• Sonuç bulunamadı

2.2. Duygular 21 

2.2.1. Duygu Kuramları 22 

Duygular ile ilgili ilk psikoloji odaklı araştırma William James ile başlamıştır. James-Lange teorisi olarak bilinen teoride duygu, uyaranların etkisi ile başlayan, bilinçli duygusal deneyimle son bulan olaylar dizisi olarak açıklanmıştır. James‘e göre duygular çevreden gelen bilgilere karşı oluşturulan bilişsel yanıtlardır. Duyguları araştırmasının temel amacı, uyaran ve duygu arasındaki zihinsel işlemleri anlamaktır. Şöyle ki, olay uyarılmaya sebep olmakta; uyarılma sonucu zihinsel süreç başlamakta ve kişinin yaptığı yorumun sonucu olarak duygu ortaya çıkmaktadır (Akt: Strongman, 2003).

Duygu ile ilgili ilk çalışmalardan sonra duygunun tanımı ve işleyişi ile ilgili süreç içerisinde farklı araştırmacılar görüş belirtmişlerdir. Bu görüşler evrensel, bilişsel ya da sosyo-kültürel zeminde oluşturulmuştur.

2.2.1.1.Evrensel Görüş: Evrensel yaklaşımlar, biyolojik yönelimli yaklaşımlardır. Bu yaklaşımların çıkış noktası, duyguların doğuştan var olduğu ve her kültürde aynı anlamlandırıldığı düşüncesidir. Dolayısıyla duyguların zamana ve sosyal çevreye göre değişmediğini iddia etmektedirler. Evrensel duygu kuramları iki grupta toplanmaktadır:

Temel Duygu kuramı ve Boyutsal Duygu kuramıdır. Temel duygu kuramının (Basic

bakışla ilk değerlendiren Darwin duygusal yüz ifadelerinin evrenselliğini kanıtlamak için farklı ülkelerdeki insanların yüz ifadelerini incelemiştir (Akt: Strongman, 2003). Darwinci görüşün temel düşüncesi, duyguların hayatta kalmak için önemli bir işleve sahip olduğu ve türler evrimleşirken duyguların da şekillendiğidir. Bu yaklaşıma göre her bir duygu ayrışıktır ve kendine özgü zihinsel değerlendirmesi, fizyolojik hareketi ve ifadesi bulunmaktadır. Darwin’den etkilenen Ekman, Friesen, Izard, Plutchick ve Tompkins ileri gelen çağdaş duygu kuramcılarıdır ve yüz ifadelerinin evrenselliğini kanıtlamak için oldukça araştırma yapmışlardır. Bu ispatlar sonrasında elde edilen bulgular temel duygular olarak isimlendirilmiştir. Temel duyguların sayısı kuramcılara göre farklılık gösterse de ortak olan görüş bu duyguların tüm insanlarda var olduğudur. Ekman ve Friesen (1969) öfke, iğrenme, korku, mutluluk, üzüntü ve şaşkınlık duygularının temel duygular olduğunu belirtmiştir. Daha sonra hoşnutluk duygusunu da buna dâhil etmişlerdir. Izard (1993), bu duygulara suçluluk, utanma, sıkıntı ve

küçümsemeyi; Plutchick (1980), ümit, can sıkıntısı ve mahcubiyet duygularını da

ekleyerek temel duyguları genişletmiştir.

Evrensel duygu kuramlarından ikincisi olan boyutsal duygu kuramında duygular arası ilişkiler ortaya koyulmaya çalışılmaktadır. Bu kurama göre duygular birbirinden bağımsız değildir. Bu kurama dayalı çalışmalarda duygusal ifadelerin altında yatan temel boyutları ortaya koymak (hoşnutluk-hoşnutsuzluk, olumlu-olumsuz, yoğunluk- seyreklik gibi), bu boyutları yansıtan duygusal ifadeleri açığa çıkarmak, kültürel geçerliliği bulmak ve boyutlar arasındaki ilişkiyi ortaya koymak temel amaçlardır. Diener, Larsen, Nejad, Fujita ve Russell çalışmalarını bu alanda yapmış en tanıdık araştırmacılardır (Akt: Strongman, 2003).

2.2.1.2.Bilişsel Görüş: Duygu kuramlarından ikincisi bilişsel duygu kuramlarıdır. Bilişsel duygu kuramlarında duygular ayrık olarak değerlendirilmektedir. Bu kuramlara bilişsel değerlendirme kuramları da denmektedir. Kökeni Arnold’un “İnsanlar kendi iyi oluşları için sürekli olarak çevreyle ilgili değerlendirme ve yorumlamalar yapmakta ve bu değerlendirmeler farklı duygulara neden olmaktadır.” düşüncesine dayanır. Arnold’a göre olay ya da durumun ilk değerlendirmesi duygusal işleyişi başlatmaktadır. Bu ilk değerlendirme hem olaya uygun tepkiyi hem de o duyguya ilişkin fizyolojik değişiklikleri ve duygusal deneyimleri uyarmaktadır. Bilişsel değerlendirme kuramları içerisinde farklı bakış açıları gelişmiştir. Lazarus bilişsel süreçlerin, duygunun ortaya

çıkmasında baskın rol oynadığını belirtmiştir. Duyguyu hayal edilmiş ya da yaşanmış bir olayın veya durumun sonucu olarak görmektedir. Böylece farklı bilişler aynı olaya farklı duygusal tepkinin verilmesine neden olmaktadır. Schachter’e göre duyguyu hem bilişsel hem de fizyolojik faktörler oluşturur. Belli koşullar altında bilişsel değerlendirmeler fizyolojik uyarılmışlığı takip eder. İnsanların duygusal durumlarına bir anlam, bir değer yükledikleri olayın kendilerini fizyolojik olarak nasıl uyardığını gözlemleyerek yaşadıkları olaya anlam verdiklerini belirtmektedir. Bu kurama göre duygusal durum fizyolojik uyarılmışlık ve biliş arasındaki etkileşimin ürünüdür. Yani bilişsel yaşantılar doğrultusunda duygusal yaşantılar adlandırılır. Dolayısıyla farklı ortamlarda benzer uyarılara farklı tepkiler verilmesinin ve birtakım çatışmalara girilmesinin nedeni, duyguları farklı şekillerde yönlendiren farklı bilişsel durumlar içinde olunmasıdır. Bilişsel değerlendirme yaklaşımında duygunun bilişin sonucu olduğunu ifade eden araştırmacıların yanı sıra bilişi birbirinden bağımsız alt sistemler olarak gören araştırmacılar da vardır. Bunlardan en bilineni Zajonc’a göre duygu ve biliş birbirinden bağımsız sistemlerdir. Duygusal kararlar bilişten bağımsızdır. Duygu bilişten önce oluşmaktadır, bilişsel kodlama olmadan da duygu oluşabilir (Akt: Strongman, 2003).

2.2.1.3.Sosyo-Kültürel Görüş: Duygu kuramlarının üçüncüsü sosyo-kültürel duygu kuramlarıdır. Sosyo-kültürel açıdan duygu ile ilgili çalışmalar azımsanmayacak kadar çoktur (Ekman, 1972; 1982; 1992; Izard, 1977; 1991; 1992). Bu çalışmalarda önemle vurgulanan nokta, temel duyguların (Kızgınlık, mutluluk, korku, üzüntü, tiksinti, şaşkınlık) evrensel olduğu ve evrensel duyguların kültürden kültüre farklılık göstermediği; asıl farklılığın duyguların ifade edilme biçiminde yaşandığıdır. Duyguları ifade etme biçimi kültürden kültüre değişen, öğrenilmiş davranışlardır (Akt: Strongman, 2003). Markus ve Kitayama (1991) duyguların sosyal ve kültürel üretimler olduğunu vurgulamıştır. Kültür kapsamında temel sosyal gerçeklerin bilgisine ulaşan kişi, bu bilgiler ışığında duyguların ifadesine yön vermektedir. Bu konudaki görüşler “Kültür ile Duygusal Farkındalık ve Duyguları İfade Etme Arasındaki İlişkisi” başlığında ayrıntılı olarak ele alınmıştır.

Sonuç olarak, temel duyguların evrensel olduğu yaygın bir düşüncedir. Duyguların oluşum sürecini açıklamakta farklılıklar görülmektedir. Evrensel yaklaşımlar, duygunun evrenselliği üzerinde dururken; bilişsel yaklaşımlar duyguların

düşüncelerin sonucu olduğunu; sosyo-kültürel yaklaşımlar duygunun evrensel olduğunu, fakat duyguları farketmenin ve deneyimlemenin kültürden kültüre farklılık gösterdiğini ifade etmektedir. Buradan hareketle, araştırmanın amacı gereği sosyo- kültürel yaklaşıma dayalı olarak duygusal farkındalık ve duyguları ifade etmeye ilişkin bilgiler de bu bölümde yer almıştır.