• Sonuç bulunamadı

4. BÖLÜM: ÇEVREYİ KURGULAMAK: TÜRKİYE’DE ÇEVRECİLİK

4.2. Çevre-Siyaset İlişkisi

4.2.1. Çevre-Siyaset Söylemlerinin Kurucu Kavramı Olarak Bilinçlendirme

bütün hareketler için temel bir öneme sahiptir. Öncelikle ilgili konuya ilişkin konu dışındaki insanları konunun içine çekerek, talepte bulunan örgütlenmenin toplumsal

111

anlamda genişlemesi ve söylemsel gücünü arttırması için gerekli yayılımı sağlayacak temel araçlardan biridir. Bununla birlikte bilinçlendirme faaliyeti içindeki örgütlenme, bu çabasıyla kendi pratik ve söylemsel gerçekliğini de yaratarak, kendi üzerine düşünmeyi ve böylece kendini topluma taleplerini de siyasete açmaya yönelik daha etkili imkanlara sahip olur. Bu anlamda siyaset öncesi bir pratik olarak bilinçlendirme siyasete kapı aralayan etkinliklerden biridir.

Çevrecilik açısından bilinçlendirme çabaları bugün kabul ettiğimiz anlamda çevreciliğin ortaya çıktığı yaklaşık yüzyıl ve etkin bir siyasal güce dönüştüğü son elli yıl boyunca farklı biçimlerde var olmuştur. Doğa korumacılığından Yeşiller Partisi’ne kadar farklı düzlemlerdeki çevrecilikler kendi etkin siyasal ve sosyal programlarının yanı sıra özellikle bilinçlenmeye yaptıkları yatırımlarla etki alanlarını genişletmişlerdir.

Türkiye’de ise bilinçlendirme çabaları çevre hareketleri ve kuruluşlarının tarihi kadar eskidir. İlk çevre eylemleri aynı zaman bir konu dışındaki inşaları bilinçlendirme çabası olmuşken ilk çevre kuruluşlarının da amacı doğayı korumak kadar insanları bilinçlendirmeyi hedef edinmiştir. 1980’li yılların bu mirası 1990’lı yıllarda çevre kuruluşlarının aktif ve etkin bir biçimde çoğalmasına da imkân vermiş, bilinçlendirme ve koruma fikri bu yıllarda eğitimle bütünleşik hale gelmiştir ve etkin gücünü günümüzde de sürdürmektedir. Kurulduğu dönemden beri eğitim çalışmalarına ağırlık veren TEMA Vakfı, vakfın hedefleri arasında “… çevre sorunlarına karşı duyarlı, bilinçli ve etkin bir kamuoyu oluşturmayı…” (TEMA, tarihsizA) göstererek bilinçlenme ile eğitim arasındaki ilişkiyi vurgulamaktadır.

112

Bununla birlikte TEMA Vakfıyla yapılan görüşmede bilinçlenme ve eğitim arasındaki ilişki sıklıkla vurgulanarak bunun ideal bir çevre-toplum ilişkisi için öneminden bahsedilmiştir.

“…küçük mahalle, semt çalışmaları aslında bizleri başarıya götürecek. Yani bilinçlendirme adına başarıya götürecek sistemler diye düşünüyorum. Mahallelerde hani bir sokağa sahip çıkma vardı herhalde, şimdi belki o sokak kültürümüz kalmadı ama daha böyle semt kültürlerimizi geliştirmemiz gerekli… Yerel halkın katılımını sağlamak zorundasınız.

Onun için Tema, oldukça yerel projelere de yöneldi. Aslında bizim işimiz proje yapmak değil. Bizim temel amacımız eğitimle kamuoyu oluşturmak, bilinçlendirmek.”

TEMA Vakfı’nın bilinçlendirmeye yönelik yaptığı bu vurgular, kuruluşun çeşitli eylemlerinin temelinde bir bilinçlendirme çabası olduğunu vurgularken nüfus edilecek kamuoyu olarak yerel halkı seçtiğini ifade etmektedir. Bu anlamda bilinçlendirme, temelde iyi yaşam koşullarının oluşturulması için bir mücadele biçimi olarak algılanabilecek olsa da aynı zamanda siyasal bir perspektifin ve bir siyaset yürütme biçiminin de koşullarını oluşturmaktadır. Türkiye’deki niceliksel anlamda en büyük çevre kuruluşu olan TEMA Vakfı’nın kamuoyu oluşturmak ve eğitimle yaygınlaşması onun varlık siyasetinin bir parçası olarak da okunabilir. Bu anlamıyla eğitim yoluyla bilinçlendirme bir taraftan TEMA Vakfı’nın kurguladığı bir çevrecilik anlayışın toplumsal tabanda yayılması için imkânlar sunarken diğer taraftan TEMA Vakfı’nı siyasal bir konuma yerleştirerek etkin bir siyasal pozisyon sunmaktadır.

Eğitim ve bilinçlenme arasındaki bu ilişki sadece TEMA Vakfı’na özgü değildir.

Öncelikle eğitimin önemi genel geçer bir kabul olarak bütün kuruluşlar tarafından kabul edilir. Çevrecilik içinde önemli bir ilişki biçimi olarak kurgulanması TEMA Vakfı’yla birlikte TÜRÇEK tarafından da özellikle vurgulanmıştır. TÜRÇEK faaliyetlerini iki ana

113

kola ayırmış, bir taraftan üniversite ve ilköğretim düzeylerinde eğitim faaliyetlerini sürdürürken diğer taraftan özellikle ağaçlandırma ve yaban hayatının korunması için çalışmalarını sürdürmektedir. Amaçları arasında;

“Türkiye’de doğal varlıkların ve çevre sağlığın korunması, erozyonla mücadele, toprak örtüsü ve toprağın korunması ve ağaçlandırmanın önemi hakkında kamuoyunu eğitmek ve bilinçlendirmek, Erozyon felaketinin doğuracağı sonuçlar, alınacak önlemler konusunda halkımızı bilgilendirmek, bilinçlendirmek ve böylece oluşturulacak bilinçli ve etkin kamuoyu desteği ile hükümetleri erozyonla mücadelede, gerçekçi ve uygulanabilir politikalar üretme ve uygulamaya teşvik etmek” (TURÇEK, tarihsiz).

gibi özellikle bilinçlendirmeyi vurgulayan ifadeler kuruluşun iki temel hedefine yani doğayı koruma ve insanları eğitme hedefleriyle iç içedir. Bu anlamda bilinçlendirme tıpkı TEMA Vakfı gibi TÜRÇEK’in de faaliyet alanını tanımadığı gibi Kuruluşun varoluş koşullarının oluşmasına da olanak sağlamaktadır. bilinçlendirme hedefi faaliyetleri siyaset öncesi bir konuma yerleştirilerek kendiliğinden bir siyasetin imkanları, daha net bir ifadeyle kendiliğinden bir siyasetin alanı oluşturulmaktadır.

WWF temsilcisi ile yapılan görüşmede de doğrudan bir eğitim faaliyetine yakın durulmasa da ilişkide olunan insanlara farklı bakış açıları kazandırmak amaçlar arasında ifade edilmiştir. Daha yumuşak bir perspektife sahip WWF için, eğitimle bilinçlendirmenin önemini vurgulamaktadır:

“Yani aslında eğitimi ön plana çıkartamıyoruz, böyle bir şeyimiz yok. Bu biraz ego gibi olur, hani o insanları daha eğitimli bir hale getirmek söylemek, getirdik demek yanlış bir tabir olur. Biz sadece onların bakış açılarına farklı bir açıdan bakmalarını yani mevcut algılarının farklı bir noktadan algılayabileceklerini göstermek açısından… Evet, açılarını değiştirerek bu işin daha sağlıklı yapılabileceğini aktarmaya çalışıyoruz.”

114

Toplumsal talepleri olan bir örgütlenmenin bilinçlendirme çabası içine girmesi, aynı zamanda kendi taleplerinin daha bilinçli bir şekilde ifade edilmesi ve karşılık bulması için girişilen çabaları içerir ve istenilen sonuç, taleplerin daha etkin bir şekilde siyaseti düzenleyen kurumlara iletilmesidir. Eğitim ve farkındalık yaratmak bu anlamda geniş kesimlere ulaşmak için en etkili araçlardan biridir. Eğitim ve farkındalık sonucunda oluşacak sonuç yani bilinçlenmiş faal bireylerin oluşturulması siyasetin icra edileceği alanı, siyasetin muhataplarını ve son kertede siyaset yapanın siyasal perspektifini de oluşturur.

Bilinçlenmeye özel bir önem veren Doğa Derneği’de oluşturduğu çevre değerlerini kitlelere yaymak amacıyla çeşitli eğitim programları geliştirmekte ve bunları doğa okulu programıyla organize etmektedir. Doğa Derneği’ndeki amaç da bu eğitim süreçleriyle hem çevre ve yaban hayatı konusunda daha yetkin insanlar oluşturmak hem de insanlar arasındaki ilişkileri işin içine çevreyi de dahil ederek yeniden düzenlemektir.

“Okulun uzun vadeli çalışma konuları arasında geleneksel tarım ve mimari, ekoloji, sözlü kültür, doğa okuryazarlığı ve takvimi, sanat, doğa hukuku ve doğa felsefesi yer alıyor”

(Doğa Derneği, tarihsizA)

Eğitim programı içine doğayla ilgili olduğu kadar insanlar arasında etkileşime dair birçok konuyu da dahil eden Doğa Derneği okul olarak ifade ettiği eğitim sürecinin değerlerini de şu şekilde tarif etmektedir:

“Doğa Okulu, kendini kaybedercesine büyüme kodlarıyla hareket eden egemen kültür ve düşünme biçimlerini yerine, binlerce yıldır doğayla uyumun sırlarını taşıyan eski veya yaşayan kültürleri öğrenmeye, işitmeye, söylemeye, anımsamaya ve yaşamaya veya

115

yaşayan kültürleri öğrenmeye, işitmeye, söylemeye, anımsamaya ve yaşamaya çabalar.

Büyük merkezlerden yayılan egemen kültürü gezegeni yok eden eğlence ve bilgilenme yöntemlerine karşı; yaşamın doğal sevinç kaynaklarına ve doğa kültürünü öğrenir, yaşar, yayar” (Doğa Derneği, TarihsizB).

Açıklamanın kendisinde de görülebileceği gibi değerler, doğaya olduğu kadar insan yaşamına ve insanlar arasındaki ilişkiye geniş bir alanı kapsamaktadır. Bilgilenme ve eğlence yöntemlerinden, bir kültürel alan oluşturmaya kadar alternatif bir yaşam hedefindeki bu eğitim süreci de kendi içinde siyasal olmasa bile siyasal bir perspektife yönelik alt metin oluşturmaktadır. Zaten eğitim süreçlerinin, Derneğin amacına yönelik olarak siyasal bir zenim oluşturması da beklenemez ancak, Doğa Derneğin siyasetle kurduğu ve kuracağı ilişkiye dair bir anlamlar bütünü oluşturmaktadır.

Dikkat edilirse eğitim ve bilinçlendirme arasındaki ilişkinin yoğunluğunun insan merkezli bir perspektife sahip kuruluşlarda belirgin bir şekilde ortaya çıktığı görülür.

Buradan çıkacak ilk sonuç belirli bir düşünsel arka plana sahip kuruluş ve örgütlenmelerin belirli siyasal pozisyonlara aynı mantıkla yaklaştığı ve kendi siyasetlerini kurgularken sahip oldukları düşünsel konumların bu siyasetlere doğrudan dâhil olduğudur. Bununla birlikte zaten insan merkezli bir perspektif, beraberinde getirdiği parçacı yaklaşımla bu çevreci örgütlenmeleri belirli bir siyaset yapma biçimine zorlamaktadır. Eğitim gibi bir alanın hedef alınarak hareket noktası yapılması, yani toplumsal bütünlüğün belirli bir kurumsal yapısına yapılan vurgu siyaset yapma mantığını da aynılaştırmaktadır.

Bunlarla birlikte bilinçlendirme çabalarını çok daha geniş bir perspektiften değerlendiren çevre örgütlenmelerinden de bahsedilebilir. Bu anlamda bilinçlendirme yine siyasal bir perspektifin oluşmasına imkân sağlayacak biçimde kurgulanırken çevrenin ikinci plana, insanlar arasındaki ilişkinin düzenlenmesinden sonra kurulacak

116

yeni ilişkiler ağı içerisinde bir konuma yerleştirildiği görülmektedir. ÇEKÜD tüzüğünde (1999; 1-2) bilinçlendirme ifadesini iki farklı yerde doğal, tarihi ve turistik çevrenini korunması için bilinç oluşturmak ve gençliği alkol ve uyuşturucunun zararlarından korumak için kamuoyu oluşturmak ifadeliyle beraber kullanarak bu tür çevre örgütlenmelerine iyi bir örnek oluşturmaktadır. Bununla birlikte, kuruluş amacını “doğa ile insan arasında bozulan dengenin yeniden tesisi amacıyla, tüm varlıkların varoluş gayesine uygun, toplumda çevre ve ahlak bilincini arttırarak, yaşanabilir ve sürdürülebilir bir çevre oluşmasına katkı sağlamak” olarak ifade eden ÇEKÜD’ün bilinçlendirme faaliyetlerini kendisine siyasal bir zemin oluşturmaktan ziyade siyasal bir amaç olarak belirlemesi, Türkiye’de çevreci söylem ve bilinçlendirme arasındaki ilişkiyi görece radikal bir boyuta taşımaktadır. Kendi internet sitesinde yayınlanan yazılardan biri olan

“Manevi Atmosferimizde Ozon Deliği” (İslam, 2014) başlıklı yazı radikal bir nitelik almış bilinçlendirme çalışmalarını örneklemektedir:

“Ahlak hususunda ahkâm kesmeye gelince hepimiz bir sosyolog kadar atıp tutuyoruz. Oysa Ahlak denince önce “ben” kavramı olmaz. Bize bunun için “Çevreci”

diyorlar. Kendi menfaatlerimizi ön planda tutmuş olsaydık “Çevremci” mi derlerdi bilemem.

Dikilen fidanların, korunmuş derelerin, ormanların, bitki ve hayvan topluluklarının faydasının şahsımız için değil toplum için hatta gelecek kuşaklar için olduğunu biliyoruz ve bu hususlarda bilinçlendirme çalışmaları yapıyoruz. Önceliği toplumun yararı olan kişi kendi çıkarlarında vazgeçer, ben eğleneceğim diye, on bir ayı beklemiş büyük bir topluluğun ibadet hakkını zedeleyecek bir tutum içine girmez. Bilinsin ki buda o topluluğun birbirleriyle kaynaşmasına vesile olur. Daha Ahlaklı daha çevreci olur.”

ÇEKÜD’ün bilinçlendirme faaliyetlerine ilişkin bu tavrı, bilinçlendirme ve çevreci söylem arasındaki, bölümün başında kurulan ilişkiyi kuvvetlendirir niteliktedir.

ÇEKÜD’ün tavrında radikal bir konuma yerleşen bilinçlendirme söylemi, kendini bir

117

siyaset anlayışını içine yerleştirmektedir. Radikalliğini siyasete dahil olmasından alan bu söylem, diğer çevre örgütlenmelerinde eğitim süreçleriyle beraber düşünülmüş, daha yumuşak bir biçimde siyasete dair bir kaldırma kuvveti olarak görece gizli ve zaman zaman açık bir biçimde değerlendirilmiştir.

Çevre söylemlerinin siyasetle kurduğu ilişkide, Türkiye’de kendine özgü bir konum alan bilinçlendirme faaliyetleri, aynı zamanda doğrudan siyasetin bir aracı olarak da farklı çevre örgütlenmeleri tarafından değerlendirilmektedir. Formel ya da ahlaki eğitimle oldukça içli dışlı olan bilinçlendirme söylemi çeşitli hukuki düzenlemeler ve etkin bir propaganda aracı olarak çevre örgütleri tarafından kullanılmaktadır.

Ekoloji Kolektifiyle yapılan görüşmede bilinçlendirme sürecinin eğitim yerine kurulması planlanan bir hukuk danışmanlığıyla bağdaştırıldığı görülmüştür: Bireylerin siyasetle devlet kurumlarıyla çevre sorunları bağlamında yaşadığı problemleri danışabileceği bir merkez oluşturma düşüncesi kuruluş tarafından söyle ifade edilmiştir:

“Yani yurttaşların yurttaş hakları üzerinden kendini geliştirmelerine katkı da sunmak açısıyla bir takım çalışmalar yürütmekteyiz. …ekolojik haklar merkezi kurmak ve kendi, yani bilgi, bu anlamda bilgi ve belge üreten; ve düzenli izleme ve raporlama çalışmaları yapan bir yere doğru, hani evrilmeyi istiyoruz. Ekolojik haklar merkezi de yine işte herhangi bir yurttaş başına bir şey geldiğinde, mesela bir sel felaketi olduğunda ya da bu tip bir meseleyle karşılaştığında nereye başvuracağını, nasıl bir yol izleyeceğini, ne yapabileceğini sorabileceği, danışabileceği bir merkez.”

Böyle bir merkezin kurulmasındaki hedefin bilinçli yurttaşlar oluşturarak siyaset ve çevre arasındaki ilişkide daha etkin bireylerin oluşmasına katkı sağlamaktır. Eğitimle olmasa da hukuki danışmanlıkla çevre, çevre sorunları ve çevre-siyaset ilişkisine dair

118

oluşturulmaya çalışılan bilinçli bireylerle çevreci siyasal söylemi kuvvetlendirmek olarak değerlendirilebilir.

Ekoloji kolektifi gibi eko-merkezci bir perspektif üzerinden hareket eden ve doğrudan siyaseti benimsemiş çevre örgütlenmelerinin söylemlerinde bilinçlendirmeye yönelik doğrudan ifadeler yer almasa da özellikle yürütülen eylemler ve eylemler sonucunda gerçekleştirilen basın açıklamalarının da siyasal talepleri ifade etmek kadar bir bilinçlilik durumu oluşturma gibi amaçları olduğundan bahsedilebilir. Nükleere Karşı Platform, Karedeniz İsyandadır ve Kuzey Ormanları Savunusu gibi örgütlenmelerin basın açıklamalarına bakıldığında nükleer, termik ve hidroelektrik santrallerinin çevreye ve insan yaşam alanlarına verdiği zararlar, maden üretimin ve doğa zarar veren yol yapım süreçlerinin aynı şekilde gelecekte çevreye ve insanlara vereceği zararlar özellikle vurgulanmaktadır. Bununla birlikte bu örgütlenmelerin afiş ve broşürleri de tüm bu süreçlerin zararlarını insanlara anlatmak için oluşturdukları bilinçlendirme yöntemleri arasında değerlendirilebilir. Bu anlamda da yürütülen bilinçlendirme faaliyetleri oluşturulan siyasete daha geniş bir zenim ve daha duyarlı kitler yaratmak için bir araç olarak kullanılmaktadır.

İster doğrudan ister dolaylı bir siyaset için olsun bilinçlendirme faaliyetleri bir siyaset yapma biçimi olarak değerlendirilemez. En kötü olasılıkla siyasal talebi üretecek bağımsız bireylerin oluşturulması en iyi olasılıkla ise sesini siyasal olarak ya da siyaset mekanizmasına duyuracak güçlü bir çevre söyleminin oluşturulması için kullanılabilir.

Siyasete ise yine en kötü olasılıkla bu bireylerin oluşması en iyi olasılıkla güçlü bir siyasal içeriğe sahip çevre söylemlerinin oluşmasıyla mümkündür. Türkiye’deki çevre örgütlenmeleri ve bunların söylemlerine baktığımızda bilinçlendirme faaliyetlerinin siyasal perspektif oluşturmada katalizör görevi gördüğü iddia edilebilir. Ancak

119

bilinçlendirme faaliyetleri üzerinden yapılacak bir okuma, bu siyasal perspektiflerin farklı siyaset algıları oluşturduğuna ve bunları çevre söylemleri içine yerleştiğine dair ipuçları vermektedir.

4.2.2. Siyaset Yapmak: Çevre Söylemlerinde Siyaset Algısının Oluşumu