• Sonuç bulunamadı

3.3. Suudi Arabistan’ın Yemen’e Müdahalesi ve Uluslararası Hukuk

3.3.1. Meşru Müdafaa Hakkı Bakımından

Meşru müdafaa hakkı, bireysel ya da toplu olmak üzere, savunma halinde olan askeri güç kullanımı anlamına gelmektedir. Uluslararası hukuk, bir devletin egemenliğini ve güvenliğini bozan yasadışı saldırganlık halinde o devlete askeri güç kullanma hakkını tanımaktadır. Bu durumda, uluslararası hukuk, 51. Maddede

öngörüldüğü üzere, düşman devlete askeri gücün kullanılmasına izin vermiştir. BMGK uluslararası barış ve güvenliği sağlayacak tüm önlemleri alana dek askeri saldırıya uğramış BM üyesi ülkenin bireysel ya da kollektif meşru müdafaa hakkına izin vermektedir. Savunma hakkını kullanmak üzere üyeler tarafından alınan önlemler anında GK’ye bildirilir ve hiç bir şekilde GK’nin mevcut şart çerçevesinde, uluslararası barış ve düzeni sağlama yönünde hareket etme yetkisini ve sorumluluğunu etkileyemez (Zagar, 2011:38). Bu tedbirler, GK’nin gerekli baskı önlemlerini alma yetkisini etkilemez ve uluslararası barış ve güvenliğin yeniden tesis edilmesi için gerekli önlemleri almaya hakkı bulunmaktadır (Khalifa, 2010:20. Basheer,2015:43-45 ).

Güvenlik Konseyi'nin, Birleşmiş Milletler Anlaşması'nın yedinci Bölümü 39- 51 maddeleri uyarınca güvenlik, barış ve insan haklarını korumak için müdahaleyi gerçekleştirememesi durumunda, devletler kendilerini savunma hakkına sahip olacaktır. Yedinci bölümde belirlenen tedbirler başarısız olduğunda, devletler kendilerini savunma hakkı kazanır. Bu durumda, insani müdahale, bir kendini savunma biçimine dönüşür. Güvenlik Konseyi aynı zamanda anlaşmanın dördüncü bölümü elli yedinci maddesinde devletlerin, savunma amaçlı önleyici tedbirleri kullanmasını yasaklamaktadır (Hamza, 2012 ).

3.3.1.1. Bireysel Meşru Müdafaa Hakkı

BM’nin 51. Maddesi uyarınca bir devletin bireysel ve toplu olarak kendini savunmak amacıyla askeri gücü kullanmak için, devletin bağımsızlığını ve topraklarının egemenliğini ihlal eden yasadışı bir askeri saldırına maruz kaldığını ilan etmesi şarttır. Yani, bir devletin egemenliğini ihlal eden bir dış saldırganlık olduğunu beyan etmek gerekmektedir. Saldırıya maruz kalan devlet, diğer devletlerden bu saldırıya karşı müdahale etmesini istemek zorundadır. Müdahale talebinde bulunan hükümet de uluslararası alanda tanınmış olmalıdır ve müdahale talebi devlet ile vatandaşların iradesini temsil eden seçilmiş bir kişi tarafından yapılmalıdır. Ayrıca devlet tüm topraklarında kontrolü elinde bulundurması gerekmektedir. Bu gerekçeler Mansur Hadi'nin Körfez ülkelerinden talep ettiği askeri müdahale ile ilgili bazı soru ve tartışmaları gündeme getirmiştir (Ruys,& Ferro, 2016).

Birleşmiş Milletlerin Anlaşmanın 51. Maddesinde, saldırının devletin sınırları içinde silahlı gruplar tarafından değil, üçüncü bir devlet tarafından yapılması

durumunda saldırıya maruz kalan devletin meşru müdafaa hakkını

uygulayabileceğini öngörmektedir. Aynı zamanda, ‘dolaylı saldırı’ durumunda yani, saldırı hedef devletin sınırları içinde bulunan ve üçüncü devlet tarafından desteklenen isyancı grupları tarafından yapıldığında devlete meşru savunma hakkını verilebilmektedir. Devlete karşı saldırı yapan bu silahlı grupların aslında yapancı güçlerden silah ve para desteği alan gruplar olduğunu ve devleti devirmek ile kaos yaymak isteyen saldırgan devletin çıkarlarına hizmet ettikleri anlamına gelmektedir(Ruys & Ferro, 2016:72-73). Yemen müdahalesi konusunda bu durum Mansur Hadi tarafından yapılan konuşmada belirtilmiş ve Husiler ile İran arasındaki yakın ilişkinin kapsamı açıklanmıştır.

Suudi Arabistan Suudi Arabistan'ın 2009'da maruz kaldığı Husilerin silahlı saldırısının ardından elde ettiği bireysel meşru müdafaanın meşruiyeti kazanmıştır. 2015 yılında, yani Husileri iktidari ele geçirdikten sonra Suudi Arabistan sınırında büyük askeri tatbikatı gerçekleştirmiştir. Tatbikatta ancak devletin elinde olması gereken ağır ve tehlikeli silahlar kullanılmıştır. Böyle bir tatbikat yapmak ve ağır silahları kullanmak, Suudi Arabistan’ın endişelerini arttırmıştır ve meşru müdafaa hakkını kullanmasını sevk etmiştir.

Güvenlik Konseyi 2216 kararının kabulü ile Arap Devletleri Ligi'nden bölgesel ve Güvenlik Konseyi'nden uluslararası desteğiyle Suudi Arabistan'ın müdahalesi gerçekleştirilmiştir.

3.3.1.2. Toplu Meşru Müdafaa Hakkı

Toplu meşru müdafaa koşullarından biri de devlet sınırları içerisinde ya da dışında terörist üsler ve örgütlere sahip olan terörist grupların olmasıdır. Bu gruplar devletin egemenliğine ve hükümetin meşruluğuna saldırmaktadır. Yemen Başkan Mansur Hadi, Körfez Ülkelerine yaptığı konuşmada Yemen'i terörist grupların tehditlerinden korumak için müdahale etmelerini istediğini belirtmiştir. Mansur Hadi, sınır ötesi üsleri olmayan Husiler'in aksine, sınır ötesi bir silahlı kuvvet olan El- Kaide'ye işaret etmiş ve terörist gruplar olarak ifade etmiştir. Bu husus Suudi Arabistan askeri müdahalesini uluslararası hukukta meşru kılmaktadır. Arap Körfezi Ülkeleri, ABD'ye Yemen'e askeri müdahale ile ilgili gerekçelerini açıklayan bir

mektup göndermiştir. ABD, Suudi Arabistan’ın Yemen'e askeri müdahale etmesini kabul etmiştir. 2015’te Güvenlik Konseyi’nin 2216 nolu kararıyla Suudi Arabistan'ın Husi milislerine karşı meşru ve toplu müdafaa hakkını onaylamıştır. Arap Körfezi Devletleri tarafından BM’ye gönderilen mesaj şunları içermektedir :

“Husilerde, ağır silahlar, balistik füzeler, hazır mühimmatlara sahip olduğunu ve Suudi Arabistanin sınırındaki askeri mutabakat yaptıklarını izah etmiştir. Husiler, Kasım 2009'da Suudi Arabistan sınırında yasadışı bir silahlı saldırı düzenlemiş ve bu durum yeniden silahlı saldırı düzenlenebileceğini göstermiştir” (Ruys & Ferro, 2016:78).

Suudi Arabistan'ın 2009'da maruz kaldığı Husilerin silahlı saldırısının ardından elde ettiği bireysel meşru müdafaanın meşruiyeti bir tartışma konusudur. 2009'da Husiler tarafından uygulanan yasa dışı eylemler karşısında Suudi Arabistan’ın kazandığı mevcut meşru müdafaa hakkının 2015 yılında kullanması geçerli değildir. Belki de Suudi Arabistan ve Körfez Ülkelerinin korkuları, Husiler'in Suudi topraklarına tekrar silahlı saldırı başlatmasıdır. Bu korkuları destekleyen kanıt, Suudi Arabistan sınırında Saada'daki Husiler'in silahlı üsleri ile ağır silahlar, uzun menzilli füzeler ve hazır mühimmat bulundurmasıdır. Husiler, 2009'da Ali Saleh rejimine ve Suudi Arabistan'a karşı yaptığı çatışmada savaş deneyimi kazanmıştır. Bu nedenle Suudi Arabistan, Husiler'in muhtemel herhangi bir saldırısına karşı bireysel bir savunma hakkını talep etmiştir. Fakat gerçekte, Husiler’in Suudi topraklarına saldırı yapma niyeti ya da planı olduğuna dair bir kanıt bulunmamaktadır. Sınırdaki Husiler’in askeri üslerinin amacı, yasadışı silahlı saldırıya girmek değil Suudi müdahalesini caydırmaktır (Ruys,& Ferro, 2016).

Suudi Arabistan müdahalesi, Yemen'deki meşru hükümetin daveti üzerine gelmiştir. Yemen Cumhurbaşkanı Körfez ülkelerinden, Yemen Hükümeti’nin meşruiyetini Husiler darbesinden korumak için askeri müdahale de dahil olmak üzere gerekli önlemleri almalarını istemiştir. Suudi Arabistan uluslararası sözleşmeleri ihlal etmemek için meşru hükümetin talebine göre müdahale etmiştir. Kral Selman’a göre, Suudi müdahalesi Yemen Cumhurbaşkanı’nın daveti üzerine müdahale etme hakkı yerine meşru müdafaa hakkına dayanmaktadır. Çünkü kendini müdafaa hakkı ‘Kararlılık Fırtınası’ operasyonlarına daha fazla meşruiyet kazandırmaktadır. Devletin iç savaşı sırasında Yemen Cumhurbaşkanı’nın davetine dayanan müdahale hakkı meşru değildir. Müdahale, bütün tarafların fikir birliğine ve devletin onayına ihtiyaç duymaktadır.