• Sonuç bulunamadı

3.3. Suudi Arabistan’ın Yemen’e Müdahalesi ve Uluslararası Hukuk

3.3.2. Davetle Müdahale Bakımından

Yemen Cumhurbaşkanı, meşruiyetini korumak için Suudi Arabistanın müdahalesini talep etmiştir; ancak Husiler, en önemlisi başkent Sana'a olan Yemen'deki bazı stratejik bölgelerin kontrolünü ele geçirmiştir. Başka bir deyişle, bu dönemde Yemen Hükümeti bazı şehirlerin etkin kontrolünü kaybetmiştir.

Yemen'deki çatışma ‘vekâlet savaşı’ olarak adlandırılmakta olup, Husiler’in yapancı bölgesel bir güçle bağlı olduğunu düşünülmektedir. Ancak dolaylı saldırı veya vekalet savaşı olarak bilinen durumlar bazı koşullara sahiptir. BM Genel Kurulu'nun ikinci maddesi, saldırı tanımında yalnızca sınırları dışındaki bir devletin silahlı kuvvetlerinin askeri eylemlerini kapsamadığı şeklinde atıfta bulunmaktadır. Aynı zamanda bir devletin hedeflerine ulaşmak için başka bir devletin sınırları içinde askeri eylemler yürütmek için silahlı gruplar, çeteler veya paralı askerleri göndermek ve kullanmak dış saldırı tanımına girmektedir. UAD, lojistik destek şeklinde yardım sağlanmasının dış saldırı kapsamında olduğunu belirtmektedir(Ruys& Ferro, 2016:72).

Bu noktada "Overall Control" (tam kontrol) olarak bilinen bir kavramdan bahsetmek gerekmektedir. Bu kavram Yugoslavya devletinin Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından Tadic davasında tanımlanmıştır.3 Tam kontrol kavramı, bir devletin kendi amaçlarını gerçekleştirmek ve hedef devletin tamamını kontrol etmek için o ülkedeki silahlı grupları desteklemesi anlamına gelmektedir. Silahlı grupları destekleyen ülkenin kendi hedefine ulaşmak amacıyla bu grupların askeri eylemlerini planlaması ve koordine etmesi ile onlara silahlar, eğitim ve finansmanı sağlaması bu kapsamda düşünülmektedir.

İran'ın, Yemen’in meşru hükümetini devirmek için silahlı gruplar, çeteler veya paralı askerler gönderdiğini ispatlayacak hiçbir kanıt bulunmamaktadır. İran, Husi gruplarına destek sağladığı kanıtlansa bile bu durum İran'ın Husiler aracılığıyla menfaatlerini gerçekleştirmeye çalıştığı anlamına gelmemektedir. Zira İran, Yemen'deki Husiler’in tüm eylemleri üzerinde kontrole sahip değildir(Ruys &

Ferro, 2016:75). Ancak Husiler ile İran arasında yakın bir ilişki olduğuna dair bazı kanıtlar vardır(El-Arabi,2016). Ocak 2013'te Yemen sahil güçleri, Husiler’e İran silahlarını, roketlerini ve hazır mühimmatı götüren bir savaş gemisi ele geçirmiştir. İran Cumhuriyet ordusu, Husiler’i savaşta eğitim verdiklerine dair kanıtlar da vardır. Bununla birlikte KİK İran'ın Yemen krizine katılım oranını belirlemede açık değildir. Güvenlik Konseyi İran'ı Yemen hükümetine karşı El-Husi milislerini desteklemekle suçlamamıştır(Jamih, 2014). Güvenlik Konseyi’nin bazı üyeleri arasında Suudi Arabistan'ı müdahale ve genişletme planları başlatmak ve bu müdahaleyi meşru kılmak için İran'ın katılımını istismar etmekle suçlamıştır. Suudi Arabistan Büyükelçisi Husi ile İran arasındaki güçlü ilişkiyi açıklamıştır.

İran'ın Husiler'e askeri destek sağladığı yönünde raporlar da göndermiştir. Öte yandan ABD'nin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, İran'ın Husiler'e desteğini gösteren bu raporların farkında olduklarını söylemiştir. Ancak, Husiler’in İran'ın hedeflerini gerçekleştirmek için böyle bir destek aldığını gösteren hiçbir kanıt bulunamamıştır. Yemen'deki Husiler’in faaliyetlerinin tümünün İran’ın kontrolü altında olmadığını da eklemiştir (Ruys,& Ferro, 2016:74).

Devletin müdahale talebinin kabulü ve meşruiyeti kazanabilmesi için yerine getirilmesi gereken şartlar bulunmaktadır. Devlet, bütün toprakları üzerinde tam kontrole sahip olması ve müdahale talebi halkın iradesini temsil eden bir kişi tarafından yapılması gerekmektedir. Devletin rızası zorla değil, halkın temsilcileri aracılığıyla özgürce gelmesi şarttır. Onayın müdahale eyleminden sonra değil, müdahalenin öncesinden gelmesi gerekmektedir. Askeri yardımlarda onay kapsamında olmalıdır.

Müdahale talebinde bulunan kişide bulunması gereken koşullar da bulunmaktadır (Ruys& Ferro, 2016:77-79):

1. Devletin tüm toprağı üzerinde fiili bir yetkiye sahip olmalıdır. 2. Uluslararası olarak tanınmalıdır.

Dolayısıyla, iç savaşlarda müdahale talebinde bulunma meşru bir davet üzerine kuruludur. Birincisi devletin bütün toprakları üzerinde etkili bir yetkiye sahip olamaması halinde müdahale talebi geçersiz kabul edilmektedir. Yemen’deki olayda silahlı gruplar ülke topraklarının bir bölümünü devralmıştır. Ayrıca eğer hükümet, devletin başkentini temsil eden toprak parçası üzerinde etkin bir şekilde kontrol edip,

kendi topraklarında bazı bölgelerin kontrolünü kaybetse bile müdahale isteme hakkına sahiptir. İkinci şart devletin uluslararası düzeyde tanınmış olmasıdır. Bu tanınma devletin BM ve diğer bölgesel ile uluslararası örgütlerde üyeliği yoluyla sağlanmaktadır. Devletin diğer ülkelerle diplomatik ilişkileri olmalıdır. Devlet halkın iradesini temsil ediyorsa ve tüm sınırları üzerindeki etkili kontrolünü empoze ederse, uluslararası tanınmaya hakkı vardır.

Başkan Mansur Hadi, başkent Sanaa gibi Yemen'deki bazı önemli bölgelerin denetimini kaybettikten sonra müdahale talebini göndermiştir. Cebirsel olarak Sana’a’da ikamet etmiştir. Fakat Mansur Hadi güney Yemen'e kaçmayı başardıktan sonra Yemen'in güney ve doğu bölgesini kontrol etmeyi başarmıştır. Mansur Hadi, Yemen Ordusu’nun ve bazı üst düzey makamların, illerin ve Halk Direniş Komitelerinin desteğini almıştır.

Suudi Arabistan'ın Yemen'e müdahalesi, Güvenlik Konseyi 2216 kararının kabulü ile Arap Devletleri Ligi'nden bölgesel ve Güvenlik Konseyi'nden uluslararası destek almıştır. Bu karar, Husilerin saldırılarını kınamış ve Suudi Arabistan'a (Riyad’a) gittiğinde bile Mansur Hadi hükümetini tanımıştır. Mansur Hadi hükümeti uluslararası desteğe sahiptir ve Yemen'deki bazı illerin denetimini kaybederse, askeri müdahale talebi sırasında Yemen’in, güney ve doğu bölgelerinin kontrolü devam etmektedir (Ruys& Ferro, 2016:83). Ayrıca, bölgesel ve uluslararası meşruiyete sahip olduğu müddetçe askeri müdahale talebinde bulunma meşru bir haktır.

İç Savaş ve Dış Müdahale İlişkisi

Yemen Cumhurbaşkanı Mansur Hadi'nin Yemen'de bir iç savaş sürerken müdahale talep etme hakkı olup olmadığı üzerine tartışmalar da bulunmaktadır. Bununla ilgili iki görüş vardır (Ruy& Ferro, 2016:86-87).

İlk görüşe göre, Yemen'de bir iç savaş sırasında müdahale talep etme hakkı negatif eşitlik veya oy kullanmaktan kaçınma denmektedir. Burada üçüncü devlet müdahale etmemeli veya iç savaşa sahip bir ülkeye yardım etmemelidir. İngiltere’nin dış politikasının temeli de budur. İç savaş olması halinde devletin iradesini temsil eden tek bir parti ya da hükümet bulunmamasıdır. Geleceklerini özgürce müdahale etmeden belirlemek halka verilmelidir. Kendi kaderini tayin hakkı, BM’nin ilkesidir. İkinci görüşe göre, müdahale, meşru hükümetin saldırı yapan silahlı gruplara karşı yardım talebine dayanması gereklidir. Eğer halkın kendi kaderini tayin hakkı iç

savaşların varlığında müdahaleyi engelliyorsa, uluslararası olmayan silahlı çatışma durumunda Hükümet'in müdahale talebi hakkı söz konusudur. Uluslararası Adalet Divanı, müdahalenin iç savaşa karşı olmadığı ve halkın kendi kaderini tayin hakkını etkilemediği sürece iç savaş durumunda askeri müdahaleye de izin vermiştir. Bunun için gerçekleştirilmesi gereken iki şart bulunmaktadır:

A. Teröre Karşı Müdahale

Terörizm uluslararası barış ve güvenlik için bir tehdittir. Böylece, kendi kaderini tayin hakkı, bir talep üzerine yapılmış müdahaleyi meşru kılmaktadır. Terörizmle savaşa girildiği için müdahalenin iç savaşa karıştırılmasının şartıyla gerçekleşebilir. 2013'te Mali’deki Fransa müdahalesini örnek almakta fayda bulunmaktadır. Fransa müdahalesi, Geçici Federal Hükümetin güneydeki terörist gruplara karşı yardım talep etmesi üzerine gelmiş ve hükümetle göstericiler arasındaki çatışmaya müdahale edilmemiştir. Yemen Savaşı’nda, uluslararası toplum tarafından terörist gruplar olarak tanınmayan Husiler’in eylemlerine karşı sert bir fırtına olmuştur. Mansur Hadi, yaptığı konuşmada Husiler yerine El-Kaide'yi terörist gruplar olarak nitelendirmiştir. Bu durum, Suudi askeri müdahalesinin Yemen'de iç savaşı etkilemesine neden olmuştur.

B. Halkın Geleceğini Belirleme Hakkını Engelleyenlere Karşı Müdahale Bu karşı-müdahale, savaşın taraflarından birinin, üçüncü bir ülke tarafından askeri ve fiziksel olarak desteklendiği ve destek aldığı devletin hedeflerine ulaşmak için çalıştığı, yani üçüncü bir ülkenin iç savaştaki bir grup üzerinde kontrol sahibi olmasıdır. Böylece, karşı müdahale, bir devletin kendi kaderini tayin hakkını önündeki engelleri kaldırmak için ortak savunma şeklinde yapılmasıdır. Bu durumda, karşı müdahale üçüncü devlete karşı yapılmakta ve meşru hükümettin müdahale talebine dayanmaktadır. Bu tür müdahaleler üçüncü devletin müdahalesini durdurmak ve halkın kaderini ve geleceğini kararlaştırmasına izin verdiği için meşru kabul edilir.

Yemen örneğinde Körfez Ülkeleri, Suudi müdahalesini haklı çıkarmak için İran’ın iç savaşta Husileri desteklemesini öne sürmektedirler. Husiler ile İran arasındaki yakın ilişkiden bahsedilmişti. İran, Husiler'e ağır silahlar, roketler, askeri eğitim, malzeme ve medya desteği sağlamaktadır. İran'ın eylemleri Yemen'in içişlerine saldırganlık ve müdahale olarak görülmektedir. Suudi askeri müdahalesini

meşru kılmak için 2015 yılında bir Güvenlik Konseyi kararı (2216) yayınlanmıştır. Husiler, demokrasi geçiş sürecini bozmak, kaos yaymak ve halkın kendi kaderini belirleme hakkını alıkoymakla suçlanmıştır. Fakat bu tür dolaylı müdahale, ülkenin yasadışı işgalinde eskiden kullanılmıştır. Bu müdahale türü, bağımsızlık hareketlerini desteklemek ve işgal altındaki ülkelerin bağımsızlık kazanmalarına yardımcı olmaktadır.

Demokratik hükümetlerin kurulmasına dayanan bir askeri müdahale de bulunmakta, ancak uluslararası desteğine dayanmamaktadır. Bu müdahale, diktatörlerin devrilmesi ve yeni bir demokratik hükümet kurulması hedeflemektedir. Bunun bir örneği, 2003'te ABD'nin Irak'a askeri müdahalesidir. Bu müdahale Saddam Hüseyin rejimini devirmeyi ve demokratik rejim amaçlamaktadır. Ancak tür bir müdahale BM tarafından onaylanmadıkça meşru sayılmamaktadır (Ruys& Ferro, 2016:89-90).