• Sonuç bulunamadı

1618-28 arası Osmanlı-Venedik ilişkileri (6004 No'lu Ahkâm Defteri'ne göre)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1618-28 arası Osmanlı-Venedik ilişkileri (6004 No'lu Ahkâm Defteri'ne göre)"

Copied!
270
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

YENİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

1618-28 ARASI OSMANLI-VENEDİK İLİŞKİLERİ

(6004 NO’LU AHKÂM DEFTERİ’NE GÖRE)

Cihan YEMİŞÇİ

074202031005

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Yrd. Doç. Dr. Ruhi ÖZCAN

Konya–2009 

(2)

ÖNSÖZ ... VI ÖZET ... IX ABSTRACT ... X KISALTMALAR ... XI GİRİŞ

I. Osmanlı Öncesi Venedik İlişkileri ... 3

A. Selçuklu-Venedik İlişkileri ……….. 3

B. Venedik’in Anadolu Türk-İslam Dünyası ile İlişkileri ………….... 5

II. 1618’e Kadar Osmanlı-Venedik İlişkileri ... 11

A. Kuruluş Dönemi ... 12

B. Fatih Sultan Mehmet’ten Kanuni Sultan Süleyman’a ... 19

C. Kanuni Sultan Süleyman’dan 1618’e ... 27

BİRİNCİ BÖLÜM 1618-28 ARASI OSMANLI-VENEDİK SİYASÎ VE EKONOMİK İLİŞKİLERİ I. KAPİTÜLASYON DÖNEMLERİ ... 36

A. Kuruluş Dönemi Kapitülasyonları ... 40

B. Fatih - II. Bayezit - Yavuz Devri Kapitülasyonları ... 41

C. Kanuni ve Sonraki Devir Kapitülasyonları ... 45

D. XVII. Yüzyıl Kapitülasyonları ... 49

II. OSMANLI-VENEDİK İLİŞKİLERİNDE KORSANLARIN ROLÜ ... 59

(3)

İKİNCİ BÖLÜM

1618-28 ARASI OSMANLI-VENEDİK TİCARÎ İLİŞKİLERİ

I. TİCARETTE OSMANLI GÖREVLİLERİNİN YERİ ... 85

A. Gümrük Eminleri ve Mültezimler ... 85

B. Yasakçılar ... 89

C. Simsarlar / Madrabazlar ... 91

D. Çavuşlar ... 92

II. TİCARETTE VENEDİK GÖREVLİLERİ …………... 93

A. Venedik Balyosları ... 93

B. Venedik Konsoloslukları ve Konsoloslar ... 107

1. Venedik Konsoloslukları ... 107

2. Venedik Konsolosları ... 112

C. Ticarette Tercümanların Rolü ... 119

III. OSMANLI ÜLKESİNDE VENEDİK TİCARETİ ... 123

A. Osmanlı-Venedik Ticaretinde Uygulanan Yöntemler ... 125

B. Venedik Tüccarlarının Faal Oldukları Osmanlı Ticaret Merkezleri ... 129

1. Başkent İstanbul ve Marmara ... 130

2. Orta Anadolu ... 134

3. Ege ve Akdeniz Limanları ile Ticaret Merkezleri ... 134

4. Ortadoğu ... 147

5. Karadeniz ve Bağlantılı Ticaret Merkezleri ... 161

6. Adriyatik limanları ... 164

7. Balkanlar ... 173

(4)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

OSMANLI-VENEDİK İLİŞKİLERİNDE DİĞER ÜLKELER

A. Portekiz ... 185 B. İspanya ... 187 C. Avusturya ... 190 D. İran ... 191 E. İngiltere ... 195 F. Hollanda ... 201 G. Fransa ... 202 H. Dubrovnik (Raguza) ... 204 SONUÇ ... 225 KAYNAKÇA ... 227 EKLER ... 234 ÖZGEÇMİŞ ……….. 260

(5)

Venediklilerin Türk devletleriyle olan ilişkileri, Türk tarihinde önemli bir yer tutmaktadır. Ticarî faaliyetler üzerine odaklı olarak siyaset yürüten Venediklilerle kurulan ilk diplomatik ilişkiler 1200’lü yılların başlarına, Selçuklulara kadar uzanmaktadır. Selçuklular, bu yüzyılda Venedik’le kurdukları dostça ilişkiler içerisinde bir takım antlaşmalar da yapmışlar ve böylece sonraki Türk devletlerine de örnek olmuşlardır. Bu dönemde temeli atılan Türk-Venedik ilişkileri beylikler döneminde de devam etmiştir. Ancak bu dönemde bazı beylikler tarafından Venedik’e karşı bir yandan savaşlar verilmeye başlanırken diğer yandan bazıları da, Anadolu’daki ticarî menfaatlerini devam ettirme ve bu yolda antlaşmalar yapma peşinde koşan Venediklilerle bir takım ilişkiler kurmuşlardır. Yine bu dönemde, 1300’lü yıllarla birlikte tarih sahnesine çıkan Osmanlı Devleti de Venediklilerin temasa geçmeye çalıştığı bir diğer siyasî oluşum olmuştur. Osmanlılar büyüyerek güçlenmeye başladıkça ve Akdeniz’de gittikçe ağırlığını hissettirdikçe Venediklilerle olan ilişkiler de şekillenmiştir. Kimi zaman karşıt ittifaklarda yer alınarak, kimi zaman savaşlar verilerek, çoğu zamanlarda ise ekonomik ihtiyaçların zorlaması ve karşılıklı ticarî menfaatler dolayısıyla sağlanan barış dönemlerinde kurulan ilişkilerle Venedik Cumhuriyeti, siyasî yaşamının son bulduğu XVIII. yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı tarihi içerisinde en önemli köşe taşlarından birinde yer tutmuştur.

Tezimiz bu iki devlet arasındaki ilişkilerin, 1618-28 arasındaki on yıllık dönemini konu edinmiştir. Bu dönemi incelerken, konu hakkında oldukça zengin hüküm ve nişanları içeriğinde barındıran bir defter olan, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki MAD. 6004 No’lu Mühimme-Ahkâm Defteri’ni ana kaynağımız olarak seçtik. Bu defteri ana kaynak olarak belirlememizdeki sebep ise; siyasî, diplomasi, idarî, ticarî, sosyal, ticaret ve deniz hukuku, korsanlık ve eşkıyalık faaliyetleri, sınır problemleri gibi çok geniş bir yelpazede zengin materyal içermesinden dolayıdır.

(6)

Osmanlı-Venedik ilişkileri üzerine daha önce araştırma eser vermiş olan başlıca isimler ise; M. Tayyib Gökbilgin, Mahmut H. Şakiroğlu ve Şerafettin Turan’dır. Yine Halil İnalcık’ın da eserlerinde bizi ilgilendiren değerli bilgiler bulunmaktadır. Bu saydığımız isimler daha çok XVI. yüzyılı konu alan eserler vermiş olup, tezimizin asıl dönemi hakkında bize bilgi sağlayan eserleri ve tezleri verenler ise Suraiya Faroqhi, Metin Ziya Köse ve Meryem Kaçan olmuştur.

Tezimizin amacı ise, 1618-28 yılları arasındaki Osmanlı-Venedik ilişkilerini hem genel çerçevede - makro düzeyde ele almak, hem de mikro ölçekteki gelişmeleri ve olayları, ana kaynağımızın ve bu konuda yayınlanmış olan araştırma eserlerin izin verdiği ölçüde ortaya koymak, değerlendirmek ve böylece bu dönemi büyük Osmanlı resmi içerisine oturtmaktır.

Tezimiz üç bölümden oluşmaktadır. İlk olarak ‘Giriş’ kısmında, önce 1618’e kadar Anadolu Türklerinin ve Osmanlıların Venediklilerle olan ilişkilerine kısaca değindik. Böylece asıl dönemimize geçerken bir tarihsel arka plan oluşturduk ve Osmanlı Devleti’nin, geçmiş Türk beylik ve devletlerinin bıraktığı mirastan, özellikle Kuruluş Döneminde olan etkilenmeyi anlamaya çalıştık. Birinci bölümde 1618-28 arası Osmanlı-Venedik siyasî ve ekonomik ilişkilerini verdik. Bu bölümde iki devlet arasındaki ilişkilerin tarihî seyrini ve verilen kapitülasyonları dönemlere ayırarak konumuzu işlemeye hazır hale getirdik ve alt yapısını kurduk. Böylece tez konumuzun yer aldığı tarih diliminin hangi döneme ait olduğunu da ortaya koyabilme imkânı bulduk. Ayrıca dönemin siyasî, diplomatik, ekonomik ve hukukî açıdan gelişmeleri ile olaylarını, korsanlık faaliyetlerini ve sınır sorunları gibi meselelerini defterimizdeki hükümlerin ve araştırma eserlerin ışığı altında inceledik. İkinci bölümde ise 1618-28 yılları arasındaki Osmanlı-Venedik ticarî ilişkilerini, meydana gelen olaylarla birlikte vermeye çalıştık. Üçüncü bölümde ise diğer üçüncü devletlerle ilgili alt başlıklar hazırlayarak, bunların siyasî ve ekonomik gelişmelerde oynadıkları rollerin Osmanlı-Venedik ilişkilerine olan etkilerine yer verdik.

Çalışmamızın pek çok eksiğini veya yaptığımız hataları peşinen kabul ederek hoş görmenizi dileriz. Tezimizin hazırlanış aşamasındaki değerli yardımları ve konunun altından nasıl kalkılacağından yapacağım bütün düzenlemelere kadar her

(7)

türlü rehberliği için danışman hocam Ruhi Özcan’a, yardımlarını ve tavsiyelerini esirgemeyen kıymetli hocam Alpay Bizbirlik’e, bu meyanda maddî, manevî ve moralman verdikleri bütün destekler ve yol gösterdikleri için değerli hocalarım Yusuf Ziya Tengiz ile Ali Yalçın Tengiz’e ve ayrıca bazı çok önemli kaynaklara ulaşmamı sağlayan Mikail Acıpınar ile Fatma Aysel Dıngıl’a teşekkürü borç bilirim.

Cihan YEMİŞÇİ

(8)

Siyasî, diplomatik ve askerî ilişkilerini ticarete göre şekillendiren ve ekonomik menfaatlerine odaklanan bir denizci şehir devleti olan Venedik, güçlü donanmasıyla ve özellikle Akdeniz’de yürüttüğü ticarî faaliyetleriyle XIV. yüzyılda tekel olmayı başarmıştır. Bu konumunu, ticarî ve siyasî menfaatlerini sürdürebilmek için Anadolu’da kurulan Türk devletleriyle temas kuran Venedik, en yoğun ilişkilerini ise Osmanlı Devleti’yle yaşamıştır. Öyle ki cumhuriyetin tüccarları, zenginlik kaynakları olan ticareti en yoğun olarak, Osmanlı hâkimiyetindeki Doğu Akdeniz’de ve ticarî önem taşıyan pek çok şehrinde sürdürürdü.

Bu iki devletin ilişkileri bazen karşıt ittifaklarda yer alındığı, bazense savaş yollu olarak bozulduğunda, en başta Venedik ticareti ve ekonomisi sekteye uğrardı ki, çoğu zaman siyasî ve ekonomik çıkarların zorlaması ile yeniden iyi ilişkilere dönülmesi arzulanırdı. Söz konusu ilişkileri düzenleyen genel kurallar bütününü ise; Osmanlı Devleti’nin kapitülasyon politikası doğrultusunda verdiği ahidnâmeler oluştururdu. Diplomasi trafiği ise her dönemde yoğun olarak yaşanırdı.

XVI. yüzyılla birlikte başlayan Coğrafi keşifler ve beraberinde getirdiği ipek ve baharat ticaret yollarının değişmesi tehdidi, ayrıca 1600’lü yıllarda yükselen İspanya ve İngiltere tehlikesi ile artan korsanlık faaliyetleri, bu iki devletin XVII. yüzyıla Fransa da dâhil olmak üzere birbirlerinin müttefiki olarak girmelerini sağlamıştır. Tezimiz de bu iki devlet arasındaki siyasî, sosyal ve ekonomik ilişkilerin, 1618-28 arasındaki on yıllık dönemini konu edinmiştir. Bu dönemi incelerken, konu hakkında oldukça zengin hüküm ve nişanları içeriğinde barındıran bir defter olan, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki MAD. 6004 No’lu Mühimme-Ahkâm Defteri’ni ana kaynağımız olarak seçtik ve değerlendirdik. Bu defteri ana kaynak olarak belirlememizdeki sebep ise; siyasî, diplomasi, idarî, ticarî, sosyal, ticaret ve deniz hukuku, korsanlık ve eşkıyalık faaliyetleri, sınır problemleri gibi çok geniş bir yelpazede zengin materyal içermesinden dolayıdır.

(9)

military relations according to trade and focuses on economic advantages succeed in becoming a monopoly owing to its powerful navy and the commercial activities that was carried out especially in the Mediterranean Sea in the XIV. century. In order to keep its powerful position, commercial and political adventages stable, Venice got in touch with the Turkish States, mostly with the Ottoman State in Anatolia. The merchants of the republic traded with the various cities which are crucial due to their trades and with the cities that are dominated by the Ottoman Empire in the Eastern Mediterranean Sea.

The relations of the Ottoman State and Venice sometimes deteriorated due the wars and taking a part in against alliences. As a result of this Venice’s trade and economy caused to damage. Most of the time good relations that these two states had had previously were desired again in order to keep the trade and political adventages alive. The whole of the general rules that organize the relations between these states were formed by the agreements (ahidnâme) that were given by the Ottoman Empire due to its capitulation policy. Besides diplomatic relations were active in every term.

These two states and France became allies in the XVII. century owing to the geographical explorations that began in the XVI. century and the threat in the change routines of Silk Road and Spices trade. Besides increasing piracy actions, England and Spain that are growing stronger in the XVI. century caused this situation. It is our thesis that the political, social and economic relations between the Ottoman Empire and Venice between 1618 to 1628 are dealt. In this research our main source was a notebook which includes crucial decrees and decorations and takes place in Premiership Ottoman Archieve. We evaluated this notebook which was numbered in MAD. 6004 as Mühimme-Ahkâm Defteri. It contains valuable information about various subjects, such as political, diplomatic, administrative, commercial and sea law, piracy and brigandage activities, border problems. That’s why we chose it as our main resource.

(10)

a.g.m. Adı geçen makale

a.g.t. Adı geçen tez

Bkz. Bakınız

BOA. Başbakanlık Osmanlı Arşivi

çev. çeviren

DİA Diyanet İslâm Ansiklopedisi

ed. editör

Gös. yer. Gösterilen yer

h. hicrî

haz. hazırlayan

İÜİFM İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası

m. milâdî

MAD. Maliyeden Müdevver Defter

MÜSBE Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü MÜTAE Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü

nr. Numara

s. sayfa

S. Sayı

TTK. Türk Tarih Kurumu

(11)

GİRİŞ

Bugünkü İtalya’nın kuzeydoğusunda ve Adriyatik’in kuzey sahilinde yer alan Venedik’in bir şehir devleti olarak kuruluşu VII. yüzyıla rastlar. Önceleri Bizans’ın

ileri bir karakolu1 olan bu şehir devleti, bağımsızlığından itibaren gelişimini denizlerde sürdürmüş, varlığını ve siyasetini ticaret üzerinde şekillendirmiştir. Kurduğu güçlü filolar ile Akdeniz’in en büyük deniz güçlerinden biri olmuştur. Aynı zamanda deniz aşırı ülkelerde sahip olduğu koloniler ve ticarî üsler sayesinde Akdeniz dünyasında başrolü oynayan taraflardan biri haline gelmiştir2.

Özellikle Haçlı seferleri ve Venedik’in bu seferler içerisinde oynadığı rolün Avrupa ekonomisi üzerindeki en büyük etkilerinden biri; bazı İtalyan şehir devletleriyle birlikte Venedik’in de Suriye’de koloniler elde ederek Akdeniz ticaretinde hâkimiyet kurması sürecini başlatmasıdır. Bu gelişmeler, Akdeniz ticaretinde önemli bir dönüm noktası olmuştur3.

1 Venedik’in Bizans dönemindeki tarihi hakkında bkz. Mahmut H. Şakiroğlu, “Venedikliler”, Dünden

Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, VII, İstanbul 1994, s. 380-381.

2 Şakiroğlu, “Venedik Devlet Arşivi’ndeki Türkçe Belgeler”, Tarih ve Toplum, S. 2, İstanbul 1984, s. 166; bu gelişim süreci hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Şerafettin Turan, “Levant”, DİA, XXVII, Ankara 2003, s. 145-147.

3 Turhan Atan, Türk Gümrük Tarihi (Başlangıçtan Osmanlı Devletine Kadar), I, Ankara 1990, s. 103; Ş. Turan, “Levant”, s. 145.

(12)

Haçlı orduları, özellikle Anadolu’da pek çok güçlüklerle karşılaşmaları ve kayıplar vermeleri dolayısıyla, karayolu yerine denizyolunu tercih etmişlerdir. Bu denizyolunu onlara sağlayan ise, başta Venedik olmak üzere Cenova, Napoli, Marsilya ve Pisa gibi denizci şehir devletleri olmuştur4. Bunlar her katıldıkları seferde veya askerî harekâtta, yapılan yardımın önemine göre ya koloni sahibi olmuşlar veya ülkesinde, koloni sahibi oldukları Haçlı kontluğu tarafından pek çok imtiyaz hakkı kazanmışlardır5.

Tüccarlar yerleşmiş oldukları bu kolonilerden, doğu ticaretinin önemli mallarını en ucuz şekilde ve bol miktarda elde edebiliyorlardı. Bu şehir devletleri ve tüccarları aynı zamanda Şam, Halep ve Musul gibi büyük ticaret merkezleri ile de sürekli ilişki içerisindeydiler6.

Bu sayede Akdeniz liman şehirlerinin tüccarları ve tabii ki Venedikliler de doğunun çeşitli ve değişik mallarını tanıma ve ticaretini yapma imkânı buldular, böylece zenginleştiler. Bu durum dolayısıyla doğu-batı ülkeleri arasında büyük bir ticaret köprüsü kurulmuş oldu. Siyaset ve ticaret tarihinde Levant (Doğu) ticareti olarak adlandırılan bu dönemde, en önemli konumda bulunan siyasî oluşumlardan biri de Venedik olmuştur.

XI. yüzyıldan itibaren Akdeniz ticaretinde görülen bu hareketlenme Papalık tarafından, Haçlılarla başarılı mücadeleler yürüten Memlûklülere konan ambargo yüzünden geriledi. Bundan dolayı Venedikli ve Cenevizli tüccarlar Karadeniz’e yöneldiler. Karadeniz ticareti ise, Ceneviz ile Venedik arasında savaşlara yol açacak bir mücadeleyi de beraberinde getirdi. Bu mücadele sonucunda XIV. yüzyılın

4 Ş. Turan, “Levant”, s. 145; ayrıca bkz. Ali Sevim, Anadolu’nun Fethi – Selçuklular Dönemi, (2. Baskı), Ankara 1993, s. 21; Tuncer Baykara, I. Gıyâseddin Keyhüsrev (1164-1211) Gâzi-Şehit, Ankara 1997, s. 23-24.

5 Bunlara özel pazar yeri, bir kilise, mahkeme dairesi, belediye meclisi binası, ticaret borsası, antrepo görevi görecek bir tüccar hanı (fonduk) ya da bir kervansaray ile değirmen, fırın ve hamamı bulunan bir mahalle tahsis ediliyordu. Ayrıca gümrük gelirlerinin yarısı veya üçte biri oranına kadar, yaptıkları antlaşmaya göre hak kazanıyorlardı. Bkz. Atan, a.g.e., s. 103.

(13)

sonlarında Ceneviz, Venedik’i Karadeniz’den uzaklaştırmayı başardı; böylece Venedik de yeniden Memlûklülerle ticarete başladı7.

Venedik ve Ceneviz’in Anadolu’da faaliyet göstermeleri ise, IV. Haçlı Seferi’nin sonrasında başlamıştır (1204)8. Bu zamana kadar doğu mallarını Bizans’a sağlayan Venedik, yönünü değiştirerek Bizans’a yönelen Katolik Latinlerle birlikte seferde yer almıştır. Bu sefer sonucunda İstanbul’da bir Latin imparatorluğu kurulmuştur9. Böylece ileride Akdeniz dünyasında çok önemli bir yer teşkil edecek olan Türk-Venedik ilişkileri de bundan sonra başlayacaktır.

I. OSMANLI ÖNCESİ VENEDİK İLİŞKİLERİ A. Selçuklu-Venedik İlişkileri:

Gıyâseddin Keyhüsrev’in Antalya’yı, İzzeddin Keykâvus’un Sinop’u ve Alâeddin Keykûbat’ın da Suğdak ile Alanya’yı fethinden sonra Akdeniz’e açılma imkânı bulan Anadolu Selçuklu Devleti, denizaşırı ülkelerle siyasî ve ticarî ilişkiye geçmek için gereken şartlara da sahip olmuştu. XIII. yüzyılda Akdeniz ve Karadeniz ticaretinde en önemli yeri işgal eden İtalyan şehir devletleri, Anadolu’da ve Kırım’da limanlar elde eden Selçuklular ile temasa geçmekte gecikmediler10.

Venedikliler hem Latin İmparatorluğu içerisinde elde ettiği konum ve imtiyazlar, hem de Anadolu’nun büyük bir bölümünün Selçuklu toprağı olması sebebiyle Türklerle ilişkiye geçtiler. Öyle ki Venedikliler hemen hemen tüm gıda maddelerini Anadolu’dan elde ediyorlardı11.

Gıyâseddin Keyhüsrev Antalya’yı bir dış ticaret limanı haline getirdiğinde, uluslararası ticareti teşvik ve himaye için Venediklilerle ilk defa olarak bir ticaret

7 Bu süreç hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Ahmet Tabakoğlu, Türk İktisat Tarihi, (5. Baskı), İstanbul 2000, s. 134.

8 V. Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti, (çev. Azer Yaran), Ankara 1988, s. 212. 9 Sevim, a.g.e., s. 21.

10 Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar (Metin, Tercüme ve Araştırmalar), (2. Baskı), Ankara 1988, s. 111.

(14)

antlaşması yaptı12. Böylece yabancı tüccarlar için Anadolu’yu güvenli, cazip ve de kazançlı bir ticaret bölgesi haline getirmek amacıyla, halefleri olan İzzeddin Keykâvus ve Alâeddin Keykûbat’ın da bu politikayı devam ettireceği bir kapı açmış oluyordu13.

Alâeddin Keykûbat’ın 1220’de Venedik’le yapmış olduğu antlaşma ile Venedikli tüccarlar, Selçuklu topraklarında serbestçe ticaret yapma hakkına sahip olmuşlar, bazı malların gümrük vergisinden muaf olmuşlar14, bazılarından ise yüzde iki gibi cüzî bir gümrük vergisi ödeme imkânına kavuşmuşlar15 ve ayrıca önemli bir

takım hukukî kolaylıklar da elde etmişlerdir. Bunların yanı sıra kabul edilen bir sigorta (devlet garantisi) anlayışı vardır ki, Venediklilerin batan gemilerinden veya Selçuklu topraklarında uğrayabilecekleri saldırılar sonucunda ortaya çıkacak zararların tazmin edilmesi devlet tarafından garanti ediliyordu16.

Selçuklular bu antlaşmayı mütekâbiliyet (karşılıklılık durumu) ve müsâvat (eşitlik) ilkelerine göre hazırlamışlar, Türk tüccarlarının da Venedik topraklarında aynı haklara sahip olmasını şart koşmuşlardır17.

12 Her ne kadar Gıyâseddin Keyhüsrev’in yaptığı bu antlaşma günümüze ulaşmamış olsa da, Alâeddin Keykûbat’ın 1220’de Venedik’le yapmış olduğu antlaşmanın, selefleri dönemindekilerin bir devamı niteliğinde olduğu tahmin edilmektedir. Bkz. O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, (4. Baskı), İstanbul 1996, s. 396; aynı yazar, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, (4. Baskı), İstanbul 1997, s. 298.

13 O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 396.

14 Altın, gümüş, değerli taşlar, inci, ayrıca hububat ve zahire gümrükten muaf tutulmuştur. Bu gibi değerli malların ihracı yasak olup, ithali ise teşvik edilmiştir. Beylikler döneminde dahi bu siyaset geçerlidir. Bkz. Gordlevski, a.g.e., s. 214; O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 396; Tabakoğlu, a.g.e., s. 125. Daha sonra bu anlayışın Osmanlılarda da sürdüğüne dair bkz. Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Cilt I, 1300-1600, (çev. Halil Berktay), (2. Baskı), İstanbul 1997,s. 81.

15 İtalyanların bu yüzyılda Anadolu’dan satın aldıkları ürünleri şöyle sıralayabiliriz: hububat, canlı hayvan, yapağı, deri, kereste, mazı, hekimlikte kullanılan bitkiler, şap, kaya tuzu, bakır, halı, çeşitli pamuklu ve yünlü kumaşlar... vs. Bunların dışında Çin ipeklileri, Hint baharatı, Rusya kürkleri ve Kıpçak ya da Kafkas kökenli köleler gibi Anadolu’ya dışarıdan getirilen mallar da İtalyanlarca satın alınarak Avrupa’ya, Mısır’a ve Suriye’ye götürülüyordu. Bu ihracata karşılık İtalyan tüccarlar Selçuklu ülkesine İtalyan, Fransız ve Flandr (Hollanda) kökenli kağıt, cam eşya, ipekli ve yünlü kumaşlar ile elbiseler, sabun ve şeker gibi mallar getiriyorlardı. Ayrıca Selçuklu ordusunun talep ettiği bazı silahlar da bu ithal edilen mallar listesinde yer almaktaydı. Bkz. Ş. Turan, Türkiye –

İtalya İlişkileri I (Selçuklulardan Bizans’ın Sona Erişine), İstanbul 1990, s. 126; O. Turan, Resmi Vesikalar, s. 116.

16 Antlaşmanın içeriği ve ayrıntılı bilgi için bkz. O. Turan, Resmi Vesikalar, s. 116; Ş. Turan, Türkiye

– İtalya İlişkileri, I, s. 120-121, 123.

(15)

Bu antlaşmadan sonra Venedik tüccarları Anadolu’da daha yoğun faaliyet gösterir olmuş ve ayrıca bir takım ticarî müesseseler ve konsolosluklar da kurmuşlardır18. Gelişen ticarî ilişkilerle birlikte XIII. yüzyılda Venediklilerin

Konya’da bir konsoloslukları, XIV. yüzyılda ise Trabzon’da bir antrepo, bir kilise ve yine bir konsoloslukları bulunmaktadır19. Yine bu dönemlerde Venediklilerin Sivas’a gelip giden tüccar kafilelerinin de varlığı bilinmektedir20.

Venediklilerle Selçuklular arasındaki ticarî ilişkiler bundan sonra önemli bir zaafa uğramadan devam etmiştir. Bu antlaşma her ne kadar iki yıllığına imzalanmış olsa da, bu sürenin bitiminden sonra yeni bir antlaşma yapılmamış, süre gelen ilişkiler ve daha önce alınan kararlar devam ettirilmiştir. Bunların yanı sıra Venedik elçilerinin Selçuklu sultanlarına gidip gelmeleri de sürmüştür21.

B. Venedik’in Anadolu Türk-İslam Dünyası ile İlişkileri

1220 Selçuklu-Venedik antlaşması daha sonra İlhanlılar, Anadolu beylikleri ve hatta Osmanlı Devleti tarafından da temel alınarak Türk-Venedik ilişkilerinde belirleyici rol oynamıştır. Öyle ki her ticarî antlaşma yapma durumu ortaya çıktığında, genelde yeni bir antlaşmanın hazırlanıp imzalanmadığını, eski antlaşma veya süre gelen gelenekselleşmiş usullerin devam ettirilmesine dair bir antlaşma yapıldığını görüyoruz22. Örneğin İlhanlı hükümdarı Ebu Sait Bahadır Han’ın 1320’de Venediklilere verdiği fermanda, Venedik tüccarlarından alınacak gümrük oranı ile ithalat ve ihracata uygulanacak tarifelerle ilgili “eskiden uygulanan” veya “olagelen”in sürdürüleceğine dair olan ifadeler bu durumun göstergesidir23.

Selçuklulardan sonra Anadolu’ya hâkim olan İlhanlılar, Venediklilere Anadolu’da ve imparatorlukları dâhilinde ticaret ve din özgürlüğü tanımış, ticaret

18 O. Turan, Resmi Vesikalar, s. 135; M. Fuad Köprülü, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, (3. Baskı), Ankara 2003, s. 82.

19 Konya’daki konsolosluk için bkz. Atan, a.g.e., s. 100; Trabzon’daki için bkz. aynı eser, s. 112. 20 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, (4. Baskı),

Ankara 1988, s. 247.

21 O. Turan, Resmi Vesikalar, s. 135-136; Ş. Turan, Türkiye – İtalya İlişkileri, I, s. 125-126.

22 Ayrıntılı bilgi için bkz. O. Turan, Resmi Vesikalar, s. 135-136; aynı yazar, “Orta Çağlarda Türkiye Kıbrıs Münâsebetleri”, BELLETEN, XXVIII/110, s. 218.

(16)

kolonilerinin bulunduğu Sivas, Konya, Erzincan ve diğer büyük şehirlerde antrepo, kilise ve manastır yapma izni vermişlerdir24. Hatta Selçukluların Venedik’e

tanıdıkları devlet garantileri de aynen devam ettirilmiştir25. Bu nitelikleriyle

İlhanlı-Venedik antlaşması, yüz yıl önceki 1220 tarihli Selçuklu-İlhanlı-Venedik dostluk ve ticaret antlaşmasının bir uzantısı olarak değerlendirilebilir. Yani genel olarak Selçukluların Venedik siyasetinin devam ettirildiğini söyleyebiliriz.

İlhanlı Devleti’nin 1335’de dağılmasıyla İpek Yolu ticareti durma noktasına gelmiştir. Bunun en önemli ve başlıca sebebi olarak, Anadolu’da baş gösteren siyasî belirsizlik ve istikrarsızlıklar ile Anadolu beyliklerinin Venediklilerle eski barış sürecini devam ettirmemeleri gösterilebilir. Venedik ise bu dönemde Akdeniz’deki baharat ticaretini daha da geliştirmiştir26.

İlk olarak 1318’den sonra Ege Denizi’nde sahili olan Menteşe ile Aydın beyliklerinin Hıristiyanlara karşı ve Venedik’e ait olan Ege adalarına saldırıya başlamaları, Venedik’le Türkler arasındaki Selçuklulardan bu yana süren iyi ilişkilerin bozulmasına yol açmıştır27.

Bu beyliklerden Menteşeoğulları ile Venedik arasındaki ilişkilerin başlangıcı, daha beyliğin kuruluş yıllarına rastlar. 1270’li yıllarda, Venedik’in elinde olan Eğriboz Adası’ndan gelen tüccarların Fethiye’de faal oldukları anlaşılmaktadır. Yine Balat ve Marmaris de beyliğin, Venediklilerle süre gelen ticaretinde diğer önemli limanlarıydı. Bu limanlar sayesinde beylik Akdeniz’e açılabilme ve Venedik de dâhil olmak üzere diğer İtalyan devletleriyle ilişkiye geçebilme imkânına sahip olmuştur28.

1322’de Venedik’le ilişkiler bozulduğunda Girit Dükalığı’nın29, Orhan Bey’in başında bulunduğu Menteşe Beyliği ile her türlü ticareti yasaklayarak bir çeşit

24 O. Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, (3. Baskı), İstanbul 1993, s. 74. 25 O. Turan, Resmi Vesikalar, s. 129; Ş. Turan, Türkiye – İtalya İlişkileri, I, s. 134. 26 Tabakoğlu, a.g.e., s. 134.

27 Ş. Turan, Türkiye – İtalya İlişkileri, I, s. 143-144. 28 Ş. Turan, a.g.e., s. 141-142.

29 Cenevizlilerin aksine Türkiye topraklarında bir üsleri bulunmayan Venedikliler, Anadolu beylik-leriyle olan faaliyetlerini ve ticarî ilişkilerini, kendilerine bağlı olan Girit Dükalığı aracılığı ile sürdürmüşlerdir. Girit, coğrafî konumu itibariyle ticarette önemli bir rol oynuyordu ve ayrıca bir antrepo özelliği taşıyordu. Bkz. Atan, a.g.e., s. 127.

(17)

ambargo koyması, o dönemlerde Venediklilerle yapılan ticaretin ciddi boyutlara ulaştığının bir göstergesidir30.

13 Nisan 1331’de Venedik’in süren çabaları sonucunda Menteşe Beyliği ile, 1220’deki Selçuklu-Venedik ticaret antlaşmasına benzer bir antlaşma yapılmıştır. Bu antlaşmayla Venedik tüccarları huzur ve güven içinde serbestçe Menteşe topraklarına gelerek ticaret yapabileceklerdi. Orhan Bey’in imzaladığı bu antlaşma ile Girit’in uyguladığı ticarî yasaklar da kaldırılmış, Venedik’le başlamış olan ticarî ilişkiler daha düzenli bir hâl almıştır. Bu ilişkiler, İlyas Bey’in beyliğin başına geçmesine kadar ciddi bir sekteye uğramadan devam etmiştir31.

İlyas Bey’in donanmasıyla Ege Denizi’nde Latinlere zarar verecek faaliyetlerde bulunması ise süre gelen ilişkileri bozmuş, 1403’de Venedikliler kendisiyle bir antlaşma yaptılarsa da söz konusu faaliyetler son bulmamıştır32. Bunun üzerine 1414’de Venedikliler harekete geçmişler ve İlyas Bey’i önceki antlaşmayı yenilemeye mecbur etmişlerse de, aynı yıl içinde Osmanlılar Menteşe Beyliği’ni ele geçirmişlerdir33.

Aydınoğulları ise, özellikle Umur Bey’in zamanında Ege Denizi’nde Hıristiyanlarla ciddi bir mücadeleye girişmiştir. Venedik donanması bir yandan Ceneviz, Rodos Şövalyeleri ve Kıbrıs Krallığı ile birlikte Aydınoğlu Umur Bey’e karşı savaşırken34, Venedikli tüccarlar da diğer yandan Aydınoğulları ile anlaşarak ticaretlerini sürdürmeye çalışmışlardır35.

30 Menteşe Türklerinin Venedikli tüccarların mallarını yağmalamaya girişmeleri üzerine, Girit yöneticilerinin misilleme olarak bir ticaret yasağı koydukları görülmektedir. Bkz. Ş. Turan, Türkiye

– İtalya İlişkileri, I, s. 142.

31 Ş. Turan, a.g.e., s. 143-145.

32 Yine Selçuklular döneminde yapılan ahidnâmenin esas alındığı bu antlaşmada, ayrıca Venedikli tüccarların ev ve depo inşası için toprak sahibi olabilecekleri ve Balat’ta Müslümanlara karşı haklarını koruyacak bir konsolos bulunduracaklarına dair maddeler yer almaktadır. Antlaşmada gümrük vergisi % 2 olarak saptanmış; sabun, balmumu, deri ve şap gibi mallar gümrükten muaf tutulmuştur. Bkz. Atan, a.g.e., s. 128.

33 Uzunçarşılı, a.g.e., s. 79; Paul Wittek, Menteşe Beyliği (13-15inci Asırlarda Garbi Küçük Asya

Tarihine Ait Tektik), (çev. Orhan Şaik Gökyay), Ankara 1944, s. 92.

34 Umur Bey’in Haçlılarla yaptığı savaşlarda, 1332-1339 arasında Karesioğullarının ve Venedik donanmasının yeri hakkında bkz. Zerrin Günal Öden, Karası Beyliği, Ankara 1999, s. 37-40, 80. 35 Aydın Beyliği 1337’de Girit Dükalığı ile yaptığı antlaşmada Venedikli tüccarlara serbest ticaret

yapma hakkı tanımış, ayrıca arazi sahibi olma, kilise inşa etme ve bir de konsolos bulundurma izni vermişti. Antlaşmada ayrıca ithal edilen veya ihraç edilecek çeşitli mallar üzerinden alınacak

(18)

Bu mücadelede önceleri Umur Bey önemli başarılar elde etse de, sonradan yenilgiye uğrayarak İzmir’in sahil şeridini yitirmiş ve Müslüman İzmir’e çekilmiştir (Aralık 1344)36. Bu çarpışmalarda şehit olan Umur Bey’in yerine geçen Hızır Bey ise Venedik, Rodos ve Kıbrıs ile ağır bir antlaşma imzalamak zorunda kalmıştır (1348). Bu antlaşma ile Latinler Aydınoğulları’nın gümrük gelirlerinin yarısını almaya, beyliğin limanlarını serbestçe kullanmaya ve beylik içinde konsolosluk açmaya hak kazanmışlardır37.

Daha sonraları Hızır Bey, 1351’de çıkan Venedik-Ceneviz savaşında Cenevizlileri desteklemiş ve onlara, limanlarına serbestçe girip çıkma izni vermiştir. Venedik’in çabaları sonucunda yapılan görüşmeler ile 1353’de, bir süredir Girit Dükalığı ile kesilmiş olan ticarî ilişkiler yeniden başlamıştır. 1371’de ise Aydın Beyi Fahreddin İsa Bey, Venedik’e eski imtiyazları yenileyen bir ahidnâme vermiştir38.

Venediklilerle ticarî ve siyasî ilişki kuran bir diğer Anadolu Türk beyliği de Candaroğulları olmuştur. Merkezi Sinop olan beyliğin Karadeniz’de oldukça faal olduğu bilinmektedir. Güçlü bir donanması olan beyliğin Karadeniz’deki faaliyetleri, aralarında Venedik’in de bulunduğu denizaşırı devletlerle ilişkiye geçmesini beraberinde getirmiştir. Beyliğin Venediklilerle ilk ilişkileri savaş yollu olmuştur. 1341’de beylik, Venedik ve Ceneviz’le bir deniz savaşı yapmış, bu savaşta galip gelerek önemli miktarda düşman teknesini zapt etmiştir39.

Venedikliler her ne kadar Candaroğulları ile ihtilâfa düşmekten ve ilişkilerin bozulmasından kaçınsalar da; Osmanlı Devleti ile paralel bir dış politika yürütmeye

gümrük vergileri de belirlenmişti. Örneğin şarap ve bir kasa sabun için 1 florin vergi; mısır, arpa, kuru sebze ve tüm yerli ürünler % 6 oranında vergiye bağlanmıştı. Şap ve balmumu, at ve esirler ise % 4 oranında ihracat vergisine tabi tutulmuştu. Bkz. Atan, a.g.e., s. 129.

36 O. Turan, a.g.m., s. 221; Uzunçarşılı, a.g.e., s. 108; ayrıca bkz. Feridun M. Emecen, İlk Osmanlılar

ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası, İstanbul 2001, s. 110.

37 Bu antlaşmadan sonra Venedikli tüccarlar, Aydın Beyliği iskeleleri vasıtasıyla Menderes tarafları-nın ipeklilerini, safran, bal, balmumu, meyan kökü, zahire vs. gibi ürünleri serbestçe Avrupa pazarlarına taşıyacaklardır. Bkz. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 109-110.

38 1350-55 yılları arasında yaşanan bu savaşlarda, Aydınoğulları da Osmanlılar gibi Cenevizlileri desteklemiştir. Bkz. Atan, a.g.e., s.130.

(19)

çalışan bu beylik, Venedik’ten ziyade Cenevizlileri destekler şekilde bir siyaset yürütmüştür40.

Buna rağmen Venedikliler beylikle iyi geçinmeye, bunu sağlamak için de elçiler göndererek beylikle sürdürdükleri ticareti ve sağladıkları menfaatleri korumaya çalışmışlardır. Öyle ki Venediklilerin Sinop’ta bir konsolos tarafından idare edilen bir ticaret kolonisinin varlığı bilinmektedir41. Ayrıca Venedik’in ihtiyaç duyduğu ve satın aldığı sof ile bakırın çıkarıldığı Kastamonu’nun Candaroğlu toprağı olması da, Venedik’in bu beylikle ilişki kurma zorunluluğunu doğuran bir başka etkendir42.

Venedik’in kurduğu ilişkilerde ticaretin başlıca etken olduğu şimdiye kadar değindiğimiz beyliklerin yanı sıra, ayrıca Osmanlı Devleti’ne karşı izlediği politikalarda ittifak kurduğu iki önemli siyasî oluşum da vardır ki, bunlar Karamanoğulları Beyliği ve Akkoyunlu Devleti’dir.

Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde ve sultanın Ege Denizi’nde izlediği fetih politikası ile Venedik’in çıkarları baltalanmıştır. Ayrıca Venedik’le rekabet içinde olan Ceneviz’le dostluk kurması ve Venedik’le 16 yıl sürecek savaşların verilmesi, Venedik’i de bazı karşı arayışlara yöneltmiştir.

Fatih’in bu siyasetine karşı Venedik, Osmanlı Devleti’ne karşı mücadele veren Karamanoğulları ile daha 1453’de temasa geçmiştir. Konya’da Karamanoğlu İbrahim Bey’le görüşen Venedik elçisinin görünüşte bir ticaret antlaşması, hakikatte ortak düşmanlarına karşı bir ittifak kurması söz konusudur43.

Bundan sonra Karamanoğulları ile Venedik, Osmanlılara karşı bazı askerî harekâtlarda eş zamanlı olarak hareket etmişlerdir. Meselâ, 1469’da Venedik batıda

40 Örneğin 1443’de Trabzon’a giden bir Venedik gemisine el konulduğu, Venedikli yolcuların gemiyi terk ettirilerek mallarının zapt edildiği; buna karşın Cenevizlilere dokunulmadığı hakkında bkz. Yücel, a.g.e., s. 101.

41 A.g.e., s. 68. 42 A.g.e., s. 98.

43 Venediklilere çok geniş imtiyazların tanındığı bu antlaşmada; Venedik tüccarları gümrükten muaf tutulmuş, ticarî ilişkilerinde kendi uzunluk ve ağırlık ölçülerini kullanma hakkı tanınmış ve ülkede bir konsolos bulundurma imkânı ve tüccarlar için de bir han sağlanması kabul edilmiştir. Bkz. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 29.

(20)

Haçlı donanması ile birlikte Osmanlılara karşı savaşırken, doğuda da Karamanoğulları Osmanlı sınırını aşmakta idiler44.

Yine Otlukbeli Savaşı esnasında da, Osmanlıların Akkoyunlu Uzun Hasan ile savaşmasından faydalanan Venedik İzmir ve Antalya’ya saldırırken, Karamanoğulları da Silifke’yi kuşatmış; daha sonra burayı Venediklilere teslim etmiştir45.

Uzun Hasan’ın güçlenerek Doğu Anadolu’yu ele geçirme siyaseti, Osmanlı Devleti ile rakip olmasını beraberinde getirmiştir. Akkoyunlular bu noktada, Osmanlılara karşı içinde Venedik’in de bulunduğu bir Haçlı ordusu oluşturan batı dünyasının dikkatini çekmiştir. Onlarla temasa geçen devlet de, doğu ile ilişkileri yoğun olan Venedik olmuştur.

Akkoyunluların bu ittifakla dirsek temasına geçebilmesi için en büyük sıkıntısı ise, Karadeniz veya Akdeniz’de kıyısının bulunmamasıdır. Akkoyunluların bu kıyılardan hiç olmazsa birine ulaşabilmesi, özellikle Venedik’ten gelecek silahların güvenli ulaşımı ve ayrıca sağlıklı bir haberleşme ağının kurulabilmesi için kaçınılmazdı46. Fakat Osmanlıların 1461’de İsfendiyaroğulları ve Trabzon Rum Devleti topraklarını ülkesine katarak Karadeniz kıyılarına hâkim olması, güneyde ise güçlü bir Memlûklü Devleti’nin varlığı – ki toprakları Akkoyunlularla Akdeniz kıyıları arasına girmekteydi – Akkoyunluların denizlere ulaşabilmesini mümkün kılmamıştır. Öyle ki Akdeniz’e ulaşabilmek için bir koridor açma teşebbüsüne giren

44 Uzunçarşılı, a.g.e., s. 32. 45 A.g.e., s. 34.

46 Akkoyunlular Venediklilerle bağlantıyı, bazı zamanlarda Karamanoğulları aracılığı ile kurmak zorunda kalıyorlardı. Bazen de Venediklilerden bir elçiyle gelecek haberi beklemenin sıkıntısını yaşıyorlardı. Bkz. John E. Woods, Akkoyunlular – Aşiret, Konfederasyon, İmparatorluk (15. Yüzyıl

Türk-İran Siyaseti Üzerine Bir İnceleme), (çev. Sibel Özbudun), İstanbul 1993, s. 192-193; O.

Turan, a.g.m., s. 226. Ayrıca 1473’te Venedik’ten Uzun Hasan’a ulaştırılmak üzere denize açılan, içinde önemli miktarda mühimmat ve silah bulunan bir Venedik gemisinin kaptanının, Venedik elçisiyle ve Uzun Hasan’la olan yazışmaları ile Karaman ilinin Osmanlılarca ele geçirilmesini öğrendikten sonra bunları teslim etmeye çalışırken yaşadığı güçlükleri ve sonunda bunları veremeden Akkoyunluların Tercan’da yenildiği haberini aldığına dair bkz. Walther Hinz, Uzun

Hasan ve Şeyh Cüneyd (XV. Yüzyılda İran’ın Millî Bir Devlet Haline Yükselişi), (çev. Tevfik

(21)

bir Akkoyunlu ordusu Memlûklüler tarafından yenilmiş, böylece bu plan suya düşmüştür47.

Tüm bu olumsuzlukların yanı sıra Akkoyunlular, doğuda Karakoyunlular ve Timurlularla da mücadele etmekteydiler48. Venedik’in ise Eğriboz’u Osmanlılara kaybetmesi, onların ileri bir karakollarını yitirmesi anlamına geliyordu49.

Her iki müttefikin de kendi sorunları ve birbirleriyle temas kurma konusunda yetersiz kalmaları, birlikte eş zamanlı olarak Osmanlılara karşı hareket etmelerini engellemiştir50. Tarih 1473’e geldiğinde ise Otlukbeli’nde Osmanlılara mağlup olan Akkoyunlular, Venedik de dâhil olmak üzere batı dünyasının gözünden düşmüş ve yıkılma sürecine girmişlerdir.

Bundan sonra Osmanlıların Anadolu’da sağlamaya başladığı Türk Birliği, Venediklilerin Osmanlı Devleti’ne karşı Anadolu’da tutunacağı bir dal bırakmamıştır. Özellikle Osmanlıların XV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren güçlü bir devlet olarak Levant’taki gelişmelere ağırlığını koyması, olayların akışını Venedik aleyhine gittikçe değiştirecektir.

II. 1618’E KADAR OSMANLI-VENEDİK İLİŞKİLERİ

Akdeniz ticaretinde rol oynayan diğer denizci devletler gibi Venedik de, dünya ticaret yollarının üzerinden geçtiği Osmanlı Devleti ile yoğun temasa geçmiştir. Bu ticaret yollarının birincisi Orta Asya, İran, Hazar’ın kuzeyi, Kafkasya, Karadeniz ve Balkanlardan geçmekteydi. Diğeri İran, Suriye ve Anadolu’dan; bir diğeri ise Hint Denizi, Basra Körfezi, Suriye veya Kızıldeniz üzerinden İskenderiye yolunu takip ediyordu51. Bu bölgelerde faal olan Venedikli tüccarlar aracılığıyla bu

47 Ayrınrılı bilgi için bkz. Refet Yinanç, Dulkadir Beyliği, Ankara 1989, s. 76; Woods, a.g.e., s. 196. 48 Woods, a.g.e., s. 192.

49 Selahattin Tansel, Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed’in Siyasi ve Askeri Faaliyeti, İstanbul 1971, s. 202.

50 Yine de Venedik ve müttefik donanması bu savaşı fırsat bilerek Anadolu sahillerine saldırılarda bulunmaktan geri durmamışlardır. Bkz. Tansel, a.g.e., s. 209.

51 Tabakoğlu, a.g.e., s. 237; Şevket Pamuk, 100 Soruda Osmanlı – Türkiye İktisadi Tarihi

(22)

yollar Venedik ülkesinde birleşiyorlar, buradan da Avrupa’ya dağılıyorlardı. Bu üç yolun kesiştiği coğrafya ise Anadolu idi. Bu güzergâhın geçtiği bölgeler ise, 1453-1517 yılları arasında Osmanlı toprağı haline gelmişti. Bu durum doğal olarak Venediklilerin, Osmanlılarla çok yoğun ilişki içerisinde olmasını beraberinde getiriyordu.

Venedik Cumhuriyeti, güttüğü siyaset bakımından Osmanlı Devleti’nden derin farklarla ayrılmaktaydı. Genel olarak ortaya koymak gerekirse Venedik için siyaset, tüccarlarının ticaretlerini güvenle devam ettirmelerini sağlamak ve ihtiyaç duydukları imtiyazları kazanabilmek için bir araç idi. Bu şekilde ekonomik menfaatlerini koruma amacı gütmekteydi. Osmanlı Devleti ise, verdiği ticarî ayrıcalıklar olan imtiyazlar / kapitülasyonların karşılığında siyasî amaç güderdi. Ayrıca gümrük gelirlerinden ekonomik kazanç sağlamanın yanı sıra Osmanlı halkının ihtiyaç duyduğu ticarî ürünleri ithal edebilmek ve ülkedeki ticaret hacmini canlı tutmak da devletin verdiği imtiyazlarla beklediği diğer kazançlardı.

Venedik yine Avrupa’daki genel siyasî-dinî eğilimin aksine Haçlı anlayışını tam olarak benimsememiş, ancak menfaatlerinin veya güvenliğinin gerektirdiği zamanlarda bu ittifaklara katılmıştır. Bunun dışında Uzunçarşılı’nın da belirttiği gibi;

“Venedik cumhuriyetinin esas umdesi dinî bir taassupla uğraşmaktan ziyade münasebette bulunduğu devlet hangi din ve mezhepte olursa olsun onunla ticarî menfaatini temin etmekti”52. Venedik’in bu anlayışı yine bir Venedik deyişinde tek cümleyle özetlenmektedir: “Biz önce Venedikliyiz, sonra Hıristiyan”53.

52 Uzunçarşılı, buna rağmen Venedik’in Haçlı ittifaklarını el altından desteklediğine işaret etmektedir. Bu durum bizce, Osmanlıların Venedik’in aleyhine olacak şekilde topraklarını genişletmesinin ve Yükselme dönemiyle birlikte başlayan Akdeniz’deki Osmanlı etkinliğinin, Venedik’in güvenliğine zarar vermesinden ileri gelmektedir. Yine Avrupa Hıristiyan dünyasındaki dengeleri ve konumlarını koruma kaygısı da bir diğer etkendir. Bkz. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, (7. Baskı), Ankara 1995, s. 456.

53 Metin Ziya Köse, Osmanlı–Venedik Ticareti (1600-1630) (MÜTAE Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul 2005, s. 27.

(23)

A. Kuruluş Dönemi

Osmanlıların Venediklileri ilgilendiren siyaset ve ticarete dair ilk girişimi, Orhan Bey’in 1352’de Cenovalılara tanıdığı imtiyazlarla olmuştur. O sırada Ceneviz’in Venedik’le savaş halinde olması (1350-55)54 ve Venedik’in müttefikleri arasında Katalonya’nın yanı sıra Bizans’ın da bulunması, Osmanlıların Cenevizliler ile ittifak kurmasını sağlamıştır55.

Venedik Cumhuriyeti, Edirne’nin fethedilerek başkent yapılmasından sonra Osmanlı Beyliği’nin artık tam anlamıyla bir devlet olmaya başladığı I. Murat devrinde, gelişen siyasî konjonktüre paralel olarak Osmanlılarla temasa geçmiştir. Venedikli tüccarların faaliyet gösterdikleri Marmara Bölgesi’nin hem güneyine hem de kuzeyine hâkim olan bu yeni siyasî gücün varlığı, ticarî menfaatlerini bölgede devam ettirmek arzusunda olan Venedik’i de harekete geçirmiştir. Daha önceden rakipleri olan Cenevizlilerin Osmanlılarla kurdukları ittifakın bir getirisi olarak kazandıkları ilk imtiyazlardan sonra (1352), Venedikliler de ilk defa olarak 1361’de I. Murat’la görüşmüşler, sonrasında 1366’da ticarî imtiyaz alabilmek için girişimlerde bulunmuşlardır56. Venedikliler 1384 ila 1387 yılları arasında henüz tam olarak belirlenememiş bir tarihte, Osmanlı Devleti’nden ticarî imtiyaz elde etmeyi başarmışlardır. Yapılan antlaşma metni henüz ortaya çıkmamakla birlikte, içeriği hakkında da bilgi yoktur. Ancak beylikler döneminin genel atmosferi içerisinde yaygın olan tutum göz önüne alındığında, Osmanlıların da diğer beylikler gibi 1220 tarihli Anadolu Selçukluları ile Venedik arasında yapılan ticaret antlaşmasını örnek aldıkları düşünülebilir. Venediklilerin de bu antlaşma metnini her beyliğin karşısına

54 Venedik-Ceneviz mücadelesi ve Osmanlı Devleti’nin bu mücadele içerisindeki yeri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, s. 229-234.

55 Daha o dönemde Osmanlıların ticarî imtiyazları özellikle siyasî amaçla verdiklerini görmekteyiz. Bu politika ileriki tarihlerde kendini daha da geliştirerek gösterecektir. Bkz. İnalcık, Ekonomik ve

Sosyal Tarih, I, s. 243.

56 Şakiroğlu, “Türkçe Belgeler”, s. 166. Ayrıca Venediklilerin 1366 yılından önce de ticaret izni alabilmek için I. Murat’la görüşmelerde bulunduklarına dair bkz. İnalcık, “Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluş ve İnkişafı Devrinde Türkiye’nin İktisadi Vaziyeti Üzerine Bir Tetkik Münasebetiyle”, Osmanlı İmparatorluğu, Toplum ve Ekonomi, (2. Baskı), İstanbul 1996, s. 154. Edirne’nin fethinden sonra Venedik’in Bizans’la Osmanlılara karşı bir ittifak kurduğu, ancak hayata geçirilmediği hakkında bkz. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, s. 165. Ayrıca I. Murat’ın Venedik-Macaristan savaşında, Venediklilere 5 bin okçuyla yardım gönderdiğine dair yine bkz. Uzunçarşılı,

(24)

örnek metin olarak çıkardıkları göz önünde bulundurulursa, Osmanlıların da benzer bir antlaşma yaparak imtiyazlar verdikleri kuvvetle muhtemeldir57.

Yine bu dönemde Venedik, Pera’nın tam karşısında bulunan Üsküdar’da bir ticaret kolonisi edinmek istemişse de, Osmanlıların Avrupalı tüccar topluluklarının toprak ve egemenlik hakkı elde ederek tahkim kurmalarına veya bağımsız koloni kurmalarına karşı olan politikası buna izin vermemiştir58.

Yıldırım Bayezit döneminde sınırların genişlemesiyle, Venedik’le olan ilişkiler daha da gelişmiştir. Anadolu’da Aydın ve Menteşe beyliklerinin Osmanlı ülkesine dâhil olmasıyla (1389-1390) daha önce Venediklilerin bu beyliklerden aldıkları imtiyazlar, bu sefer 1390 tarihli bir ahidnâme ile Sultan Bayezit tarafından tanınmıştır. Bu antlaşmayla Eğriboz, Modon ve Koron’dan gelen Venedik tüccarlarının, Osmanlı topraklarında yürüttükleri ticaretlerine serbestçe devam edebilmelerine izin verilmiştir. Osmanlı Devleti’nin fethettiği topraklarda önceden beri süregelen sosyal ve ticarî yapının korunması politikası burada da kendini göstermiştir59.

Diğer yandan Yıldırım Bayezit’in Balkanlarda giriştiği fetihlerin, Venedik’in sahip olduğu topraklara kadar dayanması da, Osmanlı ile Venedik arasında bir anlaşma yapılmasını beraberinde getirmiştir (1398)60. Böylelikle Venedik Osmanlı Devleti ile anlaşarak, başta Arnavutluk ve Yunanistan olmak üzere Balkanlardaki durumunu korumaya çalışmıştır61.

Yine bu fetihler dolayısıyladır ki Venediklilerin ilk defa olarak bir Osmanlı komutanına haraç vermeye başladığını görüyoruz. Fakat bu dönemde Osmanlı

57 İnalcık, Ekonomik ve Sosyal Tarih, I, s. 243. Venedik’in bu antlaşmadan sonra, Osmanlılara karşı hazırlanan Haçlı ittifakına girmemesi ve tarafsız kalması hakkında bkz. Uzunçarşılı, Osmanlı

Tarihi, I, s. 250-251.

58 İnalcık, Ekonomik ve Sosyal Tarih, I, s. 329. 59 Atan, a.g.e., s. 133.

60 Bu anlaşma ile Venedik, Balkanlarda sahip olduğu topraklar için Osmanlı Devleti’ne vergi ödemeyi kabul etmiştir. Bkz. Şakiroğlu, “Türkçe Belgeler”, s. 166. Ayrıca bu dönemde Venedik’in Osmanlılarla iyi geçinmeye çalıştığı, Niğbolu Savaşı’nda Macarlara destek vermediği, sadece Çanakkale Boğazı’na sembolik olarak dört gemi gönderdiğine dair bkz. Uzunçarşılı, Osmanlı

Tarihi, I, s. 279, 281.

61 Momcilo Spremiç, “XV. Yüzyılda Venedik Cumhuriyeti’nin Şarkta Ödediği Haraçlar”, (çev. Mahmut Şakiroğlu), BELLETEN, XLVII/185, s. 364.

(25)

sultanına doğrudan haraç verilmediğinden, henüz Venedik için Osmanlı Devleti’nin haraç-güzarı diyemeyiz62.

Venediklilerin Osmanlılar ile ilişkileri Fetret Devri’nde de kesilmemiştir. Bu devirde Venedik, Süleyman Çelebi’yi Osmanlı sultanı olarak tanımış ve diplomatik ilişkilerini onunla sürdürmüştür63. Bu dönemde Venedik, Osmanlı Devleti’ne haraç ödeyen Kuzey Arnavutluk’taki Zedda beyi III. Balşa’nın topraklarını fethetmeye başladığında, bunu Osmanlı Devleti’ne danışmış ve fetih hareketlerini Osmanlı sultanı ile birlikte düzenlemiştir. Böylece Venedik, Osmanlıların III. Balşa’nın karşı akınlarından kendisini korumalarını beklemiştir64.

Yine Venedik, Süleyman Çelebi zamanında Osmanlı Devleti’ne haraç ödemeye başlamış, böylece ilk defa Osmanlı Devleti’nin haraç-güzarı olmuştur65. Fakat 1409’da Süleyman Çelebi ile yaptığı antlaşmadan sonra Venedik, özellikle 1410’da şiddetlenen Osmanlı taht mücadelesinden ötürü haracın ödenmesini durdurmuştur66. 1411’de Musa Çelebi ile67, 1413’de yine Süleyman Çelebi ile68 birer

antlaşma yapılsa da; Mehmet Çelebi’nin tahtı ele geçirmesiyle bu antlaşmalar yürürlüğe girmemiştir69.

62 1400 yılında Venedik senatosunun, İşkodra bölgesinde savaşan Arnavutluk komutanı Şahin Bey’e 2000 düka yıllık haraç verilmesine karar verdiği ile ilgili bkz. Spremiç, a.g.m.,s. 364.

63 1403’te Venedik imtiyazları yenilenmiş ve özellikle buğday ticaretiyle ilgili yeni imtiyazlar verilmiştir. Bkz. İnalcık, Ekonomik ve Sosyal Tarih, I, s. 243.

64 Spremiç, a.g.m., s. 365-366. Balşaların Osmanlı-Venedik ilişkilerindeki yeriyle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, s. 203-208.

65 Venedik elçisi Loredano; İşkodra, Drivasto, Ülgün ve Arnavutluk’taki diğer kentler ve Zedda için Osmanlı Devleti’ne 2000 düka haraç vermeyi kabul ederken daha en başta, Venedik’in arazileri için daha önce hiçbir siyasî oluşuma haraç ödemediğini belirtmiştir. Bkz. Spremiç, a.g.m., s. 365. 66 Bu antlaşmanın içeriği için bkz. Spremiç, a.g.m., s. 367-368.

67 Venedik, yapılan antlaşmaya göre, o yılki (1411) ve daha sonra 1412’deki 1100 düka tutarındaki Arnavutluk ve İnebahtı haracını Musa Çelebi’ye ödemiştir. Önceden Osmanlı Devleti’ne verilen vergilerin de Musa Çelebi’ye verilmesi kabul edilmiştir. 1413’deki haraç ise, Musa Çelebi taht mücadelesini kaybederek hayatını yitirmesinden dolayı ödenmemiştir. Bkz. Spremiç, a.g.m., s. 369-371.

68 Şakiroğlu, “Türkçe Belgeler”, s. 166. Tüm bu antlaşmalar sonucunda Venediklilerin Osmanlılarla iyi geçinmeye çalıştıkları, hatta Gelibolu’dan Rumeli’ye geçmek isteyen Osmanlılara yardım dahi ettikleri hakkında bkz. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, s. 325.

69 XIV. yüzyıl boyunca ve ayrıca XV. yüzyılın ilk otuz yılındaki Osmanlı-Venedik ilişkileri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 225-229. Fetret devrinde verilen ahidnâmelerle ilgili ayrıca bkz. İnalcık, “İmtiyâzât”, DİA, XXII, İstanbul 2000, s. 248.

(26)

1413’de Çelebi Mehmet’in Osmanlı Devleti’nin başına geçmesiyle Venedik, bir an önce onunla temasa geçerek bir antlaşma yapma arayışına gitmiştir. Cumhuriyet daha önceki gibi Osmanlı Devleti’ne haraç ve vergi ödemeyi kabul etmesine karşın, ödemelerin miktarlarında tam olarak anlaşma sağlanamamıştır70.

Bu dönemde, Çelebi Mehmet’in kurduğu donanma ile artık denizler üzerinde de söz sahibi olmaya çalışan Osmanlılar ile Venedikliler, birbirlerini sürekli korsanlık faaliyetleri yapmakla suçlamışlar ve misillemelerde bulunmuşlardır. Eğriboz’a yapılan Türk akınlarından bunalan Venedik ile Osmanlı donanması 1416’da karşı karşıya gelerek aralarındaki ilk deniz savaşını vermişlerdir71.

Ege Denizi’ndeki bu gelişmelere karşın Venedikliler, karada Türk komutanlarıyla iyi geçinmeye çabalamışlar; onlara verdikleri hediye, haraç veya rüşvetlerle topraklarını Arnavutluk bölgesindeki yerel beylerin saldırılarından korumalarını istemişlerdir72.

Savaşın sona erdiği yıl içerisinde taraflar arasında bir barış antlaşması yapılmıştır73. Venediklilerin Osmanlı Devleti’ne ödeyecekleri haraçlar konusundaki diplomatik çabaları ise 1417 ve 1418’de de devam etmiştir. Ancak 1419’da bir anlaşma sağlanarak ödeyecekleri haraç tutarları saptanmış ve bir antlaşma yapılarak

70 Spremiç, a.g.m., s. 372-373; İnalcık, “İmtiyâzât”, s. 248.

71 Bu savaş hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, s. 353-355; ayrıca bkz. Nicolas Vatin, “Osmanlıların Yükselişi (1392-1451), I. Mehmet”, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi,

Osmanlı Devletinin Doğuşundan XVIII. Yüzyılın Sonuna, I, (ed. Robert Mantran), (çev. Server

Tanilli), (2. Baskı), İstanbul 1995, s. 76.

72 Spremiç, a.g.m., s. 373-375. Bunun dışında Venedikli temsilciler, Osmanlı sultanının etrafındaki yöneticilerin de alınan kararlarda gayet etkili olduklarını tespit etmişlerdi. Bundan dolayıdır ki bu yöneticilere de çok yüklü ve değerli hediyeler getirirler, hatta bazılarına senelik harçlık öderlerdi. Böylece bu yöneticiler sultana etki ederler ve Venediklilerin işlerinde çabuk karar çıkarırlardı. Aksi bir durumda ise Osmanlı Devleti’nden acele bir iş çıkmadığını, 1411’de elçisiyle görüşen Venedik senatosu da belirtmektedir. Tüm bu ödemeler Osmanlı sultanından gizli tutuluyordu. Böylece Venedikliler, Osmanlı komutanları ve yöneticileri aracılığıyla elde ettikleri bu kazanımları koruyorlardı. Osmanlı Devleti’ne verilen haraçlar ise Batı Hıristiyan âleminden ve Papa’dan gizleniyordu. Bu sayede Osmanlı sultanı ile de Batı dünyası arasındaki dengeyi koruyorlardı. Bkz.

aynı makale, s. 388; ayrıca bkz. Fernand Braudel, Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, II, (çev. Mehmet Ali

Kılıçbay), (2. Baskı), İstanbul 1994, s. 225.

73 Reşat Ekrem Koçu, Osmanlı Muahedeleri ve Kapitülasyonlar (1300-1920) ve Lozan Muahedesi (24

(27)

Venedikliler yeni ahidnâmelerine kavuşmuşlardır74. Fakat 1423’te yeniden başlayan savaş süreciyle bu imtiyazlar askıya alınmıştır. 1430’da Sultan II. Murat’ın Selanik’i fethine kadar Venedikliler yine pek çok kez anlaşma girişimlerinde bulunmuşlarsa da, ticarî imtiyazlarına tekrar kavuşabilmeleri ancak Selanik için sürdürülen savaş (1423-1430) sona erdiğinde, yapılan barış antlaşması ile mümkün olabilmiştir75.

1442’de Venedik’le mücadele içindeki bir diğer İtalyan şehir devleti olan Milano, Venedik’e karşı Osmanlı Devleti ile bir ittifak kurma niyetiyle diplomatik girişimlere başlamıştır. Fakat 1430 Osmanlı-Venedik antlaşması yürürlükte olduğundan ve Osmanlı Devleti bu antlaşmayla başlayan barış sürecini devam ettirmek istediği için bir sonuç elde edememiştir76.

Ancak bu yıllarda Papa ve İtalyan devletleri tarafından desteklenen Macar ağırlıklı bir Haçlı ordusu hazırlanmaktaydı ki, Venedik de gemileriyle Haçlı donanmasına katılacağını resmen bildirmişti. Venedik’in bu seferin sonucundan umduğu Gelibolu ve Selanik’i almak, ayrıca Arnavutluk ve Karadeniz’de bazı şehirler ile kaleleri ele geçirmekti77. 1444’te Varna’da Haçlıların saflarında yer alan

Venedikliler, kendilerini yeniden Osmanlılar ile savaş alanında karşı karşıya bulmuşlar ve aldıkları yenilgiden sonra, 1430 antlaşmasını temel alarak Osmanlılar ile tekrar bir barış antlaşması yapmayı başarmışlardır (1446)78.

Şehzade Mehmet ise bu antlaşmaya rağmen Ege Denizi’nde Venedik’e ait topraklara, Eğriboz’a ve Mora’daki Anapoli’ye akınlar düzenletiyordu. Bu durum karşısında Sultan II. Murat şehzadesini kınamış ve ele geçirilen mallar ile esirler iade edilmiştir79.

74 Spremiç, a.g.m., s. 372-373. Yine de Venedik, Arnavutluk haracı için yaptığı başvuruyu 1422 ve 1423’de de tekrarlamıştır. Bkz. aynı makale, s. 377.

75 Vatin, “Osmanlıların Yükselişi (1392-1451), II. Murat”, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, I, (ed. Robert Mantran), (çev. Server Tanilli), (2. Baskı), İstanbul 1995, s. 88. Venedik’in Selanik’i kurtarmak için Osmanlılara yaptıkları, ödedikleri haracın artırılmasına dair teklifleri için bkz. Spremiç, a.g.m., s. 377-378.

76 Franz Babinger, “XV. Yüzyılda Osmanlı Devleti – Milano Duka’lığı İlişkileri”, (çev. Mahmut H. Şakiroğlu), BELLETEN, XLIX/194, s. 379, 386.

77 İnalcık, Fatih Devri Üzerinde Resmi Vesikalar, I, (3. Baskı), Ankara 1995, s. 30-31; Uzunçarşılı,

Osmanlı Tarihi, I, s. 432.

78 Spremiç, a.g.m., s. 381; İnalcık, Fatih Devri, s. 101-102. 79 İnalcık, Fatih Devri, s. 105.

(28)

Osmanlı Kuruluş dönemini kapsayan yıllar içerisinde Venedikliler, Akdeniz ticaretinde çıtasını gittikçe yükselten bir seyir izlemişlerdir. 1350’li yıllardan itibaren Suriye ve Mısır’la ticarî temaslarını geliştirirlerken, Müslüman tüccarlarla da ticaretlerini İskenderun Limanı aracılığıyla devam ettirmişlerdir80.

Venedik, Doğu Akdeniz’de yürüttüğü ticarette en önemli üsleri olan Girit ve Kıbrıs’ı antrepo olarak kullanırken; ayrıca bu adalardan, Koron, Modon ve Eğriboz’dan Anadolu’ya gelen yerli tüccarlar da Venedik adına ticaret yaparlardı. Özellikle Girit coğrafi konumu bakımından, Akdeniz’deki uluslar arası transit ticaret yollarının güzergâhı üzerindeydi. Girit’e doğu malları olan baharat ve kumaş boyası gelir, buradan da Venedik’e ulaştırılırdı. Venedikli tüccarlar, şarap ve sabun gibi malları da Venedik’ten adaya getirirler, buradan da Mısır’a götürürlerdi81. Venedik yine Anadolu beylikleriyle sürdürdüğü ticareti de Girit aracılığı ile gerçekleştirirdi82.

Bu dönemde Venedik’in Akdeniz ticaretine sunduğu ürünler; zeytinyağı, bakır, mercan, Floransa ve İspanyol kumaşları ile Ceneviz tekstil ürünleriydi. Venediklilerin Doğu Akdeniz limanlarından alarak Venedik’e ve oradan da Avrupa’ya ihraç ettikleri ürünler ise baharat (karabiber, karanfil ve zencefil) ile pamuktu. Özellikle baharat ve pamuk, Venedikli tüccarların yoğun olarak ticaretlerini yaptıkları ürünlerdi ki, XV. yüzyılın ilk yarısında bu ticaret kalemleri Venediklilerin kontrolüne geçmeye başlamıştır83.

XIV. yüzyılda Venedik, Anadolu’da hüküm süren beyliklerle ticaretlerini yürütürken, artık Osmanlı toprağı olan Bursa ve Edirne’de de faaliyet göstermekteydi. Bursa’dan ham ipek ve ipekli kumaşlar alan Venedikliler için bu şehir aynı zamanda batıdan getirdikleri mallar için de bir pazar niteliği taşımaktaydı. Bursa’nın ipek yolu ticaretinde oynadığı rol, Osmanlı Beyliği’nin kuruluş döneminde en önemli gelir kaynağını oluşturmaktaydı84. Önce Bursa’nın (1326), ama özellikle

80 Köse, a.g.t., s. 14. 81 Gös. yer.

82 Atan, a.g.e., s. 127. 83 Köse, a.g.t., s. 14-15.

84 Bursa’nın ipek sanayiinin gelişimi ve İtalyan tüccarların buradaki faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. İnalcık, Ekonomik ve Sosyal Tarih, I, s. 269-283; aynı yazar, “Bursa I: XV. Asır

(29)

Edirne’nin (1361) fethinden sonra bu şehirler, Osmanlı başkenti olma özellikleriyle çekim alanı oluşturmuşlar ve iaşeleri için ihtiyaç duyulan mallar dolayısıyla Venedikliler için önemli birer pazar olma niteliği kazanmışlardır. XV. yüzyılın ortalarından itibaren Balkanların fethi gerçekleştirilirken ve Dubrovnik’le olan ticarî ilişkiler başladığında; başlangıç noktası Dubrovnik olan ve Balkanlardan İstanbul’a varan bir kervan yolu tesis edilmiştir. Edirne de bu yol güzergâhı üzerinde bir ticaret merkezi haline gelmiştir85.

B. Fatih Sultan Mehmet’ten Kanuni Sultan Süleyman’a

Fatih Sultan Mehmet devri, Venedik ilişkilerinin oldukça yoğunlaştığı bir dönem olmuştur. Bir yandan uzun süren savaşların yaşandığı, diğer yandan yapılan ticarî imtiyaz / kapitülasyon antlaşmalarıyla bu devir, Osmanlı-Venedik ilişkilerinin seyrini önemli oranda değiştirecektir.

Venedik, II. Mehmet’in İstanbul’u fethetme hazırlığında olduğunu öğrendiğinde bunu engellemek için elinden geleni yapmaya koyulmuştur. Bir yandan doğuda Karamanoğulları ile ittifak antlaşması yaparken, diğer yandan Boğazlara göndereceği donanmayı da hazırlamaya girişmiştir86.

Sultan Mehmet de bu fetih için en büyük tehlikenin batıdan gelmesini beklediğinden, izlediği barış siyaseti ile ve bir takım tavizler vererek Macaristan ile Venedik’i pasifize etmeye çalışmıştır. 1451’de Karaman Seferi’nden dönüşünde Venedik ile 1446’daki ahidnâmeyi yenileyen II. Mehmet, Venedik için önemli olan bazı imtiyazlar da tanımıştır87. Bunlar arasında onlar için oldukça büyük önem taşıyan, Osmanlı ülkelerinden buğday satın alma iznini vermiştir ki, böylece Venedik’in tarafsız kalacağına dair güvence almıştır88. Ancak bu antlaşmaya rağmen Venedik, İstanbul’un kendisi için öneminin farkında olarak gemilerini Bizans’ın

Sanayi ve Ticaret Tarihine Dair Vesikalar”, Osmanlı İmparatorluğu, Toplum ve Ekonomi, (2. Baskı), İstanbul 1996, s. 203-222.

85 İnalcık, Ekonomik ve Sosyal Tarih, I, s. 319; aynı yazar, “Bursa”, s. 212. 86 İnalcık, Fatih Devri, s. 129.

87 Şakiroğlu, “Türkçe Belgeler”, s. 166; ayrıca 1446 antlaşmasındaki haraç faslının aynen korunduğu-na dair bkz. Spremiç, a.g.m., s. 381.

(30)

yardımına göndermiştir89. Öyle ki Venediklilerin İstanbul üzerinde doğrudan ve dolaylı pek çok menfaatleri vardı90.

18 Nisan 1454’te Venedik’le bir antlaşma yapılarak ticarî imtiyazları yeniden verilmiş, Osmanlı ülkesindeki ticarete tekrar katılabilmelerine olanak sağlanmış ve iki taraf arasında barış ve dostluğun süreceği garanti edilmiştir91.

Buna karşın fetihten sonra ticaret şartları, artık Venedik’in aleyhine dönmüştür. Fatih’in Akdeniz’de hâkim güç olma politikası ve ayrıca fetih sırasında cumhuriyetin, yapılan antlaşmaya rağmen içine girdiği düşmanca faaliyetler sebebiyle bundan sonra Venedik’e karşı sert bir politika izlenecektir. 1454’te Venedik’in rakibi olan diğer İtalyan şehir devletlerinden Floransa ve Cenova ile de ticarî imtiyaz antlaşmaları yapılmış, böylece Venedik’in Osmanlı ülkesinin ihtiyacı olarak getirdiği ticarî ürünlerin, alternatif kanallardan da gelmesi sağlanmaya çalışılmıştır. Fatih’in bu siyaseti, Osmanlı Devleti ile Venedik arasındaki karşılıklı ekonomik bağımlılığın gerektirdiği ölçüde ticarete izin verirken, Venedik’e karşı rakip ulusları geliştirerek ticarî dengeleri de gözetmeyi gerektirmiştir. Bundan sonra Osmanlı desteğini alan bu devletlerin tüccarları, Venedik’le daha sıkı rekabet edebilir bir konuma gelmişlerdir. Yine böylece Venediklilerin Osmanlı ülkesinde yaptıkları ticaret hacminin, Venedik’e karşı siyasî bir koz olarak kullanılabilmesi için zemin hazırlanmıştır ki, tüm bunlar Osmanlı kapitülasyon politikasından beklenen hedefler arasındadır92. Öyle ki, 1463-1479 yılları arasındaki 16 sene süren savaş süresince Floransa ve Ceneviz gibi ulusların tüccarları aracılığıyla Osmanlı iç pazarındaki

89 Venedik’in Bizans’a gönderdiği 15 gemi ve sayısı belli olmayan bir çok kara askeri için bkz. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, s. 474-475. Kuşatmanın son günlerine yaklaşılırken yine Venedik’in Bizans imparatoruyla anlaşarak yeni deniz kuvvetleri göndermesiyle ilgili bkz. aynı eser, s. 484-485.

90 Venediklilerin, fetihten sonra İstanbul ve Karadeniz ticaretindeki konumlarını kaybetmelerinin yanı sıra, yaptıkları ilk hesaplamalarda maddi kayıplarını 200 bin düka olarak tespit ettiklerine dair bkz. İnalcık, “İktisadi Vaziyet”, s. 154.

91 Tansel, a.g.e., s. 195.

92 Venedikliler; 1220’de Selçuklularla, 1403’te Menteşe Beyliği’yle, 1454’e kadar da Osmanlı Devleti’yle hep % 2 oranında gümrük vergisi üzerinden anlaşma yapmışlardır. Bkz. İnalcık,

Ekonomik ve Sosyal Tarih, I, s. 249. Ancak Fatih devrinden itibaren bu oran kademeli olarak önce

% 4’e, sonrada % 5’e yükseltilmiştir. Böylece diğer ulusların da Venediklilerle olan rekabet koşulları eşitlenmiş ve Venedik’in ticarî ağırlığı hafifletilmiştir. Bkz. Mübahat Kütükoğlu, “Ahidnâme”, DİA, I, İstanbul 1988, s. 538-539.

(31)

ihtiyaç giderilmeye çalışılmıştır93. Yine bu savaş sırasında Venedik’e uygulanan ticarî ambargo ile Venediklilere çok ciddi bir ekonomik darbe vurulmuştur. Akdeniz’de gittikçe etkisini arttıran Osmanlı Devleti, Adriyatik Denizi’nde de Avlonya limanını geliştirerek burayı, Venedik egemenliğine meydan okuyacak askerî ve ticarî bir üs haline getirilmiştir94.

Bunların dışında İstanbul’da İtalyan tüccarların yerini Osmanlı tebaasından tüccarların alması95 ve Karadeniz ticaretinin yabancı ulus tüccarlarına kapatılması da96, yine Venedik için ağır darbeler olmuştur. Bundan sonra Venedikliler uluslar

arası ticarette ve özellikle de Akdeniz ticaretinde karşılarında artık Osmanlı tüccarını da görecek ve bunlar Osmanlı koruması ile Venediklilerin karşısına rakip olarak çıkacaklardır.

93 Venedik’e alternatif olması için Floransa’ya verilen kapitülasyon ve kayırmalarla Pera’daki Floransa kolonisi ve Akdeniz ile Osmanlı ülkesinde ticaret yapan Floransalı tüccarlar büyük gelişme kaydedeceklerdir. Bkz. İnalcık, Ekonomik ve Sosyal Tarih, I, s. 284. Yine 1463-1479 arasındaki savaşta da Floransalılar Venedik’in yerini almışlardır. Bir örnek olarak Pera’da bulunan Floransalı ticaret ajanı Benedetto Dei’nin aktardığına göre; 1470’lerde Pera merkezli olarak satılan Floransa malları Venedik, Ceneviz ve Lucca (Likka) mallarının toplamını geçecek bir hacme ulaşmıştır. Bkz. aynı eser, s. 291. Ayrıca daha 1461’de Venedik’in Osmanlı aleyhtarı bazı girişimlerinin Floransa tarafından tespit edilerek sultana bildirildiği, bundan sonra Osmanlı ülkesi içindeki Venedik tüccarlarının tutuklanarak ticarethanelerine el konulduğu ve şimdiye kadar Fatih’in gözüne girmiş olan Floransalı tüccarlara verildiğine dair bkz. Babinger, “Fatih Sultan Mehmet ve İtalya”, (çev. Bekir Sıtkı Baykal), BELLETEN, XVII/65-68, s. 66-67, 71-72.

94 Bu limandan Venedik’e buğday, deri, post, zift sevkiyatı yapılırdı. XVI. yüzyılın sonlarına doğru Avlonya Yahudilerinin İspilit ve Dubrovnik’e yerleşmeye başlamalarıyla, bu ticaret de bu limanlara kaymış olmalıdır. Bkz. İnalcık,Ekonomik ve Sosyal Tarih, I, s. 324-325.

95 Yahudi, Ermeni, Rum ve Türk tüccarlar, İtalyanların İstanbul’daki yerlerini almışlardır. Hem Kefe’de, hem de Pera / Galata’da İtalyanlar zamanla uzaklaştırılacaklar ve yerlerine Rum tüccarlar geçeceklerdir. Daha sonra İtalyanlara ayrıcalıkları yeniden verilse de artık Osmanlı’nın sıkı denetimine tabi olmuşlar ve ticaret koşulları değişmiştir. Bkz. İnalcık, Ekonomik ve Sosyal Tarih, I, s. 260-261; Robert Mantran, 17. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul (Kurumsal, İktisadi, Toplumsal

Tarih Denemesi), II, (çev. Mehmet Ali Kılıçbay, Enver Özcan), Ankara 1990, s. 113.

96 Fethe kadar Cenevizlilerin denetiminde olan, Venediklilerin de faaliyet gösterdiği Karadeniz ticareti, Boğazların Avrupalılara kapatılmasıyla Osmanlı hâkimiyetine geçmiştir. Osmanlı Devleti, artık kendi denetiminde olan Karadeniz’deki ticarete, ancak kendisinin “dost” olarak kabul ettiği Avrupa ülkelerinin ticaret gemilerinin girişine izin verecektir. Bkz. Pamuk, a.g.e., s. 69. Bu yeni durum Venedik’in Karadeniz’den ihraç ettiği hububatın ve Sinop aracılığıyla Kastamonu’dan aldığı sof ve bakırın kesilmesi anlamına gelmektedir. Bkz. Yücel, a.g.e., s. 98. Bunların yanı sıra yine Venedikli tüccarların Karadeniz’den Tuna Nehri’ne gelerek burada sattıkları şarabın ticareti de durarak önemli zararlar görmüşlerdir. 1482 yılında II. Bayezid’in verdiği ahidnâme ile Venedikliler, Trabzon ve Kefe’de ticaret yapabilmelerine dair izin almışlardır. Böylece İstanbul’un fethinden sonra ilk defa Karadeniz’de yeniden ticaret yapabilme olanağına kavuşmuşlardır. Bkz. Meryem Kaçan, XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Osmanlı-Venedik Ahidnâmeleri (MÜSBE Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1995, s. 24. Karadeniz’in bir Türk gölü olarak Osmanlıların tekelinde kalması, 1774 – Küçük Kaynarca Antlaşması’na kadar sürmüştür. Bkz. Uzunçarşılı, Osmanlı

Referanslar

Benzer Belgeler

Poiche le vedute di Istanbul sono state eseguite nelle residenze delle ambasciate, in cui gli artisti occidentali potevano lavorare a lungo, senza essere d

ssnelerdenberi gönderdiği ve her sefe- rinde tahsisatsızlık bahanesi ile ilgili ma- kamlarca reddedilen davetiyeye, bu se- ne, Maarif Vekâletinin tasviri ve Güzel

şarkısı saçımızı okşadı, teselli niyetine: “Çünkü ayrılık da sevda­ ya dahil / çünkü aynlanlar hâlâ sev­ gili”... O mahur beste çaldı, müjgan- la

Seksenlerde Bienal sanat sergisi, çeşitli temalar üzerine geliştirilmiştir: Sanat olarak sanat (1982), Aynada sanat (1984), Sanat ve bilim (1986).. 1980'de Uluslararası Sanat

Caz müziğin en güzel parçalarım kendi yorumuyla sunan Ayşe G encer, unutul­. maz dakikalar yaşatıyor

Venedik'e varışımızın ardından Venedik Şehir turumuza başlıyoruz 160 kanal ve 400 yaya köprüsü ile birbirine bağlı olan 118 ada üzerine kurulmuş olan bu büyüleyici

Venedik'e varışımızın ardından Venedik Şehir turumuza başlıyoruz 160 kanal ve 400 yaya köprüsü ile birbirine bağlı olan 118 ada üzerine kurulmuş olan bu büyüleyici

GÜN – 14 Şubat: Venedik / Büyüleyici karnaval atmosferinde Sevgililer Günü – Grand Canal Gezisi - İngilizce.. Bu özel günde Grand Canal gezisi keyifli bir deneyim