• Sonuç bulunamadı

Fatih II Bayezit Yavuz Devri Kapitülasyonları

Fatih devrinde yaşanan güçlenme, ticaret yollarında başlayan Osmanlı kontrolü ve denizlerde de söz sahibi olmaya başlanmasıyla birlikte Akdeniz’deki Venedik tekelini kırma siyaseti baş göstermiştir. Bu durumun sebebi; bir yandan İstanbul’un fethiyle bir imparatorluk kimliğine bürünen devletin Mora’yı ve Balkanları da topraklarına katmasıyla artık Osmanlı tebaası olan yerli gayrimüslim tüccarların menfaatlerini korumak ve onları kendi lehine geliştirmek olduğu kadar, diğer yandan da Venedik’e güvenilemeyeceğini de açıkça anlamış olmasındandır. Yine güçlenen ve hâkimiyet alanını genişleten Osmanlı Devleti’nin, farklı ulusların da ellerini güçlendirerek Venedik’e olan ekonomik bağımlılığı en aza indirmek ve uluslar arası ticareti kendi kontrolüne almak istemesini de belirtmek gerekir.

Osmanlı Devleti ticaret yollarının geçtiği topraklarda hâkimiyetini genişlettikçe, geçimlerini bu topraklardan yaptıkları ticaretle sağlayan tüccar devletlere, öncelikle de Venediklilere karşı eline büyük koz geçmiş oluyordu. Fatih zamanında Balkanların fethinin tamamlanmasıyla Balkan kaynaklı ürünlerde, kara ticaret yolunda ve kısmen Adriyatik’te, Karadeniz’in bir Türk gölü haline gelmesiyle İpek yolu üzerinde; Yavuz zamanında Suriye ve Mısır’ın fethiyle de Baharat yolu

12 Daha önce Bizans, Venedik ve Cenova’ya % 2 gümrük uygulasa da, daha sonra bu uluslar Bizans’tan tam gümrük muafiyetlerini koparmayı başarmışlardır. Venedik 992’de Bizans’la anlaşarak ilk önce Nara Burnu’nda; 1082’deki anlaşmayla da İstanbul’da ve Bizans’a ait tüm yerlerde gümrük ödemeden ticaretlerini yapacaklardı. Bizans bu anlaşmaları feshetmeye kalkıştığında ise Venedik donanmasının saldırısına uğramış ve 1126’da Venediklilerin imtiyazlarını yenilediği bir antlaşma daha yapmak zorunda kalmıştır. 1204’te Latinlerin Bizans’ta kurdukları hâkimiyetten sonra ise Venedikliler yeni haklar elde etmişler ve Çanakkale Boğazı’na, Gelibolu, Tekirdağ ile Edirne’ye hâkim olmuşlardır. Bkz. Atan, a.g.e., s. 111.

üzerinde egemenlik kurulmuştu. Bu ticaret yollarının kontrolünü ele geçiren Osmanlı Devleti, gittikçe denizlerde de hâkimiyetini pekiştirirken artık XVI. yüzyılda Akdeniz ticaretinin orkestra şefi konumuna gelecektir. Kapitülasyonlar Osmanlı Devleti’ne, uluslar arası ticaretin kontrolünü bir siyasi güç olarak eline alabileceği bir mekanizma sağlıyordu. Öyle ki bu yolların güzergâhlarında faaliyet yürüten devletlerin tüccarları, ticaretlerini – dolayısıyla menfaatlerini devam ettirebilmek için Osmanlı Devleti’nin iznine başvurmak durumunda kalıyorlardı. Bu da Osmanlı Devleti’ne, konumunu her zaman bir koz olarak kullanabilme olanağı sunuyordu. Nitekim öyle bir noktaya gelinmişti ki, İnalcık’ın da belirttiği gibi: “Herhangi bir

ülkenin Levant ticaretinde işlerinin iyi gidip gitmemesi, Osmanlı Devleti’nin siyasi lütuf ve kararına bağlıydı”13. Öyle ki XVIII. yüzyılın ortalarına kadar Osmanlılar ile düşman olan Habsburglar, Osmanlı topraklarında ticaret yapabilme imkânına sahip olamamışlardır. Venediklilere de hiçbir zaman Osmanlılar tarafından tam olarak güvenilememiş, hatta tarafsızlığının sağlandığı dönemler hariç, Osmanlıların karşısındaki ittifaklarda yer almışlardır. Böylece Osmanlı Devleti de her zaman, Venedik’in geçim kaynağı olan ticareti ona karşı bir koz olarak kullanmış, cumhuriyeti Osmanlılara karşı bir ittifaka ve savaşa girmekten caydırmaya çalışmıştır. Bir savaş durumu ortaya çıktığında ise, Venedik’in rakibi olan devletlere kapitülasyon vererek hem Osmanlı ülkesinin ihtiyacı olan emtiayı sağlamış, hem de ekonomik olarak Venedik’i baltalamıştır.

Böylece Osmanlı Devleti savaş durumunda Venedikli tüccarların faaliyetlerini dondurduğunda, Venedik’i sadece askeri olarak değil ekonomik olarak da zarara uğratmıştır. Bu durum Venedik açısından, Osmanlılarla girişecekleri bir savaşı göze alabilmek seçeneği karşısında çok ciddi bir caydırıcı sebep oluyordu ki, savaş dönemlerinde Venedik büyük ekonomik zarara uğruyor ve hemen her savaş sonrası karşısında yeni bir ticarî rakip buluyordu. Öyle ki Osmanlılar Kuruluş Dönemi’nden itibaren Venedik’in rakibi olan diğer İtalyan şehir devletlerinden Cenova’yı, hem Fatih hem de II. Bayezit devirlerinde Floransa’yı, II. Bayezit ayrıca Napoli’yi (1498)14 ve Yavuz da Ankona’yı15 verdiği imtiyazlarla destekleyerek

13 İnalcık, Ekonomik ve Sosyal Tarih, I, s. 237. 14 A.g.e., s. 243.

ellerini güçlendirmiş ve Venedik’le daha etkili rekabet edebilmelerini sağlamıştır. Osmanlı himayesindeki Dubrovnik ise her zaman Venediklilere karşı desteklenmiş ve kayırılmıştır. Bu da aynı zamanda Osmanlı ülkesine giren emtianın, farklı ellerden dahi olsa akışını sürekli kılmıştır.

Osmanlıların kapitülasyon politikasıyla ve ekonomik ambargolarla onlara karşı savaşmaktan ve Osmanlı karşıtı ittifaklarda yer almaktan ötürü hep zararlı çıkan Venedik, bu durumu Fatih’in İstanbul’u fethinden sonra, ama özellikle onun zamanında giriştikleri 16 yıllık savaş ve ayrıca II. Bayezit zamanındaki 1499-1503 savaşları süresince anlamışlardır. Osmanlı’nın önlenemez güçlenişine paralel olarak bu zararın ne kadar ciddi boyutlara geldiğini ve nelere mal olduğunu görmüşlerdir. Bundan dolayı Venedik, Osmanlılarla mecbur kalmadıkça savaşmamaya, barışı ve istikrarı korumaya çalışmıştır. Öyle ki bu barış dönemlerinde Venedik’in, önemli rakiplerinin varlığına rağmen zengin Osmanlı ülkesinde yaptıkları ticaretle en müreffeh dönemlerini yaşadıklarını önceki bölümde görmüştük.

Fatih evvela 1451’de, İstanbul’un fethine karışmaması amacıyla 1446’daki ahidnâmeyi yenilemiş ve buna ek olarak, Venedik için oldukça önemli olan Osmanlı topraklarından buğday ihraç edebilme izni vermiştir16. Buna rağmen Venedikliler, gönderdikleri gemilerle Bizans’a yardıma gitmişler; bunun üzerine bozulan ilişkileri düzeltmek içinse 1454’te anlaşma sağlanarak ticarî imtiyazlarına yeniden kavuşmuşlardır.

18 Nisan 1454’da imzalanan anlaşmaya göre; “… iki taraf arasında sulh ve

dostluk hüküm sürecek, taraflardan birinin memleketine sığınan haydutlar ve hırsızlar karşılıklı olarak çaldıkları eşyalarla birlikte iade edilecek, iki tarafın tebaaları birbirlerinin karalarında ve denizlerinde serbestçe dolaşabilecek, ticaret gemileri her yerde karşılıklı olarak himaye görecek, kaçan esirler yine karşılıklı olarak geri verilecek, yalnız Venedik’ten kaçan esirlerden birisi Müslümanlığı kabul

15 1514’te Venediklilere verilen ticari imtiyazların aynıları Ankonalı tüccarlara da tanınmıştır. Bkz. Reşat Ekrem Koçu, Osmanlı Muahedeleri ve Kapitülasyonlar (1300-1920) ve Lozan Muahedesi (24

Temmuz 1923), İstanbul 1934, s. 37.

16 İnalcık, Fatih Devri, s. 123; Mahmut H. Şakiroğlu, “Venedik Devlet Arşivi’ndeki Türkçe Belgeler”,

ederse iadesi yerine bin akça ödenecek idi”17. Ayrıca Venedik İstanbul’da, yılda bir kez değiştirilmek kaydıyla yerleşik bir balyos bulundurma hakkı ediniyordu ki, böylece ilk defa bir ulus Osmanlı başkentinde sürekli bir elçi bulundurabilmek gibi bir imtiyaza sahip oluyordu. Balyos, Osmanlı ülkesindeki Venediklilerin işlerini idare edeceği gibi kendi aralarındaki yargılamalarını da yapabilecek ve bu işlerde kendisine subaşı yardım edecekti. Fatih bir başka maddede de, ithal olunan külçe veya sikke halinde gümüşü gümrükten muaf tutuyordu. Ancak her çeşit külçe gümüşün para haline getirilmek üzere darphaneye getirilmesi mecburiydi18. Bunların dışında Kuruluş Dönemi’nde uygulanan % 2’lik gümrük oranı ise artık % 4’e çıkarılıyordu19.

1463’ten 1479’a kadar 16 yıl süren savaşlar sona erdiğinde ise, uğradığı zararlardan ötürü Osmanlıların her şartını kabul etmek zorunda kalan Venedik, bunun karşılığında Osmanlılardan bir ahidnâme ile öncekilerden daha kapsamlı olan yeni kapitülasyonlarını kazanmıştır. Önceki antlaşmadan farklı olarak; artık suç işleyen veya borç takan bir Venedikli yüzünden başka Venedikliler sorumlu tutulmayacak, Venedik’ten kaçan esirlerden Müslümanlığı kabul edenler için bin akçe yerine on akçe ödenerek iade edilmeyecek, Osmanlı sahillerinde Venedik gemileri veya Venedik sahillerinde Osmanlı gemileri çarparak parçalandığında bütün mürettebatı serbest bırakılacağı gibi malları da sahiplerine iade edilecek, Osmanlı ülkesinde ölen ve varisi bulunmayan Venediklilerin malları balyosa teslim edilecek, balyos ticarî işler karşılığı olarak Osmanlı hükümetine her yıl on bin Venedik altını verecek, Venedik de hem kendine ait olan hem de vatandaşlarının borçları için Osmanlılara iki yıl içerisinde yüz bin Venedik altını verecekti. 1545’teki % 4’lük gümrük oranı ise % 5’e yükseltilmişti20.

17 Selahattin Tansel, Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed’in Siyasi ve Askeri Faaliyeti, İstanbul 1971, s. 195.

18 İnalcık, “Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluş ve İnkişafı Devrinde Türkiye’nin İktisadi Vaziyeti Üzerine Bir Tetkik Münasebetiyle”, Osmanlı İmparatorluğu, Toplum ve Ekonomi, (2. Baskı), İstanbul 1996, s. 159.

19 M. Kütükoğlu, “Ahidnâme”, s. 538-539.

Bundan sonra II. Bayezit zamanında 1482 ve 1503’te21, Yavuz zamanında da 1513 ve 1517’de hali hazırdaki ahidnâme yenilenerek Venedik, ticarî imtiyazlarını kullanmaya devam etmiştir22.