• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DİLBİLİM ANABİLİM DALI TÜRKÇEDE ZAMAN İLGEÇLERİNİN GEOMETRİSİ.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DİLBİLİM ANABİLİM DALI TÜRKÇEDE ZAMAN İLGEÇLERİNİN GEOMETRİSİ."

Copied!
143
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

DİLBİLİM ANABİLİM DALI

TÜRKÇEDE ZAMAN İLGEÇLERİNİN GEOMETRİSİ

Doktora Tezi

Ayda SEVİN BEYAZPINAR

Ankara – 2019

(2)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

DİLBİLİM ANABİLİM DALI

TÜRKÇEDE ZAMAN İLGEÇLERİNİN GEOMETRİSİ

Doktora Tezi

Ayda SEVİN BEYAZPINAR

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Gülsün Leylâ UZUN

Ankara – 2019

(3)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim. (06/03/2019)

Tezi Hazırlayan Öğrencinin Adı ve Soyadı Ayda SEVİN BEYAZPINAR

İmzası

………

(4)

ÖNSÖZ

‘Sırtüstü yatmak’ ile ‘yüzüstü yatmak’ dendiğinde ne kastedildiğini anlamak için her zaman bir süre düşünmem gerekmiştir. Bana bu ifadelerin her ikisi de çift anlamlı gelmiştir hep. Doğru kullanıma göre, sırtüstü yatarken, sırtımızın üstünde olmamız gerekir; oysa yüzüstü yattığımızda sırtımız yatılan yere göre üste geldiği için, bana göre bu pozisyon da pekâlâ sırtüstü olabilir. Üstelik ‘sırtın üstüne yatma’ düşüncesi de oldukça tuhaftır bence; çünkü bu kavramlaştırmada sırtım sanki bedenimden ayrı bir parçaymış, bense bedenimin sırtımın dışında kalan kısmıymışım, bir örtü ya da halı haline gelip yatağa serilmiş olan sırtımın üzerine kendimi yerleştiriyormuşum gibi bir imge canlanır hep zihnimde. Benzer şekilde, yüzüstü yatarken, yüzümüzün (tabii burada kastedilen de ‘surat’ değil, düz anlamında yüz) üstünde olmamız gerekir; oysa sırtüstü yattığımızda aslında yüzümüz (veya önümüz, düzümüz) yatılan yere göre üste geldiği için, bu pozisyon da pekâlâ yüzüstü olabilir.

Yakın zamanda, bu sırtüstü-yüzüstü problemine benzer ama belki daha da kafa karıştırıcı, benim daha önce hiç aklıma gelmemiş olan yeni bir problemle karşı karşıya bırakıldım: Eğer, ‘doğru’ anlamda sırtüstü yatarken sağımıza dönecek olursak, vücudumuzun sağ tarafı alta, sol tarafı ise üste geliyor. Eğer solumuza dönecek olursak da doğal olarak, vücudumuzun sol tarafı alta, sağ tarafı ise üste geliyor. Fakat eğer

‘doğru’ anlamda yüzüstü yatarken sağımıza dönecek olursak, vücudumuzun sağ tarafı üste, sol tarafı alta geliyor. Eğer solumuza dönecek olursak da vücudumuzun sol tarafı üste, sağ tarafı ise alta geliyor. Yani, sırtüstü yatarken sağa dönmek sağımızın üstüne yatmak olurken, yüzüstü yatarken sağa dönmek sağımızı yukarı alıp, solumuzun üstüne yatmak demek oluyor. Dolayısıyla, sırtüstü yatarken sola dönmek solumuzun üstüne

(5)

yatmak olurken, yüzüstü yatarken sola dönmek solumuzu yukarı alıp, sağımızın üstüne yatmak demek oluyor.

Tüm bunlar, ‘uzamsal referans çerçeveleri’mizle ilişkili; bir de bunların zamana uyarlanması var ki, işte o da bu tezin konusu. Zevkli ama bir o kadar da zorlayıcı oluşu, yukarıda (uzam)/biraz önce (zaman) anlatmaya çalıştığım görece karmaşık durumlardan anlaşılıyor olabilir.

Şu son aşamada zevkini artık pek hissedemediğim ama zorluğu kesin olan bu yol boyunca manevi olarak yanımda olup desteklerini esirgememiş olan herkese, içimden en derin şükranlarımı sunuyorum. Burada adlarını tek tek belirtmiyorum, çünkü bende saklı olan bu kişilerin benim için ne kadar değerli olduklarını zaten bildiklerini düşünüyorum. Dolayısıyla, aşağıda akademik desteklerinden dolayı teşekkürlerimi sunduğum bazı kişilerin, benim için ayrıca manevi tarafta da yer aldıklarını da bildiklerini düşünüyorum.

Akademik desteğe gelecek olursam, öncelikle, geç keşfetmiş olmakla beraber hayat boyu üstünde düşünmeye ve bir şeyler öğrenmeye devam etmek istediğim bu alanda doktora yapmamı sağlayan ve bu macerada bana danışmanlık etmiş olan Gülsün Leyla Uzun hocama teşekkür ederim.

TİK’lerimde ve/ya tez jürimde bulundukları, ayrıca tüm yorum ve eleştirileriyle sağladıkları katkıları için Yeşim Aksan, Elif Arıca Akkök ve İlknur Keçik hocalarıma teşekkür ederim.

Hem tez jürimde bulunarak sağladığı tüm katkılar, hem de tez süreci boyunca aklıma takılan her türlü sözdizimsel sorunumda bana yardımcı olduğu için Özgür Aydın hocama teşekkür ederim.

(6)

Bütün bu süreç boyunca vakitlerini ve akademik danışmanlıklarını benden hiçbir zaman esirgememiş oldukları için Sıla Ay ve Dilek Peçenek hocalarıma teşekkür ederim.

Yine sözdizimsel sorunlarım olduğunda her seferinde çatkapı gitmeme rağmen hiçbir zaman beni reddetmemiş olan Selçuk İşsever hocama teşekkür ederim.

Beni dinleyen, tez konumu anlamaya çalışıp takıldığım yerlerde öneriler getirmeye çalışmış olan (eski oda) arkadaşım Kübra’ya teşekkür ederim.

Son olarak, doktora sürecinin en başında projesinde yer almamı sağlayarak ekonomik açıdan destek almama yardım etmiş; en sonunda ise, yaptığı deneyim aktarımlarıyla daha rahat hissetmemi sağlamış olan Pınar’a teşekkür ederim.

(7)

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER ...

TABLOLAR ... i

ŞEKİLLER ... ii

KISALTMALAR ... iii

BÖLÜM I: GİRİŞ... 1

1.1 Araştırmanın Amacı ... 1

1.2 Araştırmanın Önemi ... 1

1.3 Araştırma Soruları ... 2

1.4 Varsayımlar ... 2

1.5 Sınırlılıklar ... 3

BÖLÜM II: KURAMSAL ÇERÇEVE ... 4

2.1 Geleneksel Yaklaşımlarda İlgeçler ... 4

2.2 Dilbilgisinin Anlamlılığı ... 9

2.3 Bilişsel Yaklaşımda İlgeçler ... 11

BÖLÜM III: YÖNTEM ... 16

3.1 Etkin Veriye Erişimin Yöntemsel Gereklilikleri ... 16

3.2 Türkçe İçin Önsel Bir İlgeç Sınıflandırması ... 17

BÖLÜM IV: KURAMSAL TARTIŞMA ... 28

4.1 Uzam ve Zaman İlişkisi ... 28

4.2 Anlambilimde Zamana Bakış ... 33

4.3 Uzamsal Referans Çerçeveleri ... 35

(8)

4.3.1 Levinson’ın sınıflandırması ... 42

4.3.1.1 Uzamsal – Mutlak (Dışsal) Referans Çerçevesi (uMRÇ/uDRÇ)... 48

4.3.1.2 Uzamsal - İçsel Referans Çerçevesi (uİRÇ) ... 51

4.3.1.3 Uzamsal - Göreli Referans Çerçevesi (uGRÇ) ... 55

4.4 Uzamsal Referans Çerçeveleri Arasındaki Farklara Genel Bakış ... 59

4.5 Talmy’nin Sınıflandırması ... 61

4.6 İlgeçlerin Geometrisi: Konumlanan ve Konumlayan İlişkileri ... 67

4.6.1 Konumlananın Geometrisi ... 68

4.6.2 Konumlayanın Geometrisi ... 69

4.7 Uzam ve Zamanı Karşılaştırma Parametreleri ... 74

4.8 Zaman Kavramlaştırmaları ... 81

4.9 A ve B Dizileri ... 82

4.10 Hareket Eden Ego ve Hareket Eden Zaman Perspektifleri ... 83

4.11 Zamansal Referans Çerçeveleri ... 84

4.11.1 Zamansal-Mutlak (Dışsal) Referans Çerçevesi (zMRÇ/zDRÇ) ... 87

4.11.2 Zamansal - İçsel Referans Çerçevesi (zİRÇ) ... 91

4.11.3 Zamansal - Göreli Referans Çerçevesi (zGRÇ) ... 94

4.12 Türkçede Kullanılan Zaman Hesaplama Sistemleri ile Zamansal Dışsal ve İçsel Referans Çerçeveleri Arasındaki Anlam Belirsizlikleri ... 96

4.13 Zamansal Dışsal ve Göreli Çerçeveler Arasındaki Anlam Belirsizlikleri ... 101

BÖLÜM V: SONUÇ VE ÖNERİLER ... 108

KAYNAKÇA ... 113

(9)

ÖZET ... 123 ABSTRACT ... 125 TÜRKÇE – İNGİLİZCE DİZİN ... 127

(10)

TABLOLAR

Tablo 1 ... 19

Tablo 2 ... 19

Tablo 3 ... 25

Tablo 4 ... 26

Tablo 5 ... 43

Tablo 6 ... 45

Tablo 7 ... 47

Tablo 8 ... 64

Tablo 9 ... 77

Tablo 10 ... 78

Tablo 11 ... 78

Tablo 12 ... 78

Tablo 13 ... 79

Tablo 14 ... 80

(11)

ŞEKİLLER

Şekil 1 ... 13

Şekil 2 ... 14

Şekil 3 ... 51

Şekil 4 ... 57

(12)

KISALTMALAR

Bakış Açısı: BA

DRÇ: Dışsal Referans Çerçevesi GRÇ: Göreli Referans Çerçevesi İRÇ: İçsel Referans Çerçevesi

Konumlayan: Ky Konumlanan: Kn

MRÇ: Mutlak Referans Çerçevesi

uDRÇ: Uzamsal Dışsal Referans Çerçevesi uGRÇ: Uzamsal Göreli Referans Çerçevesi uİRÇ: Uzamsal İçsel Referans Çerçevesi

zDRÇ: Zamansal Dışsal Referans Çerçevesi zGRÇ: Zamansal Göreli Referans Çerçevesi zİRÇ: Zamansal İçsel Referans Çerçevesi

(13)

BÖLÜM I: GİRİŞ

1.1 Araştırmanın Amacı

Bu araştırmanın amacı, zaman ilgeçlerinin referans çerçevesi [frame of reference]

kavramı ile olan ilişkisini ele almak; bu bağlamda Türkçe zaman ilgeçlerinin bu kavram üzerinden anlamsal olarak tanımlanabilir ve sınıflandırılabilir olup olmadığını araştırmaktır.

1.2 Araştırmanın Önemi

Güncel olarak, özellikle Bilişsel Anlambilim bakış açısından ilgeçler üzerine yürütülen pek çok çalışma olsa da bunların çoğu yalnızca uzamsal ilgeçlere [spatial adpositions]

odaklanmaktadır. Bunun en olası nedeni, zaman kavramının uzam kavramından türediğinin varsayılması; bunun dildeki yansımasının da, daha soyut olan zamansal kullanımların temelinde fiziksel ve somut olan uzamsal kullanımlar olduğu düşüncesidir.

Genel olarak Bilişsel Bilimler, özel olarak Bilişsel Dilbilim kapsamında yapılan çalışmalar bu varsayımı destekler görünse de, buna tamamen karşıt olmamakla birlikte, zamanın en azından bazı yönlerden uzamdan bağımsız bir alan olduğunu ve dolayısıyla uzam üzerinden değil, kendine özgü koşullar üzerinden kavramsallaştırıldığını savunan alternatif görüşler de bulunmaktadır.

Bu farklı görüşlerden hangisine dâhil olursa olsun, alanyazında zaman ilgeçlerinin anlambilimi ancak on yılı aşkın bir süredir güncel hale gelmiş durumdadır; Türkçede ise henüz bu konuda yapılmış olan herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Ayrıca, Türkçe son-ilgeç [post-position] kullanımı olan bir dil olduğundan, özel olarak bu yapılarla

(14)

ilgili çalışma sayısı da oldukça sınırlı olup, bunların hiçbiri de doğrudan doğruya Türkçeyle ilgili değildir. Bu bakımdan, bu çalışmanın dolaylı olarak da olsa son- ilgeçlerin anlambiliminde de katkıda bulunabileceği düşünülmektedir.

Bunlara ek olarak, ‘uzamsal referans çerçeveleri’ni ‘zamansal referans çerçeveleri’ne uyarlayan çalışmalara bakıldığında, bunların son derece sınırlı dil örnekleri ile desteklendiği; Türkçe dil verisinin ise daha farklı yorumlar gerektirdiği görülmektedir.

Bu bağlamda, bu araştırmada Türkçe üzerinden getirilen yorumlar, alanyazında süren genel tartışmaya da katkıda bulunabilir.

1.3 Araştırma Soruları

1. İlgeç sınıfının referans çerçevesi kavramı üzerinden anlamsal bir tanımlaması yapılabilir mi?

2. Türkçede zaman gösteren ilgeçler ne şekilde sınıflandırılabilir?

3. Uzamsal referans çerçeveleri zamansal referans çerçevelerine ne şekilde uyarlanabilir?

1.4 Varsayımlar

1. Dilbilgisi tıpkı sözcüksel birimler ve öbekler gibi anlamlıdır (bkz. 2.2 Dilbilgisinin Anlamlılığı).

2. İlgeç sınıfı yalnızca dilbilgisel olarak tanımlanamaz, bu sınıfa giren birimleri belirleyebilmek için anlamsal ölçütlere de ihtiyaç vardır.

3. Uzam ve zaman alanları bir dereceye kadar birbirleriyle örtüşmektedir.

(15)

1.5 Sınırlılıklar

1. Bu tezde, çeşitli dilbilgisi kitaplarının ve Türkçe ilgeçler üzerine olan alanyazının taranması sonucunda bir ilgeç listesi oluşturulmuştur; bu listenin Türkçedeki bütün ilgeçleri kapsadığı iddia edilmemektedir.

2. Bu tezde ilgeç sınıfına dahil edilen öğelerin tamamı bağımsız biçimbirimlerdir.

8.1 Öneriler bölümünde de belirtildiği üzere, bağımlı biçimbirimlerin başka bir çalışma kapsamında ele alınması gerektiği düşünülmektedir.

3. Bu tezde Türkçedeki ilgeçler ve bunların referans çerçeveleri ile kurdukları ilişkiler bağlamında yapılmış olan belirlemelerin ve sonuçta ulaşılmış olan sınıflandırmaların deneysel bir geçerliliği bulunmamaktadır. Özellikle kavramlaştırma boyutu söz konusu olduğunda, burada sunulmuş olan kimi sonuçların anadili konuşucularıyla yapılacak olan çeşitli algısal deneyler ile sınanması gerekebilir.

4. Bilinen deneysel bir geçerliliği olmamakla ve ayrı bir çalışmada sınanması gerekmekle birlikte, bu tezde, bu çalışmanın ana konusu olan zamansal referans çerçevelerinin, daha genel anlamda ise zaman algısının, pek çok dilde olduğu gibi Türkçede de yatay eksende işlediği önsel [a priori] olarak kabul edilmiştir.

(16)

BÖLÜM II: KURAMSAL ÇERÇEVE

2.1 Geleneksel Yaklaşımlarda İlgeçler

Bu bölümde, geleneksel alanyazında Türkçe ilgeçlerin ne şekilde ele alındığı anlatılmaktadır. Bu tezin konusu Türkçedeki ilgeçler olduğundan, farklı dillerdeki ilgeçler üzerinden geliştirilmiş olan yaklaşımlara yalnızca genel yönelimleri bağlamında kısaca değinilmektedir. Bunun diğer bir nedeni de geleneksel alanyazın söz konusu olduğunda, ilgeç sınıfının çoğunlukla biçim-sözdizimsel bir kapsamda değerlendirilmesi ve bu bağlamdaki ayrıntıların bu tezin amaçları bakımından odakta olmamasıdır.

İlgeçler geleneksel dilbilim ve tipoloji çalışmalarında ihmal edilmiş bir sınıftır. Sözcük türlerini ele alan pek çok çalışmada ilgeçlerden ya hiç bahsedilmez ya da ‘durum işaretleyicileri’, ‘sözdizimsel belirteçleştiriciler’ vb. gibi basit tanımlamalarla yalnızca üstünkörü bir şekilde değinilirler. Belli başlı ilgeçler üzerine yapılmış çalışmalar bulunsa da bu sınıfın tamamını kapsayan genel değerlendirmelere rastlanamamaktadır (Meira, 2004: 223’ten aktaran Hagège, 2010: 1).

Gärdenfors’a göre (2014: 201), ilgeçler pek çok dilde sınırlı sayıda temsilcisi olan kapalı bir sınıf oluşturmakla birlikte anlamsal olarak çok geniş bir kullanım alanına sahiptirler. Bu anlamsal esneklikleri de ayrıntılı ve eksiksiz bir şekilde çözümlenmelerini güçleştirmektedir.

İlgeçler üzerine herhangi bir inceleme yapılırken, öncelikle durum ekleri ile olan işlevsel benzerlikleri göze çarpmaktadır. Bu iki sınıfı sözdizimsel veya biçimbilimsel

(17)

olarak birbirinden ayırmak görece kolay olsa da anlam boyutunda bu kadar açık bir ayrıma gitmek daha zordur.

Durum ekleri ile ilgeçleri birbirinden ayıracak sağlam ölçütlere gereksinim bulunduğuna dikkat çeken Hagège’a göre (2010: 1) ise, alanyazında böylesi ölçütlerin belirlenmesine yönelik kapsamlı bir girişime rastlanmamasının nedeni, ilgeçlerin de durum eklerinin de görevlerinin aynı olması, yani her ikisinin de işlevsel sözdizimsel araçlar olmalarıdır. Buna bağlı olarak da bunların birbirinden ayrılması için sözdizimsel ölçütler yeterli olamamaktadır; biçimsel ve sözdizimsel, anlamsal ve bilişsel, ayrıca bilgisel ve kullanımsal ölçütlerin bir arada ele alınması gerekmektedir.

Bu durum, ilgeçlerle durum eklerinin sıklıkla birbirlerinin yerine kullanıldıkları ve hatta pek çok dilde ilgeçlerle karşılanan işlevlerin durum ekleri tarafından yerine getirildiği Türkçede de oldukça belirgin bir şekilde gözlemlenebilmektedir. Bu tezde durum eklerine yer verilmemiş olmakla beraber, anlamsal veya kullanımsal olarak denk oldukları ölçüde, bu ikisi arasında bir ayrıma gidilmesi gerektiği düşünülmemektedir.

Bir başka deyişle, biçim-sözdizimsel farklılıklar bağlamında anlamsal olarak da farklılaşabilecekleri kabulünün yanı sıra, aynı işleve sahip oldukları durumlarda en azından denk sayılabilecek bir kavramsallaştırmadan bahsedebilmek mümkündür.

Türkçe üzerine olan alanyazına bakıldığında, ilgeçler çoğunlukla biçim ve köken bilgisi, temel işlevleri, hangi durum ekli tamlayıcıyı istedikleri, tümcede aldıkları görevler ve sözcük türü gibi belli başlı kullanım özellikleri açısından değerlendirilmiştir. Ancak bu çalışmalarda ilgeçlerin işlevleriyle biçimbilimsel, sözdizimsel ve anlambilimsel yapıları arasındaki ilişki ile ilgeç öbeklerinin bağımlı olduğu sözlüksel unsurlarla olan ilişkisinden ortaya çıkan işlev ya da anlamları göz ardı edilmiştir. Oysa ilgeçlerin farklı işlevleriyle sözdizimsel ve anlambilimsel yapıları arasında sıkı bir ilişki vardır.

İlgeçlerin farklı işlevleri belirli biçimbilimsel, sözdizimsel ve anlambilimsel sınırlılıkları gerektirir. İlgeçlerin farklı işlevlerinin ortaya çıkışında, üyeleriyle ilişkilerinin yanı sıra

(18)

bağımlı oldukları unsurlarla olan ilişkilerinin de etkili olduğu görülür (Doğan, 2014:

105-106).

Türkçe üzerine yapılmış çalışmalardaki ilgeç tanımlamalarına bakıldığında, bu sözcük sınıfının çoğunlukla kendi başına ‘anlamlı olmayan’, ancak kavramları, sözcükleri veya tümceleri birbirine bağlayan ve bunlar arasında zaman, uzam, tarz, benzerlik, başkalık, denklik, birliktelik, neden-sonuç, miktar, derece gibi anlamsal ilişkiler kuran işlevsel/dilbilgisel birimler olarak kabul edildikleri görülmektedir (Balcı, 2014: 72, 74;

Banguoğlu, 1986: 333; Ediskun, 1963: 357; Ergin, 1993: 329; Gencan, 1979: 440;

Hacıeminoğlu, 1984: 4; Karaağaç, 2009: 157-158; Korkmaz, 2005: 11; Li, 2004: 25;

Oruç, 2011: 534; Yener, 2007: 621). Yalnızca Balcı (2014: 74), yapılmış olan benzer tanımlamalardan farklı olarak, ilgeçleri “dilbilgisel anlamlı sözcükler” olarak nitelendirerek, Bilişsel Dilbilgisi yaklaşımı ile benzerlik gösteren bir değerlendirmede bulunmuştur.

Türkçe alanyazında ilgeçlere ilişkin olarak yapılmış dilbilgisel belirlemelere bakıldığında ise, ad, adıl veya ortaçlardan sonra gelmeleri ve bunları yönetmeleri (Korkmaz, 2009: 1052; Li, 2004: 25) ile işlevsel olarak durum eklerine benzemelerinin (Hacıeminoğlu, 1984: 4) vurgulandığı görülmektedir.

Bunların dışında, geniş tutulmuş ve sınırlandırılmış olarak adlandırılabilecek olan, bir yanda ilgeç sınıfını oldukça genelleyen, diğer yanda ise daha kısıtlı bir çerçevede ele alarak bu sınıfı özelleştiren görüşler bulunmaktadır. Bu bağlamda, özellikle 2000’li yılların öncesine ait alanyazında çoğunlukla geniş tutulmuş sınıflandırmanın hâkim olduğu ve bağlaçların, ünlemlerin, söylem belireyicilerin, soru biçimbirimlerinin ve daha pek çok işlevsel birimin de ilgeç adı altında toplandığı görülmektedir (Delice, 2008: 113; Ergin, 1993: 348; Hacıeminoğlu, 1992: 8).

(19)

Bu bakımdan, Soydan’ın da belirttiği gibi (2013: 2246), ilgeç sınıflandırmasının geniş tutulması halinde, çekim ekleri dışında dilde dilbilgisel bir görevi olan neredeyse bütün sözcükler ilgeç olarak değerlendirilmektedir. Öyle ki, ilgeçlerin işlevlerinin neler olduğuna ilişkin betimlemelere bakıldığında, sınırsız denilebilecek bir kapsam ortaya çıkmaktadır (Delice, 2008: 4; Karaağaç, 2009: 160; Oruç, 2011: 537).

Daha dar bir sınıflandırmayı benimseyen tanımlamalarda, ilgeçlerin ‘çekim’ özellikleri üzerinde durulmuş ve bağlaçlar ile ünlemler ilgeç sınıfının dışında tutulmuştur. Bu tanımlamalara göre, ilgeçler kökenleri, yapıları, kullanılış biçimleri ve görevleri göz önünde bulundurularak sınıflandırılmalıdır (Atabay, N., Özel, S., Kutluk, İ., 2003: 115;

Banguoğlu, 2004: 385-387; Korkmaz, 2005: 1049-1057).

Alanyazında karşılaşılan bir diğer ayrım da asıl/gerçek ilgeçler ile ikincil/sahte ilgeçler arasındadır. Bunların ilki, tümleçlerinin -fonolojik olarak açık ya da sıfır- durumlarını yönetmekte olan ilgeçler olarak tanımlanmaktadır. İkinci grup ise, nesneleri ile aralarında tamlayanlık/iyelik bakımından uyum bulunduğu için, ad olarak da ele alınabilen ilgeçler olarak tanımlanmaktadır. Bunlar, sözdizimsel veya anlamsal olarak yüklenen durum belirticilerle birlikte, genellikle konum veya başka uzamsal ilişkileri ifade ederler (ör. bina-nın alt-ın-da).

Dikkatli bakıldığında, ikincil ilgeçlerin aslında adlardan türemiş oldukları görülmektedir. Dolayısıyla, Türkçede adların alabileceği herhangi bir çekim ekini alabilmektedirler. Ayrıca, uyuma bağlı olarak tamlayan/iyelik durumu almaları, bunların yapısal olarak bazı ad öbeklerinden ayrılabilmesini engellemektedir (ör. bina- nın çatı-sın-da) (Ergin, 1993: 633; Kornfilt, 1997: 101).

İlgeç sınıfını tanımlayıcı bir ölçüt olarak kullanılabilecek olan önemli bir özellik, ilgeçlerin tıpkı eylemler gibi üye yapılarına sahip olmalarıdır. Bu konuya Türkçe alanyazında ‘istemlilik’ bağlamında yer veren tek kişi Nuh Doğan’dır. Kornfilt de

(20)

ilgeçlerin üye alıp almamasını sınıflandırmasına dâhil etmiştir (Kornfilt, 1997: 100- 108).

İstem [valency] “fiillerin, sıfatların ve kimi isimlerin zorunlu ve seçimli sentagmatik tamlayıcılardan belirli sayıda ve tipte gerek duyduğu veya istediği doğal kapasitesidir” (Müller, 2000: 4’ten aktaran Doğan, 2014: 108). Doğan’a göre (2014:

108):

“… istem sadece fiillerin, isim ve sıfatların değil; edatların, daha doğrusu sözlüksel unsurların bir özelliğidir. Edatlar, Türkiye Türkçesinde fiillerden sonra çevresinde istem boşlukları açabilen, belirli söz dizimsel ve anlam bilimsel yapılar kurabilen ikinci derecede önemli istem taşıyıcı sözlüksel unsurlardandır.”

Yukarıda belirtilen bu özellik ilgeçleri sınıflandırmak açısından son derece belirleyici bir ölçüt olabilir. Bu sınıftaki bazı ilgeçlerin birinci istemi zorunlu, ikinci istemi seçimli tamlayıcıyla gerçekleşebilir. Bir ilgecin isteminin zorunlu ya da seçimli gerçekleşmesi işlev değişikliklerine yol açabilir. Seçimli istemler sözdizimsel yapıda olmasa bile dilin mantıksal düzeyindeki varlığı anadili sezgisi yoluyla bilinebilir (Doğan, 2014: 108).

Görülebileceği üzere, Türkçe üzerine yapılmış olan pek çok betimlemede ilgeç sınıfı karmaşık bir görünüm sergilemektedir. Bunun da ötesinde, anlamsal bir tanımlamaya hemen hemen hiç yer verilmemiş ya da çok kısıtlı kalmıştır (Balcı, 2014: 74). Anlamsal tanımlama ile kast edilen, bir sonraki bölümde anlatılan ve her şeyden önce dilbilgisel birimlerin de tıpkı sözcüksel birimler gibi anlamlı olduğu varsayımına dayanan bir bakış açısıdır.

(21)

“Dilbilimcilerin nadir olarak hemfikir olduğu bir şey varsa o da dilbilgisinin son derecede karmaşık, hakkıyla tanımlanmasının da oldukça zor olduğudur. Peki, neden bu kadar zor olsun ki?

Bana göre esas neden, dilbilgisinin anlamlı oluşudur.” (Langacker, 2008: 27)

2.2 Dilbilgisinin Anlamlılığı

Dilbilgisinin anlamlılığı, yani dilbilgisel birimlerin de tıpkı sözlüksel birimler gibi kendi içlerinde anlamlı olduğu görüşü, Bilişsel Dilbilim’in başlıca savunularından biridir.

Langacker’e göre (2008: 4), bunun neden ve nasıl olduğunu anlayabilmek için, öncelikle dilsel anlamın kendisine ilişkin uygun bir bakış açısına sahip olmak gerekmektedir –ki bu da kavramsalcı veya bilişsel bir yaklaşıma denk düşmektedir.

Üretici Dilbilimin ve biçimsel yaklaşımların pek çok varsayımına karşı çıkarak, dilsel yapının insanın kavramlaştırma ve deneyim süreçlerini yansıttığını öne süren, anlamı temel alan ve dilbilgisini de anlamlı olarak kabul eden bir dizi kuramsal yaklaşımdan oluşan Bilişsel Dilbilim ve daha özel olarak da Bilişsel Anlambilim’e göre anlam, dilsel ifadelerle ilişkilenen kavramsallaştırmalardır.

Anlama kavramsallaştırma sürecinin de dâhil edildiği böylesi bir bakış açısında dilsel bir ifadenin kendisinin ötesinde, “artalan bilgisi ile fiziksel, sosyal ve dilsel bağlamın anlaşılması” gibi faktörler de önem kazanmaktadır (Langacker, 2008: 4). Bunun yanı sıra, bir durumun anlaşılması ve ifade edilmesi, her zaman belli bir yorumun [construal]

varlığını gerektirmekte, yani konuşucu ve dinleyicinin duruma ilişkin algısının ve bakış açısının kavramlaştırma üzerinde belli bir etkisi olmasını kaçınılmaz kılmaktadır.

Metafor kullanımı ve var olmayan şeylere gönderimde bulunabilmek gibi yaratıcı [imaginative] süreçleri de kapsayan zihinsel kurulumların [mental constructions]

(22)

kavramlaştırma ve dilsel ifade bağlamında ne kadar yaygın ve önemli oldukları da düşünülecek olursa, anlam sorununa bilişsel bir bakış açısıyla yaklaşmak insan zihninin işleyişini kavramak açısından da son derece temel ve verimli bir kaynak olmaktadır (Langacker, 2008: 4).

Bu bağlamda, dilbilgisel anlamın sözcüksel anlamdan daha aydınlatıcı olabileceği dahi öne sürülebilir, çünkü dilbilgisel anlam büyük ölçüde bu türden imgesel olgulara ve zihinsel kurulumlara dayalıdır. Talmy’nin de ifade ettiği üzere (2003: 13-14, 21, 178- 79), dile açık-sınıf birimlerin penceresinden bakılarak bir tümce, paragraf ve hatta tüm bir söylemin alanına girildiğinde, duygulardan bahsetmek, dedikodu yapmak ve hikâyeler anlatmak, yani çok farklı kavramsal içerikler sunmak mümkündür. Oysa kapalı-sınıf birimlerin, yani dilbilgisel unsurların, eklerin, sözdizimsel yapıların ve öbeklerin vs. penceresinden baktığımızda, bu türden anlatılar veya kavramsallaştırmalar sunulamaz. Bununla birlikte, bu birimler de uzam, zaman, biçim, konum, hareket, güç, nedensellik vs. gibi algımızın ve deneyimimizin temel taşları olan kategorilere ilişkin kavramsal içeriği yapılandırmaktadırlar. Yani, kapalı-sınıf birimler, açık-sınıf birimlerle ifade edilen kavramsal materyalin içeriğini düzenlemek; öbekler, tümcecikler ve tümceler gibi karmaşık ifadelerin anlamlarını oluşturmamıza ve sembolize etmemize olanak tanıyan kavramsal bir çerçeve oluşturmak; hatta düşüncenin ve kavramlaştırmanın olabilesini mümkün kılmak gibi bir işleve sahiptirler.

Dolayısıyla, bilişsel yaklaşıma göre, dünyayı anlamlandırmamızı ve onunla ilişkiye girmemizi sağlayan kavramsal düzeneğin önemli bir kısmını oluşturan şey, dilbilgisidir.

Bu yönüyle de dilbilgisi kendi içine kapalı özerk bir sistem değil, bilişin hem ayrılmaz bir parçası hem de onu anlamakta oldukça önemli bir araçtır. Langacker’da bu olgu şöyle vurgulanmaktadır:

[Dilbilgisi] yalnızca anlamlı olmakla kalmaz, aynı zamanda temel hareket, algı ve dünyayla etkileşime geçme deneyimlerimizi de yansıtır. Dilbilgisel anlamların özünde,

(23)

anbean deneyimlenen yaşamın en temel bileşenlerine içkin olan zihinsel işlemler yer almaktadır. Bu nedenle de uygun biçimde çözümlenmesi halinde, dilbilgisi bize anlam ve biliş hakkında çok şey söyleyecektir (Langacker, 2008: 4-5).

Bir sonraki bölümde, ilgeçlerin bu bağlamda ne şekilde tanımlanabileceklerine ilişkin temel görüşler anlatılmaktadır.

2.3 Bilişsel Yaklaşımda İlgeçler

Modern alanyazına bakıldığında, –büyük olasılıkla makineli çeviri ve metin üretimi, sözdizimsel çözümleme [parsing] gibi berimsel dilbilim araştırmalarının da önem kazanmasıyla- özellikle Bilişsel Dilbilim çerçevesinde ilgeçlere ve anlamsal yapılarına yönelik çalışmalara gittikçe daha fazla yer verildiği görülmektedir. Öte yandan, bu çalışmaların büyük çoğunluğu yalnızca uzamsal [spatial] ilgeçlere odaklanmaktadır.

Bunun nedeni, zaman kavramının uzam kavramından türediğinin varsayılması; bunun dildeki yansımasının da daha soyut olan zamansal kullanımların temelinde fiziksel ve somut olan uzamsal kullanımlar olduğu düşüncesidir. Dolayısıyla, zaman alanının buradan hareketle çözümlenebileceği, öncelikle temel olduğu düşünülen uzam alanının ele alınması gerektiği varsayılmaktadır.

Langacker, bu kapsamdaki, yani yalnızca uzamsal ilgeçleri kapsayan tanımlamasında, ilgeçleri ilişkisel ifadeler [relational expressions] olarak adlandırmıştır. İlişkisel ifadeler ile kesitlenmiş olan ilişkinin katılımcılarının ne derece öne çıktıkları değişiklik gösterebilir. Genellikle, katılımcıların biri odağa ya da merkeze yerleştirilir. Langacker (2008: 113) odaklanmış olan bu katılımcıya konumlanan (kn) [trajector]; ikincil konumda bulunmakla beraber, odağın belirlenmesinde kendisinden referans alınan diğer katılımcıya ise konumlayan (ky) [landmark] adını vermiştir. Diğer bir deyişle,

(24)

alanyazında farklı adlandırmalarla [theme, relatum, figure] da karşımıza çıkabilen Kn, uzamda konumlanmak istenen, yolu, yeri ya da yönü değişken olarak algılanan, hareketli ya da hareket ettirilebilen nesnedir (Talmy, 2000: 312). Yine farklı adlandırmaları bulunan [reference object, referent, ground] Ky ise, uzamsal çerçeveye bağlı sabit bir yeri olan, Kn’nin yolunun, yerinin ya da yönünün belirlenmesini sağlayan referans nesnedir (Talmy, 2000: 312).

Şekil 1’de görülebileceği üzere, sıfat, belirteç ve ilgeç gibi sözcük türlerinin sınıflandırılması da odaktaki katılımcıların sayısı ve niteliği üzerinden yapılmaktadır.

Sıfat ve belirteçlerde yalnızca tek bir odaklanmış katılımcı (Kn) bulunmaktadır ve bu katılımcı sıfatlar söz konusu olduğunda bir şey, belirteçler söz konusu olduğunda ise bir ilişkidir (Langacker, 2008: 115-117).

Örneğin, ‘kare’ sıfatı ile kesitlenen, şeklin düzenlenişine [configuration] ilişkin bir takım değerlendirmelerdir: Dört kenarı olması, tüm kenarların eşit uzunlukta olması, karşıt kenarların paralel olması ve bitişik kenarların birbirine dik olması. Yani ‘kare’nin tek Kn’si, bize bu Kn’nin kendisine içkin farklı yönler arasındaki karşılıklı bağlantıların (düzenlenişlerin) tamamını kesitlemektedir. Bir başka deyişle, kare şeklini oluşturan düzenlenişler bütünü bize kesitlenmiş bir ilişki sunmakta, bu ilişki de ‘kare’nin tek katılımcısı olan Kn ile ortaya konmaktadır (Langacker, 2008: 114).

İki katılımcı sayısına sahip olan ilgeçlerde ise Kn bir şey ya da bir ilişki, Ky ise bir varlıktır (Langacker 2008: 115-116).

(25)

Kare varlıkları [entitites]; daire şeyleri [things] temsil etmektedir.

Langacker’e göre (2008: 117) eylemler ile ilgeçler arasındaki temel fark ise, eylemlerin kesitlediği ilişkinin bir süreç içermesi, ilgeçlerinkinin ise süreçsel olmamasıdır. Bir başka deyişle, eylemler zamansal, ilgeçler ise zaman-dışıdır.

Örneğin, aşağıda Şekil 2’de, içine [into] ilgeci ile girmek [enter] eylemi tamamen aynı biçimde gösterilmektedir. Ancak eylem algılanan zamanı öne çıkarmakta ve ‘girmek’

sözcüğü ile ortaya konulan, yani kesitlenen ilişkinin eksen boyunca çizgisel olarak gelişmekte olduğunu sıralı tarama [sequential scanning] yoluyla zihinsel olarak canlandırmaktadır. Yani, eylemin bileşenleri olarak kabul edilebilecek olan durumlar, sıralı bir şekilde tarandığı için, Şekil 2’de örneklendiği gibi zamansallık öne çıkmaktadır. Burada ‘içine’ ile ‘girmek’ sözcükleri arasındaki farkı gösteren, girmek’e ait gösterimin altında yer alan oktur (Langacker 2008: 117).

sıfatlar belirteçler ilgeçler

kn kn kn

ky

Şekil 1. Varlıklar ve şeyler (Langacker 2008: 116)

(26)

Şekil 2. İlişkisel ifadeler (Langacker 2008: 117)

Ayrıca, ilgeçler söz konusu olduğunda, eylemlerden farklı olarak, zihinde sıralı değil bütüncül bir görünüm sunan özet tarama [summary scan] gerçekleşmektedir. Karmaşık bir ilgeçle bir eylemi birbirinden ayıran da işte bu farktır (Langacker, 2008: 112-18).

Yeniden Şekil 1’e bakacak olursak, ilgeçlerle kesitlenen iki olası ilişki biçiminin de Şekil 1 üzerinde imgelendiği görülecektir: Basit [simplex] ya da karmaşık [complex]

ilişkiler. Basit ilgeçler -garajın içinde [in the garage], bir ağacın altında [under a tree], çıkış kapısının yanında [near the exit] gibi- tek bir konumu ifade ederlerken; karmaşık ilgeçler bir yola denk düşen –garajın içine [into the garage], nehir boyunca [along the river], bir tünelin içinden [through a tunnel] gibi- bir dizi konumu ifade ederler. Şekil 1’deki içinde ilgeci tek bir uzamsal düzenlenişi kesitlemekte olduğundan, yalnızca tek bir durum içermektedir. İçine ilgeci ise, bir dizi devamlı durum içermektedir (şekilde olası durumlardan yalnızca üçü gösterilmektedir ama bununla sınırlı olmak zorunda değildir), yani çoklu bir düzenlenişten oluşmaktadır. Noktalı çizgiler, Kn’nin ve Ky’nin yol boyunca değişmediğini göstermektedir. Son olarak, içinde ile kesitlenen tekil düzenlenişin, içine ilgecinin içerdiği son durum ile aynı olduğu görülebilir (Langacker 2008: 117).

Gärdenfors (2014: 205), Langacker’in ‘basit’ ve ‘karmaşık’ terimleriyle ifade ettiği ayrımın aynısını, konumlayıcı [locative] ve yönelimli [directional] terimleri ile

(27)

yapmıştır. Tahmin edilebileceği üzere, konumlayıcı olan ilgeçler bir şeyin nerede olduğunu, yönelimli olan ilgeçler ise bir şeyin nereye gittiğini göstermektedir.

Ayrıca, yine Langacker ile benzer bir şekilde, ilgeçlerin bir Kn ile bir Ky arasındaki ilişkileri tanımladığını; arasında vb. ilgeçlerde ise bir Kn ile iki Ky arasındaki ilişkilerin söz konusu olduğunu belirtmiştir (Gärdenfors, 2014: 205). Gärdenfors’un (2014: 205) yapmış olduğu diğer bir belirleme ise, konumlayıcı ilgeçlerin bir dizi nokta [point] ile yönelimli ilgeçlerin ise bir dizi yol [path] ile gösterilebilir olmalarıdır. Ayrıca, konumlayan genellikle bir nokta boyutunda olmayıp, uzama yayılmış belli bir bölgeyi kapsamaktadır (sf. 208).

Bu noktada, çok daha genel bir belirleme olmakla birlikte, Herskovits’in (1986) dil ve uzamsal biliş üzerine yapmış olduğu çalışmada benimsenen, dilsel ifadelerin temelinde bulunan bulunan bir ‘ideal anlam’dan da bahsedilebilir. Herskovits’e göre (1986:39),

“ideal anlam geometrik bir fikirdir ve belli bir ilgecin bütün kullanımları, bu fikir üzerinden gerçekleştirilen birtakım aktarımlar ve dönüşümler üzerinden türemektedir”.

Buraya kadar anlatılmış olanlar, Bilişsel Dilbilim alanyazında karşılaşılan belli başlı genel kavramsal gözlem ve betimlemelerdir. İlgeçler, bunların dışında, aşağıdaki alt bölümlerde ayrıntılı olarak anlatılacak olan referans çerçeveleri bağlamında ele alınmaktadır.

(28)

BÖLÜM III: YÖNTEM

Giriş’te de belirtildiği gibi, Türkçede zaman ilgeçleri üzerine bilişsel dilbilim çerçevesinde bir kuramsal tartışma kurmayı hedefleyen bu çalışma, veri üzerinde gözleme ve kuramsal nitelikli sınamalara dayalı olarak desenlenmiştir. Özellikle bir sonraki bölümde (bkz. Bölüm IV: Kuramsal Tartışma) inşa edilecek kuramsal bakış açısının kapsayıcılığı ve geçerliliği üzerinde tartışmaya konu edilen etkin veriye erişim önemli bir rol oynamaktadır. Bu nedenle bu çalışmada aşağıda ayrıntılanacak yöntem çerçeveli alt araştırmaların ve çözümlemelerin yapılması gerekmiştir.

3.1 Etkin Veriye Erişimin Yöntemsel Gereklilikleri

İlgeç kavramının tanımlanışındaki yaklaşım farklılıkları ile bu farklılıklardan kaynağını alan ve örnek açıklamalarına yansıyan bulanıklık, bu tezde yöntem konusunu daha da öne çıkarmıştır. Tezin sunduğu kuramsal tartışmaya kaynaklık edecek olan veriye erişim bir dizi yöntemsel gerekliliği de beraberinde getirmiştir.

Öncelikli olarak ilgeç verisinin sağlıklı bir biçimde elde edilebilmesi için alanyazın taraması yapılarak çeşitli dilbilgisi kitaplarının (özellikle Göksel & Kerslake, 2010;

Kornfilt, 1997) ve Türkçe ilgeçler üzerine olan alanyazının (bkz. 2.1) taranması sonucunda Türkçede ilgeç olarak kabul edilen öğelere ilişkin bir ön-liste oluşturulmuştur. Daha sonra bu liste üzerinden uzman görüşüne de başvurularak anadili sezgisine dayalı bir tarama yapılmış ve anlamsal/işlevsel dilbilim kavramları kaynaklı bir sınıflamaya gidilmiştir. Türkçedeki ilgeçlerin nasıl sınıflandırılabileceğine ilişkin -

(29)

sonraki bölümlerde referans çerçeveleri üzerinden genişletilecek olan- başlangıç niteliğindeki bu sınıflandırma, çalışmanın amacı ve araştırma soruları doğrultusunda Türkçe için doğru veriye erişimi sağlamak üzere geliştirilmiş önsel bir ilgeç sınıflandırmasıdır. Aşağıda ayrıntıları sunulacak sınıflama bir yöntemsel gereklilik olarak gerçekleştirilmiştir ve bütünüyle özgündür.

Ayrıca, Türkçedeki ilgeçleri belli bir sınıflandırma doğrultusunda gösteren tabloların hazırlanması sürecinde, ilgeçlerin referans çerçeveleri ile ilişkisini göstermek için kullanılmış olan örneklerin tamamı Türkçe Ulusal Derlemi’nden (TUD) edinilmiştir.

Bunun yapılabilmesi için, farklı referans çerçevelerinin göstergesi niteliğinde olan (ilgili bölümlerde anlatılmaktadır) dilsel birimler TUD içerisinde aranmış ve çıkan sonuçlar bir uzmanın görüşü de alınarak çözümlenmiştir.

Burada belirtmek gerekir ki, Tartışma bölümünde ele alınan ‘zaman hesaplama sistemleri’ne ilişkin de TUD’da arama yapılmış ve çıktılara göre her bir ilgecin en sık kullanıldığı ilk 10 zamansal işaretleyici derlenmiştir.

3.2 Türkçe İçin Önsel Bir İlgeç Sınıflandırması

Kuramsal Çerçeve başlığı altında yer alan genel sınıflandırma doğrultusunda, Türkçedeki ilgeçleri uzam ve zamanda konum ve yönelim belirtenler olarak ikiye ayırmak mümkündür. Aşağıdaki tablolarda Türkçe ilgeçler bu kavramsal içeriklerine göre listelenmiştir. Ancak öncelikle belirtmek gerekir ki tablolarda yer alan ilgeçler, çeşitli dilbilgisi kitaplarının (bkz. Kornfilt, 1997; Göksel & Kerslake, 2010) ve Türkçe ilgeçler üzerine olan alanyazının (bkz. 2.1) taranması sonucunda derlenmiş olup; burada bunların Türkçedeki bütün ilgeçleri kapsadığı iddia edilmemektedir. Bununla birlikte,

(30)

Türkçedeki ilgeçlerin ifade ettikleri ideal anlamlar bağlamında başlangıç niteliğinde bir sınıflandırma yapmak hedeflenmiştir.

Ayrıca, daha önce de değinilmiş olduğu üzere, burada anlamsal/işlevsel bir sınıflandırma yapılmakta olduğu için, ilgili dilsel birimlerin adlara özgü kabul edilen durum ve iyelik eklerini almaları halinde nasıl sınıflandırılacaklarına ilişkin olarak, alanyazında görülen ‘sahte veya ikincil’ gibi ayrımlar üzerinde durulmamaktadır. Bir başka deyişle, bu aşamada durum ve iyelik eki alan yapılar da konum ve/ya yönelim gösteriyor oldukları sürece, doğrudan doğruya ilgeç olarak kabul edilmiştir.

Tablo 1’de yalnızca uzam alanında konum ve yönelim gösteren, zaman alanında ise kullanımına rastlanmayan ilgeçler yer almaktadır. Koyu harfler, doğrudan konum ve yönelime işaret eden bulunma ve yönelme durumlarını göstermektedir. Parantez içinde belirtilmiş olan iyelik durumlarının her biri açımlanacak olduğunda, bazı ilgeçlerin her iyelik durumunu alamadıkları veya alabildikleri bazı durumların kullanım sıklığı bakımından fark edilir değişiklikler gösterdikleri görülmektedir. Her ne kadar bu farklılıkların bazı anlamsal ayrımlar bakımından da gösterge niteliğinde olabilecekleri düşünülse de tamamen uzam alanıyla ilişkili oldukları için burada tek tek ele alınmamışlardır.

Bu noktada vurgulanması gereken bir diğer önemli belirleme de şudur: Her ne kadar iyelik durumları bir üye yapısının varlığını açıkça gösteriyor olsa da iyelik ekinin olmadığı durumlarda da üye yapısının gömülü olarak kodlandığı düşünülmektedir.

Örneğin, aşağıda, yukarıda, yanda, dışarıda vs. gibi yapıların tamamı, bu yönlerle ilişkilenen bir ‘şey’in varlığını gömülü olarak göstermektedir; çünkü aşağıda olmak için bir şeyin aşağısında olmak, yukarıda olmak için bir şeyin yukarısında olmak ... vs.

kaçınılmaz olarak gereklidir.

(31)

Tablo 1

Yalnızca uzamda konum ve yönelim belirten ilgeçler

UZAM

KONUM YÖNELİM

aşağıda, aşağı(+iyelik)da aşağıya aşağı(+iyelik)a aşağıdan, aşağı(+iyelik)dan yukarıda, yukarı(+iyelik)da yukarıya, yukarı(+iyelik)a

yukarıdan, yukarı(+iyelik)dan sağda, sağ(+iyelik)da sağa, sağ(+iyelik)a

sağdan, sağ(+iyelik)dan solda, sol (+iyelik)da sola, sol(+iyelik)a

soldan, sol (+iyelik)dan çaprazda, çapraz(+iyelik)da çapraza, çapraz(+iyelik)a

çaprazdan, çapraz(+iyelik)dan yanda, yan(+iyelik)da yana, yan(+iyelik)a

yandan, yan(+iyelik)dan tarafta, taraf(+iyelik)da tarafa, taraf(+iyelik)a

taraftan, taraf(+iyelik)dan etrafta, etraf(+iyelik)da etrafa, etraf(+iyelik)a

etraftan, etraf(iyelik)dan çevrede, çevre(+iyelik)de çevreye, çevre(+iyelik)e

çevreden, çevre(+iyelik)den dışarıda, dışarı(+iyelik)da dışarıya, dışarı(+iyelik)a

dışarıdan, dışarı(+iyelik)dan

Tablo 2’de, büyük ölçüde uzam alanında kullanılan, zaman alnında ise yalnızca birtakım deyimler ve deyimsel ifadeler (veya çok öğeli birimler) dâhilinde kısıtlı bir kullanımı olduğu görülen ilgeçler yer almaktadır. Ayrıca, bu ilgeçlerin zamansal kullanımları konum değil, yalnızca yönelim göstermektedir.

Tablo 2

Büyük ölçüde uzam alanında kullanılan ilgeçler

KONUM YÖNELİM

UZAM UZAM ZAMAN

altta, alt(+iyelik)da alta, alt(+iyelik)a alttan,

alt(+iyelik)dan

altından

üstte, üst(+iyelik)de üste, üst(+iyelik)e üstten,

üst(+iyelik)den

üstünden

*üzer(i)de, üzer(+iyelik)de üzere,

üzer(+iyelik)e

*üzer(i)den, üzer(+iyelik)den

üzerinden

(32)

dışta, dış(+iyelik)da dışa, dış(+iyelik)a dıştan,

dış(+iyelik)dan karşıda, karşı(+iyelik)da karşıya,

karşı(+iyelik)a karşıdan, karşı(+iyelik)dan

Alt-üst çifti ile bunlarla ilişkili tüm ilgeçlerin (sözcükbiçimlerin) zaman alanında kullanımları yalnızca birtakım deyimler ve deyimsel ifadeler bağlamında olabilmektedir:

Ör. 1: Kısacası köprünün altından çok sular geçti.

(TUD-künye: W-RA16B2A-0629-10)

Ör. 2: Son bildiri önerisi sunma tarihi üstünden çok zaman geçmişti.

(TUD-künye: S-ACAAPZ-0327-1)

Bu ilgeçlerin uzam alanındaki kullanımsal kısıtlılığının, Türkçede zamanın dikey eksende değil, iki yatay eksende kavramlaştırılmasına bağlı olduğu düşünülmektedir.

Bu varsayımının deneysel bir geçerliliği olmamakla birlikte, dikey eksenle ilişkili ilgeçlerin neredeyse hiçbir zaman zaman alanında kullanılmamasının, bu varsayımı desteklediği düşünülmektedir.

Yatay eksenlerden ön-arka çifti ve ilişkili sözcükbiçimler kişinin bedenini referans almakta olup, bakış yönü henüz gelmemiş, yani gelecek zamanı; bedenin arka tarafı ise geride kalmış olan, yani geçmiş zamanı kavramsallaştırmakta temel alınmaktadır. Bu nokta, 4.8 Zaman Kavramlaştırmaları adlı bölümde ayrıntılı olarak anlatılmaktadır.

Sağ-sol eksenindeki yatay kavramlaştırmanın ise, kullanılan yazı sisteminin yönü ile ilişkili olduğu tahmin edilmektedir. Bu konuyla yapılan pek çok deneysel çalışmadan biri olan Nuñez ve Cooperrider’da (2013: 222-223), yazma yönünün zaman kavramlaştırmasını büyük ölçüde etkilediği deneysel olarak gösterilmektedir. Buna

(33)

göre, soldan sağa yazan İngilizce konuşucuları geçmiş zamanı solda; sağdan sola yazan İbranice konuşucuları sağda; yukarıdan aşağı yazan Mandarin konuşucuları ise yukarıda kavramsallaştırmaktadır.

Bununla birlikte, sağ-sol çiftine zamansal ifadelerde rastlanmamasının nedeninin, -yine aşağıda referans çerçeveleri bölümünde anlatılacağı üzere- bunların doğrudan kişi veya nesne referanslı yön bildirme ile ilişkili kavramlar olmalarına bağlı olduğu düşünülmektedir. Olayların zaman içinde konumlandırılmaları ise, yukarıda da belirtilmiş olduğu üzere, Türkçede iki yatay eksen (sağ-sol ve ön-arka) ve bazı dillerde dikey eksen üzerinden de olabilmektedir (ör. Mandarin). Dolayısıyla, ilk olası neden, sağ ve solun evrensel kavramlar olup yatay eksendeki tek bir kavramlaştırmaya izin vermeleri nedeniyle de zaman alanında kullanılmıyor olmaları olabilir. Dahası, her ne kadar kavramlaştırma bağlamında sağ geleceğe, solsa geçmişe denk düşüyor olabilecek olsa da, bu türden kavramlaştırmaların dile yansıması genel olarak daha metaforik veya örtük bir düzlemde gerçekleşmektedir.

Yan, bir şeyin alt, üst, ön ve arkası dışında kalan bölümünü tanımlayan bir üst kavram olarak, sağ ve solu zaten kapsamaktadır. Taraf ise, hem alt, üst, ön ve arkayı, hem de diğer yanları kapsayan daha da üst bir kavramdır. Etraf Arapça tarafın çoğulu olup, Türkçede çevre anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Dolayısıyla, dikkat edilebileceği üzere, sağ-sol<yan<taraf<etraf-çevre, tek boyuttan üç boyuta doğru geçen bağlantılı bir dizem olarak kabul edilebilir. Zaman çizgisel olarak tek boyutta kavramlaştırıldığı için de üç boyuta ilişkin kavramların dilde zaman alanına taşınmadığı öne sürülebilir.

Clark (1973) ve Traugott’un (1978) da işaret ettiği üzere, olayların zaman içindeki sıralılığını yakalayabilmek için, zaman genel olarak tek boyutlu ve tek yönlü bir varlık olarak algılanmaktadır. Buna bağlı olarak da birbirinden çok farklı dillerde bile, zaman hakkında konuşmak için kullanılan uzamsal terimlerin benzer şekilde tek boyutlu ve tek

(34)

yönlü terimler oldukları görülmektedir. Bu nedenle de geniş/dar veya sağ/sol gibi, çok boyutlu ya da simetrik olan terimler, uzam alanından zaman alanına taşınmamaktadır.

Son olarak, dışarı ve ilişkili ifadelerde, açık bir alanın kendisine gönderimde bulunulmaktadır. Yani, bir şeyin ‘dışı’ olmaktan ziyade, üç boyutlu uzamsal bir ortamın kendisi kastedilmektedir. Bu gönderimden dolayı da zaman için kullanılamadığı düşünülmektedir, çünkü bunun için zamana benzer, ancak onun dışında sayılabilecek,

‘dış zaman’a benzer bir kavramlaştırmadan söz edebiliyor olmamız gerekmektedir. Bu da her ne kadar fizik çerçevesinde mümkün olsa da insanın anlık algısı açısından yakalanabilir değildir. İçeri- dışarı ikilisi üç boyutlu bir alanın sınırları içine dâhil olmayan bir alanı ifade etmektedir.

Dikkat edilebileceği gibi, üzeri, üzere ve ilişkili sözcükbiçimlerin biçimbilimsel görünümleri tablodaki ilgeçlerden daha farklıdır. Nişanyan Sözlük’e göre,

üzere, Eski Türkçede yön edatı ve zarfı üze iken, Osmanlıcada üzre biçimi yaygınlık kazanmıştır. Nihai kökü üz/yüz olup, gerek Eski Türkçe +A gerekse daha sonra benimsenen +rA, zarf yapım ekleridir. Üçüncü tekil şahıs iyelik ekiyle üzeri, erken Türkiye Türkçesi metinlerde üzresi veya üzerisi şeklinde görülür (www.nisanyansozluk.com).

Üzerenin, ‘saat 5 olmak üzere’ gibi ifadelerde ‘neredeyse’ anlamına gelen zamansal bir

kullanımı olsa da bu şekilde ilgeç değil belirteç görevi görmektedir. Bulunma durumu alan biçimleri ise yalnızca uzam alanında kullanılmaktadır. Yalnızca ayrılma durumundaki üzerinden, yukarıda üstünden için verilmiş olan Örnek 2’deki gibi, ‘bir şeyin üzerinden zaman geçmek’ biçiminde kullanılabilmektedir. Dolayısıyla, zaman alanında benzer şekilde kısıtlı bir kullanımı bulunmaktadır ve bu tezin konusu olan, olayların zaman içinde konumlandırılması ile ilişkili değildir.

(35)

Dışın 2. ve 3. tekil iyelik durumlarının çoğunlukla ‘hariç’ anlamında kullanıldığı görülmektedir, ki bu da ilgeç sınıfının dışına çıkan bir kullanım olmaktadır. Zaman söz konusu olduğunda, bu ilgecin yalnızca ‘zamanın dışında’ gibi ifadelerde kullanılabildiği görülmektedir, ki bu da olayların basitçe zaman içinde konumlandırılması ile ilişkili olan çizgisel kavramlaştırmadan daha farklı bir zaman algısına denk düşmektedir.

Her ne kadar ileriki bölümlerde anlatılıyor olsa da şimdilik kısaca bahsedilecek olursa, bu türden durumlar Evans’ın (2013: 61-62, 70; 2006: Bölüm 11; ayrıntılar için bkz.

Bölüm 4.4) matris olarak adlandırdığı ve kişisel bir deneyim değil, entelektüel ve öznel bir kavrayış olarak tanımladığı zamansal temsillerde görülmektedir. Söz konusu ifadelere ilişkin kavramlaştırmalarda, zaman, insanın dışında bir varlığı olan, tüm varoluşu ve tarihi kapsadığı söylenebilecek, diğer tüm olayların içinde yer aldığı Olay’dır. Elbette, ‘zamanın dışı’ da bir nevi konum olarak kabul edilebilir; ancak böylesi bir durumda söz konusu olan, bir veya birden çok olayın zaman içinde konumlandırılması değildir.

Karşı ile ilişkili ilgeçlerin de zaman alanında yalnızca iki temsili olduğu görülmektedir.

Bunların ilki, ‘zamana karşı’ türünden ifadelerdir, ki bunlarda yine yukarıda bahsedilen matris kavramlaştırmasının söz konusu olduğu kolayca fark edilebilir (ör. ‘zamana karşı yarışmak’). Bunun dışında kalan ‘sabaha karşı’ örneği ise son derece kısıtlı bir kullanım alanına sahiptir. Bilişsel ve dilsel nedenlerinin araştırılması gerekmekle birlikte, örneğin, ‘akşama karşı’, ‘geceye karşı’ vb. kullanımlara rastlanamamaktadır. ‘Sabaha karşı’ ifadesindeki karşının doğru ile eş anlamlı olarak kullanıldığı söylenebilir; ne var ki burada metaforik bir geçişin olup olmadığı ve varsa ne türden olduğu yine ayrıca araştırılmalıdır. Zira ‘zamana karşı’daki ‘karşı’ güç alanı [force domain] ile ilgili bir kavramsal metaforla ilişkili gibi görünmekte, oysa ‘sabaha karşı’daki ‘karşı’, yakınlık belirten ‘doğru’ ile de ‘karşı karşıya, yüz yüze olmak’ gibi bir kavramsallaştırmayla da ilgili olabilir.

(36)

Tablo 3’te hem uzam hem de zaman alanında kullanımı olan ilgeçler gösterilmektedir.

Görülebileceği gibi, gerek uzam gerekse zamanda, ilgeçlerin bazıları yalnızca konum belirtmekte, bazıları yalnızca yönelim belirtmekte, bazılarıysa iki alan için birden de kullanılabilmektedir.

Bu tezin amaçları bakımından önemli olan sütunlar zamana ilişkin olanlar olduğu için, tabloda bu kısımlarda yer alan ve TUD’da en az 25 temsili olan dilsel birimler koyu renkle işaretlenmiştir.

Öte yandan, Tablo 3’te sırasıyla (?) ve (*) ile işaretlenmiş olan sözcükbiçimler, Türkçe Ulusal Derlemi’nde (TUD) çok az rastlanan ya da hiç rastlanmayan kullanımları ifade etmektedir. Her ne kadar (?) ile işaretlenmiş olan ilgeçlerin gerçek temsil sıklığı derlemde gösterilenden daha fazla olabilecek olsa da yine de diğer kullanımlara göre çok daha az rastlandıkları iddia edilebilir.

Tablo 3’teki ilgeçlerin zaman alanındaki kullanımlarına ilişkin belli başlı değinilerde bulunmak gerekirse, öncelikle, ön ayrılma durumunda ‘önce’ anlamında kullanılabilmektedir (önden). Benzer biçimde arka ve art da ayrılma durumunda ‘sonra’

anlamında kullanılabilmektedir (arkadan, arkasından ve ardından). Peşindenin zamansal örneğine rastlanmadığı için, kullanımının uzam alanıyla sınırlı kaldığı söylenebilir.

Ayrıca, uzamsal olarak aynı yöne işaret eden bu ilgeçlerin hepsinin ikilemeler ile zamanda ardışıklık/sıralama gösterdiği görülmektedir: arka arkaya, art arda, ardı sıra, peşi sıra, peş peşe.

Ötenin, tıpkı yukarıda değinilmiş olan ‘zamanın dışı’ ile benzer olan bir ‘zamanın ötesi’

kullanımı olduğu göze çarpmaktadır ve dolayısıyla ilk bakışta bu ilgecin de zamanda basitçe konum ve yer bildirme işlevinden ziyade, ‘matris’ kavramsallaştırmasına uyan, bilindik zaman algısının dışındaki bir boyutu ifade etmekte kullanıldığı söylenebilir.

Ancak, TUD’dan edinilmiş dil verisinde 508 adet görünümü olan ‘öteden beri’ ifadesi,

(37)

buradaki ötenin ‘bulunulan zamana göre uzak bir geçmiş veya gelecekte olan’

anlamının sıklığını göstermektedir. Ancak bu da beri ile eşdizimlilik gösteren ve tek başına kullanımına rastlanmayan bir örnek olduğu için, ötenin de zaman alanında kullanımının da görece kısıtlı olduğu öne sürülebilir. Tablo 3’e dâhil edilmiş olma nedeni, seyrek de olsa, sadece yönelim değil konum göstermekte de kullanılabilmesidir.

Tablo 3

Uzam ve zamanda konum ve yönelim gösteren ilgeçler

KONUM YÖNELİM

UZAM ZAMAN UZAM ZAMAN

önde,

ön(+iyelik)de

ön(+iyelik)de öne, ön(+iyelik)e önden,

ön(+iyelik)den

öne, ön(+iyelik)e önden

arkada,

arka(+iyelik)da

arka(+iyelik)da arkaya, arka(+iyelik)a arkadan,

arka(+iyelik)dan

arkaya, arka(+iyelik)a arkadan, arkasından

?artta,

ard(+iyelik)da

ard(+iyelik)da *ar(t/d)a, ard(+iyelik)a

*ar(t/d)an, ard(+iyelik)dan

ard(+iyelik)a ardından

*peşte, peş(+iyelik)de

*peşe, peş(+iyelik)e

*peşten, peş(+iyelik)den geride,

geri(+iyelik)de,

geride,

geri(+iyelik)de

geriye, geri(+iyelik)e geriden,

geri(+iyelik)den

geriye, geriden, gerisinden ileride,

ileri(+iyelik)de

İleride,

ileri(+iyelik)de

ileri(ye), ileri(+iyelik)e ileriden,

ileri(+iyelik)den

ileriye, ileriden

ötede,

öte(+iyelik)de

ötesinde öteye, öte(+iyelik)e öteden,

öte(+iyelik)den

öteden arada,

ara(+iyelik)da

arada, arasında araya, ara(iyelik)a aradan, ara(iyelik)a

araya

ortada,

orta(+iyelik)da

ortasında ortaya,

orta(+iyelik)a ortasından, orta(+iyelik)dan

ortasına ortasından

içeride, içerisinde

içerisinde içeriye,

içeri(+iyelik)e içeriden,

(38)

içeri(+iyelik)den, içte,

iç(+iyelik)de

içinde içine, iç(+iyelik)e

içinden, iç(+iyelik)den

içinden

civarda, civarında

civarında ?civara, civarına civardan, civarından

civarına, civarından başta,

baş(ın/ların)da

başta, baş(ın/ların)da başa, başına baştan, başından

başa, başına, baştan, başından son(un/ların)da son(un/ların)da sona,

son(un/ların)a sondan, sonundan

sona, sonuna sondan, sonundan dolay(lar)ında dolay(lar)ında dolay(lar)ına

?dolayından, dolaylarından

dolaylarından

kadar kadar

doğru doğru

boyu(nca) boyu(nca)

Tablo 4’te, yalnızca ya da çoğunlukla zaman alanında konum ve yönelim gösteren, uzam alanındaysa ya hiç ya da nadiren karşılaşılan ilgeçler yer almaktadır. İtibaren, dek ve değinin uzamsal kullanımlarına diğerlerine göre daha fazla rastlansa da yine de uzama kıyasla çok daha büyük bir sıklıkta zaman alanında kullanıldıkları görülmektedir.

Tablo 4

Zamanda konum ve yönelim gösteren ilgeçler

ZAMAN

KONUM YÖNELİM

esnada, esnasında beri

sırada, sırasında itibaren

sularında akabinde

zarfında sonra(sında)

süre(sin)ce önce(sinde)

boyunca takiben

ardından değin dek

Sonuç olarak, bu bölümde sunulmuş olan tabloların hazırlanması sürecinde, çeşitli dilbilgisi kitaplarının (özellikle Göksel & Kerslake, 2010; Kornfilt, 1997 ) ve Türkçe ilgeçler üzerine olan alanyazının (bkz. 2.1) taranması sonucunda Türkçede ilgeç olarak

(39)

kabul edilen öğelere ilişkin bir ön-liste oluşturulmuştur. Daha sonra bu liste üzerinden anadili sezgisine dayalı bir tarama yapılmış ve anlamsal-işlevsel bir yaklaşım doğrultusunda, ilgeç olarak kabul edilmesi gereken öğelerin hepsinin –uzamsal ya da zamansal olarak- ya konum ya yönelim bilgisi verdikleri; ayrıca açık veya örtük olarak bir üye yapısına sahip oldukları görülmüştür. Bu doğrultuda, sınırlılık olarak yalnızca bağımsız biçimbirimler kapsam dahiline alınmış (geleneksel alanyazında bağımlı biçimbirimler zaten ilgeç sınıfında kabul edilmemektedir) ve bunlar da konum veya yönelim ifade etmelerine göre ikiye ayrılmıştır.

Ancak, yalnızca bağımsız biçimbirimlerin seçilmiş olması sınırlılığının burada yapılan ilgeç tanımlaması üzerinde kısıtlıyıcı bir etkisi olmadığı, konum/yön belirten ve bir üye yapısı oluşturmak bakımından ilgeçlerle aynı şekilde işleyen bağımlı biçimbirimlerin de bu tanıma uyduğu, yalnızca başka çalışmalarda ele alınması gerektiği düşünülmektedir.

(40)

BÖLÜM IV: KURAMSAL TARTIŞMA

Tezin özgün kuramsal iddialarının sunulacağı bu bölümde, bilişsel dilbilimin ilişkili kavram ve kabulleri tezin iddialarına zemin oluşturacak biçimde sunulmaktadır.

Aşağıda yer verilen tüm başlıklar Türkçede zaman ilgeçleri için oluşturulan geometrinin, bir diğer deyişle Türkçede zaman ilgeçlerine yönelik savın inşasında işlevsel bir parça olarak IV. Bölüm başlığı altında yer almaktadır.

4.1 Uzam ve Zaman İlişkisi

Bilişsel anlambilime göre kavramlar zihinde yalıtılmış bir biçimde kendi başlarına var olan öğeler değildir; ancak çeşitli artalan bilgileri eşliğinde, bu bilgilerle bir arada var oldukları bağlam içinde anlaşılabilirler. Kavramlaştırmaya dayanak oluşturan bu artalan bilgileri, Langacker (1987) ve Lakoff (1987) tarafından alan [domain] olarak adlandırılmıştır (Clausner & Croft, 1999: 2).

Langacker’in (1991: 3) işaret ettiği üzere, algısal bir deneyim de tek bir kavram da, bir kavramlar kompleksi ya da ayrıntılı bir bilgi sistemi de, birer alandır. Yani, alanlar farklı yalınlık ve karmaşıklıklarda olabilirler. Bununla birlikte, “bilişsel olarak indirgenemez olan gösterimsel uzamlar veya kavramsal potansiyel sahaları” da bulunmaktadır ve yalın denilebilecek olan bu türden alanlar Langacker tarafından temel alanlar olarak nitelendirmektedir (2008: 44). Zaman ile iki ve üç boyutlu uzam da söz konusu temel alanlar arasında yer almaktadır (Langacker, 1991: 4).

Gerek kendi bedenlerimizin gerekse çevremizde yer alan varlıkların uzamsal özellikleri ve bunların birbirleriyle kurdukları ilişkilere dair sahip olduğumuz bilgiler, insan bilişi

(41)

açısından oldukça önemlidir. İnsanlar algı ve motor davranışın yanı sıra, hafıza, problem çözme ve planlama gibi bir takım üst bilişsel işlevler için de uzamsal bilgiden yararlanmaktadır (Habel, C. & Eschenbach, 1997: 369). Kuşkusuz, uzamsal bilgiyi sınıflandırma, kavramlaştırma ve ifade etmede kullanılan en önemli üst bilişsel araçlardan biri de dildir.

Bilişsel dilbilimde uzamsal kavramlar zihinsel sözlükçenin temel bileşenleri olarak kabul edilmektedir. Bu görüşün en önemli temsilcilerinden olan Lakoff, Langacker ve Talmy’nin Bilişsel Dilbilgisi [Cognitive Grammar] (veya daha önceki kullanımıyla Uzam Dilbilgisi [Space Grammar]) yaklaşımına göre de, anlamın ve dilbilgisel sistemin temelini oluşturan şey, uzamdır. Bir başka deyişle, ‘mekân’ da denilen üç boyutlu, somut fiziksel çevre ve bununla kurduğumuz etkileşimin sonucu olarak edindiğimiz uzamsal bilgi ve deneyim, dilsel ve dil-dışı bilişin kavramsal altyapısını biçimlendirmektedir (Habel, C. & Eschenbach, 1997: 370).

Bunun yanı sıra, alanyazında zaman ifade eden terimlerin, tarihsel ve kavramsal olarak uzam ifade eden terimleri temel aldığına ilişkin oldukça yaygın bir varsayım bulunmaktadır. (ör. Haspelmath, 1997). Bu varsayımın en temel gerekçesi, zaman alanının somut olan uzam alanına göre daha zor algılanabilir ve kavranabilir olduğunun düşünülmesidir. Buna bağlı olarak da, soyut olan zamansal deneyimi anlamlandırabilmek için somut olan uzam alanı ile kurulan ilişkilerden edinilen bilgilerden yola çıkıldığı kabul edilmektedir (Tenbrink, 2011: 1).

Söz konusu varsayımın dilbilim alanındaki ilk savunucusu olan Clark (1973), uzamsal dilin metaforik geçişler yoluyla zamansal dili ortaya çıkardığını öne sürmüştür. Clark’a göre (1973), zamana ilişkin tüm kavramlaştırmaların altında yatan uzamsal bir metafor bulunmaktadır. Bu metafor, iki ayrı perspektifin bileşiminden oluşmaktadır: Hareket Eden Zaman [Moving Time] ve Hareket Eden Ego [Moving Ego]. İlkinde, zaman gelecekten gelerek bize, yani içinde bulunduğumuz ana yaklaşmakta, buradan da akıp

(42)

giderek geçmişe dönüşmektedir. İkincisinde ise, geçmişten geleceğe doğru zaman içinde hareket etmekteyizdir. Görülebileceği üzere, her iki durumda da hareket, yön, doğrultu gibi, uzam alanına ait kavramsallaştırmalar temel alınmaktadır.

Buna bağlı olarak, alanyazındaki tarihsel gelişimi bakımından referans çerçevesi kavramı da aslında öncelikle uzam alanını içermiş olup, ancak on yılı aşkın süredir zaman alanına uyarlanmaya başlanmıştır (Bender vd., 2014: 349). Bender vd. bu çabanın altında yatan nedenleri ve ilgili alanyazını1, aşağıdaki farklı çalışmalarından alınmış paragraflarda kısa ve öz bir biçimde gözden geçirmektedir:

İki alan arasındaki yakın ilişki, başlangıç olarak zaman için uzamsal bir sınıflandırmayı benimseme kararını haklı çıkarmaktadır: Zaman hakkında konuşurken genellikle uzamsal bir söz varlığından yararlanıyoruz (...) Zaman hakkında akıl yürütürken, uzamsal tetikler [primes] zamansal temsilleri [representation] etkileyebiliyor (...) Uzamsal ipuçları, tepkinin biçimi gibi görevden bağımsız uzamsal faktörler (...) kurgusal harekete dayalı tetikler (...) tamamen dil-dışı görevler ile birlikte bile, uzamsal uslamlamayı etkileyebiliyor. Eğer zamansal temsillerde gerçekten de büyük ölçüde uzamsal temsillerden yararlanılıyorsa, uzamsal referans sistemleri (...) zamansal referans sistemlerinin kavramsallaştırılması açısından uygun bir kaynak olabilir (Bender vd., 2010: 285-86).

Nitekim, zaman hakkında dilsel üretimde bulunurken sıklıkla uzamsal bir söz varlığı kullanıyor oluşumuz (...) zaman hakkında akıl yürütürkenki zihinsel temsillerimizin uzamsal ve hayâlî/kurgusal harekete dayalı tetiklerden etkilenebiliyor oluşu (...) zamansal ilişkileri bilişsel olarak uzamsal temsiller cinsinden işlemleme ve uzamsal ilişkilere eşleme eğilimimizin bulunması (...) uzam, zaman ve miktarın, daha genel bir ölçüm sisteminin parçası olabileceği (...) gibi, uzam ve zaman alanları arasındaki ilişkinin ne denli yakın olduğunu gösteren, burada yalnızca bazı örneklerine değinilmiş olan, hatırı sayılır miktarda çalışma bulunmaktadır (Bender vd., 2012: 1).

1 Üç noktalar Bender vd.’nin yaptığı atıflara karşılık gelmektedir.

(43)

İşte tüm bu varsayımlara ve gözlemlere bağlı olarak, uzam alanı ve dilsel yansımaları yakın zamana dek zamansal karşılığından çok daha fazla çalışılmıştır. Ayrıca, nesneler arasındaki uzamsal ilişkileri ifade eden söz varlığının, aynı zamanda olayların zaman içinde nasıl konumlandığını ifade etmekte de kullanıldığı gözlemlenmiştir. Hatta, bunun evrensel bir söz varlığı olduğu bile iddia edilmiştir (Zinken, 2010: 2-3).

Dilbilim alanyazında zaman alanına bir geçiş görülmesinde Bilişsel Dilbilim çerçevesinde yer alan Kavramsal Metafor Kuramı’nın [Conceptual Metaphor Theory]

(Lakoff ve Johnson, 1980, 1999) da büyük etkisi olduğu öne sürülebilir. Yakın zamana dek, bu kuram çerçevesinde yürütülen çalışmalarda, zamansal kavramlaştırmaların varlıklar, konumlar ve hareket gibi uzamsal kavramları temel alarak kurulduğu, deneyimlendiği ve anlaşıldığı, çeşitli biçimlerde doğrulanmıştır2.

Lakoff ve Johnson’a göre (1999), insanın kavramlaştırma sistemi, doğrudan doğruya deneyimlere dayalı olan sınırlı sayıda kaynak alan [source domain] üzerine inşa edilmektedir. Soyut düşünceler büyük ölçüde daha somut olan bu kaynak alanlar üzerinden anlaşılabilmektedir. Kavramsal Metafor Kuramı’nın varsayımına göre, zaman gibi soyut alanlara doğrudan algı yoluyla ulaşılamadığı için, bu türden hedef alanlar [target domains] ancak deneyim tabanlı somut kaynak alanlar üzerinden yapılan metaforik eşleştirmeler aracılığıyla anlaşılmaktadır. Metaforik eşleştirmelerin ise

“kaynak alanın bilişsel topolojisini (imge-şeması yapısını), hedef alanın içsel yapısıyla uyumlu olacak şekilde koruduğu” (Lakoff, 1993: 215) kabul edilmektedir. Örneğin, zaman söz konusu olduğunda, fiziksel deneyimler yoluyla ortaya çıkan temel uzamsal ilişkilere ait bilişsel temsiller kaynak alanı oluşturmakta; bunlar da metaforik eşleştirmeler aracılığıyla içsel yapılanışını bozmaksızın zaman alanına uyarlanmaktadır (Kranjec, 2006: 447).

2 Bkz. Boroditsky, 2000; Boroditsky & Ramscar, 2002; Clark, 1973; Emmory, 2001; Fillmore, 1997; Gattis, 2001;

Gibbs, 1994; Goldstone & Barsalou, 1998; Gruber, 1965; Jackendoff, 1983; Lakoff, 1993; Lakoff & Johnson, 1980; Ornstein, 1969; Pinker, 1989, 1997; Talmy, 1988; Traugott, 1978.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bejoint (2010) sözlerine şöyle devam eder; “Sözlük bir sanat gibidir, sözlük hazırlama sanatı, bir sanat eserini üretmek için nasıl bir kuram olabilir ki?”.

Üçüncü bölümün son başlığında da uygulama hususunda örnek teşkil edecek nitelikte olan Brooklyn Akıl Sağlığı Mahkemesi’nin yapısı çerçevesinde akıl

şeklinde açıklanmasından dolayı kelimenin sorun ihtiva ettiğini düşündürmesini de Kur’ân’ın üslup özelliği olan konuşma dili şeklindeki hitabını, yazılı

Müşteri / Abonenin kendisine SMS gönderilmemesi yönündeki talebini KURUM’a yöneltmesi halinde KURUM, bu hususu derhal AVEA’ya bildirecek olup, işbu bildirimin

10: “(1) Kuruluşa veya birime kabulü yapılan çocuklara yönelik yürütülen işlemlerde aşağıdaki hususlar gözetilir. a) Çocuğun kabulü ile birlikte 5395 Sayılı

Buna ek olarak, TİD’de iki elin kullanımında (a) okuması da alınabildiği görülmektedir. Sonuç olarak, TİD’de iki elli kullanımların benzer görünümlerde

14- Banka ödeme işleminin ödeme emrine uygun olarak Müşteri’ni talimatında belirtilen zamanda gerçekleştirilmesinden sorumlu olmayı ve kusurundan kaynaklanan

Arapça dışında bir dilde konuşan öğrenci, dilbilgisi kitaplarında zamanı çeşitli biçimlerinde ifade etmek için belirli terkiplerin ve kalıpların bulunmaması ne-