• Sonuç bulunamadı

2.2. Duygular 21 

2.2.4. Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme ile Psikolojik İyi Oluş

Psikolojik iyi oluş ile duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmaların olduğu görülmektedir. Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir araştırmada, duygusal farkındalığı yüksek olan kişilerin psikolojik olarak daha sağlıklı olduğu (Lane ve Schwartz, 1987) belirtilmiştir. Pennebaker (1993) olumsuz yaşantılarla ilgili duyguları sözlü ya da yazılı paylaşmanın psikolojik sağlığı nasıl etkilediğini araştırdığı çalışmasında, öfke, anksiyete ve üzüntü duygularıyla ilgili farkındalık arttıkça sağlıkta ilerlemenin arttığını; duyguları ifade etmemenin psikolojik ve fizyolojik sağlığı olumsuz etkilediğini belirtmiştir (Akt: Pennebaker, 1995). Zentner (1999), olumsuz bir durum yaşayan yetişkinler üzerinde yaptığı bir çalışmada duyguları yazarak da olsa ifade etmenin hem fiziksel sağlığı hem de psikolojik iyi oluşu etkilediğini ortaya koymuştur. Feldman-Barret, Gross, Conner-Cristensen ve Benvenuto, (2001) olumsuz duyguları fark etme ve ifade etmenin psikolojik iyi oluşu artırdığı sonucuna ulaşmış; kişinin duygularını fark etmesinin, sonrası için karar verebilmesi ve duygularını düzenlemesini kolaylaştırdığı için bu sonuca ulaşılmış olabileceğini belirtmiştir. Berthoz ve arkadaşları (2000) depresyon puanı yüksek olan ve düşük olan kişilerin duygusal farkındalık ve duygularını ifade etme düzeylerinin karşılaştırıldığı bir çalışmada, depresyon puanı yüksek olanların kendi ve diğerlerinin duygularını fark etmede sorun yaşadıklarını bulmuştur. Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir başka çalışmada duygusal farkındalığı ve duyguları ifade etme düzeyi azaldıkça depresyon ve kaygı puanlarının arttığı görülmüştür (Lundh ve ark., 2002).

Duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmenin ruh sağlığı ile birlikte kişiler arası ilişkileri devam ettirmek için de önemli olduğu belirtilmektedir. Duygusal ifadeler akıl ve beden sağlığının önemli bir yönü olarak görülürken (King ve Emmons, 1990; Pennebaker, 1995) psikoterapi ve danışma programları, kişinin psikolojik iyi oluşlarını arttırmak ya da psikolojik sorunlarına çözüm bulmasına yardımcı olmak için duyguları kullanmaktadır (Winkelman, 2000). Duyguları ifade etme sıkıntılı düşünceleri bilişsel olarak daha anlaşılabilir ve çözülebilir kılmaktadır. Bu nedenle duygusal kendini açma, psikolojik işlevselliği arttırmanın etkili bir yolu olabilmektedir (Wegner, 1997). Duyguları fark etmedeki güçlüğün psikopatoloji ile ilişkili olabileceği düşünülmektedir. Kaygı bozukluğu olan ve olmayan kişilerin duygusal farkındalık düzeyleri karşılaştırıldığında kaygılı olanların duygusal farkındalığının kaygılı olmayanlardan daha düşük olduğu bulunmuştur (Novick-Kine, Turk, Mennin, Hoyt ve Gallagher, 2005). Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir çalışmada, duyguları ifade edememek, duygu hissedilen konunun sürekli düşünülmesine neden olarak, uzun süreli negatif duyguların ve depresyon belirtilerinin ortaya çıkma, sağlığın olumsuz etkilenme riskini artırdığı bulunmuştur (Nolen-Hoeksema, Morrow ve Fredricson, 1993). Hemenover’in (2003) travmatik bir yaşantıya maruz kalmış kişilerin duygusal olarak kendilerini açmalarının psikolojik iyi oluşları üzerindeki etkisini incelediği çalışması da, kendini açmanın psikolojik sağlık üzerinde olumlu etkilere sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Duygusal olarak kendini açan kişinin çevresel hâkimiyet duygusu kendini açmadan öncekine oranla daha yüksek çıkmıştır. Duygusal olarak kendini açma süresince kişisel gelişim, kendini kabul ve özerklik faktörlerinde de yükselme görülmüştür.

Üniversite öğrencilerinin problem odaklı olma, ruminasyon ve duygusal farkındalık- duyguları ifade ile psikolojik iyi oluşları arasındaki ilişkiyi boylamsal olarak inceleyen bir çalışmada bir yıl arayla değişkenler tekrar ölçülmüştür. Araştırma sonucunda, problem odaklı olma, ruminasyon ve duygudal farkındalık- duyguları ifade etmenin aynı zamanda ölçülen psikolojik iyi oluş düzeyini yordadığı görülmüştür. Sadece duyguları tanıma ve ifade etme yeterliliği (birinci ölçümdeki psikolojik iyi oluş kontrol altına alındığında) bir yıl sonrasındaki psikolojik iyi oluş boyutlarından kaygıyı pozitif; pozitif duygu durumunu negatif yönde ve en yüksek değerde yordamıştır (Ciarrochi ve Scott, 2007).

Diğer yandan duyguları fark etmenin ve ifade etmenin tek başına psikolojik sağlığı arttırmak için yeterli olamayabileceği görüşünün (Pennebaker, Zech ve Rime, 2001) yanı sıra bu konuda araştırma da (Zech, Rime ve Nils, 2003) bulunmaktadır. Pennebaker, Zech ve Rime (2001) duyguları fark etmenin ve ifade etmenin psikolojik sağlığı artırdığını gösteren çalışmalar olsa da bu becerilerin tek başına yeterli olamayabileceğini, diğer dinamiklerin de araştırılması gerektiğini belirtmiştir. Duyguların sosyal paylaşımının insanların iyileşme derecesine etkisinin incelendiği bir diğer araştırmada da sosyal olarak duygunun paylaşılmasının tek başına duygusal rahatlama ve psikolojik iyileşme sağlamadığını göstermektedir (Zech, Rime ve Nils, 2003).

Türkiye’de duygusal farkındalık ve duyguları ifade etme ile psikolojik iyi oluş arasındaki ilişkiyi inceleyen sadece bir araştırmaya rastlanmıştır. Daha önce de belirtildiği gibi, Kuzucu (2006) tarafından yapılan bu araştırmada duyguları fark etmeye ve ifade etmeye yönelik psiko-eğitim programı geliştirilmiş ve programın işlevselliği test edilmiştir. Sonuçta psiko-eğitim programı öğrencilerin duygusal farkındalık düzeylerinin artmasında etkili olurken, duyguları ifade etme eğilimleri ve psikolojik ve öznel iyi oluş düzeylerini arttırmada etkili bulunmamıştır.

Özetle, psikolojik iyi oluşun sağlanması için duyguları fark etmenin ve ifade etmenin önemli olduğu çoğu araştırmada ortaya konmuştur. Fakat psikolojik iyi oluş için önemli olan olumlu duygular hissetmek değil; hissedilen duyguların yaşanmasına ne kadar izin verildiğidir. Örneğin sevdiği birini kaybeden bir kişinin psikolojik iyi oluşu için önemli olan olumsuz duygularını yok sayması değil; üzüntüsünü ya da diğer duygularını yaşamasına ne kadar izin verdiğidir. Bu duygusal yaşantıların şekillenmesinde de kültürün etkili olduğu düşünülmektedir.