• Sonuç bulunamadı

3.5. Müdahaleye Bölgesel ve Uluslararası Kamuoyunun Tepkisi

3.5.2. Küresel Aktörler

ABD 2000 yılından bu yana Yemen'de aktif role sahiptir. Terörle mücadele kampanyasında Ali Saleh hükümetine destek vermiş ve obama yönetime geçinceye kadar El-Kaide örgütü ile mücadele için Amerikan insansız hava araçları saldırılar

düzenlemiştir. Bu saldırılar Yemen'de maddi ve insani kayıplara yol açmıştır(Aktaran:Ahmed Akbar,2015).

Körfez Girişimi, Ali Saleh’in Partisi’nin hükümet koltuklarının yarısını alması, anlaşmazlık yaşanması durumunda ordunun Husilere karşı kullanılmaması ve bunun yerine anlaşmazlıkları çözüm komisyonları oluşturulması konusunda ısrarcı olmuştur. Bu ise Mansur Hadi yönetiminin zayıflamasına katkı sağlamış, BM bu eylemleriyle Yemen'de gelişme gösteren El Kaide güçleriyle Arap yarımadasında mücadele edilmesi için önemli rol oynamasını arzulanmıştır. Ancak Husilerin San’a’yı geçirmesi, Mansur Hadi’nin Aden’e kaçması ve meşruiyetini destekleyen koalisyonun teşkil edilmesi sonrasında ABD bu koalisyonun ilan edilmeyen bir üyesi olmuş, koalisyon güçlerini lojistik ve istihbarat açısından desteklemiştir. Amerika'nın bu müdahalesinin nedeni Yemen'de istikrarı arzulaması, Bab'ül Mendep boğazından özgürce geçebilmek istemesi ve İran ile ilk nükleer anlaşma imzalandıktan sonra özellikle Suudi Arabistan gibi Arap işbirlikçilerini rahatlatma arzusudur(Aktaran: Laub Zachary, 2015). Ayrıca ABD her ne kadar yakında kendi enerji yeterliliğini elde edecek olsa da, Ortadoğu’daki işbirlikçilerinin petrol ithal etmesi nedeniyle en önemli petrol kaynağı ülkelerinden biri olan Suudi Arabistan'ın sınırlarını korumak ve petrol fiyatlarını kontrol altında tutmak istemektedir. Çünkü petrol fiyatlarının yükselmesi gelişmiş ülkelerin ekonomilerine zarar vermektedir. Umman sultanlığından Amerikan temsilciler bazı İranlı temsilcilerin ve Husi temsilciler arasında Yemen çatışmalarının çözümü için görüşmeler gerçekleştirmiş, Cenevre müzakerelerinin gerçekleştirilmesi için Husilere ve Mansur Hadi’ye baskı yapılmıştır.

Avrupa Birliği

AB'nin Yemen devrimi karşısındaki tavrı Yemen'de krizin çözümü için iktidara düzenli bir siyasi geçiş çağrısı yapılmasından ibaret kalmıştır. Eski Cumhurbaşkanı Ali Saleh bu açıklamalardan üzülmüş ve birliği Ortak Buluşma partilerinden bilgi almakla suçlamıştır. Ali Saleh'in bu açıklamaları ise ABD'nin kendisinden vazgeçtiğini teyit ettikten sonra gerçekleşmiştir. Devrim olaylarının gelişmesi ile birlikte Avrupa Birliği Yemenli protestoculara yönelik yapılan saldırılar hakkında tahkikat yapılmasını talep etmiş, 18 Mart günü devrimcilere yapılan saldırıların artmasıyla birlik Ali Saleh'in görevden ayrılmasını istemiştir. İtalya protestoların

sonlandırılması için gösteriler ile diyalog yapılmasını talep ederken, Hollanda Ali Saleh hükümetinin protestoculara saldırıları nedeniyle Yemen hükümetine yardımlarını askıya almıştır(Aktaran:Ayyüp,2015).

Yemen'de koşullar kötüye gittikten sonra gerçekleştirilen askeri operasyonlar karşısında birliğin tavrı ise birbirinden farklıdır. Avrupa komiserliği ve bazı ülkelerin desteklediği birinci görüş temkinli olmaktır. İkinci görüş ise Fransa ve İngiltere tarafından desteklenmekte olup, meşruiyetin desteklenmesi açısından koalisyon güçlerine lojistik destek sağlanmasıdır. Fransa ve İngiltere iki nedenle zaten bundan farklı bir tavır takınamaz. Birincisi Avrupa Birliği ile körfezdeki krallık rejimleri, özellikle de Suudi Arabistan arasında güçlü ilişkilerin bulunmasıdır. Birlik Suudi Arabistan ve BAE'nde önemli vizyona sahiptir. İkincisi ise Yemen'deki askeri operasyonlara karşı tavır, bölgedeki İran politikalarına karşı tavır anlamına gelmektedir. Bu nedenle Avrupa Birliği'nin talebi özetle Suudi Arabistan liderliğinde siyasi çözüm yönündedir. Çünkü birlik ile körfez ülkeleri arasında güçlü ekonomik ilişkiler bulunmaktadır. Avrupa Birliği'nin Yemen konusundaki tavrı Libya konusundaki tavrından farklıdır. Çünkü Libya Avrupa Birliği'nin hayati bölgesi olan Kuzey Afrika'yı tehdit ederken, Yemen Avrupa için herhangi bir tehdit oluşturmamaktadır. Herhangi bir siyasi çözüm arayışına girilmeksizin doğrudan askeri çözüm devreye konulmuştur. Bunun neticesinde Libya mevcut kaos safhasına girmiştir. Bu durum Yemen karşısında Avrupa'nın aynı tavrı takınmaktan aciz kalmasına neler olmuştur. Her ne kadar bölgesel güçleri kınamasa da, Yemen savaşının bir bölge savaşına dönmesinden korkmaktadır(Avrupa Birliği Raporu, 2015).

Birleşmiş Milletler

2014 yılında BM genel sekreterinin Yemenli partileri barışçıl bir çözüm bulmak için KİK ve güvenlik konseyinin Yemen krizine dair çözüm arayışlarına destek olmaları için işbirliği yapmaya zorlandıkları Körfez Girişimini imzalama noktasında Ali Saleh’e baskı yapan bir karar almıştır. Böylece konsey Yemenli grupları Körfez Girişimini oluşturmak ve imzalamak için bir araya getirmeye çalışmıştır(Security Council Condemns Human Rights Violations,2015).

BM elçisi Cemal Bin Ömer, Mansur Hadi ile Husiler arasında 2014 yılında barış ve ulusal ortaklık sözleşmesi imzalanırken hazır bulunmuş ve bu sözleşme tüm

siyasi taraflar arasında geniş katılımlı hükümet teşkil edilmesine dair maddelere yer verirken, Husilere de büyük yetkiler tanımıştır. Bu anlaşmada BM ile ilgili bir bölümün de bulunduğunu görmekteyiz. Buna göre silah bırakılması ve devletin mülkiyetindeki silahların iade edilmesi noktasında BM'in yardımı ile bir sistem konusunda anlaşma sağlanmıştır. Buna göre tüm taraflar silahlarını belirlenen zaman çerçevesinde iade edeceklerdir. Bu madde Husilerin imzalamayı reddettikleri askeri ek içerisinde yer almıştır. Çünkü anlaşmaya göre Husiler elde ettikleri yetkilerin belli bir bölümünden koparılmaktadırlar(Barış ve Milli Ortaklık Anlaşması, 2014: 3).

Yemen'de askeri operasyonlar başladıktan sonra güvenlik konseyi 2216 sayılı kararını almıştır. Bu kararda Husilerin işgal ettikleri bölgelerden çekilmeleri, siyasi tutukluların serbest bırakılması, Yemenli tüm taraflardan diyaloğa başvurmaları ve Körfez Girişimiyle güvenlik konseyi kararlarına bağlı kalmaları gerektiği talebi yer almıştır(The security council,esolution 2216, 2015).

BM 2015 yılının haziran ayında gerçekleştirilen Cenevre konferansı gibi toplantılarda Yemenli gruplar ile bazı görüşmelerde bulunmuş olsa da, bu görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanmış ve çatışmanın tarafları başarısızlığın suçunu birbirlerine atmışlardır. Hükümet heyeti, Husileri topraklarını genişletmek için geçici ateşkes aramakla ve 2216 sayılı kararı uygulamak istememekle suçlarken, BM bu görüşmelerde ateşkes sağlanması silahlı güçlerin şehirlerden çekilmesi ve ateşkesin uygulanması süreci gözlemlenmesi için BM güvenlik ekibinin tayin edilmesi de dahil olmak üzere on maddeden oluşan bir sözleşmeyi imzalatmaya çalışmıştır(Cenevre istişareleri Konfransı,2016).

Muskat müzakereleri Birleşmiş Milletler temsilcisi Şeyhin oğlu İsmail’in huzurunda gerçekleştirilmiş, 18 Nisan, 2016 tarihinde başlayan Kuveyt müzakereleri temelde 2216 sayının kararın ele aldığı ilkelere dayanmıştır. Silahlı grupların çekilmesi, el koydukları silahları teslim etmeleri ve iç siyasi diyalogların yeniden başlaması bu ilkeler arasındadır.

Öte yandan bu bölümün sonunda Suudi Arabistan'ın bölgesel aktörler ile ilişkileri de ele alınmıştır. Örneğin istikrarsızlık nedeni ile Husileri destekleyen İran'ın rolü ve Türkiye’nin rolü gibi. Sonrasında Suudi Arabistan'ın küresel rollerle olan ilişkileri ele alınmıştır. Örneğin Yemen'in meşruiyetini desteklemek için

müdahale eden güçlere lojistik destek sağlayan Amerika'nın rolü ve aldığı kararlarla ve icra ettiği görüşmelerle Yemen'deki krize çözüm bulmaya çalışan BM'in rolüdür. Çin

Yemen'deki olaylarla ilgili olarak Çin’in tavrı temkinli olup, Husilere silah satışını yasaklayan 2216 sayılı Birleşmiş Milletler kararı lehine oy kullanmıştır. Çin devlet başkanı, Suudi Arabistan kralını arayarak Yemen'deki durumlar karşısında endişelerini dile getirmiştir (Aktaran: Chaziza Mordechal,2015). Çin ayrıca, hava saldırılarının durdurulması çağrıda bulunmuş, böylece Pakistan gibi Çin de tarafsız bir tavır sergilemiştir. Ancak Pakistan, siyasi açıdan Suudi Arabistan'ı desteklemeye devam etmiştir. Çin ise tarafsız tavrıyla çatışmanın tüm taraflarını 2216 sayılı karar, Körfez Girişimi ve barış ve ulusal ortaklık anlaşması doğrultusunda barış ile sorunu çözüme kavuşturmaya çağırmıştır. Çin’in bu tavrının temeli Çin’in dış politikasının asıl motoru olan ekonomik çıkarlara dayanmaktadır. Çin'in Yemen'de birçok projesi bulunmaktadır ve yatırımlarını artırmak istemektedir. Ancak kaos ortamı bunu engellemektedir. Çin ayrıca Husilerin Bab'ül Mendep boğazı ve boğaza bakan ana limanlara hakim olmasından korkmaktadır. Zira bu orta doğu bölgesinden petrol ihracatına engel teşkil edecektir. Çin petrol ihtiyacının yarısını büyük ölçüde Ortadoğu bölgesinden karşılamaktadır. Çin petrol ihtiyacının %12’sini Suudi Arabistan'dan ithal etmektedir. Bu nedenle Ortadoğu karşısında Çin’in dış politikalarının en önemli noktası İslami aşırılık konusudur. Çin, Yemen'de patlak vermesi sonrasında terörizmin gelişimini izlemekte ve IŞİD’e katılmış olan bazı Müslüman Uygur vatandaşların Çin’e dönmesinden korkmaktadır. Buna rağmen Çin teröre karşı oluşturulan uluslararası koalisyona katılmamıştır. Çünkü Çin terörle mücadele konusunda politikalarını belirlerken bağımsızlığını korumayı tercih etmektedir. Denge stratejisi izleyen Çin, ABD ve işbirlikçileri karşısında İran ve Rusya safında yer almaktadır. Ancak burada konu biraz daha düğümlüdür. İran ve Rusya’nın yanında yer alarak nükleer müzakereleri sekteye uğramamasını isterken, aynı zamanda Yemen’in sıkıntılı bir devlet haline gelmesini istememektedir. Dolayısıyla Çin bölgesel yerel taraflar ve uluslararası ve bölgesel örgütler ile ilişkilerini korumaya yönelik tavır sergilemektedir(Raymond,2015).

Rusya'nın Yemen ile olan ilişkileri çok fazla önemli değildir ve aralarında yüksek ticaret hacmi bulunmamaktadır. Her ne kadar güney Yemen sosyalist olsa da ve bunda Sovyetler Birliği’nin önemli etkisi bulunsa da, Yemen'in birleşmesi ve Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonrasında bu durum değişmiştir. Rusya Körfez Girişiminin uygulanmasını gözlemleyen ve sponsor olan ülkelerden biridir. Kararlılık Fırtınası operasyonu karşısında endişelerini dile getirmiş, çatışmaların durdurulması ve tüm siyasi güçlerin katılımıyla diyalog yapılması çağrısında bulunmuştur. Rusya 2216 sayılı güvenlik konseyi kararında oy kullansa da, hakikatteki tavrı bundan farklıdır. Rusya Husi heyetini Moskova’da karşılamış ve heyet Rusya’dan Husilerin meşruiyeti kabul etme talebinde bulunmuştur. Bunun karşılığında Rus şirketlere Yemen'de yatırım yapmak konusunda kolaylık sağlanması teklif edilmiştir. Bir hafta sonra Rus büyükelçi Cumhurbaşkanı Mansur Hadi ile Aden’de bir araya gelmiş, birçok ülkenin büyükelçiliğini San’a’dan Aden’e taşımasına rağmen Rusya taşımamış, Yemen'deki vatandaşlarını ise tahliye etmiştir(Barmin Yury, 2015).

Yemen’e gıda yardımlarında bulunurken, Kararlılık Fırtınası koalisyonunun Yemen'deki hava saldırılarında insani tavır sergilemek ile yükümlü tutulması konusunu tartışmak amacıyla güvenlik konseyi müzakerelerine katılmıştır. Rusya'nın bu tavrının birkaç farklı nedeni bulunmaktadır: Yarıkomşu bölge olması nedeniyle Ortadoğu bölgesi Rusya açısından önemlidir. Bölgede Rusya’nın birçok çıkarı bulunmaktadır. Bu nedenle bölgenin istikrarını tercih etmektedir. Rusya iş birliği ilişkileri üzerinden çıkarlarını gerçekleştirmeyi arzulamaktadır. Bölgedeki muhtelif ülkelerle ilişkilerini dengede tutmaya çalışan Rusya, özellikle de 2007 yılında Putin’in İran ziyareti sonrasında İran ile olan ilişkilerini geliştirmiştir.

Suudi Arabistan ve Rusya’nın Suriye konusunda farklı düşünmelerine rağmen, özellikle de Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi körfez ülkeleri ile Rusya arasındaki ilişkiler gelişmiştir. Ancak Rusya İran ile körfez ülkeleri arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesine katkı sağlamaya hazır olduğunu ve bu konuda tarafsız davranacağını duyurmuştur. Rusya Yemen'deki çalışmaların İran'ın da büyük ölçüde müdahil olacağı bir bölgesel savaşa dönmesinden ya da körfez ülkeleri, özelliklede Suudi Arabistan'ın Yemen'de başarı sağlaması durumunda Suriye’ye askeri operasyon yapma düşüncesine geçmesinden korkmaktadır. Yine Rusya özellikle Yemen'de etkin role sahip olan teröristlerin nüfuzunun artmasında ve bu durumun

Rusya’da terörü etkilemesinden korkmaktadır. Her ne kadar Rusya terörle mücadelede edebilse de, bazı Çeçenlerin IŞİD örgütüne katılması sonrasında Kafkaslarda terörden mustarip durumdadır. Bu nedenle Rusya’nın tavrı da karmaşıktır(Aktaran:Almasri,2015). Her halükarda Rusya Yemen konusunda şu ana kadar uluslararası fikir birliğinden çıkmamıştır. Kendisinin de görüşme masasında olması kaydıyla barış yollu çözüm istemekte ve büyük bir devlet değil en büyük devlet olmayı arzulamaktadır.

SONUÇ

Yemen, Arap Yarımadası'nda stratejik bölgede bulunmaktadır. Yemen’in stratejik önemi, bölge devletleri açısından bir rekabet alanı olmasına yol açmıştır. İki komşu olan Yemen-Suudi Arabistan ilişkileri, Arap Yarımadası'nda ülkelerin oluşumu ve sınırların çizilmesiyle farklı aşamalardan geçmiştir. Bu aşamalar, dönemlerin çoğunda gerilim ile karakterize edilmiştir. 1924 yılından bu yana Yemen- Suudi Arabistan ilişkilerinde belirleyici önemli olaylar yaşanmış; Suudi Arabistan, Yemen'in içişlerine siyasi, mali ve askeri açıdan müdahale etme konusunda dönem dönem birçok imkana sahip olmuştur. 2011 Yılı Arap Baharı döneminde Yemen başta olmak üzere bölgedeki bir çok devlet istikrarını kaybetmiş; Şii azınlıkların İran ile bağlantı kurması bölgede İran nüfuzunun artmasına neden olmuştur. Bu durum Suudi Arabistan-İran rekabetinin artmasına yol açmıştır.

21 Eylül 2014 yılında Yemen’de iktidarı ele geçiren İran destekli Husilerin Suudi Arabistan'ın sınırında yaptıkları askeri manevranın ardından ise, Suudi Arabistan Yemen'in iç işlerine direkt olarak müdahale etmeye başlamıştır. Suudi Arabistan Yemen meşru hükümetinin talebi üzerine, Arap Ligi desteğiyle ve Güvenlik Konseyi 2216 kararı onayıyla 25 Mart 2015'te Yemen'e müdahale başlatmıştır. Müdahale’ye Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Kuveyt, Bahreyn, Fas, Ürdün, Sudan ve Mısır katılmıştır. Birleşmiş Milletler de lojistik ve istihbarat desteği sağlayarak operasyonları desteklemiştir.

25 Mart 2014’te başlayan ve halen devam eden bu müdahale birçok soru işaretini de beraberinde getirmiştir. Bu soruların başında bu araştırmanın da ana sorusu olan, Suudi Arabistan’ın Yemen’e yönelik müdahalesi uluslararası hukuk

bakımından meşru mudur? sorusu gelmektedir. Araştırmanın ana sorusuna cevap bulabilmek için, Yemen'in jeopolitik önemi nedir? Yemen-Suudi ilişkilerinin belirleyici unsurlar nelerdir? Uluslararası müdahale ne demektir ve devlet egemenliği ile ilişki nedir? Suudi Arabistan'ın Yemen'e müdahalesinin dayanakları nelerdir? Müdahaleye bölgesel ve uluslararası kamuoyunun tepkisi nedir? Müdahale sırasında çatışmanın tarafların uluslararası hukukun yükümlülüklerini hangi ölçüde yerine getirdiklerini gibi bazı alt sorulara da cevap vermek gerekmektedir.

Bu bağlamda bu çalışma ile Suudi Arabistan’ın Yemen’e yönelik müdahalesinin uluslararası hukuk bakımından meşruluğu üç alt bölüm temelinde tartışılmıştır.

Birinci bölümde, Yemen devleti oluşumu ve jeopolitik konumu ele alınmıştır. Yemen-Suudi Arabistan komşu olması ve deniz ticaret yolu Bab ül-Mendep Boğazına yakın olması nedeniyle nasıl bölgesel ve uluslararası rekabet alanına dönüştürüldüğü; iki devlet arasında müşterek kara ve deniz sınırları yüzünden ortaya çıkan çatışmalar; 1924–1990 yılları arasında yaşanan dört farklı savaş ve sonrasında ilişkilerin nasıl değiştiği anlatılmıştır.

İkinci bölümde, Arap Baharı sürecinde Yemen'deki olaylar ve bu olayların Suudi Arabistan ile ilişkilere yansımaları tartışılmıştır. Suudi Arabistan’ın Yemen'e yönelik müdahale aşamaları ve yöntemlerine değinilmiş; Arap devletlerinin, Körfez ülkeleri ve müdahaleye katılan Fas, Ürdün, Sudan ve Mısır devletlerinin Yemen’de yaşanan çatışma üzerinde oynadığı rolleri ve etkileri üzerinde durulmuştur.

Üçüncü bölümde ise, 25 Mart 2015 yılında başlayan müdahale uluslararası hukuk bakımından değerlendirilmiştir. Öncelikle müdahalenin farklı tanımlamaları ve farklı türleri (askeri-siyasi müdahale, bireysel-toplu müdahale, doğrudan-dolaylı müdahale) ele alınmış; egemenlik prensibi karşısındaki durumu tartışılmış; ortak/tek bir tanımı yapılamayan ve devletlerin egemenliği ilkesiyle de temelde çelişen müdahalenin pratikte büyük güçlerin gelişmekte olan ülkelerin iç işlerine müdahale etmek için kullandıkları bir araç haline gelebildiği görülmüştür.

Yapılan analiz ve tartışmalar sonucunda ise Suudi Arabistan’ın Yemen’e yönelik müdahalesinin meşruiyeti konusunda şu sonuçlara ulaşılmıştır:

Suudi Arabistan'ın Yemen'e müdahalesi, Yemen'in meşru Cumhurbaşkanı Mansur Hadi'nin talebi üzerine ve Güvenlik Konseyi 2216 kararının kabulü ile Arap Devletleri Ligi'nden bölgesel ve Güvenlik Konseyi'nden uluslararası destek almıştır.

Müdahale talebinde bulunan Cumhurbaşkanı Mansur Hadi halkı temsil eden, uluslararası alanda tanınmış ve destek kazanmıştır. Ayrıca Cumhurbaşkanının askeri müdahale talebi sırasında Yemen’in, güney ve doğu bölgelerinin kontrolü devam etmektedir. Cumhurbaşkanı, bölgesel ve uluslararası meşruiyete sahip olduğu müddetçe askeri müdahale talebinde bulunma hakkına da sahip olmuştur.

Müdahale, Yemen'de çatışan taraflardan birine karşı uygulanmasına rağmen, müdahalenin meşruiyetini etkilememektedir; çünkü müdahale edilen taraf, İran tarafından askeri, maddi ve teknik olarak desteklenmektedir. İran, Yemen'in çıkarlarını değil, kendi çıkarlarını güvenceye almak istemektedir. Suudi Arabistan müdahalesinin amaçlarından biri Yemen'deki iç savaşın temel sebebi olan İran’ın müdahalesini durdurmaktır.

Husi milisleri ağır silahlara, önemli mühimmatlara ve gelişmiş füzelere sahiptir. Bu tehlikeli ağır silahların Husilerin elinde olmaması gerekmektedir. Bu silahlar yalnızca rejimin elinde olmalıdır. Çünkü bu silahların uluslararası sorumluluğunu taşıyan Husiler değil, meşru rejim ordusudur. Bu tür ağır ve gelişmiş silahların silahlı milislerin elinde yaygınlaşması, kaos ve terörizmin yayılmasına yol açmaktadır. Bu da Arabistan’ın müdahalesinin meşruiyetini desteklemektedir.

Ancak tüm bu gerekçelereve müdahalenin Yemen'deki meşru hükümetten, bölgesel aktörlerden ve uluslararası toplumdan destek kazanmış olmasına rağmenmüdahalenin meşruiyetini sorgulatan bir takım soru işaretleri halen mevcut bulunmaktadır. Bu sorular şu şekilde özetlenebilir:

 Müdahale Yemen Cumhurbaşkanının talebinden önce yapılmaya başlanmıştır; yani müdahale talebi gönderildiğinde askeri operasyonlar başlatılmıştır.

 Meşruiyeti temsil eden Başkan Mansur Hadi ve meşru hükümet, Yemen başkenti Sana'nın gibi önemli eyaletler üzerindeki kontrollerini kaybetmiş; Başkan Mansur Hadi uluslararası destek için Riyad'a kaçmıştır.

 Cumhurbaşkanı müdahale talebini içeren mektubunda doğrudan Husilere yönelik değil terörist gruplara karşı müdahale istemiştir; fakat Suudi Arabistan müdahalesi Husileri hedef almıştır.

 Müdahale, meşru hükümetten gelen davet üzerine yapılmıştır ve iç savaşlar sırasında meşru hükümetin daveti üzerine yapılan askeri müdahalenin iç çatışmanın bir tarafına karşı olmaması şartıyla gerçekleştirilmesi mümkün olabilmektedir. Fakat, Suudi müdahalesi iç savaşa taraf olan Husilere karşı yönelik olarak düzenlenmiştir.  Suudi Arabistan'ın 2009'da maruz kaldığı Husilerin silahlı saldırısının ardından elde ettiği iddia edilen bireysel meşru müdafaa hakkının meşruiyeti de bir tartışma konusudur. 2009'da Husiler tarafından uygulanan yasa dışı eylemler karşısında Suudi Arabistan’ın kazandığı meşru müdafaa hakkının 2015 yılında hala kullanabilmesinin mümkün olmaması gerektiği ileri sürülebilmektedir.

 Tüm bunlara ek olarak, Yemen'deki müdahalenin temel amaçlarına bakıldığında, bu hedeflerin çoğunun da gerçekleştirilmediği görülmektedir. Yemen halkının çektiği acı hafifletilmemiş; bilakis hastalıklar ve kıtlıklar tüm ülkeye yayılmış, her şey daha da kötüye gitmiştir. Hükümetin meşruiyeti geri kazandırma hedefine ulaşılamamış; hükümet sürgün halinde etkin yönetim özelliklerinden uzak bir durumda kalmıştır. Yemen'e müdahale eden kuvvetlerin devlet dışı silahlı gruplara destek vermesi de müdahalenin kendi hedefleri ile çelişir durumlar ortaya koymuştur.

Sonuç olarak, mevcut durumda, Suudi Arabistan’ın Yemen’e müdahalesi, uluslararası hukuk bağlamında genel anlamda kabul gören kesin-ortak görüşlerin ortaya konamadığı, tartışılmaya devam eden bir konu olarak kalmıştır.

KAYNAKÇA

Abdel Rahman, M., (2001). Uluslararası Silahlı Çatışmalara Müdahalesi, Kahire Üniversitesi Hukuk Fakültesi Enstitüsü, s. 90-91.

Abdullah, C., (2015). Kararlılık Fırtınasının jeosiyasi bağlamı ve Körfez ülkelerinin tavrı, Al Jazeera Araştırma Merkezi, 22/4/2019, tarihte

http://www.StudiesAljazeera.net/en/reports, adresinden erişildi

Abdulrahman, H., (2015). Senegal ve Kararlılık Fırtınası, Al Jazeera Araştırma

Merkezi, erişim tarihi: 18/4/2019 tarihte