• Sonuç bulunamadı

Suudi Arabistan'ın Yemen'e yönelik müdahalesinin uluslararası hukuk açısından değerlendirilmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Suudi Arabistan'ın Yemen'e yönelik müdahalesinin uluslararası hukuk açısından değerlendirilmesi"

Copied!
109
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI

ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI

SUUDİ ARABİSTAN’IN YEMEN’E YÖNELİK

MÜDAHALESİNİN ULUSLARARASI HUKUK

AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

Wahb HAMOOD

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman:

Dr. Öğr. Üy. Zerrin SAVAŞAN

(2)
(3)
(4)

İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER ...i ÖNSÖZ ... iii ÖZET ...iv SUMMARY ... v KISALTMALAR ...vi

1.Araştırmanın Konusu ... vii

2.Araştırmanın Amacı ... viii

3.Araştırmanın Önemi ... ix

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM YEMEN’İN STRATEJİK ÖNEMİ VE SUUDİ ARABİSTAN İLE İLİŞKİLERİ 1.1. Yemen Devleti ve Coğrafi Konumu ... 6

1.2. Yemen-Suudi Arabistan İlişkilerinin Başlangıcı ... 6

1.3. Yemen Topraklarına Suudi Müdahalesinin Kökleri ... 8

1.3.1. 1990 Yılı Öncesindeki Olaylar ... 9

1.3.2. 1990 Yılı Sonrasındaki Olaylar ... 11

İKİNCİ BÖLÜM 2011-2016 YILLARI ARASI YEMEN ÇATIŞMASI VE SUUDİ ARABİSTAN'IN ROLÜ 2.1. Yemen Devrimi Süreci ... 17

2.2. Husi Haraketinin Yayılması ... 23

2.3. Suudi Arabistan’ın Rolünün Arap Ülkelerinin Rolleri ile İlişkisi ... 31

2.3.1.Körfez Ülkelerin Rolleri ... 32

2.3.2. Diğer Arap Ülkelerinin Rolleri ... 37

2.4. Çatışmanın Geleceği ... 41

2.4.1. Çatışmanın Askeri Geleceği ... 42

2.4.2. Çatışmanın Siyasi Geleceği ... 42

2.4.3. Yemen’in Bölünmesi ile Çatışmanın Sonlandırılması ... 42

(5)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ULUSLARARASI HUKUK AÇISINDAN MÜDAHALE KONUSUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ

3.1. Uluslararası Hukuk Açısından Müdahale ... 44

3.1.1. Müdahale ve Egemenlik İlkesi İlişkisi ... 46

3.1.2. Müdahale Kavramının Tanımlanması Konusu ... 47

3.1.3. Müdahalenin Sınırları ... 48

3.1.4. Müdahale Konusuyla İlgili Genel Sorunlar ... 49

3.1.5. Müdahalenin Şartları ... 52

3.2. Müdahale Konusunda Ortaya Çıkan Sorumluluklar ... 55

3.3. Suudi Arabistan’ın Yemen’e Müdahalesi ve Uluslararası Hukuk ... 57

3.3.1. Meşru Müdafaa Hakkı Bakımından ... 58

3.3.2. Davetle Müdahale Bakımından ... 62

3.3.3. İnsan Hakları Hukuku Bakımından ... 66

3.4. Müdahalenin Yarattığı Sorunlar ... 70

3.4.1. İnsani Yardıma Erişimde Sorunlar ... 70

3.4.2. Sorumluluktan Kaçma Sorunu ... 70

3.4.3. Göç Sorunu ... 71

3.5. Müdahaleye Bölgesel ve Uluslararası Kamuoyunun Tepkisi ... 71

3.5.1. Bölgesel Aktörler ... 72

3.5.2. Küresel Aktörler ... 77

SONUÇ ... 83

(6)

ÖNSÖZ

Öncelikle, eğitim hayatım boyunca bana ders veren, bilgi kazandıran, tüm zorlukların karşısında yanımda duran ve her konuda yardımlarını esirgemeyen tüm hocalarıma ve çok önemli olduğunu düşündüğüm desteği, rehberliği, beni yüreklendirmesi ve dostluğu için danışmanım Dr.Öğr.Üyesi Zerrin SAVAŞAN hocama teşekkür ederim.

Ayrıca hayatımın her döneminde bana destek olan kıymetli aileme minnettar olduğumu ifade etmek isterim. Bu bağlamda, rahmetli babam ve bu çalışmayı tamamlamamda daima dualarıyla bana güç veren annem, eğitimim ve tüm hayatım boyunca bana hep destek olan ve beni yüreklendiren sevgili kardeşlerime teşekkürü bir borç bilirim.

(7)

ÖZET

25 Mart 2015'te Suudi Arabistan, Yemen'e askeri müdahale başlatmıştır. ‘Kararlılık Fırtınası’ olarak adlandırılmış olan bu müdahale, Yemen’deki iç çatışmanın uluslararası bir silahlı çatışma haline gelmesine yol açmıştır. Suudi Arabistan, bu müdahaleyi Yemen Cumhurbaşkanı Mansur Hadi'nin yönettiği Yemen hükümetinin yasal talebine yanıt olarak gerçekleştirmiştir. Müdahale, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Kuveyt, Bahreyn, Ürdün, Sudan ve Mısır'dan oluşan bir koalisyon ile koordinasyon halinde başlatılmıştır. Birleşmiş Milletler (BM), lojistik ve istihbarat desteği sağlayarak koalisyonu desteklemiştir. Eski Cumhurbaşkanı Ali Saleh ile ittifak içinde olan silahlı Husiler ve liderleri Abdulmelik iktidarı ele geçirdikten sonra otoritesini oluşturmuş; oluşan bu hükümet İran'ın desteğini almıştır. Bazı analizciler, Yemen'deki savaşı, İran ve Suudi hükümeti arasındaki bir vekil savaşı olarak nitelendirmişlerdir. Bu çatışma birçok soruyu gündeme getirmiştir. Bu çalışmada bu soruların cevapları uluslararası hukuk temel alınarak bulunmaya çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Askeri Müdahale, Suudi Arabistan, Uluslararası Hukuk, Yemen.

(8)

SUMMARY

In 25 March, 2015, Saudi Arabia launched a military intervention in Yemen. This intervention, code-named ‘Operation Decisive Storm,’ has led the Yemeni internal conflict to become an international conflict. Saudi-led coalition was initiated in response to a request of the internatinally recognized President Mansur Hadi. This coalition includes UAE, Qatar, Kuwait, Bahrain, Jordan, Sudan, Morocco and Egypt. The United Nations(UN) has supported the coalition by providing logistical and intelligence information. The leader of the Huthi militia Abdulmalik, allegedly supported by Iran, allied with the former President Ali Saleh in order to take power in Yemen and the two began to form a de facto authority. Some analysts have described the war in Yemen as a proxy war between Iran and the Saudi Arabia, and that has raised many questions about the hidden agenda of this intervention. In this study, it will be attempted to discuss questions related to this issue on the basis of international law.

Keywords: International Law, Military Intervention, Saudi Arabia, Yemen.

(9)

KISALTMALAR a.g.e. : Adı Geçen Eser

a.g.m. : Adı Geçen Madde BM : Birleşmiş Milletler KİK : Körfez İşbirliği Konseyi BAE : Birleşik Arap Emirlikleri

BMGK : Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi UAD : Uluslararası Adalet Divanı

ABD : Amerika Birleşik Devletleri AP: Avrupa Birliği

c. : Cilt s. : Sayfa

(10)

1.Araştırmanın Konusu

Yemen-Suudi ilişkileri yirminci yüzyılda Arap Yarımadası'nda devletlerin oluşumu ve sınırların çizilmesiyle farklı aşamalardan geçmiştir. Bu aşamalar, dönemlerinin çoğunda gerilim ile karakterize edilmiştir. 1962 devriminden bu yana Yemen-Suudi Arabistan ilişkileri ele almakta fayda görülmektedir.

2011 yılı başlarında başlayan ve Yemen Eski Cumhurbaşkanı Ali Saleh’in iktidardan devredilmesine sonuçlanan Yemen Halkı Devrimi Suudi Arabistan’ın uluslararası alanda ortaya çıkmasına neden olmuştur. Husi Militanları'nın Suudi Arabistan'ın sınırında yaptıkları askeri manevra ardından Suudi’nin Yemen'in iç işlerine direkt olarak müdahale etmeye başlamıştır. Husi militanları, 21 Eylül 2014'te başta olmak üzer başkent Sana'a ve diğer stratejik bölgelerin kontrolünü ele geçirmiştir. Güç kazanan Husiler Mart 2015'te meşru Cumhurbaşkanı Mansur Hadi'yi sınır dışı etmiştir. 25 Mart 2015 yılında Suudi Arabistan öncülüğünde kararlılık fırtınası bilinen Yemene yönelik askeri müdahale başlatılmıştır.

Yemen, Suudi Arabistan ve İran arasındaki çatışma yeri olarak tanımlanmaktadır. Kızıl deniz'de yer tutan Yemen adaları ve Bab ül-mendap boğazı çatışma alnına dönüştürülmüştür.

Bu çalışmada, Yemen çatışmasının yönetiminde bölgesel aktörlerin rolü, Yemen topraklarında askeri güç kullanımı ve bu güç kullanımı konusunda uluslararası hukuka ve uluslararası sözleşmelere uyup uymadıkları tartışılacaktır.

Yemen Cumhuriyeti, Arap Körfez ülkeleriyle ile birlikte Arap Yarımadası olarak bilinen bölgeyi teşkil etmektedir. Arap Yarımadasının güney kapısı sayılan ve Bab ül-mendap boğazını kontrol eden Yemen’in bu coğrafi özelliği, stratejik konumunu arttırırken Yemenin komşusu olan Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerde önemli bir rol oynamıştır. Yemen, medeniyet açısından en kadim ülkelerden biri olduğu gibi, sahip olduğu coğrafi konum itibariyle çok önemli olup, bölgesel ve uluslararası sömürge devletlerinin iştahını kabartmaktadır.

Suudi Arabistan’a göre, Yemen sürekli bir gözetim altında tutulması gereken stratejik bir tehdit olarak görmüş ve bu ülkenin gösterebileceği doğrudan veya dolaylı riskleri göz önünde bulundurmuştur. Bu yüzden Suudi Arabistan, Yemen'in içişlerine siyasi, mali ve askeri açıdan müdahale etme konusunda birçok role sahiptir.

(11)

1924 yılından bu yana sürekli müdahale etmeye devam etmektedir. 2011 Yılında Arap Baharı döneminde Yemendeki devrim niteliğindeki enfeksiyonun Suudi Arabistan topraklara yayılmamasını ve Riyad'ın Yemen vesayetine devam etmesine izin verilmesini sağlamak için siyasi bir çözüm bulunmasının gerekli olduğuna inanmaktadır.

23 Kasım 2011'de Yemen devlet başkanı Ali Saleh, yardımcısı olan Mansur Hadi'ye iktidarın devrini içeren Riyad'daki Körfez İşbirliği Konseyi tarafından desteklenen anlaşmayı imzalamıştır.

21 Eylül 2014'te Husiler ve Ali Saleh'in güçleri Yemen'deki meşru hükümeti devirmişler ve iktidarı ele geçirmişlerdir. Suudi Arabistan Yemen meşru hükümeti talebi üzerinde ve Güvenlik Konseyi 2216 kararı onayıla 25 Mart 2015'te Yemen'e askeri müdahale başlatmıştır.

İç çatışma ve dış müdahale sürecinde insan haklarına ihlaller rastlanmaktadır. Yüzbinlerin öldürülmesine, milyonlarca insanın göç edilmesine ve altyapının tahrip olmasına yol açmıştır. Dolayısıyla bu savaşın uluslararası hukuk hükümlerine göre meşruiyetinin değerlendirilmesi gerekli olmuştur.

Bu bağlamda bu tezde de yazılı ve elektronik kaynaklardan yararlanmak maksadıyla literatür taraması yapılacak, rakamsal veriler toplanarak süreçler analiz edilecek ve geleceğe yönelik bir perspektif sunulacaktır.

2.Araştırmanın Amacı

Bu tez ile ulaşılmak istenen amaçlar;

- Bölgesel ve uluslararası düzeyde Yemen'in stratejik önemini tespit etmek. - Yemen ile Suudi Arabistan ikili ilişkilerini tartışmaktadır.

- Yemen'de Suudi Arabistan’ın müdahalelerinin nedenlerini tespit etmek. - Yemen'deki çatışmalara İran etkilerini saptamak.

- Suudi Arabistan tarafından Yemen'de İran ve Husilerin nüfuzuna karşı alınan yöntemler ve politikalarını irdelemek.

- Yemen'deki bölgesel ve uluslararası aktörlerin uluslararası hukuk ilkelerine ne ölçüde saygı duyduklarını analiz etmek

(12)

3.Araştırmanın Önemi

Özellikle Soğuk Savaş sonrasında üzerinde anlaşılmış bir uluslararası sistem bulunmamaktadır. NitEkim bir grup akademisyen tek kutuplu sisteminde bulunduğunu iddia ederken diğer bir grup ise sistemin çok kutupluluğa evrildiğini ileri sürmektedir. Sistemdeki bu belirsiz durum devletlerin memnuniyetsizliğini ve etki alanlarını arttırma girişimlerine yol açmaktadır. Aynı durum bölgesel sistemlerde de kendisini göstermektedir. Aslında bu durum güç-çıkar mücadelesinin uluslararası ilişkilerin önemli bir karakteristiği olmasından kaynaklanmaktadır. Bu kapsamda bakıldığında Yemen önemli bir stratejik bölgede bulunmaktadır. Uluslararası ticaret için stratejik önemi ve gemilerin Kızıldeniz yoluyla Akdeniz'e bağlanması nedeniyle, Aden Körfezi'ni ve Bab ül-Mendep Boğazlarına yakınlığı önemini daha da arttırmaktadır. Yemen’in stratejik önemi, bölge devletleri açısından bir rekabet alanı olmasına yol açmıştır. NitEkim 2011 yılında başlayan isyan sonucunda devletin istikrarı sona ermiş ve Suudi-İran rekabetinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Arap Baharı sonrasında bir çok devletin istikrarını kaybetmesi ve bu devletlerdeki Şii unsurların İran ile bağlantı kurması; bölgede İran nüfuzunun artmasına neden olmuştur. Bu durum Suudi Arabistan’ı endişeye sevk etmiştir. Bu nedenle Yemen’deki Suudi-İran rekabetinin araştırılması önem kazanmaktadır.

Diğer yandan uluslararası ilişkiler disiplinin en önemli aktörü devlettir. Bir devlet tanımında çeşitli unsurlardan bahsedilmektedir. Devletin en önemli üç kurucu unsurundan birisi olarak sayılan egemenlik, diğer iki unsura (ülke ve ulus) işlerlik ve kişilik kazandırması nedeniyle tartışma konusu yapılmaktan kaçınılan bir olgu olmuştur. Ancak küreselleşme süreci içerisinde egemenlik kavramında çeşitli değişiklikler yaşanmıştır. Şüphesiz en önemli sorun BM Şartı’nda da bulunan iç işlerine karışmama ve kuvvet kullanma yasağı ilkelerinde ortaya çıkmaktadır. Bu noktada bir devlet ya da devlet grubunun diğer bir devlet grubuna yaptığı ve ya yapacağı müdahalenin meşruluğu gündeme gelmektedir. Bu anlayışta uluslararası müdahale kavramının içeriğinin araştırılması ve incelenmesi uluslararası hukuk açısından önem arz etmektedir.

(13)

Bu bağlamda araştırmanın ana sorusunu Suudi Arabistan’ın Yemen’e yönelik askeri müdahalesi uluslararası hukuk bakımından meşru mudur? sorusu oluşturmaktadır.

Araştırma sorusunun cevabını bulabilmek için bazı yan soruların da cevaplanması gerekecektir: Yemen'in stratejik önemi nedir? Yemen-Suudi ilişkilerinin belirleyici unsurlar nelerdir? Yemen-Suudi Arabistan arasındaki ilişki Husilerin İran'la olan ilişkisinden nasıl etkilenmiştir? Yemen'de savaşı sona erdirmek için önerilen çözümler nelerdir? Suudi Arabistan'ın Yemen'deki müdahalesinin gerekçeleri nelerdir? Askeri ve insani müdahale kavramı nedir? Uluslararası toplumun Yemen'de askeri müdahale konusundaki tavrı nedir? Yemen'deki askeri müdahale ile uluslararası hukukta egemenlik kavramı arasındaki ilişki nedir? Yemen toplumuna karşı yapılan ihlal türleri ve biçimleri nelerdir?

(14)

GİRİŞ

Arap Körfez İşbirliği Konseyi altı ülkesi, Yemen Cumhuriyeti ile birlikte Arap Yarımadası olarak bilinen bölgeyi teşkil etmektedir. Bu bölge yaklaşık üç ve çeyrek milyon kilometrekare alana sahip geniş bir coğrafi birimdir. İçinde yaklaşık seksen milyon vatandaş yaşamaktadır. 7000 kilometreyi aşan kıyı şeridine sahip olan bu ülkeler üç deniz tarafından çevrilidir(Yaseen, 2015).

Yemen, bu büyük bölgenin güneybatı kapısıdır; Körfez ise Yemen'in stratejik derinliği istikrarın ve ekonomik sürekliliğin esas garantörü sayılmaktadır. Fakat Körfez-Yemen ilişkileri, bir takım değişiklikleri kabul etmekle birlikte, çoğu zaman sorunlu ilişkileri içerisinde barındırmıştır.

Tarihsel olarak Körfez ülkeleri, Yemen'i sürekli gözetim altında tutulması gereken stratejik bir tehdit olarak görmüşler ve bu ülkenin gösterebileceği doğrudan veya dolaylı riskleri sürekli göz önünde bulundurmuşlardır. Dolayısıyla Körfez İşbirliği Konseyi(KİK) de kendi ülkelerinin güvenliğine tehdit edebilecek tehlike listesinden Yemen’i çıkartmamıştır. Yemen ise, Körfez ülkelerinin Yemenlilere iş imkanları sunarak ya da ülkeye cömert bir yardım ve kredi sağlayarak, Yemen'in ekonomik olarak hayatta kalmasının garantörü olarak oynadıkları role itimat etmiş; ancak, KİK tarafından kapasitesini geliştirmesine yardımcı olmaya ve komşularına yönelik olası tehditleri ortadan kaldırmaya yönelik olarak tanınan imkan ve yapılan yardımları verimli bir şekilde kullanamamıştır.

Bu nedenle, genel olarak, Körfez ülkeleri-Yemen ilişkilerinin karşılıklı hayal kırıklıklarıyla karakterize edildiği söylene gelmiştir (El-Sawri, 2015). Fakat yine de, ortamı istikrarsız kılan ve hayal kırıklığına uğratan olaylara rağmen, düşman kardeşler geleceği farklı bir şekilde inşa etme umudunu kaybetmemişlerdir (El-Sawri, 2015).

Yemen’in Suudi Arabistan ile ilişkileri ele alındığında ise, öncelikle Yemen’in bu ülkeye konumuna dikkat çekmek gerekmektedir. Yemen Cumhuriyeti Suudi Arabistan'ın güneybatısında yer almaktadır. Bab ül-Mendep Boğazı, Yemen’in bölgesel sularının bir parçasıdır. Bu coğrafi özellik Yemen’in stratejik konumunu arttırırken komşu iki ülke arasındaki ilişkilerde önemli bir rolü oynamıştır. İki ülke arasındaki ilişkilerin istikrarını korumak amacıyla kendi sınırlarını yeniden çizmek

(15)

için 2000 yılında ikili bir anlaşma imzalamıştır. Anlaşma, 1934 tarihli sınırlar sözleşmenin hükümlerini içermektedir. Böylece, Jizan, Asir ve Najran adalarının Suudi Arabistan toprağına eklenmesi Yemen tarfından resmen tanınmıştır(Taif, 2015).

Suudi Arabistan, mevcut müdahaleden önce de tarihsel süreç içinde Yemen'in içişlerine siyasi, mali ve askeri açıdan müdahale etme konusunda role sahip olabilmiştir. Örneğin, 1962 yılında Yemen’de Vahhabi mezhebine mensup olan İmam Muhammed el-Badr rejimini devirmek ve cumhuriyetçi bir rejim kurmak amacıyla başlayan Yemen devrimi sırasında, devrimcilere karşı monarşi rejimine maddi ve askeri destek sağlayarak bir müdahale gerçekleştirmiştir. Suudi Arabistan’ın buradaki tavrı sınırlarında bir cumhuriyetçi rejimin kurulmasını kendi rejimine yönelik bir güvenlik tehdidi olarak görmesinden kaynaklanmıştır (El-Faas, 2016).

Günümüzde ortaya çıkan müdahale durumu ise 2009 yılında Suudiler ve Husiler Haraketi arasında ortaya çıkan sınırlı bir çatışmaya dayanmaktadır. Husilerin Yemen ile Suudi sınırları arasında bulunan Khouba köyüne sızmalarını sonucunda, Suudi Arabistan, Husi militanlarını durdurmak için sınır muhafızları ordusundan bir birlik göndermiştir. Husi militanları ise Suudi hükümeti’ni Yemen rejimini stratejik ve maddi olarak desteklediği ve Yemen ordusunun Suudi topraklarını üs olarak kullanmasına izin verdiği için suçlamıştır. Bunun üzerine, Husi militanları Suudi sınır muhafızlarına saldırı gerçekleştirmiştir. Suudi Arabistan, bu savaşı özellikle güvenlik ve askeri alanda Riyad ile yakın ittifakı olan Yemen hükümeti tarafından tanınan bir hak ve egemenliğinin ve topraklarının savunması olarak görmüştür(El-Ammari, 2015).

İzleyen dönemde 2011 yılında Yemenli gençler, 33 sene Cumhurbaşkanlığı yapan Ali Saleh'in yönetimine karşı barışçı bir devrim düzenlemiş ve hükümetin devrilmesini istemişlerdir. Ancak rejim onlara karşı güç kullanmıştır. Devrim etkisi Yemen'in her yerine uzanmış ve Ali Saleh'in rejimini reddetme kapasitesi daha çok genişlenmiştir. Suudi Arabistan ise Yemen'de radikal bir devrimi kabul etmemektedir. Devrim niteliğindeki enfeksiyonun Suudi topraklara yayılmamasının ve Riyad'ın Yemen vesayetine devam etmesine izin verilmesini sağlamak için siyasi

(16)

devlet başkanı Ali Saleh’in yardımcısı olan Mansur Hadi'ye iktidarın devrini içeren Riyad'daki KİK tarafından desteklenen girişimi imzalamasıyla, 21 Şubat 2012'de Mansur Hadi meşru şekilde seçilmiş bir Cumhurbaşkanı olmuştur. Ardından parlamento onayıyla teknokrat bir hükümet kurulmuştur. Ancak çıkarlarını kaybedeceğini düşünen eski Cumhurbaşkanı Ali Saleh ve Husiler, kendi aralarında hükümete ve yeni Cumhurbaşkanına karşı ittifak kurmuşlardır.

21 Eylül 2014'te Husiler ve Ali Saleh'in güçleri Yemen'deki meşru hükümeti devirmek için yandaşlarını seferber etmişlerdir. Husi militanları ve Ali Saleh güçleri ile hükümetin güvenlik güçleri arasında şiddetli çatışmalar çıkmıştır. İki taraf arasında birkaç gün boyunca devam eden savaş, Husi ve Ali Saleh'in militanları başkent Sana'aya tamamen hakim oluncaya kadar devam etmiştir. Böylece Husiler ve Ali Selih'in güçleri iktidara el koymuşlardır. İttifak güçleri, Cumhurbaşkan, Başbakanını ve bir çok lideri ve politikacıyı tutuklamıştır. Daha sonra, Yemen idaresi için daha yüksek bir konsey oluşturulduğu ilan edilmiş ve anayasa beyannamesi iptal edilmiştir(El-Ammari, 2015).

Birleşmiş Milletler(BM) ve Güvenlik Konseyi(GK), 2140 sayılı kararında Husiler’in bu darbesini kınamış; Yemen'deki durumun bölgedeki uluslararası barış ve güvenliğe tehdit oluşturduğunu ve bunun için siyasi geçiş sürecinin uygulanması gerektiğini vurgulamıştır. Husiler'in Yemen'deki iktidar kontrolünü kınayan 2201 (2015) sayılı Güvenlik Konseyi kararında ise, krize barışçıl bir çözüm getirilmesi ve Husiler’in devlet kurumlarından derhal geri çekilmesi yönünde çağrıda bulunulmuştur. Ayrıca insanlara, evlere, ibadet yerlerine, okullara, sağlık merkezlerine ve altyapıya yönelik şiddet kullanımı kınanmıştır. Böylece bu karar ile bir nevi Yemen topraklarının birliği, egemenliği ve bağımsızlığı teyit edilmiştir(El-Ammari, 2015).

Bu arada çatışma özel bir boyut kazanmaya başlamıştır. Zira, meyadana gelen olaylar Yemen'in ve Arap Bölgesi’nin siyasi yapısını güçlü bir biçimde etkilemiş ve istikrarı bozucu sonuçlar doğurmuştur. Örneğin, çatışma, yeni bölgesel aktörlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Katar ve İran'ın müttefik devletler haline gelmesiyle Yemen’in siyasi durumundaki Suudi kontrolü zayıflamıştır. Bu gelişmeler ışığında ve bundan önce İran, askeri teçhizatı ve diğer lojistik materyalleri Husiler’in iktidarını güçlendirmek için göndermeye başlamıştır. Mansur Hadi'nin yenilgisinin

(17)

dolayı yarattığı güç boşluğu, bazı İranlı politikacıların Sana'a’yı İran kontrolüne geçen dördüncü Arap başkenti ilan etmesine müsaade etmiştir. Bağdat, Şam, Beyrut ve Sanaa hakkında Tahran'ın kullandığı söylemler bölgeyi daha da gerginleştirmiştir. Bu sözler, BM'nin Yemen elçisi Gamal Bin Ömer'in diplomatik misyonunu da bozmuştur. Bin Ömer, barışçı bir anlaşmaya varmak için mümkün olan tüm yolları aramıştır. Ancak Husiler İran'dan talimat almaktadır. Her adımda İran'a danışmış ve İran’ın kendi adına kararlar vermelerine bile izin vermişlerdir. KİK’ler Bin Ömer'in görevinde başarısı için umutlu iken, sonuç oalrak kendisi görevinde görevi başarısız olmuştur. Bundan sonra, KİK -Umman haricinde - İran'ın kıyılarına yaklaşmasını önlemek ve Husiler’ın Yemen'i ve bölgeyi bir bütün olarak istikrarını bozma girişimlerini engellemek için müdahale kararı almış; kararlılık fırtınası askeri operasyonlarını başlatmıştır(Shabaneh, 2015).

Bu bağlamda bu tez kapsamında Suudi Arabistan’ın Yemen’e yönelik bu askeri müdahalesinin uluslararası hukuk bakımından meşruiyeti konusu ele alınacaktır. Tez kapsamında araştırma konusu ele alınırken iki temel yönteme dayanılmıştır. Bunlar tarihi yöntem ve analiz yöntemidir. Tarihi yöntem kapsamında, olayın meydana gelme şeklini ve sebeplerini öğrenme amacıyla Yemen-Suudi Arabistan ilişkilerinin yirminci yüzyılın başından bu yana belirli zaman dilimlerinde yaşanan en önemli olayların incelenecektir. Analiz yöntemi kapsamında ise, araştırmanın temel problemine cevap vermek için müdahalenin çözümü, sebepleri ve yansımaları tartışılacaktır.

Bu temelde, tezin ilk bölümünde Yemen'in stratejik önemi anlatılacaktır. 1924'den beri 1990'a kadar Yemen-Suudi ilişkileri tartışılacaktır. Bu dönemde Yemen çağdaş tarihinde yaşanmış en önemli olaylardan bahsedilecektir. 1962 yılında Yemen'de monarşı rejimi Yemen Kuzey Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla sona ermiştir. 1967'de, Güney Yemen, İngeltere işgalinden kurtuluşu ve Güney Yemen Cumhuriyeti'nin kuruluşu yaşanmıştır. 1990 yılında Kuzey Yemen Cumhuriyeti ve Güney Yemen Cumhuriyeti birleşmiş ve Yemen Cumhuriyeti kurulmuştur. 2011’den bu yana Arap Bahar devrimleri ışığında Yemen-Suudi ilişkilerinde yaşanan gelişmeler ele alınacaktır. Bu amaçla politik, ekonomik ve güvenlik alanlarında ikili ilişkiler değerlendirilecektir.

(18)

İkinci bölümde Arap Baharı sürecinde Yemen'deki Suudi Arabistan'ın müdahalelerinin aşamaları ve yöntemleri ele alınacaktır. Arap devletleri ve bölgesel düzeylerde Yemen’de yaşanan çatışma üzerinde oynadığı rollerinden ve etkilerinden bahsedilecek ve bu roller ve etkilerle Suudi Arabistan'ın ilişkisine değinilecektir.

Üçüncü bölümde Suudi Arabistan'ın müdahalenin gündeme getirdiği soruların cevapları uluslararası hukuk temel alınarak bulunmaya çalışılacaktır. Uluslararası hukukta müdahale kavramı nedir ? Uluslararası insani müdahalenin biçimi ve çeşitleri nelerdir? Bu askeri müdahale egemenlik ilkesi ile alakası gibi konular tartışılacaktır. Suudi Arabistan'ın müdahalesi, bölgesel ve uluslararası aktörler ile ilişkileri de ele alınacaktır. Yemen’e askeri müdahalenin insan hakları hukuku bakımından değerlendirilecek; müdahalenin gerekçeleri ve nedenleri nelerdir? Askeri operasyonları uluslararası meşruiyete dayanıyor mu ? Bu çatışmada uluslararası insani hukuku uygulanır mı? Uygulanırsa, çatışmanın tarafları uluslararası hukukun yükümlülüklerini hangi ölçüde yerine getirilebilir gibi sorulara cevap aranacaktır.

(19)

BİRİNCİ BÖLÜM

YEMEN’İN STRATEJİK ÖNEMİ VE SUUDİ ARABİSTAN İLE İLİŞKİLERİ

1.1. Yemen Devleti ve Coğrafi Konumu

Yemen Cumhuriyeti medeniyet açısından en kadim ülkelerden biri olduğu gibi, sahip olduğu coğrafi konum itibariyle çok önemli olup, bölgesel ve uluslararası sömürge devletlerinin iştahını kabartmaktadır. Başkenti San’a’dır. İdari taksimat açısından 19 vilayete ek olarak, Yemen’in bir de başkenti bulunmaktadır. Yemen bayrağı üç farklı renkten oluşur;

- Kırmızı: Devrimi sembolize eder.

- Beyaz: Devrim ilkelerini sembolize eder. - Siyah: Karanlık dönemi sembolize eder.

Milli logosunda bulunan kartal, halkın gücünü ve milli bayrağın üzerine kanatlarını açarak üzerinde Yemen Cumhuriyeti yazan temele odaklanarak özgürlük ufuklarına uçuşunu temsil etmektedir. Din ve dil: Devletin dini İslam, resmi dili ise Arapçadır.

Arap yarımadasında cumhuriyet rejimine sahip olan tek ülkedir. Yemen anayasasında ülkenin demokrasiye sahip olduğu parti ve siyasi çokluğu kabul ettiği belirtilmektedir. Serbest ekonomi sistemine dayanan ülke, Küresel insan hakları bildirgesinde belirtilen uluslararası anlaşma ve sözleşmelere bağlıdır. Devletin temel hukuk sistemi İslam hukukudur(Ulusal Bilgi Merkezi, 1990).

1.2. Yemen-Suudi Arabistan İlişkilerinin Başlangıcı

Suudi Arabistan'ın dış ilişkileri güç ve olanak mantığına göre farklı rollerde değişkenliğe sahiptir. Rejim, askeri ve siyasi iç güçlerinde zafiyet hissettiğinde ikili veya toplu anlaşma, sözleşme ve koalisyonlara yönelir. Ülkesinin istikrarını korumak için tavizler verir ve ne gerekiyorsa yapar. Ancak gücü yerine geldiğinde ve geliştiğini hissettiğinde anlaşmalardan sıvışıp, yaşadığı yeni duruma uygun başka anlaşmalar yapar. Suudi rejiminin bu mantık doğrultusunda silahlanma sözleşmelerini kat kat arttırmaya, kendisini daha da güçlendirmeye ve uluslararası siyaset merdiveninde daha güçlü bir hale gelmeye çalışmaktadır.

(20)

Suudi Arabistan devleti kurulduğunda, devletin sınırları Hicaz ve Asir bölgelerine uzanmaktadır. Bu durum son devletin kuruluşunun başından bu yana Yemen Mütevekkili Krallığı ile çatışma ve çekişmelerin tetikleyicisi olmuştur. Modern çatışmaların ilki Suudi Arabistan Krallığı topraklarında kimin mirasçı olacağı ve öncelik hakkına sahip olduğu konusunda olup, imam Yahya Hamidüddin tarafından Hicazdaki El Eşref ve Asir’deki İdris'i Devleti'nin mirasında kendisinin öncelik hakkı bulunduğu iddiasıyla Suudi Arabistan'a savaş açması neticesinde, yirminci yüzyılın başında Suudi Arabistan Yemen savaşı yaşanmıştır. Ardından 1934 yılında Taif anlaşması diye bilinen meşhur Yemen Suudi sözleşmesi imzalanmıştır. Yemen krallığı ile Suudi Arabistan arasındaki tarihi düşmanlık ve çekişmenin kavgaya dönüşmesine rağmen, ki Yemen krallığı İngiliz desteği ile birlikte ilk kurulduğunda imam Ahmet Bin Yahya Hamidüddin Mekke kampanyası diye bilinen kampanyayı başlatarak ile kuzeye askeriyle Hicaz’a doğru yürümüş ve dağlık bölgeleri ele geçirmiştir. Suudi Arabistan ordusu ise Faysal Bin Abdülaziz komutasında Yemen’in Tihame sahillerini ele geçirerek şimdiki Yemenin ana limanı olan El Mansur Hadide limanına varmıştır. İngilizler Yemen’in güneyini vurarak Suudi Arabistan'a yardım etmiş ve Yemenin güneyinde dağlar üzerinden Kataba’yı ele geçirmişlerdir. İngiliz filosu ise El Mansur Hadide ve Moha’yı vurmuş ve böylece Asir ve Necran topraklarından oluşan İdris'i bölgesi 1934 yılı Taif sözleşmesi ile Yemen Mütevekkili Krallığı tarafından Suudi Arabistan Krallığı’na kiralanarak Suudi Arabistan ile Yemen arasındaki ilk tanışma gerçekleşmiştir(Yousef 1982: 73).

Tarafların tanıştığı ikinci nokta ise imam Ahmet Bin Yahya Hamidüddin’e karşı yapılan devrim sonrasındadır. Devrim hürriyet subayları tarafından yapılmış; başlangıçta vurulması kolay basit bir devrim olsa da Mısır'ın da büyük ölçüde katılımı ve 1962 yılında Mısır ordusunun üçte birini 26 Eylül devrimine destek vermek üzere göndermesi, Ordu'nun Mısır'daki konumunu terk etmesine ve 1967 yılının haziran ayında İsrail cephesinde yenilmesine neden olmuştur. Böylece Arap yarımadasının güney batı bölgesindeki denge bozulmuş; Yemen iç savaşa girmiş ve 1962 yılından 1967 yılına kadar sürmüştür. Cumhuriyetçiler ve kralcılar arasında herhangi bir kazanan ya da kaybedenin bulunmadığı bu iç savaşta Suudi Arabistan Krallığı etkin rol oynamıştır. Bu savaşlar ön saflardaki komutanlar hariç kralcıların

(21)

dönmesi ile sonuçlanmış, Mısır ordusunun 1967 yılında Sina çölünde yenilmesinin ardından (yetmiş muhasarası diye bilinen) 70 gün süren San’aa kuşatmasının ardından imamlık sarayı düşmüştür. Bu dönem Suudi Arabistan ve Yemen ilişkilerinin ikinci dönemi sayılmaktadır.

Bu dönemde Yemen ve Suudi Arabistan ilişkileri Suudi Arabistan'ın, Mısır Nasıri hükümeti tarafından desteklenen Yemen devrimine karşı imam yanlılarının oluşturduğu Yemen Krallığını desteklemesi suretiyle gerçekleşmiştir. Zira krallıkta Mısır Nasıri darbesi yapılmıştı. Necran, Suud topraklarında Yemen krallığının arka planını bulunduğu bölgelerden biridir. Yemen krallığı yanlılarının büyük çoğunluğu Bekil ve El Zeyud bölgelerinden müteşekkidir. Doğal olarak İmam zeydi mezhebinin mensubuymuştur. Saada, Amran, Hacca ve El Cevf, Suudi Arabistan desteğindeki İmamiler ile Mısır desteğindeki Yemen cephesi arasında birçok savaşın yaşandığı bölgelerdir. Ancak şu kadar fark var ki Suudi Arabistan krallık yanlılarını kendi toprakları üzerinden sadece para, silah ve güç ile bekliyordu. Savaşçılar ise sadece

Yemenli krallık yanlılarından oluşmaktadır. Mısır'ın Yemen cumhuriyet

devrimcilerinin desteği ise bir devrim desteğinden, başta Müşir Abdullah El Sellal olmak üzere Yemen hükümetini desteklemek için ölüme akan gönüllüler seli ile Yemen'de Mısır sistemini destekleyenler devrimine dönüşmüştür. Savaşlar yaklaşık beş yıl kadar sürmüş, savaşlar sırasında yaklaşık bir milyon Yemenli krallık yanlısı ve cumhuriyetçinin yanı sıra, yetmiş bin kadar Mısır askeri ölmüştür(El-Shahari,1979: 6).

1.3. Yemen Topraklarına Suudi Müdahalesinin Kökleri

Komşu devletlerinin anlaşmazlıkları en önemli ve düğümlü uluslararası anlaşmazlıklardan sayılmaktadır. Sınır konusu ülkeler arasındaki başlıca anlaşmazlık kaynağı olma özelliğini korumakta ve ilişkilerde gerginlik odağı teşkil etmektedir. Sınır konusu komşu ülkelerin saygınlıkları ile ilgili genel bir sorundur.

Komşu ülkelerin bölgelerini birbirinden ayıran siyasi sınırlar modern anlamı ile devletin kuruluşu esnasında birkaç farklı aşamadan geçmiştir. Ancak bir yanda halk, bölge ve siyasi yönetim, diğer yanda da ülkelerle ilişki ağları ve aralarında iletişim kolaylığı gibi temel faktörleri ile modern devletin kuruluşu her biri kendi saygınlığı

(22)

için çalışan ülkeleri, mekânsal alananlarını tam ve dikkatli bir şekilde belirlemenin gerektiği düşüncesine sevk etmiştir.

Bu nedenle sınır konusu son derece hassas sorunlardan sayılmakta ve genel olarak Ortadoğu bölgesinde, özellikle de Arap yarımadasında birçok sorun ve anlaşmazlığı beraberinde getirmektedir. Dünyadaki en önemli stratejik bölgelerinden birini kontrol ve nüfus altında tutmaya dayalı olan Suudi Arabistan Yemen çatışması da bir çıkar ve hırs çatışması olarak bu kabildendir. Bu durum araştırdığımız konuya büyük önem yüklemektedir. Özellikle de Suudi Arabistan'ın velev ki kendi yönetimleri üzerinden Yemeni kontrol altında tutma hırsı, Yemen halkına birkaç defa savaş açmasına neden olmuş ve bunların çoğu Yemen halkına karşı vahşilik içermiştir. Suudi Arabistan Yemen çatışması iki ülke ile komşuları ve bölge ülkeler arasındaki ilişkileri etkileyen bir ihtilaf odağı olarak devam etmiştir.

1924’te Suudi Arabistan, sınırlarını güvenceye almak için Yemen'in içişlerine sürekli müdahale etmektedir; bunun neticesinde 1934’te ateşkes anlaşmaları imzalanarak arada güçlü ilişkiler kurulmuş, ancak taraflar anlaşmanın maddelerini hızla bozmuşlardır(Farid, 2008: 65).

1.3.1. 1990 Yılı Öncesindeki Olaylar A. 1934 Savaşı Taif Anlaşması

1934 yılının Mayıs ayında taraflar arasında Yüksek İslami Konsey aracılığıyla gerçekleşen müzakereler sonucunda Suudi Arabistan Krallığı ile Yemen Mütevekkili Krallığı arasında imzalanan 1934 yılı anlaşmasıdır. Bu anlaşma yirminci yüzyılın otuzlu yıllarında Suudi Arabistan ile Yemen arasındaki savaşların sonucunda ilan edilmiş ve iki devlet arasında güçlü ilişkiler kurulmuştur.

Taraflardan her biri diğerinin bağımsızlığını ve saygınlığını kabul etmiş, Suudi Arabistan Krallığı Yemen'e savaş esnasında işgal ettiği bazı topraklarını iade etmiş ve her iki ülke anlaşmada, rejimlerine karşı koyan unsurların ortaya çıkarılması konusunda işbirliğine özel önem göstermişlerdir.

Bu savaşın 1924 yılında başlayarak 1934 yılında kesin sonuçlanıncaya kadar Suudi Arabistan ile İdrisiler arasında Aralıklı olarak devam ettiği belirtilmektedir. Savaş esnasında Suudi Arabistan, Asir, Necran ve Güney Cazan sınırlarını kontrol altına almıştır.

(23)

1924 yılının Mayıs ayında imam orduları Abdullah Bin Ahmet El Vezir komutasında Suudi Arabistan’a savaş açmış, savaş sahası Tihame bölgesi olmuş, İdrisiler galip gelmiş, Yemenliler El Mansur Hadide limanını ve diğer Tihame liman ve şehirlerini ele geçirmişler, sonunda her iki taraf sulh imzalamak zorunda kalmıştır(Yousef, 1982: 73).

B. 1948 Yılı Silahlı Devrimi “Anayasa Devrimi”

Anayasa devrimi, ülkede anayasa oluşturmak amacıyla 1948 yılının Şubat ayında İmam Abdullah El Vezir komutasında Yemen Mütevekkili Krallığına karşı gerçekleştirilen silahlı bir devrimdir. Devrim esnasında imam Yahya San’a’nın güneyindeki Aziz bölgesinde Şeyh Ali Bin Nasır El Kardai’nin tüfeğinden çıkan kurşunla öldürülmüştür.

Böylece imam Yahya ailesi yönetimden uzaklaştırılmış ve Abdullah El Vezir anayasa imamı olarak görevi devralmıştır. Ancak bu devrim imam Ahmet kendisini destekleyen kabilelerle birlikte yaptığı aksi darbe ile bozulmuş ve yapılan darbe geri çevrilerek eski devrimciler idam edilmiştir.

Dolayısıyla Suudi Arabistan bu durumlar karşısında eli bağlı kalmamış, kabileler tarafından desteklenen İmam Muhammed'e desteklerini sunmuş ve yönetimi geri almakta başarılı olmuştur(Naji,1988: 220).

C. 26 Eylül Devrimi (Yemen İç Savaşı)

1962 yılında kuzey Yemenli Mütevekkili Krallığına karşı yapılan devrimdir. Sonrasında krallığı destekleyenler ile Yemen Arap Cumhuriyeti'ni destekleyenler arasında bir iç savaşa dönüşmüş ve bu savaş 1962 ile 1970 yılları arasında 8 yıl devam etmiştir. Savaşın sonunda cumhuriyetçi gruplar yönetimi ele geçirmiş, krallık son bulmuş ve Yemen Arap Cumhuriyeti kurulmuştur.

Savaş müşir Abdullah El Sellal tarafından imam Muhammed El Bedir Hamidüddin’e karşı yapılan devrim ve Yemen Cumhuriyeti'nin kurulduğunu ilanından sonra başlamış, imam Suudi Arabistan'a kaçmış ve sonrasında aksi yönde devrim başlamıştır.

İmam Bedir ve yandaşları Suudi Arabistan’dan destek alırken, El Sellal Mısır'daki Cemal Abdunnasır rejiminden yardım almıştır. Mısır ve Suudi Arabistan kuvvetleri savaşa doğrudan katılmışlar ve uyuşmazlığın taraflarını siyasi ve askeri açıdan desteklemişlerdir(Mustafa, 2004: 47).

(24)

D. 1969 Yılı El Vediaa Savaşı

1969 yılının Kasım ayında iki ülkenin sınırında El Vedia merkezinde Suudi Arabistan kuvvetleri ile güney Yemen kuvvetlerinin çatışması sonrasında, Suudi Arabistan Krallığı ile Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti arasında gerçekleşen ve Suudi kuvvetlerinin zafer kazanarak El Vedia’yı kontrol altına alınmasıyla sonuçlanan savaştır.

Savaş uçakları ve topçu birlikleri tarafından desteklenen 30. piyade tugayı ve bazı kabile milisleri krallık sınırlarına saldırmışlar, El Vedia topraklarına girmişler, bu kuvvetlerin bir bölümü Şerura şehrine yönelse de durdurulmuştur(Farid, 2008: 65).

Suudi Arabistan Krallığının siyasi ve askeri yönetimine Güney Yemen güçlerinin El Vediaa merkezine girdiği haber verilmiş, kral Faysal Bin Abdülaziz işgalcilerin kovulması hakkında emir yayınlamış, bunun üzerine savunma ve havacılık bakanı prens Sultan Bin Abdülaziz El Vediaa’nın yeniden kazanılması için Suudi Arabistan kara ve hava kuvvetlerine emir vermiş ve Suudi kuvvetleri El Vediaa’yı geri alabilmiştir. Savunma noktalarında yoğunlaşan savaşta Suudi Arabistan’ın kayıpları 39 ölü ve 26 esir şeklinde gerçekleşirken, bazı ekipmanlar tarumar olmuş ve bir savaş uçağı düşürülmüştür. Diğer yandan Yemenin kayıpları ise çok daha fazladır. Çok sayıda askeri ölmüş, silah ve ekipmanlarının büyük çoğunluğu kullanılamaz hale getirilmiştir(El-Haciri, 1988: 19).

1.3.2. 1990 Yılı Sonrasındaki Olaylar

A. Suudi Arabistan’ın 1990 Yemen Birliği Karşısındaki Tavır

Suudi Arabistan Yemenin iki yakasının birleşmesine karşı duran en büyük bölgesel ülkesidir. dill 14 Ekim 1977 tarihinde Yemen birliğinin ilanı konusunda güney komutanlığı ile anlaşma yapan Cumhurbaşkanı İbrahim Halil Hamdi suikastına planlama ve katılımla Suudi Arabistan'ı suçlayanlar bulunmaktadır. Bu tarihi olay 14 Ekim 1963 tarihinde İngiliz işgali karşısında yapılan devrimin yıl dönümü ile eşzamanlı olarak gerçekleşmiştir. Suudi Arabistan'ın birleşme karşısındaki korkularının sırrı milli olan Cumhurbaşkanı İbrahim El Hamdi ile solcu Aden yöneticileri arasında ideolojik yakınlaşmada gizlidir. Ayrıca Suudi Arabistan'ın bir diğer korkusu da Aden yöneticilerinin, Suudi Arabistan ve Arap körfezi ülkelerini

(25)

gerici yönetimler diye isimlendirilen yönetim biçiminden kurtararak yerine kendi yeteneklerine göre gelişmiş sosyalist sistemler ile değiştirmek bahanesiyle işgal tehditleridir. Suudi Arabistan'ın Yemen'in yeniden birleşmesine itirazları 28 Ekim 1972 tarihinde imzalanan Kahire birleşme sözleşmesinden beri başlamış olup, 1994 yazındaki iç savaşa kadar devam etmiştir. Birleşmeden Suudi Arabistan önce Yemenin iki yakası arasındaki çatışma ve savaşlardan yararlanmakdır. Eğer taraflar arasında bir yakınlaşma olursa bu birleşmeyi hızlandıracak ve kuzeyden ve güneyden Yemenin muhalif güçleri bir araya gelecekti. Birleşme ilan edilmeden kısa bir süre önce Suudi Arabistan maliye ve dışişleri bakanlarını Aden’e göndermiş, bu ziyaretten ne hissedilir bir sonuç elde edilmiş ne de sonuçları ve amacı anlaşılmıştır. Gözlemciler bu ziyareti güneylilere kuzey ile birleşmekten vazgeçmeleri durumunda yapılan tekliflere dair yorumlamışlardır. Ziyaretin niteliğine ilişkin spekülasyonlar artmış, birleşme sonrasında ise Suudi Arabistan’a ziyaret yapılarak, Yemen’in birleşmesinin Suudi Arabistan'a tehlike teşkil etmediği konusunda rahatlatmaya çalışılmıştır. Ancak Yemen'in birleştiğinin ilanından birkaç ay sonra Yemen'in ikinci körfez savaşı karşısındaki tavrı ve Arap Körfezi’nde yabancı askerlerin varlığını reddetmesi nedeniyle, Yemen ve Suudi Arabistan ilişkileri tehlikeli bir dönemece varmış, Suudi Arabistan Yemen’i gerektiğinde kullanmak üzere Irak’ın füzelerine içinde el koymakla suçlamıştır. Savaş bittikten sonra Suudi Arabistan Yemenin iç işlerine her yolla müdahale etmeye başlamış ve bu durum Yemenli kabileleri yönetime karşı isyana kışkırtmaya kadar varmıştır. Kongre partisi ile sosyalist parti arasındaki siyasi kriz esnasında Suudi Arabistan Yemen'de petrol arama faaliyetlerinde bulunan yabancı petrol şirketlerine, Yemen'deki petrol faaliyetlerinden çekilmeleri için yazı göndermiş ve bu toprakların anlaşmazlık toprakları olması hasebi ile petrol aramalarından çekilmelerini talep etmiştir(El Haciri, 1988: 19).

B. 1994 Yazı Krizi ve Savaşı

Suudi Arabistan ve diğer körfez ülkeleri kongre partisi ile sosyalist parti arasındaki anlaşmazlıklardan faydalanmış ve bu anlaşmazlıkları daha da genişletmeye çabalayarak sosyalist partiyi ayrılma konusunda teşvik etmişler ve yardımlarda bulunmuşlardır. Yemen krizinin artması ve gizlilikten aşikare dökülmesinden sonra Suudi Arabistan'ın ayrılığı destekleyen tavrı da Ali Salim El

(26)

Biz’in Amerika Birleşik Devletleri'ne tedavi seyahati esnasında güçlü bir şekilde ortaya çıkmış;kendisi burada 1993 yılının Temmuz ayında prens Bender Bin Sultan ile görüşmüştür. Bu buluşma ve tedavi seyahati sonrasında El Biz Aden’e çekilmek üzere dönmüştür. O dönemin Mısır'daki Halk gazetesi Ali Salim El Biz’in Amerika Birleşik Devletleri'ne tedavi seyahati esnasında Suudi Arabistan Washington büyükelçisi prens Bender Bin Sultan'ın tertibi ile ayrılma sürecinde hazırlamak için bazı Amerikan yetkililerle birtakım gizli toplantılar düzenlediğini ortaya çıkarmıştır. Öte yandan Suudi Arabistan ve diğer körfez ülkeleri krizin tarafları arasında Ürdün’de gerçekleştirilen anlaşma ve paktı kabul etmemişlerdir.

Londra'da yayınlanan Ortadoğu Hayat ve El Vasat gibi Suudi Arabistan gazeteleri Yemen'in birliğine karşı düşmanca söylemleri bulunan yayınlar yaymak ve gerek 1994 yazındaki savaşının öncesindeki siyasi kriz esnasında, gerekse savaş sırasında ayrılma kıvılcımını körüklemeye çalışmaktadır. Dr. Abdülkerim El-İryani Lübnan Sefir gazetesi ile yaptığı ve 13 Nisan 1995 tarihinde yayınlanan röportajında, Suudi Arabistanlı yöneticilerin ve özellikle de prens Sultan, prens Naif dışişleri ve bakanı prens Suud El Faysal Yemen'in bölünmesini istediklerini ve buna kışkırttıklarını belirtmiştir(Abdullah, 2010: 3). Suudi Arabistan ile Yemen arasındaki sınır meselesi de 1994 yaşındaki iç savaş öncesinde ve esnasında Suudi Arabistan'ın Yemenin yeniden birleşmesine karşı tavırları ve krizin taraflarına karşı takındığı tavır nedeniyle, taraflar arasındaki ilişkilerde meydana gelen anlaşmazlık ve gerginlikleri birikiminin bir uzantısı olarak meydana gelmiştir. İkinci körfez savaşının sonucu ve Yemen'deki 1994 yazı iç savaşının sonucu iki ülkenin ilişkilerinin doğasını etkilemiştir. Yemen Suudi Arabistan ile ilişkilerini iyileştirmenin karşılığında ağır bedeller ödemiş olup, bu bedeller arasında o dönemki Yemen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Ali Saleh'in iki ülke hükümeti arasındaki sınır müzakereleri esnasında verdiği tavizler yer almaktadır. Görüşmeler 26 Şubat 1995 tarihinde Mekke'de mutabakat muhtırasının imzalanması ile başlamış ve bu muhtarada tarafların 1934 yılında imzalanan Taif anlaşması eklerindeki hukuk ve yükümlülüklere bağlı kalması yer almıştır. Bu müzakereler 2000 yılında imzalanan Cidde sınır anlaşması ile son bulmuştur. Sınır meselesi iki ülke arasında halen daha askıda bulunan en belirgin konulardan olup, aralarında ilişkinin med cezir yaşamasına sebep olan bir meseledir. Suudi Arabistan'ın İmam Yahya ile müzakereleri ve devrik Cumhurbaşkanı Ali Saleh

(27)

ile sınır müzakereleri esnasında Yemen topraklarından büyük bir bölümü kontrolü altında alması karşılığında Yemenlilerin zulme uğradıklarını hissetmeleri, ayrıca Suudi Arabistan'ın Yemen’de güçlü bir devlet kurulma korkuları nedeniyle, sınır dosyası ve sıfır noktasına geriletilmektedir. Bununla birlikte Suudi Arabistan'ın Yemen'deki yönetim zayıflığı ve Yemen toplumunun parçalanmışlığından faydalanarak zorla el koyduğu Yemen topraklarını iade etmesi için ciddi müzakereler başlamıştır(Aktaran: Mahmud, 1996: 63).

A. 2009 Yılı Saada ‘Cebeli Duhan’ Savaşı

Suudi Arabistan'ın çatışmalara taraf olması ile birlikte Yemen hükümeti ile isyancılar arasındaki askeri mücadele yeni ve hassas bir aşamaya girmiştir. Çünkü isyancılar Yemen’in sınır boylarında Suudi Arabistan topraklarını ihlal etmiş, bir subayını öldürmüş ve bazılarını yaralamıştır. Çatışmalar Aralıklarla devam etmiştir.

Ancak Suudi Arabistan Saada’daki savaştan ibaret olmayıp, aralarında güçlü işbirliği bulunan Yemen hükümetinin de özellikle de güvenlik ve askeri alanda kabul ettiği kendi saygınlık ve topraklarını savunma girişiminden ibaret olduğunu vurgulamıştır.

2009 yılında Husilerin Yemen Suudi Arabistan sınırında Hube köyünde Duhan dağına sızdıklarının tespit edilmesinin ardından, Suudi Arabistan Husilere karşı koymak üzere sınır muhafız birliklerini göndermiştir.

Silahlı milisler muhafaza güçlerine ateş açmışlardır. Silahlı Husilerin sayısı yüzlerle ifade edilecek kadar büyük olup, bu saldırıyı Suudi Arabistan, Yemen kuvvetlerini Suudi Arabistan topraklarını kendilerine üs olarak kullanmasına izin vermek suretiyle, stratejik ve finansal açıdan desteklemekle suçladıkları işin işlemişlerdir.

Dolayısıyla Saada’da çatışmaların alanının genişlemesi, İran rejimi ile irtibat şubesi bulunan bir grup olan Husilerin nüfuz ve gücünün yükselmesi, Riyad yönetiminin Yemen hükümeti ile ilgili finansal ve askeri olanaklarla destek müdahalesinde bulunarak saldırılara karşı koymasına olanak sağlama varsayımın nesnel olarak değerlendirilmesini kolaylaştırmıştır.

Kuzey Yemen'deki Saada vilyetinde 20 Haziran 2004 günü başlayan Yemen merkezi devleti ile Husiler Haraketi arasındaki silahlı çatışmaların yıllarca süreceğini, sınırlarını aşarak Suudi Arabistan Krallığı’na sıçrayacağını ve her ne

(28)

kadar uluslararası olmasa da üç aydan fazla bir süre içerisinde bölgesel bir nitelik kazanarak Suudi Arabistan'ın altıncı savaşta taraf olmasına neden olacağını hiç kimse beklememektedir.

Suudi Arabistan'ın Yemen konusunu ele alma şekli belirli bir vizyon ve çalışma doğrultusunda uygulanan siyaseti yansıtmadığı, aksine Yemen'deki siyasi hareket mercilerinin güvenlik fısıltıları ve korkularıyla, Yemen devletinin gerek başta Suudi Arabistan olmak üzere çevredeki ülkelerin rakip bölgesel bir güç olacak şekilde değişmesine karşı duyulan korkunun hükmettiği söylenebilir(Abdulşafi, 2014:34).

B. 11 Şubat Devrimi ve Husiler Darbesi

Suudi Arabistan 11 Şubat 2011 devriminden bugüne Yemen'de ağırlığını zorla empoze etmektedir. Bu bağlamda körfez girişiminin en büyük sponsorlarından biri olmuştur. Arap baharı devrimlerine karşı yaşanan ve Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri'nin en büyük destekçileri olduğu karşı devrimlerin vahşiliği karşısında olaylar hızla ve olumsuz şekilde geliştikten sonra, Yemen'de yaşanan olaylar ve işbirlikçileri tarafından eski Cumhurbaşkanı Ali Saleh yönetiminin meşruiyetine karşı bir askeri darbeye kaymıştır. Her ne kadar bazı siyaset analizcileri, 11 Şubat devriminin sonlandırılması için içerideki farklı taraflar; devrimin büyük destekçileri olan reform partisi, general Ali Muhsin El-Ahmer ve Şeyh El Kabli Abdullah El-Ahmer ailesi ile anlaşma ve işbirliği yapması nedeniyle Suudi Arabistan yetkililerinin Yemen darbesinin sponsorluğunda büyük rolünün bulunması ile suçlasalar da, devrimin engellenmesi için askeri kanat olarak kullanılan Husiler grubu siyasi Hasımlarından intikam almak isteyen Ali Saleh'in sunmuş olduğu artan desteğin gölgesinde kendisine çizilen plandan dışarı çıkmıştır. Husilere büyük destek sağlayan İran'ın da kriz hattına müdahale etmesi olayları daha da karıştırmış; İran ve Husiler grubu tarafından Suudi Arabistan’a yönelik tehdit ve kışkırtmalar artmıştır. Bu nedenle Suudi Arabistan acele ile görüntüde bir askeri Arap koalisyonu teşkil etmek durumunda kalarak, ülkenin meşru Cumhurbaşkanı Abdu Rabbe Mansur Hadi’nin talebine cevaben ve uluslararası Güvenlik Konseyi’nin Yemen’le ilgili kararlarının gölgesinde devrimi sonlandırmak ve meşru yönetimi geri kazandırmak için “Kararlılık fırtınası” askeri operasyonunu duyurmuştur. Suudi Arabistan'ın Yemen ajandası halen daha kapalılığını korumakta

(29)

ve Husileri bitirme konusunda ciddi durmazken Birleşik Arap Emirlikleri'nin Yemen tasarrufları ve meşru yönetimi baltalaması noktasında da net bir tavır takınmamaktadır.

(30)

İKİNCİ BÖLÜM

2011-2016 YILLARI ARASI YEMEN ÇATIŞMASI VE SUUDİ ARABİSTAN'IN ROLÜ

Bu bölüm dört alt bölüme ayrılmakta olup, birinci bölüm’de Yemen 2011 yılı devrimi olayları ve Suudi Arabistan ile Körfez ülkelerinin Yemen'deki gelişmeleri kontrol altına almak için kullandığı müdahale sistemlerini ele alırken, ikinci bölüm’de ise Husi Haraketi yayılması ve Suudi Arabistan'ın kullandığı askeri ve diğer bazı araçlar ele alınacaktır. Üçüncü bölüm’de Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman ve diğerleri gibi Arap ülkelerinin Yemen'deki rolleri tartışılacaktır. dördüncü ve son bölüm’de Yemen’deki çatışmanın askeri ve siyasi geleceği değerlendirilecektir.

2.1. Yemen Devrimi Süreci

Yemen devrimi 2011 yılının Şubat ayında Tunus ve Mısır devrimlerinin izinde patlak vermiştir. Devrimin nedenleri şu şekilde özetlenebilir: Yemen Cumhurbaşkanının (Ali Saleh'in) 2006 yılı seçimlerinden bu yana ülkede olan hakimiyetini pekiştirmek istemesi, yönetimi oğlu Ahmed’e miras bırakmak için yapmaya çalıştığı anayasal ve hukuki değişiklikler, işsizlik oranlarının artması, Yemenli vatandaşların yaklaşık %42'sinin günlük iki dolardan az yaşam şartları ile yaşaması, su kaynaklarının dağılımında adaletinin bulunmaması, yolsuzluklar, müşteri odaklı karar sistemi vb. Ancak devrim )öfke günü( nedeni ile başlı başına şiddetlenmiş ve Yemen rejimine muhalif olan partiler devrime katılmakta tereddüt göstermişlerdir. Bunların en önemlisi ise (Ortak Buluşma) yapılanması olup, 2003 yılında (Yemen Reform Partisi - Yemen Sosyalist Partisi - Nasiri Halk Birliği Organizasyonu - Arap Ulusal Sosyalist Baas Partisi - Halk Partisi - Eylül Oluşumu ve Yemen Halk Güçleri Birliği) partileri tarafından oluşturulmuştur. Yapılanmanın oluşturulma amacı parlamento ve başkanlık seçimlerinde bileşenleri arasında koordinasyon kurulması ve devlet kaynaklarını elinde tutan Genel Halk Kongresi partisine karşı koyabilmektir(Elsakkaf, 2016). Parti gençlik devrimine, özellikle de Ali Saleh ile yapılan diyalogların ve kendisinin istifa etme vaadinin sonuçsuz kalması sonrasında katılmış, Yemen rejimi ise devrimi baskı ile karşılamıştır. 60'tan

(31)

fazla göstericinin öldürüldüğü 18 Mart cuması bunun delilidir. 14 Şubat 2011 tarihinde (Ortak Buluşma) yapılanması telefondan yayınlanan bildiride birtakım talepler sıralanmıştır. Bunlar; tüm Yemenli vatandaşlar için merkezi olmayan bir devlet kurulması, adaletin gerçekleştirilmesi için ekonomi konusunun çözülmesi, güney sorununa çözüm bulunması ve terörle mücadele konusunun bir suiistimal ve yatırım aracı olmaktan öte, ulusal bir sorun olarak değerlendirmesidir. Bu bildirideki talepler başkan (Ali Saleh'in) istifa etmesi, görevlerini yardımcısına devretmesi ve bir ulusal geçiş konseyinin teşkil edilmesini isteyen 2.4.2011 tarihli bildirinin taleplerinden farklılık göstermiştir(El-Karawi, 2011).

Bu olayların gölgesinde Katar’ın El Jazeera kanalı üzerinden basın araçlarını kullanarak Yemen devriminin durumunu yayınlarını artırmıştır. Suudi Arabistan Krallığı ise Yemen konularına müdahalede acele etmemiş ve çatışmanın taraflarına biraz vakit vermek gerektiğini düşünmüştür. Ancak sonrasında bir anda Suudi Arabistan ve diğer körfez ülkeleri durumun kötüleştiğini hissetmiş, siyasi araçları kullanmaya başlamışlar ve Nisan 2011 ayında Körfez Girişimine ulaşmak için Riyad’da toplantılar düzenleyerek, (Ali Saleh) ve muhalif partilerin arasını bulmaya girişmişlerdir. Öyle ki Ali Saleh yargı dokunulmazlığı elde etmek istemiş, devrim gençleri ise bu girişimi reddetmiştir. Gençler birden fazla gençlik oluşumu bulunması bahanesiyle Riyad’daki toplantılara davet edilmemiş, aynı şekilde Husiler ve Güney Hareketi de yönetim ve nüfuzun eski siyasi güç merkezleri ve kabileler arasında yeniden paylaşımı için çalıştığı bahanesiyle toplantılara katılmamıştır. Diğer yandan Ali Saleh de girişimi imzalamayı reddetmiştir. Girişimin imzalanması için yapılan çağrı Mayıs ayında yenilenmiş, ancak herhangi bir girişim imzalanmasına gerek olmadığı bahanesiyle Ali Saleh imzalamayı yine reddetmiştir. Bunun neticesinde Katar Körfez Girişiminden çekilmiş; Ali Saleh'in yandaşları Yemen'deki Birleşik Arap Emirlikleri büyükelçiliğini kuşatmışlardır. 23 Mayıs 2011 tarihinde devrime katılan El-Ahmer güçleri ile Ali Saleh güçleri arasında San’a’da çatışmalar başlamış ve birinci zırhlı kolordu komutanı tuğgeneral Mühsen El Ahmer devrime katılmıştır. 3 Haziran 2011 tarihinde ise En Nehdin camisi havaya uçurulmuş, Cumhurbaşkanı Ali Saleh, başbakan ve Parlamento başkanı yaralanmış, kendileri Suudi Arabistan'da tedavi görmüşlerdir. Ardından Husilerin Hacca ve Amran’a uzanma girişimleri neticesinde Husiler ile Sünni kabileler arasında çatışmalar patlak vermiş ve ülke bir

(32)

anda silahlı çatışma dalgasının içine girmiştir. Eylül ayının sonunda Ali Saleh Yemen’e dönmüş, Kasım ayının sonunda Riyat’da Körfez Girişimini imzalamayı kabul etmiştir(El-Karawi, 2011).

Ali Saleh'in girişimi imzalama taahhüdü Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve 21 Ekim 2011 tarihinde 2014 yılı kararını alan güvenlik konseyinin baskılarına dayanmaktadır. Tarafları barışçıl bir çözüm için işbirliği yapmaya çağıran Birleşmiş Milletler genel sekreterinin açıklaması ve yine girişimin imzalanması noktasında Körfez İşbirliği Konseyinin Ali Saleh ve Yemenli muhaliflere çağrısı memnuniyetle karşılanmış, Körfez İşbirliği Konseyi güvenlik konseyi ise Yemen krizine çözüm bulma çabalarını desteklemiştir. Ayrıca konsey Yemen'de yetkili makamlar ve diğer aktörler tarafından yapılan insan hakkı ihlallerini kınamıştır(Ali Saleh, 2011).

23 Kasım 2011 tarihinde, güvenli bir şekilde iktidar devrinin

gerçekleştirilmesi, tüm tarafların gerek güvenlik gerekse siyasi açıdan gerginlik faktörlerini ortadan kaldırmaya bağlı kalması da dahil olmak üzere beş prensip içeren körfez girişini imzalanmıştır. Girişimde ayrıca Cumhurbaşkanının yetkilerinin vekiline devredilmesi ve muhaliflerin liderliğinde bir ulusal hükümetin teşkil edilmesi şeklinde iki uygulama adımı bulunmuştur(İsmail, 2011). Düzenlenen Körfez Girişiminde Cumhurbaşkanının muhalif taraflardan her birinin (Halk Kongresi Partisi ve muhalif partiler) %50 katılımıyla ulusal uzlaşı hükümeti teşkil etme garantisi de yer almıştır. Anlaşmanın 29. gününde millet meclisi Cumhurbaşkanı Ali Saleh ve kendisi ile birlikte çalışanlara yargı dokunulmazlığı vermeyi onaylamıştır. Ardından Cumhurbaşkanı millet meclisine istifasını sunmuş, görevlerini yardımcısına devretmiş, yardımcısı ise kendi rolü itibariyle cumhurbaşkanlığı seçimleri çağrısında bulunmuş, anayasa hazırlamak için bir komite oluşturma görevini de üstlenmiştir. Ardından referanduma gidilecek, onaylanması durumunda parlamento seçimleri için tarih belirlenecek ve kazanan parti hükümeti teşkil edecektir. KİK, AB ile ABD ise girişimin uygulanmasını gözlemleyecektir. Girişimde iki farklı uygulama prensibi belirlenmiş olup, bunlardan ilki ulusal uzlaşı hükümeti, askeri işlerle ilgili komut oluşturma ve cumhurbaşkanlığı erken

seçimlerinin yapılmasıdır. İkincisi ise ulusal diyalog konferansının

(33)

oluşturulmasıdır(Abu Amood, 2013: 94). Bugün için girişimin, tüm taraflar arasında uzlaşı yöntemi bulmak için Suudi Arabistan’ın muhtelif güçlerle icra ettiği görüşmelerle sonuçlanmıtır. Girişim Riyad’da kral Abdullah bin Abdülaziz’in huzurunda imzalanmış, öte yandan körfez ülkelerinin temsilcilerinin yanı sıra uluslararası temsilciler de bulunmuştur. Halk kongresi partisi taraftarları, Ortak Buluşma partileri ve ortaklarının temsilcileri tarafından da imzalanan girişim, diplomasi ve siyaset aracının kullanımı sayılmıştır.

Girişimin maddelerinin uygulanması için 7 Aralık 2011 tarihinde muhalif partilerden olan Muhammed Salim Basendva’nın liderliğinde ulusal uzlaşı hükümeti teşkil edildiği duyurulmuştur. 34 bakanlık ise (Ali Saleh'in partisi olan) genel kongresi partisi ile (Ortak Buluşma partisi olan) partiler arasında yarı yarıya dağıtılmıştır. Ali Saleh'in partisi savunma, dışişleri, petrol ve iletişim bakanlıklarını elinde tutarken, muhalefet içişleri, maliye, basın ve insan hakkı bakanlıklarını elde etmiştir(BBC News, 2011). 21 Şubat 2012 tarihinde Yemen millet meclisi Ali Saleh ve bazı yardımcılarının yargı dokunulmazlığı kabul etmiş, erken cumhurbaşkanlığı seçimleri için (Mansur Hadi) aday gösterilmiştir. Aynı gün cumhurbaşkanlığı seçimleri icra edilmiş, katılım oranı %65’e ulaşmış, Mansur Hadi tüm oyların %99’undan fazlasını almıştır. Husiler seçimlere katılmazken, Mansur Hadi 25.2.2012 tarihinde Ali Saleh'in de huzurunda parlamento önünde anayasal yeminini icra etmiştir(BBC Riyad Post Haber sitesi,2011).

Ekonomi aracının kullanılması çerçevesinde 2012 yılının Eylül ayının Riyad’da düzenlenen yardım kongresinde, Yemen’in kötüye giden iktisadi durumunu düzeltmek adına yardımcı olmak için altı milyar dolardan fazla yardım toplanmıştır. Sadece Suudi Arabistan 3 milyar dolardan fazla yardım yapacağını duyururken, Arap fonu 510 milyon dolar, Amerika Birleşik Devletleri ise 846.1 milyon dolar yardım yapacağını açıklamıştır(BBC News,2011).

Körfez Girişimi uygulama prensibi çerçevesinde 4.12.2011 tarihinde ordunun yeniden yapılandırılması ve bölünmeyi sonlandırmak için komite teşkil edilmiş ve bu komite silahlı milislerin San’a’dan dışarı çıkarılması için çalışmıştır. Cumhurbaşkanı Mansur Hadi, ülkenin kontrolünü sağlayabilmek ve El Kaide örgütünün Arap yarımadasındaki saldırılarını önleyebilmek için ordunun yeniden yapılandırılması için çalışmıştır. Zira Ali Saleh 1978 yılında yönetimi ele geçirdiğinden bu yana

(34)

orduya kendi aşireti olan Senhan aşiretinin üyelerini atamış, güney ordusunun düşmesi sonrasında ordunun gücü artmış, ancak ordu biri Ali Saleh destekçileri, diğeri de Muhsin El-Ahmer destekçileri diye iki farklı kutup arasında bölünmüştür. Aslında Ali Saleh 2004 ve 2010 yılları arasında etkilerini azaltmak için Husiler ile savaşa girmiş ve yönetimi oğluna bırakmak istediğinde ise anlaşmazlık çıkmıştır. Cumhurbaşkanı Mansur Hadi 19.12.2012 tarihinde Yemen ordusunu yeniden yapılandırma kararı almış, Ali Saleh’in oğlu liderlik ettiği cumhuriyet muhafızlığını lağvederek, (merkezi güvenlik kuvvetleri) erkan başkanı Yahya Ali Saleh'i görevden almıştır. Muhsin El Ahmer komutasındaki birinci zırhlı kolordu da lağvedilirken, Kızıl Tugay savunma bakanlığına devredilmiştir(The Washington Institute,2016: 10).

Cumhurbaşkanı Mansur Hadi ordunun örgütsel yapısını beş birimle tanımlamıştır. Bunlar; hava kuvvetleri, hava savunma, deniz kuvvetleri, sahil savunma, sınır koyma kuvvetli ve stratejik yedeklerdir. Nisan 2013'te Mansur Hadi, silahlı kuvvetler genel müfettişliği ve genelkurmay başkan yardımcılığı gibi yeni birtakım makamlar ortaya çıkarmış, ayrıca savunma bakanına dört yardımcı atamıştır. Kararlar içerisinde, silahlı kuvvetler merkezi güç subaylarından beş tanesinin Mısır, Suudi Arabistan ve Almanya gibi bazı ülkelerde Yemen büyükelçiliklerine askeri ateşe olarak atanması da yer almıştır. Bu yeni oluşma verilen tepkiler çerçevesinde bazı görevden alınanlar, örneğin Muhammed Ali Saleh uluslararası San’a havalimanını bombalamakla tehdit etmiş, Necil Ali Saleh ise San’a’yı füzelerle vurma tehdidinde bulunmuştur. Ancak Mansur Hadi pozisyonunda ısrarcı olmuş ve dokunulmazlık yasalarını kaldırmakla tehdit etmiştir. Mansur Hadi durumun ciddiyetini bildiğinden Ahmed Necil Ali Saleh’i Birleşik Arap Emirlikleri Yemen büyükelçisi olarak atamıştır. Bunun bir diğer nedeni de Ahmed'in Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilerinin iyi olmasıdır. Tuğgeneral Ali Muhsin ise Nisan 2013'te cumhurbaşkanlığı savunma ve güvenlik müsteşarı olarak atanmıştır. Bunun nedeni de tuğgeneral Ali Muhsin’in Suudi Arabistan ile ilişkilerinin iyi olmasıdır. Kendisi Husilere karşı Yemen savaşının sembolüdür. Öte yandan Mansur Hadi bu kararları alırken niyetinin ne olduğunu Suudi Arabistan KİK ülkeleri ve ABD'ye açıklamış, körfez ülkeleri ve Birleşmiş Milletler bu kararlarda kendisine destekçi olmuştur. Ama ordu düzeyinde daha iyi eğitimli bazı birimlerde Ali Saleh halen daha nüfuzunu korumuştur(El-şercebi, 2013: 8-15). Yemen halkı bu kararları

(35)

memnuniyetle karşılamış ve reformların hızlandırılmasını talep etmiştir. Ancak güneyliler bu kararlara önem vermemişlerdir. Her ne kadar Cumhurbaşkanı Mansur Hadi Yemenin iki yakasının birleştirilmesinin ardından işten çıkarılan güney kesimin sivil hizmet memurları ve askeri yetkilileri için 1.2 milyar dolar tutarında fon kurmuş olsa da, güneyliler bu kararların sadece kuzey tarafını ilgilendirdiğini düşünmüşlerdir (The Washington Institute, 2016: 10).

18 Mart 2013 tarihinde ulusal diyalog kongresi icra edilmiştir. Kongrenin temel konusu Körfez Girişimi olmuş ve kongreye 565 üye katılım göstermiştir. Kongre üyelerinin yarısı güney sorununa çözüm girişimleri bağlamında güneylilerden olurken, üyelerin yüzde 20'si gençlerden ve %30’u kadınlardan oluşmuştur. Kongrenin alt komisyonlarında; güney sorunu, Saada çatışması, geçiş süreci ve devlet yapılanma dönemi, adaleti, iyi yönetişim, devlet kurumlarının bağımsızlığı, hak ve özgürlükler, ordu yapılandırma, güvenlik ve kapsamlı gelişme gibi konular tartışılmıştır(Charles, 2014: 6).

Kongrenin çalışma süresi, belirlenen süre içerisinde çalışmaların

tamamlanmasında yaşanan başarısızlık nedeniyle 21 Ocak 2014 tarihine kadar devam etmiştir. Kongre bazı krizler de yaşanmış olup, bunlardan biri güneyli milletvekillerinin çekilme krizidir. Bu nedenle 8+8 komisyon teşkil edilmiş ve güneyin bölünmesini engellemek için, Yemen’in büyük yetkilere sahip bölgeler bulunduran bir federal devlete dönüştürülmesi konusunda anlaşma sağlanmıştır. Öte yandan geçiş sürecini bir yıl uzatan “garanti belgelerinde” de anlaşma sağlanmıştır. Dolayısıyla anayasa hazırlık süresi uzatılmış, cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri gerçekleştirilmiş ve Mansur Hadi’nin yönetim süresi uzatılmıştır. Ulusal kongre taraflardan her birine görüşlerini sunması için fırsat tanımış ve ulusal diyalog kongresi çok sayıda parti ve bağımsız kişinin katılımıyla öne çıkmıştır. Husiler ve güney hareket gibi bölgesel partilere de görüşlerini bildirme fırsatı tanınmıştır. Ancak sayının bu kadar fazla olması görüşmelere engel teşkil etmiş ve bu nedenle 8+8 komisyonu ve uzlaşı komisyonu gibi alt komisyonlara başvurulmuştur. Sonunda ulusal kongre çalışma grubunun nihai olarak almış olduğu tüm kararlar onaylanmış, bu kararları uygulanması için anayasa veya yasama ve yürütme güçleri üzerinden uygun sistem belirlenmiştir(Mansur, 2014: 255-257).

(36)

Ancak kongrede bazı konularda fikir ayrılıkları yaşanmıştır. Örneğin güney sorunu konusunda ayrılmak isteyen güney hareketi liderlerinin belirli bir kısmı kongreye katılmazken, diğer bir kısmı katılmayı tercih etmiştir. Geçiş dönemi adalet komisyonu ise eski Cumhurbaşkanı Ali Saleh'in yargı dokunulmazlığı elde etmesi nedeniyle raporunu sunamamıştır. Diğer yandan kongrenin kapanış bildirgesi bir kısmi anlaşma mesabesinde olmuş ve Yemen’in geleceğinin gerçek çizgileri açıkça ortaya konulmamış, sadece Yemen’in gelecekte federal bir ülke olacağı ve parlamento yönetim sisteminin uygulanacağının belirtilmesi ile yetilmiş, federal hükümet ile bölgesel yönetimler arasında yetki paylaşımının nasıl yapılacağını belirtilmezken daha sonra bazı bölgeler belirlenmiş ve Yemen altı bölgeye ayrılmıştır (Mansur, 2014: 255-257).

Ancak bu süreçte ülke gözle görülür bir güvenlik kaosuna maruz kalmış, Yemenli bazı politikacı ve yetkililere suikastlar düzenlenmiştir. Örneğin ulusal diyalog kongresi üyesi Ahmed Şerafettin, ulusal diyalog kongresi sonuçları belgesini imzalamaya giderken yolda, belgenin imzalanmasını reddeden Husiler tarafından suikasta maruz kalarak öldürülmüştür. ABD'nin Aden rehinelerini kurtarma girişimi sonrasında Yemen'in güneyinde bulunan askeri havalimanı El Kaide tarafından bombalanmış, Husiler ile El Ahmer grubu arasında çatışmalar patlak vermiştir(Ali, 2016). Ekonomi ve güvenlik sorunları daha da kötüleşmiş ve Yemen hükümeti elektrik kesintisi ve petrol fiyatlarının yükselmesi nedeniyle Haziran ayında yaşanan protestolardan sonra, bazı bakanlık düzenlemeleri yaptığını duyurmuştur. Böylece ülke yeni bir aşamaya geçmiştir.

2.2. Husi Haraketinin Yayılması

Husiler, doksanlı yıllarda Hüseyin Bedrettin el Husi’nin liderliğinde başlayan bir harekettir. Liderleri tarafından Saada’da kurulmuştur. Husiler Zeydi Şia mezhebine bağlı olup, mezheplerinin farklı olmasına rağmen İran Şiası ile güçlü ilişkilere sahiptirler. Zirai İran on iki imam mezhebine tabidir. Husiler grubu Saada’da İslami cemaatlerin, özellikle de Suudi Arabistan'la ilişkiler içerisinde olan Vahabilerin engellenmesi için Yemen hükümeti tarafından destekleniyordu. Saada vilayeti ise Yemen hükümeti tarafından ihmal edilmiş ve Suudi Arabistan ile ticarete dayalı olarak varlığını sürdürmüştür. Grup 2004 ile 2010 yılları arasında Yemen

Referanslar

Benzer Belgeler

2015 yılından itibaren ekonomik, sos- yal ve kültürel anlamda dinamik bir re- form ve değişim sürecine giren Suudi Arabistan, Arap isyanları sonucu bölgede oluşan yeni şartlar

K-59 kaya figürlerine baktığımızda (Şekil 1), üzerlerinde Zât Hami Sitilinin belirli özelliklerini göremeyiz. Örneğin, Şekil 1.2 bir öküzünki, Anati’nin Zât

1997 yılında KİK tarafından yapılan açıklamada önceki yıllarda kavramsallaştırılan İran tehdidinin fazla abartıldığının, aslında İran’ın Körfez

2011 yılı sonu itibariyle toplam çimento stoğu 8,2 milyon tona yükselmiştir7. Bölgeler göre stok durumu aşağıdaki

Ortadoğu’da uzun yıllardır devam eden çatışmaların temel nedenlerinden bazıları; sömürgeci güçlerle mücadele ve keyfi bir şekilde çizilen sınırların

Hipotez 5: 1973 Arap-İsrail savaşı sonrasında Suudi Arabistan’ın uyguladığı petrol politikası “Kendine yardım”(Self-help) ilkesi uyarınca uyguladığı

Suudi Arabistan’da araştırma yapan birçok araştırma kuruluşu Suudi halkının yüzde 80’den fazlasının Ortadoğu’daki Türk ro- lünün olumlu ve önemli olduğunu

İş Konseyi, iki ülke arasındaki ticaret hacminin geliştirilmesi ile birlikte taahhüt, turizm ve karşılıklı yatırım alanlarında işbirliğinin ve ortak