA, s. 121; Mevzuatımızda, özel hukuk kişisi lehine yapılan başka kamulaştırmalar da bulunmaktadır. 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti İle Görevlendirilmesi Hakkında Kanun’un 11. maddesi ve 6466 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 19. maddesine göre yapılan kamulaştırmalar da özel hukuk kişileri lehine yapılmaktadır; HAYTA, Mehmet Ali, Kamulaştırma ve Kamulaştırmasız El Atma Davaları, 2. Baskı, Ankara, 2014, s. 29, dipnot 59.

229

OĞUZMAN/SELİÇİ/ÖZDEMİR, s. 632; ARAL, Vecdi, “Kanuni İrtifaklar”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 29, S.4, 1963, s. 1038.

230

ESENER, Turhan/GÜVEN, Kudret, Eşya Hukuku, 5. Baskı, Ankara 2012, s. 347; ÖZDAMAR,“Maden Hakkı ve Maden İrtifakı”,s. 323; AKINTÜRK, s. 19.

72 ile anlaşma yoluna gitmesi gerektiği, anlaşma sağlanamadığı takdirde ise, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından maden ruhsatı sahibi özel hukuk kişisi lehine irtifak ya da intifa hakkı kurulabileceği hüküm altına alınmıştır.

Bu hükümden hareketle öncelikle belirlenmesi gereken Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından maden işletmecisi lehine kurulacak olan intifa ya da irtifak hakkının niteliğidir. Kurulacak olan irtifak hakkının, Anayasamızın 46. maddesi gereğince kurulan bir idari bir irtifak olduğu açıkça tespit edilebilmektedir. Ancak, intifa hakkı için aynı tespiti yapmak zor bulunmaktadır. Bu zorluk, anayasamızda idare tarafından kurulacak olan intifa hakkına ilişkin bir hüküm bulunmamasından kaynaklanmaktadır. Medeni hukuk açısından ise intifa hakkı, hak sahibinin kişiliğinin ön planda olduğu, kişi lehine kurulan bir irtifak hakkı olup, el değiştirmesi ya da miras yoluyla intikali mümkün değildir ve bu kuralın istisnası yoktur231. Bu suretle, eşyanın mülkiyeti üzerinde tasarruf dışında tam bir kullanma ve yararlanma yetkisi tesis etmekte olan intifa hakkının diğer sınırlı ayni haklar ile karşılaştırılması yapıldığında, en geniş yetkileri içeren sınırlı ayni hak olduğu görülmektedir232. Dolayısıyla, kanun koyucunun maden işletmecisi özel hukuk kişisinin faaliyetini ifa ederken mümkün olduğunca az kısıtlamaya uğraması için