• Sonuç bulunamadı

3.5. Müdahaleye Bölgesel ve Uluslararası Kamuoyunun Tepkisi

3.5.1. Bölgesel Aktörler

1979 yılında İran İslami devrimi gerçekleşinceye kadar İran ile Yemen arasında mevcut herhangi bir ilişki bulunmuyordu. Aynı zamanda bu dönemde İran'ın Irak Baas partisi ile ilişkileri gayet kötüydü. Aynı zamanda Baas Partisi'nin kuzey Yemen ile ilişkileri çok iyiydi. Kuzey Yemen İran Irak savaşlarında kuzey Irak'a silahlı tugaylar göndererek yardımcı oldu. Ancak Yemen’in birleştiğinin ilan edilmesi sonrasında İran’ın Yemen’de birtakım faaliyetlere girdiği dönem başladı. İran Yemen’de on iki imam mezhebi Şiası misyonerliği yapmaya çalışmıştır. Bu nedenle Yemen halkının %30’unu temsil eden Zeydiler ile yakınlaşmaya çalışarak, Zeydilerin bazı temsilcilerini Tahran’a davet etti. 1994 ile 2004 yılları arasında iki ülke arasındaki ilişkiler iyi seyretti ve inanç olarak Zeydi mezhebinden farklı olan on iki imam mezhebini yayma girişimleri, kuşatmadan kaçarak Yemen'de kendilerine yer tutan Iraklı Şii kadrolar üzerinden devam etti. 2004 ile 2011 yılları arasında ise iki ülke arasındaki ilişkiler, İran'ın Suudi Arabistan ile Yemen hükümetini savaşa sokan olayları destekleme suçlaması neticesinde gerilemiştir(Bekir,2016).

2011 yılında yaşanan Yemen devrimi sonrasında İran'ın Husilere desteği artmış, Körfez Girişimi ortaya çıkıncaya kadar devrimi desteklemiştir. Ardından ise hızla Ali Saleh ve işbirlikçileri ile işbirliğine girişmiş ve İran'ın nüfuzu konferans partisine (Ali Saleh'in partisine) hükümet koltuklarının yarısını veren girişimin bazı maddeleri nedeniyle artmaya devam etmiştir. Dolayısıyla bu bakanlar durumların Mansur Hadi aleyhine çevrilmesi için ülkede kaos yaymaya çalışmışlar, İran da bunları, Yemen'de Husileri ana aktör olarak sunmak için bölgesel ve uluslararası tüm düzeylerde siyasi açıdan, gençleri mezhep anlayışıyla hareket saflarına sokarak İran'da bazı Husileri eğitmek suretiyle dini açıdan, BM'in Mayıs 2015'te yayınladığı gizli raporda İran'ın en azından 2009 yılından bu yana Husilere silah desteği sağladığı, İran silahları ile yüklü cihan isimli geminin hükumet tarafından ele geçirilmesinden anlaşıldığı üzere askeri açıdan ve merkezleri Hizbullah’ın gözetimi altında Lübnan’da bulunan El Mesira ve Aden Layf kanalları üzerinden Husilere ve güney hareketi grubuna destek vermesi suretiyle basın açısından Husilere destek vermiştir. İran aynı zamanda eski Cumhurbaşkanı vekili Salim El Beyz üzerinden güney Yemen'deki Sünni vilayetler ile ilişkilerini de sağlamlaştırmıştır(El- bakiri,2013)

Dolayısıyla İran Husilerin Hizbullah örneğinde olduğu gibi yönetime geçebilmesi, böylece Husilerin Bab’ül Mendep boğazının kontrolünde kendilerine yardımcı olmaları, Husilere verilen destekten en büyük faydayı Hizbullah sağlamasına rağmen devrimin körfez içlerine kadar ihraç edilebilmesi gibi arzularla Yemen'de yaşanan koşullardan faydalanmaya çalışmıştır. Yemen'de yaşanan dönüşüm sonrasında İran Mansur Hadi'nin meşruiyetine itiraz etmiş Suudi Arabistan ve Arap koalisyon güçlerinin müdahalesini kabul etmemiş, aynı zamanda Ruhani 2013 yılında Suudi Arabistan ile ilişkilerini düzeltmek istediğini açıklasa da, kısa süre sonra Suudi Arabistan’ın siyasi, bölgesel ve küresel olayları anlamaktan aciz olduğunu, Yemen’e bombalar yağdırmak suretiyle bu başarısızlığını telafi edemeyeceğini söylemiş, Mina olayını kınamış, Suudi Arabistan'ı yetersizlikle suçlamış, tüm çabasını ülke dışına değil Suudi Arabistan'ın içişlerine harcamasının daha iyi olacağını söylemiştir. İran Yemen krizinin dört4 adımda çözülebileceğini düşünmektedir. Bunlar çatışmaların durması, yabancıların askeri saldırılarının durması, Yemen halkına insani yardım gönderilmesi tüm siyasi partiler ile toplumsal gruplardan temsilcilerin katılımıyla Yemen halk yönetimi ulusal diyalogları başlatılarak ulusal birlik hükümetinin teşkil edilmesidir(Kjetil Selvik,2015: 2).

Ancak 46 kadar Sünninin idam edilmesine rağmen Şii şeyh Namr Al Namr’ın idam edilmesinin ardından İran'daki Suudi Arabistan büyükelçiliği ve konsolosluğuna yapılan baskın sonrasında, Suudi Arabistan ve İran ilişkileri daha da kötüleşmiş ve bu olaylar Suudi Arabistan ile İran arasındaki ilişkilerin tamamen kesilmesine yol açmıştır.

Sadece İran ile de sınırlı kalmamış, İran'ın Lübnan’da olan hakimiyeti nedeniyle Suud ilişkileri de kötüleşmiştir. Suudi Arabistan Lübnan ordusunun ve Lübnan iç güvenlik güçlerinin silahlandırılması için yaptığı yardımları durdurmuş, böylece İran'ın Lübnan’a olan hakimiyetini durdurmak için baskı yapmıştır. Ancak hakikatte bu çok büyük bir hatadır ve İran'ın Lübnan’da hakimiyetini daha da artıracaktır. Bunun ardından İran Lübnan’a her türlü yardımı yapmaya hazır olduğunu duyurmuştur. Suudi Arabistan'ın bu kararı ise Lübnan’ın Tahran’da Suudi Arabistan büyükelçiliği ve konsolosluğunun baskının engellenmemesi nedeniyle İran'ın kınanmasını içeren kararda oy kullanmaktan çekinmesi, Lübnan dışişleri bakanı Hizbullah’ın işbirlikçilerinden biri olan partisine (ulusal özgürlük akımına)

bağlı olarak oy kullanmaktan geri durması yatmıştır. Bu kararlar merkez bankasından Suudi mevduatının çekilmesi ve Suudi vatandaşların seyahat konusunda uyarılması ile eşzamanlı olarak gerçekleşirken 2015 yılında uluslararası finansmanları İran karşısında uyaran yeni Amerikan kanunu da devreye girmiş dolayısıyla tüm bunlar İran ekonomisine olumsuz etki etmiştir. Özellikle de bazı körfez ülkeleri seyahat uyarısı konusunda Suudi Arabistan ile aynı yöntemi izlemişler ve bu durum Lübnan’ın gayri safi milli hasılasının %7.5’ini oluşturan turizm sektörünü olumsuz etkilemiştir(Schenker David,2016).

Malezya

Suudi Arabistan Malezya’nın askeri uçaklar göndermek suretiyle Arap koalisyonuna katılacağını duyurmuş, ancak Malezya bunu reddetmiş ve Suudi Arabistan'a gönderdiği uçakların Yemen'deki Malezya vatandaşlarını tahliye edilmesi için olduğunu duyurmuştur(Yaum sabi,2015).

Pakistan

Her iki ülkede de Sünni çoğunluğun varlığı nedeniyle Pakistan ve Suudi Arabistan arasında güçlü ilişkiler bulunmaktadır. Arabistan Pakistan’ı Arap koalisyon güçlerine katılmaya davet etmiş, ancak 10.4.2015 tarihinde gerçekleştirilen Pakistan parlamentosu oturumunda Pakistan’ın tarafsız kalması ve Yemen çatışmasına taraf olmaması kararı alınmıştır. Bu kararın nedenleri ise aşağıdaki gibidir: Pakistan halkı içerisindeki Şia nüfusun sayısı %10-15 arasındadır. Pakistan savaşa katıldıktan sonra kendi ülkesindeki iç çatışmaların artmasından korkmaktadır. Zira mezhep çatışmaları Karaçi vilayetinde kendini açıkça göstermektedir. Diğer yandan Sünni IŞİD’den korkulmaktadır. Dolayısıyla IŞİD Pakistan içerisindeki Şiileri hedef alabilir. Ayrıca Pakistan’ın baş düşmanı Hindistan’dır. İran'a uygulanan yaptırımlar kaldırıldıktan sonra Pakistan İran ile iyi ilişkiler kurmaya çalışmaktadır. Bu durum iki ülke arasında özellikle de petrol ticaretinde iyi düzeyde ticari ilişkilere fırsat oluşturmuştur. Ayrıca Pakistan El Kaide örgütü ve Taliban hareketi gibi iç terörle mücadele etmektedir. Dolayısıyla Pakistan’ın Yemen savaşına katılması Pakistan ordusunun dağılmasına neden olacaktır. Bir de Pakistan Suudi Arabistan ve İran'ın çatışma sahnesi olmuştur. Her iki ülke de Pakistan içerisindeki dini okulları finanse etmekte ve bu durum mezhep çatışmalarına neden olmaktadır. Dolayısıyla

Pakistan’ın Arap koalisyon güçlerine katılmaması Suudi Arabistan için büyük bir kayıptır. Zira Suudi Arabistan kara savaşlarında kullanmak üzere Pakistan ordusunu finanse etmektedir. Yine Pakistan nükleer bir güçtür, dolayısıyla İran karşısında Suudi Arabistan'ın konumunu destekleyecektir. Her ne kadar katılmasa da Pakistan, iki taraf arasında aracı olmaya hazır olduğunu ifade etmiştir (Aktaran: Abdulrahman, 2015: 5).

Senegal

Senegal Arap koalisyon güçlerine 2100 asker ile katılmıştır. Senegal bu katılıma onay vererek Mekke ve Medine’deki mukaddes İslami mekanların korunmasını hedeflemiştir. Öte yandan Mısır'ın tereddüt göstermesi ve Pakistan’ın reddetmesi sonrasında Suudi Arabistan'ın kara kuvvetlerine duyduğu ihtiyaç aşikar olmuştur. Muhaliflerin müdahale etmekten kaçırmasına rağmen Senegal’in bu kararı almasının ardından şu nedenler yapmaktadır: 1. Senegal'de büyük bir Sünni blok bulunmaktadır. 2. Bu katılım Suudi Arabistan ile Senegal arasındaki ilişkileri sağlamlaştıracaktır. Ayrıca bu Senegal’in koalisyona ilk katılımı değildir. Daha önce Irak’a karşı Amerika Birleşik Devletleri liderliğindeki uluslararası koalisyon güçlerinin bir parçası olarak körfez savaşına girmiş ve Suudi Arabistan'a kara güçleri göndermiştir. 3. Senegal kendi ülkesi içerisindeki projeleri finanse etmek ve iki ülke arasındaki ekonomik ilişkileri geliştirmek adına finansal ve nakit yardımlar almayı ummaktadır. 4. 2011 yılında Senegal’in Casamance bölgesinde bir isyan meydana gelmiş ve İran isyancılara silah göndermekle suçlanmıştır. Batı Afrika ekonomik topluluğu gölgesi altında birçok operasyona katılan ve barışı koruma operasyonlarına katılan Senegal ordusu çok iyi savaş yeteneklerine sahiptir. Bu alandaki saygınlığı nedeni ile Birleşmiş Milletler Senegal ordusunu sürekli olarak davet etmektedir. Senegal terörle mücadele konusunda aktif bir üye olup, Mali ve Kongo'da operasyonlara katılmıştır(Aktaran:Abdulrahman,2015). Öte yandan Senegal eski genelkurmay başkanı Birleşmiş Milletler genel sekreterinin özel danışmanıdır. Bu da ordunun profesyonelliğini göstermekte, yani koalisyona katılmasının Husiler ile mücadele konusunda faydalı olacağı anlamına gelmektedir.

Türkiye

Türkiye Yemen devrimine doğrudan müdahale etmekten çekilmiş ve demokratik dönüşüm ile Yemen’in tum metinde bu ayırma cızgısıne dikkat!!!

geleceğinin iyileştirilmesine yönelik çağrılar yapmakla yetinmiştir. Türkiye'nin diğer devrimlere karşı konumu ise farklı olmuştur. Tunus sahnesinde dikkatli davranırken, Mısır konusunda ise rejimi reformlar yapmaya ve halkın taleplerine ve istifa çağrılarına cevap vermeye davet etmiştir. Bahreyn konusunda tarafları kendine hakim olmaya ve doğrudan rejimi suçlamak yerine genel anlamda reformlar yapmaya davet ederken, Sünni Şii bölünmesinin tehlikelerine karşı uyarmıştır. Suriye rejiminin düşürülmesini istemiş, Libya’da ise NATO üyesi olarak müdahil olmuştur(Aktaran: Alrantisi, 2015). Ancak Yemen’de koşulların iyice kötüleşmesi sonrasında Türkiye Yemen'deki askeri operasyonları desteklediğini duyurmuş, Suudi Arabistan da askeri operasyonları önceden Türkiye’ye haber vererek siyasi ve lojistik açısından destekleyebileceğini düşünmüştür. Bu destek beklentisinin gerekçesi ise Husilerin Yemen'de sağlanan tüm anlaşmaları ihlal etmeleri ve San’a şehrini ele geçilmeleridir(Aktaran: Alrantisi, 2015).

Türkiye’nin bu tavrıda etkili olan nedenler şunlardır: Türkiye’nin bölgedeki İran nüfuzuna duyduğu kızgınlık, Suudi Arabistan ile ilişkilerini sağlamlaştırmak istemesi, Mısır, Libya ve Suriye’de rolünü kaybettikten sonra bölgede destekçi kazanma girişimi, uluslararası olmayan faktörlerin bölgedeki nüfuzunu kırılması ve bölünme çağrılarına karşı koyma vb. Türkiye, Yemen konusunda İran'ın tavrını kınamış ve bu durum Ankara ile Tahran arasında gerginliklere neden olsa da, ihtilaf açısından açıklamalardan öteye gitmemiştir. Ancak Türkiye askeri müdahaleye girişmemiştir. Çünkü Türkiye müdahaleye karşı olan İran ve Rusya’dan petrol ithal etmekte, İran ile Türkiye arasında ticari ilişkiler bulunmakta, Türkiye’de yaklaşık %10 oranında Şii nüfus bulunmaktadır. Her ne kadar Türkiye’deki Şiiler ile İran Şiileri arasında farklılıklar bulunsa da, Türkiye’deki kamuoyu askeri operasyonlara katılmayı doğru bulmamaktadır. Ayrıca PKK ve diğer ortak tehditlere karşı iki ülke arasında güvenlik anlaşmaları bulunmaktadır(Aktaran: Alrantisi, 2015).

3.5.2. Küresel Aktörler