• Sonuç bulunamadı

XLI numaralı Antalya şer’iyye sicil defterinin transkripsiyonu ve değerlendirilmesi 1309-1315 (M.1892-1897)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "XLI numaralı Antalya şer’iyye sicil defterinin transkripsiyonu ve değerlendirilmesi 1309-1315 (M.1892-1897)"

Copied!
347
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Nurdan ÇETİNKAYA

XLI NUMARALI ANTALYA ŞER’İYYE SİCİL DEFTERİNİN TRANSKRİPSİYONU ve DEĞERLENDİRMESİ 1309-1315 (M.1892-1897)

Tarih Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi

(2)

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Nurdan ÇETİNKAYA

XLI NUMARALI ANTALYA ŞER’İYYE SİCİL DEFTERİNİN TRANSKRİPSİYONU ve DEĞERLENDİRMESİ 1309-1315 (M.1892-1897)

Danışman

Yrd. Doç. Dr. Güven DİNÇ

Tarih Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi

(3)

Nurdan qETiNKAYA'mn bu gahgmasr jiirimiz tarafindan Tarih Ana Bilim Dah Yiiksek Lisans Programr tezi olarak kabul edilmigtir.

Baskan

'

?co{.

br.

rlad'tr

FPG-u

Uye (Damqmaru) :

$rd'

)'oq'

Dt'

G!*rr

b'uq

uy.

:

$rJ.

Doq,

br' '\tr

cirj

ptn

lf

,l , ttll --Nt ttrt - ItIItJt-I ItIItJt-I t/u./ ^ rl

J -/r It

It m ,, f t

tt

\

m, al rt , t

unry

kfi.rrnorcrtr

nr*E"

i

\rr

Dg,.t-l,r^^,

Tez Baqh$:

Xt-l

$cr'i1e

CJ

rul

P'tartnro

tJos-

riri

(u.

t&92-

l&9

+,)

t"^J

Lrigstpa.r

Onay : Yukandaki imzalann, adr gegen dlretim iiyelerine ait oldupunu onaylanm.

Tez Savunma

Tarihi

?2lP{.tzotz

Mezuniyet

Tarihi

LSt*ktZOtz

Prof.Dr. Mehmet $EN

(4)

TABLOLAR LİSTESİ iii

KISALTMALAR LİSTESİ iv ÖZET v SUMMARY vi ÖNSÖZ vii GİRİŞ 1 BİRİNCİ BÖLÜM XLI NUMARALI ŞER’İYYE SİCİL DEFTERİ IŞIĞINDA 1892-1897 YILLARI ARASINDA ANTALYA 1.1 Tarihsel Gelişim 11 1.2 İdarî Taksimat 12 1.3 İdarî Teşkilat 18 1.4 Adlî Teşkilat 23 İKİNCİ BÖLÜM 2.1 Para 31 2.2 Meslek Grupları 31 2.3 Gayrimenkuller 33 2.4 Gayrimüslimler 35 2.5 Kişilerin Menşe’leri 38 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM EYTÂM SANDIKLARINDAN FAİZLE BORÇ VERİLMESİ 3.1 Eytâm İdaresi 42

3.2 Eytâm Sandıklarının İşleyişi 45

(5)

3.3 Osmanlı’da Karza Genel Bakış 48

3.4 Antalya Eytâm Sandığından Borç Verilmesi 49

SONUÇ 63

KAYNAKÇA 65

EKLER

EK 1- 1268 (M.1851) Tarihli Eytâm Nizâmnâmesi Transkripsiyonu 70

EK 2- XLI Numaralı AŞS Defteri’nin Transkripsiyonu 79

(6)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1.1 XLI Numaralı Antalya Şer’iyye Sicil Defterinde Yer Alan Nahiye’ler ile

Bunlara Bağlı Köy ve Mahalleler

Tablo 1.2 XLI Numaralı Antalya Şer’iyye Sicil Defterinde Yer Alan, Merkez Antalya Kazası’na Bağlı Köyler ve Bunlara Bağlı Mahalleler

Tablo 1.3 XLI Numaralı Antalya Şer’iyye Sicil Defterinde Yer Alan, Merkez Antalya Kazası’na Bağlı Mahalleler

Tablo 1.4 : XLI Numaralı Antalya Şer’iyye Sicil Defterinde Yer Almayan Diğer Köyler Tablo 1.5 XLI Numaralı Antalya Şer’iyye Siciline Göre 1892-1897 Yılları Arasında Antalya Yöresinde İkamet Eden Yörük Aşiretleri Ve Mesken Tuttukları Mahaller Tablo 2.1 Eytâm Sandığından Borç Alan Müslüman Esnaf Sayısı

Tablo 3.1 XLI Numaralı Deftere Göre Mebi’ (Saat) Üzerinden Uygulanan Yıllık Ribh Miktarları

Tablo 3.2 XLI Numaralı Deftere Göre Mebi’ (Kitap) Üzerinden Uygulanan Yıllık Ribh Miktarları

Tablo 3.3Borca Göre Mebi’ (Gayrimenkul) Değerleri Tablo 3.4 Borca Karşılık Gösterilen Teminatlar

Tablo 3.5 Eytâm Sandığından Borç Alan Müslüman Esnaflar Tablo 3.6 Eytâm Sandığından Borç Alan Devlet Memurları

(7)

KISALTMALAR LİSTESİ

a.g.e. : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen makale a.g.n. : Adı geçen nizamnâme a.g.t. : Adı geçen tez

AŞS : Antalya Şer’iyye sicili

AÜHF : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi B. : Basım

Bkz. : Bakınız C. : Cilt

DTCF : Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi H. : Hicrî

İA. : İslâm Ansiklopedisi M. : Miladî

MEB : Milli Eğitim Basımevi M.Ö. : Milattan Önce

OTAM : Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi OSAV : Osmanlı Araştırmaları Vakfı

R. : Rumî S. : Sayı s. : Sayfa

TC : Türkiye Cumhuriyeti

TDV : Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları TTK : Türk Tarih Kurumu

vb. : Ve benzeri vrk. : Varak Yay. : Yayınları

YKY : Yapı Kredi Yayınları YTY : Yeni Türkiye Yayınları

(8)

ÖZET

Osmanlı Devleti’nde çok yönlü bir değişim sürecini ifade eden Tanzimat Dönemi, aynı

zamanda genel bir merkezileşme eğiliminin hız kazanması bakımından da ayrı bir önemi hak etmektedir. Bu anlamda bir yandan kurumlar sıkı sıkıya merkeze bağlanırken, bir yandan da merkezi otoriteden yoksun alanlarda kurumsallaşma faaliyetlerine gidilerek otorite yelpazesi genişletilmeye çalışılmıştır. Bir yönüyle bu amaca hizmet eden Eytâm İdaresi, bir diğer yönden de alanında önemli bir boşluğu doldurmuştur. Özellikle buna bağlı olarak kurulan Eytâm sandıkları hem yetim mallarının korunup değerlendirilmesini sağlamış, hem de bir nevi banka vazifesi görmüş ve kurulduğu bölgenin ekonomik hayatında önemli bir yere sahip olmuştur. Çalışmamızın temel kaynağı durumdaki XLI numaralı Antalya sicil defteri (1892-1897) öncelikle bu anlamda bir değerlendirmeye tabi tutulmuş, defterdeki kayıtlardan yola çıkılarak, Antalya bölgesine ait sandığın işleyişi, yetimler adına yapılan borç verme işlemleri ve usûlleri ortaya konmaya çalışılmıştır. Bunun yanı sıra defterde, tespit edilebildiği kadarıyla, bölgenin idarî, iktisadî ve sosyal hayatına ilişkin veriler de değerlendirilmiştir.

(9)

SUMMARY

THE TRANSCRİPTİON AND EVALUATİON OF COURT REGİSTER NUMBERED XLI OF ANTALYA 1309-1315 (A.D. 1892-1897)

As it is known, Tanzimat Period which means a multifaceted process of change, deserves a special importance by means of gaining speed of a general tendency to centralization in Otoman Empire. İn this sense while the instituations are being connected to the center closely, on the other hand the range of authority is tried to be expanded by going to the activities of institutionalization deprived areas of the central authorities. İn a way the administration of the orphans which serves this purpose has filled an important gap in the other way. Especially according to this either the Orphan’s funds that have been created to provide the evaluation of Orphan’s goods by saving or they take an important place in the economical life which have been settled. On the basis of records Antalya şer’iyye sicili defteri (Court Registry Book) nr. XLI (1892-1897), the functioning of the crate to Antalya region, lending transactions on behalf of orphans and procedures have been put forth. In addition, as far as it can be determined, the region's datas on the administrative, economic and social life have been also evaluated in the court registry book.

(10)

ÖNSÖZ

Yaklaşık altı asırlık tarihi boyunca Osmanlı Devleti Anadolu, Balkanlar, Orta Doğu ve hatta Afrika’ya uzanan oldukça geniş bir toprak sahasına hâkim olmuştur. Elbette ki bu bölgelerde köklü bir Osmanlı-Türk kültür mirasının varlığı söz konusudur ve bu miras anlaşılmadan ne siyasal ne de kültürel tarih araştırmalarında pek çok bölge tarihinin hakkıyla anlaşılması mümkün görünmemektedir. Bu anlamda Osmanlı mirası ve izleri bugün gerek Doğulu gerekse Batılı tarihçileri ve araştırmacıları giderek artan bir değerde kendine çekmekte, devrettiği büyük kültür mirasını anlamaya yönelik pek çok araştırma yapılmaktadır.

Uzun ömürlü olmasının yanı sıra, selefleriyle kıyaslandığında kültürel yönden de daha

kalıcı izler bırakan Osmanlı düzenini anlayabilmek, öncelikle “Osmanlı devlet anlayışını ve

Osmanlı devlet yapısını” anlamaktan geçmektedir.

Osmanlı devlet anlayışını şekillendiren temel unsur devletin halka karşı takındığı tutumdur ve bu anlamda, elbette ki adalet ilkesi diğer bütün politikalardan daha önemli hale gelmektedir. Esasında adalet kavramının önemi çok eski çağlarda anlaşılmış, gerek Batıda gerekse İslâm dünyasında üzerinde titizlikle durulmuştur. Osmanlı Devleti de hem devraldığı Türk-İslâm mirası açısından hem de dünya konjonktürüne hâkim olması hasebiyle kurulduğu zamandan itibaren adalet ilkesinin uygulanması hususunda oldukça hassas davranmıştır. Hiç şüphesiz adaletin tesisinde kadı mahkemeleri birincil vazife görmüşlerdir.

Adalet ilkesinin titizlikle uygulanması konusunda bir yandan toplumsal sorun ve anlaşmazlıklar giderilirken, bir yandan da uygulama sırasında ortaya koyulan her muamele kayıt altına alınmış ve bu durum dünya medeniyetleri içerisinde eşine rastlanmayan bir arşiv hazinesinin de oluşmasını sağlamıştır.

Şer’iyye sicilleri yalnızca hukuki metinler olarak değerlendirmek yanlış olur, elbette ki hukuk sistemi hakkında oldukça ciddi kaynaklar olmalarının yanı sıra tutuldukları bölgenin ve dönemin idarî, iktisadî, sosyo-kültürel tarihiyle de ilgili benzersiz birer kaynak niteliğindedirler.

Bu anlamda önemi giderek artan Şer’iyye sicillerinin değerlendirilmesi konusuna verilen ağırlık, diğer yandan Osmanlı Türkiye’sinin araştırılması konusunda, şehir tarihlerinin ortaya konması bakımından da oldukça önemli hale gelmiştir. Bu gaye ile yola çıkılarak hazırlanan çalışmanın temel kaynağı konumundaki XLI numaralı Antalya şer’iyye sicil defteri esas alınarak, 1892-1897 yılları arasında bölgedeki sosyal, ekonomik, idarî ve kültürel yapı elde edilen veriler dâhilinde aydınlatmaya çalışılmıştır. Daha ayrıntılı ve tutarlı bilgiler ortaya

(11)

koymak niyetiyle bölgeye ait VIII, IX, XV ve XVII numaralı sicil defterleri ve ayrıca konuyla ilgili yayımlanmış eserlerden de faydalanılmıştır.

Çalışmanın temel kaynağı vasfındaki XLI numaralı sicil defterinin transkripsiyonu aşamasında genel olarak metne sadık kalınmıştır. Defterin bütününü oluşturan Eytâm Sandıklarından borç verilmesi akitlerinin tutulması sırasında, hesaplamalarda karşılaşılan yanlışlıklar ise dipnotlar aracılığıyla düzeltilmiştir. Sicilin her bir yaprağı, bir varak olarak kabul edilmiş ve incelemede kolaylık sağlaması amacıyla Latin rakamları kullanılarak yapılmış numaralandırma aynen taşınmış ve hükümler ikiden başlayarak numaralandırılmıştır. Ayrıca her bir varağın, sağ sütunu “1”, sol sütunu ise “2” olarak kabul edilerek hükümlere ulaşmada kolaylık sağlanmaya çalışılmıştır. Sicilde geçen her bir belgeye de ayrıca numara verilmiştir. Örneğin dipnotta AŞS XLI, vrk. 18/1 h.53 olarak geçen ibareden anlaşılması gereken, XLI numaralı Antalya Şer’iyye sicil defterinin 18 numaralı yaprağının sağ sütununda bulunan 53 numaralı hüküm olduğudur.

İncelenen defterde yazıyla kaleme alınmış borç miktarları incelemede kolaylık sağlanması amacıyla, rakamla yazılmıştır. Ayrıca mukayyidin yazması gereken fakat atladığı düşünülen kelime ya da harfler “( )” içerisinde verilmiş, yanlışlıklar ise belirtildiği üzere dipnotlarla düzeltilmiştir. Yine defterde transkripsiyonu yapılamayan her bir kelime için “??”, transkripsiyonu yapılmakla birlikte doğruluğundan emin olunamayan kelimelerin sonlarına ise “(?)” işareti konulmuştur.

Bu çalışma sırasında, özellikle transkripsiyon aşamasındaki yardımları ve kaynak desteği ile çalışmamın her anında yanımda bulunan değerli hocam Yrd. Doç. Dr. Güven DİNÇ’e, verdikleri moral desteği için Yrd. Doç. Dr. Aydın BEDEN ve Arş. Gör. Seda TAN’a, son olarak da bu uzun süreçte sabır ve desteklerini benden esirgemeyen sevgili aileme, dedem ve anneanneme teşekkürlerimi bir borç bilirim.

Nurdan ÇETİNKAYA

(12)

Adalet anlayışı devletin varlığının devamı için bir zorunluluktur. Devlet bazında adil yönetim anlayışı, bir devletin vatandaşlarını, devlet görevlilerinden ya da diğer kişilerden gelebilecek haksız uygulamalara karşı en hızlı ve etkin biçimde korunması olarak ifade edilebilir. Adalet, vatandaşın devlete olan güven ve bağlılığını arttıran en önemli unsurlardandır. Adalet kavramına yalnızca suçluların cezalandırılması olarak bakılmamalı, bu ilke her türlü haksızlığın önlendiği bir sistem olarak görülmelidir.

Bu prensip çerçevesinde Osmanlı Devleti yargı teşkilâtını oluştururken, kendinden önceki İslâm devletlerinin yargı sistemini model olarak almıştır. İslâm’ın ilk dönemlerinden itibaren ortaya çıkan Emevî, Abbasî ve Selçuklu medeniyetlerinden tevarüs edilen ve bu mirasın geliştirilmesi yoluyla kurumsallaşan Osmanlı yargı teşkilâtı, bu anlamda bir tekâmüle de ulaşmıştır1

.

Osmanlı Devleti, kamu düzeni ve yararı ölçütünü kullanılarak, bu yargı teşkilâtını kendi bünyesine uygun olarak yeniden yorumlamış ve birtakım kısmî değişiklikler gerçekleştirmiştir. Burada; “kamu düzeni ve yararı” ifadesi, “devletin otoritesinin devamı ve

devletin yüksek yararlarının korunması” şeklinde algılanmalıdır2. Kamu düzeni ve yararı,

halka adil davranmak esasından hareketle evrensel bir nitelik taşısa da, özünde bugün anladığımızdan farklı bir içeriğe sahiptir. O devirde Osmanlı Devleti özelinde bu kavram, Osmanlı toplumunu oluşturan temel dört direğin (ilim ehli, asker sınıfı, tüccar ve zanaatkârlar, çiftçiler) toplumsal statülerinin korunmasını ve her sınıfın kendi işiyle meşgul olmasını sağlamak anlamına gelmekteydi3

.

Toplumsal statülerin korunması anlayışı, bir yandan Osmanlı kamu düzeninin korunmasında bir zorunluluk olarak addedilmiş, diğer yandan, bahsedilen toplumsal sınıflar arasında bir uyum ve işbirliğinin varlığı da gerekli görülüp, önemle üzerinde durulmuştur. Başlangıcından bu yana işlerin ehline verilmesi anlayışı ile bu toplumsal statülerin edinilmesinde layık olma prensibinin güdülmesi, Osmanlı siyasal düşüncesinin dayandığı adalet çemberinin son halkasını oluşturmuştur4

.

1

Osmanlı Devleti yargı teşkilâtını oluştururken, önceki İslâm devletlerinden (özellikle Anadolu Selçuklu Devleti’nden) tümüyle ayrı ve bağımsız hareket etmesi düşünülemezdi. Zira Osmanlılar; Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlı bir uç beyliği iken, dağılmasıyla ortaya çıkmış beyliklerden biri olmuştur. Osmanlı Beyliği, kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek ve siyasi birliği sağlama misyonunu üstlendi. Çünkü dinamik yapısıyla bunu gerçekleştirmeye en yakın beylik vasfında idi. Bu açıdan bakıldığında Anadolu Selçuklu Devleti yargı sisteminin, Osmanlılarda da devam etmesi gayet doğaldı. Ayrıntılı bilgi için bkz. İbrahim Durhan, “Tanzimat Döneminde Osmanlı Yargı Teşkilatındaki Gelişmeler”, EÜHFD, C.XII, S.3–4, Erzincan, 2008, s.55.

2 Durhan, a.g.m., s.55. 3

Mehmet Öz, “Klasik Dönem Osmanlı Siyasi Düşüncesi:Tarihi Temeller ve Ana İlkeler”, İslâmî Araştırmalar, Türkiye Ekonomik ve Kültürel Dayanışma Vakfı Yay., C.12, S.1, 1999, s.31.

(13)

Osmanlı’da adalet kavramı; “Şeriat” ve “kanun” olmak üzere iki çizgide yürütülmüştür. Osmanlı hukukunda “şer‘-i şerîf” olarak adlandırılan şeriat hukuku; Kur’an, sünnet, icmâ, kıyas gibi temellere dayanan fıkıh kitaplarındaki hükümlerin, örfî hukuk da hükümdarların yasama haklarını kullanmalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Şeriat ve kanunun, Osmanlı Devleti’nin başından beri “nizâm-ı âleme” yön verdiği muhakkaktır. Devlet bu doğrultuda nizâm-ı âlemi sağlamak gayesiyle adalet ilkesinin uygulanmasına oldukça hassas yaklaşmıştır.

“Halkı padişaha kul eden; adalettir” ifadesinden yola çıkılarak, Osmanlı’da devlet ile

halk arasındaki sıkı bağın oluşumunu sağlayan temel kavramın Adalet ilkesi olduğu söylenebilir. Bu anlamda adaletin gerçekleştirilmesinde en önemli husus zengin Osmanlı belgelerinin de gösterdiği üzere elbette ki “ihkâk-ı hâkk”tır.

Osmanlıda da monarşiyle yönetilen devletlerin hepsinde olduğu gibi yasama, yürütme ve yargı fonksiyonları devlet başkanının görev alanı dâhilindeydi. Ancak devlet başkanı bu fonksiyonlarını vekîlleri vasıtasıyla yürütür; yargı fonksiyonunu da devlet başkanı adına onun tayin ettiği hâkimler yerine getirirdi5. Arapça’da “hüküm, karar, hâkimlik” manasına gelen ve

kazâ kökünden türetilen kadî6, terimsel olarak halk arasında vuku bulan meseleleri şer‘i

hükümlere göre çözümlemek maksadıyla padişah tarafından atanmış görevlidir7. Kadının icra

ettiği bu yetkiye fıkıhta “valâyat-i kazâ” adı verilir8

.

İslâm tarihinde, Kuran’da da vurgulanan adalet ilkesi gereğince bu yetkiyi ilk olarak Hz. Muhammed kullanmıştır. İslâm Devleti sınırlarının genişlemesine paralel olarak bu dönemden itibaren yargı yetkisinin bazı sahâbîlere ve valilere vekîllik yoluyla devredilmiş olduğu bilinmektedir. Devlet teşkilatlanmasında önemli gelişmelerin yaşandığı Hz. Ömer döneminde fetihlerle artan idarî ve kazaî işlerin yoğunluğu sebebiyle başta Medine olmak üzere Mısır, Irak ve Suriye gibi şehirlere ayrıca kadılar ta’yîn edilmiştir. Kadılar bu dönemde yalnızca medenî davalar ve ta’zir cezalarına bakmakla yükümlüyken, Emeviler devrinde yetkileri artırılmış idarî, malî ve eğitimle ilgili görevler de üstlenmişlerdir. Abbasiler dönemine gelindiğinde ise başlangıçta halifelerin meşgul olduğu kadıların atama ve azil işlemleri, yerleşim merkezlerinin büyümesi ve nüfus artışıyla bağlantılı olarak kurulan “kadı’l-kudatlık” makamına devredilmiş ve bu anlamda üst birim haline gelmiştir9

.

Diğer Müslüman devletlerde olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de yargının temel unsuru İslâm hukuku ve örfî hukuk, bunun uygulayıcısı da “kadı” olmuştur. Kadıların görev yaptığı, yetkilerinin yürürlükte olduğu yerlere “kazâ” adı verilmiş ve ayrıca her idari merkez bir kazâ,

5 Ekrem Buğra Ekinci, “Tanzimat Devri Osmanlı Mahkemeleri”, Türkler, C.13, YTY, Ankara, 2002, s.764. 6 Ebül’ulâ Mardin, “Kadı”, İ.A., C.6, MEB, 1997, s.42.

7

Fahrettin Atar, “Kadı”, İ.A., C.24, TDV, İstanbul, 2001, s.66.

8 Mardin, a.g.m., s.42. 9 Atar, a.g.m., s.66-67.

(14)

yani yargı merkezi sayılmıştır10. Kuruluşundan itibaren adalet ilkesine büyük önem veren

devletin daha Osman Gazi döneminde ilk kadıyı atadığı bilinmektedir (Karacahisar-1300). Bu uygulamadan sonra her fethedilen bölgeye bir kadı atanmış ve kadının o bölgedeki varlığı Osmanlı hâkimiyetinin kanıtı sayılmıştır11. Bu dönemde -hem kaynakların kadı

yetiştirebilecek düzeyde olmaması, hem de yetişmiş ve donanımlı olmaları hasebiyle- atanan ilk kadılar Anadolu, Suriye, İran ve Mısır gibi şehirlerden getirilmişlerdi12

.

Orhan Bey döneminde artan teşkilatlanmaya ve fetihlere paralel olarak kadıların da yetkileri artırılmış, yeni fetih bölgeleri birer kazâ olarak addedilip askerî işler dışındaki tüm idarî, adlî ve beledî işler kadılara bırakılmıştır. Özellikle bu gelişmelerin de etkisiyle I. Murad döneminde “Kazaskerlik” makamı oluşturulmuş, XV. yy’ın ortalarında şeyhülislâmlık makamının atamaları kendi eline almasına kadar kadı atamaları kazaskerin önerisi dâhilinde, padişahın beratıyla yapılmaya başlanmıştır13

.

Yıldırım Bayezid zamanında kadıların bazı suistimallerinin ortaya çıkması sonucunda padişahın emriyle bizzat dönemin veziriazamı Çandarlı Ali Paşa, kadıların düzenleyecekleri belge karşılığında alacakları ücretleri gösteren bir tarife hazırlanmış, böylelikle de kadılık teşkilatının ilk nizamnâmesi ortaya çıkmıştır14

. Fakat bu anlamdaki en önemli düzenleme alınacak harçlar, hiyerarşik konumlar, tedrîs, kazâ ve iftâ denkliği gibi geniş kapsamlı değişiklerin yer aldığı Fatih Sultan Mehmed Kanunnamesi ile gerçekleşmiştir15

.

Belirtildiği üzere Osmanlı yargılama sisteminin merkezinde bulunan kadı, yargı yetkisinin genel ve esas yürütücüsü olma vasfını yapılan bu gibi değişiklerle Tanzimat Dönemi’ne kadar devam ettirmiş, kadıların görev yaptığı şer‘iye mahkemeleri de hem şer‘i hem de örfî davalarda tek mahkeme olma yetkisini elinde bulundurmuştur.

Şer‘iye mahkemeleri Tanzimat’ın ilanına kadar hukukî, idarî, cezaî, askerî, malî gibi her türlü davaya bakan aslî ve genel mahkemeler sayılmıştır16. Fakat bunların, dolayısıyla da

kadıların yetkileri, III Selim ve Mahmud dönemi ile başlayan ıslahatlarla sınırlandırılmaya

10 Osmanlı toprak yönetimi esasınca topraklar öncelikle eyaletlere, eyaletler livalara, livalar kazalara, kazalar ise

köy ve nahiyelere ayrılmıştır. Köy ve nahiyeler hariç tutulursa bütün idarî birimler birer “kaza” olarak adlandırılmış, ancak Tanzimat’tan sonraki değişimle “kaza” sancaktan sonra gelen bir idarî birim olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla adlî ve sonradan oluşturulan idarî “kaza” birbirinden ayrı tutulmalıdır. Adlî ve idarî birim olarak kaza hakkında ayrıca bkz. Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, TTK, Ankara, 1997, s.79.

11 Halime Doğru, XVIII. Yüzyıla Kadar Osmanlı Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Görüntüsü, Anadolu

Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 1995, s.201.

12

Hasan Tahsin Fendoğlu, “Osmanlıda Kadılık Kurumu ve Yargının Bağımsızlığı”, Osmanlı, C.6, YTY, Ankara, 1999, s.453; Ahmed Akgündüz, “Şer’iye Mahkemeleri ve Şer’iye Sicilleri”, Türkler, C.10, YTY, Ankara, 2002, s.54.

13 Mehmet İpşirli, “Osmanlı Devleti’nde Kazaskerlik”, Belleten, C.LXI, S.232, TTK, Ankara, 1998, s.663 14 Mardin, a.g.m., s.45.

15

İlber Ortaylı, “Kadı”, İA., TDV, C.24, İstanbul, 2001, s.70.

16 Cihan Türker, Kanun-i Esasi’de Yargı Fonksiyonu, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Hukuk

(15)

başlanmış, özellikle Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasını da içine alan kurumların ıslahı çalışmaları, kadıların da görev bütünlüğünü bozmuş, yargı yetkisi dışındaki bazı idarî, beledî ve malî yetkileri kendilerinden alınmıştır. Bunlarla beraber yargı alanındaki en büyük değişim -Tanzimat’ı doğuran sebeplerin de etkisiyle- Tanzimat döneminde yaşanmış, devleti ayakta tutmanın yollarından biri olarak görülen, toplumu örgütleme gayreti bu alana da taşınmış ve bunun gereği olarak da kanun önünde tüm bireyler eşit olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla bu durum, temeli dinsel farklılığa dayanan Şer’iyye mahkemelerini aslî ve genel mahkemeler olmaktan çıkartıp, nizamiye adı ile anılan karma mahkemelerin kurulmasını beraberinde getirmiştir17. Ayrıca yine bu dönemde, ceza ve bidayet mahkemelerinin, vilayetlerde ise

temyiz divanlarının kurulmasıyla, alanda radikal bir dönüşüm yaşanmış, şer’i mahkemelerin faaliyetleri yalnızca nikâh, tereke taksimi, boşanma, alacak-verecek gibi dar bir alanla sınırlandırılırken, özellikle katib-i adillik, avukatlık, savcılık gibi yeni müesseselerin teşkiliyle, şer‘i mahkemelerin ve kadıların yetki ve konumları iyice sarsılmıştır. Hem bu gelişmelerin etkisi, hem de Cumhuriyet dönemi yenileşme hareketleriyle birlikte 1924 yılında çıkartılan şer’i mahkemelerin ilgasına ilişkin bir kanunla beraber kadıların da fiili görevi ve müessese yetkileri tamamen sona ermiştir.18

Kadılar, görev süresince yerine getirdikleri işlemleri kayıt altına almakla yükümlü tutulduklarından, şer’iyye sicilleri olarak bilinen Osmanlı tarihine dair en önemli kaynak gurubunun oluşmasını sağlamışlardır. “Şer‘iyye Sicilleri” şer‘î mahkemelerin vermiş oldukları kararların kaydedildiği defterlerdir. Bu belgelere, Nizamiye mahkemelerinin kuruluşuna kadar İslâm hukuku ve özellikle de Hanefî mezhebi kaynaklık etmiş, kaydı ve saklanması konusunda gösterilen titizlik bu belgeleri Osmanlı hukuk düzeninin anlaşılması hususunda en temel kaynak haline getirmiştir19

.

Sicil kayıtları, yakın geçmişin toplumsal tarihini, kültür ve medeniyetini ortaya koyan oldukça önemli bilgileri bünyelerinde barındırmaktadırlar. Fakat bu kayıtları yalnızca tutulduğu dönemin ya da bölgenin tarihini aydınlatacak veriler olarak görmek yanlış bir yaklaşım olur. Zira Osmanlı kadısı, hâkimlik görevinin yanı sıra yeri geldiğinde belediye başkanı, yeri geldiğinde mülkî âmir, noter ya da müfettişlik görevi üstlenmektedir20

. Dolayısıyla bu kayıtlarda, genel Türk tarihi, hukuk tarihi, iktisat tarihi, sosyal yapı ve idarî

17 Sedat Bingöl, Tanzimat Devrinde Osmanlı’da Yargı Reformu, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir,

2004, s.293-294.

18 Ortaylı, a.g.m., s.71-72. 19

Abdülaziz Bayındır, “Osmanlı’da Yargının İşleyişi”, Osmanlı, C.6, YTY, Ankara, 1999, s.429.

20 M. Âkif Aydın, “Osmanlı Mahkeme Defterleri”, Yeni Ümit Dinî İlimler ve Kültür Dergisi, S.86, İstanbul,

(16)

teşkilatlar, kurumların işleyişi, alım-satım, vasiyet, vakıf, evlenme-boşanma, ticaret ve daha pek çok konuda bilgi yer almaktadır21

.

Şer‘î mahkemeler tarafından verilen her çeşit ilâm, hüccet ve şer‘î evrak kesinlikle asıllarına uygun olarak bu defterlere kaydedilmekteydi. Mahkemelerde yapılan her türlü işlemin suretinin şer‘iyye sicil defterlerine kaydı, bu belgelerin tutulması ve korunması hususunda gösterilen önemi artırmış, kadıların hüccet, ilam gibi düzenledikleri belgelerin bir nüshasını taraflara vermesi, bir nüshasını da sicil defterine kaydetmesi, evrakların üzerinde oynanma ihtimalini de ortadan kaldırmıştır22

.

Bu defterlerin genellikle belirli bir usûle göre uzun boylu, enli, dar ve çoğu zaman "ta'lik

kırması" denilen yazı tipi ile kaleme alındığı görülmektedir. Kâğıtlar oldukça sağlam ve parlak

olup, çoğunlukla, defterlerin üzerinde kadıların isimleri mevcuttur23. Kadılar atandıkları

bölgenin sicil defterini selefinden devralarak, görev süresi boyunca kendisine intikal eden her türlü işlemi buraya kaydedip, görev süresi dolunca da bu defteri halefine devretmiştir24

. Şer‘iyye sicillerindeki kayıtların belli bir usûle göre düzenlendiği ve sicile kaydedildiği görülmektedir25. Bunların belli bir düzende tutulmasını sağlayan, belgelerin düzenlemesi ve

yazılmasında izlenecek usulleri gösteren ve bunu kesin kurallarla belirleyen “sakk-ı şer‘i” adıyla düzenlenmiş kitaplardır. Üslup birliği hususunda ise, başlangıçta şer’iyye sicillerinin yazı dili Arapça iken, sakk kitaplarının çıkışıyla tamamen Türkçeleşmiş, yalnızca Arap şehirlerinde tutulan defterler Arapça olarak tutulmaya devam etmiştir26

.

Tanzimat’a gelinceye kadar sicil defterlerindeki kayıtların genellikle bir sayfanın yarısını geçmediği, defterlerin de kadının cebine girecek ölçüde küçük, dar ve uzun olduğu görülmektedir. Ancak Tanzimat dönemindeki değişimden sonra sicil defterlerinde şahitleri tezkiye eden şahısların isim ve adreslerinin de eklendiğini ve verilen kararların gerekçelerinin de daha kapsamlı tutulduğu görülmektedir27

.

Genel olarak şer’iyye sicillerindeki belgeleri, kadılar tarafından düzenlenmiş hükümler ve kadıların düzenlemediği, fakat kendilerine hitaben düzenlenmiş hükümler olarak iki gruba ayırmak mümkündür. Birinci grubu; hüccetler, ilamlar ve maruzlar oluştururken, ikinci grubu da ferman, tayin beratı, buyrultu vb. hükümler oluşturmaktadır28. Bu anlamda incelediğimiz

21 Akgündüz, “Şer’iye Mahkemeleri…, s.11-17. 22 A.g.m., s.59. 23 A.g.m., s.57-58. 24 A.g.m., s.58. 25 A.g.m., s.58.

26 Mehmet İpşirli, “Sosyal Tarih Kaynağı Olarak Şer’iyye Sicilleri”, Tarih ve Sosyoloji Semineri (28-29 Mayıs

1990),İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırma Merkezi Yay., İstanbul, 1991, s.159.

27 Akgündüz, a.g.m., s.58. 28 Akgündüz, a.g.m., s.59.

(17)

defterdeki belgeler yalnızca birinci grupta yer alan belgelerden oluştuğundan, sadece bu gruptan bahsetmek yerinde olacaktır.

Hüccet; kelime anlamı ile delil, vesika, senet anlamlarına gelmekte olup, içerik olarak da

kadının hükmünü içermeyip taraflardan birinin ikrarını, diğerinin onayını içeren belge türüdür. Hüccetler bir anlamda noter belgesi niteliğinde olduğundan bunların bir nüshası kadı huzurunda tespiti yaptıran şahsa, bir diğeri de sicille işlenirdi29. Taraflara verilen her hüccetin üst kısmında

yine kadının imzası ve mührü bulunurken, sicile kaydedilen nüshada imza/mühür yer almazdı. Ayrıca hüccetlerin altında mutlaka kefîl ya da şahitlerin isim ve unvanları kaydedilirdi. Konularına baktığımızda ise çok çeşitli belgelerin hüccetleri oluşturduğu görülmekte olup; alım-satım kira, nafaka vekâlet, vasiyet-kefalet, evlenme-boşanma, nafaka, borç (idâne) hücceti vb. bunlardan bazılarını oluşturmaktadır30

.

İlâm; bir davanın mahkemece nasıl sonuçlandığını gösteren belgelerdir. Hüccetlerden farklı olarak hâkimin hem hükmünü hem de imza ve mührünü ihtiva ederler. Bu belgelerde davacının iddiası, delilleri, davalının savunması yer alır ve nihayetinde de kadının hükmü ile son bulur31.

Ma‘rûz; yine hüccetlerle benzer şekilde kadının kararını içermeyip, yalnızca hukukî bir durumu tespit etmek için düzenlenmiş belgelerdir. Belgede alt-üst ilişkisi söz konusu olup, Kadının kendisinden üst makamlara idarî bir durumu bildirdiği belgelere ya da halkın kadıya gönderdiği şikâyet dilekçelerine “ma‘rûz”, kadıların kendisine denk ya da kendisinden alt makamlara hitaben yazdıklarına da “mürâsele” adı verilmektedir.

İncelenen sicil defterinin yalnızca hüccetlerden meydana geldiği ve bunları da yalnızca “idâne hüccetleri”nin oluşturulduğu düşünülürse, hem genel olarak idâne hüccetlerinden, hem de defterin tümünü oluşturan Eytâm sandığından borç verilmesine dair düzenlenmiş idâne hüccetlerinden bahsetmek faydalı olacaktır.

İdane Hüccetleri; Konumuz dolayısıyla incelenen dönem içerisinde hüccetlere yansımış,

belli bir fazlalık karşılığında borç verme işlemini gerçekleştiren kurumlar; vakıflar, sarraflar, yeniçeri ocağı bezirgânlığı, devlet, askerî zümre, esnaf ve tüccar, Eytâm sandıkları vb. şeklinde sıralanabilir.

16. yüzyıldan başlayarak Osmanlı sahasında nüfusun giderek artış göstermesi ve köyler ile kentler arasındaki iktisadî ilişkilerin büyümesiyle, para kullanımı büyük bir hız kazandığı ve ortaya çıkan bu ihtiyacı karşılamak için de belirli kurumların vuku bulduğu söylenebilir. Bu anlamda 15. yüzyıldan itibaren ortaya çıkmış, 16. yüzyıla gelindiğinde faaliyetlerini

29 Mübahat Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili, İstanbul Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı

Yayınları, İstanbul 1994, s.350.

30 Akgündüz, a.g.m., s.60-62, A. Bayındır, a.g.m., s.432. 31 Kütükoğlu, a.g.e., s.345-348.

(18)

oldukça artırmış ”para vakıfları” bu anlamda başı çekmiştir. Cafer Çiftçi; “artan nüfus

yoğunluğu ile birlikte giderek büyüyen mübadele ağları ve işlem hacmi, işlemlerin daha sık ve daha küçük miktarlarda yapılmasına yol açmış, bunun sonucunda insanların nakit tutma talebi düşerek paranın tedavül hızı artmıştır. 16. yüzyıldan itibaren para vakıflarının Osmanlı sahasında önemli hale gelmesi ve orta ölçekli mevcut kredi ilişkilerinin hızlanması bu düşünceye bağlı olarak açıklanabilir” şeklindeki yorumu ile konuya açıklık getirmiştir32

. Yukarda borç verdiği bilinen ve isimleri sıralanmış olan kurumların çeşitliliğinden de anlaşılacağı üzere, bu tip kurumların varlığı gitgide artmış, bu kurumlar önemli miktarlarda bir finansman kaynağı yaratarak, nakit ve kredi ihtiyacını hukuksal bir ortamda karşılamış, toplumun ve ticaretin değişik kesimlerinde görülen para darlığını gidermiş, yüksek faiz oranlarıyla tefecilerden halkı korudukları gibi, verdikleri kredilerle az da olsa girişimcilik ve üretime sermaye sağlamışlardır denilebilir33

.

19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde bir merkezileşme eğilimi görülmüş, daha önce mahalli düzeyde yürütülen faaliyetler de tek çatı altında toplanmaya başlanmış, özellikle nezâretlerin teşkiliyle hemen her alanda merkezi idarenin kontrolü sağlanmaya çalışılmıştır. Buna benzer bir durum vakıflarda da söz konusu olmuş, vakıfların idaresi “Evkaf Nezâreti” bünyesinde toplanmış, tereke taksimi ve idaresi amacıyla bir “Terekât Müdürlüğü” kurulmuştur. Daha sonra para vakıfları ile birleştirilen bu kurum “Terakât-ı Nukûd-ı Mevkûfe

Kalemi” adıyla bir kalem oluşturularak, Evkaf Nezareti’ne bağlamış, bu bünyede toplanan

fonlar önemli miktarlara ulaşmıştır34

.

Konumuz hasebiyle yetimlerin mallarına yönelik ilk düzenlemenin ise 31 Aralık 1851 yılında çıkartılan bir nizamname ile yapıldığını görüyoruz. Şikâyetlerin artması üzerine hem terekelerin tespiti hem de yetim mallarının muhafazası için, aynı tarihte farklı bir nizamname ile “Eytâm Sandıkları”nın kurulmasının kararlaştırılmıştır35. Eytâm sandığı 1851 yılında ilk olarak İstanbul’da kurulmuş ve bu tarihten sonra Osmanlı iktisadî hayatında aktif olarak yer almaya başlamıştır. Bir yandan yetimlerin mağdur edilmemesi adına önemli bir işleve sahip olan bu kurum, bir yandan da Osmanlı ekonomik hayatında önemli bir yere sahip olmuştur.

XLI Numaralı Antalya Şer’iyye Sicil Defterinin Şeklî Özellikleri ve İçeriği: Antalya

Şer’iyye Sicillerinin günümüze ulaşan serileri XIX. yüzyılın ilk yarısından itibaren tutulmaya başlanmış olup, toplam yüz adettir. Antalya’nın XIX. asır sonlarındaki idarî, ekonomik, adlî

32 Cafer Çiftçi, “18. Yüzyılda Bursa’da Para Vakıfları ve Kredi İşlemleri”, Ankara Üniversitesi DTCF Tarih

Araştırmaları Dergisi, C.23, S.36, Ankara, 2004, s.80.

33 C. Çiftçi, a.g.m., s.81. 34

Tahsin Özcan, “Osmanlı Toplumunda Yetimlerin Himayesi ve Eytâm Sandıkları”, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.14, İstanbul, 2006, s.105.

(19)

ve sosyo-kültürel yapısının belirlenmesine katkı sağlamayı amaçlayan bu çalışmaya temel kaynak olarak kullanılan XLI numaralı sicil defterleri de bunlardan biridir.

İncelenen sicil defteri genel olarak şer’iyye sicillerinin genel özelliklerini taşımakla birlikte, toplamda 98 varak, 290 hükümden müteşekkil defterin tutulmasına saygı ifadelerini takiben bir Nâ’ib ataması ile başlanmıştır. Defterin varak numaraları ikiden, Nâ’ib atamasının ardından başlayan hükümler ise birden başlanarak numaralandırılmıştır. Tarihler hem Hicrî hem de Rumî takvim türünde tutulmuş, ödemesi yapılan veya vadesi uzatılan bazı hükümlerin tarihleri dışında kronolojik sıra takip edilerek, hükümlerin ilki 8 Şa‘bân 1309 (M. 8 Mart 1892), sonuncusu ise 17 Safer 1315 (M.18 Temmuz 1897) olarak tarihlendirilmiştir. Defterin hemen hemen tüm sayfaları okunaklı olup, 57/2 olarak bölümlendirilen sayfa haricinde boş sayfası bulunmamaktadır.

Ayrıca defter kapsadığı yıllar dolayısıyla da hassas bir döneme rastlamaktadır. Bilindiği üzere kuruluşundan Tanzimat’a kadar belirli bir çizgide devam ettirilen Osmanlı devlet teşkilatı, Tanzimat Dönemi’nden itibaren köklü ve çok yönlü bir yenileşme sürecine girmiş; siyasî, iktisadî, sosyal olarak oldukça farklı bir yöne evrilmiş ve doğal olarak yargıda da sayısız değişiklikler yaşanmıştır.

Buna paralel olarak bu dönemde, öncelikle Ticaret Mahkemeleri ardından Nizamiye adı

ile anılan Muhtelit (Karma) Mahkemeler kurulmuş, ayrıca yine Ceza ve Bidayet mahkemelerinin, vilayetlerde ise Temyiz Divanlarının oluşturulmasıyla, hukukî alanda radikal bir dönüşüm yaşanmıştır.36

Bu durum bir yandan şeriat mahkemelerinin gördüğü davaların sınırlarını büyük ölçüde daraltırken, bir yandan da sicillere yansıyan konu ve belge çeşitliliğini eskiye oranla oldukça yoksunlaştırmıştır37

.

İncelenen defterde de dönemin yenileşme anlayışının Antalya’ya yansıdığı, özellikle yargı alanında önemli bir yer tutan 1879 (1296) tarihli “Mehakim-i Nizamiye'nin Teşkilatı

Kanun-ı Muvakkatı” ile yapılan pek çok düzenlemenin Antalya adlî teşkilatında yer bulduğu

söylenebilir. Ticaret Mahkemesi Zabtiye Ketebesi, Bidayet Mahkemesi azaları-mübaşirleri, Müddeî-i Umumi Muavini unvanlarına sahip görevlilerin defterde yer alması, bu nizamnamenin kapsadığı yeni oluşumlara örnek olarak gösterilebilir. Bunun dışında dönemin getirdiği şartlara uygun olarak sicillerin içerdiği konu ve belge çeşitleri açısından da oldukça sınırlandırıldığı izlenmektedir. Örneğin Antalya bölgesine ait 1808-1817 yıllarının kapsayan ilk sicil defterinde kayıtlar; narh kaydı, çeşitli vergilere ait kayıtlar, tereke kayıtları, Antalya Kalesi'nin tamir keşif kaydı, çeşitli fermanlar, hüccetler, vakfiye kayıtları gibi oldukça

36 Ortaylı, a.g.m,, s.71.

(20)

çeşitlilik arz etmekte iken38

, incelediğimiz deftere en yakın transkiribe edilmiş olan 1879-1883 yılları arasında tutulmuş defterde, konuların ve belge tiplerinin oldukça sadeleştiği görülmüş, defterin yoğunluğunu terekenin taksimi ve vasi tayinini içeren belgeler ve nadiren de mal ve hisse talebine ilişkin bazı kayıtlar oluşturmuştur39. 1892-1897 yıllarını kapsayan ve çalışmamızın temel kaynağını oluşturan XLI numaralı Antalya şer‘iyye sicil defterinde ise yalnızca Eytâm sandığından borç alma işlemine dair düzenlenmiş akitler yer almaktadır. Bu durum hem sicil defterlerinde yer alan konu ve belge çeşitlerinin azaldığını göstermekte, hem de - özelikle ele aldığımız defter bağlamında - konularına göre ayrı ayrı defterlerin düzenlenmiş olabileceğini düşündürmekte ve aynı dönemde birden fazla defter tutulmuş olması ihtimalini de kuvvetlendirmektedir.

Buna göre bahsi geçen dönemde, bir nevi banka vasfı gören Eytâm sandıklarından borç verilmesi uygulamasının yer aldığı defterde, yeni borç verilmesi işlemine dair düzenlenmiş akitler yoğunluktadır. Bunun dışındaki 33 hükümde eskiden alınan borcun vadesinin uzatıldığı, 2 hükümde borcu alan kişinin ölümü sebebiyle borcun başkalarınca üstlenildiği, 1 hükümde ise eski bir borcun üzerine yeni bir borç alma işleminin gerçekleştiği görülmektedir.

Belge çeşidi açısından hüccet grubuna giren bu belgelerin düzenlemesinde kaidelere bağlı kalındığı görülmektedir. Yeni borç verilmesi uygulaması gerçekleştirilirken hükümler iki bölüm halinde kayda geçirilmiş, ilk bölüm borç verilmesi işlemine, ikinci bölüm ise kefîl kısmına ayrılmış, bu iki kısımdaki uygulamada da belge kişilerin ağızlarından kaleme alınmıştır. Öncelikle kişi - genellikle vasi konumundaki - Eytâm müdürü yedinden, kimler oldukları ayrıntısıyla tarif edilen yetimlerin mallarından belli bir miktarda borç almış, bu miktara yıllık faiz eklenmesi yolu ile hem toplam borç miktarı belirlenmiş, hem de borcun vadesinin kaç aylık/yıllık olduğu belirtilmiştir. Hükmün alt kısmında ise Eytâm müdürünün ve ardından da borç alanın imzası/mührü yer almıştır. İkinci kısımda borç miktarını ikrar eden kişiler buna kefîl olduklarını beyan etmişlerdir.

Yine bir diğer işlem olan eski bir borcun vadesinin uzatılması işlemi yapılırken “…

numaralı idâne hücceti mûcibince …”40

ifadesi kullanılarak eskiden alınmış olan borcun belirtilmesi, akitlerin esas kopyalarının numaralandırılmış halde muhafaza edildiğinin ve her yeni işlemde yeni bir belge düzenlendiğinin kanıtı niteliğindedir. Bu işlemde de öncelikle borç alınan tarih belirtilerek, borcun alındığı yetimlerin ve toplam borç miktarının yazılmasından

38

Serap Sarıhan, 1 Numaralı Şer’iyye Siciline Göre XIX. Yüzyıl Başında Antalya’nın Sosyo-Ekonomik Profili, Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Antalya, 2003, s.92-292.

39Seda Tan, 17 No’lu Antalya Şer’iyye Sicilinin Traskripsiyonu ve Değerlendirilmesi 1297-1300 (M.

1879-1883), Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Antalya, 2010, s.13.

(21)

sonra, yine belli bir faizle borcun vadesinin uzatıldığı görülmektedir.

Ayrıca borçlunun ölümü hasebiyle borcun üstlenilmesi deftere “… kefâletimiz hasbiyle

zimmeti bulunan … guruşu istidâne ve kabz eyledik …”41

şeklinde yansımış, herhangi bir fazlalık talep edilmeksizin - önceden düzenlenmiş faiziyle birlikte - aynen kefîllerin zimmetine aktarılmıştır.

(22)

BİRİNCİ BÖLÜM

XLI NUMARALI ŞER’İYYE SİCİL DEFTERİNE GÖRE 1892–1897 YILLARI ARASINDA ANTALYA

1.1 Tarihsel Gelişim

Antalya Anadolu’nun güneyinde, Akdeniz kıyısında, kendi adıyla anılan körfezin kuzey batısında kurulmuş bir şehirdir. Anadolu’nun en eski yerleşim birimlerinden biri olarak kabul edilen bu şehir, antik çağda Pamphylia42

adı ile anılan ve Manavgat dolaylarından başlayıp, Antalya’ya kadar uzanan geniş bir ovanın içerisine dâhil edilmiştir.43

Şehir adını, kurucusu sayılan Bergama hükümdarı II. Attalos’dan (MÖ.159-138) almıştır. Fakat elverişli yapısı ile dikkat çeken bu bölgede daha öncesinde de küçük bir liman şehrinin bulunması olasılığı yüksektir.44

Bu dönemde Antalya şehri, hızla gelişmiş ve Pamphylia bölgesinde yer alan diğer önemli şehirleri geride bırakmıştır. Bir süre sonra Attalit toprakları Roma İmparatorluğu hâkimiyetine geçince, pek çok kıyı şehri gibi bu bölge de kısa süre korsanların istilasına uğramış ve MÖ.79’da Antalya’da fiili Roma idaresi başlamıştır.

Bizans döneminde Antalya, doğuya açılan kapı mahiyetindeki konumu ile Akdeniz’in en işlek limanı haline gelmiş, bu durum uzun süre devam edecek olan Türk, İslâm ve Bizans mücadelelerine zemin hazırlamış ve sık sık el değiştirmiştir45

.

Anadolu Selçuklu Devleti döneminde önemli düzenlemeler yapılarak, şehir Selçukluların Akdeniz donanmasının merkezi haline getirildi.46

Devletin artan Moğol baskısı sonucu zayıflamasıyla, bölgede Hamidoğulları’nın hâkimiyeti başladı ve burayı zabt eden Dündar Bey’in bir süre sonra yönetimi kardeşi Yunus Bey’e devretmesiyle Hamidoğulları’nın Teke kolu ortaya çıkmış oldu. Hatta Osmanlı devrinde şehir Teke Sancağı olarak adlandırılmıştır. Bu dönemde Kıbrıslı Latinler’e karşı şehri savunan ve uzun mücadeleler sonucunda yönetimi tekrar ele geçiren Mehmet Bey, Osmanlı kaynaklarında Teke Bey olarak anılmıştır. Bu başarının ardından bir süre daha Tekeoğulları egemenliğinde kalan bölge, Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı hâkimiyetine alınmış, Ankara Savaşı’nın yarattığı boşluktan yararlanmak isteyen Mehmet Bey’in oğlu Osman Çelebi, Karamanlılar’ın yardımını alarak şehri tekrar ele geçirmek istediyse de başarılı olamamış (1423) ve bölgede Osmanlı egemenliği kesinleşmiştir.47

42 Attaleia, Pamphylia Bölgesi’nin beş büyük şehrinden biridir. (Attaleia, Perge, Sillyon, Aspendos, Side). 43 Cemil Toksöz, Antalya, Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1959, s.20.

44 Hasan Moğol, XIX. Yüzyılın Başlarında Antalya, Mehter Yay., Ankara, 1991, s.17. 45

Hüseyin Çimrin, Antalya Tarihi ve Turistik Rehberi, 4. basım, Öteki Matbaası, Ankara 1999, s.48.

46 Feridun Emecen, “Antalya”, İ.A., C.3, Türkiye Diyanet Vakfı, 1991, s.233. 47 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.I, TTK, Ankara, 1982, s.401-402.

(23)

Osmanlı döneminde Antalya, Anadolu Eyaleti’ne bağlı Teke Sancağı’nda merkez olmuş ve XV.yy ortalarına kadar “Şehzâde Sancak Merkezliği” konumunda bulunmuştur.48

1.2 İdari Taksimat

Bilindiği gibi Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde temel idari birim “sancak” olarak

belirlenmiştir. Ancak fetihçi siyaset neticesinde devletin sınırları ve hâkimiyet alanı genişlemiş, bu durum yeni idarî birimlerin oluşturulmasını beraberinde getirmiştir. Bu doğrultuda öncelikle batı odaklı fetihlerin bir gereği olarak Rumeli Beylerbeyliği, 1393 yılında ise Anadolu Beylerbeyliği tesis edilmiştir49

.

Bu teşkilatlanma, Osmanlı klasik döneminde esas şeklini almış, yapılan küçük değişikliklerle de Tanzimat dönemine kadar muhafaza edilmiştir50

. Tanzimat dönemine gelindiğinde ise Osmanlı Devleti’nde genel olarak idari taksimata eyalet ile başlanmış, eyaletler sancaklara, sancaklar da kazalara ayrılmıştır. Kazalardan daha küçük yerleşim birimleri nahiye adını almış, bunların bir alt birimini ise köyler oluşturmuştur.

Bu teşkilatlanmanın içerisinde yer alan “Teke Sancağı” ya da “Teke-ili” olarak adlandırılan Antalya Sancağı da, Osmanlı hâkimiyetine girdikten sonra sancak hâline getirilmiş ve Anadolu Eyaleti’ne bağlanmıştır.51. XV. yüzyılın ortalarına kadar “şehzâde

sancağı” olarak da adlandırılan Antalya Sancağı, XIX. yüzyıla kadar Anadolu

Beylerbeyliği’ne bağlı kalmayı sürdürmüştür52

. Ancak Tanzimat döneminde idarî alanda yapılan değişimler bu bölgede de etkili olmuş, Antalya’nın da içerisinde bulunduğu Teke Sancağı da dâhil olmak üzere Akşehir, Aksaray, Beyşehir, Hamid, Niğde, İçel ve Alâiye sancakları Konya Vilayeti’ne dâhil edilmiştir53

.

İncelenen XLI numaralı Antalya şer‘iyye sicil defterinde Antalya’nın Konya vilayetinin bir sancağı olma konumunu muhafaza ettiği anlaşılmaktadır. Defterde, naib atamasının yapıldığı üç kayıtta yer alan “…Konya vilâyeti dâhilinde ka’în Antalya kazâsı …”54 ifadesinin

kullanılması bu durumun kanıtı niteliğindedir. Yine bu ifadede Antalya idarî teşkilatta bir

48 Haldun Eroğlu’ya göre bir şehzade sancağı olan Antalya’ya dört şehzade gönderilmiştir. Ayrıntılı bilgi için

bkz. Haldun Eroğlu, “Şehzade Sancağı Antalya”, Antalya’nın Son Bin Yılı Sempozyumu (18-19 Aralık 2003), Antalya, 2003, s.22.

49 İlber Ortaylı, Türkiye İdare Tarihi, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Yay., Ankara, 1979,

s.184-185.

50

Çadırcı, a.g.e., s.10.

51 Çetin Varlık, “Anadolu Eyaleti Kuruluşu ve Gelişimi”, Osmanlı, C.6, YTY., Ankara, 1999, s.123.

52 A. Latif Armağan, “XVI. Yüzyılda Teke Sancağı’nın İdarî Taksimatı ve Kır İskân Merkezler” Ankara

Üniversitesi DTCF Tarih Araştırmaları Dergisi, C.8, S.6, Ankara, 2011, s.1.

53

Musa Çadırcı, “Tanzimat Dönemi’nde Osmanlı Ülke Yönetimi (1839-1876)”, IX. Türk Tarih Kongresi Ankara 21-25 Eylül 1981(Bildiriler), C.II, TTK., Ankara, 1988, s.1155.

(24)

kazâ olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca “… Kaş Kazâsı mâl müdürü …55” ifadesinden

anlaşılacağı üzere Kaş Kazâsı’ndan bahsedilmiş, başka bir kazâ ismi kullanılmamıştır. Antalya Sancağı’na bağlı nahiyeler ise; Serik56, İstanos, Kızılkaya, Bucak, İğdir57 olarak tespit edilmiştir. Bu nahiyelere bağlı köy ve mahalleler şu şekildedir58;

Tablo 1.1 XLI Numaralı Antalya Şer’iyye Sicil Defterinde Yer Alan Nahiyeler ile Bunlara Bağlı Köy ve Mahalleler59

Nahiye Adı Köy Adı Mahalle Adı Serik Abdurrahmanlar - Serik Aralık - Serik Berendi - Serik Dikmen - Serik Kocaaliler - Serik Kocayatak - Serik Zaîmler - Serik Eminceler60 - İstanos Çaykenarı - İstanos Çığlık - İstanos Çıvgalar61 - İstanos Kemerağzı - İstanos İmecik -

İstanos Kışla Cumaönü İstanos Manay -

İstanos Sağurlı - Kızılkaya Badem Ağacı - Kızılkaya Kor - Kızılkaya Uğurlu62 -

İğdir63 Çayiçi -

Bucak - Çavuşlar

Millü - Dağ

Kaynak: XLI Numaralı Antalya Şer’iyye Sicil Defteri

Merkez Antalya Kazası’na bağlı köyler ve bunlara bağlı mahalleler ise şöyledir;

Tablo: 1.2 XLI Numaralı Antalya Şer’iyye Sicil Defterinde Yer Alan, Merkez Antalya Kazası’na Bağlı Köyler ve Bunlara Bağlı Mahalleler

Köy Adı Mahalle Adı

Ahadlı -

Alaylı -

Ali Fahrettin Sagîr - Yalınlı Kebir - Bıyıklı - Bıyıklı Kebir - 55 AŞS XLI, vrk. 70/1 h.217. 56

AŞS XLI, vrk. 23/ 2 h.67’de “Serik Nahiyesi Kazası” olarak geçmektedir.

57 AŞS XLI, vrk. 9/2 h.25’de “Mâ -Kardıç İğdir Nahiyesi” olarak geçmektedir.

58 Antalya’nın idarî taksimatına ilişkin bilgiler ele alacağımız defterin kapsadığı 1892-1897 yılları ile sınırlı

tutulacaktır.

59

XLI numaralı Antalya Şer’iyye sicil defterinde yer alan nahiye, köy ve mahalle adları topluca ya da düzenli bir sırayla verilmemiş olduğundan, bu bilgilere belgelerin ayrıntılı incelenmesi sonucunda ulaşılmıştır.

60 AŞS XLI, vrk. 18/2 h.55’de “Emince(ler) Karyesi” olarak düzeltilmiştir.

61 AŞS XLI, vrk. 61/2 h.189’da “Antalya’ya tabi Çıvgalar Karyesi” olarak verilmiştir. 62

AŞS XLI, vrk. 10/1 h.27, 12/1 h.32’de “Uğurlu Köyü Karyesi” olarak geçmektedir.

63 AŞS XLI, vrk. 9/2 h.25’de “Mâ-Kardıç İğdir Nahiyesi’nde Ulupınar’da vaki” denilmekte fakat köy ya da

(25)

Köy Adı Mahalle Adı Böğüş - Duacı - Duraliler - Hurma - İstavruz - Karadoğan - Karkın - Keşirler - Köseler - Murtana Gürsu64 Murtana Gürlü Murtana Macun Önceli - Sulak - Yazır Gölcük Zeytun65 -

Kaynak: XLI Numaralı Antalya Şer’iyye Sicil Defteri

XLI numaralı Antalya Şer‘iyye Sicili defterinde adları geçen Merkez Antalya Kazası mahalleleri şunlardır;

Tablo 1.3 XLI Numaralı Antalya Şer’iyye Sicil Defterinde Yer Alan, Merkez Antalya Kazası’na Bağlı Mahalleler

Kaynak: XLI Numaralı Antalya Şer’iyye Sicil Defteri

Yukarıda belirtilen nahiye, köy ve mahalle isimleri yalnızca incelenen defterle sınırlıdır ve dolayısıyla da defterin kapsadığı yıllarda yapılmış idarî taksimata katkı sağlamak

amaçlanmıştır. Daha kapsamlı bir bilgi sunabilmek gayesiyle VIII, IX, XV ve XVII numaralı

64

AŞS XLI, vrk. 24/2 h.70’te “Gür(su) Mahallesi” olarak düzeltilmiştir.

65

AŞS XLI, vrk. 87/2 h.261’de “Zeytunköy Karyesi” olarak geçmektedir.

66 AŞS XLI, vrk. 47/1 h.139’da “Kara Çullah Mahallesi” olarak geçmektedir.

67 XLI Numaralı Antalya Şer‘iyye Sicili Defteri’nde “Divan Piri” olarak okuduğumuz mahalle, birkaç kaynakta

“Divan Yeri” olarak geçmektedir. Bkz. H. Moğol, a.g.e., s.41, Rıfat Özdemir, “Osmanlı Döneminde Antalya’nın Fiziki ve Demografik Yapısı (1800-1867)”, XI. Türk Tarih Kongresi (5-9 Eylül 1990), C.IV, TTK Yay., Ankara 1994, s.1387.

68 AŞS XLI, vrk. 32/1 h.92, 47/1 h.139’da “Demirci Süleyman Mahallesi” olarak geçmektedir.

Ahi Kızı Mahallesi Kızıl Harım Mahallesi

Ahi Yusuf Mahallesi Kiçi Bali Mahallesi Arab Mescidi Mahallesi Mecdeddin Mahallesi

Araban Mahallesi Makbule Mahallesi

Âşık Doğan Mahallesi Makbule İslâm Mahallesi Baba Doğan Mahallesi Makbule Rum Mahallesi

Bali Bey Mahallesi Meydan Mahallesi Cami-i Atik Mahallesi Müminler Mahallesi Cami-i Cedîd Mahallesi Rabetiye Mahallesi Çavuş Bahçesi Mahallesi Sağır Bey Mahallesi Çullah Kara Mahallesi66 Sofular Mahallesi

Divan Piri Mahallesi67 Şeyh Sinan Mahallesi İğdir Hasan Mahallesi Şeyh Şüceüddin

Elmalu Mahallesi Tahıl Pazarı Mahallesi Has Balaban Mahallesi Takyeci Mahallesi Hatib Süleyman Mahallesi Takyeci Mustafa Mahallesi İskender Çelebi Mahallesi Teşvikiye Mahallesi Kızıl Saray Mahallesi Timurcu Kara Mahallesi

(26)

Antalya şer‘iyye sicil defterleri üzerine yapılan çalışmalar da karşılaştırmalı olarak taranmıştır. XLI numaralı defterde - tam olmamakla birlikte - ismi geçmeyen kazâ, nahiye, köy ve mahalle isimleri şu şekilde sıralanabilir69

;

Antalya Sancağı’na bağlı kazâlar; Elmalu70, Finike, Gebiz, Germiği, Kalkanlı, Kardıç’tır.

Antalya Sancağı’na bağlı nahiyeler; Beşkonak71, Hani, İğdir72, Karaöz73

, Millu74 ve

Murtana75’dır.

Antalya Sancağı’na bağlı köyler;

Tablo 1.4 XLI Numaralı Antalya Şer’iyye Sicil Defterinde Yer Almayan Diğer Köyler

Merkez Antalya Kazâsı’na bağlı :

Ali Fahreddin Kebir Dereli Ketşerler Yeşilbayır Aslanbucak Hacı Celiler Kızıllı Çitdibi Asıl Karacan Hatipler Koyunlar Cumalar Aşağı Karaman Hisar Çandır Kum Kayadibi

Başköy Hurma Mandarlı Kazıcı Bahtılı Hümanlar Sağırlı76

Yarbaş Camili Ilıca Sekice Yaka Çakırlar Irmak Sülekler

Çamyuva İhsaniye Tahtalı

Bucak’a Bağlı : Kaş’a Bağlı : Finike’ye Bağlı : Dere Ağullu Çağman Gökyazı Sarılar Akçaalan Çamlık Boğazcık Çerler Karadağ Uğrak Alacadağ Dutalan Bayındır Çeşme Kasaba Üçağız Alasın Kuyubaşı Belenli Çukurbağ Kılınçlı Yuva Dağbağ Sağırlık Beymelek Davazlar Kızılağaç Eynihal Günçalı Üzümlüpınar Biş Dere Ortabağ Pınarbaşı Hallaç

69

Aydın Beden, 1854-1859 Tarihleri Arasında Antalya (8 No’lu Antalya Şer’iyye Sicilleri Defterine Göre),

Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Antalya, 2004, s.37-40; Erdal Taşbaş, 15 No’lu Antalya Şer’iyye Sicili Defterine Göre 1866-1867 Yılları Arasında Antalya Şehrinin

İdarî ve Sosyo-Ekonomik Durumu, Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yayımlanmamış

Yüksek Lisans Tezi, Antalya, 2007, s.23-29; Güven Dinç, 9 No’lu Antalya Şer’iyye Sicili Defterine Göre 1853-1859

Yılları Arasında Antalya Şehrinin İdarî ve Sosyo-Ekonomik Durumu, Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Tarih Anabilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Antalya, 2005, s.23-26; Tan, a.g.t., s.18-25.

70

AŞS XLI’de “Elmalu” mahalle olarak geçmektedir.

71

AŞS XLI’de sıkça “Beşkonaklı Hacı Bekir Efendi” ifadesi kullanılmış, fakat Beşkonak’la ilgili herhangi bir bilgi verilmemiştir.

72

XV No’lu defterde Antalya Sancağı’na bağlı bir kazâ olarak verilmektedir.

73

XV No’lu defterde karye olarak da geçmektedir. Bkz. AŞS. XV, XV/81b.

74

AŞS XLI’de “Millu’nun Dağı Mahallesi” olarak geçmektedir.

75

AŞS XLI’de karye olarak belirtilmiştir.

76

(27)

Kalkan’a Bağlı: İğdir’e Bağlı: Aklar İslâmlar Adrasan Dereköy Salur

Bezirgan Karabüki Akova Gölcük Sarıcasu Budamiyye Kınık Belen Karaağaç Savrun Çamlıköy Merkar Beykonak Karaören Yazır Çavdır Sarıbelen Büyükalan Kavak Yenice

Çayköy Üzümlü Çalka Kemer Gelemiş Yuvacık Çayiçi Kemercine

Serik’e Bağlı : Abdurrahmanlar Burmahancı Satırlı Tobuzlar

Ahmediye Cumalı Karadayı Üründü

Akbaş Çakallık Karataş Yani Akçapınar Çanaksı Karıncalı Yanköy

Akınlar Çandır Kırbaş Yukarıçatma Aşağıçatma Çatallar Kızıllar Yukarıkocayatak

Aşağıkocayatak Eminceler Kozan Zırlankaya Aşağıoba Eskiyörük Kumköy

Belek Gebiz Kürüş Berendi Hacıosmanlar Nebiler

Bozağak Has Sarıabalı Bucak Kızılören Tekke

Kızılkaya’ya Bağlı: İstanos’a bağlı :

Kara Aliler Akçainiş Garibce Kayabaşı Orkutlu Aşağıoba Aklar Göçerler Kevzer Piyadin Avdan Akkilise Gözer Kırkpınar Söğüt Boğazköy Andiye İmrahor Kızılaliler Sülekler Dere Bahçeyaka Karabayır Kozağacı Taşkesiği Heybeli Bayat Karadiğin Küçüklü Ürkütlü Karaveliler Bazarlı Karakuyu Leylek Yeleme Kızılcaağaç Belenköy Karartaş Mamatlar Yelten Kovanlık Çukurca Kargalık Nebiler Zivint

(28)

Elmalı’ya Bağlı :

Afşar Değirmen İlyağı Kızılca Sarılar Armutlu Dire İmircik Mursal Semahöyük Bayındır Eğmir İslâmlar Müğren Subaşı Beyler Eskihisar Karaköy Ovacık Teke Çobansa Hacı Eskihisar Karamık Pir Hasanlar Yakaçiftlik Çukurelma Hacı Yusuflar Kevgi Salur Yalkartam

Kaynak: Beden, a.g.t., s.37-40; Dinç, a.g.t., s.23-26; Taşbaş, a.g.t., s.23-29; Tan, a.g.t., s.18-25

Antalya Merkez Kazasına Bağlı Mahalleler; Ak Mescid, Alaylu, Barban Çandırı,

Çarşıcı, Çolak Kara, Çit Zimmî, Değirmenönü, Hisarlı, Hisar Cündi, Hurma, İğdir Hasan, İskele, Kara Çallu, Karakuyu, Kesik Minare, Murad Paşa, Rumkuşu, Uncalu, Yukarı Bazar, Yüksek Alan, Zeytun77.

Bahsi geçen ve özellikle de incelediğimiz defterde yer alan mahalleler şüphesiz ki zaman içerisinde değişikliğe uğramış ve bir takım farklılıklarla karşımıza çıkmıştır. Bu anlamda idarî taksimat konusunda kaynak olarak kullandığımız diğer defterlerle78

kıyaslandığında taksimatta değişikliğe uğramış isimler şöyledir;

- Müminler ve Araban Mahallesi adı verilen ve diğer defterlerde yer almayan iki mahalle ismine ulaşılmış,

- Söz konusu defterlerde yalnızca Makbule Mahallesi olarak anılan mahalle, incelenen XLI numaralı defterde Makbule Mahallesi, Makbule İslâm Mahallesi ve Makbule Rum Mahallesi olarak tespit edilmiş,

- Bunlara ilaveten mâ-Kardıc-İğdir Nahiyesi, Âhi Kızı mâ-Kara Dayı ve mâ-İskender Çelebi-Ahi Yusuf Mahalleleri de birlikte anılmışlardır.

İdarî taksimat konusundaki bilgilere ek olarak yörede ikamet eden Türkmen-Yörük aşiretleri konusu da bu bölümde değinilecektir. Zira çalışmaya kaynak olan sicil defterine bu aşiretlerle ilgili oldukça az bilgi yansımış, yeni bir bölüme gerek duyulmamıştır.

Bilindiği üzere Osmanlı’nın Anadolu Eyaleti ve bilhassa eyaletin Teke, Hamid, Menteşe gibi sancakları çok yoğun bir konar-göçer nüfusa sahipti. Yaşam tarzı bakımından yarı göçebe gruplar olarak nitelendirebileceğimiz bu gruplar, yerleşik hayat-göçebe yaşam tarzı arasında gidip gelmişler ve bunlar için kanunnamelerde, resmî kayıtlarda genellikle

77 Beden, a.g.t., s.37-40; Dinç, a.g.t., s.23-26; Taşbaş, a.g.t., s.23-29; Tan, a.g.t., s.18-25. 78 Beden, a.g.t., s.37-40; Dinç, a.g.t., s.23-26; Taşbaş, a.g.t., s.23-29; Tan, a.g.t., s.18-25.

(29)

"konar-göçer" tabiri kullanılmıştır. Lakin bu statülerine rağmen bu topluluklar devlet denetimi altında tutularak kendilerine devlet tarafından belirli birer yaylak ve kışlak yerleri gösterilmiştir. XVI. asrın sonlarına gelindiğinde ise bunların yerleşik düzene geçirilmesi esası benimsenmiş, ancak bu yeni yaşam tarzına alışmakta güçlük çeken gruplar çoğunlukla kendi içlerine kapalı hayat tarzlarını ve ekonomik yaşamlarını sürdürmüşlerdir.79

Antalya ve çevresi de Anadolu’nun ilk Türkleşmeye başladığı dönemlerden itibaren yoğun bir Türkmen yerleşim yeri olmuş ve bölgeye birçok Türkmen aşireti iskân olunmuştur.80

Aşiretler hakkında verilen bu kısa bilgiden sonra incelediğimiz deftere yansımış isimler şöyle sıralanabilir;

Tablo 1.5 XLI Numaralı Antalya Şer’iyye Siciline Göre 1892-1897 Yılları Arasında Antalya Yöresinde İkamet Eden Yörük Aşiretleri Ve Mesken Tuttukları Mahaller

Aşiret Adı Yaşadıkları Bölgeler Karahacılı Aşireti Keşirler Köyü81

Yeni Osmanlı Aşireti Topallı Mahallesi82

Yoklu Mahallesi83

Honamlı Aşireti Timurcu Süleyman Mahallesi84

Ecevidli Aşireti85 -

Kaynak: XLI Numaralı Antalya Şer‘iyye Sicil Defteri

1.3 İdarî Teşkilat

Antalya’nın idarî taksimatı konusunda belirtildiği üzere Teke Sancağı, sancak merkezi Antalya olmak üzere Anadolu Eyaleti’nin sınırları içerisine dâhil edilmiş ve idarî olarak da Konya’ya bağlanmıştır. Tanzimat dönemine gelinceye değin Antalya, zaman zaman “Hamid

Sancağı” ile birleştirilerek zaman zaman da müstakilen vezir rütbeli paşalara “mutasarrıflık”

olarak verilmiştir. Kimi zaman da doğrudan merkezî hükûmet veya bir hazine tarafından atanan “mütesellimler” vasıtasıyla yönetilmiş, bunlar “Teke Sancağı Mütesellimi” yahut

“Teke-Hamid Sancakları Mütesellimleri” unvanlarıyla anılmışlardır86

.

Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla ülke yönetimi yeniden düzenlemiş, dolayısıyla idarî teşkilat da pek çok değişikliğe uğramış; köylerin yönetimi “muhtarlara”, kazâ yönetimi “kazâ

müdürüne”, sancak yönetimi ise “kaymakamlara” bırakılmıştır87

. Ancak söz konusu defterde herhangi bir kaymakam ismine rastlanılmamış, ayrıca kazâ yöneticilerine ilişkin bilgiler de

79

Ayrıntılı bilgi için bkz. Yusuf Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, TTK. Yay., Ankara, 1997.

80 A.Latif Armağan, “XVI. Yüzyılda Teke Sancağı’ndaki Konar-Göçerlerin Demografik Durumu Üzerine Bir

Araştırma”, Ankara Üniversitesi DTCF Tarih Araştırmaları Dergisi, C.19, S.30, Ankara, 1997, s.1-5.

81 AŞS XLI, vrk. 3/2 h.6. 82 AŞS XLI, vrk. 14/1 h.41. 83 AŞS XLI, vrk. 14/1 h.41. 84 AŞS XLI, vrk. 86/1 h.257. 85 AŞS XLI, vrk. 48/1 h.142.

86 Özdemir, Osmanlı Dönemi’nde Antalya’nın..,, s.1370.

Şekil

Tablo  1.1  XLI  Numaralı  Antalya  Şer’iyye  Sicil  Defterinde  Yer Alan Nahiyeler ile Bunlara Bağlı Köy ve Mahalleler 59
Tablo 1.3 XLI Numaralı Antalya Şer’iyye Sicil Defterinde Yer  Alan, Merkez Antalya Kazası’na Bağlı Mahalleler
Tablo 3.1  XLI Numaralı Deftere Göre Mebi’ (Saat) Üzerinden Uygulanan Yıllık Ribh Miktarları  Mebi’ Adı   Borç Alınan Miktar  Mebi’ Değeri  Toplam Borç  Yılı/Yıllık %’si
Tablo 3.2 XLI Numaralı Deftere Göre Mebi’ (Kitap) Üzerinden Uygulanan Yıllık Ribh Miktarları  Mebi’ Adı   Borç Alınan Miktar  Mebi’ Değeri  Toplam Borç  Yılı/Yıllık %’si   Kitap 396     Kitap 397  Kitap 398  Kitap 399  Kitap 400  Kitap 401  Kitap 402  Kita
+4

Referanslar

Benzer Belgeler

Medine-i Ayntab’da Mestancı mahallesi ahâlisinden iken bundan akdem fevt olan Muhsin-zâde Ahmed Ağa el-Hâc Ahmed Ağanın verâseti zevce-i menkuhe-i metrukesi

Medîne-i Kayseri ve kurâsında sâkin erbâb-ı harâsetden zikr-i âtî husûsa mezrûʽâtları olan işbû râfiʽü’l-kitâb fahrü’s-sâdâtü’l-kirâm es-Seyyid Osman Ağa ibn-i

Zaferan Borlı kurâsından Çiftlik-i Süfla karyesi ahâlîsinden iken bundan akdem vefât iden Ali Emuca Oğlu İsmâîl bin Ali nâm kimesnenin verâseti Zaferan

takımında iken vefât ettiği veresesi tarafından verilen arzuhalde ifade olunan Aşir oğlu Mehmed bin Osman bin Mehmed’in ber-vech-i âtî vârisi olduklarını iddia iden

tahammülü olduğu sûretde tahammülü mikdârı bedel-i iltizâmına zam ile irsâline bezl ve sa‘y ve makderet eylemek fermânım olmağın zabtını hâvî işbu emr-i

mefahir-il kuzat vel hükkam meadin-ül fezail-ül vel kelam anadolunun orta kolu nihayetine değin vaki’ kazaların kadıları ve naibleri zidet fazlühüm ve

itmekçi Hâcî Hasan Oğlu bayrâğının Ağâ ve Alemdârına verilen guruĢ 155 kuyûddan iki guruĢden ziyâde gümrük alınmamak içun ilâm harcı guruĢ 60 devletlü Hüsrev

Atina Kazâsı’nın Hemşin Nahiyesi’ne tabi Tezina Karyesi ahâlîsinden Hacıosmanoğlu Ömer Ağa ibn-i Hacı Osman (م) Tevfik Efendi mahzarında ikrâr-ı tam ve takrîr-i kelâm