• Sonuç bulunamadı

2.1. Örgütsel Adalet

2.1.3. Örgütsel Adaleti Açıklayan Diğer Modeller ve Kuramlar

Örgütsel adalet konusuna kuramsal olarak katkı yapan araştırmalar, bu kısma kadar ifade edilenlerle sınırlı kalmamış; 1980’li yıllarda da devam etmiştir. Araştırmanın bu kısmında, konu ile ilgili alanyazında üzerinde yoğun olarak durulan, örgütsel adaleti açıklamaya yönelik çalışmaları kapsayan diğer model ve kuramlara yer verilmiştir. Öncelikle, adaletin dağıtım ve prosedür boyutu arasındaki etkileşime (Bornstein ve Poser, 2007, s.84; Cropanzano ve Ambrose, 2001, s.125) odaklanan kişisel çıkar modeli ve grup değer modeline yer verilmiştir.

24 2.1.3.1. Kişisel Çıkar Modeli

Kişisel çıkar modeline göre çalışanlar kendi kazanımlarıyla ilgilendikleri için, kazanımların belirlenmesinde rol oynayan süreçler üzerinde kontrol sahibi olmak istemektedirler (İçerli, 2010, s.84-85). Bu durumda kişisel çıkar modelini, Thibaut ve Walker’in Süreç Kontrolü Kuramı’ndan yararlanarak açıklamakta fayda vardır. Thibaut ve Walker (1978, s.566) yaptıkları araştırmada, dağıtım kararlarının sonuçlarından ziyade kararların nasıl verildiğini gösteren süreç kontrolünün sağlanmasıyla adil algılamaların ortaya çıkabileceği görüşünü ortaya koymuşlardır. Kişisel çıkar modeline göre bireyler, adil prosedürlerin uzun vadede kendilerine daha büyük kazanımlar sağlayacağı görüşüyle, kısa dönemli kazanımlardan vazgeçerek kişisel çıkarlarını düşünmektedirler (Yürür, 2005, s.122; İçerli, 2010, s.85). Bu durumda, prosedür adaleti algısı yüksek olan çalışanların uzun dönemli kazanımlar konusunda daha az endişe duymalarından dolayı (Brockner ve Siegel, 1996, s.399), kısa dönemli sonuçlardan vazgeçmekte ve uzun dönemli kazanımlara yönelmektedir.

2.1.3.2. Grup Değer Modeli

Kişisel çıkar modelinde olduğu gibi uzun dönemli çıkarlara odaklanan bir diğer model ise grup değer modelidir. Grup değer modeli, kişisel çıkar modeline alternatif olarak öne sürülmüştür (Colquitt vd. 2005, s.40). Grup değer modeline göre kişiler, kişisel çıkar modelinde olduğu gibi kısa dönemli çıkarlar yerine, uzun dönemli çıkarlarını düşünmektedir (Folger ve Cropanzano, 1998, s.71; Konovsky, 2000, s.494). Buna karşın, kişisel çıkar modelinden farklı olarak, uzun dönemli çıkarlar için ekonomik etkenlerden ziyade, saygılı ve nazik davranışları içeren (Colquitt vd. 2005, s.40) sosyal ve psikolojik etmenlerin (Brockner ve Siegel, 1996, s.399) önemli olduğu üzerinde durulmaktadır. Kişisel çıkar modelinde, bireylerin prosedür adaleti algıları yüksek olduğunda ekonomik kazanımların önemi azalmaktadır. Grup değer modelinde ise prosedür adaleti algısı düşük olduğunda, ekonomik kazanımlar önem kazanmaktadır (Brockner ve Siegel, 1996, s.401). Bu durumda, bireylerin prosedür adaleti algılarının düşük olmasının bireyleri ekonomik kazanımlara, yüksek olmasının ise sosyal ve psikolojik kazanımlara yönelttiği söylenebilir. Tyler (1989, s.837), grup değerleri açısından dürüstlük, tarafsızlık ve konum olmak üzere üç adalet kriteri öne sürmüştür. Bu modele göre bireyler, içinde bulundukları küçük gruplarla uzun dönem iyi ilişkiler kurmak istemelerinden dolayı grup dayanışmasını sağlayan prosedürlere önem vermektedirler (Tyler, 1989, s.837). Dolayısıyla bahsedilen

25

kriterlere uyum sonucunda, grubun sürekliliği de sağlanabilmektedir. Sonuç olarak, grup değer modeline göre bireylerin ait oldukları grubun saygı duyulan ve değer verilen bir üyesi olma konusundaki inaçlarının, prosedür adaleti algılarını da arttırdığı söylenebilmektedir (Erdoğan, Kraimer ve Liden, 2001, s.207). Ayrıca örgüt içinde geliştirilen iyi ilişkiler, yönetim tarafından ortaya konulan prosedürlere karşı bireylerin duygularını olumlu etkilemektedir (Colquitt vd. 2005, s.41). Söz konusu modele benzer şekilde, Tyler ve Blader (2003) tarafından öne sürülen grup bağlılığı modeline göre, örgüt içi prosedürlerin, bireylerin gruplardaki konumlarını şekillendirmesi; konumların ise tutumları, değerleri ve davranışları etkilemesiyle örgüt içi prosedürlerin önemli hale geldiği üzerinde durulmaktadır. Bireyler, prosedürlerin kişilerarası ilişkilerin kalitesi ile ilgili olması ve konum ile ilgili bilgileri de taşıması nedeniyle prosedür adaletine odaklanmaktadırlar (Tyler ve Blader, 2003, s.353).

2.1.3.3. Bilişsel Dayanaklar Kuramı

Folger (1986) tarafından geliştirilen Bilişsel Dayanaklar Kuramı’na göre bireyler, örgüt içindeki prosedürlerin adilliğini, gerçekleşmesi gereken ve mevcut durumda gerçekleşen prosedürler arasında yaptıkları bir karşılaştırmayla değerlendirilmektedir (McFarlin ve Sweeney, 1992, s.627). Bu tür bir karşılaştırma bilişsel bir karşılaştırma ile gerçekleşmektedir. Bilişsel Dayanaklar Kuramı, çalışanların adil ve adil olmayan durumlara gösterdikleri tepkileri ikiye ayırmaktadır. Bunlardan ilki, göreli bir karşılaştırmaya dayanan ve bireyde tatmin/tatminsizlik duygularına neden olan tepkiler olup; ikinci grup tepkiler ise bireyin olması gereken sonuca ilişkin inançlarına dayanan ve bireyde öfke duygusuna neden olan tepkilerdir (Greenberg, 1987a, s.17). Bireyin, mevcut prosedürlerin yerine uygulanması gerektiğini düşündüğü başka bir prosedürden daha iyi sonuçlar elde edeceğine inanması, kızma ve gücenme duygularını ortaya çıkararak adaletsizlik algılamasına neden olacaktır (Chan, 2000, s.76).

2.1.3.4. Adalet Kuramı

Bilişsel Dayanaklar Kuramı’nda adaletsizlik durumunda sorumluluğun kime ait olduğu açık bir şekilde belirtilmemektedir. Kuramın eksik kalan yönlerinin giderilmesi amacıyla Folger ve Cropanzano tarafından Eşitlik Kuramı, etkileşim adaleti ve Grup Değer Modeli ile ilgili yaklaşımlar birleştirilerek Adalet Kuramı geliştirilmiştir (Folger ve Cropanzano, 2001, s.2).

26

Adalet Kuramı, bireylerin adaletsizliğin sorumlusu olan kişinin, başka davranış alternatifi olduğu halde, adaletsiz davrandığını düşünmesi durumunda, adaletsizlik algılayacağını ve öfke yaşayacağını ifade etmektedir (Folger, Cropanzano ve Goldman, 2005, s.234). Adalet Kuramı’na göre bireyler, adaletsiz bir durum algıladıklarında, kendilerinin maddi ve psikolojik durumlarını tehdit eden neden olarak diğer kişileri sorumlu tutmaktadırlar. Kurama göre, eğer sorumlu tutulacak biri yoksa sosyal adaletsizlik de yoktur. Bu durumda, bir durumun sosyal adaletsizlik olarak algılanması için üç koşul gerekmektedir. Bunlar; şart, yapılabilirlik ve gereklilik koşullarıdır (Colquitt vd. 2005, s.38; Cropanzono vd. 2001, s.168; Folger ve Cropanzano, 2001, s.3). Şart koşulu elverişsiz bir durumun mevcut olması gereğini ifade ederken, bireyin başka bir durumun gerçekleşmesi halinde yaşadığı ekonomik, sosyal ve psikolojik durumu (Folger ve Cropanzano, 2001, s.6) ile kurguladığı alternatif durum arasındaki farkın boyutu, duruma karşı tepkisinin şiddetini etkilemektedir (Colquitt vd. 2005, s.38; Cropanzono vd. 2001, s.168).

Yapılabilirlik koşulu, adaletsiz uygulamadan kimin sorumlu olduğunun belirlenmesi ile ilgili olup, bu süreçte birey, durumdan sorumlu yöneticinin farklı bir şekilde davranıp davranamayacağına ilişkin değerlendirme yapmaktadır. Sorumlu kişinin, ortaya çıkan durumun kendi inisiyatifi dışında geliştiğini açıklayarak durumu kabullenmesi, olumsuz durumla karşı karşıya kalan bireyin, durumu adaletsiz olarak yorumlamamasına neden olabilecektir (Colquitt vd. 2005, s.38; Cropanzono vd. 2001, s.168-169; Folger ve Cropanzano, 2001, s.11-12).

Son koşul olan gereklilik koşulu ise zararlı davranışın kişiler arasındaki bazı etik prensipleri ihlal edip etmemesi ile ilgidir. Buna göre zararlı bir durum, bazı etik prensipleri ihlal etmiyorsa adaletsiz olarak algılanmayacaktır (Colquitt vd. 2005, s.38; Cropanzono vd. 2001, s.169; Folger ve Cropanzano, 2001, s.20). Sonuç olarak Bilişsel Dayanaklar Kuramı’nın prosedür adaletini açıkladığını; Adalet Kuramı’nın ise prosedür adaletinin kişilerarası yönüne de odaklanarak etkileşim adaletini açıkladığı söylenebilir.

2.1.3.5. Kestirme Adaleti Kuramı

Kestirme Adaleti Kuramı, olması gereken adalete ve algılanan adalet ilişkisine odaklanmaktadır. Bu kurama göre bireyler, çalışma ortamındaki diğer bireylere bazı yetkileri vermektedirler. Yetkilerin başkalarına verilmiş olması ise kötüye kullanılmasına ve diğer bireylerin sömürülmesine fırsat vermektedir (Cropanzano vd. 2001, s.169; Konovsky, 2000, s.494). Ortaya çıkan bu durum ise sosyal ikilem olarak ifade edilmektedir

27

(Lind, 2001, s.61). Lind (2001, s.61), bu durumun kişinin kimliğini tehdit edebileceğini ve böylece kişinin yönetimle ilişkisi konusunda sık sık belirsizlik hissedebileceğini ifade etmektedir. Bireyler otoriteye güvenilip güvenilmeyeceğini, kendilerine dürüst ve önyargısız davranılıp davranılmadığını sorguladıklarından; bu belirsizlik ancak kestirme bilgilerle ortadan kaldırılabilmektedir (Konovsky, 2000, s.494, Lind, 2001, s.61; Van den Bos vd. 1997, s.1035). Bunun için bireyler içine girdikleri andan itibaren ortamın adil olup olmadığına ilişkin karar vermelerini sağlayacak bilgileri aramaya başlarlar (Irak, 2004, s.31). Bu kurama göre adalete ilişkin verilen kararlar oluşurken, genellikle kullanılan prosedürlerin adil olup olmadığı değerlendirilmekle birlikte; bazı durumlarda ise prosedürlerden ziyade elde edilen sonuçlar etkili olabilmektedir (Lind, 2001, s.69). Bu doğrultuda Kestirme Adaleti Kuramı’nın, prosedür adaletini ve dağıtım adaletini açıklamaya çalıştığı söylenebilir.

Örgütsel adaletin kuramsal gelişimi incelendiğinde, yapılan araştırmalar, adalet algılamalarının farklı açılardan değerlendirildiğini göstermektedir. Örneğin, Sosyal Değişim Kuramı ve Eşitlik Kuramı gibi öncü çalışmalar adaletin dağıtım yönüne odaklanırken; Prosedür Kontrolü Kuramı, Dağıtım Tercihi Kuramı ve Adalet Yargı Kuramı gibi araştırmalar ise dağıtım kararlarının nasıl verileceğine ilişkin düşüncelere odaklanmış olup, prosedür adaletini açıklamaktadır. Grup Değer Modeli ve Adalet Kuramları gibi araştırmalar ise prosedür adaletinin kişilerarası yönüyle ilgilenerek etkileşim adaleti boyutunu açıklamaktadır. Örgütsel adaletin kuramsal temelleri doğrultusunda belirginleşen boyutlar, devam eden kısımda daha geniş bir şekilde incelenmiştir.