• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM IV: KURAMSAL TARTIŞMA

4.12 Türkçede Kullanılan Zaman Hesaplama Sistemleri ile Zamansal Dışsal ve İçsel

Bu bölümde yer alan ‘zaman hesaplama sistemleri’nin Türkçedeki dilsel karşılıkları, bu tezde ilgeç olarak kabul edilmiş olan birimlere ilişkin TUD’da arama yapılması ve çıktılara göre her bir ilgecin en sık kullanıldığı ilk 10 zamansal işaretleyicinin derlenmesi sonucunda edinilmiştir.

Bu doğrultuda TUD’dan edinilmiş veriye bakıldığında, Türkçede zaman ilgeçleri ile birlikte en sık kullanılan ve farklı zaman hesaplama sistemlerinin birer parçası olan sözcükselleşmiş zaman bölümlerinin şunlar olduğu görülmektedir:

1. An

2. Saniye, dakika, saat, gün, hafta, ay, yıl/sene, yüzyıl/asır 3. Mevsimler

4. Yaş

5. Hayat dönemleri: bebeklik, küçüklük, ergenlik, çocukluk, gençlik, genç yaşlar, orta yaş...

6. Eğitim ve meslek hayatı dönemleri: ilkokul, ortaokul, lise... acemilik, uzmanlık, asistanlık...

7. Günün bölümleri: şafak, tan, öğle(n), akşam, ikindi, gece, günbatımı, gündoğumu

8. Akım-Dönemler: Sanayileşme, Aydınlanma, Rönesans…

9. Çağlar: Eski Çağ, İlk Çağ, Antik Çağ, Ortaçağ…

10. Özel/tarihi günler: Yılbaşı, Cumhuriyet’in ilanı, Çocuk Bayramı...

11. Tarihi olaylar: II. Dünya Savaşı, Amerika’nın keşfi...

İkinci maddedeki saniye ve dakika, sırasıyla bir dakikanın ve bir saatin 60’ta biri olan, uluslararası olarak uzlaşılmış zaman birimleridir. Bu ifadelerin, bir olayın gerçekleşmesiyle ilişkili zamanın saniye ve dakika cinsinden belirtilmesinin önemli olduğu nadir özel durumlar dışıında (ör. ‘maçın 17. Dakikası’; ‘30 saniye boyunca kaynadıktan sonra’ vs.), birinci maddedeki an ile eş anlamlı olarak da kullanıldıları görülmektedir.

Ör. 73: O dakikadan sonra gazeteci değil, kör ve fakir bir şarkıcıydım.

(TUD künye: W-LE09C4A-0465-6)

Ör. 74: Hayatımız, öleceğimiz saniyeye kadar devam edecektir!

(TUD künye: W-PA16B3A-0503-2)

Bunun nedeninin, bu zaman birimlerinin gündelik yaşam algı ve pratiğinde bir anla denk kısalıkta olarak kabul edilebilmeleri olduğu düşünülmektedir. An ise, uzlaşılmış bir zaman birimi olmaktan ziyade insanın şimdiki zaman algısı ile ilişkilenen ve ‘çok kısa bir süre’yi ifade eden, çoğunlukla da o, bu, şu gibi göstericilerle eşdizimlilik gösteren bir zaman parçasıdır. Bu bağlamda da, an, dışsal değil, içsel ve göreli çerçevelerde karşılaşılan bir terimdir. Yukarıdaki iki örnekte, sırasıyla, belli bir olayın gerçekleşmesinden (Ky olay) sonra şarkıcı olunması ve ölüm olayının gerçekleşmesine (Ky olay) kadar yaşanması anlatıldığı için, bu örneklerde olay referansına dayalı zİRÇ’ler bulunduğu söylenebilir.

İkinci maddede yer alan tüm ifadeler, güneş takvimini, yani dünyanın güneşe göre dönme ekseninin açısını veya güneşe göre olan konumunu temel almaktadırlar. Bu

bakımdan, göstericilerle kullanıldıkları durumların haricinde (bu hafta, geçen ay vs.) dışsal referans ile ilişkilenmektedirler.

Üçüncü maddede yer alan mevsimler, her ne kadar yine güneşi temel alıyor olsalar da, bu defa ikinci maddedeki ifadeler gibi güneş takvimi sistemine göre değil, güneşten ısı ve ışık alma süresine göre belirlenmiş olan zaman bölümleridir. Yine de, benzer şekilde dışsal bir referans sağlayabilecek döngüsel bir sistem oluşturmaktadırlar.

Dördüncü maddeye gelindiğinde, burada bir kişinin veya bir şeyin o anki, geçmişteki veya gelecekteki bir yaşı, yıl birimi üzerinden ölçülmektedir. Başlangıcı doğumu (veya bir şirketin kuruluşunu, bir arabanın imalatını vs.) temel almaktadır ve dolayısıyla da zaman içinde gün/ay/yıl biçiminde ifade edilebilecek olan bir noktaya denk düşmektedir. Bu bakımdan, ilgeçlerle birlikte bir kişinin veya bir şeyin yaşınının belirtilmesi (x yaşından beri, x’li yaşlara kadar vs.), yıl birimini temel almak bakımından, yine güneş takvimi sistemine dayalı bir referanstır. Bu bakımdan, her ne kadar bir olayın gerçekleşme zamanını yaş miktarı üzerinden ifade etmek belli bir tarih vermek kadar doğrudan olmasa da, nihayetinde yine takvim sistemine dayalı bir referans olduğu da yadsınamaz.

Öte yandan, Türkçede sıklıkla ilgeçlerle birlikte kullanılan ‘ilk yaşlar’, ‘erken yaş(lar)’,

‘genç yaş(lar)’ vs. gibi ifadeler (ör. erken yaşlardan itibaren, orta yaştan sonra vs.), yıl cinsinden hesaplanabilecek olan bir zamanı değil, bir sonraki maddede yer alan hayat dönemlerini ifade etmekte kullanılmaktadırlar.

Beşinci maddedeki hayat dönemleri, ortalama insan ömrünü temel alan zaman bölümleridir. Bu bakımdan da, olaylardan ya da konuşucunun bakış açısından bağımsız olmak bakımından dışsal bir referans sağlamaktadırlar. Alanyazında dışsal referansla ilişkilenen ve bu işlevi gören tek sistem, tarih sistemleri olarak kabul edilmektedir. Oysa

hayat dönemleri de, tıpkı tarih sistemleri gibi, zamana ilişkin bir çeşit bölümlemenin, dışsal referans olarak kullanılabilen dilsel karşılıklarıdır.

Benzer şekilde, altıncı maddede yer alan eğitim ve meslek hayatı dönemleri, bu sefer insan ömrünün biyolojik safhalarını değil, toplumsal yaşam pratiğinde geçerli olan bir takım süreçleri veya dönemleri ifade etmektedir. Bu bakımdan, eğitim ve meslek hayatı dönemlerinin de, kültürel olarak uzlaşılmış farklı türden bir zaman hesaplama sistemi olduğu söylenebilir.

Yedinci maddedeki günün bölümleri, güneşin konumuna gönderimde bulunan ifadeler olarak, zamanı parçalara bölmenin daha farklı bir yöntemi olarak kabul edilebilir.

Aslına bakılırsa, üç, dört ve beşinci maddelerde yer alan ifadeler, her ne kadar yine güneşi temel alıyor olsalar da, güneş takvimine dayalı sistemlerden daha farklı olarak, kullanımsal olarak konulmuş olan sınırları göstermektedirler.

Son olarak, geriye kalan 8-11 arası maddelere bakıldığında, bunların her birinin gerçekleşmiş oldukları tarih veya tarih aralıkları, yine evrensel güneş takvimi sistemine göre belirlenmiştir. Elbette, başka bir takvim sistemine yerleştirilmeleri de mümkündür.

Ancak, bunların dışsal mı yoksa içsel referansla mı ilişkilendiklerine ilişkin bir yargıda bulunulamamaktadır, çünkü aşağıdaki örnekler üzerinden fark edilebilecek olan bir tür anlam belirsizliğine sahiptirler:

Ör. 75: Rönesanstan sonra pozitif doğa bilimlerinin doğması ve gelişmesi, bu bilimsel şüpheyi, metot şüphesini de beraberinde getirmiştir.

(TUD künye: W-VH03A2A-2026-1)

Ör. 76: Bu farklı görüşlerin şekillenmesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan günümüze kadar izlenen dış ticaret politikalarının etkili olduğu söylenebilir.

Rönesans, 15-16. yy. aralığında yaşandığı kabul edilen tarihi bir dönemdir. Ancak, bu veya benzeri bir tümcede, gönderimde bulunulan, Rönesans’ın hüküm sürdüğü tarih aralığının kendisi de olabilir, ‘bir olay olarak Rönesans’ın kendisi de. Net tarih bilgisinin önem taşıdığı bağlamlarda, doğrudan dışsal bir referans bulunduğunu; belli bir takvim sistemiyle işaretlenmiş tartışmasız bir zaman dilimine gönderim yapıldığını söylemek mümkündür.

Ancak 75 vb. örneklerde, Rönesans ile işaretlenen bir olay zamanı değil bir olay;

dolayısıyla Rönesans’ın sonrası ile işaretlenen ise, bu olayın bitimi de olabilir. Böyle bir yorumlama ile, bu ve benzeri örneklerde içsel referans bulunduğunu söylemek de pekala mümkündür.

Benzer şekilde, Örnek 76’daki ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu’, hemen herkesçe bilinen bir tarihe denk düşmektedir; bu anlamda bu örnekte dışsal bir referans bulunduğu söylenebilir. Öte yandan, TC’nin kuruluşunun yalnızca bir olay olarak öne çıkarak, içsel bir referans sağlıyor olması da aynı ölçüde mümkündür.

zDRÇ ile zİRÇ arasındaki bu türden anlam belirsizlerinin daha pek çok örneğini vermek mümkündür. Akımların, dönemlerin, çağların, özel/tarihi günlerin/olayların hepsi belirli bir tarihe gönderimde bulunmaktadırlar; ama aynı zamanda da bu tarihlerden bağımsız olarak, referans noktası olarak kullanılabilecek olan önemli birer ‘olay’dırlar.

Bununla birlikte ‘ateşin bulunması’ gibi kimi tarihi olayların tam olarak ne zaman gerçekleşmiş olduklarına ilişkin herhangi bir bilgimiz olmadığı için, bunlar doğrudan doğruya ‘olay’ olarak nitelendirilebilir ve olayların içsel özelliklerini temel alan zİRÇ’ye dâhil oldukları söylenebilir.