T ü r k i n k ı l â p m i m a r î s i
M i m a r B e h ç e t v e B e d r e t t i n
T ü r k inkılâp mimarlığı eski Osmanlı mi- marlığından başka bir varlık olacaktır. O mi- m a r i n i n kubbesi, alçılı pençeresi, b ü t ü n bir şe- kil ve hayatile bir t a r i h olmuştur. Terakki yo- lunda geri dönmek yoktur. D u r m a k bile gerile- mek demektir. Eski elemanlar, Selçuk ve Osman- lı motifleri; ötedenberi yapılan tecrübelerden sonra bugünkü zaman için değersiz oldukları görülüyor. Eskiden kuvvet almak faideli olabilir;
f a k a t bugünleri «Orta zaman» lara sürüklemek manasızdır. Eski s a n a t muhipleri a r a d a sırada bu mimarî tarzının (Modernize) edilmesi tec- rübesini istiyorlar.
Yüce Türk milleti kıyafette inkılâp y a p a r - ken fesi asrileştirmeği düşünmedi, şapkayı k a - bul etti. Harf inkılâbı yaparken bir takım ^işa- retlerle eskiyi yenileştirmeği düşünmedi. Lâtin harflerini aldı. Bugünün Türk mimarları da kubbeli, çiçekli ve çinili şekilleri bıraktılar.
Yeni ve mantıkî bir yol üzerinde yürüyorlar.
Bize geçmişten bir şeyler a n l a t m a k istiyen- ler; artık S i n a n m ağızdan ağıza dolaşan kulak dolgunluğu şöhreti yerine, o devir mimarisinin şekliyatı yerine, ilmî şekilde bir tahlil, ruhî ve estetik kıymetler göstermekten ne için k a ç m ı - yorlar? Bunu y a p a m a s a l a r bile beride bir de halk mimarisi var. Bunlar neden hesaba katıl-
mıyor?..
Küçük eserlerdeki Türk r u h u d a h a sade ve basit olduğundan anlatması ve anlaması daha kolaydır. Onlarla neye uğraşmıyorlar?..
Hangi devir mimarisi tetkik edilirse edilsin;
şekillerin ve renklerin değil; m a n a , mantık, ri- yaziye ve estetik n o k t a s ı n d a n hakikatler elde edilmeğe çalışmalıdır, yoksa yakın bir geçmişte- ki gibi, yapılacak b ü t ü n tecrübe ve emekler bo- şuna gitmiş olacaktır.
Hakikaten son seenlerde; millî ruh ve mi- marinin ezildiği ve s l i n d i ğ i görülüyor.
Memlekette her gün ecnebi s a n a t k â r - ların iyi kötü eserleri yükselip duruyor. Bu böy- le olurken beride genç ve ülkülü bir mimarî ne- sil, bir kenarda kimsesiz ve esersiz kalmıştır.
Geçen asırların akıllara h a y r e t veren Türk mi- mari eserleri h â l â yaşıyan bu memleket için:
( Muharip olan Türklerin ne sanati ve ne de s a n a t k â r l a r ı vardır.) diye medenî âlemde Türklüğe bir kara damga vuran Avrupalı sa- n a t tarihçilerinin bugün için gelecekte bir şey- ler söyliyecekleri zaman ağızlan kilitlenmiş ol- malıdır.
H a k i k a t a n dünkü Türk mimarları m a h d u t - tu. Memleketteki itimadı sarstılar. Bugünküle- rin ihmal edilişi onlardan kalan f e n a bir tesirin neticesidir. Bugünkü Türk mimarları onlardan kalan günahları ödemeğe çalışıyorlar.
Bugünkü m i m a r l a r bir iki deneme neticesi, ecnebi mimarlarla boy ölçüşebiliyor ve d a h a i- leri giderek her girdiği müsabakayı kazanıyor- lar. Bu körpe ve taze unsurlar daha olgunlaşa- cakları m u h a k k a k t ı r . Eksiklerini tamamlıyor- lar, öğreniyorlar. Bizlere bu yolda bir şeyler öğ- retecekleri -kim olursa olsun- hürmetle anarız.
Her öğreten adama, mütehassısa bu bir borçtur.
Biz Avrupanın ve mütehassısların ancak tekni- ğinden istifade etmeliyiz. Türk duygusu ve gör- güsü onların eremediklerî bir yüksekliktir. İ n - celik ve s a n a t duygusu t a r a f ı n d a n Türklüğe müstesna bir verim vardır. Bu itibarla halk ve müesseselerin lâkaydisine karşı h ü k ü m e t bina- ları, vekâlet binalarının hepsi müsabaka ile n i - çin yapılmasın. Hakikatin tezahürü için bu çok lâzımdır. Son zamanlarda açılan sergi ve Yıl- dız sarayı tefrişi müsabakaları bize umulmıya-
cak neticeler vermiştir. Kırılan ümitlerimiz, bo- zulan itimatlarımız düzelmiştir.
Kıymetli mimarî tarihimizi, Sinanın bey- nelmilel şöhretini, s a n a t t a n uzak kurnaz a d a m - ların ellerinde söndürmemeliyiz, Sinanın ka- n ı n d a n ve dehasından bir nebze bulunan bu top- rakların Türk mimarlarına, asrî ve mantıkî yol- dan giden yeni nesil m i m a r l a r ı n a yüz çevirmeli- yiz. Türkçülüğün ve halkçılığın büyükleri, artık bu mesele ile de bir kere uğraşmalıdır. Elde e- dilecek zafer öbürlerinden daha az şerefli ola- cak değildir. İnkılâp m i m a r l a r ı vazifelendiril- melidir.
İşte böylece modern bir Türk mimarlığının mevcudiyetini görebiliriz. İstediğimzi de modern bir Türk mimarlığmn doğmasıdır. Bu a n a va- t a n toprakları en güzel mimarî eserler verecek sevimli birer kucaktırlar. Türk toprakları; artık kendinden doğacak şaheserleri bekliyor. Topra- ğımıza ve havamıza uymıyan yabancı ve yalan- cı binalar bizleri sarmıyor. İğreti duruyor.
Modern ve millî bina; m u h i t e uygun, ciddî ve makul bir çok etütler a r a s ı n d a n seçilmiş en güzel binadır. Her memleketin kendine mahsus bir karakteri olduğu m u h a k k a k t ı r . B i n a e n - aleyh kendine mahsus bir mimarisi olması tabi- îdir.
Bugün nasıl bir Çinliyi bir Fransızdan bir Almanı bir Türkten ayırmak kabilse; bir Viyana mimarisini bir İstanbul mimarisinden, bir F r a n - sız mimarisini bir Rus mimarisinden ve h a t t â bir İstanbul binasını bir Ankara binasından a - yırmak lâzımdır.
Bugün niçin Mısırın kum sahraları üzerinde ebedileşen bir E h r a m gözümüze güzel görünür de ayni E h r a m ı n yerinde bir minareyi bediî h u - dutlar haricine atarız? Veyahut ne için bir Sü-
İeymaniye İstanbul semasında güzelde bir Har- kof tiyatrosu Ankarada bir zevk uyandı ram az?
Bunların cevapları basittir. Çünkü m u h i t e uy- mıyacaktırlar. Çünkü her bina m u h i t i n d e bir s a n a t eseridir ve bir tesir yapabilir. Yoksa bir yüz karası olur.
Bizim istediğimiz mimari beklediğimiz s a n a t ta budur. Bu toprağın mimarisidir. Bu t o p r a k - ların öz çocuklarının, m i m a r l a r ı n ı n yapacakla- rı eserlerdir.
Biz öyle bir s a n a t k â r dileriz ki: Eserini ebe- de b a ğ l a n a n bir toprakla nihayetsiz semanın mavisi arasında yerleştirebilsin ve ahenkleştir- sin.. Bu büyük a d a m henüz belki bize yabancı f a k a t kalplerimize çok yakındır. Ve bu, bir gün nihayetsiz göklerde bir yıldız akışı gibi kalp- lerimizden topraklarımıza sinecektir. O gün se- vincimiz iki kat olavaktır ve inkılâp için yeni bir bayram günü yaşamış olacağız.
Bu yıl; memleketimizi b a ş t a n başa saran, büyük gaye için yapılan 'yüce inkılâpların içeri- sinde yaşayışımızın onuncu yılıdır. Gelecek o- nuncu yılları görür gibi, duyar gibi oluyoruz.
Sevincimiz b u n u n için de iki kattır. Elbette ki bu hakkımızdır. Bugünün Türk m i m a r ı a h r e t t e değil, bu dünyada; başka topraklarda değil, ken- di Öz topraklarında saadet ve neş'esini y a r a t a - cak, saadet ve neş'esini hissedeceği vakitlerin yaklaştığını biliyor. B u n u n için berikilerden
«Maziye hasret çekenler istikbale koşanların e- teğinden tutmamalarını» istiyor. B u g ü n ü n ve bu- güne k a d a r geçen on senelik h a y a t ı n mimarlık sanati üzerindeki kuvvetli tesirleri, büyüklüğü, eserleri bizim kalemimize düşecek k a d a r küçük ve bu sahifelere girecek k a d a r az değildir. On- ları büyüklerimiz; inkılâbın uluları ve sanati severlerin yüceleri elbette ki yarar bir şekilde herkese bildireceklerdir.