• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM III: YÖNTEM

3.2 Türkçe İçin Önsel Bir İlgeç Sınıflandırması

Kuramsal Çerçeve başlığı altında yer alan genel sınıflandırma doğrultusunda, Türkçedeki ilgeçleri uzam ve zamanda konum ve yönelim belirtenler olarak ikiye ayırmak mümkündür. Aşağıdaki tablolarda Türkçe ilgeçler bu kavramsal içeriklerine göre listelenmiştir. Ancak öncelikle belirtmek gerekir ki tablolarda yer alan ilgeçler, çeşitli dilbilgisi kitaplarının (bkz. Kornfilt, 1997; Göksel & Kerslake, 2010) ve Türkçe ilgeçler üzerine olan alanyazının (bkz. 2.1) taranması sonucunda derlenmiş olup; burada bunların Türkçedeki bütün ilgeçleri kapsadığı iddia edilmemektedir. Bununla birlikte,

Türkçedeki ilgeçlerin ifade ettikleri ideal anlamlar bağlamında başlangıç niteliğinde bir sınıflandırma yapmak hedeflenmiştir.

Ayrıca, daha önce de değinilmiş olduğu üzere, burada anlamsal/işlevsel bir sınıflandırma yapılmakta olduğu için, ilgili dilsel birimlerin adlara özgü kabul edilen durum ve iyelik eklerini almaları halinde nasıl sınıflandırılacaklarına ilişkin olarak, alanyazında görülen ‘sahte veya ikincil’ gibi ayrımlar üzerinde durulmamaktadır. Bir başka deyişle, bu aşamada durum ve iyelik eki alan yapılar da konum ve/ya yönelim gösteriyor oldukları sürece, doğrudan doğruya ilgeç olarak kabul edilmiştir.

Tablo 1’de yalnızca uzam alanında konum ve yönelim gösteren, zaman alanında ise kullanımına rastlanmayan ilgeçler yer almaktadır. Koyu harfler, doğrudan konum ve yönelime işaret eden bulunma ve yönelme durumlarını göstermektedir. Parantez içinde belirtilmiş olan iyelik durumlarının her biri açımlanacak olduğunda, bazı ilgeçlerin her iyelik durumunu alamadıkları veya alabildikleri bazı durumların kullanım sıklığı bakımından fark edilir değişiklikler gösterdikleri görülmektedir. Her ne kadar bu farklılıkların bazı anlamsal ayrımlar bakımından da gösterge niteliğinde olabilecekleri düşünülse de tamamen uzam alanıyla ilişkili oldukları için burada tek tek ele alınmamışlardır.

Bu noktada vurgulanması gereken bir diğer önemli belirleme de şudur: Her ne kadar iyelik durumları bir üye yapısının varlığını açıkça gösteriyor olsa da iyelik ekinin olmadığı durumlarda da üye yapısının gömülü olarak kodlandığı düşünülmektedir.

Örneğin, aşağıda, yukarıda, yanda, dışarıda vs. gibi yapıların tamamı, bu yönlerle ilişkilenen bir ‘şey’in varlığını gömülü olarak göstermektedir; çünkü aşağıda olmak için bir şeyin aşağısında olmak, yukarıda olmak için bir şeyin yukarısında olmak ... vs.

kaçınılmaz olarak gereklidir.

Tablo 1

Yalnızca uzamda konum ve yönelim belirten ilgeçler

UZAM solda, sol (+iyelik)da sola, sol(+iyelik)a

soldan, sol (+iyelik)dan

Tablo 2’de, büyük ölçüde uzam alanında kullanılan, zaman alnında ise yalnızca birtakım deyimler ve deyimsel ifadeler (veya çok öğeli birimler) dâhilinde kısıtlı bir kullanımı olduğu görülen ilgeçler yer almaktadır. Ayrıca, bu ilgeçlerin zamansal kullanımları konum değil, yalnızca yönelim göstermektedir.

Tablo 2

Büyük ölçüde uzam alanında kullanılan ilgeçler

KONUM YÖNELİM

dışta, dış(+iyelik)da dışa, dış(+iyelik)a dıştan,

dış(+iyelik)dan karşıda, karşı(+iyelik)da karşıya,

karşı(+iyelik)a karşıdan, karşı(+iyelik)dan

Alt-üst çifti ile bunlarla ilişkili tüm ilgeçlerin (sözcükbiçimlerin) zaman alanında kullanımları yalnızca birtakım deyimler ve deyimsel ifadeler bağlamında olabilmektedir:

Ör. 1: Kısacası köprünün altından çok sular geçti.

(TUD-künye: W-RA16B2A-0629-10)

Ör. 2: Son bildiri önerisi sunma tarihi üstünden çok zaman geçmişti.

(TUD-künye: S-ACAAPZ-0327-1)

Bu ilgeçlerin uzam alanındaki kullanımsal kısıtlılığının, Türkçede zamanın dikey eksende değil, iki yatay eksende kavramlaştırılmasına bağlı olduğu düşünülmektedir.

Bu varsayımının deneysel bir geçerliliği olmamakla birlikte, dikey eksenle ilişkili ilgeçlerin neredeyse hiçbir zaman zaman alanında kullanılmamasının, bu varsayımı desteklediği düşünülmektedir.

Yatay eksenlerden ön-arka çifti ve ilişkili sözcükbiçimler kişinin bedenini referans almakta olup, bakış yönü henüz gelmemiş, yani gelecek zamanı; bedenin arka tarafı ise geride kalmış olan, yani geçmiş zamanı kavramsallaştırmakta temel alınmaktadır. Bu nokta, 4.8 Zaman Kavramlaştırmaları adlı bölümde ayrıntılı olarak anlatılmaktadır.

Sağ-sol eksenindeki yatay kavramlaştırmanın ise, kullanılan yazı sisteminin yönü ile ilişkili olduğu tahmin edilmektedir. Bu konuyla yapılan pek çok deneysel çalışmadan biri olan Nuñez ve Cooperrider’da (2013: 222-223), yazma yönünün zaman kavramlaştırmasını büyük ölçüde etkilediği deneysel olarak gösterilmektedir. Buna

göre, soldan sağa yazan İngilizce konuşucuları geçmiş zamanı solda; sağdan sola yazan İbranice konuşucuları sağda; yukarıdan aşağı yazan Mandarin konuşucuları ise yukarıda kavramsallaştırmaktadır.

Bununla birlikte, sağ-sol çiftine zamansal ifadelerde rastlanmamasının nedeninin, -yine aşağıda referans çerçeveleri bölümünde anlatılacağı üzere- bunların doğrudan kişi veya nesne referanslı yön bildirme ile ilişkili kavramlar olmalarına bağlı olduğu düşünülmektedir. Olayların zaman içinde konumlandırılmaları ise, yukarıda da belirtilmiş olduğu üzere, Türkçede iki yatay eksen (sağ-sol ve ön-arka) ve bazı dillerde dikey eksen üzerinden de olabilmektedir (ör. Mandarin). Dolayısıyla, ilk olası neden, sağ ve solun evrensel kavramlar olup yatay eksendeki tek bir kavramlaştırmaya izin vermeleri nedeniyle de zaman alanında kullanılmıyor olmaları olabilir. Dahası, her ne kadar kavramlaştırma bağlamında sağ geleceğe, solsa geçmişe denk düşüyor olabilecek olsa da, bu türden kavramlaştırmaların dile yansıması genel olarak daha metaforik veya örtük bir düzlemde gerçekleşmektedir.

Yan, bir şeyin alt, üst, ön ve arkası dışında kalan bölümünü tanımlayan bir üst kavram olarak, sağ ve solu zaten kapsamaktadır. Taraf ise, hem alt, üst, ön ve arkayı, hem de diğer yanları kapsayan daha da üst bir kavramdır. Etraf Arapça tarafın çoğulu olup, Türkçede çevre anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Dolayısıyla, dikkat edilebileceği üzere, sağ-sol<yan<taraf<etraf-çevre, tek boyuttan üç boyuta doğru geçen bağlantılı bir dizem olarak kabul edilebilir. Zaman çizgisel olarak tek boyutta kavramlaştırıldığı için de üç boyuta ilişkin kavramların dilde zaman alanına taşınmadığı öne sürülebilir.

Clark (1973) ve Traugott’un (1978) da işaret ettiği üzere, olayların zaman içindeki sıralılığını yakalayabilmek için, zaman genel olarak tek boyutlu ve tek yönlü bir varlık olarak algılanmaktadır. Buna bağlı olarak da birbirinden çok farklı dillerde bile, zaman hakkında konuşmak için kullanılan uzamsal terimlerin benzer şekilde tek boyutlu ve tek

yönlü terimler oldukları görülmektedir. Bu nedenle de geniş/dar veya sağ/sol gibi, çok boyutlu ya da simetrik olan terimler, uzam alanından zaman alanına taşınmamaktadır.

Son olarak, dışarı ve ilişkili ifadelerde, açık bir alanın kendisine gönderimde bulunulmaktadır. Yani, bir şeyin ‘dışı’ olmaktan ziyade, üç boyutlu uzamsal bir ortamın kendisi kastedilmektedir. Bu gönderimden dolayı da zaman için kullanılamadığı düşünülmektedir, çünkü bunun için zamana benzer, ancak onun dışında sayılabilecek,

‘dış zaman’a benzer bir kavramlaştırmadan söz edebiliyor olmamız gerekmektedir. Bu da her ne kadar fizik çerçevesinde mümkün olsa da insanın anlık algısı açısından yakalanabilir değildir. İçeri- dışarı ikilisi üç boyutlu bir alanın sınırları içine dâhil olmayan bir alanı ifade etmektedir.

Dikkat edilebileceği gibi, üzeri, üzere ve ilişkili sözcükbiçimlerin biçimbilimsel görünümleri tablodaki ilgeçlerden daha farklıdır. Nişanyan Sözlük’e göre,

üzere, Eski Türkçede yön edatı ve zarfı üze iken, Osmanlıcada üzre biçimi yaygınlık kazanmıştır. Nihai kökü üz/yüz olup, gerek Eski Türkçe +A gerekse daha sonra benimsenen +rA, zarf yapım ekleridir. Üçüncü tekil şahıs iyelik ekiyle üzeri, erken Türkiye Türkçesi metinlerde üzresi veya üzerisi şeklinde görülür (www.nisanyansozluk.com).

Üzerenin, ‘saat 5 olmak üzere’ gibi ifadelerde ‘neredeyse’ anlamına gelen zamansal bir

kullanımı olsa da bu şekilde ilgeç değil belirteç görevi görmektedir. Bulunma durumu alan biçimleri ise yalnızca uzam alanında kullanılmaktadır. Yalnızca ayrılma durumundaki üzerinden, yukarıda üstünden için verilmiş olan Örnek 2’deki gibi, ‘bir şeyin üzerinden zaman geçmek’ biçiminde kullanılabilmektedir. Dolayısıyla, zaman alanında benzer şekilde kısıtlı bir kullanımı bulunmaktadır ve bu tezin konusu olan, olayların zaman içinde konumlandırılması ile ilişkili değildir.

Dışın 2. ve 3. tekil iyelik durumlarının çoğunlukla ‘hariç’ anlamında kullanıldığı görülmektedir, ki bu da ilgeç sınıfının dışına çıkan bir kullanım olmaktadır. Zaman söz konusu olduğunda, bu ilgecin yalnızca ‘zamanın dışında’ gibi ifadelerde kullanılabildiği görülmektedir, ki bu da olayların basitçe zaman içinde konumlandırılması ile ilişkili olan çizgisel kavramlaştırmadan daha farklı bir zaman algısına denk düşmektedir.

Her ne kadar ileriki bölümlerde anlatılıyor olsa da şimdilik kısaca bahsedilecek olursa, bu türden durumlar Evans’ın (2013: 61-62, 70; 2006: Bölüm 11; ayrıntılar için bkz.

Bölüm 4.4) matris olarak adlandırdığı ve kişisel bir deneyim değil, entelektüel ve öznel bir kavrayış olarak tanımladığı zamansal temsillerde görülmektedir. Söz konusu ifadelere ilişkin kavramlaştırmalarda, zaman, insanın dışında bir varlığı olan, tüm varoluşu ve tarihi kapsadığı söylenebilecek, diğer tüm olayların içinde yer aldığı Olay’dır. Elbette, ‘zamanın dışı’ da bir nevi konum olarak kabul edilebilir; ancak böylesi bir durumda söz konusu olan, bir veya birden çok olayın zaman içinde konumlandırılması değildir.

Karşı ile ilişkili ilgeçlerin de zaman alanında yalnızca iki temsili olduğu görülmektedir.

Bunların ilki, ‘zamana karşı’ türünden ifadelerdir, ki bunlarda yine yukarıda bahsedilen matris kavramlaştırmasının söz konusu olduğu kolayca fark edilebilir (ör. ‘zamana karşı yarışmak’). Bunun dışında kalan ‘sabaha karşı’ örneği ise son derece kısıtlı bir kullanım alanına sahiptir. Bilişsel ve dilsel nedenlerinin araştırılması gerekmekle birlikte, örneğin, ‘akşama karşı’, ‘geceye karşı’ vb. kullanımlara rastlanamamaktadır. ‘Sabaha karşı’ ifadesindeki karşının doğru ile eş anlamlı olarak kullanıldığı söylenebilir; ne var ki burada metaforik bir geçişin olup olmadığı ve varsa ne türden olduğu yine ayrıca araştırılmalıdır. Zira ‘zamana karşı’daki ‘karşı’ güç alanı [force domain] ile ilgili bir kavramsal metaforla ilişkili gibi görünmekte, oysa ‘sabaha karşı’daki ‘karşı’, yakınlık belirten ‘doğru’ ile de ‘karşı karşıya, yüz yüze olmak’ gibi bir kavramsallaştırmayla da ilgili olabilir.

Tablo 3’te hem uzam hem de zaman alanında kullanımı olan ilgeçler gösterilmektedir.

Görülebileceği gibi, gerek uzam gerekse zamanda, ilgeçlerin bazıları yalnızca konum belirtmekte, bazıları yalnızca yönelim belirtmekte, bazılarıysa iki alan için birden de kullanılabilmektedir.

Bu tezin amaçları bakımından önemli olan sütunlar zamana ilişkin olanlar olduğu için, tabloda bu kısımlarda yer alan ve TUD’da en az 25 temsili olan dilsel birimler koyu renkle işaretlenmiştir.

Öte yandan, Tablo 3’te sırasıyla (?) ve (*) ile işaretlenmiş olan sözcükbiçimler, Türkçe Ulusal Derlemi’nde (TUD) çok az rastlanan ya da hiç rastlanmayan kullanımları ifade etmektedir. Her ne kadar (?) ile işaretlenmiş olan ilgeçlerin gerçek temsil sıklığı derlemde gösterilenden daha fazla olabilecek olsa da yine de diğer kullanımlara göre çok daha az rastlandıkları iddia edilebilir.

Tablo 3’teki ilgeçlerin zaman alanındaki kullanımlarına ilişkin belli başlı değinilerde bulunmak gerekirse, öncelikle, ön ayrılma durumunda ‘önce’ anlamında kullanılabilmektedir (önden). Benzer biçimde arka ve art da ayrılma durumunda ‘sonra’

anlamında kullanılabilmektedir (arkadan, arkasından ve ardından). Peşindenin zamansal örneğine rastlanmadığı için, kullanımının uzam alanıyla sınırlı kaldığı söylenebilir.

Ayrıca, uzamsal olarak aynı yöne işaret eden bu ilgeçlerin hepsinin ikilemeler ile zamanda ardışıklık/sıralama gösterdiği görülmektedir: arka arkaya, art arda, ardı sıra, peşi sıra, peş peşe.

Ötenin, tıpkı yukarıda değinilmiş olan ‘zamanın dışı’ ile benzer olan bir ‘zamanın ötesi’

kullanımı olduğu göze çarpmaktadır ve dolayısıyla ilk bakışta bu ilgecin de zamanda basitçe konum ve yer bildirme işlevinden ziyade, ‘matris’ kavramsallaştırmasına uyan, bilindik zaman algısının dışındaki bir boyutu ifade etmekte kullanıldığı söylenebilir.

Ancak, TUD’dan edinilmiş dil verisinde 508 adet görünümü olan ‘öteden beri’ ifadesi,

buradaki ötenin ‘bulunulan zamana göre uzak bir geçmiş veya gelecekte olan’

anlamının sıklığını göstermektedir. Ancak bu da beri ile eşdizimlilik gösteren ve tek başına kullanımına rastlanmayan bir örnek olduğu için, ötenin de zaman alanında kullanımının da görece kısıtlı olduğu öne sürülebilir. Tablo 3’e dâhil edilmiş olma nedeni, seyrek de olsa, sadece yönelim değil konum göstermekte de kullanılabilmesidir.

Tablo 3

Uzam ve zamanda konum ve yönelim gösteren ilgeçler

KONUM YÖNELİM

içeri(+iyelik)den,

Tablo 4’te, yalnızca ya da çoğunlukla zaman alanında konum ve yönelim gösteren, uzam alanındaysa ya hiç ya da nadiren karşılaşılan ilgeçler yer almaktadır. İtibaren, dek ve değinin uzamsal kullanımlarına diğerlerine göre daha fazla rastlansa da yine de uzama kıyasla çok daha büyük bir sıklıkta zaman alanında kullanıldıkları görülmektedir.

Tablo 4

Zamanda konum ve yönelim gösteren ilgeçler

ZAMAN

Sonuç olarak, bu bölümde sunulmuş olan tabloların hazırlanması sürecinde, çeşitli dilbilgisi kitaplarının (özellikle Göksel & Kerslake, 2010; Kornfilt, 1997 ) ve Türkçe ilgeçler üzerine olan alanyazının (bkz. 2.1) taranması sonucunda Türkçede ilgeç olarak

kabul edilen öğelere ilişkin bir ön-liste oluşturulmuştur. Daha sonra bu liste üzerinden anadili sezgisine dayalı bir tarama yapılmış ve anlamsal-işlevsel bir yaklaşım doğrultusunda, ilgeç olarak kabul edilmesi gereken öğelerin hepsinin –uzamsal ya da zamansal olarak- ya konum ya yönelim bilgisi verdikleri; ayrıca açık veya örtük olarak bir üye yapısına sahip oldukları görülmüştür. Bu doğrultuda, sınırlılık olarak yalnızca bağımsız biçimbirimler kapsam dahiline alınmış (geleneksel alanyazında bağımlı biçimbirimler zaten ilgeç sınıfında kabul edilmemektedir) ve bunlar da konum veya yönelim ifade etmelerine göre ikiye ayrılmıştır.

Ancak, yalnızca bağımsız biçimbirimlerin seçilmiş olması sınırlılığının burada yapılan ilgeç tanımlaması üzerinde kısıtlıyıcı bir etkisi olmadığı, konum/yön belirten ve bir üye yapısı oluşturmak bakımından ilgeçlerle aynı şekilde işleyen bağımlı biçimbirimlerin de bu tanıma uyduğu, yalnızca başka çalışmalarda ele alınması gerektiği düşünülmektedir.