• Sonuç bulunamadı

Üniversite öğrencilerinin duygularını fark etmeleri ve ifade etmeleri ile psikolojik iyi oluşları: Kültürlerarası bir karşılaştırma

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Üniversite öğrencilerinin duygularını fark etmeleri ve ifade etmeleri ile psikolojik iyi oluşları: Kültürlerarası bir karşılaştırma"

Copied!
144
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BİLİM DALI

ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN DUYGULARINI FARK ETMELERİ VE İFADE ETMELERİ İLE PSİKOLOJİK İYİ OLUŞLARI: KÜLTÜRLERARASI

BİR KARŞILAŞTIRMA DOKTORA TEZİ Hazırlayan Behire KUYUMCU ANKARA Haziran, 2012

(2)

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BİLİM DALI

ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN DUYGULARINI FARK ETMELERİ VE İFADE ETMELERİ İLE PSİKOLOJİK İYİ OLUŞLARI: KÜLTÜRLERARASI

BİR KARŞILAŞTIRMA

DOKTORA TEZİ

Hazırlayan Behire KUYUMCU

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mehmet GÜVEN

ANKARA Haziran, 2012

(3)

JÜRİ ONAY SAYFASI

Behire KUYUMCU’nun “Üniversite Öğrencilerinin Duygularını Fark Etmeleri Ve İfade Etmeleri İle Psikolojik İyi Oluşları: Kültürlerarası Bir Karşılaştırma” başlıklı tezi, Haziran 2012 tarihinde jürimiz tarafından Eğitim Bilimleri Ana Bilim Dalı Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bilim Dalı’nda DOKTORA TEZİ olarak kabul edilmiştir.

Adı Soyadı İmza

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mehmet GÜVEN ……….

Üye : Prof. Dr. Feride BACANLI ……….

Üye : Prof. Dr. Galip YÜKSEL ……….

Üye : Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY ……….

(4)

ÖN SÖZ

Bitmeyen öğrencilik olarak değerlendirdiğim akademik yaşamımda emeği geçen bütün hocalarıma ve bilginin yanında manevi değerlerin de “insana” yakıştığını öğreten herkese teşekkür ederek başlamak istiyorum.

Bilim insanı, araştırmalarına yaratıcı bir ruh, özgün bir bakış açısıyla başlamak ister. Sadece özgürlüğün olduğu ortamlarda hissedilebilen bu duyguları yaşamama ve kendimce özgün olmama olanak sağlayan ve desteğini esirgemeyen değerli hocam Prof. Dr. Mehmet GÜVEN’e, özgün olmanın zenginlik olduğunu öğreten ve sınırlarımı zorlamam konusunda cesaretlendiren değerli hocam Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY’a, bilimsel etik duyarlılığını örnek aldığım değerli hocam Doç. Dr. Filiz BİLGE’ye; yönlendirmeleri ile tezimi güzelleştiren değerli hocalarım Prof. Dr. Feride BACANLI ve Prof. Dr. Galip YÜKSEL’e katkılarından dolayı teşekkürlerimi sunuyorum. Tezin yurt dışı uygulamaları için Gazi Üniversitesi BAP birimi (Proje Kodu: 08/2010-15) maddi destek sağlamıştır. Sağlanan destek için Gazi Üniversitesi’ne de teşekkürlerimi sunuyorum.

Zorlu doktora sürecinde yaşadığım karanlıkları aydınlatan ve yardımlarını esirgemeyen değerli hocalarım Yrd. Doç. Dr. Mehmet PALANCI’ya ve Cem AYHAN’A, arkadaşlarım Yrd. Doç. Dr. Tazegül DEMİR’e, Öğr. Gör. Gökçe KILIÇOĞLU’na, Özlem MISIRLI TAŞDEMİR’e, Serap DURMUŞ ÖZÜDOĞRU’ya, Yiğit HACIEFENDİOĞLU’na, Zeynep YÜREKTEN’e; İngiltere’deki süreçte yardımlarını esirgemeyen Prof. Dr. Mine DOĞANTAN DACK ve Prof. Dr. John DACK’a, Hayrunisa PELGE’ye, Zülfükar Uğur YIKAN’a teşekkür ediyorum. Ve son olarak her seferinde “Bu kitap bitince ne olacaksın” sorularıyla doktora sürecine dâhil olmaya çalışan, her daim her kararımda yanımda olan aileme sonsuz şükranlarımı sunuyorum.

Behire KUYUMCU Haziran 2012

(5)

ÖZET

ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN DUYGULARINI FARK ETMELERİ VE İFADE ETMELERİ İLE PSİKOLOJİK İYİ OLUŞLARI: KÜLTÜRLERARASI

BİR KARŞILAŞTIRMA KUYUMCU, Behire

Doktora, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bilim Dalı Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mehmet GÜVEN

Haziran-2012, 144 s.

Bu araştırmanın iki amacı vardır. Birincisi, üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme puanlarının ülke ve cinsiyete göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini incelemektir. İkincisi ise, Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duygularını ifade etme yeterliliklerinin psikolojik iyi oluşlarını yordama gücünü incelemektir. Araştırmanın çalışma grubu Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinden oluşturulmuştur. Türk öğrenciler 2010–2011 öğretim yılında Gazi Üniversitesi’nde öğrenim görenler arasından seçilen 349 (211 kadın, 138 erkek) kişidir. Yabancı uyruklu öğrenciler araştırmaya dâhil edilmemiştir. Çalışma grubundaki 251 İngiliz öğrenciden (143 kadın, 108 erkek) 229’u 2010–2011 eğitim öğretim yılında Londra Kolej Üniversitesi (University College of London), Londra Üniversitesi (University of London) ve Middelesex Üniversitesi’nde (Middelesex University) öğrenim gören öğrenciler; 19’u www.mediko.gazi.edu.tr/survey adresinden araştırmaya katılan öğrencilerdir. Öğrencilerin duygusal farkındalık ve duygularını ifade etme düzeylerini belirlemek için Toronto Aleksitimi-20 (Bagby, Parker ve Taylor, 1994; Beştepe, 1997), öğrencilerin psikolojik iyi oluş düzeylerini belirlemek amacıyla Psikolojik İyi Oluş Ölçeği (Ryff, 1989; Cenkseven, 2004) kullanılmıştır. İngiliz öğrencilere ölçeklerin orijinal formu uygulanmıştır. Ayrıca öğrencilerin yaş, cinsiyet, etnik yapılarına ilişkin bilgiler, araştırmacı tarafından hazırlanan Kişisel Bilgi Formu ile toplanmıştır. Üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık, duygularını ifade etme ve psikolojik iyi oluş puanlarının ülke, cinsiyet ve ülke ile cinsiyetin ortak etkisine göre nasıl farklılaştığını analiz etmek için çoklu varyans analizi (MANOVA); Türk ve İngiliz üniversite

(6)

öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duygularını ifade etme puanlarının psikolojik iyi oluş puanlarını yordayıcılığını test etmek için hiyerarşik regresyon analizi ve değişkenler arasındaki ilişkiyi belirlemek için Pearson momentler çarpımı korelâsyon katsayısı hesaplanmıştır.

Araştırma sonucunda, Türk üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi İngiliz öğrencilere göre daha düşük bulunmuştur. Kızların psikolojik iyi oluş düzeyleri erkeklerin psikolojik iyi oluş düzeylerinden daha yüksek bulunmuştur. Üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi cinsiyete göre farklılık göstermemiştir. Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyinin psikolojik iyi oluş düzeyini yordadığı bulunmuştur. Sonuçlar literatür ışığında tartışılmış, ileride yapılacak araştırmalara ve psikolojik danışmanlara yönelik önerilerde bulunulmuştur.

(7)

ABSTRACT

THE RELATIONSHIP BETWEEN THE EMOTIONAL AWARENESS EXPRESSION OF EMOTION AND PSYCHOLOGICAL WELL-BEING OF

UNIVERSITY STUDENTS: A CROSS CULTURAL RESEARCH KUYUMCU, Behire

Doctoral Dissertation

In Guidance and Counseling Science Thesis supervisor: Prof. Dr. Mehmet GÜVEN

June-2012, 144 p.

There are two aims of this research. Firs aim is to investigate the university students’ psychological well-being, emotional awareness and expression of emotions if change according to gender and nation or not. Second aim is to investigate how Turkish and English university students’ psychological well-being is predicted by the emotional awareness and expression of emotions. The research is a descriptive study. The Turkish group of the research was 349 (211 female, 138 male) Turkish university students educated at Gazi University in 2010-2011. The foreign students were not included in this sample. The English group was 251 (143 female, 108 male) English university students. 229 of these students were from University College of London, University of London or Middelesex University in 2010-2011; 19 of these students were participated in the online research which was addressed as www.mediko.gazi.edu.tr/survey. In order to state the emotional awareness and the expression of emotions of students, the original form of Toronto Alexithymia 20 Scale, developed by Bagby, Parker ve Taylor, (1994) and adapted to Turkish by Beştepe (1997), is applied to English group and the adapted one is used for the Turkish group. In order to state psychological well-being of students the original form of Psychological Well-being Scale, developed by Ryff (1989) and adapted to Turkish by Cenkseven (2004), is applied to English group and the adapted form is used for the Turkish group. Moreover, the information about the age, sex and ethnical structure of the students were collected via Personal Information Form prepared

(8)

by the researcher. To analyze points of the differences in emotional awareness, expression of emotions and psychological well-being based on effect of country, sex and coefficient country and sex multi analysis of variance (MANOVA) was used; in order to analyze how Turkish and English university students’ psychological well-being is predicted by the emotional awareness and expression of emotions in emotional awareness, regression analysis and to identify the relationship between the parameters Pearson product moment correlation coefficient were used.

The results of the research showed that psychological well-being, emotional awareness and expression of emotions of Turkish university students was lower than the English students. It was found that the level of psychological well-being of the female students was higher than the male students. The emotional awareness and expression of emotions of university students did not show differences in terms of gender. The emotional awareness and expression of emotions of Turkish and English university students predicted the psychological well-being. The results were evaluated in terms of literature and institutional prospect; the suggestions were made by considering the future research and practical implication for counseling services.

(9)

İÇİNDEKİLER

JÜRİ ONAY SAYFASI ... i 

ÖN SÖZ ... ii 

ABSTRACT ... v 

İÇİNDEKİLER ... vii 

TABLOLAR LİSTESİ ... ix 

KISALTMALAR ... x  BÖLÜM I ... 1  1.GİRİŞ ... 1  1.1.Problem Durumu ... 1  1.2.Araştırmanın Amacı ... 8  1.2.1.Alt Problemler ... 9  1.3.Araştırmanın Önemi ... 9  1.4.Sınırlılıklar ... 11  1.5.Sayıltılar ... 11  1.6.Tanımlar ... 12  BÖLÜM II ... 13  2.KAVRAMSAL ÇERÇEVE ... 13  2.1.İyi Oluş ... 13 

2.1.1.Öznel İyi Oluş ... 14 

2.1.2.Psikolojik İyi Oluş ... 15 

2.2.Duygular ... 21 

2.2.1.Duygu Kuramları ... 22 

2.2.2.Duygusal Farkındalık ... 25 

2.2.3.Duyguları İfade Etme ... 28 

2.2.4.Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme ile Psikolojik İyi Oluş Arasındaki İlişki ... 31 

2.3.Kültür ... 33 

2.3.1.Bağımsız ve İlişkisel Benlik Kurgusu ... 36 

2.3.2.Kültür ile Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme Arasındaki İlişki ... 40 

2.3.3.Kültür ile Psikolojik İyi Oluş Arasındaki İlişki ... 44 

2.4.Cinsiyet ... 50 

(10)

2.4.2.Cinsiyet ile Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme ... 51 

BÖLÜM III ... 56 

3.YÖNTEM ... 56 

3.1.Araştırma Modeli ... 56 

3.2.Çalışma Grubu ... 57 

3.3.Veri Toplama Araçları ... 58 

3.3.1.Kişisel Bilgi Formu ... 58 

3.3.2.Psikolojik İyi Oluş Ölçeği ... 59 

3.3.3.Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği ... 61 

3.4.Verilerin Analizi ... 62 

BÖLÜM IV ... 65 

4.BULGULAR ... 65 

4.1.Üniversite Öğrencilerinin Psikolojik İyi Oluş, Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme Puanlarının Ülke ve Cinsiyete Göre İncelenmesine İlişkin Bulgular ... 65 

4.2.Türk ve İngiliz Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Farkındalık ve Duygularını İfade Etme Puanlarının Psikolojik İyi Oluş Puanlarını Yordamasına İlişkin Bulgular ... 69 

4.3.Türk ve İngiliz Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Farkındalık ve Duygularını İfade Etme Puanlarının Psikolojik İyi Oluş Faktörlerini Yordamasına İlişkin Bulgular ... 73 

BÖLÜM V ... 87 

5.TARTIŞMA VE YORUM ... 87 

5.1.Üniversite Öğrencilerinin Psikolojik İyi Oluş, Duygusal Farkındalık ve Duygularını İfade Etmelerinin Ülke ve Cinsiyete Göre İncelenmesine İlişkin Bulguların Tartışılması ... 87 

5.2.Türk ve İngiliz Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Farkındalıklarının ve Duygularını İfade Etmelerinin Psikolojik İyi Oluşlarını Yordamasına İlişkin Bulguların Tartışılması ... 94 

5.3.Türk ve İngiliz Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Farkındalıklarının ve Duygularını İfade Etmelerinin Psikolojik İyi Oluş Faktörlerini Yordamasına İlişkin Bulguların Tartışılması ... 96 

BÖLÜM VI ... 100 

6.SONUÇ VE ÖNERİLER ... 100 

6.1.Sonuçlar ... 100 

6.2.Öneriler ... 103 

6.2.1.Uygulayıcılara Yönelik Öneriler ... 103 

6.2.2.Alan Araştırmacılarına Yönelik Öneriler ... 104 

KAYNAKÇA ... 124 

(11)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1: Değişkenlere Ait Ortalama ve Standart Sapma Puanları ... 66 

Tablo 2: Ülke ve Cinsiyete Göre Değişkenlerin MANOVA Sonuçları ... 67 

Tablo 5: İki Ülke Kızlarının Değişkenlerine İlişkin t Testi Sonuçları ... 68 

Tablo 6: İki Ülke Erkeklerinin Değişkenlerine İlişkin t Testi Sonuçları ... 69 

Tablo 7: Türk Üniversite Öğrencileri İçin Değişkenler Arası ilişkileri Gösteren Pearson Momentler Korelasyon Matrisi ... 70 

Tablo 8: İngiliz Üniversite Öğrencileri İçin Değişkenler Arası ilişkileri Gösteren Pearson Momentler Korelasyon Matrisi ... 71 

Tablo 9: Psikolojik İyi Oluşun Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları ... 72 

Tablo 10: Psikolojik İyi Oluşun Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları ... 73 

Tablo 11: Diğerleri İle Olumlu İlişkilerin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları ... 74 

Tablo 12: Diğerleri İle Olumlu İlişkilerin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları ... 75 

Tablo 13: Özerkliğin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları ... 76 

Tablo 14: Özerkliğin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları ... 77 

Tablo 15: Çevre Hâkimiyetinin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları ... 78 

Tablo 16: Çevre Hâkimiyetinin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları ... 79 

Tablo 17: Kişisel Gelişimin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları ... 80 

Tablo 18: Kişisel Gelişimin Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları ... 81 

Tablo 19: Yaşam Amacının Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları ... 82 

Tablo 20: Yaşam Amacının Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları ... 83 

Tablo 21: Kendini Kabulün Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi Türkiye Çalışma Grubunun Sonuçları ... 84 

Tablo 22: Kendini Kabulün Yordanmasına İlişkin Aşamalı Regresyon Analizi İngiltere Çalışma Grubunun Sonuçları ... 85 

(12)

KISALTMALAR DUFA: Duygusal farkındalık

DUİF: Duyguları ifade etme PİO: Psikolojik iyi oluş

(13)

BÖLÜM I 1.GİRİŞ

Bu bölümde öncelikli olarak araştırmanın problem durumuna yer verilmiştir. Daha sonra, araştırmanın amacı, önemi, sınırlılıkları, sayıltıları ve araştırmada verilen çeşitli kavramların tanımları anlatılmıştır.

1.1.Problem Durumu

Psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerinde bireyin sorunlar yaşamasını önlemek ya da sorunlarının çözümünde yardımcı olmak kadar, kişisel gelişimine yardımcı olmak da bir o kadar önemlidir. Çünkü bireyin modern yaşamda en üst düzey performans gösterebilmesi için hasta olmamasının ötesinde, sahip olduğu potansiyeli bilmesi ve onu kullanarak yaşam doyumunu artırması beklenir. Bu nedenle iyi oluş kavramının günümüzde giderek önemini arttırdığı düşünülmektedir.

İyi oluş (Well-being) Aristo’dan bu yana yapılan tartışmanın devamıdır. Aristo, insan davranışı ile başarılabilen şeylerin zirvesinde iyi oluş (eudaimonizm) olduğunu belirtmiştir. Felsefeden ayrıldıktan sonra psikoloji, iyi oluşu kendi paradigması içerisinde tartışmaya devam etmiştir. Bradburn (1969) Aristo’nun iyi oluş tanımını “mutluluk” olarak anlamlandırmıştır. Onun için mutluluk süreç değil olumlu ve olumsuz duygu dengesinin ve yaşam doyumunun sonucudur (Akt: Ryff, 1989). Ryff (1989) iyi oluşun, patolojinin olmaması anlamına gelmeyebileceğini belirtmiş; iyi oluşun temelinde, var olan potansiyeli en üst düzeyde kullanabilmenin bulunduğunu vurgulamıştır. McGrgor ve Little’e (1998) göre ise iyi oluş, yaşamın anlamının ve yaşamdaki amaçların değerlendirilmesiyle ilişkilidir. Ryan ve Deci (2001), iyi oluşu psikolojik ihtiyaçla açıklamıştır. Onlara göre özerklik, yeterlik ve ilişki kurma temel psikolojik ihtiyaçlar olup, bunların karşılanma becerisi iyi oluşu açıklamaktadır. İyi oluşla ilgili iki temel bakış açısı olduğu kabul edilmektedir: (a) Hedonizm ve (b)

(14)

Eudemonizm. Hedonik yaklaşımda iyi oluş, yaşamdan alınan haz olarak görülür. Kişinin yaşamdan aldığı doyumla ilgili değerlendirmeleri önemlidir. Diğer bir ifadeyle hedonik yaklaşımda iyi oluş öznel değerlendirmeleri içerir ve psikolojideki kavramsal karşılığı “öznel iyi oluş” tur. Eudemonik yaklaşımda iyi oluş, tam olarak psikolojik fonksiyonda olmadır ve psikolojideki kavramsal karşılığı “psikolojik iyi oluş” tur (Keyes, Shmotkin ve Ryff, 2002).

Farklı bakış açıları ile açıklanmaya çalışıldığı görülen iyi oluş kavramının bu araştırmadaki teorik dayanağını Ryff’in (1989) genç, yetişkin ve orta yaşlılardan oluşan katılımcılar üzerinde yaptığı bir çalışma sonucu iyi oluş tanımı ve geliştirmiş olduğu psikolojik iyi oluş modeli oluşturmaktadır. Ryff (1989), iyi oluşun mutluluk değil,

kendini geliştirme olarak düşünülmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu nedenle iyi oluşla,

özellikle de psikolojik iyi oluşla ilgili çalışmalarında gelişim psikolojisinden, kendini gerçekleştirme, işlevsel olma ve olgunlaşma kavramlarından ve ruh sağlığını pozitif kriterlerle açıklama bakış açısından etkilenmiştir. Bu etkileşim sonucunda psikolojik iyi oluşu olumlu psikolojik işlevsellik olarak tanımlamış ve altı boyutta ele almıştır. Bunlar,

diğerleriyle olumlu ilişkiler, özerklik, çevre hâkimiyeti, kişisel gelişim, yaşam amacı, kendini kabul’dür.

Diğerleriyle olumlu ilişkiler (Positive relations with others), samimiyet, ilişkilere güvenme, empati, doyum, yakın ilişkilerde bulunmaktan kaçınmama, başkalarına yardımcı olma gibi özellikleri tanımlar. Özerklik (Autonomy) kişinin geniş sosyal çevrede bireyselliğini elde etmek için kişisel özerklik araması, sosyal beklentiye rağmen düşünce ve davranışlarını kişisel standartlarına göre düzenlemesi olarak açıklanmaktadır. Kişinin kendi kendini denetleyebilmesi, bağımsız olması, davranışlarını kendi içinde organize edebilmesi davranış örneklerindendir. Çevre hâkimiyeti (Environmental mastery), kişinin içinde bulunduğu ruh haline uygun çevre seçme ya da oluşturma becerisine sahip olmasıdır. Akıl sağlığı kuramcılarına göre bu özellik akıl sağlığının en kilit özelliğidir. Kişisel gelişim (Personal growth), psikolojik iyi oluş boyutları arasında Aristo’nun “eudemonia” tanımına en yakın olanıdır ve kendini gerçekleştirme ile ilgilidir. Kişinin potansiyelini geliştirmesi, birey olarak büyüme ve gelişme becerisini sürdürebilmesidir. Kişinin sadece temel becerileri başarmış olması yeterli değildir. Birey olarak potansiyelini ilerletmeye, gelişmeye ve büyümeye devam etmesi gerekir. Yaşam amacı (Purpose in life), kişinin yaşamda

(15)

amacının olmasının yanı sıra yaşamın amacını kavrayabilme becerisidir. Bu boyut kuramsal temelini varoluş perspektifinden, özellikle de Frankl’ın “anlam arayışı” ile ilgili açıklamalarından almıştır. Logo terapi olarak bilinen bu yaklaşıma göre, insanlara yaşadıkları olayların ve çektikleri acıların anlamını ve amacını bulmaları konusunda yardım etmek önemlidir. Sartre’ın otantik yaşama algısı (Olduğu gibi davranabilme) da bu boyutu etkilemiştir. Kendini kabul (Self-Acceptance), kişinin davranışlarının, motivasyon kaynaklarının ve duygularının farkında olması ve onlara karşı olumlu tutum içerisinde olmasıdır. Sadece güçlü değil güçsüz yönler de fark edilmeli ve kabul edilmelidir (Ryff, 1989; 1995; Ryff ve Singer, 2008).

Kişinin psikolojik işlevselliğinin tam olması isteniyorsa öncelikle duygu, düşünce, davranış ve fizyoloji bütünlüğünde kendini fark etmesi önemlidir. Bu bütünlük içerisinde duygunun anlaşılması, yaşama dâhil edilmesinin psikolojik sağlığı artırmak ya da psikolojik sorunlarına çözüm bulmakta etkili olduğu birçok araştırma (Lane, Quinlan, Schawartz, Walker ve Zeitlin, 1990; Lundh, Johnson, Sundqvist ve Olsson, 2002; Winkelman, 2000; Zentner, 1999) tarafından da vurgulanmaktadır. Psikolojik iyi oluşun sağlanmasında duyguların önemli olduğu bilinmektedir. Duygunun özellikle, kendini koruma, motive olma, karar verme, harekete geçme gibi durumlarda etkili olduğu (Çeçen, 2002) göz önünde bulundurulduğunda, duygunun iyi oluş için öneminin daha iyi anlaşılacağı düşünülebilir.

Plutchik’a (1980) göre duygu, insanları ve hayvanları uyum ve denge sağlayıcı davranışlara sürükleyen iç faktörlerdir. Lazarus’a (1982) göre, bireyin çevresindeki uyarıcıları algılaması ve değerlendirmesi sonucu oluşan iç yaşantılardır. Watson ve Clark (1984) duyguları organizmanın ihtiyacı, amaçları, hayatta kalması ve çevreyle uyum sağlayabilmesi için gerekli olan, olaylara karşı gösterdiği düzenli ve kısa süreli uyumsal tepkiler olarak ele almaktadır. Goleman’a (1998) göre ise duygu bir his ve bu hisse özgü belirli düşünceler, psikolojik ve biyolojik haller ve bir dizi hareket eğilimidir. Bu tanımlara bakıldığında duygunun uyum sağlamak, hayatta kalmak için ne derece gerekli olduğu anlaşılabilmektedir. İfade edilen işlevselliğin ortaya konabilmesi için duygusal farkındalığın ve duyguları ifade etmenin önemli olduğu düşünülebilir.

Duygusal farkındalık kişinin ve diğerlerinin duygularını tanıma yeteneği olarak tanımlanmaktadır. Duygusal farkındalık duygunun yaşanması ve ifadesinden farklı

(16)

olarak, o andaki duygu hakkında bilgi sahibi olmayı içermektedir. Duygusal farkındalık olmadan insanın kendi iç dünyasını, ihtiyaçlarını fark etmesi, kendini tanıması oldukça zordur (Lane ve Schwartz, 1987).

Duyguları ifade etme, duyguların sözel ya da sözel olmayan dille açığa vurulmasıdır. Duyguların nasıl ifade edildiğinden daha önemli olanı kişinin duygularını fark etmesi ve tercih ettiği biçimde duygularını ifade edebilmesidir. Kişinin duygularıyla ilgili konuşması, bu duyguları anlaması ve kontrol etmesi için en kısa yoldur (Lane ve ark., 1990).

Duyguları fark etme ve ifade etme yeterliği aynı zamanda aleksitiminin (duygusal küntlük) en belirgin özelliklerinden olsa da (Sifneos, 1972, Akt: Koçak, 2003), Taylor, Bagby ve Parker (1991), aleksitiminin karakteristik özelliklerinin dört ana başlık altında toplandığını belirtmiştir: 1) Duyguları fark etme ve ifade etme zorluğu, 2) Hayal kurma yaşantısında kısıtlılık, 3) İşe vuruk (amaca yönelik) düşünme ve 4) Dış merkezli – uyum sağlamaya yönelik bilişsel yapıdır. Bir kişiye aleksitimi tanısının konabilmesi için bu özelliklerin birlikte değerlendirilmesi ve ölçekten alınan puanın belirli düzeyin üstünde olması gerekmektedir. Bu araştırmada duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyleri kişilerin aleksitimi düzeylerini ortaya koymak için değil, literatürde (Ciarrochi ve Scott, 2007; Laible, 2007) duygusal yeterlikleri (Emotional Competence) değerlendirebilmek amacıyla araştırmaya dâhil edilmiştir.

Duyguları sözel ya da sözel olmayan yollarla ifade etmenin, fiziksel ve ruhsal sağlık üzerinde olumlu etkileri olduğu (Pennebaker, 1995); ruh sağlığı ile birlikte kişiler arası ilişkileri devam ettirmek için önemli olduğu bilinmektedir. Duygusal ifadeler akıl ve beden sağlığının önemli bir yönü olarak görülürken (King ve Emmons, 1990; Pennebaker, 1995) psikoterapi ve psikolojik danışma programlarında kişinin psikolojik iyi oluşunu arttırmak ya da psikolojik sorunlarına çözüm bulmasına yardımcı olmak için duyguları kullanmaktadır (Winkelman, 2000). Duyguları ifade etme sıkıntılı düşünceleri bilişsel olarak daha anlaşılabilir ve çözülebilir kılmaktadır. Bu nedenle duygusal kendini açma, psikolojik işlevselliğin istenen düzeye yükselmesinde etkili bir yoludur (Wegner, 1997).

(17)

Duyguları anlamakta ve ifade etmekte yaşanan güçlüğün, psikopatoloji ile ilişkili olabileceğini belirten (Novick-Kine, Turk, Mennin, Hoyt ve Gallagher, 2005) araştırmacılar da bulunmaktadır. Duyguları ifade edememek, duygu yüklü konunun sürekli düşünülmesine neden olarak sağlığın olumsuz etkilenme riskini artırmaktadır (Nolen-Hoeksema, Morrow ve Fredricson, 1993).

Psikolojik iyi oluşta önemli olan olumlu duygular hissetmek değil; hissedilen duyguların yaşanmasına ne kadar izin verildiğidir. Örneğin sevdiği birini kaybeden bir kişinin psikolojik iyi oluşu için önemli olan olumsuz duygularını yok sayması değil; bu duyguları yaşamasına ne kadar izin verdiğidir. Kişinin duyguları yaşamasına ne kadar izin verdiğinin ise yaşanılan kültüre göre değişebileceği düşünülebilir. Benzer durumun psikolojik iyi oluş düzeyi için de geçerli olduğu düşünülmektedir (Christopher, 1992).

Ryff (1989; 1995), psikolojik iyi oluşun teorik yapısını oluştururken ve geliştirdiği psikolojik iyi oluş modeliyle ilgili çalışmalarını sürdürürken yaptığı eleştirilerden biri, modelin farklı kültürlerde nasıl yorumlandığının araştırılması gerektiğidir. Benzer şekilde Christopher (1999), psikolojik iyi oluşu açıklayabilmek ya da ölçmek için yapılan çalışmalarda kültürel değerlerin göz önünde bulundurulması gerektiğini önemle vurgulamıştır. O’na göre, kültürü dikkate almadan, evrensel bir psikolojik iyi oluş tanımlanmaya çalışılırsa bireysel kültürün dışında kalanların, etnik azınlıkların psikolojik iyi oluşlarına ilişkin açıklamalarda fazla risk alınmış olur. Adejuna (2010) da benzer endişeleri dile getiren araştırmacılardandır. Literatüre bakıldığında psikolojik iyi oluşla kültür arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalar (Christopher, 1999; Dinnel, Kleinknecht ve Matsumi, 2002; Kim, Kasser ve Lee, 2003; Moscovitch, Hofmann ve Litz, 2004; Norasakkunkit ve Kalick, 2002; Okazaki, 1997; Ryff, 1995; Ryff, Lee ve Na, 1995) daha önce yapılmış olsa da Türkiye’de ve özellikle Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanında böyle bir çalışmaya rastlanmamış olması psikolojik iyi oluş ile kültür ilişkisini tartışan bir araştırmaya gereksinim olduğunu düşündürmüştür.

Kültür, ‘İnsan ve toplumların yapıp öğrenerek kazandığı tutum, davranış ve değerler, kısaca her şeydir. Diğer bir ifadeyle “Medeniyet” anlamında kullanılabilmektedir, Doğu Medeniyeti, Batı Medeniyeti gibi.” (Güvenç, 1993, s.110). Kültürel farklılıkları ya da benzerlikleri ortaya koyarken kültürel sınıflamadan

(18)

yararlanılır. Sıklıkla kullanılan sınıflama, bireyci ve toplulukçu kültür’dür. Bireysel kültürün genellikle Batı toplumlarında, toplulukçu kültürün Doğu toplumlarında baskın olduğu ifade edilmektedir. Avrupa ve Amerika’da baskın olan bu kültürde benlik önceliklidir ve benlik toplumun kurallarını arkada bırakarak yapılanır. Aile, cemiyet, gelenek, ulus ya da genel geçer roller “ben”i tanımlamaz. Bireysel kültür kişiye özgürlük sağlamakla birlikte kendi hayatını yönetme hakkı vermekte; kişiler kararlarını aile, akran, inanç, kariyer, eş, arkadaş, kişisel amaçlar ya da değer yargılarından bağımsız alabilmektedir. Toplulukçu kültürde grup bireyden önce gelir ve grup bireylerin toplamının fazlası olarak değerlendirilir. Benlik bireysel özelliklerden ziyade sosyal sisteme dayalı oluşur. Kişinin önemi, içinde bulunduğu büyük gruptaki statüsünden ve rolünden ileri gelir (Triandis, 2001). Bireysel kültür ile toplulukçu kültür arasındaki farklar, olgunlaşma, akıl sağlığı, büyüme ve gelişme, kendini tanıma, diğerlerini ve diğerleri ile kendi arasındaki ilişkiyi anlama ve açıklama biçiminde ve değer yargıları oluşturmada önemli ölçüde etkilidir. “Sosyalleşme Süreci” olarak tanımlanan bu yaşantılarda bireyler kendi toplumunun sosyalleşme sürecinden geçmekte ve ona uygun benlik geliştirmektedir. Bu benlik yapısı bireyin duygu, düşünce, davranış ve tinsel/manevi boyutunun yapılanmasına yön verebilmektedir (Markus ve Kitayama, 1991). Diğer bir ifadeyle, kültürün insan davranışları üzerindeki etkisini sosyalleşme süreciyle birlikte yapılanan benlik kurgusunun aracılık ettiği söylenebilir. Araştırma süresince bireysel kültürün birey bazındaki karşılığı olan bağımsız benlik kurgusu bireysel kültür ile; toplulukçu kültürün birey bazındaki karşılığı olan ilişkisel benlik kurgusu toplulukçu kültür ile değişim içerinde kullanılmıştır. Kültürlerarası psikoloji literatüründe (Markus ve Kitayama, 1991; Triandis, 2001) daha çok ilişkisel benliğin toplulukçu kültürlerde; bağımsız benliğin bireysel kültürlerde daha yaygın olduğu bilgisi kültür ile benlik kurgusu kavramlarını değişimli kullanıma yol açmıştır.

Duygular ile kültür etkileşiminde duyguları sözel ya da sözel olmayan ifadelerle aktarmada kültürün belirleyici (Elfenbein, Beaupré, Lévesque ve Hess, 2007; Matsumoto ve Kupperbusch, 2001) olduğu bilinmektetir. Duyguları fark etmenin ve ifade etmenin kültürden kültüre farklılık gösterebildiğini (Ekman ve Friesen, 1969; Oyserman, Coon, Kemmelmeier, 2002; Solomon, 2007; Stephan, Stephan ve De Vargas, 1996) ortaya koyan araştırmalar bulunmaktadır.

(19)

Duyguları ifade etme Batı ve Doğu toplumlarında farklı algılandığı için toplumlar arasında duyguları ifade etme düzeyi farklılaşmaktadır. Batı toplumları için duyguları ifade etme kişiler arası ilişkilerin oluşmasında anahtardır. Asyalılar için ise duygusal olarak kendini ifade etme ile diğerleriyle yakın ilişki oluşturma arasında önemli bir ilişki bulunmamaktadır. ABD’de kendini açmanın iletişimde pozitif etkiye sahip olan unsurlardan biri olduğu bilinmektedir (Chen, 1993). Batı toplumlarında, insanların duygularını mutlaka dışa vurmaları gerektiğine dair bir inanç vardır. Aksi takdirde kendilerine fiziksel ya da psikolojik olarak “kötü” şeyler olacağına inanılır. Kişinin, hissettiği duyguları içine atmasından ziyade, dışarıya çıkmasına, görünür olmasına izin vermesi Batı toplumlarında önemlidir (Kennedy-Moore ve Watson, 2001). Doğu toplumlarında duyguları ifade etmek Batılılara oranla daha azdır. Bunun nedeni kişilerin sosyalleşme sürecinde duygularını bastırmayı öğrenmiş olmalarıdır (Mesquita ve Frijda, 1992). Kendi duygularını ifade etmeye odaklanmaktan ziyade diğerlerinin duygularına duyarlı olmak daha önemlidir. Bu nedenle bu toplumların üyeleri duygu ifadelerini kontrol etmeyi öğrenerek sosyalleşmektedir (Oyserman ve ark., 2002).

Diğer yandan, psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin cinsiyete göre farklılık gösterebildiği düşünülmektedir. Psikolojik iyi oluş ile ilgili literatüre bakıldığında (Cenkseven ve Akbaş, 2007; Cirhinlioğlu, 2006; Cooper, Okamura ve McNeil, 1995; Gilligan, 1993; Ryff, 1989; 1995; Ryff ve Singer, 1996) kızların psikolojik iyi oluşları erkeklerden daha yüksek çıkmıştır. Fakat psikolojik iyi oluşun cinsiyete göre farklaşmadığını gösteren araştırmalar da (Hori, 2010; Benjet ve Hernandez-Guzman, 2001; Kirkcoldy, Furnham ve Siefen, 2010) yok değildir. Kadın ve erkek arasında duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin farklılaştığını gösteren araştırmalar (Barret, Gross, Christensen ve Benvenuto, 2001; Boden ve Berenbaum, 2007; Conway, 2000; Lane ve Schwartz, 1987; Pennebaker, 1995; Polce-Lynch, Myers, Kilmartin, Forsmann-Falck ve Kliewer, 1998; Scherer ve Ceschi, 2000) da mevcuttur. Bu araştırmalara göre kızların duygusal farkındalık düzeyi ve duygularını ifade etme düzeyi erkeklerden daha yüksektir. Bu konudaki araştırmalarda farklı sonuçlar elde edildiği görülmektedir.

Bu araştırma üniversite öğrencileri üniversite öğrencileri üzerinde yürütülmüştür. Bunun nedeni bireyin hem kendinin hem de diğerlerinin duygusal

(20)

geçişlerinin farkına varabilme ve duygularını ifade edebilme becerisinin ergenlik ve sonrasında şekillenmeye başlaması (Ciarrochi, Heaven ve Supavadeeprasit, 2008); psikolojik iyi oluş için gerekli olan kendini kabul, yaşam amacı gibi özelliklerin ve kültürel kimliğinin bu yıllarda netleşmeye başladığı düşüncesidir.

Literatür incelendiğinde psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme ile kültür ve cinsiyet değişkenleri arasındaki ilişkiyi farklı kombinasyonlarla inceleyen çalışmaların olduğu görülmektedir. Fakat bu çalışmalar çoğunlukla yurt dışında yapılmış çalışmalardır. Türkiye’de, ifade edilen değişkenleri birlikte ele alan ve iki ülke (İngiltere/Türkiye) karşılaştırması şeklinde tartışılmış olan bir araştırmaya rastlanmamıştır. Araştırmaya dâhil edilen İngiltere, bireysel kültürün yaygın olduğu ülkelerden biriyken; Türkiye’de toplulukçu kültür daha yaygındır. Türk toplumu özellikle 1980’li yıllardan sonra geleneksel/toplulukçu yapıdan modern/bireysel yapıya doğru bir değişim gösterse de (Göregenli, 1995; İmamoğlu, 1998; Kağıtçıbaşı, 1998) Batı ülkelerine kıyasla Türk toplumunda hâlâ toplulukçu kültürün karakteristik özelliklerinin hâkim olduğu (Hofstede, 1980; Kağıtçıbaşı, 2010; Mesquita, 2001; Uskul, Hynie ve Lalonde, 2004) düşünülmektedir. Ayrıca, mevcut çoğu araştırmanın psikolojik danışma ve rehberlik alanında değil psikoloji alanında yapıldığı görülmüştür. Böylelikle verilerin psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerine katkılarının tartışma olanağının bulunmadığı düşünülebilir. Bu nedenler sonucunda bu araştırmada, üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme yeterliği cinsiyet ve ülke (Türkiye ve İngiltere) değişkenleri açısından incelenmiştir.

1.2.Araştırmanın Amacı

Bu araştırmanın iki temel amacı vardır. Birincisi, üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme puanlarının ülke ve cinsiyete göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğini incelemektir. İkincisi ise, Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duygularını ifade etme yeterliliklerinin psikolojik iyi oluşlarını yordayıp yordamadığını incelemektir.

(21)

1.2.1.Alt Problemler

1. Üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme puanları ülke ve cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?

2. Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinin, duygusal farkındalık ve duygularını ifade etme puanları, psikolojik iyi oluş puanlarını yordamakta mıdır?

3. Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinin, duygusal farkındalık ve duygularını ifade etme puanları, psikolojik iyi oluş faktörlerinden,

a) diğerleri ile olumlu ilişkide olma puanını yordamakta mıdır? b) özerklik puanını yordamakta mıdır?

c) çevre hâkimiyeti puanını yordamakta mıdır? d) kişisel gelişim puanını yordamakta mıdır? e) yaşam amacı puanını yordamakta mıdır? f) kendini kabul puanını yordamakta mıdır?

1.3.Araştırmanın Önemi

İnsanın gelişmeye, büyümeye ve kendini gerçekleştirmeye eğilimli olduğu bilinmektedir. Bu bakış açısının psikolojik danışma sürecini etkileyebileceği düşünülmektedir. Danışanlar, psikolojik danışmaya sadece sorunlarını çözmek için değil, öğrenmek, olgunlaşmak, yaşamın anlamını bulmak gibi varoluşsal beklentilerle gelebilmektedir. Diğer bir ifade ile psikolojik iyi oluş düzeyini artırmanın da psikolojik danışmanın amaçları arasında yer edinmeye başladığı düşünülmektedir. Christopher’a (1999) göre psikolojik iyi oluş, psikolojik danışma alanı için çok önemli bir konudur ve danışanın anlam ve amaç bütünlüğü bulmasına yardımcı olan psikolojik danışmanın çalışmalarına rehber olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında araştırma konusunun PDR alanı için güncel olması ve Türkiye’de bu alanda kültürler arası karşılaştırma şeklinde modellenen bir araştırmaya rastlanmamış olması araştırmayı önemli kılan özelliklerdendir.

(22)

Araştırmanın birinci amacı doğrultusunda Türk ve İngiliz üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duygularını ifade etmeleri karşılaştırmalı olarak tartışılmıştır. Amaç Batı kültürüyle oluşturulan ve evrensel olarak algılanan psikoloji yaklaşımlarının doğru olmadığını belirtmek değil; bozukluk ya da yetersizlik olarak algılanan bazı davranışların aslında kültürel normların sonucu olabileceğini tartışmaktır. Böylelikle davranışları değerlendirirken daha geniş bir perspektiften bakabilme imkânı doğabilecektir. Ayrıca kültürler arası farkların ortaya konması, biyolojik özellikten kaynaklı olabileceği düşünülen bazı özelliklerin (cinsiyet karşılaştırması gibi) çevresel etkenlerden de kaynaklanabileceğini göstermektedir Bunun yanı sıra, davranışları değiştirmeye çalışan profesyonel uygulamalarda kültüre duyarlılığın artması da kültürler arası çalışmaların sonucudur (Kağıtçıbaşı, 2010). Bu bağlamda düşünüldüğünde araştırma, bir diğer önemini kültürel farkları/benzerlikleri ortaya koymasından almaktadır. Araştırma sonuçları, ABD-Avrupa psikolojisi kuramlarının evrensel olduğu düşüncesine katkı sağladığı gibi, psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin tanımlanmasında kültürel farkların olması gerektiğini tartışmaya açmıştır. Öte yandan, sonuçların, psikolojik danışma ve rehberlik uygulamalarında kültüre duyarlılığın artması için önemli bir adım olduğu düşünülebilir. Böylelikle, davranış değişikliğine yönelik PDR uygulamasında karşı tarafı anlama düzeyinin artacağı söylenebilir. Çünkü insanı anlamak için kültürün (toplulukçu/bireysel) göz önünde bulundurulması gerekir (Markus ve Kitayama, 1991)

Psikoterapi ve danışma programları, kişinin psikolojik sağlığını arttırmak ya da psikolojik sorunlarına çözüm bulmasına yardımcı olmak için duyguların ifade edilmesini kullanmaktadır (Winkelman, 2000). Duyguları fark etmek ve ifade etmek, en doğru kararı vermeye yardımcı (Gasper ve Clore, 2000), problem çözme sürecinde yol gösterici ve duyguyu düzenlemede öncü (Barett ve ark., 2001) olduğu için, çözüme yönelik dış yardım arama becerilerini arttırdığı (Göçet, 2006), sıkıntılı düşünceleri bilişsel olarak daha anlaşılabilir ve çözülebilir kıldığı (Wegner, 1997) için psikolojik danışmada duyguları anlamaya önem verilmesi gerektiği söylenebilir. Önceki çalışmalarda da (Feldman-Barret, Gross, Conner-Cristensen ve Benvenuto, 2001; Lane ve Schwartz, 1987; Pennebaker, 1995) duygusal farkındalığın ve duyguları ifade etmenin psikolojik iyi oluşu pozitif yönde etkilediği bulunmuştur. Bu araştırmayla önceki çalışmaların evrenselliğine katkı sağlanacağı gibi, duyguların fark edilmesi ve

(23)

ifade edilmesinin psikolojik iyi oluş için ne kadar önemli olduğu ortaya konarak danışma planına yol gösterici olacağı düşünülmektedir.

1.4.Sınırlılıklar

1. Bu araştırma, Gazi Üniversitesi 2010-2011 Eğitim Öğretim yılı güz dönemi (Aralık Ayı) öğrencilerinden oluşturulan Türk çalışma grubu ve 2011-2012 Öğretim yılı güz döneminde (Ekim Ayı) Londra Kolej Üniversitesi (University College of London), Londra Üniversitesi (University of London) ve Middelesex Üniversitesi’nde (Middelesex University) öğrenim gören İngiliz öğrencilerden oluşturulan İngiliz çalışma grubu ile sınırlıdır.

2. Türk öğrencilerin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi Toronto Aleksitimi-20 Ölçeği’nin (Beştepe, 1997) ölçtüğü özelliklerle; psikolojik iyi oluş düzeyi, Psikolojik İyi Oluş Ölçeği’nin (Cenkseven, 2004) ölçtüğü özelliklerle sınırlıdır.

İngiliz öğrencilerin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeyi Toronto-Alexithymia 20 Scale’nin (Bagby, Parker and Taylor, 1994) ölçtüğü özelliklerle; psikolojik iyi oluş düzeyi, Psychological Well-being Scale’nin (Ryff, 1989 ölçtüğü özelliklerle sınırlıdır.

3. Ülke değişkeni Türkiye ve İngiltere ile sınırlıdır.

1.5.Sayıltılar

1. Türkiye’de toplulukçu kültürün, İngiltere’de ise bireysel kültürün daha yaygın olduğu varsayılmıştır.

2. Türkiye’de ve İngiltere’de kullanılan ölçme araçları, kavramsal ve fonksiyonel denkliğin yanı sıra dil ve yanıtlama stili denkliğini de sağladığı varsayılmıştır.

(24)

1.6.Tanımlar

Duygu: Organizmanın ihtiyacı, amaçları, hayatta kalması ve çevreyle uyum sağlayabilmesi için gerekli olan, olaylara karşı gösterdiği düzenli ve kısa süreli uyumsal tepkilerdir (Watson ve Clark, 1984).

Duygusal Farkındalık (DUFA): Kişinin kendinin ve diğerlerinin duygularını tanıma yeteneği olarak tanımlanmaktadır (Lane ve Schwartz, 1987). Bu araştırmada duygusal farkındalık Toronto-Aleksitimi-20 Ölçeğinin duyguları tanıma zorluğu boyutu ile ölçülmüş olup, aleksitimi özelliği olarak değil duygusal yeterlik (Emotional Competence) olarak araştırmada yer almıştır.

Duyguları İfade Etme (DUİF): Duyguların sözel ya da sözel olmayan dille açığa vurulmasıdır (Lane ve ark., 1990). Bu araştırmada duyguları ifade etme Toronto-Aleksitimi-20 Ölçeğinin duyguları ifade etme zorluğu boyutu ile ölçülmüş olup, aleksitimi özelliği olarak değil duygusal yeterliklerden (Emotional Competence) biri olarak araştırmada yer almıştır.

Psikolojik İyi Oluş (PİO): Psikolojik işlevselliğin en üst düzeyde olabilmesi halidir (Ryff, 1989). Bu araştırmada PİO Ryff’in (1989) geliştirmiş olduğu psikolojik iyi oluş modeline dayandırılmış olup; ölçüm yine aynı araştırmacının geliştirdiği Psikolojik İyi Oluş Ölçeği ile gerçekleştirilmiştir.

Kültür: ‘‘Kültür, bir insan topluluğunu diğer bir topluluktan ayıran normlar, değerler, inanç sistemleri, varsayımlar ve davranış biçimlerinin bütünüdür. Kültür paylaşılır, bir kuşaktan diğerine aktarılır ve davranışlarımızı şekillendirir.’ (Adler, 1997). Araştırma değişkenleri üzerinde kültürel farkın olup olmadığını ortaya koymak için İngiliz ve Türk üniversite öğrencileri karşılaştırılmıştır. İngiltere bireysel kültürü temsil ettiği düşünülen, Türkiye ise toplulukçu kültürü temsil ettiği düşünülen ülkedir.

Benlik Kurgusu: Bireyin, kendine ve diğerleri ile ilişkisine dair duygu, düşünce ve eylemlerinin bütünüdür (Singelis, 1994). Kültürün benlik üzerindeki etkisini gösteren bir kavram olan benlik kurgusu her hangi bir ölçme aracı kullanılmadan kuramsal bilgiler ışığında araştırmaya dâhil edilmiştir.

(25)

BÖLÜM II

2.KAVRAMSAL ÇERÇEVE

Bu bölümde psikolojik iyi oluş, duygusal farkındalık, duyguları ifade etme,

kültür ve cinsiyet hakkında kuramsal bilgiler ve ilgili araştırmalar birlikte verilmiştir.

Psikolojik iyi oluşla ilgili bilgilerden önce iyi oluş kavramı; duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme ile ilgili bilgilerden önce de duygular kavramı açıklanarak konu bütünlüğünün sağlanması amaçlanmıştır.

2.1.İyi Oluş

İyi oluş (Well-being) Aristo’ya kadar dayanmaktadır. Aristo, insan davranışı ile başarılabilen şeylerin zirvesinde iyi oluş (eudaimonizm) olduğunu belirtmiştir. Felsefeden ayrıldıktan sonra psikoloji, iyi oluşu kendi paradigması içerisinde tartışmaya devam etmiştir. Bradburn (1969) Aristo’nun eudaimoni tanımını “mutluluk” olarak anlamlandırmıştır. Onun için mutluluk, süreç değil olumlu ve olumsuz duygu dengesinin ve yaşam doyumunun sonucudur (Akt: Diener, Suh ve Oishi, 1997). Ryff (1989) iyi oluşun patolojinin yokluğu anlamına gelmeyebileceğini belirtmiş; iyi oluşun temelinde, var olan potansiyeli en üst düzeyde kullanabilmenin olduğuna vurgu yapmıştır. McGrgor ve Little’e göre (1998) iyi oluş yaşamın anlamının ve yaşamdaki amaçların değerlendirilmesiyle ilişkilidir. Ryan ve Deci (2001), iyi oluşu psikolojik ihtiyaçla açıklamıştır. Özerklik, yeterlik ve ilişki kurma temel psikolojik ihtiyaçlardır ve bunların karşılanma becerisi iyi oluşu açıklamaktadır.

Zamanla iyi oluşla ilgili iki temel bakış açısı olduğu kabul edilmiştir: (a) Hedonizm (hazcılık) ve (b) Eudemonizm (psikolojik işlevsellik). Hazcılık bakış açısı iyi

(26)

oluşu yaşam doyumu ve mutluluk olarak tanımlamaktadır. Olumlu duyguların olumsuz duygulardan fazla yaşanması ve hayatın çeşitli alanlarında (iş, aile, okul vb.) doyum sağlanması önemlidir. Burada kişi iyi oluşunu kendi belirlediği standartlara göre değerlendirir. Tek bir ölçüt vardır o da kişi ve kişinin özel değerleridir. Bu tür iyi oluşun kavramsal karşılığı öznel iyi oluştur. Psikolojik işlevsellik bakış açısına göre ise iyi oluş kendini gerçekleştirme, anlamlılık, canlılık, potansiyelini işlevsel biçimde kullanabilme olarak açıklanmaktadır ve psikolojideki kavramsal karşılığı “psikolojik iyi oluş” tur (Keyes, Shmotkin ve Ryff, 2002). Psikolojik iyi oluşu kişinin kendisi değil, standart sağlıklı davranış kriterleri belirlemektedir. Bu durum iki perspektif arasındaki temel farklılıktır (Ryff, 1995). Psikolojik ve öznel iyi oluş birbiri ile ilişkili olsa da her biri genel iyi oluşun ayrı bir yüzü olarak düşünülmektedir, öznel iyi oluş öznel yüzü, psikolojik iyi oluş nesnel yüzüdür (Diener, Sapyta ve Sulh, 1998).

2.1.1.Öznel İyi Oluş

Öznel iyi oluş kavramı ilk olarak Bradburn (1969) tarafından ortaya atılmıştır. Bradburn, öznel iyi oluşu olumlu duygu (isteklilik, enerjik olma, kararlılık, ruhsal uyarılmışlık) ile olumsuz duygu (üzüntü, kaygı, korku, öfke, suçluluk, küçümseme) arasındaki denge olarak tanımlamıştır (Akt: Diener, Suh ve Oishi, 1997). Öznel iyi oluşun üç boyutunun olduğu ifade edilmektedir: Pozitif duygu, negatif duygu ve yaşam doyumudur. Bunlar, pozitif duygu kişinin mutluluk, heyecan gibi olumlu duygularını, negatif duygu ise olumsuz duygularını yaşama eğilimini gösterir. Yaşam doyumu, kişinin yaşamının farklı alanlarındaki ihtiyaçlarını karşılayabilme algısı olarak tanımlanmaktadır. Yaşam doyumu değerlendirmesi hem genel hayat için hem de özel olaylar için (Örneğin evliliğinden memnun olma) yapılabilir. Pozitif ve negatif duygu öznel iyi oluşun duygu boyutunu; yaşam doyumu ise bilişsel boyutunu göstermektedir. Öznel iyi oluş düzeyi yüksek insan, pozitif duyguları sık ve yoğun, negatif duyguları az ya da yok denecek kadar az yaşayan, genel yaşamından memnun kişilerdir (Diener, Lucas ve Oishi, 2002).

Bireysel değerlendirmeye dayanan öznel iyi oluş kuram temelli olan psikolojik iyi oluştan farklıdır. Öznel iyi oluşun kişisel değerlendirmeye odaklı olması onu psikolojik iyi oluştan ayıran en önemli özelliktir. Bu nedenle öznel iyi oluş psikolojik sağlığı tanımlamada tek başına yeterli değildir ve psikolojik işlevsellik ya da ruh sağlığı

(27)

ile eş anlamda kullanılmamalıdır. Örneğin takıntılı bir insan yaşam doyumunun yüksek olduğunu, duygularının farkında olmamasına rağmen mutlu olduğunu söyleyebilir, ancak bu, kişinin psikolojik sağlığının yerinde olduğu anlamına gelmemektedir (Diener, Suh ve Oishi, 1997).

2.1.2.Psikolojik İyi Oluş

Psikolojik iyi oluş, kişinin hayat endişesi ile bireysel ve sosyal ilgileri arasındaki dengeyi kurmak için çabalayacak gücünün olmasıdır (Ryff, 1989). Psikolojik iyi oluş alanındaki önemli araştırmacılardan olan Ryff (1989), psikolojik iyi oluşun pozitif psikoloji kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini açıklamıştır. Psikolojik iyi oluşu olumlu psikolojik işlevsellik olarak tanımlamış; iyi oluşun yaşam doyumu ve duygu temelli değerlendirilmesinin bu işlevsel bakış açısını ihmal ettiğini öne sürmüştür. Psikolojik iyi oluş kavramı ile olumlu duygulanım, olumsuz duygulanım ve yaşam doyumunun basit bir birleşiminden (öznel iyi oluş) çok, yaşam tutumlarından oluşan çok boyutlu bir yapının anlatılması gerektiğini belirtmiştir.

Ryff (1989) çoklu psikolojik iyi oluş modelinin teorik yapısını ve ölçümünü açıkladığı çalışmasını 321 kişi üzerinde gerçekleştirmiştir. Psikolojik iyi oluşun, yaşam doyumu, duygusal denge, benlik saygısı, maneviyat ve içsel kontrol ile arasında pozitif yönde; diğerlerinin güçlü olduğu inancı, şans kontrolü (chance control) ve depresyonla arasında negatif yönde ilişki olduğu görülmüştür. PİO ile demografik değişkenler arasındaki ilişkiye bakıldığında, kişilerin sağlık durumları ve mali durumlarının önemli olduğu bulunmuştur. Buna karşılık, iyi oluş yaş ve eğitim durumu ile en düşük ilişkiyi göstermiştir. Yapının bazı alt boyutlarının bazı demografik faktörlerle gösterdiği yakın ilişki de dikkati çeken bir başka husus olmuştur. Yaş, diğerleriyle olumlu ilişkiler ve kişisel gelişim boyutları ile ilişki gösterirken medeni durum, sadece kendini kabul ve yaşam amacı boyutlarıyla ilişkili çıkmıştır. Cinsiyete göre psikolojik iyi oluşun nasıl farklılaştığı sorgulandığında kadınların psikolojik iyi oluş düzeyleri, erkeklerinkine göre anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Psikolojik iyi oluş yönünden cinsiyetler arası oluşan bu anlamlı farklılık alt ölçeklerden yalnızca kişisel gelişim için gözlenmiştir. Ryff, çok boyutlu psikolojik iyi oluş yaklaşımını oluştururken gelişim psikolojisi, klinik

(28)

yararlanmıştır. Gelişim kuramcılarından Erikson’un psiko-sosyal gelişim evreleri, Buhler’in temel yaşam eğilimleri (Basic Life Tendencies) ve Neugarten’in kişilik ile ilgili açıklamaları gelişim psikolojisinin psikolojik iyi oluşun tanımlanmasındaki katkısıdır. Klinik psikoloji alanında, Maslow’un kendini gerçekleştirme kavramı, Alport’un olgunluk ile ilgili açıklamaları, Rogers’ın pozitif psikolojik işlevsellikte olma ve Jung’un bireyselleşme kavramı klinik psikolojinin psikolojik iyi oluşun tanımlanmasına katkıdır. Ruh sağlığı literatürü genelde psikolojik işlevsellikte yaşanan sorunlara, hastalıklara yer verse de Johada’nın pozitif sağlık kriterlerine ilişkin açıklamaları ve Birren’in ilerleyen yaşlardaki pozitif işlevsellikle ilgili çalışmaları gelişim psikoloji ve klinik psikolojinin, psikolojik iyi oluşun kuramsal temeline ortak katkı sağlamıştır (Ryff, 1995). Ona göre iyi oluş yaşam gelişimi, ruh sağlığı ve klinik bakış açısından yararlanarak bütüncül bir anlayışla açıklanmalıdır. İyi oluşun sadece mutlu olmaktan ziyade kişinin gerçek potansiyelini gerçekleştirmesi çabası olarak tanımlanmıştır. Bu bakış açısında mutluluk temel mesaj değildir. Mutluluk iyi bir yaşamın sonucu olabilir. Bahsedilen iyi yaşam, psikolojik iyi oluş faktörleri, diğerleriyle ile olumlu ilişkiler, özerklik, çevre hâkimiyeti, yaşam amacı, kişisel gelişim

ve kendini kabulü yansıtmaktadır.

Diğerleriyle olumlu ilişkiler (Positive Relations With Others), samimiyet,

ilişkilere güvenme, empati, doyum, yakın ilişkilerde bulunmaktan kaçınmama, diğerlerine yardımcı olma gibi özellikleri tanımlar (Ryff, 1995). Jahoda’ya göre diğerlerini sevebiliyor olma akıl sağlığının temel öğesidir. Maslow’un kendini gerçekleştirme, Alport’un olgunlaşma, Rogers’ın empati, Erikson’un gelişim evresindeki yetişkin dönem özellikleri, başkalarıyla olumlu ilişkiler kurabilme becerisi ile yakından ilişkilidir (Ryff ve Singer, 2008).

Özerklik (Autonomy) kişinin geniş sosyal çevrede bireyselliğini elde etmek için

kişisel özerklik araması, sosyal baskıya rağmen düşünce ve davranışlarını kişisel standartlarına göre düzenlemesidir. Kişinin kendi kendini denetleyebilmesi, bağımsız olması, davranışlarını kendi içinde organize edebilmesi davranış örneklerindendir (Ryff, 1995). Maslow’un kendini gerçekleştirme kavramı, Rogers’ın değerlendirme yaparken içsel değerlere odaklanılması görüşü, Jung’un düzenden kurtulma (deliverance from convention) diğer bir ifade ile kolektif inançların, gelenek ve göreneklerin duygu,

(29)

düşünce ve davranışları yönetmede belirleyici olmaması özerklik boyutunun kuramsal temeline katkı sağlamışlardır (Ryff ve Singer, 2008).

Çevre hâkimiyeti (Environmental Mastery), kişinin içinde bulunduğu ruh haline

uygun çevre seçme ya da oluşturma becerisine sahip olmasıdır. Karşılaştığı olumsuzluklarla yüzleşip duruma en uygun seçim yapabilme yetisidir. Akıl sağlığı kuramcılarına göre bu özellik ruh sağlılığın en kilit özelliğidir. Gelişim kuramcıları çevre hakimiyetini komplike bir çevreyi manipule etme ya da kontrol etme becerisi olarak tanımlamaktadır (Ryff, 1995). Klinik psikolog Alport’un olgunluk kriteri olan kendini geliştirme çevre hâkimiyetinin özünü oluşturur. Kendini geliştirmenin anlamı bireyi ileriye götürecek anlamlı yaşantılara dâhil olabilmektir. Öz yeterlilik, öz-saygı, duygusal denge ve yaşam doyumu çevre hâkimiyeti için önemli özellikler olmasının yanında kişinin ihtiyaçlarına ya da kapasitesine uygun çevre bulması ya da oluşturması çevre hâkimiyeti için esas şeydir (Ryff ve Singer, 2008).

Yaşam amacı (Purpose in Life), kişinin yaşamda amacının olmasının yanısıra

yaşamın amacını kavrayabilme becerisidir. Bu boyut kuramsal temelini varoluş perspektifinden özellikle de Frankl’ın “anlam arayışı” açıklamalarından almıştır. Logo terapi olarak bilinen bu yaklaşıma göre insanlara yaşadıkları olayların ve çektikleri acıların anlamını ve amacını bulmalarına yardım etmek önemlidir. Sartre’ın otantik (olduğu gibi görünebilme) yaşama algısı da bu boyutu etkilemiştir. Bu yaklaşımlar yaşanan iyi ya da kötü her şeye yüklenen anlamlara vurgu yaparken; yaşanan şeylerin amacına vurgu yapan bakış açıları da yaşam amacının kuramsal yapısında etkili olmuştur. Bunlardan ilki mutluluk üzerine araştırmalar yapan Bertrand Russell’in “iştah” (zest) kavramıdır. Ona göre aç birinin yemek ile olan ilişkisi neyse bireyin yaşamla ilişkisi de öyle bir şeydir. İyi oluş/mutluluk doğru ilişkinin kurulması ile gerçekleşecektir. Bunun için kişinin çaba göstermesi, yaşadıklarının anlamını, amacını farketmesi gerekir (Ryff, 1995). Gelişim kuramcıları yaşam amacının olmasının yeterli olmadığını; zaman içerisinde amacı yenileme, değiştirme becerisinin de olması gerektiğini belirtmişlerdir. Çünkü her bir gelişim döneminde amaç ve anlam değişebilmektedir. Aynı zamanda, ruh sağlığı yaşamın anlamını ve amacını farkettiren inançların olmasını gerektirmektedir (Ryff ve Singer, 2008).

(30)

Kişisel gelişim (Personal Growth), psikolojik iyi oluş boyutları arasında

Aristo’nun eudaimonia tanımına en yakın olanıdır ve kendini gerçekleştirme ile ilgilidir. Kişisel gelişim, potansiyelin geliştirilmesi, bireyin büyüme ve gelişme becerisini sürdürebilmesidir. Kişinin sadece temel becerileri başarmış olması yeterli değildir. Birey olarak potansiyelini ilerletmeye, geliştirmeye ve büyümeye devam etmesi gerekir (Ryff, 1995). Kişisel gelişim boyutunun kuramsal alt yapısını özellikle gelişim kuramları, Maslow’un kendini gerçekleştirme kavramı, Rogers’ın işlevsel insan (functioning person) kavramı, başarılara ya da çözülen problemlere takılı kalmadan yeni deneyime açık olma becerisi oluşturmuştur (Ryff ve Singer, 2008).

Kendini kabul (Self-Acceptance), kişinin davranışlarının, motivasyon

kaynaklarının ve duygularının farkında olması ve onlara karşı olumlu tutum içerisinde olmasıdır. Sadece güçlü yönler değil güçsüz yönler de fark edilmeli ve kabul edilmelidir. Kendini gerçekleştirme, olgunluk, ruh sağlığı ve optimal düzeyde psikolojik işlevselliğin karakteristik özelliğidir (Ryff, 1995). Kendini kabul içerik olarak öz-saygıya benzese de öz-saygıdan daha zengin bir kapsama sahiptir. Kendini kabulde kişinin kendine karşı olumlu yüklemeleri olduğu gibi geçmişine yönelik de olumlu yüklemeleri vardır. Kendini kabul, yaşam doyumu, duygusal denge, öz saygı ile yüksek ilişkiye sahiptir (Ryff ve Singer, 2008).

İyi oluş kavramını tanımlarken Ryff ile Ryan ve Deci farklı görüşlerde olduklarını psikolojik iyi oluş tanımında da göstermişlerdir. Ryff (1995), diğerleriyle

olumlu ilişkiler, özerklik, çevre hâkimiyeti, yaşam amacı, kişisel gelişim ve kendini kabul faktörlerinin psikolojik iyi oluşun koşulları değil, psikolojik iyi oluşun ta kendisi

olduğunu düşünürken; Ryan ve Deci (2001), psikolojik iyi oluşun, belirtilen boyutların sonucu olduğunu düşünmektedir. Bu araştırmada Ryff’in geliştirmiş olduğu psikolojik iyi oluş modeli temel alınmış olup; özellikle Onun psikolojik iyi oluş bakış açısına yer verilmiştir.

Psikolojik iyi oluş ile sosyal statü ve ekonomik durum arasında ilişki olup olmadığına ilişkin olarak Ryff, Lee ve Na (1993), yetişkinler üzerinde yaptığı çalışmada, sosyo-ekonomik durum ile psikolojik iyi oluşun boyutları kendini kabul, yaşam amacı, çevre hâkimiyeti ve kişisel gelişim arasında ilişki olduğu ortaya koymuşlardır. Araştırmacılar bu ilişkiyi, psikolojik iyi oluş için statü ve para gerekli

(31)

olan birincil koşul olmasa da psikolojik ihtiyaçların karşılanmasında aracı olduğu için önemli olduğu şeklinde yorumlamıştır. Ryff (1995) konuyla ilgili daha önce yaptıkları çalışmaları değerlendirdiği makalesinde sosyo-demografik özelliklerin kendini kabul ve kişisel gelişim gibi psikolojik iyi oluşun bazı özelliklerini etkilediğini ifade etmiştir. Aynı çalışmasında, çocukluk ve ergenlikte anne-baba tutum ve özelliklerin (alkolik olma, boşanma vb.) psikolojik iyi oluşu etkilerken; yetişkinlikte sosyal statü ve gelirin, yaşlılıkta ise sağlık durumunun psikolojik iyi oluşta etkili olduğunu ifade etmiştir. Kaplan, Shema ve Leite (2008), 29 yıl süren boylamsal çalışmalarında kişinin ortalama ekonomik gelirini, süreç içerisinde yaşadığı gelir değişikliğini ve psikolojik iyi oluş düzeyini farklı zaman periyodunda ölçmüşlerdir. Araştırma sonucunda ekonomik gelir ortalaması ve yaşanılan gelir değişikliğindeki dalgalanma kişisel gelişim, yaşam amacı, çevre hâkimiyeti ve kendini kabulü etkilerken; özerklik boyutunu etkilememiştir. Ekonomik düzey yükseldikçe psikolojik iyi oluş düzeyinde de artış görülmüştür.

Ryff ve Heidrich (1997), geçmiş deneyimlerin şimdi ve gelecekteki psikolojik iyi oluşla nasıl bir bağının olduğunu araştırmıştır. Katılımcılar, genç, orta yaşlı ve yaşlı şeklinde sınıflandırmıştır. Gençlerin ilk yıllardaki yaşantılarının (ailelerinin paylaştığı) psikolojik iyi oluşlarını yordadığı görülmüştür. Normal olmayan yaşantılar genç yetişkinlerin psikolojik iyi oluş faktörlerinden sadece kişisel gelişimi yordamıştır.

Üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş, olumsuz duygular ve cinsiyet rolleri arasındaki ilişki incelenmiştir. Bu çalışmada, dışa vurumcu özellikleri daha yüksek düzeyde olan üniversite öğrencilerinin, diğerleriyle olumlu ilişkileri de yüksek bulunmuştur. Sözel olarak ifade edilmeyen özellikleri yüksek olanların ise özerklik faktörünün daha yüksek olduğu görülmüştür. Olumsuz duyguları yüksek olanların kendini kabul ve çevresel hâkimiyeti daha düşük çıkmıştır (September, McCarrey, Baranowsky, Paren ve Schindler, 2001).

Keyes, Shmotkin ve Riyff (2002), iyi oluşun en uygun hale getirmesi için hangi özelliklerin önemli olduğunu araştırmıştır. Genç, orta yaşlı ve yaşlı (n=3032) kişiler üzerinde yürüttüğü çalışmada, yaş, eğitim, dışa dönüklüğün ve vicdanlı olmanın yüksek ve nevrotik özelliklerin düşük olmasının psikolojik iyi oluşu optimal düzeye çektiği bulunmuştur.

(32)

İyi oluş, özellikle de öznel iyi oluş kavramı Türkiye’de daha yaygın olarak araştırılmasına rağmen; psikolojik iyi oluş ile ilgili araştırma sayısı oldukça azdır. Üniversite öğrencileri üzerinde Ryff’in Psikolojik İyi Oluş Modeline dayalı az sayıda araştırma bulunmaktadır. Psikolojik iyi oluş ile duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme arasındaki ilişkiyi deneysel yöntemle inceleyen Kuzucu (2006), üniversite öğrencilerinin duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme düzeylerini artırmaya yönelik psiko-eğitim programının, psikolojik iyi oluşu yükseltmede etkili olmadığı, fakat aynı programın duygularla ilgili ifade edilen becerileri artırdığını bulmuştur. Cirhinlioğlu (2006), üniversite öğrencilerinde utanç eğilimi, dini yönelimler, benlik kurgusu ve psikolojik iyi oluş arasındaki ilişkiyi incelediği çalışmasında ifade edilen değişkenlerin psikolojik iyi oluşu yordadığı sonucuna ulaşmıştır. Cenkseven ve Akbaş, (2007), üniversite öğrencilerinin öznel iyi oluş ve psikolojik iyi oluşlarının yordayıcılarını araştırdığı bir çalışmada öğrenilmiş güçlük, dışadönüklük, nevrotizm ve cinsiyetin psikolojik iyi oluşu yordadığını bulmuştur. Güler-Edwards’in (2008), üniversite öğrencilerinin psikolojik iyi oluş düzeyi ve benlik yönelimlerini incelediği çalışmasında benlik yönelimleri, geleceğe bakış ve yeni hedeflere bağlanmanın psikolojik iyi oluşla ilişkili olduğu; cinsiyete göre psikolojik iyi oluşun farklılık göstermediği sonucuna ulaşılmıştır. İşgör (2011), üniversite öğrencilerinin muhafazakârlık ile psikolojik iyi oluş arasındaki ilişkiyi karşılaştırdığı çalışmasında muhafazakâr yaşam tarzı ile psikolojik iyi oluş arasında pozitif ilişki olduğu sonucuna ulaşmıştır. Arıcı (2011) ise çalışmasında üniversite öğrencilerinde toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin algılar ve psikolojik iyi oluşu incelemiştir. Araştırma sonucunda toplumsal cinsiyet rollerini geleneksel algılama düzeyi düşük olan üniversite öğrencilerinin kişisel gelişim faktörü dışındaki psikolojik iyi oluş faktörleri gelenekçi algılama düzeyi yüksek olanlara göre daha yüksek; cinsiyet rollerini eşitlikçi algılama düzeyi yüksek olanların psikolojik iyi oluşun düzeylerinin tüm boyutlarıyla daha yüksek olduğu sonucuna ulaşmıştır.

İlgili literatür incelendiğinde Ryff’in geliştirmiş olduğu psikolojik iyi oluş modelinin felsefeden ve psikolojideki farklı yaklaşımlardan etkilendiği görülmektedir. Bu modelin yer aldığı çalışmalar Türkiye’de az sayıda olduğu için konunun güncelliğini koruduğu düşünülmektedir. Çalışmalarda çoğunlukla psikolojik iyi oluşun yordayıcılarının incelendiği dikkat çekmektedir. Bu araştırmada da duygusal farkındalık

(33)

ve duyguları ifade etmenin psikolojik iyi oluşu yordama gücü araştırıldığı için aşağıda duygulara yer verilmiştir.

2.2.Duygular

İlk olarak felsefe alanında tartışılmaya başlanan duygular farklı felsefeciler tarafından kendi düşünce akımları doğrultusunda açıklanmıştır. Stoacılar, duyguları aşağılayarak aklı yüceltirken; Platon duygunun akıl tarafından yönlendirilmesi gerektiğini; Aristo, duyguların zihin işlevleriyle beraber ortaya çıktığını ve bu işlevlere eşlik ettiklerini ifade etmiştir. Galen’e göre ise duygular ruhun hastalığıdır. Descartes’e göre duygular kişilerin düşüncelerine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Spinoza, bedende oluşan değişiklikler ile bu değişikliklerin zihindeki yansımasının bütünlüğüne dayalı bir tanım yapar. Orta çağın sonuna kadar bu tanımlar akıl-duygu tartışması şeklinde olmuştur. Akıl beynin, duygu kalbin ürünü olarak görülmüştür. 18.yy’ da duyguların baskın olduğu romantizm akımı doğsa da sanayi devriminden itibaren akıl duygunun önüne geçmiştir. Duygu ile ilgili tartışmalar felsefeden ayrılan psikoloji araştırmalarında da devam etmiştir (Akt: Strongman, 2003).

• Psikoloji alanında duyguların farklı bakış açıları ile değerlendirilmiş olması duyguların tanımında fikir birliği sağlanmasını engellemiştir. Literatürde sıklıkla yer verilen duygu tanımlarından bazıları şöyledir: Plutchik’e (1980) göre duygu, insanları ve hayvanları uyum ve denge sağlayıcı davranışlara sürükleyen iç faktörlerdir. Lazarus’a (1982) göre, bireyin çevresindeki uyarıcıları algılaması ve değerlendirmesi sonucu oluşan iç yaşantılardır. Watson ve Clark (1994) duyguları, organizmanın ihtiyacı, amaçları, hayatta kalması ve çevreyle uyum sağlayabilmesi için gerekli olan, olaylara karşı gösterdiği düzenli ve kısa süreli uyumsal tepkiler olarak ele almaktadır. Goleman’a (1998) göre ise duygu bir his ve bu hisse özgü belirli düşünceler, psikolojik ve biyolojik haller ve bir dizi hareket eğilimidir. Izard (1993) duygunun tanımını yapmaktan daha önemli olan şeyin duyguların bileşenlerinin saptanması olduğunu ifade etmiş, duygunun nöro-biyo-kimyasal, motor-duygusal, davranışsal-güdüsel, bilişsel-öznel bileşenleri üzerinde incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Duygularla ilgili yapılan tanımlardan yola çıkarak duyguların ortak özellikleri şu şekilde sıralanmaktadır (Caruso ve Salovey, 2004, s.10–13)

(34)

• Bireyin çevresinde meydana gelen değişikliklerden dolayı ortaya çıkar, • Otomatik olarak başlar,

• Çabuk bir şekilde fizyolojik değişiklik yaratır, • Uyulan kuralları ve düşünme şekillerini değiştirir, • Eyleme hazırlar,

• Etkileri çevreye hızlıca yayılır,

• Dünyayla başa çıkma, hayatta kalma ve çabalamaya yardımcı olur.

Bu özellikler ışığında duygunun çevreden gelen uyarıcılar nedeniyle ortaya çıkan, hem fizyolojik hem de düşünce ve davranışı etkileyen ve insanın varoluşunu sürdürebilmesine yardımcı olan güç olarak tanımlanabileceği düşünülebilir. Yine de duygunun tanımı ile ilgili fikir birliği sağlanamamıştır. Bu konuda farklı kuramlar bulunmaktadır.

2.2.1.Duygu Kuramları

Duygular ile ilgili ilk psikoloji odaklı araştırma William James ile başlamıştır. James-Lange teorisi olarak bilinen teoride duygu, uyaranların etkisi ile başlayan, bilinçli duygusal deneyimle son bulan olaylar dizisi olarak açıklanmıştır. James‘e göre duygular çevreden gelen bilgilere karşı oluşturulan bilişsel yanıtlardır. Duyguları araştırmasının temel amacı, uyaran ve duygu arasındaki zihinsel işlemleri anlamaktır. Şöyle ki, olay uyarılmaya sebep olmakta; uyarılma sonucu zihinsel süreç başlamakta ve kişinin yaptığı yorumun sonucu olarak duygu ortaya çıkmaktadır (Akt: Strongman, 2003).

Duygu ile ilgili ilk çalışmalardan sonra duygunun tanımı ve işleyişi ile ilgili süreç içerisinde farklı araştırmacılar görüş belirtmişlerdir. Bu görüşler evrensel, bilişsel ya da sosyo-kültürel zeminde oluşturulmuştur.

2.2.1.1.Evrensel Görüş: Evrensel yaklaşımlar, biyolojik yönelimli yaklaşımlardır. Bu yaklaşımların çıkış noktası, duyguların doğuştan var olduğu ve her kültürde aynı anlamlandırıldığı düşüncesidir. Dolayısıyla duyguların zamana ve sosyal çevreye göre değişmediğini iddia etmektedirler. Evrensel duygu kuramları iki grupta toplanmaktadır:

Temel Duygu kuramı ve Boyutsal Duygu kuramıdır. Temel duygu kuramının (Basic

Şekil

Tablo 1: Değişkenlere Ait Ortalama ve Standart Sapma Puanları
Tablo 2: Ülke ve Cinsiyete Göre Değişkenlerin MANOVA Sonuçları  Varyansın
Tablo 3: İki Ülke Kızlarının Değişkenlerine İlişkin t Testi Sonuçları
Tablo 4: İki Ülke Erkeklerinin Değişkenlerine İlişkin t Testi Sonuçları
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Tukey testi sonucuna göre babaları üniversite ve lise mezunu olan çocukların “Duyguları İfade Etme Testi” puan ortalaması, babaları ilkokul mezunu olan çocuklardan;

Araştırmadan elde edilen bulgulara göre, aday psikolojik danışmanların anne baba tutumlarına göre empatik eğilimleri arasında anlamlı bir farklılık

Yapılan araştırmada sadece yaşam amaçları ile ebeveyn tutumları (demokratik, otoriter, koruyucu, ilgisiz) arasında anlamlı bir farklılık bulunmazken, özerklik

Araştırmanın elde edilen diğer bir bulguya göre üniversite öğrencilerinin annelerinden algıladıkları helikopter ebeveyn tutumlarının psikolojik iyi oluş düzeyleri

Üniversite öğrencilerinin sahip olduğu değerler ile psikolojik iyi oluş arasındaki yordayıcı ilişkiler incelendiğinde, pozitif yönlü doğrusal bir ilişki

Tablo 4 incelendiğinde, üniversite öğrencilerinin duygularını ifade edebilmelerinin anne eğitim durumu değişkenine göre olumlu duygu alt ölçeği puan

Also the difference between the ionisation potentials of th" molecular ions is very smal l , it has no mean because of I values of hydroxycholesteroles. But t hese

GC uygulamalarının küçük ve kompli- kasyon riski az cerrahi işlemler olması, hastanın aynı gün içerisinde taburcu edilmesi ve iyileşme süresinin kısa olması