• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI FELSEFE TARİHİ BİLİM DALI JOHN DEWEY’İN DEĞER/LEME ANLAYIŞI Yüksek Lisans Tezi HİLAL YÜKSEL Ankara 2021

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI FELSEFE TARİHİ BİLİM DALI JOHN DEWEY’İN DEĞER/LEME ANLAYIŞI Yüksek Lisans Tezi HİLAL YÜKSEL Ankara 2021"

Copied!
140
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

FELSEFE TARİHİ BİLİM DALI

JOHN DEWEY’İN DEĞER/LEME ANLAYIŞI

Yüksek Lisans Tezi

HİLAL YÜKSEL

Ankara 2021

(2)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

FELSEFE TARİHİ BİLİM DALI

JOHN DEWEY’İN DEĞER/LEME ANLAYIŞI

Yüksek Lisans Tezi

HİLAL YÜKSEL

Tez Danışmanı

PROF. DR. CELAL TÜRER

Ankara-2021

(3)

I

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

FELSEFE TARİHİ BİLİM DALI

HİLAL YÜKSEL

JOHN DEWEY’İN DEĞER/LEME ANLAYIŞI Yüksek Lisans Tezi

Tez Danışmanı: Prof. Dr. CELAL TÜRER

TEZ JÜRİSİ ÜYELERİ

Adı ve Soyadı İmzası

1- Prof. Dr. CELAL TÜRER

2- Prof. Dr. Hasan Yücel BAŞDEMİR

3- Prof. Dr. Hakan GÜNDOĞDU

Tez Savunması Tarihi

14.01.2021

(4)

I T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne,

Prof. Dr. Celal TÜRER danışmanlığında hazırladığım “John Dewey’in Değer/leme Teorisi’’ (Ankara.2021)” adlı yüksek lisans tezimdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu, başka kaynaklardan aldığım bilgileri metinde ve kaynakçada eksiksiz olarak gösterdiğimi, çalışma sürecinde bilimsel araştırma ve etik kurallarına uygun olarak davrandığımı ve aksinin ortaya çıkması durumunda her türlü yasal sonucu kabul edeceğimi beyan ederim.

Hilal YÜKSEL Ocak 2021, Ankara

(5)

i

ÖNSÖZ

Yaşam bütün ihtişamıyla bir soru demeti olarak karşımızda durmaktadır. Temel mesele ise soruların asla bir son bulamaması ile ilgilidir; bir soru hep bir başka sorunun kapısını aralamaktadır. Bildiğimizi zannettiğimiz, alışkanlıklarımız üzerinden tekdüze bir okumaya tabi tuttuğumuz hayat bu bakımdan gayet çetrefilli ve bilinmez bir hal üzerine seyretmektedir. "Nasıl yaşamalıyım?" sorusu da insanın düşünmeyi sistematik hale getirdiği günden bu yana yanıtı aranan bir soru olmuştur. Bu soru elbette ahlâkın ya da bugünlerde kullanılan kavramla değerin ne olduğu ile ilgilidir. Ahlâk ya da değer, esasında amaçlı ve bilinçli eylemle doğrudan bağlantılı olan bir düşünme etkinliğinin sonucudur. Bu eylemlilik durumunda etik, insanın ahlâka dair fiillerini düşünce konusu yapmakla birlikte, bir davranış çerçevesi de sunmaktadır. Söz konusu çerçevede etik, felsefenin yaşama dönük kısmını seslendirir. Bu ses, hayatın içinde ve hayatla birlikte gelişen, ömür boyu devam eden bir yaşam işçiliğine dönüşmelidir. Bu akış içerisinde kişinin benimsediği dünya görüşü ise, onun hayatta olup bitene yönelik bakışını yansıtan bir yön duygusunu ifade eder. Bu yön duygusu aynı zamanda insanın; Tanrı, doğa, ben ve öteki ile kurduğu ilişkiyi kapsayan bir spekdram şeklinde arzı endam eder.

Dünya görüşünü, kişinin kimlik ve kişilik oluşumunu içinde tamamladığı bir düzlem olarak kabul edebiliriz. Kişinin olay ve olgulara bakışı bu düzlem içerisinde gelişir.

Bu yönüyle anlamlandırma perspektifi, esasen kişinin yaşamına değer biçmesidir. Sosyal ilişkilerimiz, davranış biçimimiz, beğeni ve takdirlerimiz, değer biçmelerimizin parametresinde gelişir. Bizler, eylemlerimizde, anlamlı olup olmaması noktasında, belli bir modeli kendimize örnek alır, söz konusu modelle, olay ve olgulara bakışımızı bir simetride bütünleştirir ve bir paradigma içinde ifade ederiz.

(6)

ii

Paradigma kavramı tutarlı fikirler demeti, bütünlüklü bir bakış açısı olmanın yanında duyguları, tutkuları, ahlâk, din, bilim, sanat, estetik gibi bütün formları içine alan bir olguyu temsil eder. O, basit bir ifadeyle dünya görüşü modelidir. Bir paradigmanın içerisinde toplumsal değerleri anlamlandıran, neden, nasıl ve neye göre olmaları gerektiğini ifade eden şey ise değerlemelerimizdir. Değerleme, paradigmayı rafine ederek onu değerler alanına ulaştırmada rehber işlevi görür. Bileşenlerinin korelasyonunu, değerler üzerinden sağlar. O halde değer nedir bir şey değeri olduğu için mi istenir yoksa bir şeyin değeri, arzu edilmesinin bir sonucu mudur sorularına aranan cevaplar doğrudan varoluşa yönelik olmak durumundadır.

İnsanlar tarih boyunca benimsedikleri bilgi ve varlığa dair görüşleriyle bağlantılı olarak değer ürettikleri ve üretilen değerleri dönüştürdükleri görülmektedir. Süregelen bu çerçevede, değerden çoğu zaman farklı şeyler anlaşılmış ve bu doğrultuda her çağın kendine göre değer ve değerlemeleri olmuştur. Bu durumun oldukça doğal olduğu söylenebilir. Zira genel ve soyut olan değer kavramı, tasavvurlarda berraklaşmamış ve aynı zamanda değişen tarihsel koşullarda farklı yaklaşımlara konu olmuştur. Bir dönemden diğerine, değere yüklenen anlamlar ve değer yargıları değişse de değer kavramına verilen önem ve ona atfedilen işlevsellik hep korunmuştur.

Değer ve değerleme terimlerinin büyük bir dikkat ve özenle kullanıldıkları zaman dahi, farklı anlamlar ve çok çeşitli şekillerde kullanımının yol açtığı muğlaklık, felsefe tarihi boyunca aydınlatılması gereken temel konulardan birisi olmuştur. Kaynağı ne olursa olsun insanlar arası faaliyetler, her zaman mantıksal değer olarak doğruya, ahlâksal değer olarak iyiye ve estetik değer olarak güzele talip olmuştur. Bu itibarla ahlâkî eylem ya da değer/lemeler, soruşturulması gereken vazgeçilmez bir alan olarak varlığını sürdürmüştür. İşte bu minvalde John Dewey’in Değer/leme Teorisi adlı çalışmanın

(7)

iii

hazırlanması, değer felsefesine dönük bir ihtiyacın gereği olarak telakki edilmiştir. Bu çalışma, John Dewey'in değer teorisinin, sadece kendi felsefesinin merkezi olmadığı, aynı zamanda pragmatizmin felsefeye temel katkısını da oluşturduğu savı ile Dewey'in deneyim ve deneysel yöntem merkezli değer teorisi daha anlaşılır hale getirmeye çalışılmış ve değer/leme anlayışının deneyim üzerinden izah etme gayesi gütmüştür.

Çalışmamız bir giriş, iki bölüm ve bir sonuçtan oluşmaktadır. Çalışmanın giriş kısmında konunun önemini, amacını ve sınırlarını dile getirmeye çalıştık. Birinci bölümde, insan ve doğa ilişkisi, deneyimin yanlış kullanımlarının aydınlatılması ile Dewey’in yeni deneyim anlayışı, deneyim-değer teorilerinde bir köprü görevi gören iyinin benzersizliği temelinde başlıca değer sorunları ve değer yargıları ele alınmış, ikinci bölümde ise, Dewey’in değerleme, değerlendirme ve ahlâkî eylemin grameri olarak değer anlayışına dayalı düşünümsel ahlâk incelenmiştir. Değer/leme soruşturmasına ilişkin nihai düşünce ve değerlendirmelerimiz ise çalışmanın sonuç kısmında yer almıştır.

Bu çalışmanın her aşamasında yardım, katkı, yapıcı eleştirileri ve düşünceleriyle bana rehber olan başta değerli hocam ve danışmanım Sayın Prof. Dr. Celal TÜRER’e, jüri üyeleri Prof. Dr. Hasan Yücel BAŞDEMİR, Prof. Dr. Hakan GÜNDOĞDU’ya, yüksek lisans eğitimim boyunca üzerimde emeği geçen değerli hocalarımdan Sayın Prof. Dr. Murtaza KORLAELÇİ’ye, Dr. Öğretim Üyesi Selçuk ERİNCİK ile Dr. Öğretim Üyesi Tuba Nur UMUT’a teşekkürlerimi arz etmeyi bir borç bilirim. Yine bu çalışmayı sona erdirmem için büyük sabır ve hoşgörüsüyle bana her zaman destek olan değerli aileme hürmet ve şükranlarımı sunarım.

Hilal YÜKSEL Ocak 2021, Ankara

(8)

iv KISALTMALAR

A.Ü.S.B.E.: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Akt.: Aktaran

Bkz. : Bakınız C.: Cilt

Çev. : Çeviren Ed. : Editör No: Numara S. : Sayfa

Ss. : Sayfa sayıları Vol: Sayı

(9)

v İÇİNDEKİLER

GİRİŞ…...1

BİRİNCİ BÖLÜM JOHN DEWEY’DE DEĞER YARGILARI META-ETİĞİ 1. İnşa Edici Bir Kavram Olarak Deneyim...11

A. Doğa ve Değer Üreten İnsan...12

B. Deneyim: Felsefe Yapmanın Başlangıç Noktası...15

C. Deneyimin Kötüye Kullanılması ve Yeni Deneyim Anlayışı...18

2. İyinin Benzersizliği...29

A. Değer Anlayışında Büyümenin Yeri: Faaliyetin İyiliği...32

3. Talep Etme Olarak Değer...36

A. Değerin Anlamsallığı...36

B. Değer Yargıları Meta-etiği...43

C. Doğalcı Teorilerde Olgu ve Değer Ayrımı...45

D. Değerler Hiyerarşisi...49

E. Değer Türleri Sorunu...51

4. Araç Olarak Değer Yargıları Teorisi...53

A. Değer Yargılarının Özellikleri...62

(10)

6

B. Değer Verme Tutumları...66

İKİNCİ BÖLÜM DEĞERLEME, DEĞERLENDİRME VE SOSYAL TEORİNİN KOŞULLARI 1. Beğenme ve Beğenmeme Olarak Değerleme...72

A. Dışa Vurma Olarak Değer İfadeleri...74

2. Arzu ve İlgi: Sonuçların Nedensel Koşulları...78

A. Arzu ve Zekâ...85

B. Zekâ ve Değer...90

3. Amaçlar ve Araçların Sürekliliği...92

4. Ahlâkî Eylemin Grameri: Düşünümsel Ahlâk...98

5. Değerlendirme ve Sosyal Teorinin Koşulları...110

SONUÇ...116

KAYNAKÇA...123

ÖZET...127

ABSTRACT...129

vi

(11)

1 GİRİŞ

ÇALIŞMANIN AMACI, ÖNEMİ VE ARAŞTIRMA METODU

Felsefenin kendine mahsus alanı, problemleri ve ana konusu, insan hayatındaki gerilimlerden doğmaktadır. Söz konusu gerilimler insan yaşamındaki değişimlerle felsefenin spesifik problemlerini farklılaştırır. Öyle ki, farklılaşma her zaman devam eder ve zaman zaman krize sebep olarak, insanlık tarihinde yeni bir dönüm noktası meydana getirebilir.1 Bu durumu organizmanın doğadaki tehlikelere her daim açık olduğu şeklinde okumak mümkündür. Organizma, tehlikelerle sürekli olarak karşı karşıya gelmenin ona zarar vereceğine dayanarak, hayatta kalmak için düşünceyi yardımına çağırır. Bu doğrultuda, insanoğlu tesadüfi bir dünya içerisinde kontrolü sağlamak ve kendi güven alanını tesis edebilmek adına iki genel strateji geliştirir. Kapsamlı bir şekilde ifade edilecek olunursa söz konusu stratejiler gelenek ve bilim çerçeveleri dâhilinde şekillenir.

Böylece, meselelere yönelik geliştirilen arayışlar kaynakların çeşitliliğinden dolayı birtakım farklılıklar arz eder; bu ise varoluşun gerçekleştirilmesine dair zorlukların artmasına sebebiyet verir. Bu durum, ahlâkın gelenek ve bilimsel metot, bilgi ve tutumlarla uzlaştırılmasını gerekli kılar. İşte Dewey, buradan yola çıkarak, felsefenin kökeninin iki farklı türden zihinsel ürünün uzlaştırmasına yönelik bir çabaya dayandığını öne sürer.2

Felsefenin genel çabasını değer/leme teorisine (theory of valuation) uygulayan Dewey, ahlâk ve bilim arasındaki uzlaşıyı “değer”le sağlamak ister. Elinizdeki bu çalışma, ahlâk ve bilim arasındaki uzlaşıyı sağlayan değer yargıları meta-etiğini aydınlatarak,

“Dewey’in değer/leme teorisi neyi önerir?” sorusuna cevap bulmayı amaçlar. Bu soru,

1 John Dewey, Reconstruction in Philosophy, Enlarged Edition, Beacon press, Boston, 1959, (first published in 1920), s. 256.

2 John Dewey, Reconstruction in Philosophy, s. 89.

(12)

2

Dewey’in sisteminde öne çıkan doğa, organizma, deneyim, değer, arzu, eğilim, zekâ, değerleme, değer verme tutumu, değer yargıları, değerlendirme gibi teorinin omurgasını teşkil eden kavramlar ile araç-amaç ilişkisinin neliği, değer-olgu ayrımının ve değerler hiyerarşisinin olup olmadığına yönelik sorunlara kapı aralar. Söz konusu sorunlara, Dewey’in perspektifi üzerinden cevaplar aranması bu çalışmanın konusu olacaktır.

Değer düşünce tarihinde birçok sosyal alanın ortak problemi olarak tartışılmıştır.

Kavramın, oldukça geniş bir alanda tartışılmış olmasından kaynaklı, değer/value kavramı üzerinde ittifak edilmiş bir tanıma rastlanılmaz. Öyle ki; Yunanca’da değerin, özellik, meziyet gibi anlamlara gelen aretê ve fiil hali olan aréskô, iyi yapmak, halletmek, düzeltmek, beğenmek, hoşlanmak anlamlarında varlık problemlerine işaret edecek tarzda kullanıldığı tespit edilmiştir.3 Yine Latince’de zengin ve güçlü olmak anlamında kullanılan valor, İngilice’de value, Fransızca’da valuer, Almanca’da wert olarak ifade edilen değer, tarihsel süreç boyunca iktisadî ve ahlâkî bir ölçü minvalinde mod değişikliğine uğramış ve bu durum bir tanım üzerinde uzlaşmayı zorlaştırmıştır. Buna rağmen değer, temelde organizma ile çevre arasında gerçekleşen etkileşime işaret etmiştir.

“Değer nedir?” sorusuna bir anda cevap vermek zor olsa da, değere anlam kazandıran en önemli şeyin, ona yönelen bireyin anlam dünyası ile irtibatlı olduğu ve onun talepleri doğrultusunda üretildiği söylenebilir. En dar anlamıyla sadece etiğin bir dalı olarak görülür. Bu anlamıyla değer, doğrudan ne yapılması gerektiğine odaklanmaz;

bilakis, soruşturulması ve kaçınılması gereken şeylerin ne olduğu sorularını merkeze alır.

En geniş anlamdaysa o; etik, estetik, toplum ve siyaset felsefesi, hukuk ve din felsefesi

3 F. E. Peters, Antik Yunan Felsefesi Terimleri Sözlüğü, Çev. H. Hünler, Paradigma Yay., İstanbul, 2004, s.

46.

(13)

3

gibi değerle ilgili yönü olan tüm felsefe disiplinlerini kapsayan bir üst disiplin olarak görülebilir. Bu bakış açısına göre değeri, genel olarak değerin anlamı, doğası, karakteristik özellikleri, sınıflaması, ne türden şeylerin değere sahip olduğu, değerlendirmenin ve değer yargılarının doğası gibi soruları içeren, değer ve değerlendirmenin genel incelenmesi olarak düşünmek mümkündür.

Değere yönelik araştırmanın başlangıcı, Antik Yunan’a kadar götürülebilir.

Sokrates ve Platon’dan beri filozoflar, iyi, güzel, ahlâkî doğru, erdem gibi kavramlarla ilgili soru ve sorunları tartışmış; iktisattan felsefeye ve zaman içerisinde sosyolojiye, psikolojiye kadar birçok disiplinin konu alanına girdiğinden, bu kavrama ilişkin çeşitli tanımlar yapılmıştır. Tarihsel süreç içerisinde değer kavramı, iktisattan etiğe geçmiş bir terim olarak kabul edilir.4 Dönemin hâkim anlayışına göre değer, ekonomi alanında bir şeyin kıymeti ve ederi anlamına gelirken, değerlendirme o şeyin kıymetini tahmin etmek anlamına gelmekteydi. İlerleyen zamanlarda bazı filozoflar, özellikle Rudolf Hermann Lotze, Albrecht Ritschl, Schopehauer ve Friedrich Nietzsche kendi düşüncelerinde ona temel bir rol verdiler ve terimin anlamını genişlettiler.5 Böylece değer ve değerlendirme terimleri, bu filozofların açtığı yeni yolda, farklı anlamlara veya kullanımlara sahip olmuşlardır. Kadim dünyada kendi başına var olan ve çoğunlukla tek bir anlama sahip olan iyi, birey ve kültürlerin yaşadığı paradigma değişimi ile farklı anlamlarda anlaşılmaya ve kullanılmaya başlamıştır. Bu durum, farklı insanların farklı iyiyi anlamasına imkân veren değer kavramının kullanılmasına zemin hazırlamıştır.6 Böylece değer terimi günümüzde; sadece ürün olarak nesnelerle ve parayla ilgili bir terim olmaktan çıkarak,

4 İoanna Kuçuradi, İnsan ve Değerleri, Ankara, Türkiye Felsefe Kurumu, 2013, s.38.

5 Murad Omay, Değer Felsefesi, İstanbul Ün. Felsefe Lisans Programı, s. 14.

http://auzefkitap.istanbul.edu.tr/kitap/felsefe_ao/degerfelsefesi.pdf (16.05.2020)

6 Celal Türer, “Ahlak ve Müeyyide/Yaptırım”, Ahlaktan Felsefeye Felsefeden Ahlaka, Dergâh Yay., İstanbul, 2017, ss. 67- 68.

(14)

4

pek çok farklı iyiye olanak tanıyarak insanı ilgilendiren her şeyin alanına girmiştir. Artık değer, iyi/kötü, ahlâken doğru/ahlâken yanlış, güzel/çirkin, faydalı/zararlı gibi birçok terimin kullanımlarını kapsayan, şemsiye kavram işlevi görmektedir. Değer, bu haliyle belirli alanlarda bir bakış açısı sunma, önem verme ve talep etme durumunu ifade etmektedir. Netice olarak, kavramın anlam sahasının genişletilmesi ile etik, estetik, hukuk, ekonomi, eğitim gibi alanlardaki sorunların, değer incelemesi içerisinde daha sistematik bir şekilde çözüme kavuşturulması hedeflenmiştir.

Değerin çözümüne dair çabalar, ilk olarak Franz Brentano’nun Empirik Bakış Açısından Psikoloji (1874) ve diğer eserlerindeki düşüncelerinde yer edinmiş daha sonra, Alexius Meinong’un Değer Teorisi Hakkında Psikolojik-Etik İncelemeler (1894) adlı eseri ve Christian von Ehrenfels’in Değer Teorisi Sistemi (1897–1898) adlı eseri ile olgunlaşmıştır. Değere dair yeni yaklaşımlar, 20. yüzyılın önemli filozoflarından olan, Max Scheler’in Etikteki Biçimselcilik ve Materyal Değer Etiği (1913, 1916) ve Nicolai Hartmann’ın üç ciltlik Etik (1926) adlı eserinde de kendini göstermektedir. Değer teorisi üzerine yapılan tüm bu çalışmalar, kısa süre içerisinde Kıta ve Latin Amerika’da etkisini hissettirerek, önemli eserlerin yazımına vesile olmuştur. Bu etkinin ürünü olarak, Ralph B. Perry’nin Genel Değer Teorisi (1926) ve Değer Türleri (1954); John Dewey’nin Değerlendirme Teorisi (1939) ve C. I. Lewis’in Bilgi ve Değerlendirmenin Analizi (1946) adlı eserleri sayılabilir. Yine yakın dönemde, R. Nozick’in Felsefî Açıklamalar (1981), D.

Wiggins’in İhtiyaçlar, Değerler, Hakikat (1987), H. P. Grice’ın Değer Fikri (1991) ve H.

Richardson’ın Nihai Amaçlar Hakkında Pratik Akılyürütme (1994) adlı eserleri de değer ile ilgili önemli çalışmalardandır.7

7 Murad Omay, Değer Felsefesi, ss. 14-15.

http://auzefkitap.istanbul.edu.tr/kitap/felsefe_ao/degerfelsefesi.pdf (16.05.2020)

(15)

5

Modern dönemde söz konusu kavram ile ilgili kayda değer akademik çalışmalar nispetinde pek çok disiplin tarafından değerin farklı yönlerini ön plana çıkaran çeşitli tanımlar yapılmıştır. Yaygın tanımlardan birine göre değer, bir grup ya da bireyin sahip olduğu niteliğini örtük veya açık bir şekilde belirtmesi, amaç ve araçlar arasında tercih yapmasını etkileyen eylem tarzları olarak, arzu edilebilirliğe işaret etmektedir.8 Çoğu zaman, arzular, ilgiler, amaçlar, istekler, tercih edilen ya da tercih edilmeyen, hoşlanılmayan birçok yönelim ile ilgili olarak değer; arzu edilen, kişilerin hayatlarına kılavuzluk yapma fonksiyonu bulunan durum ötesi hedefler olarak bireylerin olayları nitelendirmek ve eylemlerini seçmek için kullandıkları ölçütleri ifade etmek için kullanılmaktadır.9 Cevizci değeri, bir şeyin veya nesnenin önem ölçüsünü gösteren ve dahi onu anlamlı kılarak, arzunun, ilgi ve istemenin konusu haline getiren özellik veyahut nitelik olarak tanımlarken;10 Kuçuradi, değeri ilişkiler ve kurulan iletişim noktasında ele almayı uygun görür ve bireyin varlık ilişkilerinde hareketine yön vererek, karşılaştığı sorunlara cevaplar oluşturma sürecinde bir ipucu olarak telakki edilmesi gerektiğini düşünür.11

John Dewey, gelişiminden bahsettiğimiz değer felsefesinin anlaşılması için önemli ve gerekli bir isim olarak karşımıza çıkmaktadır. Dewey'in değer/leme teorisine yönelik akademik çalışmaları az olsa da onun değer sistemi ve söz konusu sistemi için geliştirdiği terimleri ele almak ve onları anlamak araştırmamız için merkezi önemdedir.

Bu açıdan ilk adım Dewey’in değeri hangi çerçevede ele aldığının tespitidir. Pek çok araştırmacı Dewey’in değeri meta-normatif ya da meta-etik teori çerçevesinde ele

8 C. Kluckhohn, Values And Valueorientations In The Theory Of Action, Toward A General Theory Of Action, (Ed.) T. Parsons & E. A. Shills , Harvard University Press, 1951, s. 395.

9 S. H. Schwartz, Universals In The Content And Structure Of Values: Theoretical Advances And Empirical Tests In 20 Countries, (Ed.) M.P. Zanna, s. 1. Vol.25, Advances In Experimental Social Psychology, Academic Press, San Diego, 1992, ss. 1-10.

10 Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Say Yayınları, İstanbul, 2011, s. 112.

11 İoanna Kuçuradi, İnsan ve Değerleri, s. 169.

(16)

6

aldığını beyan eder.12 Değer ona göre, talep veya belirli bir durumu bir diğerine tercih etme eğilimini yansıtmaktadır. Buna göre değerler, davranışlara kaynaklık eden ve onları yargılamaya yarayan anlayışlar olduğu gibi ayrıca, bireylerin neyi önemli gördüklerini tanımlayarak istekleri, tercihleri, arzu edilen ve edilmeyen durumları göstermektedir.13 Değerler, insanların ilgileri, hoşlanımları, arzu nesneleri, tercihlerin ağırlıkları gibi pek çok açıdan açıklanması mümkün olan, içinde değişimi barındıran bir kavramdır. Öyle ki, değerlerimizi belirleyen şey eğilim ya da yatkınlık olarak tezahür eden seçimlerimizdir.14 Bu yaklaşım, değerin kişiden kişiye, bağlamdan bağlama değişebileceğine, mutlak ve değişmez olmadıklarına dolayısıyla da sabit ve durağan olarak tanımlanamayacaklarına dikkat çeker. Buna ilaveten zaman içinde toplumun ruhuna ve başa çıkılması gereken sorunlara binaen değer, değerleme ve değere bağlılık, belli bazı değişimlere hatta ondan da öte dönüşümlere uğramak durumunda kalmıştır.

John Dewey’i değer felsefesinde farklı kılan, felsefeyi yeniden revize etmesi ve bunu yaparken de doğa ve organizma ilişkisini organik bir şekilde ele alarak deneyim ve deneysel yöntemi kendine kılavuz olarak seçmesidir. Ona göre, felsefe deneyimi aydınlatmaya çalışmalıdır. Böylece deneyim kontrol edilerek anlamlar zenginleştirilebilir ve böylece insan hayatındaki imkânlar arttırılabilir. Bu bakış açısına göre Dewey, ana konu olan değer/leme ile birlikte deneyimi açıklamak ve netleştirmek için geliştirdiği entelektüel kavramlar arasında ayrımlar yapmaya girişir. Dewey'in meta-etik sisteminde oluşturduğu terimler hem birbiriyle ilintili hem de farklı önemlere sahip olduğu için;

değer(value), değerleme(valuation), değer verme (valuing), değerlendirme (evaluation),

12 E. T. Mitchell Ince, ”Dewey’s Theory of Valuation”, Ethics, Vol. 55, No. 4, The University of Chicago Press, 1945, ss. 290-297. https://www.jstor.org/stable/2988963 (9.10.2019)

13 A. R. Erdem, “Üniversite Kültüründe Önemli Bir Unsur: Değerler”, Değerler Eğitimi Dergisi, Cilt: I, Sayı:

4, 2003, s. 53.

14 Hasan Yücel Başdemir, Liberalizm: Ahlaki Temeller, Liberte Yayınları, Ankara, 2009, s. 73.

(17)

7

değer iliştirme (prizing), değer biçme (appraising), değer atfetme (esteeming) ve değer saptama (estimating) arasında teknik ayrımlar yapar.15

Dewey, değer sistemini inşa ederken kendisinden önce ele alınan şekliyle bir değer teorisi oluşturmanın peşine düşmez. O daha ziyade sistemine değerlemenin (valuation) ya da bir başka ifade ile değerlemeleri hayat içinde nasıl yaptığımızın peşine düşer. Bu çerçevede değer terimi hem anlam olarak karmaşık hem de nereye atıf yapıldığı net olmayan bir kavramı yansıtırken, değerleme daha net bir şekilde ve anlamsal sorunlara yol açmadan değer verme ve değerlendirmeyi içeren bir süreci seslendirir. Buna göre değerleme, değer verme tutumlarına yönelik soru sorulmaya başlandığı an kendisini gösteren bir süreci ifade eder. Bu noktada değer verme ise, bir şeyi sevme ya da bir şeyden nefret etme; başka bir deyişle beğenme ya da beğenmeme meselesini ifade eder.

Değer verme yukarıda ifade edildiği gibi tutumları, her şeyden önce davranışın birinci basamağını oluşturan dürtüleri harekete geçirir. Yine aynı şekilde söz konusu tutumlar, eğilim ya da isteksizlik bakımından farkında olmadan eylemeyi ifade eden alışkanlıklara işaret eder. Ancak değer verme tutumu, arzu, hoşlantı ve eğilim içeriyor diye her zaman değer yargısı oluşturmaya yetmez. Değer verme tutumuna göre eylemde bulunmanın doğrudan mümkün olmadığı ya da eylemin bireyi tatmin edecek sonuçları vermemesi halinde tutuma yönelik değerlendirme ve soruşturmanın başlaması değer yargısının oluşturulmaya başlandığını gösterir. Değer yargısının bu noktada görevi, pratik olmasından mütevellit, kişinin mevcut sorununa en iyi çözümü bulması noktasında

15 John Dewey, ”Theory of Valuation”, International Encyclopedia of Unified Science Volume II Number 4, The University of Chicago Press, 2. Basım, Chicago, 1943, ss. 4-5.

(18)

8

rehberlik etmesidir. Böylelikle, değer yargıları/ değerlendirmeler yeni değer verme tutumlarının oluşması ile son bulur.

Değer vermenin doğasını araştıran Dewey, değer yargıları teşkil etmek adına değiştirilen değer verme tutumlarının birer arzu, eğilim ya da beğeni olduklarını belirtir.

Öyle ki değer verme tutumlarını değiştirmesi bakımından araçsal bir işlev gören değer yargıları, aksayan faaliyetin devamını sağlama amacı doğrultusunda işlev görür. Sorunu betimler ancak sadece betimlemekle kalmaz, çözüm için bireyi ya da toplumu araç-amaç sürekliliğine yönlendirir. Böylece değer yargısı, organizmanın nesneyi ya da herhangi bir eylemi daha geniş bağlamda ele almasını, gözden geçirmesini ve o şekilde değerlendirmesini sağlar. Deneyim ve değer anlayışı arasında yer alan iyi için yeni kanıtlar keşfetmek değer yargısının görevidir.

Dewey’in teorisinde önemli olan bir başka nokta ise değerlendirme ve sosyal teoridir. Değerlendirmede amaç, kişinin sıkıntı çekmeden, arzu edilen şeye kolay ve acil bir şekilde ulaştırılması ve memnun edilmesidir. Buradaki arzu, değerlendirmeye ve yeni alternatiflere kapı aralayan bilişsel bir hoşlanımdır. Kısaca ifade edilecek olursa, daha önceden bir şeye veya nesneye yönelik değer-verme tutumunun eyleme geçirilmesi neticesinde ortaya çıkan sonuçlar, bireyin değer yargılarının dönüştürücü özelliğine binaen, alternatif yolları yeniden gözden geçirecek, değerlendirecek ve tüm boyutları ile soruşturduğu bu değer verme tutumunu bir yenisi ile değiştirecek olan hoşlanımlardır.

Birey, bir sorun çıktığında muhtemel eylem rotalarını en eksiksiz şekilde tamamlayarak, onu amaca ulaştıracak maliyet ve faydaları açısından en makul araçları seçer.

Ahlâkî alanda değer teorisinin bir yansıması olarak reflektif ahlâkı öneren Dewey, toplumsal ahlâkı vurgular. John Dewey'in, ahlâkî muhakemedeki yöntem düşünceleri, yalnızca onun organizmanın doğadaki durumu ve sosyal alandaki değer ve değerlemenin

(19)

9

aydınlığa kavuşturulması ile kendini gösterebilir. Bu doğrultuda amaç; arzu, zekâ ve değer ilişkisinde doğanın bir işlevi olarak bir zekâ açıklaması sağlamak değil, doğaya duyulan sadakatin; arzu, ilgi ve çıkarların zekâya dönüşene kadar desteklenmesi ve toplumsal olanın el verdiği imkânlar nispetinde değeri ortaya çıkarmak olacaktır.

Çalışmamız ile ilgili gerekli görülen aydınlatmalar verildikten sonra, içeriğe yönelik bazı açıklamalar yapabiliriz. Bu doğrultuda birinci bölümde, Dewey’in doğada değer durumu hakkındaki görüşlerini açıklamak için deneyim görüşü analiz edilecektir.

Doğa ve doğada değer üreten insan anlayışına değinerek, deneyimin şimdiye kadar ne olarak ele alındığı ve hangi sorunlarla ilgilendiği, yeni deneyim anlayışıyla Dewey’in neyi amaçladığı açıklanmaya çalışılarak; deneyim ve değer ilişkisini doğru kurabilme amacıyla iyinin benzersizliğinin, faaliyet ve gelişme/büyüme kavramının önemi üzerinde durulacaktır. Daha sonra ise çalışmanın merkezî kavramı olan değerin irdelenmesine geçilecektir. Bu bölümde temel hedef, değerin etimolojik analizini yapmak ya da çeşitli açılardan tanımını vermek değil; Dewey açısından, onun değer/leme teorisindeki anlamsallığıdır. Böylece deneyimin bütünlüğü ve sürekliliği doğrultusunda, büyüyen ve değişen değer algısının yönü tayin edilmiş olur. Bölümün devamında değerler alanına yönelik olgu-değer, değer türleri ve değerler arasında herhangi bir hiyerarşinin olup olmadığına dair bilgiler verilmiş, araç olarak değer yargıları tüm yönleriyle ele alınmaya çalışılmıştır.

İkinci bölümde ise, beğenme, beğenmeme, arzu, eğilim ve zekâ doğrultusunda değer/leme ele alınarak amaç-araç sürekliliğine dikkat çekilmiştir. Amaç ve aracın karşılıklı belirlenmesi anlayışı ile sorunun çözümü için olası eylem rotasının nasıl belirleneceği ve arzunun nasıl ve neyin yönlendirilmesi ile değiştiğinin ayrıntılı açıklaması

(20)

10

yapılmıştır. Nihai olarak değer/leme anlayışının önerdiği düşünümsel ahlâk anlayışına temas edilerek, değerlendirme ve sosyal teori bahsi ile konu sonlandırılmıştır.

Tüm bu açıklamalardan sonra belirtilmelidir ki; bu çalışma sadece felsefenin bir dalı olarak değer ve değerlendirmelerimiz hakkında konuşmayacak, aynı zamanda felsefece düşünmeye çağırarak, talep etme olarak değerlerimizi değerlendirmeyi teklif edecektir. Eğer William James’in ifadesiyle felsefe, görüler olarak hayatın sürüklenişini görmenin ve bütün kayganlığını hissetmenin olduğu bir araştırma ise, Dewey’in bakış açısını ya da doğanın akış içerisinde deneyim ile ortaya çıkardığı değerleri idrak etmek, onun fikirlerini oluşturan kavram ve sorunlarla yüzleşmek değer ve değerlemeyi hayatımızda yeniden anlamaya imkân sağlayabilir. Bu sebeple bizatihi değer oluşumunu sağlayan doğanın ve deneyimin aydınlatılması ile işe başlamanın, onun değer teorisini anlamaya giriş sağlayacağı düşünülebilir.

(21)

11

BİRİNCİ BÖLÜM

JOHN DEWEY’DE DEĞER YARGILARI META-ETİĞİ

1. İNŞA EDİCİ BİR KAVRAM OLARAK DENEYİM

John Dewey, bir değer teorisinin, mutlaka bir doğa teorisi içerdiğini ve değerin yalnızca doğa bağlamında anlaşılır bir şekilde tartılabileceğini belirtmektedir.16 Ona göre, değerleri ve doğadaki değerlemeyi anlamak için onları yaşam deneyimlerinde gerçekleştikleri şekliyle anlamak esastır. Nitekim değer, ne doğadan izole edilmiş bir varlık ne özel zihnin hayaleti ne de aşkın bir formdur; aksine o, deneyim içerisinde elde edilen bir durumun sonucudur. Daha açık bir ifadeyle, değer problemli bir durumda bireyin faaliyetine yönelik bir engelleme, bir kesinti söz konusu olduğunda, duruma dönük bir istikrar ve sükûnet arandığında ortaya çıkar. Buradan hareketle Dewey’in değeri anlamlandırdığı zemin olan insan-doğa ve deneyim-doğa etkileşimini aydınlatılması gerekli bir aşama olarak görebiliriz.17

İnsan ve doğa arasındaki etkileşim, belirlenebilir koşullar altında değerleri üreten bir süreci yansıtır. Herhangi bir durumda, bir birey doğada ona nitelik sunan nesnelerle çevrilidir. Onlar çekici ya da itici, peşinden koşulacak ya da kaçınılacak teşvikleri oluştururlar. Eğer bir şey çekici ise ona kavuşma adına çeşitli etkileşim yolları aranacak, eğer çekici değilse ondan kaçmak veya onu gerçekleşmeden önce önlemek için çeşitli yollara başvurulacaktır. Sorunlu duruma yönelik söz konusu olasılıklar, amaç ve faaliyetlerin ne ölçüde engellendiğine bağlı olarak değişecektir. Tüm bu olanlar ise deneyim içerisinde gerçekleşmektedir.

16 John Dewey, Experience and Nature, Later Works, George Allen and Unwin Limited, Osmania University, Hyderabad 1925, s. 402.

17 James Gouinlock, John Dewey’s Philosophy of Value, Humanities Press, New York, 1972, ss. 124-127.

(22)

12

Ampirik, evrimci düşünce ile birlikte değişim dünyasını tüm felsefesinde etkin bir şekilde işleyen Dewey, deneyimi ve değeri, doğada ve onun içinde yaşayan organizmanın etkileşimleri olarak incelemeye ve anlamaya çalışmıştır. Ona göre her türlü deneyim biçimi aynı zamanda doğanın da özelliklerinden biridir. Deneyim ve doğanın sürekliliği ve söz konusu süreklilik içerisinde tecrübe ifadesi, her şeyin niteliksel bir dönüşümden geçtiğini açıklamaktadır.18 Doğa mekanizmaları ayırt eder, ölçer ve ilişkilendirir; deneyim ise sonlanan bu değişim süreçlerini ilişkilendirir. Bu husus deneyimin organizma ile doğal çevresi arasındaki etkileşim olarak görülmesini ifşa eder.19 Bu etkileşim göstermektedir ki; organizmanın doğada edindiği şeyler sadece bilmek ve bilgiye dair özellikler değil, aynı zamanda -ahlâkî deneyime dair olan değer vermek, değer biçmek, arzulamak gibi özelliklerin de keşfidir.20

A. Doğa ve Değer Üreten İnsan

Dewey’e göre insan, kendini tesadüfî bir dünyada yaşıyor olarak bulur. Doğa bir risk sahnesidir. Onun aslî unsuru belirsizlik ve değişkenliktir.21 İnsanlar günlük faaliyetlerini genellikle dürtü ve alışkanlıkları çerçevesinde gerçekleştirir; eylemlerinin özel bir bağlam içinde ortaya çıktığını düşünmeden basit bir şekilde eyler. Öyle ki; bu durum, insanın kendisi ve doğa arasındaki uyumu yakalaması kadar, ilişkisel durumu göz ardı edercesine uçurumlar inşa etmesini de mümkün kılar. Dewey, Mantık: Sorgulama Teorisi’nde, aslında insanların sadece doğada yaşayan canlılar olmadığını; bilakis, doğa ile yaşayan varlıklar olduğunu vurgular. Söz konusu anlayış organizmayı, doğaya karşı pasif olma durumundan aktif olma konumuna bir başka deyişle failliğe taşır. Ona göre insan, doğanın nitelikleri ve koşulları içerisinde yaşayan, hayatta kalmak için her an

18 James Goinlock, John Dewey’s Philosophy of Value, ss. 64-65.

19 Hakan Gündoğdu, John Dewey'de Felsefe, Deneyim ve Yöntem, Grafiker Yay., Ankara, 2018, s. 178.

20 James Gouinlock, John Dewey’s Philosophy of Value, ss. 3-10.

21 John Dewey, Experience and Nature, s.43.

(23)

13

eyleyen ya da eylemeye mecbur olan bir canlıdır. O, biyolojik evrimin bir ürünü olarak sürekli oluşum halinde olan doğanın bir parçasıdır. Bu çerçevede insanın başlıca amacı, doğal ve toplumsal çevreye uyum sağlamak ve hayatta kalmaktır.22

Dewey düşüncesinde doğanın değişken ve dinamik oluşu onu süreçsel kılar.

Organizmada tıpkı doğa gibi süreçsel özellikleri yansıtır. Doğayı ve kendimizi bu şekilde düşünmeye alışık olmadığımızı ifade eden Dewey, doğa ve organizmanın ilişkiselliğini vurgulayarak, insanların çoğu zaman kendilerini, tenlerinin içinde bir yerlerde var olan olarak düşündüklerini söyler. Söz konusu tenin altında, kişiyi hayata bağlayan organlar, kemikler, kaslar, kan ve hücreler bulunmaktadır. Üstelik bunların hepsi, birbiriyle uyumlu bir şekilde çalışmaktadır. Dewey, etkileşimli bir çalışma sürdüren iç sistemi, yine uyumlu ve kesintisiz bir şekilde doğa ile kurduğu iletişim ile bağdaştırır. Örneğin, nefes alıp veren insan, çevresindeki havayı teneffüs etmektedir. Havadaki faydalı ya da zararlı bütün gazları içine alan kişinin solunum sistemi, havayı oluşturmakla beraber, vücut için gerekli olmayan diğer gazlardan ayırıp onları doğaya salarak, oksijeni tene almaktadır. Doğa ve insan uyumunu kavramak adına, buna benzer pek çok örnek vermek mümkündür.23

Dewey organizmanın tam anlamıyla doğanın içinde olduğunu ve aynı şekilde doğanın da organizma içinde olduğunu belirtirken, tenin -düalist yaklaşımlara atıf olarak- zannedildiği gibi organizmayı doğadan ayıran bir perde olmadığını ön plana çıkarır. Ona göre doğa ve organizma arasında bir kutuplaşma yoktur; organizma, doğa da tıpkı onun gibi, sürekli bir değişimi, geçişi temsil eder. Dewey’in insanı, olan biten karşısında bir seyirci değil, doğa içinde yaşayan ve bu suretle değerler üreten bir varlıktır.24 Bu doğrultuda organizmanın hayata uyumu, değer yargılarının işlevselliği, onun çevre/doğa

22 John Dewey, Logic: The Theory of Inquiry, Later Works, Henry Holt and Company, New York, 1938, s. 32.

23 Robert B. Talisse, Çev. Feyza Demir, ”Felsefenin Yeniden İnşası”, Marife, Yaz 2016, 16/1, ss. 179-191.

24 John Dewey, Art as Experience, in Later Works, vol. 10, 1934, s.18.

(24)

14

ile kurduğu iletişime bağlıdır. Zira yetersiz bir iletişim organizmanın hayatına mal olabilir.

Bu nedenle birey, dengesizlik durumundan denge durumuna yükselmek için her an değerlendirmeler yapar. İçinde bulunduğu sıkıntılı duruma müdahale eder ve koşulları değiştirmek için çevreyi kullanır.25

Yaşam, Dewey’in tabiriyle bir kumarı barındırır. Nitekim o, değişkenlik eğilimi olan bir doğa ile etkileşime ve dahi gerilime bağlıdır. Tesadüfî ve riskli unsurlar barındırdığı için doğa hem riskli hem de bu riskin getireceği değişimin aksine durağan olma özelliklerine sahiptir. Durağanlıktan kasıt, istikrarsızlıktan istikrara, gerilim dolu anlardan sükûnete erişme isteğidir. Birey kendini, çoğu zaman değişkenlikten kaynaklanan zor bir durum içinde bulur. Öte yandan aynı birey doğa ve yaşamdaki bütün risk ve tehlikelere rağmen yine de eylemde bulunmalıdır.26

Doğa eylem sahasıdır ve birey eylem sahasında problemlerine bir cevap arar.

Birey bu sorunlara gereken yanıtı veremezse istenmeyen sonuçlara katlanmak, belki de ölmek zorunda kalabilir. Hayatta kalmayı ve refaha kavuşmayı arzulayan organizmanın eylem plânları, her zaman onu düştüğü durumdan kurtarma garantisi taşımaz. Hatta geleceğin belirsiz oluşu, sorunlu durumda aynı yolu izlemenin yetersiz kalabileceğini bize haber verir. Nitekim böyle durumlar yeni seçimler ve değerlemeler üretmeyi gerekli kılar. İnsanın kaderinin, doğa ile etkileşimini doğru kurup, ondaki değerleri açığa çıkarması nispetinde şekilleneceğini belirten Dewey, görüşünü şöyle ifade eder:

Canlı yaşamı, çevresinden gelen tehlikelere maruz kalır ve her dakika, ihtiyacını karşılamak için çevresinin farkında olmalıdır. Bir canlının hayatı ve kaderi, en samimi şekilde çevresiyle etkileşimine bağlıdır.27

25 John Dewey, Art as Experience, ss. 18-20.

26 Robert B. Talisse, Çev. Feyza Demir, ”Felsefenin Yeniden İnşası”, Marife, Yaz 2016, 16/1, ss. 179-191.

27 John Dewey, Art as Experience, s.19.

(25)

15

Yukarıdaki metinden anlaşılacağı gibi, organizmanın içine düştüğü ve baş etmekte zorlandığı sorunlar felsefeyi doğuran temel sebeplerdir. Dewey, Tecrübe ve Doğa’da felsefenin, tesadüfi bir dünyada insanın trajedisine cevap olarak ortaya çıktığını iddia ederek, Felsefeyi İyileştirme İhtiyacı’nda, “Felsefe, kendi reçetesini kendine uygulamalıdır”28 diyerek felsefenin reflektif özelliğine dikkat çekmiş ve düşünümsel bir çaba olarak sosyal umut projesine vurgu yapmıştır. Felsefenin görevi, kendini çatışma halinde bulduğu doğayla başa çıkma hususunda insana yardımcı olması, ona ufuklar açmasıdır. Böylece Dewey, felsefeyi iyileştirme amacı doğrultusunda öncelikle, bilimsel araştırma metotlarını toplumsal sorunlara uygulanmayı teklif ederek insan deneyimini iyileştirmeyi önerir. Bu doğrultuda yeniden inşa edilmesi amaçlanan felsefe, bilimseldir.

Zira bilimsel yöntem soruşturmanın yolunu temsil eder ve modern dönemde bilim ve ahlâk arasında kapanması gittikçe zorlaşan boşluğun her iki alan arasında köprü vazifesi görecek bir teoriye ihtiyacı vardır. Bu noktada, sağlam temeller üzerine inşa edilen ve doğru kurgulanan bir yönteme ihtiyaç duyulmaktadır. O yöntemin adı da deneyim ve deneysel yöntemdir.

B. Deneyim: Felsefe Yapmanın Başlangıç Noktası

Eğitim, estetik ve değer ile ilgili teorileriyle ön plana çıkan Dewey, felsefenin aşırı teknik ve entelektüel bir disiplin haline gelmesinden yakınarak, onu en genel ifadeyle sosyal eleştiri biçimi ile yeniden birleştirmeye çalışmıştır. Bu doğrultuda sistemini geliştirmek için öncelikle geleneğin kusurlarını açığa çıkararak felsefeyi yeniden inşa projesine başlar. Öyle ki; geleneksel felsefenin kesinlik, değişmezlik, sağlamlık ilkelerinin temelinde kurulan entelektüel otorite koltuğunun, yeni dünyanın yeni sorunları için

28 John Dewey. "The Need for A Recovery of Philosophy", In Creative Intelligence: Essays in the Pragmatic Attitude, New York, 1917, s. 38.

(26)

16

oldukça dar ve yüzeysel bir bakış açısı sunmaktan öteye gitmediğini ileri süren Dewey, yöntem problemini ele alarak felsefenin işlevini revize etmiştir. Deyim yerindeyse yolda duran aklın alışkanlıklarını ve konforunu eleştiren Dewey, felsefenin, engelleri araştıran ve onları ifşa eden yönüne dikkat çekerek günümüz hayatına uygun ihtiyaçlara odaklanma ve ihtiyaçlara cevap verme misyonuna vurgu yapar. Bu doğrultuda John Dewey, eski metafiziği yıkmak ve felsefede yeniden yapılanmayı gerçekleştirmek için araçsalcılık teorisini öne sürer. Bu teori, bilgi ve değer başta olmak üzere felsefenin araçsallaştırılabilecek pratik işlevi açısından gerçeğin, pragmatik bir şekilde yeniden yapılanmasına dair birtakım öneriler sunar.29

John Dewey, araçsalcılık için deneyimin bilimsel metodolojisini benimseyerek, nesnel ve bağımsız bir tarzda var olan gerçeklerin yerine, yeni bir hareket noktası getirmenin gerekliliğine dikkat çekmiştir. Dewey, felsefenin yeniden inşasını gerçekleştirebilmek için felsefeyi insanın sorunlarıyla ilişkilendirerek, yaşam pratiğine yönelik sorun çözmeye odaklı sosyal umut ve iyi yaşam arayışına yönelmiş ve bu amaçlar çerçevesinde felsefe yapmanın başlangıç noktasını deneyim olarak belirlemiştir. John Dewey, söz konusu yöntem anlayışını öyle benimsemiş ve sistemine öyle bir entegre etmiştir ki, felsefesine giden yolların hepsi ya deneyimden geçmektedir ya da sonunda deneyime varmaktadır. Bu doğrultuda Dewey’in, deneyim kavramına yüklediği anlam tam olarak kavranmadan, çalışmanın ana konusu olan değer/leme teorisinin anlaşılması pek mümkün görünmemektedir. Bu gerekçe ile onun deneyim yöntemi ile neyi amaçladığı, deneyimin kötüye kullanılması ile ilgili eleştirileri ve bu çerçevede inşa ettiği yeni deneyim anlayışı irdelenebilir.

29 Philip R. Allman, ”John Dewey 's Instrumentalism: A Cultural and Humanist View of Knowledge”, Department of Philosophy in the Graduate School Southern Illinois University Carbondale, (Thesis), 2013, ss. 1-38.

(27)

17

Dewey’e göre deneyim, değerleri ve değer bağlılığını oluşturan bir kavramdır.

Deneyim kavramı, her ne kadar felsefî kelime hazinesindeki bütün kelimeler içinde başa çıkılması en güç olan kelimelerden biri olsa da, Dewey’in sisteminde kilit kavramlardan biri olarak yerini alır. Deneyim üzerine yapılan tartışmalar, alternatif anlamlar ve kullanım durumunun belirlediği zamansal değişimler incelendiğinde, kavrama yönelik kavrayışın bulanıklaştığı görülmektedir. Söz konusu bulanıklığı ve deneyim kavramı üzerinde yaşanan anlam karmaşasını giderme adına, Dewey, “Deneyim ve Doğa” (1925),

“Deneyim Olarak Sanat” (1934), “Deneyim ve Eğitim” (1938) gibi pek çok kitap yazmıştır.

Yine filozof, felsefesinde deneyime verdiği önemi ve söz konusu kavrama dönük devam eden endişe ve hassasiyetini, muhtelif makalelerde de dile getirmiştir.30

Dewey’e göre deneyim, masa veya herhangi bir nesneyi ifade eden ve bir bilincin odaklandığı ya da odaklanabileceğini belirten bir kavram olarak anlaşılamaz. O herhangi bir terimin, nesnenin odak noktası olduğu durumu ifade eden bir kavramdır. İfade edilenlerin nihai statüsüne karar veren, ifadenin ifadesidir. O, sonsuz ve sıfır kelimeleri gibi ifade edilemez. Bu –e bilemezlik durumu kavramın aşkın ve uzak olmasından değil,31 Dewey’in belirttiği gibi deneyim kelimesinin metinde kullanıldığında, ”farklı ve etkileşimli unsurların olduğu büyük ve işlevsel bir dünya”32 inşa edebilecek potansiyele sahip olmasından ileri gelir. Bu açıdan bakıldığında Dewey’in felsefeye yaptığı hizmet, deneyim kavramını olumlu bir şekilde karakterize edip “felsefe yoluyla yaşam tecrübesi çalışması”33 sunmuş olmasıdır. Dewey, bu çalışması ile yalnızca deneyimin tüm felsefî fikirlerin temel testi olduğunu ve aynı zamanda deneyimin netleşmesinin ve aydınlatılmasının felsefenin amacı olduğunu söylemektedir.

30 James Gouinlock, John Dewey’s Philosophy of Value, s.15.

31 T. V. Smith, "Dewey's Theory of Value", The Monist, Vol. 32, No. 3, 1922, s. 340.

32 John Dewey, Essays Experimental Logic, Dover Publications, New York, 1916, s. 7.

33 James Gouinlock, John Dewey’s Philosophy of Value, s. 15.

(28)

18

C. Deneyimin Kötüye Kullanılması ve Yeni Deneyim Anlayışı

Dewey felsefenin amacının, deneyimin neliğine yönelik bir kavrayış olduğunu belirtirken, geçmişteki çoğu felsefeyi deneyimi gerektirdiği şekilde tasvir etmedikleri gerekçesi ile başarısız bulur. Öyle ki filozof, çeşitli felsefelerce deneyim metodunun çokça talep edilmekte olup bu taleplerin, deneyime dair yeni bir anlayış üreterek değil de, önceden tespit edilmiş bir deneyim teorisine başvurmak suretiyle karşılandığına dikkat çekmektedir. Eleştiriye hedef olan deneyim anlayışları çözüm önerme konusunda başarılı değil, sorunlara tutunma konusunda muhafazakârdır. Bu nedenle Dewey, çoğu felsefenin deneyimin ve deneyimden öğrenmenin ne olduğu konusunda titiz bir çalışmaya ve kapasiteye sahip olmadıklarını iddia etmektedir. Söz konusu eksiklik, felsefî düşüncenin geçirdiği tarihi süreç incelendiğinde, deneyim kavramının doğadan ayrı tutularak hatta birbirine muhalif olacak şekilde konumlandırılarak, insanların kaygılarını kontrol etmenin ve bilgi edinme potansiyellerini geliştirmenin aksine, doğa, organizma ve deneyim iletişimini daha da anlaşılmaz kılma şeklinde kendini göstermiştir.34

Kanaatimizce Dewey'in deneyim kavramını, felsefe anlayışına nüfuz edecek kadar önemli görerek onu yöntem olarak tayin etmesinin gerekçelerini ve klasik deneyim anlayışlarına dair eleştirilerini, üç temel etki çerçevesinde okumak mümkündür. Söz konusu etkiler, Dewey'in Darwinci doğa anlayışını, W. James'in ampirik yaklaşımını ve son olarak da Hegel ve Huxley'de tezâhür eden deneyim anlayışlarını miras alması neticesinde felsefesine yansımıştır.35 Bu bağlamda deneyim, çevre ve organizmanın etkileşimi, faaliyet meselesi olarak revize edilecektir. Dewey, bu minvalde bilgi ve

34 James Gouinlock, John Dewey’s Philosophy of Value, ss. 15-16.

35 David Hildebrand, "John Dewey", The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Winter 2018 Edition), (Ed.) Edward N. Zalta,

https://plato.stanford.edu/archives/win2018/entries/dewey/>. (14.05.2020)

(29)

19

deneyimi eşitleyen, doğa ve deneyim arasında düalist yaklaşımı benimseyen, deneyimi tamamen öznelliğe bulaşmış olarak telakki eden indirgemeci yaklaşımları eleştirir.

Dewey'in söz konusu eleştirilerinde radikal olmadığı hatta "ılımlı bir mizaca"

sahip olduğu söylenebilir. Nitekim o, çözümlere ulaşmak ve farklılıkları uzlaştırmak için çaba göstermiş, iki karşıt fikir arasında üçüncü bir bakış açısı geliştirmeye çalışmıştır.

Dewey, bilimsel fikirlere dayalı deneyim ve deneysel araştırma eğilimi ile somut çözümler sunmaya odaklanmıştır.36 Bu doğrultuda karşılaşılan sorunlara çözüm bularak fikrî ilerleme sağlamak ya eski kavramların zaman içerisinde genişletilip, detaylandırılarak yapılandırılmasıyla ya da mevcut kavramların ihtiyacı karşılamada yetersiz kalması neticesinde, kavramın eskiye bir eleştiri olarak yeniden değerlendirilmesi ve yeni anlamlar yüklenmesi ile gerçekleşecektir.37 Fakat son yüzyılda felsefenin değişime karşı muhafazakârlığından yakınan filozof, onun çözüm önerme konusunda değil de, sorunlara tutunma konusunda ısrarcı olduğuna yönelik rahatsızlığını dile getirmektedir. Bu minvalde geleneksel felsefeye eleştiri için başlangıç noktası belirleyen Dewey, Antik Yunan'dan bu yana miras alınan deneyim görüşünden harekete geçmeyi uygun görmüştür.38

Dewey, çeşitli şekillerde radikal deneycilik, pragmatizm, hümanizm, işlevselcilik olarak adlandırılan bu hayatî, ancak hala biçimlendirilmemiş deneyim hareketi üzerine yapılan eleştirilerin; deneyimin ne olduğu ve ne anlama geldiğine dair farklı görüşlerden kaynaklandığını belirterek, bu konuda yaşanılan kargaşayı giderme adına 1905’de

36 C. Gregg Jorgensen, Discovering John Dewey in the Twenty-First Century, Dialogues on the Present and Future of Education, Palgrave Macmillan, New York, 2017, ss. 8-9.

37 John Dewey."The Need for A Recovery of Philosophy", s. 3.

https://brocku.ca/MeadProject/Dewey/Dewey_1917b.html (02.04.2020)

38 John Dewey."The Need for A Recovery of Philosophy", s. 6.

(30)

20

“Dolaysız Deneyciliğin Postülatı/The Postulate of Immediate Empiricism”,39 adlı makalesini yayınlamıştır. 1917’de yazdığı “Felsefenin İyileştirilmesi İhtiyacı/ The Need for A Recovery of Philosophy”40 adlı makalesinde ise, deneyimi ifade etme noktasında sıkıntılı olan geleneksel bakış açısının sunduğu anlamları irdeleyerek onun yanlışlarını ortaya koymuştur. Dewey, mevcut bilim ve pratik hayat ışığında, ortodoks deneyim anlayışının en savunulmaz görüş olduğunu iddia eder. Buna göre filozof, deneyimin klasik yorumu ile mevcut koşullara uygun olan deneyim anlayışı arasındaki temel zıtlıkları açıklayarak, naturalist deneyim anlayışını şekillendirmiştir. Temelde beş hususta yönelttiği eleştiri, onun iddia ettiği şekliyle, geleneksel felsefe anlayışının deneyimi nasıl kötüye kullandığını net bir şekilde gün yüzüne çıkarmaktadır.41

Dewey eleştirisine deneyimin öncelikle bir bilgi meselesi olarak kabul edilmesinden başlar. Bilgi ve deneyimi eşitleyen bu görüşe karşı çıkan Dewey, deneyim ve bilginin ilişkisinin iddia edildiği gibi mekanik olmadığını belirtir. Bilgi, birtakım soruşturmalar neticesinde elde edilirken; deneyim, bir organizma ile bir çevre arasındaki etkileşime, aktiviteye, bir faaliyete işaret eden ve bireyi değer yargısı oluşturmaya sevk eden dolayımsız bir faaliyettir. Deneyim, Dewey’in tabiriyle “eski gözlüklerden bakmayan gözler” için, kesinlikle bir canlı varlığın fiziksel ve sosyal çevresi ile ilişkisinin bir yansıması olarak değerlendirilecektir.42 Öyle ki; deneyim, gece gündüzün değişimine, soğuk ve sıcağa, zafere ve yenilgiye kısaca insanın dahil olduğu etkileşimlerin esas alındığı deneyimleme süreçlerine yöneliktir. Bilgi ise bu deneyimleme sürecinde deneyimin içinde ortaya çıkan pratik faaliyetlerden biri olarak değer dünyası ile bağlantılı

39 John Dewey, ”The Postulate of Immediate Empiricism“, The Journal of Philosophy Psychology and Scientific Methods, Vol. II. No. 15. July 20, 1905. https://archive.org/stream/jstor- 2011400/2011400_djvu.txt ((5.05.2020)

40 John Dewey."The Need for A Recovery of Philosophy", ss. 3-69.

https://brocku.ca/MeadProject/Dewey/Dewey_1917b.html (02.04.2020)

41 John Dewey."The Need for A Recovery of Philosophy", s. 7.

42 John Dewey."The Need for A Recovery of Philosophy", s. 7.

(31)

21

bir düzlemde ahlâkî epistemolojiyi oluşturmaktadır. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda Dewey’in bilgiden anladığı şeyin, nasılın bilgisi olması bakımından teorik değil, pratik bilgi olduğu kolaylıkla ifade edilebilecektir. Gündelik hayatında organizmanın yapıp etmelerine yol gösterici olan bilgi ya da bilme edimi, kendisi sahip olma durumuna işaret eden bir sonuç iken; deneyim, var olma ve değer üretme durumunu ifade eden bir süreçtir.

İnsanın bilgi edinme eylemi bir sorunla karşılaştığı anda, o şeye dair değer araştırmasına başlamaktadır. Deneyim bu noktada organizmaya doğanın kılavuzluğunu yaparak, cevap bulma adına eylem rotası sağlar. Örneğin, kaybolan bir kişi, yolunu bulmak için yoğun bir biçimde düşünmeye, alternatif çözümler üretmeye başlayacaktır.

Hiç şüphesiz birey, şimdiye kadar doğa ile kurduğu ilişki bağlamında edindiği yer ve yön gibi verileri yardıma çağıracak ve bunların çözüm/bilgi üretmesine katkı sağlamasını umacaktır. Uyguladığı çözümün onu bu durumdan kurtarıp kurtarmamasına bağlı olarak, doğru ya da yanlış bir bilgi elde etmiş olacaktır. İşe yarar bilgi ise değer elde edilecek;

eğer değilse, işe yarar çözüm için soruşturma işlemi tekrar gözden geçirilecek ve yeni alternatifler düşünülecektir. Dewey için tüm bu süreç, bilginin deneyim içerisinde ortaya çıkan faaliyetlerden biri olduğunun göstergesidir ve bu durum bilgi edinme uğruna deneyimin ötelenmesinin ya da deneyimin bilgi ile eşitlenmesinin önüne geçip, deneyimin içerisinde tezahür eden bilginin imkânını ortaya koymaktadır.43

Dewey’in klasik anlayışı eleştirdiği ikinci husus ise deneyimin, salt ruhsal, zihinsel ve öznel bir kavram olarak düşünülmüş olmasıdır. Zira geleneksel anlayışa göre deneyim, öncelikli olarak ruhsal bir şeydir ve baştan sona öznelliğe bulaşmıştır.44 Dewey’e göre ise

43 John Dewey. "The Control of Ideas by Facts", Chapter 8, in Essays in Experimental Logic, Chicago,

University of Chicago, 1916, ss. 237-242,

https://brocku.ca/MeadProject/Dewey/Dewey_1916/Dewey_1916_08.html (15.05.2020)

44 John Dewey. "The Need for A Recovery of Philosophy", s. 7.

(32)

22

deneyim, kendisiyle ilgili olarak organizmanın eylemelerine ve dahi acılarına yönelik, onların da tepkileri doğrultusunda birtakım değişikliklere uğrayan nesnel bir dünyadır, kamusaldır ve güvenilirdir. Böylece Dewey'in pragmatist felsefe anlayışı, deneyimin öznelliği anlayışını iptal eder. Ona göre deneyimlediğimiz şey doğadır ve bu nedenle deneyim kamusaldır.45

Klasik felsefe anlayışının deneyimi şimdiye indirgeyerek edilgen bir şey olarak telakki etmesi Dewey’i rahatsız eden bir diğer görüştür. Ona göre felsefenin aslî görevi dünyayı betimlemek değildir. Felsefe dünyayı yeniden inşa etme amacı gütmeli ve bu doğrultuda sosyal umut projelerine hizmet etmelidir.Burada tartışılan kelime anlamında deneyimin, algı, duyum veya gözlem olarak telakki edilmesidir. Deneyim, söz konusu klasik anlayışa göre pasif bir gözlemden ibarettir. Dewey bu bakış açısına karşı çıkarak;

deneyimin gözlemden ziyade bir probleme cevap vermek adına bağlamsal bir süreci ifade ettiğini düşünür.46

Bu noktada deneyimin doğası, ancak özel olarak birleştirilmiş bir aktif ve pasif bir unsur içerdiğine dikkat edilerek anlaşılabilir. Kişi bir şey yaşadığında ona göre hareket eder ve sonuçlarına katlanır. Verimin ölçülmesi ya da deneyimin değerinin belirlenmesi, onun sadece faaliyet teşkil etmediğini aynı zamanda, değişimi içerdiği anlamına gelir.

Faaliyetin sonucunda deneyimden öğrenme gerçekleşir. Deneyimden öğrenmek, geriye ve ileriye doğru hareketi içinde barındırır. Bu hareket bazı şeylerden zevk alınması veya bunlardan acı çekilmesi ile sonuçlanmaktadır. Bilişsel, aktif-pasif bir mesele olan deneyimin değeri bir başka deneyim ile kurulan ilişkilerden anlaşılır. Süreklilik, kümülatiflik ve kamusallık vardır.47 Deneyimin, organizmanın hayatta kalabilmesi için

45 Hakan Gündoğdu, John Dewey'de Felsefe, Deneyim ve Yöntem, Grafiker Yay., Ankara, 2018, ss. 167-168.

46 John Dewey. "The Need for A Recovery of Philosophy", ss. 7-8.

47 John Dewey, Democracy and Education, The Macmillan Court, New York, 1916, https://www.gutenberg.org/files/852/852-h/852-h.htm (20.04.2020)

(33)

23

ona dürtünün yeterli gelmediği durumlarda birtakım alışkanlıklar elde etmesini sağlayan kalıplar oluşturma işlevine işaret eden Dewey, onun problemli durumu istikrara kavuşturma görevine dikkat çekmektedir.48

Dördüncü olarak Dewey, deneyimin atomik parçalara ayrılmasına karşıdır.

Deneyimi tekil olarak anlara bölen bu anlayış, John Locke temelli İngiliz deneyim anlayışıdır. Dewey’in ifadesiyle bu anlayış, Antik Yunan’daki deneyim anlayışının zıddı olarak, dönemin filozoflarının, “ayakkabılarını tersten giydiği” bir dönemi yansıtmaktadır.49 Öyle ki; on yedinci yüzyıldan sonra deneyime biçilen değer radikal bir dönüşüme uğramıştır. Bu anlayışta doğa tasavvuru ile deneyim arasında tutarlı bir bağ kurulamamıştır. Locke ve Berkeley gibi İngiliz filozoflar, açık-seçik, kesin, nihai ya da ilkesel olarak deneyimin parçalara bölünmesi anlayışını savunmuşlardır. Dewey, bu tezi hatalı görür. Ona göre, deneyim tekil anlara bölünemez. Deneyim ve değer/leme anlayışında merkezi role sahip olan refleksiyon görüşü üzerinden deneyimi bir bütün halinde ele almanın gerekliliğine vurgu yapan Dewey için, deneyim kendi içinde bütünlüklü bir yapıya sahiptir.50

Dewey son olarak ise deneyimin aklın zıddı olduğu anlayışına karşı çıkar. Bu itibarla deneyim Antik Yunan anlayışında geleneksel inanç ve beceri olarak nitelendirilmiş ve akılsal olanın karşıtı olarak telakki edilmiştir. Buna göre deneyim, düşünceden farklı ve aynı zamanda ona zıttır. Ortodoks bakış açısına göre sonuç/çıkarım/düşünce, deneyimi bir sıçrama tahtası olarak kullanmaktadır.51 Özellikle

48 Hakan Gündoğdu, John Dewey'de Felsefe, Deneyim ve Yöntem, ss. 168-169; John Smith, "Experience in Peirce, James and Dewey", ss. 548-550.

https://brocku.ca/MeadProject/Dewey/Dewey_1917b.html (02.04.2020)

49 Hakan Gündoğdu, John Dewey'de Felsefe, Deneyim ve Yöntem, s. 159.

50 John Dewey. "The Need for A Recovery of Philosophy”, ss. 5-8.

"https://brocku.ca/MeadProject/Dewey/Dewey_1917b.html"https://brocku.ca/MeadProject/Dewey/De wey_1917b.html (02.04.2020)

51 John Dewey. "The Need for A Recovery of Philosophy", s. 8.

(34)

24

Antik Yunan‘da etkisini gösteren bu deneyim anlayışı, Dewey‘in tabiriyle geçmişin kollektif hafızası şeklinde düşünülmüştür.52 Deneyimi aklın karşısına koyan bu görüşe göre, kümülatif ve fayda odaklıdır. Ancak Dewey deneyimin genellemelerin ve kümülatif karakterli bakış açısının dayattığı kısıtlamalardan bağımsız bir şekilde ele alınınca, çıkarımlarla dolu bilişsel bir süreci ifade ettiğini belirtmektedir. Bu doğrultuda Dewey’in akıl ve deneyim arasındaki uyum anlayışı onun biyolojik temelli deneyim anlayışı inşasını ve deneysel yönteminin zeminini oluşturmaktadır.53 Ama modern bilimin gelişimi de göstermiştir ki; deneyim, akıl ve düşünce arasında bir zıtlık yoktur.

Esasında Dewey’in akıl/bilim ve deneyim arasında zıtlığın olduğuna dair görüşlere yaptığı eleştiri; onun geleneksel mantık anlayışının revize edilmesi gerektiğini düşünmesi ile araştırmaya önem vermesi ve bilimin kullandığı yöntemlerin sosyal bilimler için de uygulanmasının doğru olacağı kanaatiyle tutarlıdır. Öyle ki; Dewey’e göre nasıl kimya, biyoloji gibi pozitif bilimler, çalışmalarını laboratuvar ortamında yürütüyorlarsa deneyim anlayışı içinde zihinsel bir laboratuvar kurulabilir, faaliyete bilimin teknikleri uygulanabilir. Dewey’in naturalistik deneyim anlayışı çerçevesinde ele aldığı mantık anlayışı deneysel araştırma teorisini öngörmektedir.54 Bu doğrultuda araştırma akla işaret etmekte ve böylece pratik akıl ile bir problem veya rahatsız verici bir durum karşısında birey, talep edilen huzurlu duruma ulaşmak için araç, amaç ve bağlam ekseninde eylemde bulunmaktadır. Bu süreçte dene-sev ya da dene-hedef değiştir davranışları ile deneyimden öğrenmeyi, ondan çıkarımda bulunmayı gerçekleştirecektir.

https://brocku.ca/MeadProject/Dewey/Dewey_1917b.html (02.04.2020)

52 Akt. Hakan Gündoğdu, John Dewey'de Felsefe, Deneyim ve Yöntem, s.150.

53 John Dewey. "The Need for A Recovery of Philosophy", s. 8.

https://brocku.ca/MeadProject/Dewey/Dewey_1917b.html (02.04.2020)

54 Hakan Gündoğdu, John Dewey’de Felsefe, Deneyim ve Yöntem, ss. 209-217.

(35)

25

Toparlayacak olursak, Dewey’in -önceki düalist metafiziklerin aksine- vurguladığı ilk şey her türlü deneyim biçiminin doğanın özelliklerinden biri olduğudur. Dewey’in düşünceleri olgunlaştıkça görülür ki o, geleneksel deneyim anlayışlarının karşısında durarak, deneyimin deneysel bir yorumunu sunmaya çalışır. Deneyimde ve doğada katı bir düalist yapının olmadığını savunan filozof, deneyimin organik niteliğinin daha doğal, ayrıntılı ve bilimsel bir şekilde eklemlenmesini sağlamaya çalışır.55

Dewey, 1935’te yayımladığı “Emprizimler Üzerine Empirik Bir Araştırma” (An Empirical Survey of Empiricisms) başlıklı yazısında, geleneksel deneyim anlayışını eleştirmeye devam edip, J. S. Mill ve W. James’in öncülük ettiği yeni ve gelişmekte olan deneyim anlayışı içerisinde kendi anlayışını inşa etmeye çalışmıştır. Her şeyden önce belirtilmesi gerekir ki; Dewey’i yeni deneyim anlayışı oluşturma noktasında tetikleyen ve görüşleri ile onu derinden etkileyen Hegel ve T. H. Huxley olmuştur. İlk dönem felsefî yazılarında, her şeyin birbiri ile ilişkili olduğu Hegelci diyalektik sistemden ve onun idealizminden etkilenmiş olmasına rağmen, olgunluk döneminde bu etki yerini, insan organizması ve doğa arasındaki biyolojik etkileşime dair görüşlerin savunucusu olan T.

H. Huxley’in düşüncelerine bırakmıştır. Bu noktada Türlerin Kökeni ile çağı sarsan Darwin, Dewey’in görüşlerini şekillendiren bir diğer önemli isimdir.56 Darwin’in etkisi ile Dewey, doğal bilimlerin gelişiminde pozitif anlamda bir kırılma yaşandığını ve doğa bilimlerinin ve onun yöntemlerinin değer alanına da uygulanmasını gerekli görmüş ve felsefî prosedürünü ona göre inşa etmiştir. Huxley’in biyolojik bakış açısı ile başlayan değişim, Darwin’in evrimci düşüncesi ile birlikte Dewey’in sadece deneyim anlayışını

55 James Gouinlock, John Dewey’s Philosophy of Value, s. 3-7.

56 Hakan Gündoğdu, John Dewey'de Felsefe, Deneyim ve Yöntem, Grafiker Yay., Ankara, 2018, ss. 175-177.

Referanslar

Benzer Belgeler

Örneğin, Pierce’e göre, “bir tümcenin anlamı, tamamen, onun doğruluğu için kanıt olarak sayabileceği şeye döner”, ve Duhem’e göre, “teorik

Daha az belirgin bir etki Godwin’in İngiliz işçi hareketi üzerinde olmuştur. 1790’larda Siyasal Adalet’i okumuş olan işçilerden bir çoğunun Godwinciliği içten içe

Adorno sanat eserinin sanatsal niteliğini özerk bir sanatın içkin doğasıyla değerlendirmiştir. Ona göre, bir sanat eserinin niteliği, eserin monadik özünde içkin

6 gelişme ve özgürleşmenin dayanağı görülen proleter sınıfa bağlı olarak genel öznellik ya da bireysellik biçiminde ortaya konulmasına karşılık;

İnsan, bazı durumlarda tamamen amaçsız gibi davransa da çoğu zaman bir eylemi ‘niçin’ ortaya koyduğunu kendisi için anlamlı hâle getirmek durumunda

Nitekim bununla ilgili olarak Şiddet ve Metafizik adlı yazısında Derrida, Levinas için de varlığın ötesinde bulunan İyi‟nin, yalnızca bütünlüğü aşmadığını, Varlık

Bauman, genel olarak toplumsal dönüşümlerin ne olduğuna dair fikirler ileri sürmektedir. Geleneksel, modern ve postmodern dönemdeki dönüşümlerin anlaşılmasına

Bu doğrultuda Nietzsche, Hıristiyan değerlerden bağımsız bir ahlaklılığı bireysel evrim üzerinden ortaya koymaktadır. Nietzsche’nin evrim üzerine düşüncesi de onu,