• Sonuç bulunamadı

4. BÖLÜM: ÇEVREYİ KURGULAMAK: TÜRKİYE’DE ÇEVRECİLİK

4.2. Çevre-Siyaset İlişkisi

4.2.5. Çevreci Siyasetin Koordinatları

Çevreci siyasal söylem pratiğe ne kadar önem verse de hem farklı çevre örgütlenmelerin sahip oldukları bakış açıları hem de farklı coğrafyalardaki özgünlüklerden ötürü farklılaşmaya açık pratiklerin önüne belirli çevreci değerleri koymaktadır. Bu çevreci değerlerin, çevre hareketleri ve örgütlenmeleri için de bir turnusol kâğıdı görevi görmesi, en azından farklı coğrafyalardaki çevre örgütlenmeleri için ortaklık oluşturulacak söylemler üretmesi ve çevreci söylemlerin sınırlarını belirlemesi beklenir. Çok farklı siyasal perspektiflerden siyasete en uzak olan çevreci

177

oluşumlara kadar belirli ortaklıkların oluştuğundan da bahsedilebilir. Örneğin eko-feminist bir örgütlenmeyle derin ekoloji perspektifi çevreci siyaset bağlamında asgari bir müşterek oluşturmuşlardır. Sahip olunan çevreci payda farklı siyasetleri ya da dünya görüşlerini bir araya getirebilmektedir. Türkiye’deki çevreci siyaset analizindeki konular da her ne kadar Türkiye örneğindeki bazı özgünlükleri içerse de bu müştereklerin oluşturduğu değerleri içermektedir.

Türkiye’de çevre siyasetinden daha çok çevreci bir siyaset üzerine düşünülecekse öncelikle çevreye ilişkin bilinçlendirme çabaları göz önüne alınmalıdır. Siyasal yönelimleri ya da faaliyet alanları gözetmeksizin bütün örgütlenmeler, farklı biçimde adlandırsa da amacı bilinçlendirme olan birçok çalışma ve etkinlik yürütmektedirler.

Yurttaşlık hakları eğitiminden ana okul müsamerelerine, imza kampanyalarından ağaçlandırma kampanyalarına kadar birçok farklı proje bilinçlendirme düşüncesiyle birlikte yürütülmektedir. Bununla birlikte bilinçlendirme programları bütün örgütlenmeler için en tutarlı, en uzun süreli ve en çok yatırım yapılan programlardır.

Bilinçlendirme faaliyetlerinin aktif siyaset olmasa bile çevreci siyasal değerler bağlamında demokrasi ve demokrasi fikrinin çevreyle birlikte düşünülmesine yönelik çalışmalar üretmesi beklenir. Özellikle eğitim kurumlarıyla ortaklaşa yürütülen projeler ya da daha doğrudan yurttaşlığı merkeze alan hukuka ilişkin çalışmaların yerleşik biz perspektif oluşturması için çevreci değerlerin aktarılabileceği bir demokrasi anlayışı bilinçlendirme faaliyetleriyle birlikte etkin bir söylem oluşturacak ilişkiyi kurabilecek potansiyeli taşır. Ancak Türkiye’deki çevre örgütlenmeleri göz önüne alındığında bilinçlendirmeyle demokratik değerlerin üretilmesi ve aktarılmasının çoğunlukla gerçekleşmediği bunun yerine diğer toplumsal faktörlerden yalıtılmış bir koruma ve yeşillendirme anlayışının ve bu anlayışa uygun projelerin bilinçlendirme çalışmalarına

178

eklemlendiği görülmektedir. Aksi istikamette yani demokrasinin bilinçlendirme faaliyetleriyle beraber düşünüldüğü durumlarda ise çevre söylemi geri planda kalırken demokrasi söylemi siyaset yapma pratiklerine eşitlenmektedir. Bunun başlıca sebebi radikal siyasetlerin çevreciliğe eklemlenmesi ve ürettikleri ideolojik yönelime çevre sorunlarını da dahil etmeleridir. Bu bağlamda eko-sosyalist ve eko-anarşist görüşlerin siyasal bağlamda etkin olduğu söylenebilir. Bunlara ek olarak bir eko-feminizmden bahsetmek zor olsa da toplumsal bağlamda kadın sorunuyla çevre sorunlarının beraber düşünüldüğü bir perspektiften de bahsedilebilir. Ancak bunların etkinlik düzeyi hem görece az hem de çevreci bir siyasetten önce siyasete çevreciliği eklemleyen söylemler ürettiklerinden bahsedilebilir.

İdealleştirilmiş bir demokrasi söyleminin yanında çevreci bir siyasal söylem ve bunun pratik alanları söz konusu olduğunda örgütlenmelerin çekingen bir pozisyona kayması Türkiye’nin kendine özgü şartları içinde değerlendirilebilecek olsa bile çevre örgütlenmelerinin sahip olduğu siyasal algılar da mevcut özgün koşullardan bağımsız olarak çevreci demokrasi söylemini etkilemektedir. Siyasal algılar çevreci siyaset bağlamında birçok konuyu ve kavramı belirlemekle birlikte, örgütlenmenin sahip olduğu düşünsel arka plan ve toplumsal ilişkiler ağı içinde edindiği yere bağlı olarak belirlenmiştir. Çevre örgütlenmesinin çevre anlayışı ve bu anlayış bağlamında siyaset kurumu ve ekonomik kuruluşlarla olan ilişkisi, örgütlenmenin hedefleri ve kuruluş amaçları gibi konular çevreci siyaset algısının oluşmasındaki temel bileşenlerdir.

Demokrasi kavramının geliştirilmesi ve insanlar ve toplumlar arasındaki daha eşitlikçi ilişkileri çevreyi de içerecek biçimde genişletilmesi fikri, bir ideal olarak örgütlenme perspektiflerinde var olsa da çevreci değerlerin ilerletilmesi adına demokrasi fikrinden hareketle geliştirilmiş aktif siyasetin eksikliği bütün örgütlenmelerin temel

179

sorunudur. Siyasal bağlam içerisinde üretilemeyen demokrasi söylemi sürekli aktif siyasetin sorunlarına gönderme yapılarak idealleştirilirken, bu ideal örgütlenmenin toplumsal konumu ve çevre perspektifi içinde gri bir bölgeye hapsedilmektedir.

Demokrasi kavramının geliştirilmesinde söylemsel olarak hevesli ancak pratik olarak çekingen olan çevre örgütlenmeleri, çevreci değerler ve çevreci siyaset bağlamında yerel toplumlarla ilişki oluşturma konusunda eğer örgütlenme yerelden örgütlenmiyorsa pasif bir tutum takınmaktadırlar. Doğrudan çevre sorunları bağlamında yerel halkla ilişki kurmak tercih edilen bir yöntem değilken yerel çevre örgütlenmeleri ya da yerel yönetimlerin aracılığıyla çeşitli projeler çerçevesinde oluşturtulan ilişkiler tercih edilmektedir. Bu durumun çevreci siyaset bağlamında yarattığı sıkıntı, bypass yöntemiyle ihtiyaç duyulan tabanın yaratılıyor olmasıdır. Yerel toplumla kurulması planlanan ilişkinin dayandığı fikir, insanların istedikleri gibi organize olmalarının önünü açma ve bu organizasyonların sahip oldukları söylemlerle beraber çevreci siyasete dâhil olmalarıdır. Çevreci değerlerin bir ideali olarak devlet müdahalesini en aza indirmesi beklenen bu tarz organizasyonlar, Türkiye örneğinde yerelle oluşturulacak ilişkilerde yerel yönetime duyulan ihtiyaçtan ötürü devlet müdahalesine açık ve hatta devlet müdahalesini davet eden bir konum almışlardır.

Yerel topluluklarla ilişkide devlet müdahalesini ortadan kaldıracak bir formül üretememiş olan çevre örgütlenmeleri için yerel toplulukları uluslararası topluma bağlayacak bir ilişki ağını da kuramadığını söyleyebiliriz. Bunun temel sebebi oluşturtulan söylemlerin uluslararası düzede belirli değerlerden daha çok belirli örgütlenmelerle ortaklık kurma çabasıdır. Uluslararası toplum üzerinden çevre değerleri ve demokrasi fikrine yapılan vurgu arttıkça yerel toplumlarla olan ilişkiden uzaklaşıldığı görülmektedir. Çevre değerleri üzerinden üretilen söylemler yerine kurumsal ilişkiler

180

devreye girdiğinde ise çevreci söylem siyasal içeriğinden arındırılmaktadır. Karşılıklı bir ilişki biçiminde kurulması gereken yerel topluluklarla uluslararası toplum ilişkisinde, çevre örgütlenmelerinin çevre ve demokrasi söylemleri arasında yaptığı ayrıma bağlı olarak, etkileşim çift yönlü olarak değil genellikle aşağıdan yukarıya doğru işlemektedir.

Çevreci değerlerle demokrasi fikrinin aynı söylemin parçaları olmadığı durumlarda çevreci siyasal değerlerin değil, uluslararası çevre kuruluşlarının ürettiği söylemler etkinlik kazandığı görülmektedir. Çevre söyleminin demokrasi fikrinden uzak olarak kurgulandığı örgütlenmelerde, uluslararası toplumun ürettiği değerler yerine uluslararası kuruluşların projelere dayanan söylemleri Türkiye örneğinde örgütlenmelerin çevre değerleriyle birlikte siyasal algılarına da sirayet etmektedir.

Türkiye’deki çevreci siyasetin çevrecilik fikrinin siyasal konumuyla kıyaslamak, Türkiye’de oluşan çevre söylemlerinin çelişkilerini görmek açısından da önemlidir.

Öncelikle çevreci bir siyasetin temel dinamiğini oluşturan katılımcı demokrasi fikri bir ideal olarak kabul ediliyor olsa da pratik uygulamalar, reel siyasetin sınırlarına sıkışmaktadır. Söylemsel olarak ifade edilen katılımcı demokrasi, çevre örgütlenmelerinin pratikleri için budanmakta ve sadece çevre örgütlenmelerinin siyasal söylemlerini yükselttiği bir zemin olarak tasarlanmaktadır. Katılımcı demokrasi fikrinin en güçlü bileşenlerinden olan yerel yönetimlere yapılan vurgu ise söylemsel olarak cılız kalmakta, pratikte ise iş birliği için ihtiyaç duyulan bir ifade dönüşmektedir. Bu bağlamda yerel yönetimlerin söylemsel olarak aldığı konum bir demokrasi pratiği olarak değil, mevcut iş yürütme sürecinin bir parçası olarak değerlendirilmektedir. Çevre örgütlenmeleri yerel yönetimlerin hem demokrasi fikrinin geliştirilmesi hem de somut pratikler için öneminin farkında olsa da yerel yönetimlerle olan ilişkilerinin katılımcı demokrasi yönünde geliştirmekten ziyade mevcut sürecin daha sorunsuz işlemesi üzerine kurmuşlardır.

181

Söylemsel olarak güçlü olmayan çevresel haklar ve sorumluluklar fikri ise pratikte bilinçlendirme ve eğitim faaliyetlerine tahvil edilmiş olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ekoloji Kolektifi’nin geliştirmeye çalıştığı bir proje olarak çevresel haklara yönelik danışmanlık projesi dışında, çevre örgütlenmelerindeki genel eğilim insanlara çevre sorumluluğunu aşılayacak şekilde eğitimler vermektir. Söylemsel olarak da güçlü olan eğitim düşüncesi, bireyleri aktif ve çevre sorunlarına yönelik katılımcı bir güdülemeden ziyade edilgen bir izleyici pozisyonuna yerleştirme tehlikesini daima taşımaktadır.

Türkiye’de bütün çevre örgütlenmelerini kapsayacak biçimde çevreci siyasetin temel koordinatlarından bahsetmek mümkün değildir. Ancak belirli kavramlar üzerindeki kümeleşmeler örgütlenmelerin çevreci siyasete dair konumlarını da anlamak için ipucu oluşturmaktadır. Bu bağlamda bürokrasi, sivil toplum ve toplumsal taban gibi birbirinden farklı toplumsal olgular, çevre örgütlenmelerinin siyasetle kurduğu ilişkiyi ve siyasete katılımını anlamak adına belirleyici olmaktadır. Bu bağlamda bürokrasi yönelimli ifadesi çevre örgütlenmelerinin devletin belirlediği sınırlar içinde kalarak bir çevre perspektifi oluşturduğunu, muhatap olarak yasal söylemleri belirlediğini ve uygulamaları ne kadar topluma yönelik olsa da siyaset bağlamında kurucu siyasal söylemi genişletmek ya da dönüştürmek gibi bir problem üzerinden hareket etmedikleri ifade edilmektedir. Bu anlamda demokrasi kavramının geliştirilmesi ve yerel toplumların sorunlarını ifade etmek adına faaliyetler üretmeye en uzak olan örgütlenme yapısını temsil etmektedir. Sivil toplumcu yönelime sahip çevre örgütlenmeleri ise çevreyle siyaseti örtüştürmeme konusunda bürokrasi yönelimli örgütlenmelerle ortaklık gösterseler de toplumsal ilişkilere yaptıkları referanslarla kendi konumların ayrıştırmışlardır. Sivil toplumcu yönelimin vurgusu, toplumsal sorunlar alanının bir parçası olarak çevre sorunlarının, hukuk ya da devlet müdahalesiyle çözümünden çok toplumsal hayatta sorunlarla

182

karşılaşan bireylerin etkinlikleriyle çözülmesine yöneliktir. Bununla birlikte sivil toplumcu yönelime sahip örgütlenmeler demokrasi kavramıyla çevre sorunlarının ilişkisini, aktif siyaset bağlamından kopararak çözümü projelere havale etmişlerdir. Kitle yönelimli çevre örgütlenmeleri için ise siyasetin çevre sorunların koparılması imkânsızdır. Bu tür örgütlenmelerin temel motivasyonu çevre sorunlarının siyasal sorunlar olduğunun söylemsel olarak ifade edilmesi ve yine çevre mücadelelerinin siyasal mücadeleler olarak algılanmasına yönelik siyasal algıdır. Bu bağlamda demokrasi kavramının aktif siyaset içinde geliştirilmesi ve bunun kitleler tarafında gerçekleştirilmesi gerekliliği siyasal söylemlerin merkezindedir. Yerel örgütlenmeler ise bu söylemlerin etkinlik kazanacağı en küçük örgütlemelerdir. Bu bağlamda çevre sorunlarının yerel topluluklar tarafından dillendirilmesi hem sorunların gerçek muhatapları tarafından ifade edilmesi adına hem de çözüm süreçlerinin politik ifadesi adına söylemsel bir süreklilik kazanması için bu örgütlenmeler tarafından önemsenmektedir.