• Sonuç bulunamadı

Kanuni devri kapitülasyonlarının da, genel içeriği itibariyle Fatih devri ve sonraki dönemlerde verilenlerle benzerlik taşımasının ve devlet politikasında da aynı sürecin devam ettirilmesinin dışında, bu devirde verilen ahidnâmelerin tam kapsamlı kapitülasyonların tüm karakteristik özelliklerini barındırması ve bundan sonraki dönemlerde verilen bütün ahidnâmelerde temel alınması dolayısıyla ayrı bir özelliğe sahiptir.

Ayrıca daha 1521’de Venediklilerle yenilenen ahidnâmede deniz hukukuyla ilgili olarak; artık iyice güçlenen ve Akdeniz’de varlığını gittikçe hissettiren Türk gemileri için güvenceler konması, Osmanlı donanmasıyla karşılaşan Venedik gemilerinin yelkenlerini indirerek selamlamaları, böylece dostluklarını belirtmeleri gibi maddeler eklenmesi ve bundan sonraki ahidnâmelerde de bu maddelerin yer almasıyla, artık Venedik’in Osmanlı deniz üstünlüğünü kabul ettiğini görmekteyiz23.

Bu yüzyılda Hint sularında Portekizlilerle ciddi olarak verilmeye başlayan mücadele ve Hint ticaret yollarının Akdeniz’den geçmesinin sürdürülmesine dair olan endişeler, bu dönemdeki Osmanlı siyasetinin başlıca kaygıları olmuştur. Buna paralel olarak bu süreçle birlikte, kapitülasyon politikasında da bu siyasete uygun olarak bir tavır değişikliği yaşanmıştır. Gerek Kanuni’nin 1536’da Fransızlara verdiği, gerekse tahta henüz geçtiği 1521’de ve 1540’ta yenilenen Venedik kapitülasyonlarıyla olsun bu yeni sürece girilmiştir ki, 1540 Ahidnâmesi

21 1503 yılındaki Osmanlı-Venedik Ahidnâmesi için bkz. Mahmut Şakiroğlu, “1503 Tarihli Türk- Venedik Antlaşması”, VIII. Türk Tarih Kongresi, III, Ankara 1983, s. 1559-1565; Kaçan, a.g.t., s. 14-16, 45-48.

22 Bu ahidnâmelerin içeriklerinin hemen hemen aynı olmasına rağmen yine de birkaç değişiklik ve ekleme görülmektedir. Mesela balyosun İstanbul’daki görev süresinin üç yıla çıkarılması ve bir takım haraç düzenlemeleri gibi farklılıklar için bkz. Gökbilgin, “Yeni Belgelerin Işığı Altında Kanunî Sultan Süleyman Devrinde Osmanlı-Venedik Münasebetleri”, Kanunî Armağanı, Ankara 1970, s. 172-173.

Venediklilere daha sonra verilecek olan tüm ahidnâmelere de temel oluşturacaktır24. II. Selim devrinde ise 1569’da Fransız kapitülasyonları işler hale getirilmiş ve İngilizlerin faal olarak Akdeniz’de ticaret yapmaları sağlanmış; III. Murat 1580’de İngilizlere25, I. Ahmet de 1612’de Hollandalılara26 kendi kapitülasyonlarını vererek Hint ticaret yollarının güzergâhını Akdeniz’de tutmaya çalışmışlardır.

Yine Kanuni devri kapitülasyon politikasındaki bir başka unsur Habsburglara ve dolayısıyla Katolik Avrupa’ya karşı olan mücadeledir ki, 1536’da Fransızlara verilen kapitülasyonların ana sebebini oluşturur. Bu şekilde Kanuni, müttefik edinme ve Avrupa Hıristiyan dünyasının Osmanlılara karşı birleşmesini önlemek istemiştir. Örneğin Venedik de, çoğu zaman bu tür ticarî anlaşmalarla tarafsızlaştırılabilmiş ve güçlü donanmasını Haçlıların emrine vermesi pek çok defa önlenebilmiştir27. Yine Osmanlı Devleti’nin Venedik’e karşı elindeki en büyük kozu ise Venedik’in hububata duyduğu büyük ihtiyaç olmuştur28. Bu arada 1540 barış antlaşması ve yenilenen Venedik kapitülasyonlarından sonra tekrar başlayan Osmanlı-Venedik barış dönemine dayanarak Kanuni, Şarlken’e karşı 1543’te Venedik’e de ittifak teklif etmiş, fakat olumlu yanıt alamamıştır. Yine de bundan sonra Osmanlıların Şarlken’e karşı olan savaşında Venedik’in tarafsızlığı sağlanmıştır29.

Osmanlıların Kanuni devri ile sonrasındaki kapitülasyon dönemi açısından, Fransızların yanı sıra 1580’de İngilizlere verilen kapitülasyonlara ve verildiği şartlara

24 Örneğin II. Selim’in 1567’de, III. Murat’ın 1575’te Venediklilere verdikleri ahidnâmeler için 1540 Ahidnâmesi’ni temel aldıkları hakkında bkz. Kaçan, a.g.t., s. 28-29. Bunların dışında bazı zamanlarda dostluğu tazelemek veya bir takım gelişmelerden haberdar etmek üzere Venedik dojuna gönderilmiş olan belgeler vardır ki, Gökbilgin bunların da ahidnâme özelliğinde olduğunu bildirmektedir. Bunlardan 1525 ve 1553 tarihli olanlar bu özellikteki ahidnâmelerdendir. Ayrıca 1548’de Kanunî’nin Venedik dojuna, İran Seferi’ndeyken Halep’te yazdığı bir nâme vardır ki, dost bir devleti gelişmelerle ilgili bilgilendirmek ve Venedik’in muhatap alındığını göstermek açısından değer taşımaktadır. Bkz. Gökbilgin, “Venedik Doju ve Leh Kralına Verilen Bir Kısım Ahitnamelerin Şekil ve Muhteva Bakımından Taşıdıkları Önem ve Tarihî Gerçekler”, VII. Türk

Tarih Kongresi, II, Ankara 1970, s. 473-474.

25 İnalcık, Ekonomik ve Sosyal Tarih, I, s. 430.

26 Gilles Veinstein, “Büyüklüğü İçinde İmparatorluk (XVI. Yüzyıl), Devlet Denetiminde bir Dünya- Ekonomi”, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Osmanlı Devletinin doğuşundan XVIII. Yüzyılın sonuna, I, (ed. Robert Mantran), (çev. Server Tanilli), (2. Baskı), İstanbul 1995, s. 272.

27 İnalcık, Ekonomik ve Sosyal Tarih, I, s. 238; aynı yazar, “İmtiyâzât”, s. 246.

28 Irakeyn Seferi öncesinde Venedik’in bir askeri teşebbüs içerisinde bulunmaması için verilen hububat ihracı izni için bkz. Gökbilgin, “Kanunî Devrinde Osmanlı-Venedik Münasebetleri”, s. 178.

baktığımızda, bu dönemin genel karakteristik özelliklerinin hemen hepsini görmek mümkündür.

Farklı uluslara verilen ahidnâmelerin içerikleri genel olarak aynıydı. Dolayısıyla bir ulusa gerek ilk defa kapitülasyon verildiğinde olsun, gerekse daha sonradan çeşitli sebeplerle yenilensin, bu güvenceler ve imtiyazlar pek bir değişiklik göstermezdi. Ancak bazı durumlarda yenilenen ahidnâmelerde, ek olarak bazı haklar da tanınırdı30. Ayrıca Osmanlı Devleti, nispeten zayıf olan devletlerle mütekabiliyet (karşılıklılık) esasına dikkat etmese de, özellikle Osmanlı tüccarlarının da ülkelerinde faaliyet gösterdikleri devletlere karşı bu prensibi gözetirdi. Osmanlı Devleti’nin ahidnâmelerle verdiği kapitülasyonların / imtiyazların genel içeriğini Tabakoğlu şöyle sıralamaktadır:

1. Osmanlı Devleti, imtiyazın verildiği ülkenin tüccarlarının kendi topraklarına serbestçe gidip gelmelerine ve ticaret yapmalarına müsaade eder.

2. Tüccarların can ve mal güvenlikleri sağlanır.

3. Ölümleri halinde mirasları ülkelerindeki varislerine ulaştırılır.

4. Aralarındaki anlaşmazlıklar kendi hukuklarına göre halledilir. Yerli tüccarlarla olan anlaşmazlıklarında ise Osmanlı mahkemeleri yetkilidir.

5. Başkalarının borçlarından dolayı takibata uğramazlar. 6. Mallarını istedikleri yerde satarlar.

7. Mal getirip götürdüklerinde genellikle % 2-5 gümrük vergisi ödeyip başka vergi ödemezler31.

8. Getirdikleri para (altın, gümüş ve değerli madenler) ise vergiye tabi değildir32.

30 Örneğin 1454’te Fatih’in Venediklilere verdiği ahidnâmede, Venedik’in İstanbul’da balyos bulun- durma hakkı edinmesiyle, ilk defa Osmanlı başkentinde sürekli bir elçi bulundurabilme ayrıcalığına sahip olmuştur. Ayrıca farklı uluslara verilen ahidnâmelerin maddelerindeki en başlıca değişken madde gümrük oranlarıydı. İtalyan şehir devletlerine verilen kapitülasyonların haricinde standart olarak uygulanan gümrük vergileri, Fransa örneğinde olduğu gibi % 5 olarak tespit edilmişti. Ancak İngilizler ve Hollandalılarla % 3 oranında anlaşmaya varılan gümrük vergileri, Ümit Burnu güzergâhını gözüne kestirmeye başlayan bu ulusların Akdeniz ticaretine daha fazla çekilmek istendiğini göstermektedir. Öyle ki Fransa % 3’lük gümrük oranına ancak 1673’te sahip olduğuna dair bkz. İnalcık, Ekonomik ve Sosyal Tarih, I, s. 430.

31 Venedikliler; 1220’de Selçuklularla, 1403’te Menteşe Beyliği’yle, 1454’e kadar da Osmanlı Devle- ti’yle hep % 2 oranında gümrük vergisi üzerinden anlaşma yapmışlardır. Bkz. İnalcık, a.g.e., s. 249. Ancak Fatih devrinden itibaren bu oranın kademeli olarak önce % 4’e, sonrada % 5’e yükseltildiğiyle ilgili bkz. M. Kütükoğlu, “Ahidnâme”, s. 538-539.

Sürekli olarak bu imtiyazların temel alındığı ahidnâmelerde, zaman içerisinde ortaya çıkan yeni ihtiyaçlara göre ek olarak bir hüküm veya nişân çıkarılır33,

ahidnâmeler yenilendiği zaman da bu hüküm ve nişânlarla verilen ek imtiyazlar, bazen metne madde olarak eklenir ya da yeni maddeler konulurdu. Örneğin 1482’deki ahidnâmeye II. Bayezid, Venediklilerin Trabzon ve Kefe’ye denizden veya karadan gelerek ticaret yapabilmelerine dair bir madde ekleyerek, İstanbul’un fethinden sonra yabancı ulusların gemilerine ve tüccarlarına kapatılan Boğazlar ve dolayısıyla Karadeniz ticareti, Venediklilere sınırlı olarak dahi olsa açılıyordu. 1540’ta Kanuni’nin verdiği ahidnâmede ise bu yerlerin adlarının geçmemesiyle Karadeniz ticaretiyle ilgili olan kısıtlamaların, Venedikli tüccarlar için kaldırıldığı anlaşılmaktadır34. Yine Osmanlıların fethi ve Venediklilerin Doğu Akdeniz’deki ticaretlerinin gelişmesine paralel olarak buradaki limanların (Mısır İskenderiyesi, Trablusşam, Beyrut) isimleri de ahidnâmeye eklenerek Venediklilerin buralarda serbestçe ticaret yapabilmelerine izin verilmiştir35. Bunların dışında Venediklilerin ihtiyaç duyduğu, ancak ihracı yasak olan mallar da bazen hükümlere konu olur ve bunlar için özel izinler çıkarılırdı36. Ayrıca Venedik balyosuyla veya konsolosuyla ilgili bir davanın da divânda görülmesi, padişah seferdeyse davanın İstanbul’un korunması için bırakılan bey huzurunda olması ve Venediklilerin tercümanları gelmeden davanın görülemeyeceği gibi maddeler de 1540 tarihli ahidnâmeye eklenmişti37.

Venediklilerin de ahidnâme alarak edindiği bu kapitülasyon hakları ile hem Osmanlı ülkesine gidip gelerek ticaret yapabilme, hem de Osmanlı ülkesindeki yerleşim birimlerinde – genellikle ticarî faaliyetlerin yoğun olduğu yerlerde “mütemekkin / müstemen” olarak ikamet etme hakkına da kavuşuyorlardı. Bunlar

32 Tabakoğlu, a.g.e., s. 260-261.

33 Böyle bir nişâna örnek olması açısından Halep konsolosu için verilen ve özel ihtiyaçları ile hizme- tinde olan görevlilerin geçimi için çıkarılan nişân için bkz. 27 Cemâziyelâhir 1030 (19 Nisan 1621), MAD. 6004, s. 141-142.

34 Kaçan, a.g.t., s. 24. 35 A.g.t., s. 23-24.

36 Mesela Venedik’e tâbi olan Zaklise (Zanta) Adası için her yıl hazineye 500 flori pişkeş verilmesi üzerine, karşılığında Girit’in ihtiyacını karşılamak üzere Kotor ve Kesendere iskelelerinden 500 müd tereke, ihracı yasak olan ürünler (memnu meta’) arasında olmasına rağmen ihracına izin verilecekti. Bkz. Evâsıt-ı Ramazan 1031 (20-29 Temmuz 1622), MAD. 6004, s. 23/1.

37 Kaçan, a.g.t., s. 23; 1540’ta verilen Venedik Ahidnâmesi için ayrıca bkz. Şakiroğlu, “Venedik Arşivi ve Kitaplıklarından Türk Tarih ve Kültürüne Ait Kayıtlar II”, ERDEM, VI/17, s. 462-468.

yine ahidnâmelerde öngörülen vergilendirmeyi baz aldıklarından, yerel görevliler mükellefiyetlerinden daha fazla vergi talep ettiklerinde ahidnâmeleri güvence olarak gösteriyorlardı. Ayrıca yine bazı yerlerdeki yerleşik Venediklilere özel bazı haklar ve vergi muafiyetleri de verildiği olurdu38.

Kanuni’den sonra XVI. yüzyıl içerisinde Venedik’le imzalanan diğer ahidnâmeler; 1567’de ve 1573’te II. Selim, 1575’te III. Murat ve 1595’te III. Mehmet zamanlarında olanlardır39.