• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.4. Çevrecilik Söylemleri ve Çevreciliğin İnşası

41

doğa anlayışı, çevreci ekonomi ve liberal ekonomi için bir payda oluştursa da çevreci ekonomi açısından zenginlik ve ihtiyaçların tanımlanması yoluyla sınırsız bir doğa anlayışına varılabilir. Yani sürekli üretim mantığı ve sonsuz ihtiyaçlar gibi doğanın sömürülmesine neden olan kabuller yerine gerekli ihtiyaçların karşılanması gerçek anlamda insan-doğa ilişkisi bağlamında sınırsız bir doğaya imkân sağlayacaktır.

Çevreci ekonomiyle hâkim ekonomik yapı ihtiyaç ve istek kavramlarıyla birbirinde ayrılır. Mevcut ekonomik sistem içinde zenginlik, mal ve hizmetleri yeniden üretmek için üretilen mal ve hizmetlerden kâr elde etmeyi yani sadece mal ve hizmet değil bunların içinde gizli olan bir kârı da üretmeyi hedefler. Tüketim süreci ise üretilen nesnelerin ihtiyaca yönelik içeriğini aşar ve istek kavramıyla netleştirilir. İhtiyaçla istek arasındaki fark üretilen mal ve hizmetlerin içeriğindeki kar gibi gizildir. Buna karşılık zenginlik ve ihtiyaç kavramları çevreci ekonomi için mal ve hizmetlerin üretimini değil, mal ve hizmetlerin ihtiyaç doğrultusunda üretilmesini ve ekolojik çeşitliliğin korunmasını içerir. İhtiyaç ve istek arasındaki fark netleştirilmiştir. Buna bağlı olarak zenginlik, bütün bir ekosistemin kendini yeniden üretebilecek koşullara sahip olması ve bütün ihtiyaçların eşit bir şekilde giderilmesidir.

42

Kapitalizm ve sosyalizmin reel politik uygulamaları arasında sıkışan toplumsal pratiklerin bir sonucu olarak ortaya çıkan yeni toplumsal hareketler, toplumsal sorunları sadece siyasetin dar sınırları içinden çıkararak daha geniş bir toplumsal alana ve böylece daha geniş bir toplumsal tabana yaymıştır. Böylece toplumsal sorunlar bir iktidar sorunu olmaktan çıkarılmış ve kültürel bir bağlama yerleştirilmiştir (Coşkun, 2006). Bireysel taleplerden cinsiyet ve ırk sorunlarına, çevre sorunlarından göçmen sorunlarına kadar birçok konuyu siyasal iktidar bağlamından çıkararak toplumsal bir problem olarak tanımlamış olan yeni toplumsal hareketler, çözümleri de siyasetin dar sınırlarından toplumsal bağlamın geniş çeperinde aramaya odaklanmıştırlar.

Yeni toplumsal hareketler içinde siyaset vurgusu yerini değer kavramına bırakma eğilimindedir. Belirli bir toplumsal sorun bağlamında değer oluşturmak ve değerler etrafında sorun çözümü için hareket etmek yeni toplumsal hareketlerin ayırt edici özelliğini oluşturur. Karar alma mekanizmaları oluşturma, toplumsal kurumların bu mekanizmalar etrafında yeniden düzenlenmesi, düzenlemelere bireysel katılımlar yeni toplumsal hareketlerin kendilerinden önceki hareketlerle karşılaştırıldığında ayırt edici özellikleri olarak değerlendirilebilir. Tüm bu düzenlemelerin temelinde ise toplumun daha demokratik bir hale getirilmesi, toplumsal katılımın arttırılması ve toplumsal sorunların demokrasi kavramı bağlamında çözülmesi yer almaktadır (Larana, vd., 1994).

Çevreci hareketler içeriklerini çevre sorunlarından almakla birlikte biçimsel olarak yeni toplumsal hareketler bağlamında gelişmiştir. Çevre sorunlarının tarihi yeni toplumsal hareketlerin ortay çıktığı tarihten çok daha gerilere gitse de çevrecilik bir toplumsal hareket olarak yeni toplumsal hareketlerin bir sonucu olarak oluşmuştur. Her dönemde çevre sorunlarına ilişkin bir mücadele olmakla birlikte çevreci hareketler, bu sorunların olgusal olarak tanımlanması, bütün toplumları ilgilendiren bir sorunlar kümesi

43

olarak çevre sorunlarının uluslararası topluma kabul ettirilmesi ve çözümlerin bir değerler bütünü bağlamında oluşturulması gerekliliğini ortaya koyması anlamında kendi pratiğinin toplumsal bağlamını oluşturmuştur.

Çevreci hareketlerin çevre sorunlarını tanımlama süreci sanayi üretimi ve bunun oluşturduğu toplumsal formasyonların en geniş düzlemde doğayı tahrip etmesi, çevreyi sanayi üretiminin pratikleri çerçevesinde oluşturması ve tüm bunları yaparken insan ve diğer doğal varlıklar arasında hiyerarşik bir düzenleme oluşturmasına bağlı olarak geliştirilmiştir. Yeni toplumsal hareketler öncesi bir pratik olarak Amerika Birleşik Devletleri’ndeki çevreyi ve doğayı koruma fikrini aşan bu çevreci hareketler, koruma fikrinden hareketle ve yeni toplumsal hareketlerin oluşturduğu toplumsal dönüşüm süreçlerinin ivmesinden yararlanarak kendi değerlerini oluşturmuştur. Çevre sorunları sanayi üretimi ve ekonomi pratikleri üzerinden tanımlanırken, çözüm süreçleri demokratikleşme, demokratik katılım ve siyasal aktivizmi kapsayan ve onu aşan toplumsal pratiklere yönelmiştir.

Farklı ülkelerde, farklı biçimlerde ve boyutlarda gelişen çevreci hareketlerin oluştukları dönemlerdeki ortak özelliği yerel çevre sorunlarını gündeme getirmeleri ve bu sorunları yerel bağlamlarında çözüme ulaştırma çabaları oluştur. Çözüm süreçlerinde yerel halkın sorunların çözümüne dahil olmaları, yerel yönetimlerin bu sorunlar bağlamında harekete geçirilmesi ve çözümün sadece üstten siyasal bir bağlamla çözümü için siyasal bir mücadele yerine toplumsal katılımla çözülmesini sağlamak yer almıştır.

Çevreci hareketlerin ilk dönemi, yeni toplumsal hareketler bağlamında ortak evrensel değerlerin yerel pratiklerle ilişkilendirilmesi ve çözümlerin yerel halkların katılımıyla oluşturulması çevresinde gelişmiştir. Daha sonraki aşama ise çevreci

44

hareketlerin ulusallaşma yani küçük, yerel bir bölgeden ülke çapına yayılma sürecini içerir (Rootes, 1999). Çevre sorunlarının tanımlanmasından çözüm pratiklerine kadar bütün süreç sadece yerel halkların katılımına değil, ülke çapında organizasyonlara yayılmıştır. Bu aşama aynı zamanda çevreci hareketlerin, sadece bir hareket olmaktan çıkıp kurumsallaşmaya ve profesyonelleşme başladığı dönemdir. Çevreci değerler, kurumsallaşmış bir çevre organizasyonu ve profesyonel çalışanları tarafından temsil edilmeye başlanmıştır.

Çevreci hareketlerin kurumsallaşıp birer organizasyona dönüşmeleri çevre sorunlarının kurumsal olarak tanımlanmaları ve çözüm süreçlerinin sistematik yollarla kurgulanmasına imkân vermiştir. Bu durumun tartışmalı iki temel sonucundan bahsetmek mümkündür. Bunlardan birincisi çevre sorunlarının ve çözümlerinin kurumsallaşması, problemlerin mevcut ekonomik ve siyasal süreçlere entegre olmasına ve alternatif çözümlerin göz ardı edilmesine yol açar ki çevre hareketlerinin temel dinamiğini oluşturan yerel halkın katılımı ve demokratik mücadelenin geliştirilmesi düşüncesi potansiyel olarak sekteye uğrama problemiyle karşı karşıya kalmaktadır. İkincisi ise bu kurumsallaşma süreci doğrudan siyasetle ilgili oluşumların önünü açmıştır. Farklı ülkelerdeki Yeşiller Partisi fikrinin gelişmesi ve çevre sorunlarının bu partiler üzerinden temsili alternatif çevreci mücadelelerin hareket alanın kısıtlamıştır ve çevreci hareketlerin doğrudan siyasete dahil olmayan aktivizmini zedelemektedir.

Çevre hareketlerindeki tüm bu farklılaşmalar ve tartışmalar çeşitli çevre söylemlerinin oluşmasına ve farklı pratikler geliştirmesine de imkan tanımıştır.

Çevreciliğin izlediği gelişim seyri çevreci söylemlerin çeşitlenmesiyle birlikte dünya genelinde genişlemiş ve etki gücünü arttırmıştır. Farklı çevrecilik söylemlerine rağmen

45

yine de çevreciliğin çatısını oluşturan ortak tanımlar ve bu ortak tanımlara dayanan çekirdek bir çevrecilik söyleminden bahsetmek mümkündür.

Çevrecilik söylemlerinin çekirdeğini temelde çevre sorunlarını kalıcı olarak aşabilecek bir düşünsel, siyasi ve ekonomik dönüşümü içerecek alternatif bir toplum fikrini çerçevesinde etkinlik kazanmaktadır. Alternatif toplum tasavvuru radikal bir düşünsel boyutla birlikle alternatif bir siyaseti ve alternatif bir ekonomi programını içinde taşır. Ancak yine de tarihselliği içinde düşünüldüğünde çevre söylemlerinin dönüşümleri, mevcut siyasetin yörüngesinde, mevcut ekonomik uygulamalara alternatif oluşturmak adına özgün düşünsel temeller etrafında yaşanmıştır. Bu bağlamda, başlangıcı oluşturan korumacı perspektiften sürdürülebilirlik tartışmalarına kadar kendi içinde bir sürekliliği taşır. Bu süreklilik siyasal ya da ekonomik farklılıklar ne olursa olsun farklı çevre söylemlerinin belirli ortaklıklar geliştirmesinin en önemli kaynağıdır.

Çevrecilik söylemleri en başta farklı düzeylerde ve farklı biçimlerdeki birçok çevre sorunun ekolojik bir krizle ilişkili olduğu konusunda hem fikirdir. Kriz ifadesi sadece doğayı değil, insan toplumlarını da kapsayacak biçimde bütün çevre söylemlerin gündemindedir. Bununla birlikte ekolojik krizin çıkış yolları nasıl tasavvur edilirse edilsin ekonomi ve siyaset kurumlarında gerçekleştirilecek değişim ya da düzenlemelere bağlıdır. Siyasal bağlamda bütün çevre söylemlerinin ortak vurgusu temsili demokrasi yerine katılımcı demokrasinin doğa-toplum ilişkisini göz ardı etmeden tesis edilmesi yönündedir. Bu bağlamda toplumsal olarak adaletsizlikleri ve eşitsizlikleri azaltmak ekoloji bağlamında da daha adil ve eşitlikçi bir ilişkinin kurulmasının adımlarından birini oluşturur. Ekonomik bağlamda ise ihtiyaç kavramının bütün çevre söylemleri için belirleyici olduğunu söylenebilir. Arz-talep ilişkisinin manipülasyona açık süreçlerine karşılık, ihtiyaç kavramının insan ve doğayı gözeten vurgusu çevre söylemleri tarafından

46

ön plana çıkarılır. Buna ek olarak planlanmış bir ekonomin yaratacağı tahribatın her zaman kontrol altında tutulabileceğine olan inanç bütün çevre söylemleri tarafından en azından serbest ekonomi karşısında her zaman savunulur. İnsan-doğa ilişkisi ise eşitsiz bir ilişki olarak kabul edilir, bu eşitsiz ilişkinin giderilmesi için doğa lehine düzenlemeler gerekmektedir. Bu düzenlemeler için ise başlangıç noktası insanın, doğanın bir parçası olduğu kabulüdür. Bununla birlikte teknolojiyle kurulan ilişkinin niteliğinde bir değişmenin olması gerekliliği ön plana çıkar.

Bütün söylemsel farklılıklarına rağmen bu söylemlerin ortaklıklarına bakıldığında genel ve kapsayıcı bir çevrecilik düşüncesi oluşturulabilir. Ekonomik, siyasal ve düşünsel vurgular çeşitli farklılıklar içerse de çevrecilik düşüncesi bahsedilen bu alandaki tartışmalar eşliğinde kendi karakteristik niteliklerini oluşturmuştur.Bu bağlamda tablo 1 çevrecilik düşüncesinin ana hatlarını ortaya koymaktadır.

47

Çevrecilik İnsan-

Doğa -Teknoloji

Teknoloji ve insan pratikleri karşısında ekolojiye eşitsiz ilişkinin dengelenmesi adına öncelik vermelidir.

Doğa, insanlar için ne anlama geldiği önemsenmeksizin kendi içinde bir değer taşır.

Toplumsal Hiyerarşi arzu edilebilir ve doğal değildir.

Çevre sorunlarının çözümü sadece bilim ve teknolojiye indirgenemez.

Doğayla karşıtlık oluşturmayan demokratikleştirilmiş teknolojiler ortak yaşama hizmet edebilir.

Problemler bütünsel ve ilişkisel bir bağlamda çözülebilir.

Siyaset İnsanlar ve toplumlar arasında adil ve eşitlikçi bir ilişki kurmaya ek olarak, toplumlar ve çevre arasındaki ilişkinin de adil ve eşitlikçi olması adına demokrasi kavramının geliştirilmeli ve dönüştürülmelidir.

Yerel topluluklar uluslararası toplumun parçası ve en önemli birlikteliktir.

Çevre sorunlarının çözümü sosyo-ekonomik ve politik sistemin değişmesiyle mümkündür.

İlerleme doğrudan demokrasi ve uzlaşma aracılığıyla mümkündür.

İnsanlar istedikleri gibi organize olmalı ve devlet müdahalesi en aza indirilmelidir.

Ekonomi İnsanlarla birlikte diğer canlı türlerinin varlıklarını sürdürebilmesi için kaynak kullanımının ve üretim sürecinin sınırlandırılması ve planlanması gerekir.

Mal ve hizmetler toplumsal ihtiyaçlara göre üretilmelidir.

Ekonomik rasyonalite en az kaynak kullanarak işin ve ihtiyaç duyulan malların üretilmesidir. Toplumsal ve çevresel zarar ekonomik olarak irrasyoneldir.

Ekonomik planlamalar uzun süreleri içerecek şekilde yapılmalıdır.

Küçük ölçekli, yerel ve zanaata dayalı üretim daha uyumlu ve etkilidir.

Tablo 1: Çevrecilik (Pepper, 2008: 12-14)

Çevrecilik, tanımı gereği felsefi siyasal ve ekonomik anlamda eşitlikçi ve adil bir toplum-çevre ilişkisini ifade eder. Her üç alanda da geliştirdiği etkinlikler çevre ve toplum arasındaki ilişkinin yapılandırılmasını içerir. İnsan-çevre ilişkisinde insan pratiklerini, teknoloji-çevre ilişkisinde de teknolojiyi, çevreyi tahakküm altına almayacak nitelikler

48

edinme adına dönüştürmek amacındadır. Siyasal bağlamda ise talepler ya da ütopyalar ne olursa olsun kurumsal bir dönüşümün şart olduğunda ısrar eder. Mevcut siyasal pratikler çevrecilik sınırları içinde eşitlikçi ve adil bir toplumsal düzen çevre politikaları için yeterli değildir. Ekonomi alanında serbest piyasanın üretim mantığı ve istekler doğrultusunda hareket eden ve kara dayalı üretim-tüketim döngüsü başlı başına doğayı tahakküm altında tutan uygulamalarıdır. Çevrecilik, ekonomi alanında istek ve kar kavramları karşısında ihtiyaç kavramına vurgu yapılarak planlı bir ekonominin inşası için mücadele verir.

49

3. BÖLÜM: TÜRKİYE’DE ÇEVRE HAREKETİ VE ÇEVRECİLİK