• Sonuç bulunamadı

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE ve DİN BİLİMLERİ (FELSEFE TARİHİ) ANABİLİM DALI PRAGMATİK ETİK-SİYASET İLİŞKİSİ Doktora Tezi Ahmet KESGİN Ankara 2010

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE ve DİN BİLİMLERİ (FELSEFE TARİHİ) ANABİLİM DALI PRAGMATİK ETİK-SİYASET İLİŞKİSİ Doktora Tezi Ahmet KESGİN Ankara 2010"

Copied!
314
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE ve DİN BİLİMLERİ (FELSEFE TARİHİ) ANABİLİM DALI

PRAGMATİK ETİK-SİYASET İLİŞKİSİ

Doktora Tezi

Ahmet KESGİN

Ankara 2010

(2)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE ve DİN BİLİMLERİ (FELSEFE TARİHİ) ANABİLİM DALI

PRAGMATİK ETİK-SİYASET İLİŞKİSİ

Doktora Tezi

Ahmet KESGİN

Tez Danışmanı Prof. Dr. İbrahim ÖZDEMİR

Ankara 2010

(3)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE ve DİN BİLİMLERİ (FELSEFE TARİHİ) ANABİLİM DALI

PRAGMATİK ETİK-SİYASET İLİŞKİSİ

Doktora Tezi

Tez Danışmanı: Prof. Dr. İbrahim ÖZDEMİR

Tez Jürisi Üyeleri

Adı ve Soyadı İmzası

Prof. Dr. İbrahim ÖZDEMİR ……….

Prof. Dr. Murtaza KORLAELÇİ ....………...

Prof. Dr. Celal TÜRER ………..

Prof. Dr. Hüseyin Gazi TOPDEMİR ………..

Prof. Dr. Şaban Ali DÜZGÜN ………..

Tez Sınav Tarihi: 20.09.2010

Ankara 2010

(4)

KISALTMALAR

ABD, Amerika Birleşik Devletleri A.g.d., Adı geçen dergi

A.g.e., Adı geçen eser A.g.m., Adı geçen makale Ank., Ankara

A.Ü.İ.F., Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Ayrc., Ayrıca

Bas., Basımevi Bkz., Bakınız

BM, Birleşmiş Milletler Carb., Carbondale C., Cilt

Çev., çeviri Der., Derleyen

DİB, Diyanet İşleri Başkanlığı Ed., Editör

Ed., Editor Eds., Editors

Edw. Edwardseville Inc., Incoorporation İst., İstanbul

Kit., Kitabevi Krş., Karşılaştırınız LW., The Later Works Matb., Matbaası

MEB, Milli Eğitim Bakanlığı

MGSSAV, Marmara Grubu Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı No., Numara

Pub., Publishing

Pub. Publisher & Publications sad.,sadeleştiren

SIUP., Southern Illinois University Press

(5)

II S., sayı

s., sayfa

TDV, Türkiye Diyanet Vakfı TFD, Türkiye Felsefe Derneği TFK, Türkiye Felsefe Kurumu TİB, Türkiye İş Bankası Trans., Translation Univ., University Üniv., Üniversitesi

USA, United State of Amerika Vd., ve diğerleri

Vol., Volume Vs., vesaire

Yay., Yayınevi, yayıncılık Yay. haz., Yayına hazırlayan Yaz., yazarlar

YKY, Yapı Kredi Yayınları yy., yüzyıl

(6)

III İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR………...………...I İÇİNDEKİLER………...………...III ÖNSÖZ………...………...V GİRİŞ……...……...……….…VII 1. ARAŞTIRMANIN PROBLEMİ ve KONUSU……..……….…………..VII 2. ARAŞTIRMANIN AMACI ve ÖNEMİ………..…………...X 3. ARAŞTIRMANIN KURAMSAL ÇERÇEVESİ…………...XI KAVRAMSAL ÇERÇEVE………...………...………...XI VARSAYIMLAR……….………..…XVII 4. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ ve SINIRLILIKLARI……...XX I. BÖLÜM

KAVRAMSAL TEMELLENDİRİLME

A. Genel Hatlarıyla Etik ve Pragmatik Etiğin Konumu..…….………..……....1

1. Temellendirme/Meşruiyet Sorunu..……….……….5

2. İnsanı Dönüştüren Bir Araç Olarak Etik..………..………...……….13

B. Siyaset Kavramının Sorgulanması ve Tanımı………..………..17

Kavramsal Çerçeve.………..…...………..19

1. Otoriteyi Kullanma Aracı Olarak Siyaset………...22

2. Kamusal İşlerle İlgili Olarak Siyaset………..………...24

3. Uzlaşma ve Uyum Sağlama Olarak Siyaset………...28

4. İktidar ve Kaynakların Dağıtımı Olarak Siyaset………...30

II. BÖLÜM PRAGMATİK ETİK VE SİYASAL MEŞRUİYET Genel Bir Bakış…..………...……….………35

A. Pragmatik Etik…………..………..………37

1. Pragmatizmin Temsilcileri ve Tarihsel Serüveni……….……….….39

2. Pragmatizm………..……….………...54

a. Charles Sanders Peirce....………...……….55

b. William James……..…..………..………...65

c. John Dewey…..……….………...…..83

3. Pragmatizmin Deneyimciliği………...…...92

a. Charles S. Peirce……..……..………...93

(7)

IV

b. William James………..….……….………...95

c. John Dewey………...101

4. Pragmatizmin Doğruluk Anlayışı.…...…………...………..…105

a. Charles S. Peirce …...………..…...………….………...106

b. William James…....………..…...………….……….109

c. John Dewey…...……….…..…...……….………..115

5. Pragmatik Etik……..………...……….………127

a. Charles S. Peirce...…….…..………128

b. William James…………..…...…...………...129

c. John Dewey…………...…...………...131

Dewey’in Değer Anlayışı………...……...133

6. Pragmatik Siyaset Anlayışı...…….…………...………...…139

B. İktidar ve Meşruiyet………...………...………...145

1. Siyasal İktidar………..………..………...145

2. Siyasal İktidarın Meşruiyet Kaynakları………..………..…………149

3. Siyasal Birliğin En Üst Kurumu Olarak Devlet……..……….………157

III. BÖLÜM PRAGMATİZM ve SİYASET İLİŞKİSİ Pragmatik Etik-Siyaset İlişkisinin Görünür Alanları………...162

Genel Bir Bakış……….………...………162

1. Pragmatik Çaba Açısından Kapitalizm……….…...164

2.Sömürgecilik/Emperyalizm.…………..………..……..…………...…………....176

3. Devrimler ………...…...….……...………...……...194

4. Soykırım…..………...…………..…...203

5. Köle Ticareti..………..………..………...212

6. Küreselleşme...………..………...219

7. Çevre……..………..…….…………...229

8. Günümüz Siyasi Olayları….………...241

SONUÇ………...257

KAYNAKÇA………...264

ABSTRACT………..…………...289

ÖZET………..290

(8)

V ÖNSÖZ

Pragmatizm, Amerikan düşünce sisteminin ve yaşam tarzının kurucu unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünya üzerinde gerçekleşen siyasî ve askerî olayların içerisinde ABD, ya doğrudan ya da dolaylı olarak bulunmaktadır. 20. yüzyıldaki silahlanmanın, tarihte eşine rastlanmayan bir sürat ve yenilikle yol aldığına şahit olduk. Bu yarışın başını çeken ABD, aynı yüzyılın ikinci yarısından bu yana, dünya üzerinde askerî açıdan ve savaş aygıtları yönüyle bütün ülkelerin önünde gitmektedir. Eldeki bu büyük gücün, yine dünya üzerindeki siyasal ve askerî eylemleri, çok büyük bir kitle tarafından hoş karşılanmamaktadır. Hatta bu konuda ABD’ye karşı mücadeleyi oldukça ileriye götürenler bulunmaktadır.

ABD halkı ve siyasetçileri, herkes gibi kendi meşruiyet dairelerinde hayatlarını kurmaktadırlar. Onların, siyasal ve askerî eylemlerde ortaya koydukları tercihler, tarihteki diğer benzerleri gibi belirli bir meşruiyet çerçevesinde oluşmaktadır. Milyonlarca insan tarafından olumsuzlanarak eleştirilen birçok eylemi, kendi iç siyasetleri ve halkı açısından meşru bir algıya dönüştüren en önemli unsur olarak pragmatizm dikkat çekmektedir. Aslında siyasetin etikle ilişkiye girdiği tam o yerde duran pragmatik etik, esasında pragmatizmin etiğe uygulanmasından başka bir şey değildir. Dolayısıyla burada pragmatizmi doğru olarak anlamak özel anlam taşımaktadır. Siyaset tarafından bakıldığında pragmatizm için, siyasetçilerin vicdanlarını rahatsız edici tercihlerde bulunduklarında, onlara gerekçe sunan vicdanî bir olay da denilse yeridir.

Yüzyılımızın dünya üzerindeki en önde gelen gücünü temsil eden ABD hakkında esasında çok şey bilindiği zannedilir. Zira siyasal ve askerî açıdan her nereye bakılırsa, orada muhtemelen bir ABD eylemi bulunmaktadır. Bu da onları daha çok farkında olunan ülke durumuna getirmektedir. Bununla birlikte ABD’nin düşünce sistemi ve meşruiyet kaynakları konusunda ise, bir o kadar yabancılık içerisinde olunduğu gözlemlenebilmektedir. ABD’nin tercihlerinde ana unsur olarak bir meşruiyet sağlayıcı olan pragmatizm ve onun siyasetle ilişkisi konusunda çalışma yapmak bu bağlamda önemliydi.

Gerek doktoraya başlama sürecimde gerekse tez konumuzun seçimi sürecinde, verdiği destek ve gösterdiği nezaketten ötürü, daha sonraki dönemlerde ise, oldukça yoğun gündemine rağmen tezimizi tamamlamamız konusundaki

(9)

VI teşvikleri nedeniyle, tecrübesi ve fikirleriyle desteğini sürekli yanımda hissettiğim tez danışmanım, değerli hocam Prof. Dr. İbrahim ÖZDEMİR’e; aynı şekilde bütün bu süreçte sürekli yardım ve desteklerini gördüğüm, bir tez danışmanı titizliği ve hassasiyetiyle ön açıcı yönlendirmelerde bulunan kıymetli hocam Prof. Dr. Murtaza KORLAELÇİ’ye; vermiş olduğu destek, göstermiş olduğu iyi niyetli yakın ilgi ve alakadan dolayı gerek içerik gerekse şekil yönünden katkı sağlayan, nazik ve cüretkâr tartışma ortamı oluşturarak bana ufuk kazandıran saygıdeğer hocam Prof.

Dr. Celal TÜRER’e; özellikle tezimizin sınırlılıklarını oluşturma sürecinde ince ve etkili önerilerde bulunan, daha sonra ise sürekli sıcak ve samimi karşılama ve tartışmalarla tez izleme sürecinde dostâne ve nazik katkılarından dolayı saygıdeğer hocam Prof. Dr. Şaban Ali DÜZGÜN’e; her zaman sıcak ilgisini gördüğüm, tezimi okuyup gerekli katkıları sağlayan ve ayrıca yaptığımız değerlendirmelerle beni cesaretlendiren kıymetli hocam Prof. Dr. Hüseyin Gazi TOPDEMİR’e teşekkürü bir borç bilirim. Yine doktora döneminin tamamında gerek derslerine girdiğim değerli hocalarıma gerekse bu süreçte desteğini hep yanımda bildiğim sevgili aileme sonsuz şükranlarımı sunarım.

Ankara 2010 Ahmet KESGİN

(10)

VII GİRİŞ

1. ARAŞTIRMANIN PROBLEMİ ve KONUSU

Değerler insan içinde kök salan ve insanın yapıp etmelerinde kendisini gösteren unsurlardır. Onlar, insanın evrendeki yeri, güzellik ve çirkinliği algılayışı, gerçeği arayışını da içine alan entelektüel standartları ile hepsinin üzerinde insanı diğer varlıklarla birleştiren sosyal bağların tümünü kapsar. Bu hiyerarşinin içerisinde ahlâkî değerler en üst sıradadır. Çünkü ahlâkî değerler insanın sosyalliği ile doğrudan ilgilidir.1 Başka bir ifadeyle değerler, insanın başka insanlar ve nesneler ile bağlantısında ortaya çıkan, beliren ve bu yüzden kendisini gerçekleştirmeye çalışan nitelikler olarak görünür. Bu anlamda değerler, yapıp etmelerimizi yönlendiren ilkeler; hayatımıza yön veren pusulalar olarak tarif edilebilir.

İnsanın sosyal bir varlık oluşu, başka insanlarla etkileşim içerisinde olmayı ve birlikte eylemde bulunmayı gerektirir. Bununla beraber insan eylemleri, her daim belirli bir amaç doğrultusunda ortaya çıkar. Zira amaç koyma ve gerçekleştirme, bilincin bir kategorisi olduğundan ve bilinçli eylem yalnız insana özgü olduğu için, evreni amaçlı ve değer yüklü görmek insanî bir husustur. Ancak insan, belirli bir amaç doğrultusunda hareket ederken çoğunlukla varoluşu ve özellikle tarihi inşa ettiğinin bilincinde değildir. Doğrusu, tarihi tarih yapan, özellikle ona uzaktan bakan, daha sonraki zaman dilimlerinde ona anlam atfeden insanlardır. Bununla birlikte tarih yapan ve yaptığı tarihin bilincinde olan tek varlık insandır. Tarih, her ne kadar bireysel bir eylem alanı olarak görülse de daha çok büyük toplumsal eylemlerle inşa olmaktadır. Bu eylemlerin çoğunlukla siyaset sahnesinde ortaya çıktığı görülmektedir. Başka bir ifadeyle insan eylemlerinin çoğu siyasal içeriklidir.

Bununla beraber insan eylemleri, benimsediği etik değerlerden bağımsız olarak ortaya çıkmaz. Dolayısıyla siyaset ve etik, kendisini ve tarihini inşa eden insan için önemli aksiyomatik olgulardır.

Karmaşık yapısıyla birlikte insan, eylemlerine içkin olan amaçlarını çoğu kez kendi düşünce ekseni ve faydası doğrultusunda gerçekleştirir. Bu özelliğiyle tarih sahnesinde bencil bir varlık olarak görülür. Bu bencillik durumunun makul bir seviyede tutulması için gerek dinler, gerekse insanı merkeze alan öğretiler, birçok projeyle insana, yaşama standartlarına dönük normlar sunmuştur. Etiğin böyle bir

1 Leslie, Lipson, Uygarlığın Ahlâki Bunalımları, çev. Jale Ç. Yeşiltaş, TİB Yay., İstanbul 2003, s. 35.

(11)

VIII ihtiyacın sonucu olarak ortaya çıktığı iddia edilmektedir. Tıpkı etik alanda olduğu gibi siyaset alanında bencillik ve iktidar olma arzusunun belirleyici olduğu, hatta siyaseti, büyük bir mücadele alanı haline dönüştürdüğü görülmektedir. Daha açık bir ifadeyle siyasî iktidar mücadelesi, insan bencilliğinin en yoğun yaşandığı ve görüldüğü varoluş alanı olmuştur. Bu varoluş alanında ortaya çıkan bütün iktidar mücadelelerinde, etik ve siyaset birbiriyle iç içe geçmiştir.

Etik siyaset ilişkisi, çoğu kez hangi perspektiften bakıldığına göre şekillenmektedir. Sözgelimi, siyaset perspektifinden bakıldığında etik, siyasî meşruiyetin aracı olarak konumlandırılmaktadır. Bilindiği gibi her siyasal iktidar, içinde doğduğu topluma bir meşruiyet kaynağı sunar. Bu yönüyle bütün siyasal mücadeleler, etiği ya araç ya da amaç olarak kullanmak istemiştir. Diğer taraftan etik perspektif göz önüne alındığında siyaset, ahlâkın tonunu belirleyendir ve her ne olursa olsun bir iktidarla birlikte yaşama niteliğine bürünmüştür. Bu yönüyle bütün siyasal mücadeleler etiği çoğu kez araç olarak kullanmak istemiştir. İktidar sahibine öğütler bağlamında ‘nasıl iktidar olunur?’ sorusunu cevaplayan pek çok yazar,2 ahlâklılığı araçsal olarak gösterme eğilimindedir.

On dokuzuncu yüzyılda Amerikan toplumunda ortaya çıkan pragmatizmin, siyasal meşruiyet zemini oluşturduğu bir gerçektir.3 Bu anlamda pragmatik etik ile pragmatik siyasetin birbirinden ayırt edilemeyecek şekilde iç içe olduğu söylenebilir. Pragmatik etik siyaset ilişkisinde, ikincinin iktidar mücadelesi için birinciyi araç olarak kullandığı ama iktidara gelince de yönetilenler tarafından genellikle etiğin ve dolayısıyla iktidarın tonunun değiştiği iddia edilegelmiştir.

Böyle bir durum gerçekten söz konusu mudur? Yoksa bu durum iktidarın zorunlu bir sonucu mudur ya da insan bencilliğinin bir neticesi midir? Bu sorular çoğaltılabilir.

Esasen pratik zeminde ‘ne yapmalıyım?’ ve ‘nasıl yapmalıyım?’ soruları bir araç- amaç ilişkisini beraberinde getirir. Eğer cevap ‘iktidarı ele geçirmek ve orada kalıcı olmak’ ise; nasıl yapılmalı sorusunun cevabı araç niteliği taşımakta ve ahlâkî değerler bu sürecin aracı olmak durumunda kalmaktadır. Öte yandan razı olunmayan bir iktidar karşısında, ‘ne yapmalıyım’ sorusunun cevabı çoğu kez ahlâkî tavrı içermektedir. Ahlâkî bir tavır içinde olma kararlılığı, elbette ahlâkî bir amacı beraberinde getirecektir. Bununla beraber bu kararlılığı motive edici güç, ‘niyet’

2 Bunların arasında en tanınanı N. Machiavelli (1469–1527)’dir.

3 Üçüncü bölümdeki ilk beş başlığa bakınız.

(12)

IX olacaktır. Siyasal iktidar mücadelelerindeki etik değerlerin araçsal bir imkân olarak mı kullanıldığı, yoksa kategorik bir fayda için mi feda edildiği ancak iktidar olununca görülebilmektedir. Pragmatik etik, içeriği itibariyle araçsalcılığı zaten içinde barındırmaktadır. Bu açıdan bakıldığında onun da kendi hiyerarşisi bulunabilir. Daha büyük bir fayda için daha küçük olanın feda edilebildiği bilinen bir gerçektir. Bu tercihin ahlâkî olup olmadığı tartışma konusudur. Pragmatizmin, bu noktada faydanın peşinden giden bir kategori tavsiye ettiği görülmektedir.

Günümüzde kimi egemen devletler bazı bölgelere demokrasi, eşitlik, özgürlük, adalet gibi değerleri taşımak için siyasî ve askerî müdahaleyi kendilerine hak olarak görmekte, bu durumun meşruiyetini savunmakta ve hatta diretmektedirler. Bu devletlerin askerî zaferden sonra ortaya koydukları siyasî tavırlar gözlemlendiğinde, mücadelenin temelde ekonomik çıkarla ilişkili olduğu görülmektedir. İnsani değerler namına başlatılan mücadelenin evreleri incelendiğinde, değerlerin araç olarak kullanıldığı ve bu hususta pragmatik etiğin siyasal amaçlara uygun bir yapı arz ettiği söylenebilir. Nitekim Amerika Birleşik Devletlerinin siyasal hayatında özellikle, uluslararası siyasetinde son zamanlarda pragmatist görünümlerin eskisinden çok daha yoğun bir şekilde ön plana çıktığı söylenebilir.

Bu çalışma pragmatik etik siyaset ilişkisini klasik pragmatistler ekseninde ortaya koyma amacını güder. Bu amaç, elbette ilişkinin varlığını aradığımız alanlarla ilgili kavramların analizini yapmayı gerektirir. Bu nedenle öncelikle etiğin ne olduğunu ve insan hayatında nerede konumlandığını belirlemeye çalışacağız. Daha sonra siyaset kavramının sınırlarını tayin ederek, ahlâkın meşruiyet sağlayıcı vasfını ortaya koyacağız. Pratik zeminde etik eylemler ile siyasi eylemlerin nasıl buluştuğunu göstermeye çalıştıktan sonra siyasal eylemlerde pragmatik etiğin nerede durduğunu incelemeye çalışacağız.

Tüm bunları yaparken pragmatik etiğin tarihsel değeri ve serüveni nedir?

Siyasal iktidarın doğası var mıdır ve tarihsel süreçte siyasal birliğin görüntüsü olan devletin serüveni nasıl oluşmuştur? Siyasal iktidarlar için etik ne anlam ifade eder?

Bunlarla birlikte pragmatik etik daha çok gaye midir ve gerçekte nasıl bir süreçle var olagelmiştir? Pragmatik etik-siyaset ilişkisinin siyasî tarih açısından anlamı ve süreci nedir? Siyaset için pragmatik etik ne anlam ifade eder? Pragmatik etik, siyaset için bir amaç mıdır? ya da amaç olmuş mudur? Bir meşruiyet kaynağı olarak

(13)

X pragmatizmin siyaset olgusuyla hangi görünür alanlarda ilişkisi bulunmaktadır?

Ayrıca pragmatizmi doğuran şartlar bir entelektüel uğraş mıdır yoksa bir yaşam tarzının varlığı mıdır? soruları çalışmamızın süreç içindeki temalarını oluşturacaktır.

2. ARAŞTIRMANIN AMACI VE ÖNEMİ

Araştırmamız temelde pragmatik etiğin siyasal hayatla ilişkisini ortaya koymayı hedeflemektedir. Bununla, pragmatist düşünce ve yönelimin revaçta olduğu çevrelerde siyasal ve toplumsal hayatın zihniyet kodlarını çözümlemeyi arzu etmekteyiz. Bu sebeple istenilen çözümlemenin yapılabilmesi için pragmatik etik siyaset ilişkisinin izini sürebileceğimiz bir kavramsal çerçeve oluşturacağız. Bu çerçeve batı medeniyetinde ortaya çıkan olay ve olguları merkeze koyan ve ABD’nin son zamanlarda iç ve dış siyasetine yapılacak referanslardan oluşacaktır.

Çalışmanın konusu, esasen, çok geniş bir alanda araştırma yapılmasını gerekli kılmaktadır. Bununla beraber tarih boyunca etik-siyaset ilişkisinde pragmatist görünümlerin mevcut olduğu varsayımımız meselenin anlaşılmasını kolaylaştıracaktır. Nitekim pragmatizmin kurucuları, sistemlerini on dokuzuncu yüzyılda ABD’de ortaya çıkmış yeni bir felsefe olarak tanıtsalar da, Sokrates’ten başlayarak Aritotles, Bacon, Spinoza, Berkley, Locke, Kant, Mill dahil pek çok filozofun düşüncelerinde pragmatizmin izlerini görmenin mümkün olduğunu iddia etmektedirler. Bu sebeple siyasal alanda da pragmatik etiğin izlerini her zaman görmenin mümkün olduğunu düşünüyoruz. Daha açık bir ifadeyle araştırdığımız hususlara hem tarihin derinliklerinde hem de içinde yaşadığımız dönemde ulaşmak mümkündür. Bu olgudan hareketle insanlığın son birkaç yüzyılda ve özellikle son yüzyılda yaşadığı acı deneyimler, bu acıyı üreten ve onu meşru bir çerçevede sunan belirli bir zihniyet durumunu göstermektedir. Bu duruma meşruiyet kazandıran zihniyetin gerisinde pragmatik tavrın önemli bir rol oynadığı kanaatindeyiz.

Açıktır ki son yüzyılda yaşanan siyasal içerikli pek çok olay çevreden kültüre insan hayatında olumsuz etkilere sebep olmuştur. Bu hususlar içerisinde kitlesel ölümler, çevre felaketleri, kontrol edilemeyen hastalıklar ve ahlâkî sorunlar bir çırpıda ifade edebileceğimiz olaylardır. Siyasal iradenin içkin olduğu pek çok askerî ve ekonomik eylemin arkasında gizil de olsa her zaman bir meşruiyet kaynağı bulunmaktadır. Çünkü insan hayatında pek çok durum bir gerekçenin varlığı ile anlam kazanır. Bu gerekçeler, çoğu kez rutin toplumsal olaylardan daha çok siyasal

(14)

XI organizasyonlar için gerekli olur. Bu manada yaşadığımız ya da yaşamakta olduğumuz çağ, önceki geleneklerin ürettiği meşruiyet kaynaklarını tahrip ederek ya da olumsuzlayarak insan hakları, daha çok demokrasi ve daha çok özgürlük gerekçeleriyle öne çıkmıştır. Son 250 yıllık -özellikle son yüzyılda- ortaya çıkan ve geniş ölçekte yaşanmış büyük acı ve başarıların arkasında bu gerekçelerin olduğu aşikârdır. Bu gerekçelerin çoğunun da pragmatik tavır ve bu tavrın arkasındaki fayda kategorileriyle ilişkilendirilmiş olması tesadüfî değildir. Bu sebeple çalışmamız son dönemde ortaya çıkan olaylarda içkin olan pragmatizmi etik siyaset ilişkisi ekseninde değerlendirmek olacaktır. Ancak bu değerlendirme pragmatistlerin doğrudan siyaset anlayışlarını ortaya çıkarma amacını gütmeyecektir. Daha açık bir ifadeyle amacımız pragmatist filozofların siyaset anlayışlarından ziyade, bu filozofların oluşturduğu görüşler doğrultusunda ortaya çıkan siyasal tavır ve eylemleri değerlendirme istikametinde olacaktır.

Bu çerçevede belirlenen çalışmamızın önemi, sanırız etik ve siyasal hayata dair bazı görünümleri aydınlatarak ele aldığımız olayları belli bir düzenlilik istikametinde hizalayarak bir anlam oluşturmayı hedeflemesinde yatmaktadır. Bu hedefin, özellikle siyasal mücadele içerisinde olan insanlara ne yaptıklarına dair belli bir farkındalık kazandırması umulur. Çünkü bu farkındalık, varoluşumuzu anlamada ve bu duruma uygun siyaset anlayışları geliştirmede önemli katkılar sağlayacaktır.

3. ARAŞTIRMANIN KURAMSAL ÇERÇEVESİ

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

Etik ile ilgili problemler, düşünce tarihi açısından bakıldığında, insanın zihnini sürekli meşgul etmiştir. Zira insanın olduğu her yerde onun ahlâkî fiilleri tartışma konusu olmuştur. Etik, ahlâkî hayatı ele alıp tartışan, moral değerlerle ideallerden meydana gelen ve ahlâk adını verdiğimiz olguya yönelen felsefe disiplinidir. Felsefenin aksiyona dönük düşünme etkinliği olarak etik, pratik felsefe başlığı altında sınıflandırılır.4

4 Hilmi Ziya Ülken, Ahlâk, Ülken Yay., İst. 2001, s. 11. Söz konusu değerlendirme biçimini Doğan Özlem’in derleyip çevirdiği eserde görmek mümkündür. Doğan Özlem (der./çev.), Günümüzde Felsefe Disiplinleri, İnkılap Yay., İst. 1997, s. 331-388.

(15)

XII Ahlâk insanlığın kabul ettiği ve başka kesinlik ölçüleriyle ölçülemeyen hareketlerimize ait değerlerin toplamı olarak tarif edilebilir.5 Zaten ahlâk kelimesi, insan davranışlarına dönük, iyi ya da kötü olarak değerlendirme konusu olan değer yargılarıyla ilgili bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla ‘ahlâk’:

kişilerarası ilişkilerde davranışlara ilişkin geçerli bir grupta, belirli bir zamanda ya da genel olarak geçerli olan, olması istenen çeşitli değer yargıları sistemi olarak karşımıza çıkmaktadır.6 Kısaca ahlâk türleri ve kaynağı ne olursa olsun bütün unsurlarıyla bireyin hazır bulduğu norm ve kurallar bütünüdür. Peki, bu norm ve kuralların ortaya çıkışı nasıl mümkün olabilmektedir? Ya da ahlâk anlayışlarının kendini temellendirme kaynakları neler olabilir? Ahlâkın ortaya çıkışını sağlayan saikler var mıdır ve neler olabilir? Ahlâkı ortaya koyan insan mıdır yoksa insanın da kendisini içinde bulduğu bir üst anlatının ürettiği geleneğin bir parçası olarak hazır mı bulunmuştur? İnsan bu ilişkide belirleyen midir yoksa belirlenen midir? Kabul edilmiş bir ahlâk anlayışı hiç sorgulanmadan eyleme dönüştürülürse, burada gerçekten bir seçimden bahsedilebilir mi? gibi birçok soru ahlâk namına akla gelebilir.

İnsan hayatının gerek bireysel gerekse toplumsal boyutunda ortaya çıkan bütün bu ahlâkî öğeler, etiğin problemidir. Dolayısıyla etik, özellikle son zamanlarda hayatın her alanıyla ilgili (siyaset, tıp, çevre, iletişim, spor, iktisat vs.) ortaya çıkan insanî zaaflara karşılık bir değer olarak kullanılmaya başlanmıştır. ‘Olan’ ile ‘olması gereken’ arasındaki mesafe, sorgulamanın ana çizgisini oluşturmaktadır. Tam bu noktada ‘insan nedir?, ne olması gerekir?’ gibi temel sorular üzerinde durulmaktadır.

Bu soruların ikisine birden cevap vermeye çalışmak, insana aynı zamanda bir ‘amaç’

yüklemeyi kabul etmektir. Dolayısıyla ‘insana bir amaç belirlemek’ demek; onun eylemlerine bir amaçlılık belirlemek demektir. Böylece insan eylemlerindeki bazı amaçların ahlâkî nitelik taşıdığı söylenebilir. İşte bu eylem alanları ahlâk felsefesi/etiğin alanına girmektedir. Düşünce tarihi açısından incelendiğinde yukarıdaki soruların cevaplarının çeşitlilik arz ettiği görülmektedir.7 Başka bir ifadeyle, karşımıza farklı etik tanımlarının çıktığını söyleyebiliriz.8

5 Ülken, Ahlâk, s. 19.

6 İ. Kuçuradi, Uludağ Konuşmaları Özgürlük Ahlâk Kültür Kavramları, TFK, Ank. 1997, s. 20–21.

7 A.g.e., s. 13-16.

8 Batı felsefesi açısından bakıldığında şu esere bakmak yeterli olacaktır: Alasdair Maclntyre, Ethik’in Kısa Tarihi, çev. H. Hünler-S. Z. Hünler, Paradigma Yay., İst. 2001. Diğer taraftan İslam medeniyet ve felsefesi açısından bkz. İslam Ansiklopedisi, TDV Yay., İst. 1989, C. II, s. 1-14. İbn

(16)

XIII İnsanların etkinlik yapmaları durumunda uyması gereken bir takım ahlâkî öğelerin mevcudiyeti, bu tür etkinlik alanlarıyla uğraşan insanların üzerinde durduğu ve eylemin etik özellikte olduğunu kabul ettiği durumlar bulunmaktadır. Bu düşünürler etik bir faaliyeti ‘iyi kılan’ özellikleri sorgulamakta ve ‘sorumluluk’,

‘ahlâk’, ‘iyi ödev’ gibi kavramları araştırmaktadır.9 Dolayısıyla etik, ahlâk anlayışlarının felsefî olarak araştırılması ve sorgulanması olarak karşımıza çıkıyor.

Etik, erdemli bir hayatı oluşturan değerlerle doğrudan ilgili olan bir alandır.

Bilindiği gibi değer, bir şeyin arzu edilebilir veya edilemez olduğu hakkındaki inançtır, değer hükmü ise bir şeyin arzu edilebilir veya edilemez olduğunu belirten ifadedir. İnsanlar, şeyler, insanların davranış ve niyetleri hakkında değer hükümleri veririz. Bu değerler insan davranışlarının yol göstericisi olarak önemli bir rol oynar.

Özellikle ahlâkî davranış konusunda değer, bir kimsenin çeşitli insanları, insanlara ait nitelikleri, istek ve niyetleri, davranışları, değerlendirirken başvurduğu ölçüt demektir.

Değer bir inanç olmak bakımından, dünyamızın belli bir kısmıyla ilgili idrak, duygu ve bilgilerimizin bir terkibi anlamına gelir. Değerler tek bir inanca değil, bir arada organize olmuş bir grup inanca tekâbül eder. Sözgelimi insanlara yardımcı olmanın iyiliği hakkındaki inancımız, bizim insan ilişkileriyle ilgili bir dizi hayat tecrübemizden, sözgelimi insanın kıymetine olan inanç, iyilik yapmanın vicdana huzur vereceğine olan inanç, yardımseverliğin barışa yol açacağına olan inanç, Tanrı’nın yardım edenleri sevdiğine olan inançtan doğar.10 Kısaca değer hayat tecrübemizle derinleşmekte ve onunla tezahür etmektedir.

İnsan hayatının tüm yönlerini kapsayan değerler ortaya çıktığı alana göre sözgelimi dinî, ahlâkî, estetik ve siyasî değerler adını almakta ve birbirleriyle etkileşimde bulunmaktadır. Sosyal hayatta ortaya çıkan bu değerler kendilerine ait otonomiye sahip olsalar da çoğu zaman birbirleriyle iç içe geçen ilişkilerde tezahür ederler. Sözgelimi ahlâkî eylemler bir yönüyle siyasî; siyasî eylemler ise bir yönüyle etik karakter taşır. Bu ilişkinin ötesinde etiğin siyasal hayatta meşrulaştırıcı bir etkisi de vardır. Mikro ya da makro düzeyde her iktidarın diğer gruplar ya da

Miskeveyh, Tezhîbü’l-Ahlâk, Yay. Haz. A. Kerim Selman, Beyrut 1985. Recep Kılıç, Ahlâkın Dinî Temeli, TDV, Ank. 1992, s. 90-125. Kınalızâde Ali Efendi, Ahlâk-ı Alâî, Bulak 1248.

9 Annemarie Pieper, Etiğe Giriş, çev. Veysel Atayman-Gönül Sezer, Ayrıntı Yay., İst. 1999, s. 16-17.

A. Bertrand, Ahlâk Felsefesi, çev. Salih Zeki, sad. H. Altıntaş, Akçağ Yay., Ank. 2001, s. 1.

10 Erol Güngör, Değerler Psikolojisi Üzerinde Araştırmalar, Ötüken Yay., Amsterdam 1993, s. 27- 28.

(17)

XIV insanlarla en geniş anlamda buluştuğu saha etiktir. Ancak etik değerler böyle bir anlaşma zemini sağlayabilir. Bu nokta etiğin çoğu kez bir araç ya da amaç olarak kullanılması durumudur. Etik değerlerin insan hayatında amaç olduğu pek çok durum vardır. Bununla beraber etiğin özellikle siyasal hayatta araç olduğu ve bu nedenle çok hararetli tartışmalara neden olduğu durumlar da mevcuttur. Nitekim pragmatik etik açısından bakıldığında böylesi durumları açıkça görmek mümkündür.

Pragmatik etik, genellikle Amerikan hayatının düşünce biçimini yansıtan ve Birleşik Devletlerde on dokuzuncu yüzyılda ortaya çıkan pragmatizmin bir sonucudur. Pragmatizm, kurucularına göre eski düşünme tarzları için kullanılan yeni bir sözcüktür. William James (1842–1910) Pragmatism adlı kitabının alt başlığına

‘Bazı Eski Düşünme Biçimleri İçin Yeni Bir Ad’ ifadesini vermiş, C. S. Pierce (1839–1914) pragmatizmin izlerinin Sokrates (M.Ö. 469–399), Aristoteles (M.Ö.

384–322), Locke (1632–1704), Spinoza (1632–1677) ve Kant (1724–1804) gibi seçkin düşünürlerde görmüş ve rahip Berkeley (1685–1753)’in bile pragmatizmin öncülerinden kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Bunun ötesinde İsa’nın (Jesus) bile, bir pragmatist olduğunu düşünen Pierce, bu düşüncesini İncil’deki;

‘Onların ürünlerini yakında göreceksin’ (Matthew 2: 70) ifadesine dayandırmıştır.11 H. Z. Ülken, pragmatizmin bu adla olmasa da Nietzsche (1844–1900)’de başlamış, Pierce, James ve Dewey tarafından geliştirilmiş olduğunu ileri sürer. Ona göre matematik felsefesinde H. Poincaré (1854–1912) onu conventionalisme, P. Duhem (1861–1916) commodisme olarak adlandırmış, Bergson (1859–1941) felsefesinin birinci safhasında zekânın kavradığı dünya görüşü olarak kabul edilmiştir.

Renouvier (1815–1903)’in neo-criticisme’inde “inanmak iradesi” adeta James’in bu konudaki cüretli çözüm şeklinde bir hazırlık teşkil etmiştir.12

Deneyimi odağına alan “pragmatizm, gönüllü bir kuruluş olan Metafizik Kulübünün 1870’lerde Cambridge’de kurulmasıyla ortaya çıkmıştır. ‘Pragmatizm’

terimini felsefi literatüre kazandıran ve kapsamlı bir sistem olarak pragmatizmi ortaya koyan Charles S. Pierce olsa da, terimi yayan ve meşhur eden W. James olmuştur. Bir filozof, bir eğitimci ve sosyal bir eleştirmen olan J. Dewey (1859–

1952) pragmatizmi sosyal alana”13 yayarak işlevsellik kazandırmıştır.

11 İsmail Doğu (ed.), ‘Sunuş’, Felsefi Metinler: Pragmatizm, çev. A. Doğan vd., İst. 2004, s. 7.

12 Ülken, Varlık ve Oluş, Ankara Üniv. Bas., Ank. 1968, s. 485.

13 A.g.e., s. 7. Diğer taraftan W. James’in Pragmatizmi hakkında kapsamlı bir çalışma da bulunmaktadır: Celal Türer, William James’in Ahlâk Anlayışı, Elis, Ank. 2005.

(18)

XV Pragmatizm, uygulamada ortaya çıkan bütün muhtemel anlamları kuşatan bir alana denk düşer.14 O, insanın hakikat arayışını eğilimlerinden ve içinde bulunduğu tarihsel koşullardan ayrı, başka bir açıyla çıkar gözetmeksizin saydam bir durulukta gerçekleşemeyeceğini ileri sürer. “Pragmatik yöntem düşünceleri ve teorileri, deneyim ve uygulamadaki işlevleri ve uygulamaları bakımından ele almaktan oluşur. Pragmatizm, düşüncelerin, fikir ve öğretilerin anlamlarını mümkün sonuçları ile ortaya koyma yönteminin, bilim adamları ve ortalama insan tarafından kullanılan yöntemle aynı olduğunu savunur.”15 Pierce, pragmatizmi tanımlarken deneysel ve amaçlı eyleme gönderme yapar ve terimi Kant’çı tarzda pragmatik olarak kullanır.16 James ise pragma kelimesinin ‘eylem’, yani uygulama olduğunu söylerken Kant’a değil Yunanca’ya müracaat eder.17

James’a göre pragmatizm sadece fikirleri netleştirme yöntemi ve anlam teorisi değil, aynı zamanda bir doğruluk teorisidir. O, pragmatizmin aslî ifadesinin düşüncemizdeki aktüel süreci tanımladığını düşünmüştür. Bu yüzden pragmatizmin mantıkî içeriğinin psikolojik bir temeli vardır ve bu nedenden dolayı James’in pragmatizmi genelde bir düşünce ve eylem teorisinin bir parçasıdır.18 James’a göre bireyin nitelikleri ve eğilimleri bilmeyi etkiler. Dolayısıyla bütün bilme yolları (mantık, metafizik…) psikolojiye dayanır. Buna göre, bilme eyleminin insanın psikolojik durumlarından bağımsız oluştuğunu ileri süren ya da bu noktayı görmezden gelen düşünürler, temelde yanlış düşünmektedir. Onun pragmatizmine göre modern psikoloji, bilgi, inanç ve kanaatlerin oluşmasında duygu ve kişisel tutumların etkisini ortaya koymuştur. Böylece duygusal yönden tatmin edici olan inançların doğru inançlar olduğu ileri sürülür.19 Etik değerler bundan farklı olarak değerlendirilemez. Dolayısıyla değerlerin ortaya çıkışı insan merkezli olarak kabul edilir.

14 C. S. Pierce, “Preface”, Collected Papers of Charles Sanders Peirce, ed. C. Hartshorne-P. Weiss, Harvard Univ. Press, Cambridge, Mass. 1965, V. V-VI, s. 1. Bundan sonra yalnızca Collected Papers olarak ifade edeceğiz.

15 Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yay., İst. 1999, s. 711.

16 Peirce, “What Pragmatism Is”, Charles S. Peirce: Selected Writings, ed. Philip P. Weiner, Dover Pub., New York 1966, s. 183. Bu eseri daha sonraki alıntılarımızda sadece Selected Writings olarak vereceğiz.

17 W. James, “What Pragmatism Means”, Pragmatsim, The Meaning of Truth, Harvard Univ. Press, Cambridge, Massachusetts and London 1994, s. 28.

18 H. S. Thayer, “W. James”, Felsefi Metinler: Pragmatizm, s. 123.

19 Thayer, “The Principles of Psychology’den Seçmeler”, Felsefi Metinler: Pragmatizm, s. 132–137.

(19)

XVI Pragmatizm, her zaman aktüeli gözettiği için siyasetle ilişkidedir. Aktüel alan, etik ve siyasetin iç içe olduğu pek çok durumu gerektirir. Etik ve siyasetin çıkar ve fayda kategorilerini takip etmesi ya da oluşturulmuş seçeneklerden en faydalısını ve çıkar üretenini tercih ettirmesi aktüel alanı sorunlu, çözümü zor bir hale getirmektedir. Tersinden söyleyecek olursak, sorunların olmayışı pragmatizmin varlığını şüpheli duruma düşürecektir. Daha açık bir ifadeyle olmayan şeyin sorun üretme kapasitesi olamayacağı için, olan şeyler üzerine düşünüp olabilme ihtimalleri üretme metodu pragmatizme davetiye çıkaracaktır.

Açıktır ki siyaset, akademik tartışma malzemesi olmasının dışında eylem yönü itibariyle sürekli sorunlarla uğraşma imkânının bulunduğu bir alana işaret eder.

Pragmatizm bu yolla siyasetle tam bir örtüşme fırsatı sağlayabilir. Öyleyse hemen hemen bütün siyasal olay ve eylem, aynı zamanda seçenekler arasında tercih konusu olabilme potansiyeli taşımaktadır. Bu yönüyle pragmatizmin, bir isim olarak doğduğu zaman diliminden daha geriye götürülebilecek bir geçmişi olduğu ileri sürülebilir. Bu durum dikkate alındığında, geçmişte oluşan pek çok siyasî olayda pragmatizmin izi sürülebilir. Bu olguyu başka bir şekilde ifade etmek de mümkündür. Bilindiği gibi, insanın inşa olmasına katkı sunan üç çevreden; fiziksel, sosyal ve zihinsel çevreden bahsetmek mümkündür. Bu çevreleri pragmatizmin doğduğu şartlara uygulamada bir sakınca yoktur. Çünkü söz konusu felsefî ve ahlâkî tutum, bir kopuşu değil aksine bir sürekliliği ifade etmektedir. Dolayısıyla bu felsefî ve ahlâkî tutum, doğduğu fiziksel çevre açısından belki yeni olsa da, sosyal ve zihinsel çevre şartları itibariyle bir kültürel havzanın devamını temsil eder görünmektedir. Modern dönemde oluşan siyasal olaylar göz önüne alındığında, farklı fiziksel değişiklikler olsa da sosyal ve zihinsel açıdan pragmatizmin izlerini özellikle batı uygarlığında ortaya çıkan pek çok olayda görmek mümkündür.

Sözgelimi son on yıllık sürece yakından bakıldığında dünyanın birçok bölgesinde artık pek de ikna edici olamayan bahanelerle istila hareketleri görülmektedir.

İstilacılar, emelleri için her türlü aracı kullanmaktadır. Müdahaleler sırasında ortaya konulan ya da ileri sürülen değerler, bir zaman sonra başlangıcı meşrulaştıran öğeler olarak görülebilmektedir. Sözgelimi ABD’nin Afganistan ve Irak’a demokrasi ve insanî değerler götürdüğü ileri sürülmektedir. Oysa gerçek, ABD’nin kendi çıkarları için (muhtemelen enerji kaynakları ve güvenliği için) Afganistan ve Irak’ı işgal ettiğidir. Bu ve benzeri olaylar pragmatik kaygılarla yapılagelmektedir. Denebilir ki

(20)

XVII pragmatizmin siyaset yanında iktisadî kaygılarla da doğrudan bir bağı bulunmaktadır. Pragmatik etik ile siyaset ilişkisini ortaya koyarken bütün bunları göz önünde bulundurmak gerekmektedir.

VARSAYIMLAR

Normatif etiğin bir türü olarak pragmatik etik, sonuççu etikler altında konumlanır. Sonuççu (teleolojik) etik kuramlar, ahlâkî eylemin değerini belirleyen şeyin eylemin ürettiği sonuç olduğunu öne sürerler. Buna göre ahlâkî yargılar sonucun iyiliği ya da değeriyle haklı kılınır. Teleolojik etik kuramların temel problematiği “en yüksek iyi” olup, bu iyinin bireysel mutluluk, kendini gerçekleştirme ya da en yüksek sayıda insanın en büyük mutluluğu gibi bir summun bonum ulaşılması gereken nihaî amaç olarak konumlanır. Sonuççu etiklerin klasik ya da yetkin örneği yararcılıktır. Bu açıdan bakıldığında pragmatik etik, hem sonuçlara hem de yarara odaklandığı için yararcı etik olarak kabul edilir. Pragmatik etik, insan taleplerinin faydalılığı açısından tercihleri değerlendirir. Aynı şekilde bu tercihlerin uygulamaya dönüştürülmesi için ortaya koyulan tavır ve davranışları temellendirerek meşruiyet sağlar. Pragmatik etik, özellikle bu yönüyle siyasetle güçlü bir ilişki içerisindedir.

Günümüzde özellikle uluslararası siyaset, kaos üreten eylemler bütünü olarak görülebilir. Gelişmiş ülkelerin üçüncü dünya olarak kabul edilen devletlerle, yine bu devletlerin çevreyle yani organik ya da inorganik dünya ile ilişkilerinde mevcut hukukî düzenlemeler iş görse de, ilişkilerin zemininde çıkarın varlığı, ilişkilerin her an başka sonuçlara evrilmesini muhtemel kılmaktadır. Pragmatizm, siyasal ve ekonomik çıkar ilişkilerinde bir meşruiyet kaynağı olarak önemli bir görevi yerine getirmektedir. Nitekim Amerikan toplumunun zihniyeti, kendine özgü yaşam tarzı bu meşruiyeti en belirgin biçimde gösterir. Siyasetten ekonomiye, sosyal hayattan bireysel tercihlere kadar Amerikan yaşamının hemen her alanında pragmatik tavır ve buna dönük meşruiyet algısının belirleyiciliğini fark etmek mümkündür.

Pragmatizm özellikle uygulama durumunda olan siyasal alanla doğrudan ilişki içindedir. Bilindiği gibi siyasal tercihler, bir toplum içinde ortaya çıkan yapıp etmeleri yansıtır. Bu tercihler genellikle toplumsal yapı ile uyumluluk arz eder. Daha açık bir ifadeyle siyaset, gerek bireylerin gerekse toplumun eğilimleri doğrultusunda yapılanmaya elverişlidir. Buna göre siyasal alanda ortaya çıkan tutum ve eylemler,

(21)

XVIII kendi doğruluk algısıyla ortaya çıkar. Siyaseti üreten toplum, kendisine fayda sağlayan bir eylemi meşru kılacak her türlü düzenlemeyi de beraberinde getirir.

Denilebilir ki siyasal tercihlerdeki fayda algısı, doğruluk kavramının inşasında etkin olmaktadır. Bu husus göz önüne alındığında pragmatist düşünürler, “eylem”,

“fayda” ve “doğruluk” kavramlarını daima birlikte ele alırlar. Deneyimi/uygulamayı felsefelerinin başat faktörü haline getiren bu düşünürler, doğruluk anlayışlarını uygulamada fayda üretme olgusuna indirgemektedirler. Fikir ve eylemin birbirini tamamladığı ve sonucun pratikte test edileceğine dair bu anlayışı, siyasetin ortaya çıktığı zemin olarak değerlendirmek mümkündür. Sanırız bu nokta, pragmatist düşünürlerin uygulamada ortaya çıkan siyasal tercihlere felsefî derinlik kazandırdığı izlenimini vermektedir.

Çalışmamızın üçüncü bölümünde ele alınan bazı siyasal eylemler, pragmatizmin öncesinde ortaya çıkmışlardır. Böylece pragmatizm ile siyasetin ilişkisini araştırırken, pragmatizmin ortaya çıktığı zaman diliminden önceki dönemlerle ilişkisini yine siyasal olaylar üzerinden araştırmaya çalışacağız. Elbette bu olaylarla pragmatizm isminin doğrudan ilişkisi kurulamaz. Zira isim olarak belirli bir zamanda ortaya çıkmış olan bir felsefî düşünceyi kendisinden önceki zamanlarda ortaya çıkmış olaylara uyarlamak mümkün değildir. Ancak yeni oluşturulmuş ve içeriği tasarımlanmış bir kavram ve sistemin, ileri sürdüğü iddialar bakımından hem yaşadığı dönem hem de eski ile ilişkisi olmadan varlık inşa edemez. Burada pragmatizmin kendisinden ziyade doğruluk ve fayda anlayışıyla kendisinden önce ortaya çıkmış olaylarla ilişkisi elbette kurulabilir, kurulmalıdır. Zaten insanı çevreleyen çevreler aynı zamanda onun ortaya koyduğu düşünceyi de çevrelemektedir. Dolayısıyla söz konusu siyasal olaylar pragmatizmin fiziksel, sosyal ve zihinsel çevresini de oluşturmaktadır. Pragmatizm bu tür siyasal olayların meydana geldiği coğrafyanın, kültür ve medeniyetin bulunduğu zihniyet dünyasında ortaya çıkmıştır.

Siyasal/ekonomik eylemleri üreten failler açısından uygulamaların fayda ürettiği ve bu faydanın meşru ve doğru bir davranış olarak algılandığı söylenebilir.

Bu duruma insanların belirli bir zihniyet dünyası içerisinde doğup büyüdüğü ve bu çevreden olay ve olgulara baktığını ilave ettiğimizde, pragmatist zihniyetin revaçta olduğu çevrelerde inanç ve düşüncelerin eylemelerle ilişkisi kolayca anlaşılabilir.

Çünkü inanç ve düşünceler tutum ve davranışlarımıza şu ya da bu şekilde içkindir.

(22)

XIX Bununla beraber aynı zihniyet çevresinde yetişmiş ve birbirinden farklı inanç, düşünce ve doğal olarak tutum ve davranış eğilimlerinde olan bireylerden bahsetmek de mümkündür.

Çalışmamızda ele alınan düşünürler ile siyasal olaylar, belirli bir zihniyet dünyasını temsil etmektedir. Farklı kültüre ait bu düşünürler ve olayları bize mahsus bir zihniyet dünyası içerisinden anlamlandıracağımız ve değerlendireceğimiz açıktır.

Bu noktada karşılaştığımız zorluklardan ilki, pratiği (morality) kuram (ethics) ile değerlendirmek zorunda olmamız. Zira değerlendirme sürecinde ifadelerimizin hangi alana işaret ettiğini tümüyle açık kılabilmek mümkün değildir. Sözgelimi, etik olan ile birey ya da ahlâkî failin etkinliğine, özellikle de bilinç durumlarına işaret ederken; hazır bulduğu kurallar ya da normlardan beslenişe, pratiğe yani, yaşayış olana göndermede bulunuruz. Hegel’e göre ahlâk hususunda asıl tehlike, toplumda var olan ahlâkî değerleri, yani ödev ve sosyal pratikler örgüsünü ihmal ederek işe sıfırdan başlamaktır. Bu durum bizi felsefenin en önemli konularından kuram-eylem ya da bilinç durumu-yaşantı durumu ilişkisine; “olması gereken”in “olan”dan,

“değer”in “olgu”dan türetilip-türetilmeyeceği sorunları ile karşılaştırır. Bu sorun Hegel’in ahlâk ile etiği disipliner düzeyde ayırdığı moralitat ve sitticlichkeit kavramlarında daha açık yansır. Şöyle ki, Batıdaki bir toplumun ahlâkını saf olarak erdem etiği ya da faydacılık veya ödev etiği oluşturmuyor. Belki de bu etiklerin hepsi veya bunlarla birlikte Hıristiyan etiği de o toplumun sittlichkeit’ını oluşturuyor. Bu yüzden bu ayrımı yapmak oldukça zor olacaktır. Diğer taraftan başka bir medeniyet olarak algıladığımız zihniyeti ne oranda çözümleyeceğimiz başka bir zorluğumuzdur. Bu zorlukları, artık olup bitmiş olaylar üzerinden değerlendirmeler yaparak ve kavramsal çerçevemizi oluşturarak aşmaya çalışacağız.

Ayrıca inceleme konusu yaptığımız konuları irdeleyen ve işleyen insandır. Zira insanın eğilimleri, talepleri ve nitelikleri bağlamında dünya insanlarının ortak özellikler taşıdığı bir hakikattir. Ortaya koyacağımız yorumlar bu bağlamda bize elbette yardımcı olacaktır.

Gerçekten ahlâk, belirli bir ethos içerse de insan davranışı olarak ortaya çıkan, insanı diğer varlık dünyalarından ayrıştıran, ayrıca insanı yetkinleştirdiğine inanılan bir fikir-eylem alanıdır. Ahlâkın, gerek dinler gerekse felsefî düşünceler açısından farklı sonuçlara ulaşılarak değerlendirildiği bir gerçektir. Bu manada pragmatik etik, sonuçlara odaklanmış, fikirlerin eyleme dönük olmasını ve eylemin

(23)

XX de failine fayda sağlaması gerektiğini öneren bir anlayıştır. Bu anlayış çerçevesinde birine faydalı olan başkasının zararına olabilmektedir. Bu husus göz önüne alındığında, adalet, özgürlük, erdemlilik, dürüstlük gibi birçok kavram, sonuçları itibariyle fayda üreten ve daima belirli bir zihniyeti yansıtan durumlara işaret etmektedir. Oysa insanlığın ortak değerleri ve ortak faydası söz konusu olduğunda bu kavramlar iş görmemektedir. Bu durum Batı’nın siyasal ve ekonomik eğilimleriyle ortaya çıkan pek çok değerde içkin bir pragmatizmin mevcut olduğunu açımlamaktadır. Bu pragmatizmin, ortaya çıktığı ve bu araçla siyaset yapan toplumlara katkı sağladığı görülürken, bu siyaset tavra muhatap olan başka insanlar ve toplumlarca kabul gördüğü söylenemez. Buradan hareketle ideal değerlerle yaşamlarına anlam katan toplumların, pragmatik değerlerle siyaset üreten ülkelere hep mesafeli bir tutum içerisinde olduğunu gözlemlemek mümkündür.

4. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ ve SINIRLILIKLARI

Araştırmamız pragmatik etik siyaset ilişkisine dair verilerin toplanması, çözümlenmesi (analiz), yorumlanarak değerlendirilmesi süreçlerini içerir. Bu süreçlerden ilki, kavramsal çerçeve oluşturmak amacıyla bilgilerin süzülerek toplanmasıdır. Bu amaçla pragmatik etik siyaset ilişkisine dair mevcut literatür elden geldiğince birincil kaynaklardan taranarak ortaya konulacaktır. Literatür tarama modeline dayanan birinci ve ikinci bölümde yeri geldiğinde karşılaştırma ve çözümleme yöntemi kullanılacaktır.

Bu çerçevede çalışmamızın I. Bölümünde siyaset ve etik kavramlarından yola çıkarak, etiğin siyaset için meşruiyet sağlayıcılığı üzerinde duracağız.

Pragmatik etiğin, etik sınıflamalar içerisinde nerede durduğu ve meşruiyet konusunu birlikte değerlendirmeye çalışacağız. Dolayısıyla pragmatizme geçerken onun, insanla ve onun eylemleriyle ilişkisini ortaya koymaya çalışacağız. İnsanın psikolojik ve sosyolojik koşullarıyla pragmatizmin temellerini sorgularken diğer taraftan eyleyen insanın koşullarını gözden geçirmiş olacağız. Bununla beraber siyaset kavramını etik çerçevesinde değerlendirmeye çalışacağız. İlk bölümün teorik bir çerçevede gerçekleştiği kabul edilebilir.

II. Bölümde pragmatik etiğin siyasetle ilişkisini ortaya koymaya çalışacağız.

Bunu yaparken öncelikle pragmatizmin kurucularını, ortaya çıkış serüvenini ve tarihsel arka planını değerlendirmiş olacağız. Ardından pragmatizmi çözümlemek

(24)

XXI için onun temel kavramlarını; deneyim ve doğruluk anlayışlarını inceleyeceğiz.

Nihayet konumuzun omurgasını teşkil eden pragmatik etik ve pragmatik siyaset anlayışlarını tespit etmeye çalışacağız. Bu bölümde bir meşruiyet aracı olarak pragmatizmin, meşruiyet ve bu meşruiyete ihtiyaç duyan siyasal iktidar konuları doğrultusunda nerede durduğunu, bu konuları da açıklayarak gösterme çabasında olacağız. Tabii bütün bunlar bir siyasal birliğin eylemleri olması hasebiyle, bir siyasal birlik olan devletin ortaya çıkış sürecini de açıklamakla, devletlerin eylemi olarak pragmatizmin meşruiyet sağlayıcı özelliğini daha somutlaştırmış olacağız.

III. Bölümde ise artık pragmatizmin görünürlüğü üzerinden, iktidarla ilişkilerinin izlerini takip edeceğiz. Siyasal tarih açısından pragmatizmin siyaset, ticaret, ekonomik ilişkilerini belirlerken sömürge dönemleri, köle ticareti, doğa ile ilişkiler, soykırımlar, küreselleşme, devrimler, kapitalizm ve günümüz siyasal olaylarına kadar bir dizi güncel ve tarihsel sosyo-politik ve ekonomik olay üzerinden onun anlamını daha da anlaşılır kılmaya çalışacağız. Tüm bu süreçleri özetleyen bir sonuç ile çalışmamızı sonlandıracağız.

Tüm bunları yaparken çalışmamızın bazı sınırlılıkları da olacaktır. Özellikle teorik tartışmalarda zaman zaman genel olarak etiğin ve özelde ise pragmatik etiğin ya da pragmatizmin izi sürüldüğünde, insan üzerinden konuları genişletmek mümkün iken, özellikle somut eylemler seçiminde örneklerimizi sınırlı tutacağız.

Doğrusu, her tez/iddia/doktrin, ileri sürdüğü tanımlar ya da yorumlar doğrultusunda olayları seçer ve bir paradigma inşa eder. Sosyal bilimlerde açıklama yöntemi yerine yorumlama yönteminin olması, ulaşılan sonucun içerisinde yorum yapanın varlığı belirgindir. Her yorum, yorum yapanın kendisini de içerisinde bulunduran bir sonuca ulaşmayı gerekli kılar. Yani yorum, bir bakış açısını ifade eder. Bu bağlamda, çalışmamızda ileri sürdüğümüz ilişkisellikleri vurgularken, gerek iddialarımız gerekse seçimlerimizle zaten sosyal bilimlerin doğasında da bulunmayan tam bir nesnellik çerçevesinde kalabildiğimizi söyleyemeyiz. Buna rağmen olay ve olguları makul yorumlarla serimlediğimiz kabul edilecektir.

(25)

I. BÖLÜM

KAVRAMSAL TEMELLENDİRME

A. Genel Hatlarıyla Etik ve Pragmatik Etiğin Konumu Etik ile ilgili problemler, insanların zihinlerini sürekli meşgul etmiştir. Etik, insan fiillerini ahlâkî açıdan araştırarak normatif etik özelliği ile ahlâkî yargı oluşturmaktadır. Bu yüzden etik, felsefe disiplininde uygulamalı felsefe başlığı altında sınıflandırılır.20

İnsan, değer21 üreten sosyal bir varlıktır. İnsan, ezelî-ebedî hakikatleri keşfedebilecek ve değer yargılarını yorumlayabilecek bir donanıma sahiptir. Bu bağlamda, insan kendine bildirilen değerleri, eğilimleri doğrultusunda yapılandırarak seçkinci bir hiyerarşi oluşturmakla kalmamış bu doğrultuda oluşturulan sosyo-politik ve ekonomik sürecin meşruiyet kaynağını inşa etme yoluna da gitmiştir. Bu durumda insan, söz konusu eğilimleriyle kendi faydasını üretirken bu hakikatleri keşfetme ve dönüştürme çabasında olmuştur.22

Hem Batı dillerinde hem de Türkçede çoğunlukla etik ile moral/ahlâk sözcükleri birbirinin yerine geçebilir terimler olarak algılanmaktadır.23 Bununla

20 Hilmi Ziya Ülken, Ahlâk, Ülken Yay., İst. 2001, s. 11. Söz konusu değerlendirme biçimini Doğan Özlem’in derleyip çevirdiği eserde de görmek mümkündür. F. Heinemann, “Etik”, Günümüzde Felsefe Disiplinleri, der./çev. Doğan Özlem, İnkılap Yay., İst. 1997, s. 333 vd.

21 Değer ile ilgili değerlendirmenin göreliliği, değer sorunlarıyla görecelik-mutlakçılık ikilemi dışında farklı kullanımlarının olabileceği ve böyle ele alındığında da değer ile ilgili sorunlar karşısında felsefî bilginin nasıl genişlediğini görmek ve insan yaşamında farklı yolların nasıl açıldığını göstermesi bakımından bkz. İoanna Kuçuradi, İnsan ve Değerleri, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara 1998.

22 Bu konuda şunları ifade etmek gerekmektedir: İnsanın akıllı bir varlık olduğu ve eğilimlerini aklının ayırt etme yeteneğiyle yapılandırdığı anlayışlarından yola çıkarak, ahlâk konusunda ya insanın bu değerleri tamamen aklıyla yapılandırdığını kabul ederek akılcı bir bakış açısı hâkim olmuş ya da insan eğilimlerini, hakikati veya doğru davranışı tesis etmede ölçüt kabul ederek duyumcu bir anlayış ortaya çıkmıştır. Burada insanın akıl sahibi bir varlık olduğu vurgulanır.

Bundan dolayı da amaç ve irade sahibi bir varlık olmasının gerekliliği kabul edilir. Dolayısıyla ahlâkî doğruların bu doğrultuda anlaşılarak yaratılış özelliklerine uygun bir şekilde verildiği kabulüyle akılcılık ortaya çıkar. Ayrıca ezelî-ebedî hakikatlerin varlığının kabulü söz konusudur.

Bu konulara zaman zaman değineceğiz fakat şu kadarını ifade etmekte fayda vardır: Pragmatizm, akıp giden hayatı, kendi doğrularının inşa edici temel unsuru içinde değerlendirirken, akıl, her an yeni olgularla ortaya çıkan bu sürecin yeniden yapılanması için önemli bir rol üstlenir. Ama temelde eğilimler ve arzulama söz konusudur.

23 Öncelikle ‘ahlâk’ kavramının anlamı, sınıfları ve ‘ahlâk ilmi’ konusunda daha geniş bilgi için bkz.

A. Hamdi Akseki, Ahlâk Dersleri, Okut Matbaası, Ankara 1346, s. 4-15. Mehmet Aydın, “Ahlâk”, İslâm Ansiklopedisi, TDV Yay., İst. 1989, C. II, s. 1-14. ‘Etik’ ‘karakter’ anlamına gelen Yunanca

‘ethos’ sözcüğünden ‘moral’ ise ‘uzlaşılar’, ‘pratikler’, ‘davranış kodları’ ve ‘belli bir kişinin ya da grubun karakteri’ gibi anlamlara gelen Latince ‘mores’ sözcüğünden türemiştir. Her iki sözcük de

(26)

2 birlikte etiğin ahlâktan farklı iki anlamının daha bulunduğu ifade edebiliriz.24 Fakat genel kabule göre, etik, ahlâk üzerine düşünme etkinliği olarak değerlendirilmektedir.25 Bu bağlamda etik, “belirli bir durumun ötesinde ‘değerli olanın’ ya da ‘doğru veya değerli eylemin ne olduğunu’”26 araştıran sorular sormaktadır.

Bununla birlikte, bir durum karşısında insan için doğru eylem ne olabilir? Ya da insanın karşılaştığı ‘duruma göre doğru eylem’ tespitinden ziyade benzer durumlar karşısında evrensel bir iyi davranış modeli olabilir mi? İnsan, seçimlerini özgür iradeyle mi gerçekleştirir? Yine insanın zorunlu olarak tâbi olduğu bir eylemin ahlâkî değeri nedir? Nesnel ahlâkî bir ilke mümkün müdür? Nesnel ahlâkî değere dayanmayan eylemle ilgili ne tür bir değerlendirme yapılabilir? İnsanın kendi tarihi içerisinde inşa ettiği değerlerin tartışılabilirliği hangi şartlarda mümkün olabilmektedir? Bu değerlerin varlığı hangi sosyal ya da psikolojik temellere oturmaktadır? Belirli bir durum karşısında faydalı olan davranış hangisi olabilir? Bu sorular etiğin sınırlarını belirler. Etik bu soruları sorarak ahlâktan farklılığını ortaya koyarak ahlâk üzerine düşünür.

‘Doğru eylem’in ne olduğu sorusu, ‘şimdi olan’ bir durumda nasıl davranılması gerektiği ve ‘o durumda doğru davranışın ne olduğu’ sorusundan daha kapsayıcıdır. Zaman ve mekâna bağlı olmadan doğru davranışı ortaya koymak,

gelenek, görenek, alışkanlık anlamlarında kullanılmaktadır. ‘Moral’in karşılığı olarak kullanılan‘ahlâk’ sözcüğü ise kökence ‘huy’, ‘doğa’, ‘yaratılıştan gelen haslet’ anlamları taşıyan Arapça ‘hulk’ kökünden gelmektedir. Etimolojik açıdan ‘ethos’ (etik) ile ‘mores’ (moral/ahlâk) arasında anlam farkı yoktur. Ama sözcüklerin kullanımlarına baktığımızda, farklı şeyleri nitelemek için kullanıldıklarını görürüz. Sarp Erk Ulaş, Felsefe Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara 2002, s. 25. Ayrıca bkz. Harun Tepe, “Bir Felsefe Dalı Olarak Etik: “Etik” Kavramı, Tarihçesi ve Günümüzde Etik”, Doğu Batı, Cantekin, Ankara 1998, S. 4, s. 12. Etik kavramının etimolojisi hakkında bkz. Veysel Atayman, Etik, Donkişot, İst. 2005, s. 11–15. Diğer taraftan son yıllarda ahlâk sözcüğü yerine Türkçede etik sözcüğünün kullanıldığı bir gerçektir. Bu durum ayrıca bir sorundur ama söz konusu durumu da etkileyerek oluşan değişim ve dönüşümün, Türkiye’de yaşanan toplumsal ve bireysel süreçlerinin ele alındığı şu esere bkz. Engin Geçtan, Zamane, Metis Yay., İst. 2010.

24 Bu ayırım için bkz. H. Tepe, Etik ve Metaetik, Türkiye Felsefe Kurumu Yay. , Ank. 1992, s. 4–8.

Ahlâk kavramının farklı kullanımları için bkz. İoanna Kuçuradi, Uludağ Konuşmaları, s. 20–36.

Ayrıca bkz. H. Tepe, a.g.m., s. 12–16. Öte yandan akıl ve eğilimlerini kullanan insan, değerleri yeniden değerlendirerek “etik” alanını inşa ederken ezelî ve ebedî hakikatlere teslim olduğunda

“bir ahlak dairesi içinde” yer almış olur. Dolayısıyla “etik” ve “ahlâk” kavram sahaları, birbirinin yerine kullanıldığında sorun oluşmaktadır. Aralarındaki ayrımın gözetilmemesi İlahiyat’ın

“teosentrik” yaklaşımının gündelik hayatta yer almamasına sebebiyet verebilir.

25 Bu yönde bir değerlendirme için bkz. Harald Delius, “Etik”, Günümüzde Felsefe Disiplinleri, s.

336.

26 Tepe, a.g.m., s.16.

(27)

3 ahlâk felsefesinin (etiğin) işidir. Pragmatik etik, ‘fiilî bir eylem’le ilgili doğru davranışın ne veya hangisi olduğu konusunda, pragmayı/faydayı esas alır.27

İnsan hayatının gerek bireysel gerekse toplumsal boyutunda ortaya çıkan ahlâkî öğeler, etiğin problem alanını oluşturur. Fakat etik özellikle son zamanlarda hayatın her alanıyla ilgili (siyaset, tıp, çevre, iletişim, spor, iktisat vs.) ortaya çıkan insanî zaaflara karşılık bir değer olarak kullanılmaya başlanmıştır. Burada ‘olan’ ile

‘olması gereken’ arasındaki mesafe, sorgulamanın ana çizgisini oluşturmaktadır.

Tam bu noktada ‘insan nedir?, ne olması gerekir?’ gibi temel sorular üzerinde durularak ikisine birden cevap vermeye çalışmak, insana aynı zamanda bir ‘amaç’

yüklemektir. Dolayısıyla ‘insana bir amaç belirlemek’ demek onun eylemlerine bir amaçlılık belirlemek demektir. Böylece insan eylemlerindeki bazı amaçların ahlâkî nitelik taşıdığı söylenebilir. Bu yüzdne eylem alanları ahlâk felsefesinin/etiğin alanına girmektedir. Yukarıdaki soruların cevapları düşünce tarihi açısından değerlendirildiğinde çok çeşitlidir.28 Başka bir ifadeyle, ortaya farklı etik görüşlerin çıktığı söylenebilir.29

Her ne kadar ahlâk ile etik arasında farklılık olduğu varsayılsa da etiğin bir türü olarak değerlendirilen normatif etik, ahlâk olarak değerlendirilebilir. Bu yönüyle etik, sadece ahlâk üzerine düşünce etkinliği değil aynı zamanda ‘norm belirleyen bir ahlâk’ olarak karşımıza çıkmaktadır. Zaten ahlâkî tutum ve davranış olarak ileri sürülen yargı, duruma göre vaziyet alma esasından çok, benzer durumlarda ortaya koyulması gereken tutum ve davranış olarak değerlendirilir. Bu yönüyle filozoflar eyleyen, karar veren ve değerleme yapan insanın şimdiki durumundan kalkarak genel geçer normlar inşa etme peşindedir.30

27 “Kant, davranışları, insanın o davranışın sonunda herhangi bir pratik amaç güdüp gütmediğine göre

‘göreve uydurulan eylem’ ve ‘görevden doğan eylemler’ olarak ikiye ayırmıştır. Bir eylem ancak kendi özünde taşıdığı doğruluğun amaç edinilmesi sayesinde ahlâkîlik vasfını kazanabilir. Buna karşın Kant’a göre, pragmatik kaygıların kişisel çıkarın ön planda olduğu eylem, ahlâkîlik niteliği kazanamaz. Değerlendiren Arslan Topakkaya, “Kant’ın Ahlâk(iliğ)in Metafiziği Adlı Yapıtında Etiğin Temellendirilmesi”, Doğu Batı, s. 72. Krş. I. Kant, Pratik Aklın Eleştirisi, çev. İ. Kuçuradi, TFK. Yay., Ank. 1999, s. 22.

28 Doğan Özlem, Etik, İnkılap Yay., İst. 2004, s. 13-16.

29 Batı felsefesi açısından şu esere göz atılabilir: Alasdair Maclntyre, Ethik’in Kısa Tarihi, çev. H.

Hünler-S. Z. Hünler, Paradigma Yay., İst. 2001. İslâm medeniyet ve felsefesi açısından genel bir değerlendirme için bkz. Mehmet Aydın, “Ahlâk”, İslâm Ansiklopedisi, s. 1-14. Diğer eserlerden bazıları şunlardır: İbn Miskeveyh, Tezhîbü’l-Ahlâk, Yay. Haz. A. Kerim Selman, Beyrut 1985.

Recep Kılıç, Ahlâkın Dinî Temeli, TDV, Ank. 1992, s. 90–125. Kınalızâde Ali Efendi, Ahlâk-ı Alâî, Bulak 1248.

30 Krş. H. Tepe, “Bir Felsefe Dalı Olarak Etik: “Etik” Kavramı, Tarihçesi ve Günümüzde Etik”, a.g.d., s. 15–16.

Referanslar

Benzer Belgeler

Adorno sanat eserinin sanatsal niteliğini özerk bir sanatın içkin doğasıyla değerlendirmiştir. Ona göre, bir sanat eserinin niteliği, eserin monadik özünde içkin

(Fink, 1997:133-135;Lacan, 2007:29-38) Her bir söylemin aynı zamanda bir tür jouissance kaybı olduğu olgusu göz önünde tutulduğunda kökene ilişkin bir kayıp

6 gelişme ve özgürleşmenin dayanağı görülen proleter sınıfa bağlı olarak genel öznellik ya da bireysellik biçiminde ortaya konulmasına karşılık;

Derrida her ne kadar hiçbir sonlu varlığın her şeyi, her yasağı hatırlamayacağını, bu yüzden de sonsuz bir sorumluluk taşımadığını düşünse de, aynı zamanda bunun

Şiddetin kökeni olarak gördüğü bir başka alan olan ‘yazı’ ve şiddet arasındaki ilişki, yazının ayıramsal-yapılaşmış ekonomisi ve yinelemenin kökensel

Bu doğrultuda Nietzsche, Hıristiyan değerlerden bağımsız bir ahlaklılığı bireysel evrim üzerinden ortaya koymaktadır. Nietzsche’nin evrim üzerine düşüncesi de onu,

Postmodernizmin ilk etapta çelişkili gibi algılansa da bütünleştirme yöntemlerine ilişkin topyekûn bir itiraz ortaya koyarak bir adalet teorisi oluşturmayı amaçlayan

Levinas dili ya ısal ılığın kuru usu aussere’da olduğu i i ütün ül ir ya ının kendi mantıksal sistematiği içinde atomik ğelerin ir irleriyle