• Sonuç bulunamadı

EYTÂM SANDIKLARINDAN FAİZLE BORÇ VERİLMESİ 3.1 Eytâm İdares

3.3 Osmanlı’da Karza Genel Bakış

Birinin bir başkasına kullanılmakla tükenen mislî bir malı, emsalini geri ödemek üzere vermesine İslâm hukukunda “karz” adı verilmiştir. İslâm’da faizin yasaklamasından dolayı ödünç verilen mislî bir malın herhangi bir fazlalıkla geri alınması mümkün değildir ve bununla ilgili olarak ayet ve hadislerde menfaat beklemeksizin ödünç verme, yani “karz-ı

hasen” uygulaması her daim teşvik edilmiştir. Ancak zaman içerisinde pek çok şey gibi bu

uygulamada da değişiklik meydana gelmiş, zamanla “hile-i şer’iyye” (dine uygun çeşitli çare) lerle, çeşitli adlar altında fazlalıklar alınmaya başlanmış373, bu fazlalıklar genellikle “muamele-i şer‘iyye”, “devr-i şer’î”, “bey’ bi’l-vefâ” ve “bey’ bi’l-istiglâl” usûlleri kullanılarak alınmıştır374

.

Muâmele-i şer’iyye usûlünde alınan fazlalık için “ribh, murabaha, nema, güzeşte” gibi kavramlar kullanılmış, hatta gayrimüslimler de muamele-i şer‘iyye yapıp faiz ya da riba

368 Şakir Berki, “Türk Medeni Kanununda Miras Hukukunun Esasları(III)”, AÜHFD, C.31, S.1, Ankara, 1974,

s.199.

369 Keleş, a.g.t., s.87; Mıstanoğlu, a.g.m., s.357. 370 AŞS XLI, vrk. 5/1 h.154.

371 AŞS XLI, vrk. 60/2 h.186. 372

AŞS XLI, vrk. 17/1 h.51’de Eytâm müdürünün “…kıbel-i şer‘den vasî ve kayyum ta‘yîn olunduğu cihetle…” ifadesi ile müteveffa Mustafa Nafiz Efendi’nin sagire kerimesi Melek Hanım’a kayyum olarak atandığına dair bir bilgi vermektedir. Ancak defterdeki borç verme işlemlerinde adı sıkça geçen bu yetimin gaib olduğuna dair herhangi bir bilgi mevcut olmamakla birlikte, diğer hükümlerde Eytâm müdürünün yalnızca vasisi olarak görev yaptığı belirtilmektedir.

373 S. Kaya, a.g.t., s.1.

374 Karz/borç alınırken İslâm’ın haram saydığı faizden kurtulmak için tahakkuk edilecek fazlalığın, satım

akdinden kaynaklanması işlemine “muamele-i şer’iyye”, daha önce zimmette sabit bir borcun vadesinin uzatılmasına “devr-i şer‘î”, borç alan kimsenin aldığı borcu iade ettiğinde geri alması koşuluyla bir malını borç verene satmasına “bey’ bi’l-vefa”, satıcının, kiralaması şartıyla malını borç verene geri almak üzere satmasına da “bey‘-i bi’l-istiglâl” adları verilir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Kaya, a.g.t., s.14, 80, 87.

yerine ribh veya murabaha terimlerini tercih etmişlerdir375. Taraflar aralarında anlaşıp,

muamele-i şer’iyye yapmaksızın asıl borca ribh eklemiş olsalar bile, durumun tespit edilmesi halinde ribh ödenmesi geçersiz sayılmış, yine muâmele-i şer‘iyyenin yapılmaması durumunda gayrimüslimlere de kendi aralarında bile olsa doğrudan ribh alma hakkı tanınmamıştır376

. Ancak bu konuyla ilgili olarak, vakıf, yetim ve akıl hastaları için bir istisna getirildiği görülmekte, buna göre borçlunun; vakıf, yetim ya da akıl hastasının masraflarına harcanmak üzere “teberru”(bağış) şeklinde, ribh namına ödeme yapabileceği ve bunu daha sonra anaparaya sayılamayacağı hususundadır377

. Yine benzeri istisnaların 18. yüzyılda verilen fetvalarla yetimler ve akıl hastaları lehine genişletildiği görülmektedir378

.

Konunun ana hatları çizildikten sonra, Osmanlı Devleti’nde belirttiğimiz usûlleri kullanarak ribh karşılığı borç veren kurum ve şahısları şu şekilde sıralanabilir379

; - Vakıflar (Para, Yeniçeri, Esnaf ve Avarız Vakıfları)

- Sarraflar

- Yeniçeri ocağı bezirgânlığı - Devlet - Askerî zümre - Esnaf ve tüccar - Eytâm sandıkları - Murabahacı ve muameleci - Ayan

- Ağa, bey, çelebi, efendi, molla ünvanlı şahıslar

Elbette ki burada bahsi geçen her bir konu, işlem ve bunların yapılış şekilleri, borç veren kurumlar ve şahısların hepsi ayrı birer çalışma konusudur. Ancak incelenen defterde yalnızca Eytâm sandıklarından borç verilmesi işlemine ait kayıtların bulunması hasebiyle, konu yalnızca Eytâm sandıkları ile sınırlı tutulacaktır.

3.4 Antalya Eytâm Sandığından Borç Verilmesi

Eytâm Nizamnamesi’ne göre Eytâm sandıklarında biriken paralar, birkaç şekilde değerlendirilmekteydi. Eytâm Nizamnamesi’nde bu konuya ilişkin geniş bir açıklama mevcuttur. Buna göre; terekelerle ilgili işlemler eskiden olduğu gibi devam edecek, ancak 375 A.g.t., s. 36-37. 376 A.g.t., s. 37-38. 377 A.g.t., s. 40. 378 A.g.t., s. 41.

yetimi bulunan terekeler Eytâm Nezâreti tarafından yakından takip edilecek, yetim mallarının zayi olmamasına çalışılacaktır. Yetim mallarının kredi olarak işletilmesi yine Eytâm Nezareti memurlarının görevi olduğundan, yetime miras olarak kalan nakit para ve eşyanın satışından elde edilen para, diğer bütün tereke ve taksim işleri sonuçlanıncaya kadar muhafaza edilecektir. Bir yetimin Eytâm sandığındaki akçesi gerekli işlemler tamamlandığında bir başkasına kredi olarak veriliyordu. Bu kredi veya borç, nizamnamenin yayınlandığı yıllarda %15’ten veriliyordu. Eğer bu şartlar sağlanamaz ve yetimin parası sandıkta kalırsa, akçesi yetime menfaat temin etmek amacıyla %12 kuruş faizle esnaf, tüccar, sarraf vb. kişilere verilebiliyordu. Kredi kullanacak kişi, alacağı kredinin 1,5 katına eşit bir menkul varlığı veya gayr-i menkulü rehin göstermek zorundaydı. Eğer ipotek edecek bir malı yok ise; kişi hangi meslekten ise o meslek dalındaki güvenilir kefîllerden senet getirmesi karşılığında borç para alabiliyordu. Bütün bu işlemler için terekeden; %12’si Eytâm müdürüne, %5’i dellala, %3’ü de mahkeme görevlilerine verilmek üzere belirli bir kesinti yapılıyordu380

.

Bunlardan başka; yetim adına değerli kâğıt veya devlet tahvili de alınabiliyor, ayrıca sandıkta biriken paraların devlet tarafından kullanıldığı da oluyordu. Hazinenin malî yönden sıkıntıya düşmesi sonucunda sandıklarda biriken paralar, faiz karşılığında hazineye devredilmekteydi. Ancak diğer sandıklara, Eytâm sandığından para transferi yapılamıyordu381

.

Borç alacak kişilerin göstermiş olduğu rehinler, altın, mücevher gibi değerli takılar olabildiği gibi, tarla, arsa gibi gayrimenkuller de olabiliyordu. İpotek olarak gösterilecek malların mâliyye ve belediyeden değeri tespit ettirilmesi, güvenilir esnaf tarafından da bunun teyit edilmesi gerekmekteydi. Ayrıca Eytâm Nezareti’nce merkezlerde takdir komisyonu kurulmuş ve bu komisyon eliyle değişik kalem malların listeleri çıkarılmıştır382

. Bu bilgiler doğrultusunda incelediğimiz defterde söz konusu usûllere uygun olarak öncelikle “…kıbel-i şer'den vasî ta’yîn olunan emvâl-i Eytâm müdürü yedinden, vasîsi olduğu…” ifadesi ile hemen hemen bütün hükümlerde Eytâm müdürünün, görevde bulunmadığı zamanlarda da vekîlinin, yetimin vasiliğini üstlendiğini görmekteyiz383

. Yine 1268 (1851) tarihli nizamnameden de bahsi geçen bütün işlemlerin yürütülmesinde Eytâm müdürünün sorumlu olduğu ve Eytâm müdürünün her kazada güvenilir ve kefîlli kişiler arasından seçilmiş olduğu anlaşılmaktadır384

.

Vasiler bu anlamda bütün işlemlerin baştan sona uygulanmasından sorumlu tutulmuşlardır. Dolayısıyla alınan borç ya da vadesi ertelenen borç mukabilinde bir fazlalığın

380 Düstûr, “Eytâm Nizâmnâmesidir …, s.270-275. 381 A.g.n., madde 14, s.281.

382

Çanlı, a.g.m., s.68.

383 AŞS XLI, vrk. 63/2 h.197, 93/2 h.277’de yetimlerin vasisi anneleridir. 384 Eytâm müdürlerinin görevleri için bkz. Düstûr, a.g.n., s.277-281.

alınmasını meşru kılmak üzere yapıldığı belirtilen385

“muâmele-i şer’îyye” işlemini çocuk adına vasileri uygulamış ve zarurî bir uygulama olarak yine ona ait bir malı -belirli bir fazlalık elde etmek gayesiyle- borç alana satmışlardır. Muâmele-i şer‘iyye yapılmak suretiyle alınan fazlalık için başta “ribh” olmak üzere “murabaha, nema, güzeşte” gibi kavramlar kullanılmıştır386

. Muamele-i şer’iyye işlemi uygulanırken; ribh sağlanması genellikle saat, kürk ve kitaplar aracılığıyla yapılmış, söz konusu olan eşyalara “mebi”(satılan şey) adı verilmiş, mebi’ nin gerçek değeri belirtilmeksizin, duruma göre bir değer biçilmiştir. Mebi’ bazen ribh, bazen de yalnızca anapara karşılında satılmıştır. Satılan kitapların hepsinin fetva ya da fıkıh kitabı olması hasebiyle, kitapların kuvvetle muhtemel kadıya ait olduğu, başkasının malının satılması söz konusu olamayacağı için, kadının kitabı ya çocuğa hibe ettiği ya da kullanımına icazet verdiği ihtimali üzerinde durulmuştur387

.

Bununla ilgili olarak incelenen defterde de muâmele-i şer’iyye usûlünün kullanıldığı görülmekte, buna göre satışın, sekiz hükümde “bir adet saat-i semeni”, on bir hükümde ise

“Ali Efendi Fetevâsı semeni” üzerinden yapıldığı anlaşılmaktadır.

Tablo 3.1 XLI Numaralı Deftere Göre Mebi’ (Saat) Üzerinden Uygulanan Yıllık Ribh Miktarları

Mebi’ Adı Borç Alınan Miktar Mebi’ Değeri Toplam Borç Yılı/Yıllık %’si

Saat388 Saat389 Saat390 Saat391 Saat392 Saat393 Saat394 Saat395 1200 3370,25 2903,10 1493,35 4462,10 1344,21 30900 3030 288 1213,10 696,30 358,15 1606,15 322,24 14832 363 1488 4583,35 3600 1852,10 6068,25 1667,5 45732 3393 2 yıl- %12 3 yıl- %12 2 yıl- %12 2 yıl- %12 3 yıl- %12 2 yıl- %12 4 yıl- %12 1 yıl- %12 385 Kaya, a.g.t., s.36. 386 Kaya, a.g.t., s.15.

387 Aksi halde, Osmanlı döneminden kalan eserlerin arasında bu kitapların büyük bir yekûnu oluşturmaları

gerektiği belirtilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Kaya, a.g.t., s.33-34.

388 AŞS XLI, vrk. 14/2 h.43

389 AŞS XLI, vrk. 38/1 h.107, hükümde “saat-i semeninden devr-i şer’îsi olan” ifadesi ile daha önceden

zimmette var olan bir borcun vadesinin uzatıldığını ve fazlalığın mebi’ye yansıtıldığını görmekteyiz, ancak yine ribh oranı %12 olarak uygulanmıştır.

390 AŞS XLI, vrk. 38/1 h.108, hükümde toplam borcun esasında 5.440 kuruş olduğu görülmekte ancak borcun

ödeme süresi boyunca bir kısmının ödendiğini, geri kalan 2.903 kuruş 10 para için tekrar bir muamele-i şer’îyye uygulandığını, ve yine ribh oranının %12 oranında tutulduğunu görmekteyiz.

391 AŞS XLI, vrk. 39/1 h.112

392 AŞS XLI, vrk. 40/1 h.115, hükümde toplam borcun esasında 6910 kuruş olduğu görülmekte ancak borcun

ödeme süresi boyunca bir kısmının ödendiğini, geri kalan miktar için tekrar bir muamele-i şer’îyye uygulandığını, ve yine ribh oranının yine aynı oranında tutulduğunu görmekteyiz.

393 AŞS XLI, vrk. 43/1 h.125

394 AŞS XLI, vrk. 55/1 h.168, hükümde toplam borcun esasında 32.900 kuruş olduğu görülmekte ancak borcun

ödeme süresi boyunca 2000 kuruşunun ödendiğini, geri kalan 30.900 kuruş için tekrar bir muamele-i şer’îyye uygulandığını, ve yine ribh oranının %12 oranında tutulduğunu görmekteyiz.

395 AŞS XLI, vrk. 89/2 h.265, hükümde toplam borcun esasında 4.080 kuruş olduğu, ödemenin gecikmesi

Tablo 3.2 XLI Numaralı Deftere Göre Mebi’ (Kitap) Üzerinden Uygulanan Yıllık Ribh Miktarları

Mebi’ Adı Borç Alınan Miktar Mebi’ Değeri Toplam Borç Yılı/Yıllık %’si

Kitap396 Kitap397 Kitap398 Kitap399 Kitap400 Kitap401 Kitap402 Kitap403 Kitap404 Kitap405 21292,5 20567,30 7000 6000 4894 15085,5 21000 4921,30 4092,37 10485,10 7666,5 4936 1680 1440 1762 3620,15 7560 2362,10 1964,13 3774,30 28957,10 25503,30 8680 7440 6656 18705 28560 7284 6057,10 14260 3 yıl- %12 2 yıl- %12 2 yıl- %12 2 yıl- %12 3 yıl- %12 2 yıl- %12 3 yıl- %12 4 yıl- %12 4 yıl- %12 3 yıl - %12

Kaynak: XLI Numaralı Antalya Şer’iyye Sicil Defteri

Söz konusu hükümlerde, saat ve fetva kitaplarının satışı yapılırken, mülkiyetinin “sagîr-i mezbûr(e) mâlından” olduğu ısrarla vurgulanmıştır. Vasinin bunu belirtmemesi halinde ribh, çocuğa değil vasiye ait olacaktır406. Ayrıca satılan şeylerin alıcıya teslimi zorunlu tutulduğundan407

alıcılar “vasi-i müdîr-i mumâ ileyh yedinden iştirâ ve kabz

eylediğim”408

ifadesi ile her satım işleminde, malı aldıklarını ikrar etmişlerdir.

Bundan başka, önceki bölümlerde kullanılan bir diğer usûlün “devr-i şer’î” olduğunu, daha önceden zimmette var olan borcun vadesinin uzatılması işlemine bu adın verildiği işaret edilmişti. Yalnız devr-i şer‘îye dair XVIII. yüzyıl kaynaklarında net bir tanım yapılmadığı da belirtilmelidir409. Buna uygun olarak incelenen defterde “... senelik devr-i şer‘îsi olan…” şeklinde bir kullanım hemen hemen bütün hükümlerde yer almış, ancak bunlarda zimmette var olan önceki borcun vadesinin uzatılması işlemi yapıldığına dair herhangi bir belirtiye

396 AŞS XLI, vrk. 8/2 h.24

397 AŞS XLI, vrk. 11/2 h.31, hükümde toplam borcun 18927 kuruşunu önceden alıp geri kalan 1640 kuruşunu ise

sonradan tekrar borçlandığı, ancak uygulanan ribh oranının sabit kaldığı(%12) görülmektedir.

398 AŞS XLI, vrk. 16/1 h.47 399

AŞS XLI, vrk. 17/1 h.51

400 AŞS XLI, vrk. 19/1 h.57

401 AŞS XLI, vrk. 20/1 h.60, hükümde belirtilen borcun üstüne yeniden bir borç alındığı görülmekte, 27101,25

kuruşa yükselen borca karşılık bu kez 3 yıllık bir ribh miktarı uygulanmış olup, bu miktar yine mebi’yi “Ali

Efendi Fetevası semeni” oluşturmuştur. 402 AŞS XLI, vrk. 21/2 h.62 403 AŞS XLI, vrk. 27/1 h.76. 404 AŞS XLI, vrk. 41/1 h.118. 405 AŞS XLI, vrk. 41/2 h.119.

406 Örneğin; AŞS XLI, vrk. 8/2 h.24, 11/2 h.31, 14/2 h.43. Mülkiyetin kime ait olduğu açık bir şekilde

belirtilmezse bu miktar doğrudan muâmele-i şer’iyye işlemini gerçekleştiren kişiye verilir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Kaya, a.g.t., s.34.

407

Kaya, a.g.t., s.33.

408 Örneğin; AŞS XLI, vrk. 8/2 h.24, 11/2 h.31, 14/2 h.43. 409 Kaya, a.g.t., s.14.

rastlanılmamıştır. Zira akitlerin vadesinin uzatılması söz konusu olduğunda “mukaddemâ”410 ya da “… fî ... târihli bir kıt’a hüccet-i şer’î mûcibince”411 şeklindeki ifadelerle, borcun eski

olduğu bilgisi verilerek vadesinin uzatıldığını görülmektedir. Ancak defterde mebi’ (saat- kitap) yolu ile yapılan akitlerde devr-i şer’î ifadesine rastlanmaması, borca karşılık alınacak fazlalığın bu ifade ile belirlenmiş olabileceği ihtimalini düşündürmektedir. Buradan hareketle, akitlerdeki mebi’de belirlenen yıllık %12 kuruşluk oranın bu uygulamada da devam ettiği anlaşılmaktadır.

Burada zikredilmesi gereken bir diğer husus da akitlerde yer alan “mürûr iden

eyyâm-ı güzeştesi eytâm nizâmnâmesine tevfikân başkaca tarafımdan tesviye olunmak üzere zimmetimde vâcibü’l-edâ deynim olduğu” ifadesiyle belirtilen günlük faiz uygulamasıdır.

Bununla alakalı olarak kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmasa da incelediğimiz defterde yer alan bir hükümden yola çıkılarak bu ifadenin açıklanmasına çalışılacaktır. İlk 22 hükümde bu ifadeyle düzenlenmiş idâne hüccetine rastlanmıştır412

. Bu akitlerin birinde413; “meblağ-ı

mezkûr müddet-i duhûlünde îfâ olunamadığı halde Eytâm nizamnamesine tevfîkan mürûr iden eyyâm-ı güzeştesi eytâm nizamnâmesine tevfikân başkaca tarafımdan tesviye olunmak üzere”

ifadesiyle borcu aldığı saptanan Terzizâde Hüsnü Efendi adına düzenlenmiş idâne hüccetinden anlaşılan, borçlu taahhüt ettiği zaman zarfında borcu ödeyemezse bile, bu süre içinde işlemiş günlük faizi ödeyecektir. Nitekim vade uzatma işlemlerinde bu duruma benzer olarak, faizli toplam borç miktarına, yeni bir faiz uygulaması neticesinde vade uzatma işleminin gerçekleştiğini görüyoruz.

Muamele-i şer’îyye’den başka bir diğer hile-i şer’îyye uygulamasının, borç alan kimsenin aldığı borcu iade ettiğinde geri alması koşuluyla, bir malını borç verene satması yoluyla yapılan “bey’ bi’l-vefâ”, satıcının, kiralaması şartıyla malını borç verene geri almak üzere satmasına da “bey‘ bi’l-istiglâl” adları verildiği açıklanmıştı. Bundan başka, yine alacağın teminat altına alınmasını sağlayan “rehin” usûlünün fetvâlarda; “bey‘ bi’l-vefâ

hakikatte rehindir”, “her ne kadar taraflar bey’ diye isimlendirseler de asıl amaçları rehinle borcu teminat altına almaktır” ifadelerinden anlaşılacağı üzere rehin– aksini savunan görüşler

var olsa da- bir nevi “bey’ bi’l-vefa” işlemi olarak kabul edilmiştir414.

Öncelikle söz konusu ipotek için tam mülkiyetin satıcıya ait olması akdin kurulması için öncelikli koşuldur. Ancak mirî arazi ve icareteynli vakıf malları üzerinde özel mülkiyet söz konusu olmadığı için bu malların bey’ akdine konu olması da mümkün değildi. Bu

410 Örneğin; AŞS XLI, vrk. 20/2 h.60, 40/1 h.115, 41/2 h.119. 411 Örneğin; AŞS XLI, vrk. 11/2 h.31, 38/1 h.107, 38/1 h.108.

412 Bu hükümlerde uygulanan faiz miktarı yine “devr-i şer’i” usulü kullanılarak elde edilmiştir. 413

AŞS XLI, vrk. 7/2 h.19.

414 Kaya, a.g.t., s.84. Çalışmamızda kullanılacak rehin usulü buradan hareketle“bey’ bi’l-vefâ” usulünün

konuda da; mîrî arazi ve icareteynli vakıf malları üzerinde şahıslar için mülkiyet hakkına benzer bir tasarruf hakkı verilmiş olup, bu tasarruf hakkının başka bir kişiye terk ve devrine “ferâğ” denilmiştir. Tıpkı bey bi’l-vefa usûlünde olduğu gibi ferâğ işleminin, alınan bedel ödendiğinde tasarruf hakkının geri alınması şartıyla yapılmasına “ferâğ bi’l-vefâ”, yine borç ödendiğinde geri alınması şartıyla kiralanması usûlüne de “ferâğ bi’l-istiglâl” denilmiştir. Ancak ferâğın, bi’l-istiglâl usûlünü kapsıyor olması hasebiyle bu işlemi ifade etmek üzere bazen “ferağ bi’l-vefâ” tabirinin kullanıldığı anlaşılmaktadır415.

Çalışmaya konu defterde de bu duruma benzer bir durum söz konusudur. “vefâ-i

ferâğ-ı etmiş olduğum menzilimi” diye başlayan ifadeler “müdîr-i mumâ ileyhe vefâ-i bey’ ve tefvîz eylediğimde”416

diye devam etmekte, ayrıca herhangi bir mirî ya da vakıf arazisi mevzu bahis olmadığı görülmektedir. Yani incelenen defterde de, ferâğ tabirinin bey’ bi’l-vefa usûlü adına kullanılmış olabileceği ihtimali bu iddiayı doğrulamaktadır417. Bundan başka bey’ bi’l-

istiglâl (kiralama) usûlünün defterde yer almadığı görülmektedir418

. Ancak defterden anlaşıldığı üzere, yetimin sahip olduğu ve Eytâm müdürünün vasiliği altında bulunan birtakım gayrimenkulleri de mevcuttur ve bunlar kiraya verilip, kira gelirleri de yine faizle borç verilmesi usûlü ile değerlendirilmekteydi. Defterde yer alan iki akdin birinde; “… bir senelik

çiftliğin icârından istidâne ve kabz eyledim…”419

ifadesi ile çiftliğin yıllık kirasından, diğerinde ise; “… İçilli müteveffa Manav Yusuf akanından 2684 guruş …”420

borç verildiği görülmektedir. Buna göre kira geliri üzerinden de borç verilebildiğini ve yıllık ribh miktarının yine %12 kuruş oranında tutulduğunu görmekteyiz.

Önceki bölümlerde bu uygulamada gösterilecek rehinin, borcun 1,5 katı olması gerektiğini belirtmiştik. Ancak ele alınan defterde bu fazlalığın mebi’421

üzerinden değil de yine devr-i şer’î yoluyla eklenmiş olduğunu görmekteyiz. Yani buna göre akitte fazlalık rehin üzerinden alınmamış, “… senelik devr-i şer’îsi olan …” ifadesi ile doğrudan anaparaya eklenmiştir.

İncelenen defterde malların ipotek edilmesi söz konusu olduğunda rehin(bey’ bi’l-vefa) usûlünün kullanıldığını görmekteyiz. Buna göre borç alacak kişiler öncelikle “mülk-ü

menzilimi, mağazamı, kahvehanemi” gibi ifadelerle ya da “mutasarrıf olduğum” ibaresini

415

Kaya, a.g.t., s.162

416 Örneğin; AŞS XLI, vrk. 4/2 h.9, 33/1 h.95, 53/2 h.162.

417 AŞS XLI’de “vefâ-i ferâğ-ı etmiş olduğum” şeklinde bir ibare bulunan hükümler, inceleme esasında rehin

(bey’ bi’l-vefa) usulü olarak ele alınacaktır.

418

AŞS XLI, vrk. 27/1 h.76’ıncı hükmün başında “vefa-ı ferağ-ı olunan emlak ve akarın mecmu’ kıymeti 5200

guruş” ibaresi yer almakta fakat hükümle herhangi bir bağlantısı tespit edilememiştir.

419 AŞS XLI, vrk. 92/2 h.274, ayrıca 92/2 h.274’te Yörükzâde Mehmed Galib Efendi eytâmı Fevaîd ve

Şükriye’nin Leylek ve Karakuyu Çiftliği icârlarından 10085 kuruş borç verildiği görülmektedir.

420

AŞS XLI, vrk. 76/1 h.235.

421 Meb’i saat kürk gibi satılan malların karşılığı olarak kullanılmasının yanı sıra “bey’ bi’l-vefâ” ve “bey’ bi’l- istiglâl” usullerinde yapılan gayrimenkul satışları için de meb’i ifadesi kullanılmaktadır.

kullanarak mülkün kendilerine ait olduğunu vurgulamışlar, ardından da “müdîr-i muma ileyhe

vefâ-i bey’ ve tefvîz eylediğimde muma ileyh dahi tezevvüc ve kabul idub” ifadesiyle de

mülklerinin vefâen satışını gerçekleştirmişlerdir. Ayrıca borç alınan meblağın zamanında ödenmemesi durumunda da ipoteklerinin satılmasını, borcun bununla kapatılmasını teyit etmişler, “vekâlet-i devriye ile tevkil eylediğim” ifadesi ile Eytâm müdürünü vekîl ta’yîn ederek, borcun kapatılmasından sonra paranın artması durumunda kalan miktarın kendilerine iadesini istemişlerdir. Buna göre vefâen satışı yapılan gayrimenkuller şu şekildedir;

Tablo 3.3 Borca Göre Mebi’ (Gayrimenkul) Değerleri422

Meb’i Adı/Miktarı Yeri Özelliği Borç Miktarı

1 bâb asiyab Şeyh Sinan Mahallesi - 7785,25

1 bâb menzil423 Teşvikiye Mahallesi Bahçe ile birlikte 21292,5

1 bâb menzil ve asiyab, 35 sehm

mağaza, 29 dönüm arazi Ahi Kızı Mahallesi, mâ- Kardıç İğdir/Ulupınar İki kardeşin borcuna karşılık

18088

1 bâb menzil Cami-i Cedîd Mahallesi - 5440

2 kıt’ada 650 dönüm arazi Bucak Nahiyesi - 19255

1’er bâb ayrı iki menzil Timurcu Süleyman

Mahallesi

Menzilin biri bahçe ile birlikte

20567,30

1 bâb menzil ve başka 1 bab menzilin 497 sehmi

Tuzcular Mahallesi, Hasbalaban Mahallesi

- 3720

1 bâb kahvehane Bıyıklı Karyesi - 7440

1 kıt’ada 25 dönüm bahçe424 Meydan Mahallesi Müsmireli ve gayri

müsmireli

6656

1 bâb menzil Makbule Mahallesi - 2480

1 bâb menzil Teşvikiye Mahallesi Selamlık tabiri

kullanılan bahçe ile birlikte

27101,25

1 bâb menzil425, 1 bâb menzil Tuzcular Mahallesi Havi eşcar-ı

müsmire ve gayri müsmireli

9112,30

1 bâb menzil426, 1 bâb menzil Tuzcular Mahallesi Havi eşcar-ı

müsmire ve gayri

9112,30

1 bâb menzil (müştereken) Sağır Bey Mahallesi Bahçe ile birlikte

İki kişiye ait

28560427

422 Rehin yolu ile yapılan akitlerin toplamı 92’dir. Ancak vadesi uzatılan ve hakkında yeterli bilgi bulunmayan

akitler tabloya yansıtılmamıştır. Ayrıca deftere yansımış arazi ipotekleri genellikle farklı yerlerden gösterilmiş, tabloda arazilerin toplam dönüm miktarları verilmiştir.

423 AŞS XLI, 8/2 h.24, hükümde İstanbullu Hüseyin Ağa ve eniştesi birlikte borç alıp, muhtemelen hissedar

oldukları menzili de ipotek olarak gösterdikleri görülmektedir.

424

AŞS XLI, 19/1 h.57, hükümde esas mülk sahibi, borcu alan kişinin eşidir. Mülk sahibi bu ipotekleri zevci adına göstermiştir.

425 AŞS XLI, 21/1 h.61, hükümde “1bâb mülk-i menzilde olan nıfz-ı hisse-i şayiam” denilmiş, ama miktar

belirtilmemiştir.

426

AŞS XLI, 21/1 h.61, hükümde “1bâb mülk-i menzilde olan nıfz-ı hisse-i şayiam” denilmiş, ama miktar belirtilmemiştir.

Meb’i Adı/Miktarı Yeri Özelliği Borç Miktarı

1 bâb kahvehane Yazır Karyesi/Gölcük Ahır ile birlikte 6200

1 bâb menzil Rabetiye Mahallesi Bahçe ile birlikte 1488

1 bâb menzil (müştereken) Sağır Bey Mahallesi Bahçe ile birlikte/

İki kişiye ait

28560428

1 bâb menzil Makbule Mahallesi 12000 kuruş

değerinde

4960429

1 bâb menzil Bali Bey Mahallesi - 4440

1 bâb hane Tuzcular Mahallesi 2 kişiye ait430 3360

1 bâb menzil, nıfz-ı 5 hisse

tarlanın 4 hissesi İstanos/Leylek Çiftliği