LİSE II. SINIF BİYOLOJİ DERSİ SİNDİRİM SİSTEMİ KONUSUNDA UYGULANAN ÇOKLU ZEKA KURAMININ ÖĞRENCİLERİN BAŞARILARILARINA ETKİSİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
SÜREYYA KURTCUOĞLU
LİSE II. SINIF BİYOLOJİ DERSİ SİNDİRİM SİSTEMİ KONUSUNDA UYGULANAN ÇOKLU ZEKA KURAMININ ÖĞRENCİLERİN BASARILARILARINA ETKİSİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
SÜREYYA KURTCUOĞLU
Danışman Prof. Dr. Mustafa YEL
JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI
Ortaöğretim Fen ve Matematik Alanları Eğitimi Bölümü Yüksek Lisans Programında Kayıtlı olan 058141105 numaralı Süreyya KURTCUOGLU'nun "Lise II. Sınıf Biyoloji Dersi Sindirim Sistemi Konusunda Uygulanan Çoklu Zeka
Kuramının Öğrencilerin Başarılarına Etkisi " başlıklı tez tarihinde, jürimiz tarafından Biyoloji Eğitim Anabilim Dalında Yüksek Lisans Tezi olarak
kabul edilmiştir.
Adı Soyadı İmza
Üye ( Tez Danışmanı): Prof.Dr. Mustafa YEL Üye:
Üye: Üye: Üye:
bu alana yönlendiren ve çalışmalarımın devamını sağlayan, ders ve tez aşamasında desteğini esirgemeyen değerli hocam sayın Prof.Dr. Mustafa YEL'e sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Çalışmamda, gerekli testlerin geçerlik-güvenilirlik çalışmalarının yapılması, fikirlerimin değerlendirilmesinde tezimle ilgili yorumlarını ve yardımlarını esirgemeyen Araş.Gör. Mehmet YAKIŞAN' a samimi teşekkürlerimi sunuyorum.
Verilerin istatistik olarak değerlendirilmesi ile ilgili çalışmalarda yardımlarını gördüğüm Araş.Gör. Nilay KESKİN' e teşekkürlerimi sunuyorum.
Uygulama yapılan okulda okul idaresine ve Ceylanpmar Lisesi 10/A ile 10/B sınıfı öğrencilerine teşekkür ediyorum.
Araştırmam boyunca her türlü konuda desteklerini esirgemeyen eşim Zafer YİGİTEL'e ve annem Fatma babam Nurettin KURTCUOGLU'na sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Süreyya KURCUOĞLU
ÖĞRENCİLERİN BAŞARISINA ETKİSİ
Kurtçuoğlu, Süreyya
Yüksek Lisans, Biyoloji Öğretmenliği Bilim Dalı Tez Danışmanı: Prof. Dr. Mustafa Yel
Nisan - 2007
Bu çalışmada amaç; çoklu zeka teorisine dayalı biyoloji öğretiminin, öğrencilerin akademik başarıları üzerine geleneksel yöntemlere kıyasla ne kadar etkili olduğunu araştırmaktır.
Çalışma grubu olarak, 2006-2007 öğretim yılında, Şanlıurfa Ceylanpmar Lisesi'nde 10. sınıf fen bölümünden iki sınıfta öğrenim görmekte olan öğrenciler seçilmiştir. Deney ve kontrol grubu olarak sınıflar rastgele belirlenmiştir. Deney ve kontrol grubunda 30'ar kişi yer almıştır. Çalışma 4 hafta uygulama ve 2 hafta ön ve son testlerin uygulanması ile 6 hafta sürmüştür. Deney grubuna, "Sindirim Sistemleri" konusu Çoklu Zeka Kuramı temelli işlenirken, kontrol grubuna geleneksel yöntemle işlenmiştir. Uygulamalar, araştırmacı tarafından yapılmıştır.
Verilerin toplanmasında, Sindirim Sistemleri Başarı Testi kullanılmıştır. Elde edilen sayısal veriler SPSS'de değerlendirilmiştir. İstatistiksel değerlendirmede, iki ortalamanın farkına dair ilişkisiz değişkenler için t-testi kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlar 0.05 anlamlık düzeyinde değerlendirilmiştir.
Çalışma sonucunda, Çoklu Zeka Kuramı temelli öğretimin, geleneksel yönteme göre öğrenci başarısına istatistiksel olarak anlamlı bir etkisinin olduğu belirlenmiştir.
EFFECT OF MULTIPLE INTELLIGENCES BASED INSTRUCTION ON TENTH GRADE STUDENTS' ACADEMICAL ACHIEVEMENT İN BIOLOGY
Kurtçuoğlu, Süreyya
M. Sc. Thesis, Biology Teacher Branch of Science Counsellor of Thesis : Prof. Dr. Mustafa YEL
Nisan - 2007
The purpose of this study was to investigate the effect of multiple intelligence based biology education upon the academic success of the students compared to the tradıtional approach.
The space of the study was the students studying in two different science classes in Ceylanpmar High School in 2006 - 2007 academic year. The classes were arbitrarily chosen as the "control" and "experimental" groups. Both groups were consisted of 30 students. The study took 6 weeks, 4 weeks fort he education, 2 weeks fort he application of the pre- and final-tests. The experimetal groups was taught "the digestive systems" based on Multiple intelligence Theory (MİT) while the control group was educated with the use of tradional approach. The applications were carried out by the researcher.
The data were collected with Digestive Systems Test, the numerical data obtained were analysed with the use of SPSS program. The statistacal evaluations were carried out with t-test fort he disconnected variables. The results obtained were evaluated at 0.05 significance level.
The study revealed that the multiple intelligence based education has a statistically significant effect upon the success rate of the students compared to the traditional approach.
JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI I ÖNSÖZ II ÖZET III ABSTRACT IV TABLOLAR LİSESİ V BOLUM I l.GİRİŞ 1.1. Problem Durumu 1 1.2. Kavramsal Çerçeve 5 1.2.1. Beyin ve Fonksiyonu 5 1.2.2. Zeka ve Zeka Testleri 8 1.2.3. Öğrenme ve Bireysel Farklılıklar 15
1.2.4. Çoklu Zeka Kuramı 17 1.2.4.1. Çoklu Zeka Alanları ve Özellikleri 23
1.2.4.1.1. Sözel/Dilsel Zeka 23 1.2.4.1.2. Mantıksal/Matematiksel Zeka 27
1.2.4.1.3. Görsel / Uzlamsal Zeka 30 1.2.4.1.4. Bedensel/Kinestetik Zeka 32 1.2.4.1.5. Müziksel / Ritmik Zeka 34 1.2.4.1.6. Sosyal / Kişilerarası Zeka 36 1.2.4.1.7. İçsel/Özedönük Zeka 39
1.2.4.1.8. Doğa Zekası 41 1.2.5. Çoklu Zeka Alanlarının Belirlenmesi 44
1.2.6. Çoklu Zeka Kuramı ve Eğitim 45 1.2.7. Çoklu Zeka Kuramı ve Fen Eğitimi 48 1.2.7.1. Sözel / Dilsel Zeka ve Fen Eğitimi 50 1.2.7.2. Mantıksal / Matematiksel Zeka ve Fen Eğitimi 50
1.2.7.8. Doğa Zekası ve Fen Eğitimi 52 1.3. Problem Cümlesi 53 1.4. Alt Problemler 53 1.5. Araştırmanın Amacı 53 1.6. Önem 54 1.7. Varsayımlar 55 1.8. Sınırlılıklar 55 1.9. Tanımlar 56 BÖLÜM II 2.İLGİLİ ARAŞTIRMALAR 2.1. İlgili Araştırmalar 57 BÖLÜM III 3.YÖNTEM 3.1. Araştırma Modeli 65 3.2. Evren ve Örneklem 66 3.2.1. Evren 66 3.2.2. Örneklem 66 3.3. Verilerin Toplanması 67 3.4. Verilerin Analizi 68 BÖLÜM IV 4BULGULAR ve YORUMLAR 4.1. Bulgular ve Yorumlar 69
KAYNAKÇA 76 EKLER 84
Sayfa No
Tablo 1.1.2. Zekaya İlişkin Eski ve Yeni Bakış Açısı 11
Tablo 3.1. Araştırmanın Deseni 65 Tablo 3.2. Araştırmanın Örneklemi 68 Tablo 4.1.1. Deney-Kontrol Grubu Ön Test Başarı Puanlarına İlişkin t-testi Sonuçları 69
Tablo 4.1.2. Kontrol Grubunun Ön Test-Son Test Puanlarına İlişkin t-testi Sonuçları 69 Tablo 4.1.3. Deney Grubunun Ön Test-Son Test Puanlarına İlişkin t-testi Sonuçları 69 Tablo 4.1.4. Deney Grubu İle Kontrol Grubunun Son Test Puanlarına İlişkin t-testi
Sonuçlan 70
BÖLÜM 1
l.GİRİŞ
1.1. Problem Durumu
21. yüzyılda teknoloji hızla gelişmekte ve mevcut bilgiler gün geçtikçe eskimektedir. Bu nedenle teknolojik buluşların ve yeni bilgilerin zaman kaybetmeden öğrenilmesi gerekmektedir.
Sürekli gelişen teknoloji ile birlikte eğitimin önemli bir basamağını oluşturan ve okullarda verilen formal eğitimden beklentiler de her geçen gün değişmektedir. Önceleri sadece bilgi aktarımı gerçekleştirilmesi beklenen eğitimden bugün çok daha fazlası istenmektedir. Çünkü toplumun aynası olan eğitim sistemlerinde değişim zorunlu hale gelmiştir (Özden, 2002:54-55:17).
Eğitim programlarının çağın gereksinimlerine yanıt verebilecek şekilde yenilenmesi ve ilk adımın bireysel özellikleri belirleyerek atılması gerekmektedir. Bu hedefe en uygun yolun öğrenci merkezli eğitim ve öğretim olduğu açıkça görülmektedir. Bu nedenle günümüzde bireyselleştirilmiş eğitimi destekleyen esnek programlara ihtiyaç duyulmaktadır (Demirel, 2000:54-55).
Öğrenen Merkezli Program tasarımları çağdaş eğitim anlayışına sahiptir. Bu yaklaşım, öğreneni ön planda tutarak, öğrenciyi program merkezine alır. Öğrenim etkinlikleri bireylerin ilgi ve ihtiyacına göre tasarımlanır, bireyin kendine özgü gelişim özellikleri dikkate alınır ve öğrencinin özel ilgi alanları ile gereksinimlerini karşılayabilmesi hedeflenir (Varış, 1996:75-80).
Özellikle bilimsel ve teknolojik gelişmelerin insan yaşamına etkisi son yüzyılda belki de geçmişte hiç olmadığı kadar açık bir şekilde görülmektedir. Küreselleşme, uluslar arası ekonomik rekabet, hızlı bilimsel teknolojik gelişmeler, gelecek yüzyıllarda da insan yaşamını etkilemeye devam edecektir. Bütün bunlar dikkate alındığında ülkeler, güçlü bir gelecek oluşturmak için her vatandaşın fen ve teknoloji okuryazarı olarak yetişmesinin gerekli olduğunun ve bu süreçte fen
derslerini önemli rol oynadığının bilincindedir. Bu öneminden dolayı, gelişmiş ülkeler başta olmak üzere bütün ülkeler sürekli olarak fen ve teknoloji eğitiminin kalitesini artırma çabası içindedir (Yılmaz, 2005:11).
Bir ülkenin ihtiyacı olan, çağın gerektiği nitelikli insan gücünün kazandırılması eğitimden geçer. Bu gereksinimin karşılanması ancak ilköğretimden başlayarak okullarda etkili bir fen eğitiminin gerçekleştirilmesi ile mümkündür (Kaptan ve Korkmaz, 2001:20).
Fen eğitiminin en önemli aşamasını ortaöğretim kurumlarında verilmekte olan fen bilimleri dersleri oluşturmaktadır. Temel olarak, ilköğretim 1. kademesinin 1., 2. ve 3. sınıflarında hayat bilgisi dersi içinde, 4. ve 5. sınıflarında fen bilgisi adı altında sınıf öğretmenleri tarafından fen eğitimi verilmektedir. İlköğretimin 6. , 7. ve 8. sınıflarında fen bilgisi dersleri branş öğretmenlerince okutulmaktadır. Ortaöğretim de ise fen bilimleri alanlarına göre ayrılmakta fizik, kimya ve biyoloji dallarında branş öğretmenleri tarafından daha da ayrıntılı olarak öğrencilere aktarılmaktadır.
Ortaöğretimde verilen fen derslerinde özellikle biyoloji çağımızın en hızlı gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerin eğitimine en çok önem verdiği, araştırmaların en yoğun olarak yapıldığı bilim dalıdır.
Biyoloji dersi, ortaöğretimin amaçları ışığında çocuğun ilgisini ve yeteneklerini çok yönlü olarak geliştirerek gerekli bilgi, beceri ve işbirliği içinde çalışma alışkanlığı gibi davranışlarla onu hayata hazırlayan bir derstir. Temelde, biyoloji dersi çocuğun kendini, diğer canlıları ve çevresini bilimsel açıdan kavramasını, bilimsel araştırma yöntemini ve bilimsel düşünmeyi öğrenmesini sağlamaktadır (Akgün, 1996:19-22).
Etkili bir biyoloji eğitimi birbiri ile ilişkili beş etkinliğe odaklanmalıdır. Bunlar:
a)Bilme ve anlama b)Bulma ve keşfetme
c)Hayal etme, dört boyutlu düşünme ve yaratma d)Duyarlı olma
e)Kullanma ve uygulama
Biyoloji bilimi, hedeflediği bu erişler ile hızla yenilenen dünyada önemli bir yere sahiptir. Bu bilimin yeni nesillere aktarılması da aynı oranda gün geçtikçe değer
kazanmaktadır. Biyoloji derslerinde bilgiyi hazır olarak alan değil araştıran, üreten, sürekli öğrenen bireyler yetiştirmek amacı güdülmektedir. Bunun bir sonucu olarak da öğreneni daha donanımlı hale getirebilmek için yeni yöntem ve tekniklere ihtiyaç duyulmaktadır.
Biyoloji öğretiminde iki temel sorundan söz edilebilir. Bu soranlar daha çok sayıda öğrencinin belirlenen amaçlara ulaşması ve öğrencilerin öğrenme düzeylerinin artırılmasıdır. Bugün Türkiye'deki fen bilimleri öğretimine genel olarak bakıldığında öğrencilere araştırıcılık, yaratıcılık gibi özelliklerin kazandırılmadığı, ezberciliğe yönelik öğretim yapıldığı gözlenmektedir. Biyoloji öğretimi ile yapılan araştırmalarda, öğretmenlerin daha çok geleneksel öğretim yöntemlerine göre ders işledikleri, bireysel farklıklara yönelik yöntemlere itibar etmedikleri ortaya çıkmıştır (Nasuhoğlu, 1984).
Öğrenme ve öğretme teknikleri hakkındaki yeni bilgiler öğrenmenin parmak izi kadar kişiye özgü olduğunu herkesin öğrenme tür ve kapasitesinin farklı olduğunu ortaya koyaktadır. Uygun öğrenme ortamında öğrenmeyecek birey yoktur. Böyle bir sonuca ulaşmak için bireysel özelliklere değer veren çok yönlü zihinsel gelişim hedeflendiği bir eğitim anlayışının eğitim sistemine egemen olması gerekmektedir (Özden, 2002:15-17).
Biyolojinin bir bilim dalı olarak günümüzde ve gelecekte oldukça önemli bir yere sahip olduğu açıkça görülen bir gerçektir. Bu nedenle biyoloji eğitimi sadece üniversitelerde değil daha alt seviyelerde de en verimli hale getirilmelidir. Biyoloji eğitiminin verimliliğini arttırmak için eğitim ilk basamaklarında ilköğretim ve orta öğretim seviyesinde önemli temellerin atılması gerekmektedir.
Biyoloji eğitiminde, geleneksel eğitim teknolojilerinin yerine, çağdaş eğitim teknolojilerinin kullanılması zorunlu hale gelmiştir. Çünkü hızla ilerleyen biyoloji bilimin öğrencilere geleneksel yöntem ve tekniklerle verilmeye devam edilmesi, yenilikten araştırmacılıktan uzak kalmak anlamına gelmektedir (Canoğlu, 2004).
Biyoloji eğitiminin geliştirilmesi için öğrencilerin biyoloji konularını daha iyi öğrenerek kalıcı bilgi elde etmelerinin ve bu bilgileri yorumlayabilirle yeteneğinin kazandırılmasının amaç olarak belirlenmesi gerekmektedir (Aşılıoğlu ve Aytaç, 2002). Buna göre biyoloji eğitiminde yeni öğretim yaklaşımları kullanılarak en iyi verim sağlanmalıdır.
Yeni eğitsel yöntemlerden biri olan Çoklu Zeka Kuramı, her bireyin farklı derecelerde, çeşitli zekalara sahip olduğunu; bunun da kişilerin öğrenme biçimlerini, ilgilerini, yetenek ve eğilimlerini etkilendiğini vurgulayarak ortaya koymaktadır (Kaptan, 1999).
Çoklu Zeka Kuramı, bugün geleneksel yöntemlerin aksine öğrencilerin birden fazla zeka alanlarını dikkate alarak, sınıftaki bütün öğrencilere ulaşacak öğretimde yöntem zenginliğini arttırmaktadır. Bu kuramın biyolojideki önemi, bu yöntemin biyoloji dersinin çok boyutlu açmalarını karşılayabilecek olmasından kaynaklanmaktır (Aşçı ve Demircioğlu, 2002).
Biyoloji ünitelerinden "Sistemler "ünitesi içinde yer alan konulardan biri olan "Sindirim Sistemleri" konusu, diğer sistemlerde de olduğu gibi zor ve ezbere dayalı öğrenilmesi gereken bir konu olarak düşünülmektedir.
Dikmenli ve ark. (2002)'nm bildirdiğine göre son zamanlarda yapılan bir çok araştırma, sindirim ve omurgalı hayvanların sınıflandırılmasında öğrencilerin kavram yanılgısına sahip olduklarını ortaya koymuştur.
İlkokuldan, üniversiteye kadar öğrenciler tarafından biyoloji konularının doğru algılandığı ve kavrandığı söylenemez (Aşçı ve Demircioğlu, 2002). Aynı şeyler/'Sindirim Sistemi " için de söylenebilir .Konu yoğunluğu çalışmalar ile genel olarak biyoloji eğitimi hedeflerine daha da yaklaşılacaktır.
1983 yılında Hovvard Gardner tarafından ortaya atılan ve eğitimciler tarafından büyük ve olumlu ilgi gören Çoklu Zeka Kuramı'nda öğrencilerin bireysel farklılıkları göz önüne alınarak eğitim verilmesi gerektiği ilkesi benimsenmiştir. Kuramda bireylerin zekalarının sekiz türde var olduğu belirtilmiştir (Gardner, 1995).
Bu çalışmada sistemler konusu içerisindeki "Sindirim Sistemi" konusunun Çoklu Zeka Kuramı temelli öğretimin öğrencilerin başarısı açısından, klasik öğretim yöntemine göre etkili olup, olmadığını araştırmak amaçlanmaktadır.
1.2. Kavramsal Çerçeve
1.2.1. Beyin ve fonksiyonu
Eğitimdeki sorunların çözümünde karşılaşılan güçlüklerden biri de eğitime ışık tutabilecek biyoloji, psikoloji, nöroloji, sosyal bilimler gibi bilim dallarındaki bulguların eğitim sisteminin içine kolay monte edilemeyişidir. Günümüzde, eğitimin çok yönlü bir uğraş olduğu açıkça görülmektedir. Eğitim her türlü ortamdan ve durumdan etkilenmektedir. Ancak bu gerçek geleneksel eğitim düşüncesi tarafından reddedilmektedir.
Eğitim sisteminde, eğitim bilimleri ile diğer bilimler birlikte faaliyetlerini sürdürdükleri sürece öğrenme öğretme ortamları en iyi düzeylere ulaşma imkanı bulacaklardır.
Çeşitli bilim dallarının eğitim üzerine yaptığı araştırmalardan bazıları da beyin ve fonksiyonu hakkında yapılan araştırmalardır.
Beyin üzerine araştırmalar yapan uzmanlar normal insanların beyinlerinin çok az bir bölümünü hatta ancak %Y ini kullanabildiklerini belirtmektedir, %1'in normallik sınırı olması %99'luk kullanılmayan kısmın "keşfedilmeyi bekleyen hazine" olarak görülmesine neden olmaktadır (Saygın, 2004:26).
İnsanlar, bugün sahip oldukları bu beyin gücünün farkında bile değillerdir. Bunun temelinde ise beynin tam olarak kavranamaması yer almaktadır. İnsanoğlu, beynin işlevinin ne olduğunu nasıl çalıştığını nasıl geliştiğini bilmemektedir.
Bilim adamları beynin nasıl çalıştığı, ne işe yaradığı ve yapısı hakkında önemli sonuçlara ulaşmışlardır. İnsanda bulunan 100 trilyon hücrenin yaklaşık 100 milyarı beynimizdedir. Yetişkin bir insanın beyni 1000-1350 gram arasındadır. Beynin ağır olması ya da sinir hücrelerinin yani nöronların sayısını fazla olması zeka ile bağlantılı değildir. Hayatın ilk yılında beyin hücrelerinin sayısı azalmakta ama beynin ağırlığı iki kat artmaktadır. Çünkü nöronlar işitilen, görülen, dokunulan, koklanan, tadılan uyarılara tepki verirken, dentritler yoluyla fiziksel bağlantılar kurmakta ve gelişmektedir. Çocuğun aktif yaşantısı, zihinsel çabası ve zengin çevresel uyarıcılar dentritlerin dallanmasını hızlandırmaktadır. Böylece zeka gelişmektedir (Selçuk, Kayılı ve Okut, 2004:13).
Çocukların beyinlerini ve öğrenme potansiyellerini geliştirmek için onlara zengin uyarıcılarla dolu bir çevre oluşturulmalıdır. Uyarıcıların çok ve çeşitli olması, duyu organlarının da çok ve çeşitli kullanılması anlamına geleceği için böyle bir ortamda çocuk dokunarak, tadarak, görerek, işiterek, yaparak, yaşayarak, hissederek öğrenecektir.
California Berkeley Üniversitende bir grup araştırmacı tarafından (Bennet, Diamond, Krech ve Rosenzvveig) fareler üzerinde beyinle ilgili çalışmalar yürütülmüştür. Araştırmanın sonucunda zenginleştirilmiş ortamda (oyuncak, merdiven, tekerlek, ses, ışık) yaşayan farelerin beynindeki glial hücrelerinin (sinapslarm taşınmasında ve beyin beslenmesinde görevli hücre) sessiz, karanlık ortamda yaşayan farelere göre çok daha fazla olduğu tespit edilmiştir (Caine ve Caine, 2002:30-31).
Bu araştırmanın sonucu eğitim sisteminde yer alan öğrenciler için uyarlandığında, öğrenciler çok zenginleştirilmiş bir öğrenme - öğretme ortamında eğitim gördüklerinde beyinleri daha fazla gelişecektir ve öğrenme kolay aynı zamanda tam olacaktır, şeklinde bir sonuç çıkmaktadır.
Beynin zihinsel etkinlikleri konusundaki bulguları, eğitime uyarlayarak derinleştiren Learson (2000), insanların beyinlerinin bir kısmını daha sık kullandıklarını ifade etmiştir. Beyinlerinin bir kısmını daha sık olarak kullananlar, daha çabuk tepkide bulunabilmekte ve daha yüksek düzeyde düşünme yeteneğine sahip olmaktadırlar. Yeni bir öğrenme veya problem çözme durumunda beynimizin sık kullanılan kısmından yararlanılmaktadır. İnsanlar belirli bilişsel yeteneklerle donatılmış olarak doğarlar. Ancak herkesin kuvvetli ve zayıf yönleri vardır. Yaşadıkça başarı oranı daha yüksek olan ve çözüme ulaştıran sonuçlara, insan kuvvetli olan yeteneğiyle cevap vermeyi öğrenmektedir. Böylece doğuştan gelen zihinsel yapıdaki sağ ve sol yarı küreyi kullanma eğilimi, zaman içerisinde kökleşmektedir. Doğuştan beynin bir yarısına ait becerilerin, diğer yarısına oranla biraz daha kuvvetli olması, ödüllendirme veya diğer tercih yolu ile zaman içinde diğerine göre çok daha belirgin hale gelmektedir. Bu açıdan bakıldığında eğitim sisteminin, bir tür veya diğer tür zihinsel etkinliklere daha çok değer vererek, beynin o kısmının daha aktif hale gelmesine yol açabileceği görülmektedir.
Zihinsel süreçlerin uyarılması ve aktif öğrenme ile ilgili çalışma sonuçlarında beynin bazı bölgelerinin çok önemli rolü olduğu belirtilmektedir. Genellikle sol yarı kürenin konuşma, okuma ve yazma gibi becerileri kontrol ettiği, sağ yarı kürenin ise bireyin yaratıcılık, hayal gücü, algılama, uzaysal ilişkiler, müzik ile ilgili becerileri kontrol ettiği açıklanmaktadır. Hedeflenen eğitim, beynin her iki yarı küresinin dengeli biçimde kullanılabilmesine yardımcı olan eğitim şekli olmalıdır (Özden, 2000). Çünkü, iki yarı kürenin birlikte bir etkileşime girmesi sonucu elde edilecek toplam verimlilik çok daha fazla olacaktır (Özden, 2003 :77).
Türk eğitim sisteminin daha çok sol beyin odaklı olarak yani mantık, matematik, konuşma, yazma, listeleme, sınıflandırma, analiz gibi sol beyin kaynaklı yetenekleri temel alarak programlar geliştirdiği söylenebilmektedir. S aygın'a (2004) göre mantık ağırlıklı sol yarı küreyle beraber, hayal gücü, renk, şekil, ritim, bütünü görme gibi fonksiyonlara sahip sağ yarı küre de kullanılırsa insanları üretkenlik potansiyellerinin kat kat artacağı aşikardır.
Beyin, ne denli çeşitli ve biyolojik üstünlüğe sahip olursa olsun; uygun çevre ve eğitim şartları içinde olmadığı zaman biyolojik kapasitesini yeterince kullanamaz (Tanrıdağ, 1994).
Uzmanların uzun yıllar üzerinde çalıştıkları ve tartıştıkları çevrenin ve kalıtımın birey üzerindeki etkisi ile ilgili araştırmaları ilginç bulgular ortaya koymaktadır. Örneğin; sağlık sorunları, duygusal problemler, yetersiz eğitim ortamı, yetersiz çevre, yetersiz anne-baba eğitim düzeyi gibi etkenler, bireyin var olan zeka kapasitesini ve yeteneklerini yeterince kullanıp kullanamamasını önemli ölçüde etkilemektedir. Bireyin içinde yaşadığı çevre, kültür onun var olan potansiyelinin ortaya çıkmasını ve maximum düzeyde kullanılabilmesini belirleyici etkenler olarak kabul edilmektedir (Bacanlı, 2000).
Okulların eğitim-öğretim ortamlarına bakıldığında, öğrencilerin daha çok analitik ve mantıksal düşünmeye yöneldiği diğer yaratıcı yeteneklerinin ihmal edildiği görülmektedir. Bu durumda, çocuğun duygusal, yaratıcı ve sezgisel yanları gelişmeden kapalı kalmaktadır. Okul çağındaki çocukların genellikle baskın oldukları zeka alanları, aktif olarak uyarılmadığmda bilgiyi algılamak için gerekli olan yetenekleri körelmektedir (Selçuk, Kayılı ve Okut, 2004:14).
Eğitim kurumlarından beklenen ise öğrencilerin beyinlerinin sadece bir yarısının etkinliklerini geliştirip, diğer yarısının görmezlikten gelinmesi değil, bireyin tüm beyin kapasitesinin kullanılarak geliştirilmesine olanak verecek eğitim programlarının, öğretim ortamlarının hazırlanmasıdır.
1.2.2. Zeka ve Zeka Testleri
İnsanlar tarafından hep merak edilen ve yüzyıllardır üzerinde çalışmalar yapılarak aydınlatılmaya çalışılan karanlık bir sır olarak zeka kavramı karşımıza çıkmaktadır. Zeka, bir yetenek ve kapasite olarak üzerinde düşünülen, tartışılan ve araştırmalar yapılan bir özelliktir. Doğrudan gözlemlenemeyen, çok karmaşık yapı gösteren en önemli psikolojik değişkenlerden biri olan zeka her bilim dalının temel merakı haline gelmiş, her bilim dalı ve toplum kesimi tarihi boyunca kendince zekayı tanımlamıştır.
Zeka bir kişinin, bir veya birden fazla kültürde değer bulan bir ürün ortaya koyabilme ve günlük ya da mesleki hayatında karşılaştığı problemleri etkin ve verimli bir biçimde çözme yeteneğidir ( Gardner, 1983 ).
Sternberg (1997) zekayı, çevreyi seçme, onu biçimlendirme ve ona uyum için gerekli olan zihinsel yetenekler olarak tanımlamaktadır. Bu tanıma göre zeka birkaç işlevi birden yerine getirmelidir. İnsan içinde bulunduğu çevreyi seçerek hem bu seçtiği çevreyi şekillendirmek hem de bu çevreye en iyi uyumu göstermek durumundadır. Zeka insanın hayatı boyunca kendi içsel bütünlüğü ile dış çevresi arasında bağlantı kurarak bir köprü oluşturmasıdır.
Belirli bir kültürel birikimin sonucu oluşan sorun çözme ve özgün bir ürün yaratma yeteneği belli bir zeka gerektirmektedir. Yaşam boyu karşılaştığı problemleri çözebilen ve toplum tarafından kabul gören kişiler zeki olarak nitelendirilir. Bireyin gelişim düzeyi yükseldikçe, etkileşim düzeyi de yükseleceğinden daha çok zekaya gereksinme gösterir. Böylece zeka daha da gelişir (Başaran, 1985).
Daha önceki yıllarda tek faktörlü genel yetenek olarak görülen zeka zamanla bu tanımından uzaklaşmış ve çok faktörlü yeteneklerin toplamı şeklinde değişikliğe uğramıştır.
Günümüze dek araştırmacılar bireylerin zihinsel yapılarına ve davranışlarına bakarak zekanın anlamı ve tanımı üzerine fikirler yürütmüşlerdir. Buna göre zeka, kimi zaman testten alman puan, kimi zaman çevreye uyum sağlamak, kimi zaman da problem çözme olarak düşünülmüştür. Bu kuramlarda çoğunlukla dil, matematik ve mekanik gibi yeteneklerle verilen yeni bir problem durumunun çözülebilmesi ölçüt alınmıştır (Bümen, 2005:1).
Bu tanım ve yaklaşımlar zekanın neden kültürden kültüre ya da bir bilgisayar programcısından bir oyun yazarına farklı anlamlar ihtiva ettiğini açıklamaya yetmemektedir. Çünkü bir bilgisayar programcısının zeki sayılması için makinelerin dilinden iyi anlıyor, iyi hesaplamalar yapıyor olması gerekirken; bir oyun yazarının zeki sayılabilmesi için topluma hitap eden oyun yazması, dili etkili kullanması gereklidir.
Zekaya ilişkin en kapsamlı araştırmalardan birini yapan Harvard üniversitesi profesörlerinden Howard Gardner zekayı şu üç aşamada tanımlamaktadır:
_ Kişinin gerçek hayatta karşılaştığı problemleri çözme yeteneği _ Çözümlenecek yeni problemler üretme yeteneği
_ Kişinin kendi kültüründe değer gören bir şeyler yapma yeteneği (Gardner, 1983).
Gardner (1999) zekanın özelliklerini şöyle sıralamaktadır:
1. Her insan, kendi zekasını arttırma ve geliştirme yeteneğine sahiptir. 2. Her insan aktif olarak kullandığı zekaları ile özel bir karışıma sahiptir. 3. Her insanın kendine özgü bir zeka profili vardır.
4. Zekaların her biri insanda farklı bir gelişim sürecine sahiptir. 5. Bütün zekalar dinamiktir.
6. Her insan kendi zekasını geliştirmek ve tanımak fırsatına sahiptir. 7. Her bir zekanın gelişimi kendi içinde değerlendirilmelidir.
8. Her bir zeka hafıza, dikkat, algı ve problem çözme açısından farklı bir sisteme sahiptir.
10. Kişisel altyapı, kültür, kalıtım ve inançlar zekaların gelişimi üzerinde etkiye sahiptir.
11. Bütün zekalar insanın kendini gerçekleştirmesi yolunda farklı ve özel kaynaklardır.
12. İnsan gelişimini değerlendiren tüm bilimsel teoriler çoklu zeka teorisini desteklemektedir.
13. Şu anda bilinen zeka türlerinden daha farklı zekalarda olabilir.
14. Zeka, sadece değişmekle kalmaz, aynı zamanda başkalarına da öğretilebilir.
15. Zeka, insandaki beyin ve zihin sistemlerinin birbirleriyle etkileşimi sonucu ortaya çıkan çok yönlü bir olgudur.
16. Zeka, çok yönlülük göstermesine rağmen kendi içinde bir bütündür. 17. Her insan, çeşitli zeka alanlarının tümüne sahiptir.
18. Çeşitli zeka alanları, genellikle bir arada ve belli bir uyumla çalışırlar. 19. Bir insanın her alanda zeki olabilmesinin birçok yolu bulunmaktadır.
Son yıllarda zeka üzerine yapılan çalışmalarla zekanın anlamında önemli değişiklikler olmuştur. Zekaya ilişkin eski ve yeni bakış açıları (Selçuk, Kayılı ve Okut, 2004: 11):
Zekaya İlişkin Eski Bakış Açısı
Zeka sabittir
Zeka niceliksel olarak ölçülebilir
Zeka tekildir
Zekaya İlişkin Yeni Bakış Açısı Zeka geliştirilebilir
Zeka herhangi bir performansta veya problem çözme sürecinde sergilendiğinden sayısal olarak
hesaplanamaz
Zeka gerçek yaşamdan soyutlanarak ölçülür
Zeka öğrencileri sıralamak ve olası başarılarını kestirmek için kullanılır
Zeka gerçek yaşam durumlarında ölçülür Zeka bireylerin gizli güçlerini kullanarak
onların başarılı olabilecekleri yolları anlamak için kullanılır Tablo 1.2.2 Zekaya İlişkin Eski ve Yeni Bakış Açısı
Soyut bir kavram olan ve kalıtımsal, çevresel faktörlerden etkilenen insan zekası hakkında karar vermek için ölçümlere ihtiyaç duyulmuştur. Zekanın nasıl ölçüldüğünü incelemek, zekanın ne anlam ifade ettiğini de anlamaya yardımcı olmaktadır (Ülgen, 1995).
Bazı eğitimciler, insanın zihinsel işlevlerini veya performanslarını baz alıp insan zekasını ölçtüğünü varsayan çeşitli IQ (İntelligence Quotient) testleri geliştirerek zekayı kendilerinin hazırladıkları bu " testlerin ölçtüğü nitelik " (yeni, zeka düzeyi, zeka katsayısı veya zeka seviyesi) olarak tanımlarken, diğer bazıları da zekayı bir bireyin sahip olduğu "öğrenme gücü" olarak yorumlamışlardır (Saban, 2002: 3).
Zekayı ölçmek amacıyla geliştirilen geleneksel yapıdaki "IQ tarzı" testler bireyler arasındaki farklılıkların ortay konulması amacı ile hazırlanmıştır. Bu testler insanları genel olarak zeki olanlar ve zeki olmayanlar şeklinde iki kategoriye ayırmaktadır. Geleneksel yönteme göre bireyler ya doğuştan zekidir ya da zeki değildir ve onların bu durumunu değiştirebilecek hiçbir şey yoktur.
Sanayi devriminden sonra Fransız Eğitim Bakanlığı'nın okullarda başarısız öğrencileri önceden tespit etme arzusu; Psikolog Alfred Binet'in normal zeka gelişimini yaşlara göre basamaklara ayıran ve çocuğun zeka seviyesini yaşıtlarmınkilerle karşılaştırmaya imkan veren İntelligence Quotient (IQ) zeka katsayısı tespiti ile sonuçlanmıştır (Healy, 1999: 211; Temur, 2001: 4).
IQ testi 1859 yılında geliştirilmiştir. 1912 yılında İngilizceye çevrilmiş ve New York limanında ABD'ye giren mültecilere uygulanmıştır. Bu testin sonuçlarına
göre:ABD'ye gelen Rusların %87'si, Yahudilerin %93'ü, Macarların %80'i, İtalyanların %79'u geri zekalı, ahmak, moron çıkmıştır (Ateş, 1999: 29)
Sonraları zeka yaşı ve doğum yaşı kavramları geliştirilerek zeka puanlarının hesaplanması kolaylaştırılmıştır. Bu testlerde kişinin zekası, aldığı puanın kronolojik yaşma bölünüp 100 ile çarpılmasıyla belirlenmektedir. Buna göre 100 zeka puanı kişinin kronolojik yaşma uygun bir zekaya sahip olduğunu gösterir (Özden, 2003:110).
Zeka yaşı
Zeka Katsayısı(IQ): x 100 Takvim Yaşı
Zeka testleri, daha çok eğitim ortamlarında ve klinik teşhislerde tanı koyma, yorumlama ve doğru bir tedavi ya da eğitim uygulamak için önemli araçlardır. Bireysel zekayı ölçmenin eğitimdeki temel hedefleri şunlardır: Öğrencileri bilişsel yeteneklere ve zayıflıklarına göre sınıflama, eğitim ile ilgili sorunları saptama, öğretim yöntemlerini seçme, bilişsel yetenekleri iyileştirme, çabalarına yol gösterme (Kula, 2005:15).
Açıkgöz'e (2003) göre uzun yıllar kullanılmış olmasına rağmen zeka testleri yoğun eleştirilere maruz kalmaktadır. Bu eleştirilerin odak noktasını kültürel farklılıkların dikkate alınmaması, testlerin uygun bir biçimde uygulanmıyor olması, geçerlik ve güvenirliğinin saptanmamış olması teşkil etmektedir. Test sonuçlarının öğrenciye yardım etme değil, teşhis ve seçme amaçları ile kullanılması, zeka testlerinin ölçmediği birçok zihinsel yetenek bulunması da testlere yöneltilen eleştiriler arasındadır.
IQ testlerinin bazı ilginç sonuçları gözlenmektedir. Örneğin IQ' su yüksek çıkan bir kişinin iletişim kurma, sanat, spor gibi dallarda oldukça başarısız olduğu, IQ' su düşük çıkan bir bireyin ise bu dallarda çok başarılı olduğu durumlar ortaya çıkabilmektedir.Bu durumda IQ testlerinin ölçüm yaparken çok yönlü ölçüm yapıp yapmadığı düşündürücü bir konu olmaktadır.
Zeka testlerinin oldukça basite indirgemiş gazete eklerinde dahi yer alan türlerinde psikologlar tarafından hazırlanan, çocuğun zeka düzeyini saptamaya yönelik olan çok karmaşık türlerine ve okullara girmenin ön şartı olarak kabul edilen akademik türlerine kadar pek çok çeşidi geliştirilmiştir (Altan, 1999:50-51).
Sonuç olarak denilebilir ki, IQ testleri hazırlayan kişilerin eğitim, kültür kriterlerine göre oluşmaktadır. Bu kriterlerin başında ise sözel ve sosyal yetenek gelmektedir. Dolayısıyla, matematik ve dil yeteneği çok olan bireyler zeki olarak kabul edilmektedir. Şarkı söyleyen, iyi iletişim kuran, doğayı tanıyan, müzik aleti kullanabilen, resim yapan bireylerin bu yetenekleri görmezlikten gelinmektedir. Farklı yönlerde yeteneklere sahip kişilerin zeka potansiyelleri IQ testlerine göre düşük çıkmaktadır.
Oysaki insan hiçbir zaman tek yönlü olarak hayatını sürdüren bir canlı değildir. İnsan sahip olduğu bütün yetenekleri ile çevreye uyum sağlamaya çalışmakta, hayatını sürdürmektedir. Bireyin zekası, tüm yeteneklerini kullanarak ortaya çıkmaktadır.
1.2.3. Öğrenme ve Bireysel Farklılıklar
Öğrenme, anlama, hafıza, düşünme gibi ruh-zihin fonksiyonları, beyindeki nöral ağların işleyişi ve yapılanmasına bağlı olarak gerçekleşmektedir. Nöral ağların işleyişi hem genetik yapı ile hem de çevre faktörleri (beslenme, uyku, sosyal çevre,öğrenme ortamlarını ikilimi, tasarımı ve mimarisi) ile düzenlenmekte ve kontrol edilmektedir. İnsan beyni doğuştan getirdiği kapasitesiyle, yaşamını tehdit eden fiziki, sosyokültürel engelleri ve problemleri çözebilecek kapasitede öğrenen ve uyum sağlayan bir sistemdir. Ancak, başta eğitim olmak üzere sosyokültürel şartlar ve yönlendirmeler, onun bu özelliğini geliştirebilmekte veya köreltebilmektedir (Uzunoğlu, 1999).
Beyin, ne denli çeşitli ve biyolojik üstünlüğe sahip olursa olsun; uygun çevre ve eğitim şartları içinde olmadığı zaman biyolojik kapasitesini yeterince kullanamamaktadır (Tanrıdağ, 1994).
Zekanın bilimsel tanımlarına bakıldığında bunlar içerisinde zekanın öğrenme kapasitesi olduğu da vardır. Öğrenme, kalıtsal ve çevresel faktörler dikkate alınarak açıklanmaktadır.
Öğrenmenin sınırlarını belirlemede, zekanın kalıtsallığı önemli bir yer tutmaktadır. Öğrenmenin kalıtsal ve çevresel faktörler dikkate alınarak tanımlanması, eğitimde önemli bir basamaktır. Öğrenme, çevresel değişiklikler nedeniyle,bireyin duygu,düşünce ve ifadesinde meydana gelen değişmedir. Bireyler dünyaya geldikleri andan itibaren öğrenmeye başlamakta ve ölünceye kadar da öğrenmektedirler. Eğitim yaşantısında bireylere kazandırılmak istenen hedef davranışlar öğrenme ürünleridir. Öğrenme ürünlerinin elde edilebilmesinde, uygulanan öğretim yönteminin etkililiği önemli bir unsurdur. Öğrenmenin tek bir yolu yoktur. Öğrencinin en iyi nasıl öğrendiği ve öğrenmenin anlamım bilmek gerekmektedir (Ülgen, 1997:31,101).
Bilgi, öğrenme ve zeka iç içe kavramlardır. İnsan bilgiyi öğretirken de bilgiyi öğrenirken de zekanın öğrenme potansiyelini kullanmaktadır. Bilgiyi oluşturan, derleyip toparlayan, öğrenmeye şekil veren zekadır.
Bilgi; algılama, işleme, değerlendirme, muhakeme sonucu zihinde üretilen insanın dış dünyaya ilişkin algısını değiştiren veya bir bilinmeyeni açıklayan anlam parçası olarak tanımlanmaktadır. İnsanın bilgi üretmesi, dış dünyadan gözlem, deney, okuma veya dinleme yoluyla veri toplaması ve bu verileri zihinde kodlayarak bilgi sahibi olmasıyla başlamaktadır. Kişiye ulaşan her türlü veri, bilgi için sadece bir ham maddedir. İnsan bu hammaddeyi işleyebildiğinde kendince anlamlandırıp düşünce sisteminin bir parçası haline getirebildiğinde bilgi üretmiş olur. Bu şekli ile bilgi üretme; insanın duyu organları vasıtası ile kendine ulaşan verileri, kendi zihin süzgecinde geçirip onlara bir anlam yüklemesi demektir (Elibol, 2000).
Bilgi çağının yaşandığı günümüz zamanında, temel amaç bireylere mevcut bilgileri aktarmaktan çok, bilgiye ulaşma becerilerini kazandırmak olmalıdır. Bunun için çocuklara eğitimin ilk basamaklarından itibaren üst düzey zihinsel yetenekler kazandırılmalıdır. Bu üst düzey zihinsel yeteneklerin başında karşılaşılan yeni durumlarla ilgili problem çözebilme gelmektedir.
Bireyler arasındaki farklılıklar, öğrenmeyi önemli ölçüde etkilemektedir. Öğrenmeyi etkileyen bireysel faktörlerden biri olan zeka, öğrenme sürecindeki yeterliliklere yön vermektedir. Eğitimde öğrencilerin zeka türlerine uygun eğitim
yapmak öğrencilerin başarısını artırmaktadır. Yani, bazı öğrenciler kendi zeka türlerine hitap eden öğretim etkinlikleri olmadığında, öğrenmede zorluk çekmektedirler. Eğitim süreci öğrenci özellikleri dikkate alındığı zaman daha etkili ve verimli olmaktadır (Gözütok, 2001).
Bireysel farklılıkların önem kazanması ve eğitim öğretim faaliyetlerinin merkezinde yer alması eğitim uygulamalarında önemli değişikliklere yol açmıştır. Eğitimciler, aynı yaşta ve aynı sınıfta bulunan tüm çocukların zeka, ilgi ve yetenekler bakımında birbirlerinin aynısı olduklarını farz etmişler ve bu yüzden sınıftaki tüm çocuklara aynı bilgileri, aynı ölçüde, aynı yöntemlerle vermeye çalışmışlardır. Bu etkinliğin sonucunda ise tüm sınıflarda aynı oranda bir öğrenmenin gerçekleşebileceğini ummuşlardır. "Yığın Eğitimi" adı verilen bu geleneğin etkisi ne yazık ki hala sürmektedir (Çoban, 2003:14).
Öğrenme, fizyolojik, biyolojik, psikolojik ve sosyal bir dizi değişkenin etkileşimi ile oluşan ve yaşam boyu devam eden süreçlerin ürünüdür. Öğrenmeyi kolaylaştıran ve güçleştiren etmenleri üç ana grupta toplamak mümkündür. Birinci grupta öğrenen ile ilgili etmenler yer alır ki bunlar: Bireyin öğrenme kapasitesi, hazır bulunuşluk düzeyi, psikolojik durumu, zekası, yaşı gibi kişisel değişkenlerdir. İkinci grupta öğrenme stratejileri, öğretim yaşantılarının düzenlenmesi ve öğretim yöntemlerinin seçilmesi gibi etmenler yer alır. Üçüncü grupta ise öğrenilecek konunun niteliği, içeriği ve türü bulunmaktadır. Öğrenme bu üç grup etmenin belirli bir amaç ve yönteme göre karşılıklı olarak etkileşiminin bir sonucudur (Aydın, 1999)
Nörobiyolojik araştırmalar öğrenmenin, hücreler arasında sinaptik değişimlerin bir sonucu olarak oluştuğunu söylemektedir. Biyolojik etkenlere ek olarak kültür de farkı zeka türüne verdikleri değerle, zeka gelişiminde önemli rol oynamaktadır. Kabul gören ve fazla değer verilen zeka türleri diğerlerinden daha çok ve hızlı gelişmektedir. Çünkü kabul gören ve değer verilen davranışlar motivasyonu arttırmakta ve bireyi bu davranışları zenginleştirmeye yöneltmektedir (Demirel, 2003:206).
Gardner (1999) zekanın bireysel ayrılıkları oluşturan önemli bir özellik olduğunu kabul etmektedir. Ancak bu bireysel farklılıkların, standart zeka testlerinde olduğu gibi, bireylerin birbirleriyle karşılaştırılması sonucu ortaya çıkan farklıklardan değil, bireyin biyolojik yapısı nedeniyle oluştuğunu belirtmektedir.
1.2.4. Çoklu Zeka Kuramı
Harvard Üniversitesi profesörlerinden nöropsikoloji ve gelişim uzmanı Horward Gardner 1970'li ve 1980'li yıllarda bireylerin bilişsel kapasitelerini araştırmaya başlamıştır. Boston üniversitesinde yeteneklerin örüntüsünü anlamaya, bilişsel ya da duyuşsal kazaların etkilerini belirlemeye çalışmıştır. Aynı zamanda Harvard üniversitesinde "Project Zero" adlı projede normal ve üstün yetenekli çocuklarla ilgili araştırmalar yapmış, bilişsel yeteneklerin gelişimini incelemiştir (Gardner, 1999).
Gardner'in başkanlığını yaptığı bu araştırmaya "Project Zero" yani Sıfır Projesi adının verilmesinin nedeni zekaya ilişkin yıllardır var olan önyargılardan, kanıta dayanmayan varsayımlardan sıyrılarak, yani zekayla ilgi her tür bilgiden bağımsız olarak çalışmaya başlamak isteğidir.Çünkü klasik zeka anlayışları zekayı dar kalıplara sokmakta ve çoğu zaman sorulan sorulara cevap verememektedir.
Gardner (1999), çocuklar ve beyni hasarlı yetişkinler üzerinde günlük çalışmalar yaparak insanların çok geniş, çok sayıda kapasitelerle dolu olduğunu görmüştür. Bir nöropsikolog olan Gardner, normal, dahi ve zeka özürlü çocukların bilişsel gelişimlerini incelediği ve kaza ya da hastalık sonucu beyninde hasar oluşmuş kişilerin yaşam şekillerini araştırdığı çalışma neticesinde bir yeteneğin yitirilmesi durumunda diğer yeteneklerin işlevlerini yerine getirmeye devam ettiğini belirtmiştir.Yani müzik yeteneğini kaybeden insanlar konuşabilme, yazabilme gibi diğer yeteneklerini verimli bir şekilde kullanmaya devam edebilmektedirler. Ya da Stephan Hawking'de olduğu gibi felç geçirmiş, uzuvlarını ve dilini kullanamayan bireyler uzay hakkında önemli teoriler ortaya koyabilmektedirler. Bu çalışmalar sonucunda insanın tek faktörlü bir zekaya değil çok boyutlu birbirinden bağımsız ancak birbiriyle etkileşimli birden fazla zekaya sahip olduğu fikri ileri sürülmüştür (Checkley, 1997).
Gardner (1999), yaptığı bu araştırma ile zeka ile ilgili tamamen yeni bir düşünce biçimini ortaya koymuştur. Böylece insan zekasının sadece objektif ölçülere dayalı olarak ölçmeye çalışan ve zekayı az sayıda faktörle sınırlayan geleneksel yaklaşımdan çok daha farklı ve kapsamlı bilgiler elde etmiştir.
İşte çoklu zeka kuramının başlangıç noktasının bu görüş açısı oluşturmaktadır. Gardner, 1983 yılında yayınlanan "Frames of Mind" (zihnin çerçeveleri) adlı yapıtında yedi ayrı ve evrensel kapasite önermiştir. Zekayı problemleri keşfetme ve çözme kendi kültüründe değerli ürün ortaya koyma yeteneği olarak tanımlamakta ve zeki davranış kavramının kültürden kültüre değiştiğini belirtmektedir (Campell, 1922:197).
Gardner (1999)'m, Çoklu Zeka Kuramıyla ilgili bilimsel kanıtları büyük ölçüde yaptığı beyin araştırmaları ve nöropsikolojiyi temel almıştır. Bu nedenle ortaya koyduğu kuram bilim dünyasında büyük kabul görmüştür. Çalışmalarını yürütürken beyin araştırmalarına, beyinin yapısı ve işleyişi konusuna önem vermiştir.
Bu çalışmaların ışığında, Çoklu Zeka Kuramı'nın temelinde, biyolojik ve kültürel boyutlar yer almaktadır. Değişik öğrenme türlerinin temel elemanları, beyinde belli alanlarda bulunmuştur. Böylece değişik öğrenme ürünlerinin beynin değişik bölümlerinde gerçekleştiği düşünülmektedir. Örneğin, beynin broja (arka sol lob) bölgesine herhangi bir darbe geldiğinde; bireyin uygun söz dizimini kullanamayarak dil iletişim becerisini kaybettiği görülmektedir. Biyolojik etkenlerin yanı sıra kültür de zekanın gelişiminde önemli bir etkendir. Kültürler farklı zeka türlerine değer verdiklerinde, değer verilen zeka alanları diğerlerine oranla daha hızlı ve daha çok gelişmektedir (Brualdi,1996 ).
Gardner'in Çoklu Zeka Kuramı, soyut kavramlar değildir. Tam tersine, kuram ortak yaşam deneyimlerini de kapsamaktadır. Her birey, değişik içerik alanlarında yeteneğin farklı düzeylerini göstermektedirler. Kuram, fizyoloji, antropoloji, bireysel ve kültürel gibi zengin araştırma alanları ile desteklenmektedir.Bireylerde zeka alanlarının doğuştan getirilen bu potansiyelin gelişimini etkileyen farklı etkenler bulunmaktadır (Armstrong, 1994:23 ).
a.Kaynaklara ulaşma şansı: Bireyin sahip olduğu ekonomik koşullar, o alanda yeteneği olsa dahi ilgili zeka alanının gelişmesi için gerekli olan ortam ve enstrümanlara sahip olma imkanını vermiyorsa bu durum o zekanın gelişmesini engelleyebilmektedir.
b.Tarihsel kültürel faktörler: Örneğin, toplum ya da okul programı fen / matematik alanlarına önem veriyor ve hep bu alanlara yönelik çalışmalar yapılıyorsa bireyin diğer zeka alanları bu durumlardan olumsuz yönde etkilenecektir. Bunun nedeni bireyin yaşadığı toplumda ve öğrenim gördüğü okullarda önem verilen alanlarının zeka gelişimini şekillendirmesidir.
c.Coğrafî faktörler: Bireylerin yaşadığı coğrafik koşullar yaşam koşulları nedeniyle farklı zeka alanlarının daha çok ön plana çıkarak gelişmesine katkıda bulunacaktır. Dolayısıyla kırsal bir alanda yetişmiş bir çocuğun bedensel zekası şehirde yetişen bir çocuğa göre daha çok gelişecektir.
d.Ailesel faktörler: Aile çocuğun hangi yeteneğinin gelişmesini istiyorsa daha çok bu zeka alanını gelişmesi için bireyin ilgi ve yeteneklerini o yönde destekleyip yönlendirecektir. Örneğin, aile çocuğun doktor ya da mühendis olmasını istiyorsa, çocuğun matematik zekası gelişerek ön plana çıkacaktır.
e.Durumsal faktörler: Kalabalık ailede yaşayan bireyler doğalarında sosyallik olmadıkça, kendilerini geliştirmek için az bir zamana sahip olmaktadır.
Bireyler, yaşamları boyunca sahip oldukları zeka alanlarını farklı farklı durumlarda kullanmak durumundadırlar. Her alandaki yetenek karşılaşılan değişik problemlerin çözümünde kullanıldığı sürece ortaya çıkmakta, gelişmektedir. Ayrı bireylerin kendi yaşamlarında yüz yüze oldukları gündelik yaşantılar birbirinden farklı olduğundan, geliştirdikleri zeka alanları da birbirinden farklı olmaktadır. Ancak insanların yaşamda başarılı olmaları her alandaki zeka yeteneklerini kullanmalarına bağlıdır. Çoklu zeka kuramının amacı da her zeka alanının potansiyel olarak ortaya çıkarılması ve kullanılmasıdır.
Gardner iki tür deneyimin zekalarımızın gelişimi üzerinde büyük önem taşıdığını belirtmektedir. Birisi "kristalleştirici deneyim " ,diğeri ise "felce uğratıcı deneyim"dir. Eğer öğrencilerin sahip olduğu bütün zeka alanlarını ve yeteneklerini
geliştiren eğitim-öğretim durumları, öğrenme aktivite ve etkinlikleri hazırlanarak uygulanırsa bu öğrenci için kristalleştirici deneyim, tam tersine yalnızca bir zeka alnıyla ilgili eğitim-öğretime devam edilirse bu da diğer yetenek ve zeka alanları için felce uğratıcı deneyim olmaktadır (Temiz, 2007:56).
Çoklu zeka kuramının dört temel dayanağı vardır; (1) her insan, çeşitli zeka alanlarının tümüne sahiptir. Çoklu zeka kuramı her insanın bütün zeka alanlarında yeteneği olduğu görüşünü benimsemektedir. Ancak her insanda söz konusu bu zeka alanları farklı düzeylerde bulunmaktadır, (2) her insan, çeşitli zeka alanlarından her birini yeterli düzeyde geliştirebilir, (3) çeşitli, zeka alanları, genellikle bir arada karmaşık bir yapıda çalışırlar, (4) bireyin her alanda zeki olabilmesini birçok yolu bulunmaktadır (Saban, 2000 :43).
Gardner (1999), araştırmasının ilk önermesinde 7 tane zeka olduğunu belirtmiş, çalışması ilerledikçe doğacı zekayıda ekleyerek var olan zekaların 8 tane olduğunu ve bunun araştırmalar arttıkça çoğalabileceğini iddia etmiştir. Daha sonra öğretme zekası, yemek yapma zekası, mizah zekası gibi çeşitli zekaların var olduğu fikri ortaya atılmıştır. Gardner zeka ile becerileri birbirine karıştırılmaya başlanması üzerine yaptığı çalışmalar sonucunda çoğu becerinin var olan zeka alanlarının alt dalları olduğunu belirtmiş ve bir özelliğin zeka olabilmesi için bazı kriterlerin gerekli olduğundan bahsetmiştir.
Çoklu Zeka Kuramı'nm anahtar kavramı "çoğul" kelimesidir. Zeka çok yönlüdür. Bireyin doğuştan kalıtımla getirdiği zeka sonradan geliştirilebilmekte, değiştirilebilmekte ve zeki olmak belli ölçüde de öğrenilebilmektedir. Kuramın kurucusu olan Horward Gardner Çoklu Zeka Kuramı'nm temel ilkelerini aşağıdaki şekilde sıralamaktadır:
• İnsanlar çok yönlü zeka türlerine sahiptirler.
• Her insan sürekli aktif olan zekanın eşsiz bir karışımıdır. Her bireyin kendine özgü bir zeka profili bulunmaktadır.
• Zekanın gelişimi hem bireysel, hem de bireyler arasında çok çeşitlilik gösterir. • Tüm zekalar aktiftir.
• İnsandaki tüm zekalar tanımlanabilir geliştirilebilir. • Her bir zekanın gelişimi kendi içinde değerlendirilmelidir.
• Her bir zeka hafıza, dikkat, algı ve problem açısından farklı bir sisteme sahiptir. • Zekalardan birinin kullanımı, diğerinin arttırılması için kullanılabilir.
• Geçmişteki kişisel yaşantıların yoğunluğu ve ayrışması tüm zekalarda bilgi, inanç ve beceriler için kritiktir.
•Bütün zekalar, yaş ya da çevre farkı gözetmeksizin insani vasıfların artmasında, farklı kaynaklar ve potansiyel kapasiteler sağlar.
• Kişide tek bir zeka çeşidi çok seyrek görülür.
• Gelişimsel teori çoklu zeka kuramının uygulamasıdır.
• Çoklu zeka ile ilgili bilgiler çalışmalar arttıkça tüm zeka listeleri değişebilir, bilinen zeka türlerinden farklı zekalar da olabilir (Gardner, 1983; Gürkan, 2005:58). Gardner'm Çoklu Zeka Kuramı ile ilgili çalışmalarında sekiz ölçüt kullanılarak zekalar özelleştirilmiştir. Buna göre beyin araştırmalarından, insan gelişiminden ve kültürler arası karşılaştırmalardan yararlanarak zeka olarak kabul edilebilecek aday yetenekleri belirlemek üzere sekiz ölçüt geliştirilmiştir. İlk çalışmalarda bu sekiz ölçüte uygun yedi adet zeka tespit edilmiştir. Daha sonra ise sekizinci zeka ilave edilmiştir.
Çoklu Zeka Kuramı araştırmalarında zeka alanlarının belirlenmesinde kullanılan sekiz ölçüt şunlardır (Gardner, 1999):
1 .Beyin haşarıyla potansiyel izolasyon 2. Evrimsel tarih ve evrimsel olasılık 3. Tanımlanabilir çekirdek işlemler seti 4. Bir sembol sistemini şifrelemede hassasiyet
5. Tanımlanabilir son aşama ve ayırıcı gelişimsel eğri
6. Özel bir becerinin varlığı ile ayırt edilmiş bireylerin varlığı (üstün yetenekler, dahiler)
7. Deneysel psikolojik görevlerle desteklenme 8. Psikometrik bulgularla desteklenme.
Gardner kuramının bu ölçütlerini oluştururken aşağıdaki kaynaklardan yararlanmıştır:
Psikolojiden
Sıra dışı olaylardan Antropoloji
Kültürel çalışmalardan
Biyolojik bilimlerden (Brualdi, 1996).
Gardner ve arkadaşları bu ölçütlere uygun tanımladığı sekiz zeka türü şunlardır:
1. Sözel / Dilsel Zeka
Mantıksal / Matematiksel Zeka Görsel / Uzamsal Zeka
Bedensel / Kinestetik Zeka Müziksel / Ritmik Zeka Sosyal / Kişilerarası Zeka İçsel / Özedönük Zeka
Doğa Zekası (Silver, Strong ve Perini, 1997)
Bu zeka alanlarında sekizinci zeka olan doğa zekası ilk yedi zekaya sonradan eklenmiştir. Dokuzuncu zeka olarak düşünülen varoluşçu zeka halen araştırılmaktadır.
Garddner'm bahsettiği varoluşçu zeka, hayatın sırları, anlamı ve sorularını anlamak için insanda var olan isteği tanımlayan zekadır (Campbell ve Campbell, 1999:5).
Armstrong (1994)'a göre; zekalar her zaman birlikte çoğalırlar. Ancak bu, çok karmaşık yollar ile gerçekleşmektedir. Bir zeka, dahiler ve zihinden engelli bireyler dışında her zaman birbiriyle etkileşim halindedir. Örneğin, bir futbol oyuncusu bedensel zekayı koşarken, yakalarken ve vururken; uzlamsal zekayı sahayı ve görevini tanırken; dil ve sosyal zekayı oyun kurallarını öğrenirken ve takımıyla tartışırken, paylaşırken; öze dönük zekayı kendini değerlendirirken kullanmaktadır.
1.2.4.1. Çoklu Zeka Alanları ve Özellikleri
Gardner tarafından geliştirilen sekiz zeka türü ve özellikleri aşağıda sırasıyla açıklanmaktadır.
1.2.4.1.1. Sözel / Dilsel Zeka
Sözel- dilsel zeka insanın kendi diline ait kavramları bir konuşmacı, bir masalcı veya bir politikacı gibi sözlü olarak ya da bir şair, bir yazar, bir editör, bir gazeteci gibi yazılı olarak etkili bir biçimde kullanabilme kabiliyetidir. Sözcükler zekası ya da bir dilin temel işlemlerini açıkça kullanma yeteneğidir.
İnsanlar, kelimeleri çeşitli şekillerde kullanarak kendilerini ifade etmekte ve diğer insanlarla iletişim kurmaktadırlar. İnsan okuyarak görmediği, bilmediği yerleri, olayları, nesneleri bildik hale getirmektedir. Yazarak ise kendini anlatmayı, bireylerle karşılaşmadan onlarla iletişim kurmayı başarmaktadır. Kelimelerle düşünme yeteneği ile hatıralar analiz edilmekte, problemler çözülmekte, gelecek planlanmakta ve yeni bakış açıları oluşturulmaktadır.
Yavuz'a (2002) göre, sözel-dilsel zekaya sahip kişiler, dili etkili biçimde kullanma, kelimelerle ve seslerle düşünme, dildeki kompleks anlamları kavrayabilme, insanları ikna edebilme, dildeki farklı yapıları fark edebilme, yeni yapılar oluşturabilme ve farklı dilsel kalıplarla ilgilenme becerilerine sahiptirler.
Dil zekası dilin kullanımının farklı biçimlerde üretilmesine ve geliştirilmesine yardımcı olmaktadır. Gardner dilin insan zekasına üstün bir örneği ve toplumsallaşma sürecinde vazgeçilmez olduğunu belirtmektedir.
Değişik kültürlerde yaşayan insanların hepsi dil kullanma becerisine sahiptir. Ancak kimileri dili sadece iletişim amacıyla kullanırken kimileri ise birden çok dil ve iletişim becerileri göstermektedir (Demirel, 2000:150).
Bu zeka türü dilin bütün formlarını içermektedir. Gazete, roman, hikaye, şiir okuma; deneme, şiir, rapor, mektup yazma; bir kitleye karşı konuşma yapma, çevredeki insanlarla konuşma, onları dinleme ve özellikle karsıdakinin hem söylediklerini hem de söylemeye niyetlendiklerini anlama gibi davranışlar bu zekada yer alır (Bümen, 2001:29).
a)Düzeni ve sözcüklerin anlamını kavrama: Bu kapasite verilen bir metindeki sözcüklerin anlamını kavrama ve bu anlamı değiştirmek için sözcüklerin yeniden nasıl düzenlenmesi gerektiğini içeren karmaşık bir süreçtir. (Örneğin on kelimeden oluşan bir cümledeki sözcüklerin yerlerini değiştirerek kaç cümle yapılacağının belirlenmesi gibi)
b)Açıklama, öğretme, öğrenme: Bir bilgiyi sözel veya yazılı olarak bir başkasına açıklayabilme, verilen herhangi bir talimatı anlayabilme gücüdür. Örneğin bazı araçların kullanım kılavuzlarında açıklanan kısa yolları anlama gücü.
c)Mizaha dayalı anlatım: Bu kapasite, kelimeler üstünde oynama (cinas yapma, bilmeceler, şarkılar, sürprizli hikayeler, mecazlar) şeklinde örneklendirilebilir. Fakat, mizahi anlatımların anlaşılmasında kültürel farklar olabilir; komik bir söz farklı bir kültürde hakaret anlamı taşıyabilir.
d)Yazılı veya sözlü olarak etkili hitabet, ikna ve güdüleme yeteneği: Politikacı ve sunucuların topluluk önünde rahat ve etkileyici konuşabildikleri görülmektedir.
e)Hatırlama ve getirme: Bu kapasite, beynin bilgileri kısa ve uzun süreli bellekte tutma gücünü ifade etmektedir.
f)Metalinguistik analiz: Bu zekanın en ilginç özelliklerindendir. Dili araştırma için kullanabilme yeteneğidir. Karşılıklı yapılan günlük konuşmalarda karşıdaki kişinin söyledikleri anlaşılmadığında, konuyu anlamak için genellikle ne söylenilmek istenildiği ile ilgili sorular sorulur. Bu sayede karşıdakinin düşüncesi, onu başka bir düşünceye itmeden öğrenilebilir ve buradaki iletişim problemi çözülür.
Sözel / dil zekası güçlü olan öğrencilerin özellikleri şunlardır:
1. Kelime hazinesi zengindir ve öğrendiği yeni kelimeleri anlamlarına uygun olarak bir an önce kullanma eğilimindedir.
2. İsim, yer ve tarihler hakkında iyi bir hafızaya sahiptir. 3. Normal öğrencilerden daha iyi yazar.
4. Kelimelerle oynamayı, benzetme, cinas ve mecaz gibi sanatları kullanmayı sever.
5. Farklı dilleri öğrenme becerisine sahiptir.
6. Farklı kelimeleri, sesleri, ritimleri dinler ve tepkide bulunur. 7. Uzun hikayeler ve fıkralar anlatır.
8. Etkili dinleme ve etkin konuşma becerisine sahiptir. 9. Dinleyerek öğrenmeyi sever.
10. Başkaları ile yüksek düzeyde sözel iletişime girer. 11. Kitap okumayı çok sever.
12. Yaşma uygun kelimeleri doğru bir şekilde telaffuz eder.
13. Hitabeti sever, espirili ve ikna edicidir (Aydın, 1999; Bacanlı, 2000; Batman, 2002; Coşkungönüllü, 1998; Demirel, 2000; Demirel, 2002; Gardner, 1998; Saban, 2002; Tarman, 1999; Yavuz, 2001).
Sözel / dilsel zeka için öğretim stratejileri şu şekilde sıralanabilir :
• Hikaye, Masal, Şiir, Deneme Okuma - Yazma : Genellikle öğrencilerin ilgilerini derse çekmek amacıyla giriş aktivitesi olarak kullanılabilmektedir. • Metin Okuma : Öğrenciler sırayla konu ile ilgili bir metin okurlar.
• "Nesi Var" Etkinliği: Öğretilmek istenen kavram olgu ya da kişi 'nesi var' etkinliği ile anlatılmaya çalışılır.
• Öğrenciye Sunuş Yaptırma : Görevli öğrenci tepegöz ya da bilgisayar kullanarak 5-10 dakikalık sunum yapar.
• Akrostiş Yapma : Öğretilen konu ile ilgili öğrencilere akrostiş çalışması yaptırılır ve okutulur.
• Kelime Bankası Oluşturma ve Sözlük Kullanma : Öğrencilerden konu içinde geçen kelimeleri sözlükten bulmaları ve bu kelimelerin yer aldığı bir kelime bankası oluşturmaları istenebilir.
• Bulmaca Hazırlama : Konudaki kavramlarla ilgili farklı türde bulmacalar hazırlanabilir.
• Anı Paylaşma : Konu ile ilgili yaşanılmış bir anı varsa paylaşılır.
• Günlük Yazma : Her öğrenci o gün ya da hafta boyunca ne öğrendiğini, nelerden memnun ya da mutsuz olduğunu bir günlüğe kaydedebilir.
• Diyalog Tamamlama : Öğretmen tarafından bazı yerleri boş bırakılarak hazırlanan diyaloglar öğrenciler tarafından tamamlanır.
• Yayımlama : Öğrencilerin yazdığı şiir, hikaye, masal, mektup gibi yazılar sınıftaki veya okuldaki panoya asılarak öğrenciler yeni ürünler oluşturmaya cesaretlendirilebilir.
» Cevaplara Uygun Soru Üretme : Öğretmen tarafından verilen cevaplara uygun sorular üretmek öğrencilerin neden - sonuç ilişkilerini kavramaları açısından önemlidir.
• Tartışma Yaratma : Sınıfta 2 grup seçilir ve gruplara bir tartışma konusu verilir. Gruplar 1 0 - 1 5 dakika toplanır, savundukları görüşle ilgili kanıtlar bulurlar ve ardından tartışma gerçekleşir.
• Biyografi Yazma : Öğretilen konu ile ilgili bir kişinin biyografisi öğrencilere yazdırılarak sınıfla paylaşmaları istenebilir.
• Söyleşi - Röportaj Yapma : Formatı öğretmen tarafından belirlenen bir tarzda öğrencilerden doktor, polis, öğretmen, bakkal v.b. kişiler ile röportaj yapması ve elde ettiği bilgileri sınıfta paylaşması istenilebilir (Fogarty ve Belanca, 1995:45; Demirel, 2003:131; Dilli, 2003:15-17).
Yazarlar, şairler, gazeteciler, hatipler, sunucular, avukatlar sözel - dil zekası iyi gelişmiş kişilerdir.
1.2.4.1.2. Mantıksal / Matematiksel Zeka
Mantıksal /Matematiksel zeka, eğitim öğretim sisteminde okulların en fazla üzerinde durduğu ve zeki olmanın ön koşulu olarak görülen zeka türüdür,
Bu zeka bireyin matematiksel hesap yapma, mantıksal düşünme, sayıları etkili kullanma, sebep sonuç ilişkisi kurabilme, problemlere bilimsel çözümler üretme, kavramlar arasındaki ilişkileri ayırt etme, sınıflandırma, tümevarım, tümdengelimci akıl yürütme, benzerlik ve ilişkileri belirleme, hesaplama, hipotez test etme, benzetmeler yapma gibi davranışlarını kapsar (Campbell ve diğerleri,
1996:35).
Mantıksal/matematiksel zekası güçlü olan bireyler, nesneleri belli kategorilere ayırarak olaylar arasında mantıksal ilişkiler kurarak, nesnelerin belli özelliklerini sayısallaştırarak ve hesaplayarak, olaylar arasındaki birtakım soyut ilişkiler üzerinde düşünerek öğrenirler (Saban, 2004:8).
Bir matematikçi, bir vergi memuru veya bir istatistikçi gibi sayıları etkili bir şekilde kullanabilme ya da bir bilim adamı, bir bilgisayar programcısı veya bir mantık uzmanı gibi sebep sonuç ilişkisi kurarak olayların oluşumu ve işleyişi hakkında etkili bir şekilde mantık yürütme kapasitesi mantıksal matematiksel zekayı ifade etmektedir.
Bu zekaya özgü kapasiteler şunlardır (Lazear, 2000:26-28):
a) Soyut yapıları tanıma: çevredeki şekilleri ayırt etme gücüdür. Örneğin doğal çevrede tekrarlanan örüntüler (spiral şekiller, yıldız şekiller, üçgenler vb.) bulma gibi
b) Tümevarım yoluyla akıl yürütme: Parçalardan bütüne gitme sürecinde kullanılan mantıktır.
c) Tümdengelim yoluyla akıl yürütme: Bütünden parçalara gitme mantığı ile hareket edilir.
d) Bağlantı ve ilişkileri ayırt etme: Bu kapasite günlük hayatta bireylerin karşılaştıkları problemlerde sıralama ve sınıflama davranışları içerir. Birey kendisi için anlamlı olan şeyleri seçer, diğerlerini eler.
e) Karmaşık hesaplamalar yapma: Sadece okullarda sayı ilişkileri ve matematik işlemlerini başarıyla uygulamayı değil; bunları günlük hayatta kullanabilme becerisini de içerir.
f) Bilimsel yöntemi kullanma: Bu süreçte gözleme, yargılama, tartma, karar verme ve uygulama vardır. Günlük yaşamda bir problemle karşılaşıldığında bu yöntem kullanılır
Mantıksal / matematiksel zekası güçlü olan bireylerin özellikleri aşağıda belirtilmiştir:
1. Olayların oluşumu ve işleyişi hakkında çok soru sorar. 2. Zihinden işlemleri kolayca yapar.
3. Makinelerin nasıl çalışacağıyla ile ilgili sorular sorar. 4. Sayılarla çalışmayı ve hesaplamayı çok sever.
5. Matematik derslerini çok sever. 6. Neden-sonuç ilişkilerini çok iyi kurar. 7. Güçlü bir muhakemesi vardır.
8. Mantıksal bulmacaları çözmeyi ve satranç veya dama gibi çeşitli stratejik oyunları oynamayı çok severler.
9. Bilgisayar oyunlarını ilginç bulur.
10. Grafik, şema ve şekillerle çalışmaktan hoşlanır.
11. Yaşıtlarına göre soyut düşünme yeteneği ve sebep-sonuç kurabilme becerisi iyi gelişmiştir.
12. Hipotezler kurup bunları sınamaktan hoşlanır (Yavuz, 2001:76-77; Saban, 2002:8-9).
Matematiksel /mantıksal zeka için öğretim stratejileri şu şekilde sıralanabilir:
• Sınıflandırma, Kategorize Etme: Nesneler, olaylar arasındaki benzerlik ve farklılıklar kategorize edilerek olaylar, nesneler sınıflandırılarak derste etkin şekilde kullanılır.
• Ölçme ve Hesaplama: Sayıların ve hesapların konu içeriğine uygun olarak etkin bir şekilde kullanılmasıdır.
® Benzerlik ve Fark Bulma: Olaylar, nesneler ve kavramlar arasındaki benzerlik ve farklılıkları kavratmaya yönelik olan bu etkinlik için venn şeması kullanılabilir.
• Beyin Fırtınası: Öğrencilerin mantık yürütmelerini, sınırlandırmalar yapmalarını sağlar.
• Grafik Hazırlama: Konunun özeliğine göre verilmek istenen bilgilerin grafik şekline dönüştürülmesi etkinliğidir.
• Deney Yapma: Özellikle fen derslerinde öğretilen konuyla ilgili bir deneyin yapılması ve sonuçların yorumlanması basamaklarını içerir ve öğrencinin tam öğrenip öğrenmediğini kontrol eder.
• Hesap Makinesi ve Pusula Kullanılır
• Gelecekle İlgili Tahminde Bulunma: Öğrencilerin sağlam Kanıtlara dayanarak mantıksal çıkarımlar yapması sağlanır (Bümen, 2002:34; Demirel, 2003:131; Dili, 2003.20; Selçuk, Kayık ve Okut, 2003:50).
Matematikçiler, fen bilimciler, muhasebeciler, mühendisler, bilgisayar programcıları, istatistikçiler mantıksal-matematiksel zekası gelişmiş bireylerdir.
1.2.4.1.3. Görsel / Uzlamsal Zeka
Görsel uzlamsal zeka, bireylerin dünyayı algılama, algıları üzerine düşünüp onu değişik biçimlerde ifade edebilme, nesneleri üç boyutlu algılayabilme, hayal etme, uzlamsal akıl yürütme, coğrafi konum ve yönleri akılda tutabilme, resimler, şekiller ve imgelerle düşünebilme becerisidir (Seber, 2001: 22).
Bu zeka türüne sahip bireyler, grafikleri anlamada, çizim yapmada, görsel mantıklar yapmada, objeleri farklı açıdan görmede, hayal etmede diğer bireylerden daha yeteneklidirler. Bir avcı, bir izci ya da bir rehber gibi görsel ve uzlamsal dünyayı doğru bir şekilde algılama veya bir dekoratör, bir mimar ya da bir ressam gibi dış dünyadan edindiği izlenimler üzerine değişik şekiller uygulama kapasitesine sahiptirler. Göz ile renk, şekil, biçim, dokunuş, derinlik, boyut ve ilişkilerini ayrıştırabilmektedirler.
a) Aktif hayal gücü: bireylerin şekillere bakarak farklı şeyleri zihinden hayal etmelerini ifade eder.
b) Zihinde canlandırma: Olayların resimlenerek canlandırılmasıdır. c) Uzayda yer/yol bulma.
d) Grafik temsili: Bu kapasite bir fikir, bir kavram veya bir duyguyu görsel resimlerle anlatmayı içermektedir. Fotoğraf, heykel, resim gibi çalışmalar bu kapasitenin ürünüdür.
e) Uzaydaki nesneler arasındaki ilişkileri tanıma: Örneğin satrançta birkaç hamle sonrasını tahmin etme.
f) İmajlarla zihinsel manevralar yapma: Örneğin, psikolojide kullanılan resimlerde farklı bakış açıları ile farklı şekillerin görülmesi gibi.
g) Farklı açıdan görülen nesneler arsındaki benzerlik ve farklılıkları tanıma (Lazear, 2000: 21-22).
Görsel» uzlamsal zekası güçlü olan bireylerin bazı özellikleri şöyle sıralana bilmektedir:
1. Renklere karşı çok duyarlıdırlar.
2. Haritaları, çizelgeleri, diyagramları ve tabloları düz metinden oluşan yazılı materyallere kıyasla daha kolay okur ve anlar.
3. Sanat içerikli etkinlikleri çok severler.
4. Yaşma göre yüksek düzeyde beceri isteyen resimleri çizerler. 5. Arkadaşlarına göre daha çok hayal kurarlar.
6. Filmleri, slaytları ve benzeri diğer görsel sunular izlemeyi sever. 7. Okuma materyallerine sık sık karalamalar yapar.
8. Yaşma göre ilginç üç boyutlu yapılar ve modeller oluşturur. 9. Okurken kelimelere oranla resimlerden daha çok öğrenir.
10. Bulmaca hazırlamaktan, yap-boz oynamaktan hoşlanır (Mangır, 2005; Saban, 2002:9-10; Özden, 2003:116).
Görsel-uzamsal zeka için öğretim stratejileri aşağıda belirtilmiştir.
• Zihin Haritaları hazırlama: Sayfanın merkezine bir konu başlığı problem yazılarak öğrencilerden fikirlerini yazmaları istenir.
• Zihinde Canlandırma: Öğrencilerde bir konuyu ya da problemi zihinden canlandırmaları, hayal etmeleri istenir. Sonra öğrenciler bu algılarını anlatabilir veya resmedebilirler.
• Problemi Resimlendirme: Konu veya problemin kağıt üzerine resmedilmesidir.
• Grafikler, Şekiller, Resimler Kullanma: Konuyla ilgili renkli, farklı grafik, şekil ve resimler kullanılmalıdır.
• Slayt Gösterisi Yapma: Konunun slaytlarla gösterilmesidir.
® Bilgisayar Kullanma: Bilgisayar, tepegöz ile konuyu görselleştiren araçlar derste kullanılmalıdır.
• Yap-Boz Hazırlama: Konuyla ilgili bir resim veya fotoğraf kullanılarak yap-boz hazırlanabilir.
• Yazıların Altını Çiz: Kitaptaki metinlerin okunması sırasında cümlelerin veya kelimelerin altının önem derecesine göre değişik renklerle çizilmesi etkinliğidir.
• Ünite Kartı Hazırlama: Ünitenin ya da ana konunun başında öğrencilere ne öğreneceklerini anlatan, bilgi veren ünite kartları hazırlanabilir.
• Hikaye Yazma: Öğrencilere konuyla ilgili verilen resimler hakkında hikayeler yazmaları istenebilir.
• Boyama Yapma: Konuyla ilgili haritaların, şekillerin ya da resimlerin öğrenciler tarafından boyanması istenebilir.
• Neden-Sonuç Kartları Hazırlama: Her olayın nedeninin ve sonucunun ayrı ayrı kartlara şekiller, resimler eşliğinde yazılarak daha sonra öğrencilerden bunların eşleştirmelerinin istendiği etkinliktir. (Bümen, 2002:35-36; Demirel, 2003:132; Dili, 2003:22-23).
Bu zekası güçlü olan bireyler, denizde rotasını tayin eden kaptanlar, pilotlar, heykeltıraşlar, ressamlar, mimarlar gibi mesleklerinde başarı ile çalışabilmektedirler.
1.2.4.1.4.Bedenseî / Kinestetik Zeka
İnsan kendisini bedeni arcılığıyla ifade ettiği zeka türüdür. Bu zeka bireylerin vücutlarını etkin kullanabilmesi; duygularını, ellerini, kollarını, ayaklarını, bedenlerini kullanarak ifade edebilmesi; problemin çözümünde, düşündüklerini hayata geçirmede ya da yeni bir ürün ortaya koymada vücutlarını ustaca işe koyabilmesi yeteneğidir (Tarman, 1999: 18).
Gardner zeka ile bedenin birbirinden ayrı olarak incelenmesinin yüzyılımızın geleneği olduğunu ve bunun yanlış bir yaklaşım haline geldiğini savunmaktadır. Bedensel zeka tüm vücut ve ellerle ilgili bir zeka çeşididir. Yani, bu zeka, vücut hareketlerini kontrol etmeyi ve yorumlamayı, fiziksel nesneleri maniple etmeyi ve vücut ile zihin arasında bir uyum oluşturmayı sağlar. Bu zekanın gelişimini sadece atletik yapıda olanlarla sınırlandırmak doğru değildir. Bir cerrahın açık kalp ameliyatı yaparken gösterdiği ince devinim kontrolü ya da bir pilotun göstergelerin ayarlarını yaparken gösterdiği performans bu zekanın gelişimini ortaya koymaktadır. Bedensel zeka alanı koordinasyon, denge, güç esneklik ve hız gibi bazı fiziksel yetenekleri ve bu yeteneklerin hepsinin bir arada işlemesini sağlayan devinimsel nitelikteki bazı özel becerileri de içermektedir (Saban, 2004:11).
Bedensel-kinestetik zekası gelişmiş bireyler, bir veya birden çok sporla uğraşmaktadırlar. Dans etmeyi severler. Uzun süre hareketsiz kalamamakta ve yeni karşılaştığı nesnelere dokunmaktadırlar.
Bedensel zekanın özündeki kapasiteler şunlardır: a)Vücut hareketlerini kontrol etme: Aynı anda farklı birkaç fiziksel hareketi
yürütmektedir.
b)Önceden planlanmış vücut hareketlerini kontrol etme.
c)Bedenin farkında olma: Bedeni dinlenme ve ona güvenmeyi ifade etmektedir.
d)Zihin ve beden arasında güçlü bir bağ kurma: Zihinde gerçekleşen bir şeyin bedeni etkilemesi ya da bunun tersini ifade eder.
e)Pandomin yetenekleri: Rol yapma ve drama yeterliliklerini kapsar.
f)Bedeni tümüyle iyi kullanma: Bedenin tüm yönlerinin farkında olması ve onu yönetmeyi ifade eder.