• Sonuç bulunamadı

2.2. Duygular 21 

2.2.2. Duygusal Farkındalık 25 

Duyguyu tanıma ve deneyimleme ve bunların davranış ve düşünce üzerindeki etkilerini incelemeye yönelik bilimsel ilginin giderek arttığı; bunun olması gereken önemli bir yöneliş olduğu düşünülmektedir. Duygularla ilgili çalışmalar yapan bilim adamları (Lane ve ark.,1990; Taylor, 2000) kişinin kendi duygularına erişebilmesinin, duygularını birbirinden ayırt edebilmesinin ve duygularını adlandırabilmesinin önemine dikkat çekmektedir. İlgili literatürde “duygusal beceri” olarak isimlendirilen bu becerilerin, duygusal farkındalık (Lane ve ark., 1990), duygu durum farkındalığı (Swinkles ve Giuliano, 1995), duygusal zeka (Salovey ve ark., 1995), aleksitimi (Taylor ve ark., 1991), duyguları saptama becerisi (Ciarocchi ve Scot, 2007) gibi farklı kavramlar altında yer aldığı görülmektedir. Bu araştırmada duyguları tanıma yeterliği için duygusal farkındalık; duyguları ifade etme yeterliği için ise duyguları ifade etme kavramı kullanılmıştır.

Duygusal farkındalık (emotional awareness), kişinin ve diğerlerinin duygularını tanıma ve tanımlama yeteneğidir. Duygusal farkındalık, duygunun yaşanması ve ifade edilmesinden farklı olarak, o andaki duygu hakkında bilgi sahibi olmak anlamına gelmektedir (Lane ve Schwartz, 1987). Başka bir ifadeyle, duygusal farkındalık, duygunun bilinçli bir düzeyde net bir şekilde farkına varılmasıdır. Duygusal farkındalık, dikkatin hissedilen duygusal değişime ve varolan duyguyu tanımlamaya yoğunlaşma sürecidir. Bu süreçte kişi duygusunu izleyebilme, farklı duygular arasında ayrım yapabilme ve duygularının nedenlerini saptayabilme yaşantıları geçirmektedir (Lane ve ark., 1990). Duygusal farkındalık hem duygulara dikkat etme hem de duyguların

netliğini farkedebilme olarak da tanımlanmaktadır. Duygulara dikkat etme, kişinin

duygu durumunu fark etmesi, üzerinde düşünmesi ve o duygu durumunu izlemesidir (emotional monitoring). Duyguları netleştirme ise, kişinin kendi duygularını net bir

şekilde anlaması, duygularını birbirinden ayırt edebilmesi ve bu duyguları nasıl adlandıracağını bilmesidir (Thompson, Dizen ve Berenbaum, 2009).

Duygusal farkındalık ilk çocukluk yıllarında kazanılmaktadır. Çocuklar 12 ile 28 ay arasında kendi duygusal tepkilerine dair ilk farkındalıklarını geliştirirler. Okul öncesi dönemde (2.5-5 yaş) duygularını ve duygularını ortaya çıkaran olayları diğerlerine anlatmaya başlarlar. Bu tarzda bir iletişim, farkındalıklarının gelişmesine yardımcı olur. Çocuklar kendi kendilerini ve ‘iyi’ ya da ‘kötü’ oluşlarına göre duygularını değerlendirme becerisi de kazanırlar. Bu kazanımlar ‘öz-bilinç’ (selfconscious) kazanımlarıdır. Ortaokul döneminde ise çocuklar aynı kişiye bazen birbiriyle çelişen, birden fazla duygu hissedebileceklerinin farkına varmaya başlarlar ve sonunda da bir ergen olarak kendi duygusal döngülerinin farkına varırlar (Ciarrochi, Heaven ve Supavadeeprasit, 2008).

Lane ve Schwartz (1987), duygusal farkındalığı açıklamak için, Piaget’in Bilişsel Gelişim Kuramına dayalı Duygusal Farkındalık Gelişim Modeli oluşturmuştur. Bu modelde, kendinin ve diğerlerinin duygularını fark etmede bireysel farklılıklarının olduğu ve bu farklılığın kişinin kullandığı içsel ve dışsal bilişsel temsillerdeki farklılıktan kaynaklandığı öne sürülmektedir. Bu modelde, duygusal farkındalık beş düzeyden oluşan bilişsel-gelişimsel bir serinin sonrasında gerçekleşir. Başka bir ifade ile her bir düzey bir önceki ile birleşir ve gittikçe karmaşıklaşan hiyerarşik bir duygusal deneyim örüntüsü ortaya çıkar. Bu modelde kişinin duygusal farkındalık düzeyi,

bireysel duygu-çağrışım (emotion-evoking) durumlarının sunulması ve bu durumda ne

hissettiğinin sorulmasıyla değerlendirilebilmektedir. Duygusal farkındalığın ilk düzeyi,

duyusalmotor-refleksif (sensorimotor-reflexive) düzeydir. Bu düzeyde duygular beden

üzerinden algılanır ve diğerlerinin duygularına karşı bir farkındalık yoktur. İkinci düzey, duyusalmotor-etkin (sensorimoto-enactive) olarak adlandırılmıştır. Bu düzeyde kişi hem bedeninde hissettiği duygunun hem de duygusal davranışlarının farkında olabilir. Fakat henüz duygularını spesifik olarak fark edememektedir. Bu düzeyde duyguları tanımlamak için “kendimi kötü hissediyorum” gibi genel bir ifade kullanılır. Diğerlerinin duygularını fark etme sınırlıdır. Üçüncü düzey işlem öncesidir (preoperation). Kişi bireysel duygularının farkındadır fakat duygular sınırlıdır. Kişi sadece o anki bir duygusunu tanımlar, bu duygusal farkındalığının da sadece bir kısmını ifade edebilir (Örn. Öfkeliyim). Duygusal farkındalığın dördüncü düzeyi somut-işlem

(concrete-operational) düzeyidir. Kişi bu düzeyde farklı duyguları tanıma ve duyguları

harmanlama becerisine sahip olmuştur (Örn. Kendimi mutlu ve şaşkın hissediyorum). Kişi hem kendisinin hem diğerlerinin çoklu duygularını tanıyabilmektedir. Fakat diğerlerinin çoklu duygularını fark edebilme henüz yeni oluşmuştur. Beşinci düzey

formal işlem düzeyidir. Kişi kendi duygularını ayırt edebildiği gibi diğerlerinin yaşadığı

duyguları ayırt edebilmiş biçimde çok yönlü olarak algılayabilir (Lane, 2000; Lane ve ark., 1990).

Prinz (2005), duygusal farkındalığın üç farklı şekilde incelenebileceğini ileri sürmüştür. Bunlardan ilki ve en temel olduğu düşünülen kendi duygularının farkında

olmadır. Duygular, bedensel değişimlerin algılanmasıdır ve bir duygunun farkında

olmak bedensel bir değişim örüntüsünü bilinç düzeyinde deneyimlemektir. Bu bakımdan duygusal farkındalık, bilinç düzeyinde bir algıdır. İkincisi, belirli bir duyguyu

neden hissediyor olduğunun farkında olmaktır. Duygusal bir tepkiyi tetikleyen düşünce

ya da algı bilinebilir. Duyguya yol açtığı düşünülen düşünce ya da algının farkında olma, duyguları doğuran nesneleri anlamayı sağlamaktadır. Üçüncü olarak, ne tür bir

spesifik duyguya sahip olduğunun farkında olmaktır. Bunun için kişi yüksek düzeyde

bir bilişsel süreçten geçerek ne hissettiğini bilebilir.

Duygusal farkındalık duyguyu düzenlemenin öncüsü olduğundan, öfke gibi antisosyal etkiler ortaya çıkarabilecek duygularda azalma meydana getirmektedir. Çünkü duyguları konusunda net olan bireyler, duygu düzenleme stratejilerini başlatan sinyalleri erkenden yakalayıp, hissettikleri duyguyu (örn. öfke) daha kabul edilebilir bir forma sokabilirler. Kişideki duygusal farkındalık düzeyi ne kadar fazlaysa hayata uyum sağlama becerisi de o kadar büyük olmaktadır (Wilkowski ve Robinson, 2008).

Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir çalışmada, duygularını fark etmekte zorlanan bireyler kişiler arası ilişkilerinde oldukça güçlük çekmektedirler. Bunun nedeni olarak da bu kişilerin duygusal deneyimlerini diğer insanlarla paylaşmamaları ve onlardan uzak durmaları gösterilmektedir (Vanheule, Desmet ve Meganck, 2006). Swinkles ve Giuliano (1995), duygusal farkındalığı düşük olan grupla yüksek olan grubu karşılaştırdığında, farkındalığı yüksek olanların daha sık pozitif duygu yaşadıkları, kendine saygılarının daha yüksek olduğu, daha dışa dönük oldukları, sosyal olarak daha az kaygılı oldukları ve daha çok yaşam doyumu belirttiklerini ifade etmiştir.