• Sonuç bulunamadı

4. BÖLÜM: ÇEVREYİ KURGULAMAK: TÜRKİYE’DE ÇEVRECİLİK

4.1. Temelleri Oturtmak: Çevre ve Teknoloji Kavramlarının Anlamı

4.1.3. Bütüncül ve Parçacı Yaklaşımlar

81

82

değerlendiren Ekoloji Kolektifi, Toplumsal Ekoloji Grubu, Kuzey Ormanları Savunusu, Karadeniz İsyandadır Platformu gibi örgütlenmelerin bütüncül bir yaklaşımla çevre sorunlarını ele aldıkları görülmektedir.

Ekoloji Kolektifi’nin (2010: 7) politik programında ifade ettiği bütüncül vurgu tam da siyasal pozisyondan kaynaklı bir konumu ifade etmektedir:

“Ekolojik mücadele, emek eksenli, özyönetim anlayışına dayanan, toplumsal adalet ve eşitlik vurgusunu ön plana çıkartan, kapitalizm karşıtı siyasal hattı bütünlüklü bir tarzda örgütlemeyi başarmalıdır. Bu açıdan ekoloji mücadelesi toplumsal yoksullaşma ve sömürü ile doğanın yağması ve temellük edilmesini bir ve aynı eksende örgütlemelidir”.

İfade edilen problemlere ilişkin bütünlüklü siyaset vurgusu, çevre ve doğa sorunlarına ilişkin bütüncül yaklaşımı pekiştirmektedir. Metinde belirtilen siyasal hattın bütünlüklü tarzda algılanması farklı toplumsal olguların ve çevre problemlerinin bir arada düşünülmesine imkân verirken, farklı çevre sorunlarının da bir bütüncül olarak algılanmasının kapısını aralamaktadır.

Toplumsal Ekoloji Grubu da Ekoloji Kolektifi gibi bütüncül yaklaşımını siyasetin belirleyiciliği içinde oluşturmuştur. İdem (2002, 9) toplumsal ekoloji’nin ne olduğunu açıkladığı yazısında birçok toplumsal ve çevresel problemi aynı payda içinde saydıktan sonra şunları eklemiştir:

“…insanlar şimdi hiç olmadığı kadar hayati bir yol ayrımına gelip dayanmışlardır.

Ya bu sistemin temel çelişkilerini görmezden gelip –hiyerarşi ve sınıfları- var olan yıkıcı sistem içinde yok olmayı bekleyecekler; ya da tahakkümü bertaraf eden özgürlükçü, demokratik yapılanmalarla oluşan ekolojik bir toplum yaratacaklardır”.

83

Bu siyasal vurgu metnin ilerleyen sayfalarında bütünlükçü bir toplum tasarısına varmaktadır:

“Toplumsal ekolojinin belki de en önemli yanı ve buradan aldığı güç “bütünlükçü”

bir toplum önermesi ve hedeflemesidir… doğrudan demokrasi ve yaşama araçlarının herkesin elinde ve hizmetinde olduğu çevreyi ve mülkiyeti hiyerarşik olmayan bir tarzda komünal paylaşılan bir toplumun bütünlüğüne yayar. Aksi takdirde, tüm bu “duyarlılıkları”

ayrı ayrı ve birbirinden kopuk bir şekilde ele alıp, tek başlarına var olmalarını talep etmenin hiçbir şeyi de değiştirmeyeceği açıktır” (İdem, 2002, 11).

Toplumsal Ekoloji Grubu’nun çevre sorunlarına ilişkin bütüncül yaklaşımı bütünlüklü bir toplum tasarımının parçasıdır. Çevreye ilişkin algı topluma ve siyasete ilişkin bir algının ürünüdür ki bu nokta aynı zamanda insan-merkezci perspektif ile ilişkilidir. Çevre ve diğer toplumsal olgular arasında ilişki kuracak bütüncül çevre yaklaşımı da siyaset aracılığıyla açığa çıkmaktadır.

Hem Ekoloji Kolektifi’nin hem de Toplumsal Ekoloji Grubu’nun söylemleri bütüncül çevre yaklaşımını teorik bir siyaset söyleminin ürünü olarak var etmektedir.

Söyleme dair bir kurgu üzerinden inşa edilen bu bütüncül çevre yaklaşımının siyasetle olan organik ilişkisi, projeler çevresinde oluşan çevre tahribatlarına karşı yürütülen aktif siyasetlerle de pekişmektedir. Karadeniz İsyandadır Platformu’nun kendi siyasal ve toplumsal konumunu ilan ettiği basın açıklaması bütüncül çevre yaklaşımının Türkiye örneğinde siyasete aktif olarak dahil olduğunu örneklemektedir:

“Demokratik, halkın karar alma süreçlerine katıldığı, yeni su politikaları oluşturulsun, tüm Projeler tartışmaya açılsın, halkın onayına sunulsun, yerel halkların görüşüne başvurmadan alınan kararlar geçersiz sayılsın. Karadeniz İsyanı’nın kaynağında hiç şüphe yok ki yalnızca Su Hakkının ticarileştirilmesi projeleri olan HES’ler yoktur. Bölgeyi

84

baştan sona kuşatan taş ocakları, barajlar, termik santraller, nükleer santral projeleri de vardır” (Karadeniz İsyandadır Platformu, 2010).

Karşı çıkılan projelerin farklı nitelikleri farklı toplumsal olgular ve sorunlarla olan ilişkisini bütünlük içinde değerlendiren Karadeniz İsyandadır Platformu’nun çevreciliğe ilişkin bütüncül yaklaşımı aktif siyasetinin de bir parçasıdır. Bu anlamıyla Ekoloji Kolektifi ve Toplumsal Ekoloji Grubu içinde görülen bütüncül çevre yaklaşımı, Karadeniz İsyandadır Platformu için de aktif siyasetin bir parçası olarak toplumsal bir pratikle birlikte söylemsel bir değer kazanmaktadır.

Ekoloji kavramsallaştırması üzerinden faaliyet yürüten çevre örgütlenmelerinin yansıra doğa kavramını merkeze alan Doğa Derneği’nin de bütüncül bir yaklaşım benimsediğinden bahsedebiliriz. Yapılan mülakatta Doğa Derneği çevre ve doğa sorunlarına ilişkin yaklaşım için şunları söylemiştir:

“…politikalarla, ekonomik ve işte savaş sektörüyle olan uluslararası ilişkilerle de çok doğrudan ilişkili. Bizim yani anladığımız o. Yani, bugün tarım politikalarına bakalım, su politikalarına bakalım, enerji politikalarına bakalım. Bunun sonucu, sonuçta hem doğaya hem hepimizin aslında yaşamına, sağlığına, geleceğine dokunuyor ve bir bütün. Hepsine bir bütün olarak bakmak zorundayız. Buradaki en büyük sıkıntı, aslında sivil toplum için bence yaşanan en büyük sıkıntı, bizlerin bu bütünsel, bütün olarak bakmamız gereken sorunların karşısında bir bütün ve bir işbirliği içerisinde hareket edemiyor olmamız. O yüzden de hani işte doğa derneği biraz kuşlarla ilgileniyor, işte biraz kırsal yaşam ve orada doğanın parçası olmaya devam eden yaşam örneklerini kurtarmaya çalışıyor”.

Doğa ve çevre sorunlarına bütüncül bakamamanın en azından pratikteki nedenlerini ifade eden bu açıklama parçacı yaklaşımın Türkiye’deki konumunu anlamak için de önemlidir. Faaliyet alanlarının çeşitliliği, farklı sorunlarının bir bütün içinde ne

85

ifade ettiğine dair tasavvur eksikliği ve pratik çözüm arayışı parçacı yaklaşımın örgütlenmeler içindeki ivmesini hızlandırmaktadır.

Çevre ve doğa sorunlarına ilişkin bütüncül yaklaşan bu örgütlenmelerin siyasetle olan organik ve aktif bağına karşılık, parçacı yaklaşımın etki ettiği alanlar doğrudan siyasete ve siyasal söylemlere dâhil olmadan sorunların anlaşılması ve çözüm üretilmesi anlamında sivil toplumcu bir görüntü çizer. Bu anlamda parçacı yaklaşım, sorunların ifade edilişi ve çözüm süreçlerini doğrudan sorunu ortaya çıkaran durum veya olaya atıfta bulunarak çözme eğilimindeki örgütlenmeleri kapsamaktadır.

Türkiye Çevre Vakfı temsilcisiyle yapılan görüşmede çevre sorunlarına ilişkin Vakfı’n yaklaşımı, parçacı yaklaşımı tanımlayacak biçimde ifade etmiştir.

“…bizim bakış açımız şu andaki yönetim olarak çevresel problemlerin biz insan kaynaklı olduğunu düşünüyoruz. Bunun giderek daha da küreselleştiğini düşünüyoruz. Yani ben çevre sorunlarını şöyle ayırıyorum verdiğim derslerde de: Önce yerel düzeyde, parçacıl çözümleme bunlar için, giderek evrilip daha bölgesel ülkesel düzeyde bütüncül çözümlere yaklaşan bir çözümleme yöntemi”.

“Global düşün, yerel hareket et” sloganıyla ifade edilebilecek yaklaşım, çevre sorunlarının hangi bağlamlarda bütüncül algılanacağını ve hangi noktalarda sorunun çözümü için sorunu parçalarına ayırmak gerekliliğini tam olarak ifade edememektedir.

Bu nedenle sorunların tanımı ve çözümü arasındaki korelasyon bütünlükten uzak ele alınmaktadır. Ancak yine de burada vurgulanması gereken nokta parçacı yaklaşımın bir bütünlük algısında yoksun olmadığıdır. Sadece bir bütünlük içinde üretilecek çözümlerin işlevsel anlamda değerli olmayacağı vurgulanmaktadır. Soruna ilişkin doğrudan müdahalenin sorunu büyümeden çözeceğine inanılır. Bununla birlikte asıl önemli nokta

86

toplumsal olgularla çevre sorunlarının eş zamanlı ve koordine biçimde ifade edilememesindedir.

Türkiye’deki parçacı yaklaşımın, çevre söylemlerinin içinde yer bulmasında hümanist-bireyselci bir çevre söyleminin etkin bir ağ oluşturmasının da katkısı vardır.

Çevre sorunlarına olgusal olduğu kadar bireycilikle de yaklaşan bu söylemin oluşmasında çevre ve çevrecilik eğitimi faaliyetleri yürüten çevre örgütlenmelerinin önemli bir katkısı vardır. ÇEKÜD’ün çevre sorunlarının çözümüne dair yayınladığı broşürde (2016) ifadesini bulan bu bireyselci perspektif parçacı yaklaşımın atomist-bireyci biçimini ifade etmektedir:

“Çevre sorunlarını çözmek için öncelikle insanımıza, manevi ve vicdani sorumluluk bilinci ve …ferdî çıkarlarıyla ve maddi değerlerini mutlaka manevi değerlerle bütünleştirmesi gerektiği bilinci verilmelidir. O halde, önce insanın kendisini temizlemesi ve düzeltmesi gerekmektedir. O, temizlenmeden hiçbir şey düzelmez; işe önce kişinin kendisinden başlaması gerekir” (Çevre, 2016b).

Parçacı yaklaşımın bu bireyselci biçiminin yanında işlevsel yönü ağır basan parçacı bir çevre yaklaşımından da bahsedilebilir. TEMA Vakfı, WWF, Greenpeace gibi Türkiye’deki çevre örgütlenmelerinin, örgütlenme biçimleri ve faaliyet alanlarının çeşitliliği kurumsal örgütlenmeyi parçalı bir hale getirirken çevreye ilişkin söylemin de parçacı biçimde kurulmasını zorunlu kılar. Farklı alanlarda yürütülen projeler, çevrenin de kurgusal olarak parçalanmasını beraberinde getirmektedir. TEMA Vakfı’nın Ekosiyaset Bildirgesi (2015) çevre sorunlarına içeren on dört farklı alan belirleyerek, belirlenen sorunlara ilişkin farklı çözüm önerileri üretmektedir. Parçacı yaklaşım, bu sorunların ifadesinde kendini göstermektedir; birbirinden bağımsız ve birbirleriyle ilişkilendirilmeyen sorunların giderilmesi için etkin çözüm önerisi, doğanın korunması

87

ve verimli kullanılmasıyla ilgili temennilerle sona ermiş ve bütüncül bir çözüm süreci oluşturulamamıştır. Parçacı yaklaşıma ilişkin diğer bir vurgu ise gerçekçilik kavramı etrafında şekillenmektedir. Greenpeace’in metinlerinde vurguladığı “gerçekçi çözümler”

ifadesi aynı zamanda sorunların tek tek ele alınması ve değerlendirilmesi söylemini içinde taşımaktadır. Gerçekçi çözümler üretme söyleminin içinde taşıdığı problem ise işlevsel ve pratik faaliyet alanları yaratmak adına sınıflandırılarak parçalanmış bir çevre algısını dayatmasıdır.

Parçacı yaklaşımı benimseyen örgütlenmelerin faaliyet alanları göz önüne alındığında bütüncül yaklaşımı benimseyen örgütlenmelerden ayrıştıkları görülmektedir.

Bütüncül yaklaşımı benimseyen çevre örgütlenmeleri faaliyet alanlarını, örgütlü siyaset, hukuksal mücadeleler ve yayıncılık faaliyetler üzerine yoğunlaştırırken parçacı yaklaşım içinde kalan çevre örgütlenmelerinin faaliyet alanları, eğitim, çevre-kalkınma projeleri, somut çevre sorunlarına ilişkin (iklim değişikliği, kirlilik, koruma vb.) geliştirilen projeler çerçevesinde şekillenmektedir. Ancak yaklaşım-faaliyet alanı arasındaki ilişki bütüncül ya da parçacı yaklaşımların belirleyiciliği üzerinden değil, örgütlenmelerin faaliyet alanlarının belirleyici etkisi tarafından belirlenmektedir. Yani organizasyonun yapısı ve ilgi alanları örgütlenmenin aynı zamanda çevreye ilişkin yaklaşımının belirlenmesinde etkin bir rol üstlenmektedir.

Bununla birlikte çevre çalışmalarının insan-merkezci perspektifle parçacı yaklaşım ve eko-merkezci perspektifle bütüncül yaklaşım arasında zorunlu bir ilişki olduğunu görme eğiliminin, Türkiye örneğinde daha olumsal bir ilişki biçiminde ortaya çıktığını ifade etmek gerekir. Söylemlerin içerikleri göz önüne alındığında bütüncül yaklaşımı benimsemiş olan çevre örgütlenmeleri eko-merkezci bir perspektifle hareket etme arzularının, pratik faaliyet alanları ve biçimleri göz önüne alındığında görece

88

yumuşak bir insan-merkezci perspektife kaydığı ve hatta bu hat üzerinde daha tutarlı bir çevre söylemi ürettikleri iddia edilebilir. Parçacı yaklaşımın insan-merkezci doğası ise tutarlı bir söylemsel bütünlük oluşturmaktadır ve bunun asli sebebi parçacı yaklaşımı benimsemiş çevre örgütlenmelerinin söylemsel bütünlüğü oluşturacak faaliyet alanları üzerine yoğunlaşmalardır. Ancak bütüncül yaklaşımın söylem ve pratik arasında etkin bir bağlayıcılığının olup olmadığı çevre örgütlenmeleri açısından tartışmalı bir alandır. Eko-merkezci ve insan-Eko-merkezci perspektiflerin ifade edilme sürecinde olduğu gibi burada da çevre örgütlenmeleri için asıl sorun söylemsel olarak ifade edilenle pratik arasında oluşturulması gereken tutarlılığın zaman zaman kaybolduğu görülmektedir.

Türkiye’deki çevre örgütlenmelerinin eko-merkezci perspektife ve bütüncül yaklaşıma ilişkin tavırları şöyle konumlandırılabilir:

Şekil 5: Bütüncül ve Parçacı Yaklaşımlar

Şekil 5’deki konumlanmaları çevre örgütlenmelerinin çevreye ilişkin sorunlara bakış açısı kadar oluşturdukları söylemlerin bütünlüğü göz önüne alarak değerlendirmek gerekir. İfade edilen sorunun tanımlanması, söylemsel olarak ifade edilen çözüm sürecinin diğer toplumsal pratiklerle olan ilişkilendirilmesi ve örgütlenmenin sahip

89

olduğu söylem pratiklerinin bütünlüğünü, bütüncül yaklaşımlar içinde örgütlenmenin sahip olduğu komunun belirlenmesinde etkili olmuştur. Çevre sorunlarına ve çözümlerine ilişkin söylemlerin toplumsal olana ve toplumsallığı içinde bütününe yaptığı vurgu bütüncüllüğü kuvvetlendirmekte ve söylemsel olarak ifade edilen sorun ya da söylemin kendi içinde analizi ve tanımlanması parçacı yaklaşımı beslemektedir. Bununla birlikte konumlanışlar elbette diğer örgütlenmelerin söylemlerinin konumlanışına göre de şekillenmiştir. Referans alınan bütüncül ve parçacı kavramsallaştırmaları çevre literatürünün bir sonucu olmakla birlikte, pratiğin gerçekleştiği bir toplumsal alanda bir skala içinde sahip olunacak konumları oluşturan söylemlerin farklı söylemlere referansla ya da farklı söylemlere göre bir konum alması kaçınılmazdır. Bu bağlamda literatürün kendisi bir yer tespitine olanak sağlamakla birlikte, farklı çevrecilik söylemlerinin kendileri ve diğer çevrecilik söylemleriyle ilişkisi dağılımın oluşturulmasında etken bir rol oynamıştır.

Bu bağlamda çevre sorunlarını çevre sorunlarını bireysel pratiklere kadar indirgeyen ancak sorunların bir bütün halinde toplumsal niteliğine vurgu yapmayan ÇEKÜD’den çevrenin siyasetle ve farklı sorunların birbiriyle olan ilişkisine özellikle vurgu yapan Karadeniz İsyandadır Platformu’na kadar hem yatay düzlemde hem de dikey düzlemde sahip olunan konumlar örgütlenmelerin çevre sorunlarına bakışı kadar sahip oldukları toplumsal konumlardan ve diğer söylemlere göre sahip oldukları söylemsel içeriklerden de etkilenmektedirler.

İnsan ve doğa arasındaki ilişkinin kurgulanışı bir çevre örgütünün kendi konumuyla berber doğayla kurduğu ilişkiyi göstermesi açısından önemlidir. Ancak insan ve doğa arasında kurgulanan ilişkinin somut olarak görünür olduğu yer teknolojinin bu ilişkiye olan etkileridir. Teknolojiye ilişkin kabuller ve görüşler insan-doğa ilişkisini

90

somutlaştırdığı gibi insan faaliyetlerinin bir ürünü olması anlamında teknolojinin doğa için olumlu ya da olumsuz etki biçimlerini belirlemek adına da önemlidir.

4.1.4. Doğaya Müdahale: Teknoloji Kullanımının Çevre Söylemlerine Etkisi