• Sonuç bulunamadı

3.1. Uluslararası Hukuk Açısından Müdahale

3.1.5. Müdahalenin Şartları

Herhangi bir hukuk sisteminin düzgün bir şekilde uygulanması için bazı şartlara sahip olması gerekmektedir. Onun için insani müdahalenin, uluslararası hukuka uygun olarak meşruiyetini garanti eden kendi yasası ve koşulları bulunmaktadır. Ancak yasal, belirli kural ve kurumlarda meşruluğu somutlaştırmak kolektif bir çabadan kaynaklanmaktadır. Yasal ve diğer varsayılan meşru eylemler arasındaki tek fark, yasanın yasallığı daha gerçekçi hale getiren usullere aracılık etmesidir. Bununla birlikte, uluslararası hukuk açısından bu prosedürler kökten tamamlanmamıştır. İnsani müdahalenin, devletlerin egemenliğine ve bağımsızlığına saygı ilkesiyle çeliştiği göz önüne alındığında, bu ilke, insani müdahale ilkesinin uygulanmasına engel teşkil etmektedir. İnsani müdahale, herhangi bir hedef veya yasal dayanak olmaksızın uluslararası egemenliği ihlal etmek ve devletlerin iç

meselelerine müdahale etmekle suçlanmaktadır. Bu nedenle, hukukçular, uluslararası insani müdahaleye müsaade eden temel şartları ve istisnaları belirlemişlerdir.

İnsani müdahale, müdahalenin yapılacağı hedef ülkenin onayını gerektirir. Ancak ülkelerin çoğu insani amacı dikkate almadan insani müdahale için izin vermemektedir. Müdahaleyi, uluslararası egemenliği ihlal ettiği için yasadışı saymaktadır. Peres Fire, müdahale için temel koşulların öncelikle uluslar arasındaki menfaatlerle ilgili olduğunu ve insanlığa ilgisi olmadığını düşünmektedir. Bu nedenle, eğer hedef ülke bu tür bir müdahaleden fayda bulmuyorsa, devletin içişlerine müdahale olduğu gerekçesiyle başka devletlerin müdahale etmesine izin vermemektedir(Aktaran: Nye,1997:49-55).

Dolayısıyla, devlet egemenliğinin ilkesi, müdahalenin en büyük engelidir ve müdahalenin meşruiyetini ortadan kaldırabilir; çünkü uluslararası sözleşmeler, devletlerin temel yetkinliği olan meselelerde müdahaleyi engellemiştir. BM Anlaşmasında, baskı ve müdahale yoluyla zayıf devletlerin egemenliğini ve bağımsızlığını tehdit eden devlet iç işlerine karışmayı yasaklamaktadır. Dolayısıyla, insani müdahale, devletlerin egemenliğine saygı gösterilmesi konusunda bir ihlal ve uluslararası sözleşmelere yapılan bir saldırıdır(Camus,2017). Müdahalenin meşru olabilmesi için afetlerin ve insani ihlallerin gerçekleştiği devletlerin rızası alınmalıdır. Onay olmadan, müdahale yasaklar ve yasadışı olarak kabul edilir; çünkü bu durumun biçimleri ve yöntemleri, hedef devlet isteğine ve iradesine karşıdır. Bu müdahale, devletlerin hedef devletin egemenliğini ve bağımsızlığını ihlal etmenin yanı sıra birbirlerinin hak ve yükümlülüklerine saygı göstermede başarısızlık olarak görülmektedir. İnsan haklarının korunması ve vatandaşların korunması da dahil olmak üzere, devletlerin uluslararası hukuk ilkelerine saygı gösterilmesi gereken durumlarda, insani müdahaleyi meşrulaştıran belirli koşullar ve istisnalar bulunmaktadır. Bir devletin, işkence, insani afetler ve kitlesel cinayetlerde olduğu gibi, kendi sakinlerinin haklarını kasıtlı ya da kasıtsız olarak korumazsa, insan haklarını ihlal edebilir ve bu nüfusları ya da muhalefet gruplarını korumak için müdahaleye izin verebilmektedir (Sellers, 2014).

Uluslararası askeri güç kullanımı uluslararası sözleşmeler ve anlaşmalarla reddedilmiştir. Birleşmiş Milletler anlaşması ikinci madde dördüncü fıkrasında, devletlerin egemenliği ve toprak bütünlüğüne karşı askeri güce izin vermemekte ve

devletlerarası ilişkilerde silahlı kuvvetlerin fiili kullanılmasını yasaklamaktadır. Hukukçular, askeri kuvvet kullanımı konusunda iki gruba ayrılmışlar. İlk grup, yalnızca askeri gücün kullanımı ve diğer baskı araçlarına odaklanmamasıyla sınırlı olan dar müdahale konseptini desteklemiştir. Diğer grup, barışçıl diplomatik, ekonomik ve diğer askeri olmayan vasıtalara dayanan geniş müdahale kavramını benimsemiştir. Hâkim ve üzerinde anlaşmaya varılan görüş, Birleşmiş Milletler anlaşmasının 44'üncü maddesinde öngörülmüş olan müdahalede bir tür güç kullanımını vurgulamıştır: askeri gücü şartı yalnızca askeri güç kullanımını öngörüyor ve ekonomik, ideolojik ya da diplomatik olan başka herhangi bir kuvvete değinmemektedir.

Bununla birlikte, BM anlaşmasının askeri gücü kullanmasına izin verdiği istisnalar bulunmaktadır.

Uluslararası barış ve güvenliği korumak BM'nin amacıdır. Bu amaç, BM anlaşması'nın başlangıcında ve ilk fıkrasında belirtilmiştir. Barışa ve uluslararası güvenliğe verilebilecek tehditleri önlemek ve ortadan kaldırmak için etkili toplu önlemler almaları gerektiği belirlenmektedir. Bu maddeye göre, Birleşmiş Milletlerin bir amacı, saldırı ve diğer barış ihlali eylemlerini adalet ve uluslararası hukuk ilkelerine uygun olarak kaldırmaktır. Barışa zarar verebilecek uluslararası anlaşmazlıkları çözmeli veya halletmelidirler. Birleşmiş Milletlerin anlaşması yedinci Bölümü uyarınca, BMGK, barışın ihlal edildiği ve güvenliğin tehdit edildiği durumlarda (madde, 39-51) zorlayıcı tedbirleri alma yetkisini vermiştir. Verilen bu yetkiye göre GK, hedef devlet yöneticilerinin iznine bağlı olmadan zorlayıcı tedbirleri alabilmektedir. Anlaşma, Konsey'e bu bağlamda uluslararası barış ve güvenlik tehdidi altındaki seviyelere uygun yetkiler sağlamıştır; Madde 41'e göre Güvenlik Konseyi ekonomik ve askeri önlemleri alma hakka sahiptir. 42. maddeye göre, bu tür askeri tedbirlerin kapsamı silahlı güç kullanımına kadar müsaade etmiştir. Bununla birlikte, böyle bir adımın atılması, BM’in üyesi olan devletlerin BM Anlaşmasının 43. Maddesinde yer alan şartları sağlamalarını gerektirir. GK'nin talebine özel anlaşmalar uyarınca sunacağı koşulların yerine getirilmesine bağlı olmalıdır(Lillich,1995).

Birleşmiş Milletler sistemi dışında gerçekleşmesi halinde ise insani müdahalenin meşru olup olmadığı tartışılmaktadır; bu konuda çok çeşitli görüşler

bulunmaktadır. Örneğin, 1994 yılında Avrupa Parlamentosu aldığı kararla insani müdahalenin koşullarını şu şekilde belirlemiştir (Demirel, 2013:168):

“-Bir devletteki ağır ve sistematik insan hakları ihlallerinin durdurulması, silahlı müdahale dışında bir yolla bu ihlalleri yapanları engellemeye yetmemesi;

-BM’nin konuya ilişkin hareket imkânının bulunmaması;

-bütün diğer çözüm yollarının tüketilmiş olması ve başarısız olması;

-müdahale eden devletlerin bu ülkeye ilişkin herhangi başka bir ilgisinin bulunmaması, insan haklarının korunmasının ana hedef olması;

-bölgede hukuk dışı müdahalede bulunan devlet ya da devletlerin bu tür bir insani müdahaleye katılamamaları;

-müdahale belirli bir hedefe yönelmiş olması ve müdahale edilen devletin otoritesine herhangi bir politik etkisinin olmaması;

-kuvvet kullanımı zamanla sınırlı ve orantılı olma şartının bulunması; -müdahalenin derhal BM’ye bildirilmesi;

-bu müdahale ile uluslararası barış ve güvenlik tehdit edilir mahiyette olmamalıdır ve bu müdahale ile müdahaleyle engellenmek istenen insani acılardan daha büyük acılara sebebiyet verecek insan hayatı kaybına neden olunmamasının gözetilmesi”.

3.2. Müdahale Konusunda Ortaya Çıkan Sorumluluklar