• Sonuç bulunamadı

Husiler, doksanlı yıllarda Hüseyin Bedrettin el Husi’nin liderliğinde başlayan bir harekettir. Liderleri tarafından Saada’da kurulmuştur. Husiler Zeydi Şia mezhebine bağlı olup, mezheplerinin farklı olmasına rağmen İran Şiası ile güçlü ilişkilere sahiptirler. Zirai İran on iki imam mezhebine tabidir. Husiler grubu Saada’da İslami cemaatlerin, özellikle de Suudi Arabistan'la ilişkiler içerisinde olan Vahabilerin engellenmesi için Yemen hükümeti tarafından destekleniyordu. Saada vilayeti ise Yemen hükümeti tarafından ihmal edilmiş ve Suudi Arabistan ile ticarete dayalı olarak varlığını sürdürmüştür. Grup 2004 ile 2010 yılları arasında Yemen

hükümeti ile bazı savaşlara girmiştir. Bu savaş dönemlerinin her biri belirli bir nedene dayanmaktadır. Örneğin birince savaş döneminde hükümet grubu İran ve Hizbullah’a bağlı olmakla suçlarken, dördüncü dönemde ise sebep grubun Saada’da Yahudi gruba yöneltmiş olduğu tehdittir. Hükümet Husilere karşı savaşmak için farklı bölgelerden kabile mensupları ve silahlı kişilerden yardım almış ve 2007 yılında Katar tarafların arasına girerek çatışmaların durdurulması için anlaşmaya varmaya çalışmıştır. Ancak 2009 yılında Suudi Arabistan da uyuşmazlığa taraf olmuş ve Husileri Yemen ile olan güney sınırlarını ihlal etmekle ve Suudi Arabistan'ın güney sınırlarını koruyan askerlere saldırılar yapmakla suçlamıştır. Aynı şekilde İran desteği ve körfez ülkeleri ile Lübnan’da yaşayan bazı grupların Husilere desteğinden bahsedilmeye başlanmıştır (Abdulşafi, 2014:85-92). Ancak grup 2011 yılındaki Yemen devriminin ardından Yemen çatışmalarında daha belirgin rol oynamıştır.

Husiler Haziran 2014'te Damaj ve Amran illerni kontrol altına almışlardır. Eylül 2014'te ise San’a’nın kontrolünü ele geçirmişlerdir. Bazıları bu gelişmenin nedeninin ulusal diyalog bildirgesinde Husilerin sahip oldukları bazı ayrıcalıklardan mahrum bırakılmaları olduğunu düşünmektedir. Ulusal diyalog bildirgesinde “cumhurbaşkanlığı, ulusal diyalog kongresi tarafından verilen yetki ile bölgelerin sayısını belirlemek için komisyon teşkil edecek ve bu komisyonun kararı geçerli olacaktır” ifadesi yer almaktadır. Bildirgede ayrıca vergi koyma yetkisi devlete aittir denilmektedir(Ulusal Diyalog Kongresi, 2014: 40). Ancak Husiler Saada’da kendileri vergi toplamakta ve buradaki yargı rejimine hâkim bulunmaktadırlar. Yine bildirgeye göre Yemen altı eyalete ayrılmış olup, dört eyalet kuzeyde yer almaktadır; Azal eyaleti, San’a'a, Amran, Saada ve Dhimmar vilayetlerinden oluşmaktadır. El Cenend eyaleti ise Taiz ve İb vilayetlerini içermektedir. Saba eyaleti, El Beyza, Ma’rib ve Jouf vilayetlerinden oluşurken, Tihama eyaleti Hacca, Rima ve El- Mahweet vilayetlerini içermektedir. Güneydeki iki eyaletten biri olan Aden eyaleti Aden, Lahj, Abyan ve Dali vilayetlerini içerirken, Hadramut eyaleti Hadramut, Shabwa, Mahara ve Socotra adasından oluşmaktadır(Elkadı,2014). Ancak Husiler asıl kaleleri olan Saada'nın kontrolünü fiili olarak ellerinde tuttukları bir dönemde Yemen’in bu şekilde bölünmesini reddetmişler, zire bu şekilde bölünme neticesinde İran'dan gelecek silah desteği için gerekli olan deniz limanını kaybetmişlerdir. Öte

yandan Husiler Kuzey Yemen'in tek bir eyalet olarak kontrolleri altında kalmasını umuyorlarmıştır(Mansur, 2014: 255-257).

Husiler protestolarında devletin yakıt üzerindeki desteğin kaldırılması neticesinde Yemenin yaşadığı geçim krizinden faydalanmışlar, halk kongresi partisi ve Ortak Buluşma oluşumunun kontrolü altında bulunan ulusal uzlaşı hükümetinin düşmesini ve ulusal diyalog kongresinin kapsamlı çıkarımlarının uygulanmasını talep etmişlerdir. Yemen'de fakirlik ve işsizlik oranlarının artması neticesinde Yemen toplumun belli bir bölümünün desteğini almışlar ve bu da San’a’ya girmelerini kolaylaştırmıştır(Elajmi, 2015). Ancak San’a'nın düşmesinin hakiki sebepleri Yemen ordusunun tarafsızlığı, daha doğru bir ifade ile Yemen ordusu içerisinde savunma bakanı Muhammed Nasr Ahmed ile Kızıl Tugay arasında yaşanan anlaşmazlıklardır. Bu anlaşmazlıklar Amran ve San’a şehirlerinde ordunun Husilerle mücadele performansını olumsuz etkilemiştir. Savunma bakanı bu savaşın Kızıl Tugayın temsil ettiği reform partisi ile Husiler arasında olduğu fikrini benimsemiştir. Özellikle de Husilerin savaşa girişirken belirli bir savaş stratejileri bulunuyordu. Dammaj'ın kontrolünü ellerine aldıklarında Müslüman kardeşlere (Yemen İslah partisine) saldırmayacaklarını söylemişlerdi. Ancak Amran’a vardıklarında onlara da düşman olduklarını ilan ettiler ve El-Ahmer ailesinin evlerinden sonra onların evlerini de patlatmışlar(Jamih, 2014: 11). Eski Cumhurbaşkanı Ali Saleh 2004 ile 2010 yılları arası Husilere karşı savaş yürütmüş olsa da, aralarında bir nevi ilan edilmemiş işbirliği bulunduğu görülmektedir. Ulusal Diyalog Konferansı yapılırken iki taraf arasındaki yakınlaşma daha da açık ortaya çıkmıştır. Ali Saleh San’a’nın ele geçirilmesinde Husilere Yemen ordusu içerisindeki tabileri üzerinden yardımcı olmuştur. Ali Saleh ailesinin San’a’da bulunan evlerine Husiler tarafından dokunulmamış, hatta korunmuştur(Jamih, 2014).

Öte yandan Muhammed Salem Basendva hükümetinin zayıflığı, vilayetlerin üyelere dağıtılması ve Yemen Cumhurbaşkanı Mansur Hadi’nin zayıflığı gibi tüm bu sebepler San’a'nın düşmesinde pay sahibi olmuş, körfez ülkeleri ise "İslah Partisinin" düşmesini istediklerinden başlangıçta harekete geçmemişlerdir. Amran ili Hüsilerin eline düştükten sonra Suudi Arabistan Krallığı, Ali Saleh ile Mansur Hadi ve Ali Saleh ile Kızıl Tugay arasında uzlaşı yapmak suretiyle diplomasi aracını kullanmaya çalışmış, ancak bu başarılı olmamıştır. San’a düştüğü gün Husiler tarafından Yemen

parlamentosu, silahlı kuvvetler genel komutanlığı cumhurbaşkanlığı koruma mevkileri ve televizyon binası ele geçirilmiş, tüm silahlar yağmalanmıştır. Aynı gün Cumhurbaşkanı Mansur Hadi Mensur ile Husiler arasında Birleşmiş Milletler temsilcisi Cemal Bin Ömer'in huzurunda barış ve ulusal ortaklık anlaşması imzalanmıştır(Jamih, 2014).

Birkaç maddeden oluşan bu anlaşmanın en önemli maddeleri siyasi bileşenlerin geniş ortaklığını içeren yeni bir hükümetin teşkil edilmesi, Cumhurbaşkanının Husiler ve güney barış hareketinden iki siyasi danışman tayin etmesi, bu danışmanların yeni hükümetin makamları için dürüstlük ve yetkinlik gibi adalet standartlarını belirlemeleri, Cumhurbaşkanına tavsiyeler sunmaları ve hükümet başkanına siyasi bileşenlerin yönetim koltuklarının dağılımı hakkında önerilerde bulunmaları olmuştur. Buna göre Cumhurbaşkanı danışmanları tarafından ortaya konulan standartlara bağlı kalmak kaydıyla savunma, maliye, içişleri ve dışişleri bakanlarını belirleyecektir. Yine buna göre Yemenin finansal durumunu araştırmak üzere bir iktisadi komisyon teşkil edilecek ve Yemenli vatandaşların sıkıntıları hafifletilecektir. Amran, El Jawf, San’a'a, Ma’rib ve diğer vilayetlerin askeri ve güvenlik eklerinde ise bazı maddeler aşağıdakileri öngörmektedir: Silah bırakma ve daha önce devletin mülkünde bulunan ağır silahların iade edilerek, belirli bir zaman dilimi içerisinde tüm tarafların iadelerin gerçekleştirilmesi için Birleşmiş Milletlerin yardımı ile bir sistem konusunda anlaşma sağlanmıştır. Amran hakkında ise, Amran dışındaki silahlı grupların çekilmesi ile birlikte burada durumun istikrara kavuşmasını gözlemlenecek bir komisyon oluşturulacak aynı şekilde El-Jawf ve Ma’rib vilayetlerinden de silahlı gruplar çekilecektir(Barış ve Milli Ortaklık Anlaşması, 2014).

Husiler bu anlaşmayı imzalamışlar, ancak kendi çıkarlarını ve kazanmış oldukları topraklardaki başarılara zarar verecek olması nedeniyle askeri eki imzalamayı reddetmişlerdir.

Suudi Arabistan'ın burada diplomasi kanalını kullandığını, başlangıçta bunun memnuniyetle karşılandığını, ancak durumun hızla tersine döndüğünü ve Suudi Arabistan dışişleri bakanının açıklamalarında yaşananların reddedildiğini görmekteyiz. Ardından Körfez İş birliği Konseyi ülkeleri içişleri bakanları Cidde’de olağanüstü kurulda toplanmış, ve bu toplantı sonrasında yapılan açıklamada

Yemen'de yaşanan gelişmeler ve devlet birimlerinin çöküşü konusunda uyarı yer almıştır. Özellikle de San’a da yaşananlar sonrasında körfez ülkelerinin Yemen'de meydana gelen olaylara karşı elleri bağlı kalmayacakları ve Yemen'in güvenliğinin körfez ülkelerinin güvenliğini etkilediği belirtilmiştir (Awuf,2014). Ancak Suudi Arabistan'ı ve körfez ülkelerine harekete geçiren nedenin Husilerin Bab’ül Mendep boğazını kontrol altında tutma önemine sahip el-Hudide limanını ele geçirmeleri, Tahran ile San’a arasında doğrudan uçuşların başlaması ve Suudi Arabistan sınırlarının yakınlarında Husilerin gerçekleştirdiği askeri manevralar olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan İranlı bazı yetkililerin Bağdat, Şam, Beyrut ve San’a gibi dört büyük Arap başkentinin kontrolünü ele aldıklarına dair açıklamaları körfez ülkelerini daha da endişelendirmiş görülmektedir(Awuf,2014). Husilerin Asir ve diğer bazı şehirleri Suudi Arabistan'dan geri almak istedikleri, Suudi Arabistan'ın Yemen çatışmasına müdahil olması durumunda savaşın Riyad’a kadar uzayacağına dair tehditler ve bunun yanındaki bazı uluslararası ve bölgesel gelişmeler müdahale sebepleri arasında yer almıştır.

7 Kasım 2014’te Halit Bahhah başkanlığında ulusal hükümet teşkil edilmiş, Husiler 1990 yılında Yemen cumhuriyeti kurulduğundan bu yana ilk defa Yemen hükümetine katılmış ve dört bakanlık koltuğu almışlardır. Genel Halk Kongresi partisi (eski Cumhurbaşkanı Ali Saleh'in partisi) de 4 bakanlık koltuğu alırken, anayasa taslağının hazırlanması ve ulusal diyalog kongresi çıkarımlarının hayata geçirilmesi karara bağlanmıştır. 17 Ocak 2015 tarihinde Ali Saleh kuvvetleri ve Husiler ulusal diyalog kongresi genel sekreteri ve cumhurbaşkanlığı ofisi müdürü Ahmed Bin Mübarek’i, anayasa taslağını onaylanması ve referanduma sunulması için ulusal diyalog çıkarımları uygulama denetim kurumuna sunmak üzere Cumhurbaşkanlığına giderken kaçırmışlardır(Beyan,2015).

Bu gerilimler neticesinde Yemen Cumhurbaşkanı Mansur Hadi 22 Ocak tarihinde parlamentoya istifasını sunmuş, aynı şekilde başbakan da istifasını sunmuş ve cumhurbaşkanlığı muhafızlık kuvvetleri ile polisler arasında çatışmalar yaşanmıştır. Cumhurbaşkanlığı kompleksi basılmış, Yemen Cumhurbaşkanı, başbakan ve bazı bakanlar alı konularak, 352 numaralı evde zorunlu ikamete tabi tutulmuşlardır. Bu esnada Cumhurbaşkanı Mansur Hadi’yi Husiler siyasi ofisi başkanını Cumhurbaşkanı yardımcısı tayin etmeye zorlamışlar, ancak kendisi bunu

reddetmiştir (El-Mezhaci,2015). Mansur Hadi 21 Şubat 2015 günü Aden’e kaçmış ve burası ülkenin geçici başkenti ilan edilmiştir. Mansur Hadi, Ulusal barış ve ortaklık sözleşmesi imzalandığından bu yana aldığı tüm kararların geçersiz olduğunu, çünkü bu kararların zorla alındığını ve kendisinin Yemen Cumhurbaşkanı olarak geçiş sürecini tamamlayacağını, yeni anayasayı hazırlayacağını ve genel seçimleri icra edeceğini ilan etmiştir((The Houthi Movement and the New Political, 2015). Ali Saleh kuvvetleri ve Husilerin buna olan tepkisi Aden tarafına yönelmek olmuş, Yemen hava kuvvetleri 19 Mart 2015 tarihinde Aden’deki cumhurbaşkanlığı sarayını bombalanmış, Mansur Hadi Suudi Arabistan Krallığına kaçmayı başarmış ve Riyat’ta sürgün hükümetini teşkil etmiştir.

24 Mart 2015 günü Yemen Cumhurbaşkanı Mansur Hadi, Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerinin kral ve liderlerinden, Husiler, Daiş ve El Kaide örgütünün tehlikelerine karşı Yemen’in korunması için tedbirler alınması gerektiği talebinde bulunmuş olup, bu tedbirler arasında askeri kanadın kullanılması da yer almıştır. Kendisinin bu talebi Birleşmiş Milletler sözleşmesinin 51. maddesinde yer alan savunma ilkesine, Arap birliği sözleşmesine ve Ortak Arap Savunma Sözleşmesine dayanmıştır. Yemen'de yaşananların sadece Yemenin güvenliğini tehdit etmediği, bilakis özellikle de bölgedeki İran nüfuzunun artmasına dayalı olarak tüm bölge güvenliğini tehdit ettiğini açıklamıştır(Mansur Hadi,2015).

26 Mart 2015 tarihinde kral Selman Husi kuvvetlerine karşı hava saldırısında bulunmuş ve Kararlılık Fırtınası operasyonu başlamıştır(El-Ahram,2015). Irak tarafından Kuveyt’te yapılan saldırılarda da aynı tavrı benimseyen, tarafsız kalmayı tercih eden, ancak Yemen krizinin çözümü için Umman girişimini ilan eden Umman sultanlığı dışındaki tüm Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri bu operasyona katılmış, operasyona Fas, Mısır, Ürdün, Sudan ve Pakistan da iştirak etmiştir. Pakistan'da Şii nüfusun bulunması, İran ile Pakistan arasındaki ilişkiler öte yandan Pakistan’ın terörle mücadele içerisinde olması ve başka bir savaşa girmek istememesi nedeniyle Pakistan parlamentosunun katılımı reddetmesinin ardından Pakistan askeri operasyondan çekilmiştir. Suudi liderliğindeki askeri koalisyon kuvvetleri komutanlığı, hava saldırılarının hedeflerinin Yemen devlet başkanı Mansur Hadi'nin meşruiyetini muhafaza etmek ve Yemen'i Husi ve Ali Saleh kuvvetlerinden korumak olduğunu, saldırıların sadece Husi güçlere ait askeriye merkezleri hedef alacağını ve

Yemen halkını hedef almayacağını açıklamıştır. Kararlılık Fırtınası operasyonu Suudi Arabistan'ın gönderdiği 100 uçak 150.000 asker ve ihtiyaç duyulması halinde deniz birimleri, Birleşik Arap Emirlikleri'nden 10 uçak, Katar’dan 10 uçak ve Ürdün ve Fas’tan 6'şar uçak katılımı ile hava saldırıları üzerinden başlamıştır. 21.4.2015 tarihinde tuğgeneral Ahmed Asiri Kararlılık Fırtınası operasyonunun sona erdiğini ve umut yenileme operasyonunun başladığını duyurmuştur(Elsalahi,2015). Bu operasyon iki şıktan oluşmaktadır. Birincisi siyasi olup Yemen hükümetinin meşruiyetini kazandırmak, ikincisi ise askeri olup, Husilerin caydırılması, kara kuvvetlerinin Suudi Arabistan'ın güney sınırlarını koruma görevlerini sürdürülmesi, İran'dan gelen silahlarının ulaşmasını engellemek için Yemenin liman ve sahillerine ambargo uygulanması ve insani yardım faaliyetlerinin sürdürülmesidir(El- Ahram,2015).

Yemen'deki ekonomik faaliyetlerin durmasıyla Yemen bütçesine yaklaşık %70 katkı sağlayan petrol gelirleri de durmuş, dolayısıyla Yemen halkı yoğun bir şekilde insani yardımlara muhtaç hale gelmiş, açlık ve salgın hastalıklar baş göstermiş, Yemen'in tarihi eserleri yıkıma karşı korunmaya muhtaç kalmış, başta Suudi Arabistan olmak üzere körfez ülkeleri tarafından Yemene ekonomik ve kalkınma yardımları yapılmıştır(El-Acmi,2015).

Bu yaşananların arkasında Yemen krizi ile ilgili olarak güvenlik konseyi tarafından 2216 sayılı karar alınmış ve bu kararda aşağıdaki bazı maddeler yer almıştır: Yemenli tüm tarafların özellikle de Husilerin 2201 sayılı kararı ve 2015 yılı kararını uygulamasının talep edilmesi bulunmuştur. Husilerden bölge ülkelerini tehdit etmekten geri durmaları, çocukların askere alınmaması, siyasi tutukluların serbest bırakılması, zorunlu ikamet kararlarının kaldırılması, işgal ettikleri bölgelerden kuvvetlerinin çekilmesi ve Yemen hükümetinden el koydukları silahların bırakılması talep edilirken, Yemenin tüm taraflarından anlaşmazlıkların diyalog yoluyla çözüme kavuşturulması istenmiştir. Yemen’e gelen ne giden tüm malların içinde silah bulunmadığının doğrulanması için komşu ülkeler tarafından denetlenmesi karara bağlanmış ve Yemenli tüm taraflar KİK Girişimi ve güvenlik konseyi kararlarına bağlı kalmaya çağrılmıştır(The Security Council Resolution 2216, 2015).

Siyasi araçlardan biri olarak Yemenli taraflar arasında 2216 sayılı karar çerçevesinde bir toplantı gerçekleştirilmiş ve bu toplantıda halk kongresi partisi genel komitesi, parti başkanı olarak Ali Saleh yerine Mansur Hadi'nin tayin edildiğini ilan etmiştir(Arap Katar Gazetesi,2015). Kararlılık fırtınası ve umut yenileme operasyonlarının başarılarını takip ettiğimizde 20 Mart günü Aden şehri ve ardından Taiz şehri ve Aned üssünün Husiler tarafından düşürüldüğünü, Mansur Hadi kuvvetlerinin elinde sadece Berika ve Sayma müdürlüklerinin kaldığını görmekteyiz. Bu iki müdürlük ise Suud ve Mısır deniz kuvvetleri tarafından açılan ateş ve Birleşik Arap Emirlikleri Suudi Arabistan tarafından eğitilerek Amerika Birleşik Devletleri'nin lojistik yardım yaptığı bir grup Yemenlinin sayesinde direnmeyi başarmıştır. Aden’in geri alınması için altın operasyonu başlamış olup, bu isim Mansur Hadi kuvvetlerine ve güney direniş kuvvetlerine verilmiştir. Birleşik Arap Emirlikleri askerlerinin de yardımıyla Aned üssünün kontrolü ele geçirilmiş, aynı zamanda Suudi Arabistan Husilere karşı koyan kuvvetleri krallık sınırındaki El Cavf ve Ma’rib şehirlerinle silahlarla desteklemiştir. Ali Saleh kuvvetleri ise Husilere ağır silah yardımında bulunmuş ve İran el- Mansur Hadide limanı üzerinden Husilere silah gönderme girişiminde bulunmuştur (Knights Michael and Mello Alexandre, 2015).

Öte yandan Husiler savaş sahasında kaybettiklerini anlamalarının ardından diplomatik yolları kullanma girişiminde bulunmuş, Arap koalisyon güçleri El Cavf vilayetini kurtarmıştır. Böylece El Cavf vilayetinden San’a, Amran ve Saada tarafına doğru bir askeri güvenlik noktası temin edilmiş ve direnişçiler Aden, Lahac, Abyan ve Shabwa şehirlerini de kurtarmışlardır. Taiz ve Hacca şehirlerindeki askeri operasyonlar halen daha devam etmektedir. 2015 yılının ortasından bu yana ise körfez ülkelerinin desteği ile ulusal Yemen ordusu kurulmuştur. Baktığımızda Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin çok sayıda Yemen askerini eğittiğini ve silah yardımında bulunduğunu görmekteyiz. Bu her iki devletin askeri ve ekonomik açıdan müdahalesi anlamına gelmektedir. Öte yandan Amerika Birleşik Devletleri de Arap koalisyon güçlerine lojistik destek sağlamıştır(Elşabiri, 2016).

Ayrıca medya aracı da kullanılmış olup, El Arabiya ve Dubai kanalı gibi Suudi ve Birleşik Arap Emirlikleri kanallarının büyük çoğunluğunun ve Riyad gazetesi gibi

gazetelerin Yemen savaşı ile ilgili haberler yaptığını ve Yemen'deki meşruiyetin koruması bağlamında körfez ülkelerinin önemini vurguladığını görmekteyiz.

Şu an körfez ülkeleri petrol fiyatlarının küresel düşüşü neticesinde ekonomik krizden sıkıntı çekmektedir. Kuveyt bütçe açığının %60’ı geçtiğini açıklamıştır. Öte yandan Yemen'deki askeri operasyonlara katılım neticesinde Suudi Arabistan maddi ve insanı kayıplara maruz kalmış, bütçesindeki açık 2015 yılında 98 milyar dolara varmıştır. Suudi Arabistan, Yemen savaşına katılması ve gerek Yemen gerekse KİK dışından Arap koalisyonu ortağı ülkelere gönderdiği insani yardımlar sebebiyle nakit yedeklerine başvurmuştur(Suudi Arabistan'ın 2015 yılı bütçe açığı,2015). Suudi Arabistan ve körfez ülkelerinin Yemen'de yaşanan çatışmaları kendi lehine çevirmek için birden fazla araç kullandığı ve savaş sahasında kesin bir zafer kazanmadıkça görüşme masasına oturmayı kabul etmedikleri açıkça ortadadır.

2.3. Suudi Arabistan’ın Rolünün Arap Ülkelerinin Rolleri ile İlişkisi