• Sonuç bulunamadı

1452 Numaralı İzmit Şer`iyye Sicili`nin değerlendirmesi ve transkripsiyonu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1452 Numaralı İzmit Şer`iyye Sicili`nin değerlendirmesi ve transkripsiyonu"

Copied!
272
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

KAFKAS ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

TARĠH ANABĠLĠM DALI YENĠÇAĞ BĠLĠM DALI

1452 NUMARALI ĠZMĠT ġER’ĠYYE SĠCĠLĠ’NĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ VE TRANSKRĠPSĠYONU

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

ALPER AYHAN

TEZ YÖNETĠCĠSĠ

DOÇ.DR. JÜLĠDE AKYÜZ ORAT

KARS-2013

(2)
(3)
(4)

ĠÇĠNDEKĠLER

ÖZET ... I ABSTRACT ... II ÖNSÖZ ... III KISALTMALAR ... IV

GĠRĠġ ... 1

BĠRĠNCĠ BÖLÜM ġER’ĠYYE MAHKEMESĠ VE SĠCĠLLERĠ 1.1.ġer‟iyye Mahkemelerinin Ġslâmi GeliĢimi ... 14

1.2. Osmanlı ġer‟iyye Mahkemeleri ... 16

1.3. ġer‟iyye Sicilleri... 19

1.3.1. ġer‟iyye Sicillerinin Muhtevası... 20

1.3.1.1. Ġlamlar ... 20

1.3.1.2. Hüccetler ... 20

1.3.1.3. Maruzlar ... 21

1.3.1.4. Müraseleler ... 21

1.3.1.5. Tereke ... 21

1.3.1.6. Vakfiyeler ... 21

1.4. 1452 Numaralı Ġzmit ġer‟iyye Sicilinin Tanıtımı ... 22

1. Tablo. 1452 Numaralı Ġzmit ġer‟iyye Sicilinin Yıllara Göre Belge Dağılımı ... 22

2. Tablo 1452 Numaralı Ġzmit ġer‟iyye Sicilinde Geçen Konuların Dağılımı ... 23

ĠKĠNCĠ BÖLÜM TEREKELERĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ 2.1.Ġslam Miras Hukuku ... 31

2.2. Terekeler ... 32

2.3.1452 Numaralı Ġzmit ġer‟iyye Sicilindeki Terekelerin Değerlendirilmesi ... 35

2.3.1. Erkek Terekelerin Değerlendirilmesi ... 35

2.3.2.Kadın Terekelerin Değerlendirilmesi ... 38

2.4. Tereke Sahiplerinin Kullandıkları Unvanlar ... 39

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SALYANE, MASRAF VE VAKIF KAYITLARININ DEĞERLENDĠRĠLMESĠ 3.1.Salyane ve Masraf Defterleri Hakkında Genel Bilgi ... 42

(5)

3.1.2.452 Numaralı Ġzmit ġer‟iyye Sicilindeki Salyane ve Masraf Defterlerinin

Denğerledirilmesi ... 44

VAKIFLAR ... 48

3.2.Vakıflar Hakkında Genel Bilgi ... 48

3.2.1.1452 Numaralı Ġzmit ġer‟iyye Sicilinde Yer Alan Vakıf Kayıtlarının Değerlendirilmesi ... 52

3.2.2.1452 Numaralı Ġzmit ġer‟iyye Sicilinde Yer Alan Vakıf Muhasebe Kayıtlarının Değerlendirilmesi ... 55

SONUÇ ... 57

KAYNAKÇA ... 59

1452 NUMARALI ĠZMĠT ġER’ĠYYE SĠCĠLĠNĠN TRANSKRĠPSĠYONU ... 65

ÖZGEÇMĠġ ... 263

(6)

I ÖZET

ÇalıĢma konusu olarak seçtiğimiz 1452 numaralı Ġzmit ġer‟iyye Sicili Defteri, Hicri 1220-1230/ Miladi 1805-1815 yıllarına ait Ġzmit ve çevresinde hukuka intikal etmiĢ mahkeme kayıtlarını ihtiva eder. Ġncelenen defterde miras-tereke, vakıflar, fermanlar, salyane defterleri, masraf defterleri gibi mahkeme kayıtlarının transkripsiyonu, değerlendirilmesi ve tasnif edilmesi yer almaktadır.

Bilindiği gibi Ģer‟iyye sicilleri mahkeme kararı demektir. Osmanlı döneminden günümüze kadar ulaĢan bu kararlar, toplumun sosyal, siyasi ve ekonomik yapısı hakkında bize bilgi verirler. Örneğin, sicillere kaydedilmiĢ bilgilere bakarak halkın sosyal yapısını ve ikili iliĢkilerini, miras ve tereke kayıtlarına bakarak ekonomik yapıyı, merkezden gönderilen kararnamelere bakarak merkezi idare ile taĢra arasındaki iliĢkilerin içeriğini öğrenebiliriz. Bu belgeler üzerinde daha fazla çalıĢılması ve bu çalıĢmaların kamuoyuna sunulması, Osmanlı toplumundaki bilinmeyen ya da eksik kalan konulara açıklık getirecektir.

Anahtar Kelimeler: Ġzmit, kadı, Ģer‟iyye sicili, ayan, Ġzmit tersanesi.

(7)

II

ABSTRACT

The judge register book of Ġzmit with number 1452 which was choosen as the subject of this study involves court records in Ġzmit and in its surroundings in 1220- 1230 (Hijri Calender) / 1805-1815 (The Gregorian Calender). In the studied book, the transcription, evalutaion and classification of the court records such as heritage- succession, endowments, enactments, cost journals exist.

As it is known kadı register book means court decisions. The decisions from the period of Ottoman Empire to today give us information about the social, political and financial structure of the society. For example from the register books, some information about the social structure of the people and their mutual relationship, from heritage and succession records economic structure and from the legal decisions sent from the central administration the relations between centre and country can be obtained. Further studies on these documents and its presentation to the public will clarify the imperfect information about the Ottoman society.

Key Words: Ġzmit, judge, judge registry, ayan, Ġzmit dockyard.

(8)

III ÖNSÖZ

ġer‟iyye sicilleri yazıldıkları dönemin ve yerin sosyal, ekonomik, kültürel ve idari yapısını yansıtır. Bunun için siciller, yöresel çalıĢma yapacak olanlar için ilk baĢvurulacak kaynak olma niteliğindedir.

Bu çalıĢmada, Ģer‟iyye sicillerinin tarihsel bir veri kaynağı olarak nasıl ele alınabileceği incelenerek bu doğrultuda örnek Ģehir kapsamında ele alacağımız Ġzmit‟in XIX. yüzyılın ilk yarısında kısmi de olsa durumunu değerlendirdik.

ÇalıĢmamız üç ana bölümden oluĢmaktadır. Birinci bölümü incelenen defterin genel hatlarıyla tanıtılması, ikinci bölümü tereke kayıtları doğrultusunda ailelerin ekonomik durumu, aile yapısı, üçüncü bölümü ise masraf, salyane defterleri ile bir gönüllülük iĢi olan vakıf kayıtları oluĢturmaktadır.

ÇalıĢmanın asıl amacı Ġzmit ile ilgili yeni bilgiler elde etmekten ziyade elde ettiğimiz bilgilerle daha önceden yapılmıĢ çalıĢmalara katkıda bulunmaktır.

ÇalıĢmalarım sırasında sabırla beni yönlendiren, araĢtırmamın her aĢamasında konuyu alıp takip eden ve yardımlarını esirgemeyen Saygıdeğer DanıĢman Hocam Doç. Dr. JÜLĠDE AKYÜZ ORAT‟a araĢtırma sürecindeki rehberliği, kaynak temini ve sabrından dolayı teĢekkür ederim.

Ayrıca yine desteklerinden ve yardımlarından dolayı değerli Hocam Ersin DOĞANTEKĠN ve Süleyman TEKĠR‟e teĢekkürlerimi sunuyorum.

(9)

IV

KISALTMALAR a.g.e : Adı geçen eser

a.g.m : Adı geçen makale a.g.t : Adı geçen tez

BOA : BaĢbakanlık Osmanlı ArĢivi

C. : Cilt

H. : Hicri

ĠġS 1452 : 1452 Numaralı Ġzmit ġer‟iyye Sicili

M. : Miladi

M.E.B : Milli Eğitim Bakanlığı

s. : Sayfa

S. : Sayı

TDAV : Türk Dünyası AraĢtırma Vakfı TDV : Türk Diyanet Vakfı

TTKY : Türk Tarih Kurumu Yayınları

(10)

GĠRĠġ

Ġzmit, Marmara denizinde aynı ismi taĢıyan körfezin nihayetinde, Ġzmit vilayetinin merkezi olan bir Ģehirdir1. ġehir eski ismi olan Nikomedia adını Ģehrin kurucusu Bithinya Kralı I. Nikomed‟den almıĢtır2. Strabon‟un eserinde Nikomedeia Ģeklinde anılan Ģehrin adını Ġslam müelliflerinden Harizmi Nikumudiya, Ġbn Hurdazbih, Taberi, ġerif el-Ġdrisi Nikumuddiyye ve Ġbnü‟l-Ġbri Nikumuziya Ģeklinde zikretmiĢ, Türkçe kaynaklarda ise genel olarak Ġznikmid biçiminde geçmiĢtir. Ġlk devir Osmanlı kaynaklarından AĢıkpaĢazade‟de Ġznikmid, NeĢri‟de Ġznikmid, VX.

yüzyıl sonlarına ait bir vakıf defterinde Ġznikumid imlasıyla kaydedilmiĢtir. Nihayet XIX. Yüzyılın ortalarına doğru Ġzmid, XX. yüzyılın baĢlarında günümüzde olduğu gibi Ġzmit Ģeklinde kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Ġstanbul‟un kuruluĢuyla ilgili efsanelerde Nikomedya ile Konstantiniye‟nin birbirine karıĢtırıldığı ve eskiden var olan Nikomedya‟nın yıkılması üzerine Ġstanbul‟un onun yerinde kurulduğu ileri sürülmüĢtür. Yazıcızade Ahmed Bican, Nikomedya‟nın Osmanlıcadaki yazılıĢının ilk iki harfinin yerini değiĢtirerek ismi yanlıĢ okumuĢ ve ortaya çıkan Yankomedya adının Ġstanbul‟un eski adı olduğunu, kurucusunun da Yanko b. Medyan olduğunu belirtmiĢ, buna karĢılık Nikomedya hakkında bilgi vermiĢtir3.

Ġzmit körfezinin nihayetinde ilk Yunan kolonisinin (M.Ö.) VIII. yüzyıl sonlarında, Megalılar tarafından kurularak, buraya, hükümdarlarına izafetle, Astakos ismi verildiği, fakat bu beldenin Ģimdiki Ġzmit yerinde olmayıp, onun 6 km. kadar güneydoğusunda, körfezin bitiĢ noktasında, bulunduğu kabul edilmektedir. Civarında geniĢ bataklıklar bulunan bu mevki, sağlık bakımından olduğu kadar, denizcilik bakımından da, sahilin sığlığı ve batı rüzgârlarına açıklığı dolayısıyla yerleĢime çok elveriĢli olduğu söylenemez ise de, yirmi altı asır önceki sahil topografyasının Ģimdikinden az-çok farklı olması mümkün olduğu gibi, diğer taraftan bu sahilden doğuya doğru uzanan ovanın zirai kabiliyetleri de aĢikârdır. Astakos Ģehri (M.Ö) III.

yüzyılın ilk senelerinde, Trakya Kralı Lysimachos tarafından tahrip edildi. (M.Ö.) 262 senesinde Bithinya Kralı I. Nikomed kendi ismine izafetle, Nikomedia adını verdiği Ģehri hemen hemen Ģimdiki Ġzmit‟in yerinde kurdu ve payitaht ittihaz etti.

Bizans‟ı Anadolu içlerine bağlayan iĢlek bir yol üzerinde bulunan Ģehir, tarihi

1 Besim Darkot, “Ġzmit”, Ġstanbul, Ġslam Ansiklopedisi, M.E. B. 1993, C.V, s.1253.

2 Pars Tuylacı, Osmanlı ġehirleri, Ġstanbul, Milliyet Yayınları, 1985, s.173

3 Ġdris Bostan, “Ġzmit”, Ġstanbul, Ġslam Ansiklopedisi, T.D.V, 2001, C. XXIII, s.536.

(11)

2

boyunca zaman zaman bu durumun imtiyazlarından faydalandı ise de, ilk ve orta çağlarda mütevali saldırılardan da kurtulamadı. Bithinya devleti zamanında Bergama krallarının iĢgaline uğrayan Ģehir, Kral Prusias devrinde, Annibal‟i, mülteci olarak kabul etti ( M.Ö. 148). Daha o zamandan Bithinya Roma nüfuzu altına girmiĢti.

Mitridad seferlerinde Roma‟ya sadık bir müttefik olmuĢ bulunan III. Nikomed memleketini bu devlete hibe etti ve onun ölümünde ( M.Ö. 74) burası Roma‟nın bir eyalet merkezi oldu. Krallık devrinde süslenmiĢ ve inkiĢaf etmiĢ olan Nikomediya‟ya Romalılar da bu bakımdan himmeti esirgememiĢlerdir. Ġmparator Traianus devrinde

“küçük” Plinius burada vali bulunuyordu ( M.S. II. yüzyılın baĢı). Plinius Ģehre su getirtti ve büyük bir yangının zararlarını önlemeye çalıĢtı4. II. yüzyılın baĢında Ģehirde büyük bir deprem oldu ve Ģehir oldukça zarar gördü5. M.S. 258‟de Gotlar ve M.S. Ġran orduları bu bölgeyi ve Ġzmit Ģehrini yakıp, yıkmıĢlardır6.

Diocletian Nikomedia‟yı kendisine payitaht yapmak istedi ve burada bir çok yeni bina tesis etti. Hristiyanlara karĢı mezalim, onun zamanında burada baĢladı.

Diocletian burada saltanattan feragat etti (305). Daha sonra Konstantin, Nikomedia civarında eceli ile öldü (337). IV. yüzyılın ortalarında ve V. yüzyılın ilk yarısında Ģehir yine Ģiddetli depremlere maruz kaldı. VI. yüzyılın ortasında, Justinian tarafından bir dereceye kadar imar edildi ise de doğal afetler ve istilalar eski abidelerin büyük bir kısmını, kati olarak yere sermiĢ bulunuyordu7.

VII. yüzyılın ortalarından itibaren Ġslam orduları Ġstanbul‟un fethi için geldiklerinde yolları üzerinde bulunan bu bölgeyi ele geçirmeye çalıĢmıĢlardır8. Ġslam akınlarının baĢlangıcı Muaviye dönemine, 674 yılına uzanmaktadır.

Ġstanbul‟un fethine önem verilmesi aynı zamanda Ġzmit‟i de etkilemiĢtir. 674 yılında Ġstanbul‟a gelen müslüman donanması Ġzmit‟i kuĢattıysa da bir sonuç alamadı. 715‟te Mesleme b. Abdülmelik kumandasındaki kuvvetler Ġstanbul ve Ġzmit‟i yeniden muhasara altına aldılar. Halife Mehdi-Billah döneminde oğlu Harunü‟r-ReĢid‟in 165‟teki (781-782) kuĢatması sırasında Ġzmit ilk defa Araplar tarafından ele geçirildi ve Ġslam orduları karadan Khalkedon‟a (Kadıköye) kadar olan bölgeyi fethettiler.

Ancak Bizans‟ın her yıl vergi ödemesi Ģartıyla barıĢ yapıldı. Bundan yarım yüzyıl

4 Darkot, “Ġzmit”, s.1252

5 M. Orhan Bayrak, Türkiye Tarihi Yerler Kılavuzu, Ġstanbul, Ġnkılap Yayınları, 1994, s.432.

6 Yusuf Karaca, Tarih Ansiklopedisi, Ankara, Berikan Yayınları, 2002, s.75.

7 Darkot, “Ġzmit”, s.1252.

8 Karaca, Tarih Ansiklopedisi, s.76.

(12)

3

sonra Anadolu'nun fethine baĢlayan Türkler kısa bir süre içinde Ġzmit‟e ulaĢtılar9. ġehir XI. yüzyılda Selçukluların eline geçmiĢtir10. 1078 yılında Nikomedia'yı zapt ederek kurduğu devletin merkezi yapan KutalmıĢ oğlu Süleyman Bey'in yönetimine giren Ģehir, I. Haçlı Seferi sırasında Ġmparator I. Alexios Komnenos tarafından 1096 yılında geri alındı. Bizans‟ta Latin Ġmparatorluğu'nun kurulmasından sonra (1204), 1204-1207 yılları arasında Latinler tarafından iĢgal edildi11.

Ġzmit doğu hükümdarları için büyük önem arz ediyordu. Birincisi Hristiyanlığın mukaddes beldelerinden biri olarak görülüyor; ikincisi fırtınalardan mahfuz büyük bir liman olduğu gibi, Konstantiniyye‟nin anahtarı olarak da sayılıyordu. Ġstanbul‟un kuĢatılabilmesi için, muhakkak surette, deniz kuvvetine ve donanmaya ihtiyaç vardı. Bu donanmanın inĢası için de Ġzmit, muhakkak surette lüzumlu idi. Bu hususu gayet iyi anlamıĢ olan Bizans imparatorları da buraların idaresini ancak aile fertlerine veriyorlardı. O sıralarda Ġzmit‟te Gazan Han‟a takdim edilen Prenses Mari‟nin biraderi Kaloyanis muhafızlık vazifesini uhdesinde bulunduruyordu. Bu Ģehrin muhasarasına baĢlamadan evvel Orhan Gazi etrafa akınlar yaptırmıĢ; bu suretle Ģehri, civarından vurarak yardım imkânlarını azaltmıĢtı.

Ġznik‟i muhasara eden Gazi, Boğaziçi‟ne kadar da bir çapul yaptırdı. Bu hareketle Bizans'ı harekete geçirdi ve III. Andronikos Paleologos, alelacele bir ordu toplayarak, Maltepe ( Plenekon) yahut TavĢancıl‟a vardığı zaman, Türk ordusuyla karĢılaĢıp ric‟ate ve sonra da büyük bir hezimete uğradı. Ġmparator yaralanıp, halı içinde kaçırılarak gemisine nakledildi ve Ġstanbul'a götürüldü. Bu muharebede Orhan Gazi 8000 kiĢilik ordusunu, tepeler arasına yerleĢtirerek, bir kısmını saklayıp; önce 300 kadar süvari ile ok hücumu yaptırmıĢ, bu hücumu birkaç defa tekrarlatıp düĢmanı ĢaĢkına çevirdikten ve yıprattıktan sonra esas hücumla tamamen bozmuĢtu.

Bu, Moğol harp taktiğine benzeyen bir taktiktir ve Hammer, Osmanlı ordusunun çok iyi bir harp taktiğini tatbik ettiğini söyler12.

Osmanlılar, Bursa ve Ġznik gibi Ġzmit‟i de aç bırakarak teslime zorlama taktiğini uyguluyorlardı. 1333 yılında Bizans imparatoru, Ģehre erzak yetiĢtirmek için bir donanma ile Ġzmit‟e geldi. Bunun üzerine Ģehir önünde çadırlarında oturan Osmanlı abluka kuvvetleri çekilmek zorunda kaldılar. Ġmparator Ģehre erzak verdi,

9 Bostan, “ Ġzmit “, s.536.

10 Bayrak, Türkiye Tarihi Yerle Kılavuzu, s.432.

11 Tuylacı, Osmanlı ġehirleri, s.173

12 Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, Ġstanbul, Ötüken Yayınları, 1994, s.38.

(13)

4

cesaretlerini tazeledi ve üçüncü gün Ġstanbul‟a döndü. 1333 yılı Ağustos ayında Orhan Gazi‟nin 36 gemiyle Ġzmit üzerine yürüdüğü haberi alındı. Bu saldırı beklenmiyordu. Kantakuzinos, Ġstanbul'dan az sayıda askerle kıyıdan yürürken imparator da donanma ile Ġzmit‟e doğru harekete geçti. Osmanlı kuvvetleri geceleyin sahile çıkartma yaptılar. KeĢif kuvvetleri Kantakuzinos‟un askerleriyle karĢılaĢtılar.

Kantakuzinos‟a göre Orhan Gazi‟nin seçkin kuvvetleri baĢlangıçta iyi dayanmıĢ, imparator da iki gemisiyle gelmiĢ ve sahile çıkarma yapmıĢ, birlikte Osmanlılara saldırıp onları kaçırmıĢlar ve sahildeki beĢ gemilerini zapt etmiĢlerdir. Kantakuzinos bu gibi karĢılaĢmalarda daima kendi tarafını baĢarılı gösterme eğilimindedir. Öteki kaynaklar Gregoras ve kısa kronikler, imparatorun Orhan Gazi ile bir anlaĢma imzaladığını Ġzmit ve öteki Ģehirlere saldırı durdurulursa, yılda 2000 altın haraç ödemeyi kabul ettiğini belirtirler13.

1337‟de Bizans Ġmparatoru Andorikos, Arnavutluk'taki asilere karĢı ordusuyla uzak bir sefere çıkmıĢtı ve Ġzmit‟in yardımına gelme ihtimali yoktu.

Bizans imparator ailesinden bir prenses, Ġzmit bölgesini elinde tutuyordu. Sahilde iki hisar ona tabi idi. Bunlardan biri, Osman Gazi‟nin 1302 yılında Muzalon idaresinde bir Bizans ordusunu denize döktüğü Yalak-Ova idi. Ġkinci hisar onun kardeĢi Kalayon‟a ait bulunuyordu. Ġznik‟e giden yolda bulunan bu hisar (Bapheus), Koyunhisar‟dır; 1302 yılında Osman Gazi‟nin saldırısına karĢı koymuĢtu. Orhan Gazi döneminde, Sakarya üzerinde, Absu‟da ġehzade Süleyman idaresinde bir uç kurulmuĢtu. Sapanca Gölü kıyısında Akça Koca‟nın Ġzmit‟e akın merkezi olan BeĢköprü‟de de baĢka bir uç vardı. Pendik tarafında, Aydos‟ta Ġstanbul‟a karĢı diğer uçta Abdurrahman Gazi kumandası altında, gaziler faaliyetteydiler. 1337 yılında Ġzmit kuĢatmasında bu uçlardaki tüm gaziler gelip, Orhan Bey‟in ordusuna katıldılar.

Ordu bu bölgeye ulaĢmadan önce, Ġzmit kuĢatmasını arkadan tehdit edebilecek Yalak-Ova‟daki iki hisar ele geçirildi. Orhan Bey, ordusuyla Ġzmit Kalesi önüne geldiğinde, gaziler gelip ona katıldılar. Kaledekiler açlık çekiyordu. Ablukaya daha fazla dayanmanın imkânsızlığını anlayan Bizanslı prenses teslim kararı aldı (1337)14.

13 Halil Ġnalcık, Devlet-i Aliyye Osmanlı Ġmparatorluğu Üzerine AraĢtırmalar I, Ġstanbul, Kültür Yayınları, 2009, s.45.

14 Ġnalcık, Devlet-i Aliyye Osmanlı Ġmparatorluğu Üzerine AraĢtırmalar, s.45-46.

(14)

5

1337‟de Ġzmit‟i ele geçiren Osmanlı Beyliği artık Kocaeli yarımadasına hâkim olmuĢtu15.

Akçakoca, ona izafeten “Kocaeli” denen tarafları fethetmiĢ ve onun ölümünden sonra ġehzade Süleyman PaĢa Kocaeli sancakbeyi olmuĢtu. Bu suretle Karadeniz sahillerine çıkılmıĢtı. Fakat Ġzmit ve Ġzmit Körfezi‟nin kuzey kıyıları halen Bizans'ta bulunuyordu ve Ġzmit ancak üçüncü ciddi teĢebbüsle alınabilmiĢtir.

Ġlk teĢebbüste Ģehir kısa bir zaman için Türkler tarafından iĢgal edilmiĢti. Ġznik‟in düĢmesi üzerine tekrar muhasara edildiyse de bu muhasara kısa bir süre sonra kaldırıldı. Bu muhasarayı kaldırtmak için Ġmparator III. Andronikos, bizzat Ģehrin imdadına koĢmuĢtu. Nihayet Ocak 1337‟de sonuncu muhasaraya dayanamayan Ģehir, Türkler‟e teslim oldu. ġehrin tekfuru Prens Paleologos, maiyeti ve mallarını alıp Ġstanbul'a gitti16.

1337 yılında artık Osmanlı Beyliği‟nin sınırları, Gebze ve Ġzmit‟i de içine alarak Karadeniz‟e kadar uzanıyordu. Bursa, Ġznik ve Ġzmit gibi Bizans'ın üç büyük Ģehrini ele geçirmesi, Osmanlı‟nın varlığını artık tamamen bağımsız bir devlet olarak sürdürecek güce ulaĢtığını gösteriyordu17.

Yıldırım Bayezid devrinde Bizanslıların Ġzmit‟i yeniden ele geçirme çabaları sonuçsuz kaldı. 1402‟de Timur tarafından surların kuĢatılması sırasında Bizans‟ın Bayezid‟e verdiği verginin kendisine verilmesi egemenliğin Rumeli'de geçerli olmak koĢuluyla Timur ve Süleyman Çelebi arasında bir anlaĢma yapıldı ve kuĢatma kaldırıldı. Süleyman Çelebi Trakya'da sultanlığını ilan etti ve Ġznikmid‟i Bizans'a yardımlarından dolayı geri verdi. Bu ikinci Bizans dönemi Mayıs 1403‟ten baĢlamak üzere yedi yıl sürdü. Bu arada Musa Çelebi, Rumeli'ye geçerek kardeĢi Süleyman Çelebi‟yi öldürdü. Ġznikmid hariç Bizans'a terke dilen körfez bölgesini ele geçirdi.

Musa Çelebi‟nin kardeĢi Mehmet Çelebi tarafından öldürülmesi üzerine devlet bütünlüğü sağlandı ve Ġmparator Manuel ile anlaĢan Ahmed Çelebi, Ġznikmid Körfez‟indeki yerleri yeniden Bizans‟a terk etti. Yöre, 1419 yılında Gazi TimurtaĢoğlu Umur Bey tarafından kesin olarak Osmanlı topraklarına katıldı18.

15 M. Fuad Köprülü, Osmanlı Ġmparatorluğunun KuruluĢu, Ankara, Akçağ Yayınları, 2003, s.121.

16 Yılmaz Öztuna, Büyük Osmanlı Tarihi, Ġstanbul, Ötüken Yayınları, 1994, s.50.

17 Ġnalcık, Devlet-i Aliyye Osmanlı Ġmparatorluğu Üzerine AraĢtırmalar, s.46.

18 Tuylacı, Osmanlı ġehirleri, s.174.

(15)

6

Ġzmit 1509, 1567 depremlerinde ve 1592 yılındaki veba salgınından oldukça olumsuz etkilenmekle beraber, XVIII. yüzyılda pek çok tabii afetle Ģehir tahrip oldu.

1719‟da Ġzmit ve civarında meydana gelen büyük depremde Yalova‟dan Düzce'ye kadar olan bölgede 4000 kiĢi hayatını kaybetti; Ģehrin önemli bir bölümü yıkıldı.

Gümrükhane‟nin deniz suları altında kaldığı bu afette Ģehrin büyük camilerinden Mehmed Bey Camii ve ek yapıları tamamen, Pertev PaĢa Camii ve Külliyesi kısmen zarar gördü. Daha sonra Ģehrin yeniden imarına çalıĢıldı ve bu arada Ġzmit Sarayı‟nın tamiri için emir gönderildi. Ancak 1754 ve 1766 depremleri yine Ģehrin cami vb.

önemli binalarına ve tersaneye büyük zarar verdi. 1751 kıĢında meydana gelen ve

“ağaç kıran” denilen Ģiddetli fırtınada körfezdeki kırk gemi battı ve muhtemelen Ģehirdeki bazı binalar fırtınadan etkilendi19.

Kanuni Sultan Süleyman 5 Ocak 1536‟da Ġzmit‟e geldi. Onun devrinde Ġzmit en parlak dönemini yaĢadı. Ġstanbul‟un erzak ve iaĢesinin, kereste ve yakacak odununun sağlanması, doğu ile bağlantının gerçekleĢtirilmesi konularında önem kazandı. IV. Murad döneminde ise Ģehir yine parlak dönemlerinden birini yaĢamıĢtır.

Bu dönemde sınır kalelerini Ġran'dan kurtarabilmek için IV. Murad sefere çıktı ve ilk otağ Ġzmit‟te kuruldu. O tarihte Ġzmit Yeniçeri Ağası Muslihiddin Ġzmit‟te sultana layık bir saray yaptırmıĢ olduğundan, PadiĢah‟ın gözüne girdi ve savaĢa bütün yeniçerilerin ağası olarak katılma onuruna eriĢti. PadiĢah çok sevdiği sarayında iki gün dinlendikten sonra tekrar yola çıktı. Ancak dönüĢünde hastalanarak Eylül 1635‟te Ġzmit‟e döndü. Sarayda oturma izni verdiği Revan Kalesi Komutanı Emir Gûne ile buluĢup dostluklarını ilerlettiler. Bir süre daha Ġzmit‟teki sarayında dinlenen PadiĢah, Ġstanbul'a döndü. Bununla birlikte çok sevdiği sarayında kalmak için sık sık Ģehre geldi20.

II. Mahmud'un Yeniçeri Ocağı‟nı kaldırması esnasında Ģehirde bazı ayaklanmalar olduysa da tersane ve donanma mensuplarının yardımıyla bastırıldı(1826). Bu dönemde Ģehrin imarına önem verildi. 1833‟te Üsküdar-Ġzmit arasında ilk posta yolu hizmete girdi. II. Mahmud 1833 ve 1836‟da iki defa Ġzmit‟i ziyaret etti. Deniz yoluyla gittiği birinci gezisinde tersaneyi ve askeri birlikleri teftiĢ etti ve henüz inĢaat halinde olan feshaneyi dolaĢtı. Kara yoluyla gittiği ikinci gezisinde ise Ģehzadeleri Abdülmecid ve Abdülaziz ile birlikte Fevziye Camii‟nin

19 Bostan, “ Ġzmit “, s.537.

20 Tuylacı, Osmanlı ġehirleri, s.174.

(16)

7

açılıĢını yaptı, inĢası tamamlanan kalyonun denize indirme merasimine katıldı. Bu seyahatinde Çene suyunun kaynağına kadar giden padiĢah Orhan Camii‟nin tamirini emretti ve fes dikimhanesini gezdikten sonra deniz yoluyla Ġstanbul'a döndü.

Abdülmecid döneminde ise redif teĢkilatının kurulması üzerine 1843‟te oluĢturulan dört bölge merkezinden biri Ġzmit oldu ve bu amaçla bugünkü kolordu binası inĢa edildi. Marmara denizinde ulaĢımı sağlaması ve Ġzmit‟in de aralarında bulunduğu bazı iskelelere uğraması için 1844‟te Mesir-i Bahri adlı gemi tahsis edilerek deniz yoluyla yük ve yolcu taĢınmaya baĢladı. Abdülmecid döneminde ordunun ihtiyacı için elbiselik kumaĢ üretmek üzere 1845‟te açılan Ġzmit çuha fabrikası uzun süre hizmet verdi21.

II. Abdülhamid devrinde mutasarrıf Sırrı PaĢa, Ġzmit‟in imarına ve bu arada Ģehir içi ve Ģehir dıĢı yollarının yapımına önem verdi. ġehrin simgesi haline gelen çınar ağaçlarını demir yolunun her iki tarafına diktirdi ve Ģehrin doğusundaki bataklıkları kurutmaya çalıĢtı. II. Abdülhamid‟in yirmi beĢinci cülus yıldönümü anısına mutasarrıf Musa Kazım PaĢa saat kulesini yaptırdı22.

1701‟de Macar Kralı Ġmre Tököly‟yi Ġzmit‟teki bir çiftlikte ziyaret eden seyyah Motraye Ģehirde Türk, Rum, Ermeni ve Yahudilerin bulunduğunu, yirmi cami yanında kiliselerin ve iki sinagogun yer aldığını, eski surların kalıntısından bu Ģehrin eski Ġstanbul'dan daha büyük olduğunun anlaĢıldığını yazmaktadır23.

Osmanlı Devleti‟nin ilk resmi nüfus sayımının yapıldığı 1831‟de Ġzmit kazasının nüfusu 11.567 hane, yani yaklaĢık 58.000 kiĢi idi. Bu nüfusun ne kadarının Ġzmit Ģehrinde oturduğu bilinmemektedir. 1845 yılına ait temettuat kayıtlarında ise bulunabilen sadece on beĢ müslüman mahallesinde 938 hane tespit edilmiĢ, bunların da nüfusu 4700‟e ulaĢmıĢtır. Bu tarihte Çukurbağ mahallesine rastlanmaktadır. ġehir hakkında bilgi veren Ahmet Rıfat 1882‟de Ġzmit‟in 4000 hanesi olduğunu yazmaktadır ki 20.000 nüfusa iĢaret etmektedir24.

Birinci Dünya SavaĢı (1914-1918) sırasında canlılığını yitiren Ġzmit, Ġngiliz ve Yunan kuvvetleri tarafından 6 Temmuz 1920‟de iĢgal edildi. Ġstanbul hükümeti tarafından Anadolu mücadelesine karĢı kurulan “ Kuva-yı Ġnzibatiye” için üs olarak

21 Bostan, “Ġzmit”, s.537-538.

22 Bostan, “Ġzmit”, s.538.

23 Bostan, “Ġzmit”, s.540.

24 Bostan, “Ġzmit”, s.540.

(17)

8

kullanılmak istendiyse de bu kuvvetler kısa sürede dağıldılar. Ġzmit, kurtuluĢ savaĢı sona ermeden 27 Nisan 1921‟de geri alındı25.

Anadolu‟nun kapılarından biri olan Ġzmit, ulaĢım bakımından ilk çağdan beri büyük bir önemi haizdi. Roma devrinde Ģehrin artan ehemmiyeti Bizans zamanında geriledi. Fakat Osmanlılar zamanında bilhassa Ġstanbul‟un fethinden sonra, Ġran ve El-cezire yolları üzerinde baĢlıca konak yerlerinden biri oldu. Anadolu‟dan gelen kervanlar Ġzmit‟te dağılır, ağır yükler ve hayvanı olmayan yolcular buradan gemiler vasıtasıyla havanın durumuna göre 7-8 ya da 2-3 günde Ġstanbul'a varırlardı.

Yolcuların ihtiyacını karĢılamak üzere, Ġzmit‟te kervansaraylar ve hanlar yapılmıĢtı.

Bunların en meĢhuru Kanuni Sultan Süleyman‟ın veziri Pertev PaĢa tarafından inĢa ettirilmiĢtir. Diğer taraftan kuzeyi Anadolu'nun bir vakitler “ağaç denizi” denilmiĢ olan meĢhur ormanlarının yakınlığı Ġzmit‟te kereste ticareti ile gemi inĢaatını teĢvik etmiĢtir. Marmara denizinde iĢleyen gemilerin birçoğu Ġzmit tezgâhlarında yapılırdı.

Yine bu sebep ile devlet burada bir tersane kurmuĢtu ve Ġzmit‟e getirilen tomruk ve kerestelerden istediğini belirli fiyatlarla satın alma hakkına sahip idi. Ġzmit tersanesi Köprülüler devrinde geniĢletildi ve Venedik donanması ile çarpıĢan filoya dâhil birçok harp gemisi burada denize indirildi. Ġzmit donanma faaliyeti XIX. Yüzyılın ilk yarısından itibaren gerilemeye baĢlamıĢtır. Bununla beraber XIX. Yüzyılın ikinci yarısında Ġzmit tersanesinin kısa sürmüĢ bir faaliyet safhası olmamıĢ değildir.

Türkiye Cumhuriyeti Ġzmit körfezinde yeni tersaneyi gerek deniz derinliği ve gerekse saha geniĢliği bakımından, daha elveriĢli vaziyette olan karĢı sahildeki Gölcük‟te kurdu. Ayrıca Ġzmit yakınında körfezin sonunda alçak sahalarda tuzlalar vardı ki bunlar, XIX. Yüzyılın baĢında, hususi fertler tarafından, hala iĢletiliyordu. Marmara denizinin sularında tuz nisbeti, Ege denizinde ve Akdeniz‟de olduğu kadar yüksek olmadı içini nakliyatın daha kolaylaĢtığı yakın devirlerde Ġzmit tuzlasının faaliyetine son verilmiĢtir. Bunların yanında Anadolu demir yolunun ilk parçası olan Haydar PaĢa- Ġzmit arasındaki 91 km. demir yolu 1873‟te iĢletmeye açıldı; 1890‟da Ada- Pazarı Ģubesi inĢa edildiği gibi, 1892‟de demir yolu Ankara ve Konya'ya da ulaĢtı.

Demir yolunun uzatılması, Ġzmit‟in ticari hinterlandını, Ġstanbul lehine darlaĢtırmıĢ olmakla beraber, Ģehrin batısında Derince istasyonu yanında Anadolu demir yolları kumpanyasının inĢa etmiĢ olduğu buğday ve iskele filosu ile Ġzmit en azından Ġç Anadolu‟dan gelen ağır maddelerin ihracı bakımından, ehemmiyetini muhafaza

25 Tuylacı, Osmanlı ġehirleri, s.175.

(18)

9

etmekte ve bu bakımdan Haydar-PaĢa ve Ġstanbul‟un yükünü biraz hafifletmektedir26.

Ġzmit‟te baĢlıca tarım ürünleri olarak, buğday, arpa, yulaf, çavdar, mısır, çeltik, darı yetiĢtirilirdi. Ayrıca meyve ve sebze, Ģehrin önemli bir gelir kaynağını oluĢturmakla beraber, Ģehir özellikle maden kömürü ve linyit yatakları bakımından zengindi. ġehirde ayrıca gümüĢlü kurĢun madeni, alçıtaĢı ve kireçtaĢı geniĢ bir alanı kaplamaktaydı. Sanayi alanında da geniĢleyen Ġzmit‟te 1852 yılında bir beziryağı fabrikası hizmete açılmıĢtır27.

Ġstanbul‟un fethi öncesinde Rumelihisarı‟nın inĢası için gerekli olan kereste ve inĢaatta çalıĢacak iĢçiler Ġzmit‟ten getirilirdi. Burası, Ġstanbul‟un fethi üzerine baĢkenti Anadolu'ya bağlayan yolların ilk ve en önemli menzil Ģehri haline geldi.

1514‟te Çaldıran seferine çıkan Yavuz Sultan Selim iki gün Ġzmit‟te kaldı ve Tacizade Cafer Çelebi tarafından kaleme alınan ilk mektup ġah Ġsmail‟e buradan gönderildi28.

Yollar, üzerlerinde ya da yakınlarında kurulu kültürlerle, toplumlarla, devlet ve siyasi sistemlerle ilgili faydalı bilgiler sağlarlar. Osmanlı hâkimiyeti altındaki Via Egnatia‟yı özel bir yol türü olarak ele alırken, Via Egnatia adını, taĢ döĢeli bir Roma yolunun güzergâhını belirtmek için değil daha geniĢ bir anlamda, Roma yolundan ayrılan uzantıları da kapsayacak Ģekilde ele almak gerekir. Ancak bu uzantılar yine de aĢağı yukarı aynı Ģekilde Arnavutluk‟un orta kesimini -özellikle Dıraç ya da Avlonya‟yı- katederek Selanik‟e, oradan da Ġstanbul'a uzanmıĢlardır29.

Via Egnatia‟nın ticari önemi uzunluğundan değil, ana ve yan güzergâhları üzerinde –hem bölge veya eyalet düzeyinde hem de merkezi düzeyde- güdümlü bir sistemin kurulmuĢ olmasından kaynaklanıyor, kısmen Trakya-Makedonya- Arnavutluk güzergâhında ama esas olarak yolun kuzey ya da güneyinden boylamasına denize, bazen de (ithalat söz konusu olduğunda) Adriyatik ve özellikle Ege Deniz‟inden iç kesimdeki kentlere ya da Trakya, Makedonya ve Arnavutluk panayırlarına gidecek mallar bu sistem sayesinde bir derece güvenli biçimde

26 Darkot, ”Ġzmit”, s.1252-1253.

27 Tuylacı, Osmanlı ġehirleri, s.175.

28 Bostan, “Ġzmit”, s.537.

29 Traian Stoıanovıch, “Osmanlı Hâkimiyetinde Via Egnatia”, Ġstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1999, s.225.

(19)

10

taĢınıyordu. XVIII. Yüzyılın ortalarına gelindiğinde Balkanlar'da elde edilen hammaddelerin, özellikle Makedonya ve Tesalya pamuğunun Avrupa'ya taĢınmasında kullanılan ana yol, Selanik ile Seres‟den bir kıstağı katederek Belgrad ve Viyana'ya uzanmaktaydı. Avrupa imalat ürünleri ile sömürgelerden getirilen malların dağıtımına sokulduğu ana yol ise Via Egnatia‟ydı30.

Osmanlı merkez teĢkilatında yer alan müesseselerin merkezi otoriteyi temsilleri ölçüsünde, taĢranın kontrol altında tutulduğu ve devletin iyi idare edildiği varsayıla gelmiĢtir. Buna karĢılık taĢra teĢkilat unsurlarının merkezi idareyi, kendi içlerinde iyi iĢleyen kurumlar olmak suretiyle desteklemesi, devletin gücünü artıran unsurlar olmuĢtur. ĠĢte Osmanlı menzil teĢkilatı da bu kabilden bir fonksiyonu yerine getiren bir hüviyet taĢımaktadır31.

Menzil, yollarda, coğrafi Ģartlara göre değiĢen mesafelerde, haberin bir an önce yerine ulaĢtırılması gayesiyle konaklama noktaları Ģeklinde kurulmuĢtur. Bu konaklama noktalarında yolun iĢlek olup olmamasına göre az veya çok miktarda beygir beslenmekte ve bunlardan, haber getirip-götüren ulaklar faydalanmaktaydılar.

Menzilin bu mükellefiyeti için lazım olan ücret ise, o yerin veya yakın çevre ahalisinin avarız ve bedel-i nüzül’ü karĢılığı gördükleri hizmetle ve ulakların, kullandıkları beygire mukabil, kendilerine daha yola çıkmadan devletçe tahsis olunan beygir ücretini menzilcilere ödemeleriyle sağlanmaktaydı. Bununla beraber menzil masrafları, bir yerin mukataa mallarının ocaklık Ģeklinde menzile bağlanmasıyla veya gümrük malından da karĢılanmıĢtır. Ancak masraf, menzilkeĢlerin çekemeyecekleri kadar çok fazla olursa, o takdirde yardım olmak üzere baĢka bir kazadan menzile imdadiye tayin olunmuĢtur. Bu Ģekilde mali yönden desteklenen menziller, daha sonra, haberleĢmenin yanı sıra, askeri kuvvetlerin sefer esnasında konak mahalli olarak da kullanılmıĢ, bu sırada ordunun iaĢe ihtiyacını karĢılayan ve onun lojistik desteğini temin eden bir duruma gelmiĢtir. Böylece ordu zahire sıkıntısına düĢmezken, çevre halkının mallarını getirip sattıkları bir ticaret merkezi hüviyetini de kazanmıĢ ve iktisadi hayatın canlanmasına da vesile olmuĢtur. Öyle ki bu sebeple, bir Pazar yeri hüviyetine giren çok iĢlek yollar üzerinde bulunan bazı

30 Stoıanovıch, “Osmanlı Hâkimiyetinde Via Egnatia”, s.236.

31 Yusuf Halaçoğlu, Osmanlılarda UlaĢım ve HaberleĢme (Menzil), Ankara, PTT Genel Müdürlüğü Yayınları, 2002, s.1.

(20)

11

konaklama noktalarının bir kasaba haline geldiği ve bu halleriyle Selçuklu kervansaraylarının yerlerini aldığı görülmektedir32.

Osmanlı Devleti'nde bu gayelerle tesis olunan menzillerin üzerinde kurulduğu yollar, ana ve tali olmak üzere iki kısımda mütalaa edilmiĢtir. Ana yollar Anadolu ve Rumeli‟de üçer kol halinde bulunmaktaydı ki, bunlar sağ, sol ve orta kol olarak isimlendirilmiĢlerdir. Orta kol güzergâhı üzerinde yer alan menzilhanelerden biri de Ġznikmid menzilhanesidir33.

Osmanlı Devleti yol sistemine göre kesintisiz olarak devam eden en uzun ana güzergâh Ġznikmid-Bağdat arasında uzanan Anadolu'nun Orta Kolu ‟dur. Fiziki olarak Üsküdar'dan baĢlayan bu yol, teorik olarak bir sonraki menzil noktası olan Gebze'den ayrılmaktadır. Üsküdar‟a 18 saat (105km), Gebze'ye ise 9 saat(51 km) uzaklıkta olan Ġznikmid, Anadolu Orta Kol ‟un çıkıĢ noktasıdır. Ġznikmid ‟den baĢlayan yol Bolu, Koçhisar, Tosya, Osmancık, Merzifon, Amasya, Turhal, Kangal, Sivas, Malatya, Diyarbekir, Mardin, Nusaybin, Musul, Erbil, Kerkük üzerinden Bağdat‟a ulaĢmaktadır. XVII. ve XVIII. yüzyıllara ait menzil defterlerine göre, Ġznikmid‟den baĢlayan yol Üsküdar‟a 434 saat (2467 km) uzaklıkta bulunan Kefri‟ye kadar takip edilebilmektedir34.

Ġznikmid menzili hakkında bilgi verecek olursak: 1671 tarihinde Ġzmit mahallelerinin yönetimine verilen menzilde 10 beygir beslenmekteydi. MenzilkeĢ olarak 820 nefer vazifelendirilmiĢti. 1690-1691‟de menzilci tayin edilen mahallelerden 73.872 akça menzile tahsis olunmuĢtu. 1722-1723‟de menzilin 15 beygiri ve toplam 2.212,5 kuruĢ masrafı vardı. Bunun 1125 kuruĢu ulak ücretlerinden, kalanı ise menzilcilerin avarız ve bedel-i nüzüllerinden karĢılanmıĢtır.

1723-1724‟te menzil beygir adedi 20‟ye çıkmıĢ ve menzil masrafı da toplam 2.950 kuruĢa yükselmiĢ, bunun 1.450 kuruĢu menzilcilerden alınmıĢtır. 1724-1725‟te ise 25 beygirin beslendiği menzilin masrafı 3.687,5 kuruĢ olmuĢ, bunun 1.600 kuruĢu menzilciler, 1875 kuruĢu ulaklar, 212,5 kuruĢu ise Hazine-i Amire‟ce karĢılanmıĢtır.

1726-1728 yılları arasında ise menzile 10 beygir zam yapılmıĢ, böylece beygir adedi

32 Halaçoğlu, Osmanlılarda UlaĢım ve HaberleĢme (Menzil), s.3-4.

33 Halaçoğlu, Osmanlılarda UlaĢım ve HaberleĢme (Menzil), s.4.

34 Cemal Çetin, Anadolu'da Faaliyet Gösteren Menzilhaneler, Konya, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, 2009, s.97.

(21)

12

35‟e yükselirken, masraf da 5.162,5 kuruĢ olmuĢtur. Menzilin bir önceki menzil olan Gebze‟ye uzaklığı 9, Ġstanbul'a ise 18 saatti35.

Osmanlı devrinde Ġzmit bir sancak (il) olmuĢtur. Bu sancak önce Hüdavendigar eyaletine sonra Kaptan PaĢa eyaletine ve Ġstanbul‟a, Tazimattan sonra bağımsız bir sancak olarak 1888 yılında Dâhiliye Nezaretine bağlanmıĢtır36. 1888 yılında Dâhiliye Nezaretine bağlı bağımsız sancak haline getirilen Ġzmit, idari bakımdan bir merkez-liva, dört kaza ve on iki nahiyeye ayrıldı. Toplam köy sayısı ise 606 idi37. Kazaları; Adapazarı, Kandıra, Karamürsel ve Yalova-Gebze kazalarıydı38.

Günümüzde Ġzmit Ģehri Ġzmit Körfezi kıyısındaki düzlükle gerideki yamaçlar üzerinde yayılır. ġehrin iskân alanı, deniz kıyısını izleyen Ġstanbul-Ankara yolunun hemen kuzeyinden baĢlayarak yamaçlardan 220 m. yüksekliklere kadar çıkar. Ġskân, yamaçlar üzerinde yayıldığı gibi doğudan batıya sıralanan tepeleri birbirinden ayıran dere vadilerinin içine doğru da sokulur. Bu vadilerde genellikle gecekondular yayılmaktadır ve Ģehir nüfusunun kısa sürede, 1927‟den 1970‟e kadar geçen dönemde, sekiz katına çıkması Ġzmit ve çevresindeki sanayi faaliyetlerinin aynı hızdaki geliĢmesiyle ilgilidir39.

17 Ağustos 1999 yılında meydana gelen deprem Adapazarı, Yalova ve Gölcük kadar olmasa da Ġzmit‟te de yıkımlara yol açmıĢ, fakat bu durum Ģehrin ana yerleĢim yerini değiĢtirecek boyuta ulaĢmamıĢtır. En fazla tahribat körfez kıyısına yakın düz kıyılarda olmuĢ, Pertev PaĢa Camii‟nin minaresiyle Mehmed Bey Camii‟nin çatısı hasar görmüĢtür. Yamaçlardaki mahaller ise depremden daha az etkilenmiĢtir40.

Ġzmit Ģehri, son otuz kırk yıl içinde çevreye doğru çok fazla geniĢleyerek o yıllara kadar iĢgal ettiği alanın iki katını da aĢan bir sahaya yayılmıĢtır. Bu durum, plansız yerleĢmeler (gecekondular) kadar blok ve çok katlı inĢaatlarla planlı yerleĢmeler Ģeklinde de olmuĢtur. Yeni ilave edilen kısımlar Ģehrin alanını doğuya doğru geniĢletirken batıdaki Derince ve Tütünçiftlik gibi eskiden ayrı olan yerleĢmeleri de aradaki boĢlukları doldurmak suretiyle Ģehrin ana kütlesiyle

35 Halaçoğlu, Osmanlılarda UlaĢım ve HaberleĢme (Menzil), s.69-70.

36 Karaca, Tarih Ansiklopedisi, s.76.

37 Tuylacı, Osmanlı ġehirleri, s.175.

38 Karaca, Tarih Ansiklopedisi, s.76.

39 Metin Tuncel, “Ġzmit”, Ġstanbul, Ġslam Ansiklopedisi, T.D.V, 2001, C. XXIII, s.541.

40 Tuncel, “Ġzmit”, s.542.

(22)

13

birleĢtirmiĢtir. Önemli bir sanayi merkezi olan, Kocaeli Üniversitesi‟nin kurulmasıyla bir kültür merkezi olma niteliğini de kazanan Ġzmit‟in 1985 yılında 200.000‟i geçmiĢ bulunan nüfusu 1990‟da 250.000‟i aĢtı. 1997 yılında yapılan genel nüfus tespitinde ise Ģehirde 198.200 nüfus sayıldı41.

41 Tuncel, “Ġzmit”, s.541.

(23)

14

BĠRĠNCĠ BÖLÜM ġER’ĠYYE MAHKEMESĠ VE SĠCĠLLERĠ 1.1.ġer’iyye Mahkemelerinin Ġslâmi GeliĢimi

ġeriat konuları ile ilgili iĢlere Ģer‟ denir1. GeniĢ anlamda ise Kur‟an‟daki ayetlerden, hadislerden çıkarılmıĢ dini esaslara dayanan2, fıkıh kitaplarında tedvin edilmiĢ olan hükümlere de Ģer‟i hüküm, Ģer‟i Ģerif veya Ģer‟i hukuk denir3. ġeriatın bu tarifi, Peygamberler ve Hz. Ġsa tarafından ilahi açıklamaları içine alacak kadar yeterince geniĢtir, ama diğer Peygamberlerin açıklamaları Hz. Muhammed tarafından yapılan konuĢmalara ve hareketlere uygun olduğu derecede, muteber kabul edilmiĢtir4.

ġer‟i Hukuk Ġslâmiyet ile birlikte ortaya çıkmıĢ bir kavram olup tarihi geliĢimi Ģu Ģekilde olmuĢtur. Hz. Peygamber Medine‟de bizzat kendisi davalara bakıyordu Medine dıĢında ki davalara ise görevliler gönderiyordu. Dava tarafları kadının verdiği karara itiraz etme hakkına sahiptiler. Bu vesileyle Hz. Peygamber kendisine arz edilen itiraz durumunu ve verilen kararı inceliyordu. Hz. Ali‟nin Yemen‟de kadı olarak görev yaptığı esnada verdiği bir kararı davayı kaybedenler incelemek üzere Hz. Peygambere getirmiĢ, Resulullah da kararı inceledikten sonra isabetli bulup tasdik etmiĢtir5. Nitekim Kur‟ân-ı Kerim ve hadis-i Ģeriflerde adil yargı konusunda çok hassas davranılmıĢ; adaleti zedeleyici davranıĢlardan, insan kayırmaktan, yalan yere tanıklık etmekten sakınılması emredilmiĢtir. Konuyla ilgili bir ayette: “Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği… emreder” buyurulurken, baĢka bir ayette de: “… ölçü ve tartıyı adaletle yapın… Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun” diye buyrulmuĢtur6.

Adaleti tahsis etme kurumu olan Ģeriat, Ġslâm hukuku ilkelerine göre çalıĢmaktadır7. Ġslâmlığın geniĢlemesinin bir neticesi olarak da Ģeriatın ruhuna uygun olduğu kabul edilmiĢ olan tefsirlerle bir Ġslâm hukuku meydana gelmiĢtir ki buna da fıkıh adı verilmiĢtir. Fıkıh fertlerin aralarındaki münasebetlerinden, amme hukukuna,

1 Ġsmail Parlatır, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, Ankara, Yargı Yayınları, 2011, s. 1573.

2 M.Orhan Bayrak, Resimli Osmanlı Tarihi Sözlüğü, Ġstanbul, Ġnkılap Yayınları, 1999, s.396.

3 Ahmet Akgündüz, Bilinmeyen Osmanlı, Ġstanbul, OSAV, 2000, s.367.

4 P. Aghnides Nicolas, Ġslâm’ın Mali Hükümleri, Ġstanbul, 2003, s.35.

5 M.Akif Aydın, “Mahkeme”, Ankara, T.D.V. Ġslâm Ansiklopedisi, 2003, C. XXVII, s.338.

6 Abdurrahman Çetin, Peygamberimiz ve Toplum, Ġstanbul, Ensar Yayınları, 2007, s. 42.

7 Meydan Larousse, Büyük Lügat ve Ansiklopedi, Ġstanbul, Meydan Yayınları, 1990, C. II, s.764.

(24)

15

devletin iç teĢkilatına ve iç faaliyetlerine dair hükümler koymuĢtur8. ġer‟i hukukun özellikleri fıkhın özellikleri demektir9. Bundan da anlaĢılacağı üzere fıkıh Kitâp ve Sünnet üzerindeki zihni çabayı ve bu çaba ile ulaĢılan fikri sonuçları ifade etmektedir10. Ġslâmiyet, gerek kamu hayatını gerekse bireyler arasındaki iliĢkileri düzenleyen ve dini emirlere dayanan bir tek kanun tanımıĢtır, o da fıkıhtır11, bununla birlikte bilindiği üzere Ġslâm hukuku Ġslâm hukukçularının usul-i fıkıh kitaplarında esasları belirtilen yorum metodları çerçevesinde ve baĢta Kur‟an-ı Kerim ve Hadis-i ġerifler olmak üzere edille-i Ģer‟iyye denilen Ġslâm hukuku kaynaklarına dayanarak oluĢturdukları bir hukuktur. Bu yönüyle Ġslâm hukuku bir içtihat hukukudur12.

Ġslâm dininde dört mezhep ve her mezhebin de ayrı bir Ģeriat anlayıĢı vardır.

Maliki, Hanbali, Hanefi ve ġafii mezhepleri genel kurallar üstünde birleĢir. Dört mezhebin uyguladığı Ģeriat kuralları genellikle Hanefi fıkhına dayanır. Ancak bu mezheplerin dıĢında kalan birtakım düĢünce çığırlarının Ģeriatla ilgili görüĢleri büsbütün ayrıdır. Bütün Sünni mezheplere göre Ģeriatın temeli Kur‟an onun ön gördüğü imandır. DüĢüncelerini akıl ilkelerine dayayan mutezile akımına göre Ģeriatın özü insan aklıdır. Ġnsan aklıyla, akıl verileriyle bağdaĢmayan bir Ģeriat gerçek değildir. Ġslâm dünyasında gerek dört mezhebin, gerek bu mezheplere dayanan veya onlardan ayrılan bütün düĢünce akımlarının ayrı ayrı Ģeriat anlayıĢları vardır13.

Eski Ġslâm devletlerinde hukuk ve adalet iĢlerine bakan adliye teĢkilatı kadılkutâdlık, mezalim mahkemeleri, kadı mahkemeleri ve bunlara bağlı kuruluĢlardan oluĢmakta olup zaman içinde bu teĢkilat yapılanmasında bazı farklılıklar ortaya çıkmıĢtır. Ġslâm‟ın ilk döneminden itibaren mahkemeler genelde tek hâkim usulüyle ve tek dereceli olarak kazai faaliyette bulunmuĢ, bu gelenek çağdıĢı diğer komĢu devletler gibi Ġslâm devletlerinde de yüzyıllarca varlığını korumuĢtur. Bununla birlikte tarihi kaynaklar az da olsa bazı mahkemelerin çok hâkimli mahkeme esasına göre çalıĢtığını kaydetmektedir14. Bu mahkemeler borç,

8 Enver Ziya Karal, “Osmanlı Tarihi”, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1983, C. VIII, s. 191- 192.

9 Murat ġen,” Osmanlı Hukukunun Yapısı”, Ankara, Osmanlı Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları,1999, C.VI. s.328.

10 Talip Türcan, Ġslâm Hukuk Biliminde Hukuk Normu, Ankara, 2003, s.31.

11 Halil Ġnalcık, Devlet-i Aliyye, Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, Ġstanbul, 2009, s.227.

12 M. Akif Aydın, “Osmanlı Hukukunun Genel Yapısı ve ĠĢleyiĢi”, Ankara, Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları, 2002, C.X, s.16.

13 Meydan Larousse, Büyük Lügat ve Ansiklopedi, Ġstanbul, Meydan Yayınları,1990, C. II, s.764.

14 Fahrettin Atar, “Mahkeme”, Ankara, T.D.V. Ġslâm Ansiklopedisi, 2003, C. XXVII, s.338.

(25)

16

alacak, miras, ticaret, evlenme ve boĢanma, hibe, anlaĢma, evlat edinme, nafaka gibi meselelerin, Ģeriatın gösterdiği doğrultuda çözümlenmesini amaçlamıĢtır15.

Ġlk dönemlerde kadı genel olarak her çeĢit davaya bakma yetkisine sahipti.

Ancak bazı kaynaklar Hz. Ömer‟in maddi kıymeti az olan basit davaları Yezit b.

Uhtünnemir‟e, karmaĢık davaları ise Hz. Ali‟ye havale ettiğini, orduya ayrı kadı tayin ettiğini, Emeviler devrinde mescitlerde 20 dinarı geçmeyen davalara bakmak üzere kad‟ı-l mescit unvanıyla kadıların görevlendirildiğini, istisnai olarak da bazı kadılara belli davalara bakma görevi verildiği kaydetmektedir16.

Ġslâm‟ın klasik dönemine ait literatürde mahkemelerin kuruluĢ ve iĢleyiĢi, mahkeme çalıĢanları, yargılama yeri ve usulüne dair Ģekil Ģartları gibi konularda farklı açılardan zengin bilgiler mevcuttur. Ancak bunların yazıldığı dönemin bilgi ve tecrübelerini yansıtan kaynaklar olarak görülmesi, Ġslâm toplumlarında adliye teĢkilatının I.(VII.) yüzyıldan günümüze kadar geniĢ bir coğrafyada dönem ve bölgelere, devlet ve mezheplere göre yer yer önemli farklılıklara sahip olduğunun da dikkate alınması gerekir17.

1.2. Osmanlı ġer’iyye Mahkemeleri

Bu mahkemeler fıkıha göre hüküm veren, hukuk ve ceza davalarına bakan18 bununla birlikte Müslüman tebaa arasındaki medeni anlaĢmazlıklardan baĢka, Müslüman tebaa ile Hristiyan tebaa arasındaki anlaĢmazlıkları ve din farkı gözetmeksizin cinayet davalarını da çözmekle görevli idi.19 Küçük kasabalara kadar uzanan ve Ģeriata dayanan bir yargı sistemi vardı20 ve Osmanlı Hukuk nizamının esasını teĢkil eden Ġslâm fıkhında, gerçek anlamıyla kanun koyucu yani Ģâri‟, Allah yani O‟nun iradesidir. O halde Osmanlı Hukuk nizamının ve daha kapsamlı bir tabirle bütün Müslüman devletlerinin hukuk nizamlarının gerçek manada kanun vazı‟ı Allah ve ilahi hükümleri tebliğ eden Hz. Peygamberdir21.

Osmanlı Devleti, etkilendiği Ġslâm ve Türk devletlerinde olduğu gibi, din olarak Ġslâmiyet‟i kabul etmiĢ; bunun tabii sonucu olarak da hukuki yapı olarak

15 Meydan Larousse, Büyük Lügat ve Ansiklopedi, Ġstanbul, Meydan Yayınları, 1990, C. II, s.764.

16 Atar, “Mahkeme”, s.339.

17 Atar, “Mahkeme”, s.339.

18 Bayrak, Resimli Osmanlı Tarihi Sözlüğü, s.396.

19 Karal, Osmanlı Tarihi, s.191.

20 Atar, “Mahkeme”, s.339.

21 Ahmed Akgündüz, Said Öztürk, Bilinmeyen Osmanlı, Ġstanbul, OSAV, 1999, s.368.

(26)

17

Ġslâm hukukunu esas almıĢtır. Bu, Ġslâm dininin sadece inanç ve ibadet esaslarından oluĢmayıp hukuku da içine almak üzere hayatın bütün yönlerini düzenleyen bir sistem olmasından kaynaklanmaktadır. BaĢka bir deyiĢle Ġslâmiyet‟i kabul eden milletler bu kabulün bir gereği olarak Ġslâm hukukunu da benimsemiĢlerdir22. Osmanlı hukukunun esas temelini Ġslâm hukukunun oluĢturduğu inkâr edilemez. Bu realite Osmanlı Devleti‟nin çağdaĢı veya daha önce kurulmuĢ bulunan diğer Ġslâm devletleri için de geçerlidir. Ancak her devletin Ġslâm hukuku uygulamasında gerek mezhep ayrılığına gerekse sosyal, siyasi ve kültürel farklılıklara bağlı olarak bir takım değiĢikliklerin olduğu da bir vakıadır. Bu farklılıkları Osmanlı Devlet‟inde gözlemlemek mümkündür23.

Osmanlı Devleti‟nde Ġslâm hukuk nizamı hâkimdi. Ülkede ġafii, Maliki ve Hanbeli mezheblerine bağlı olmakla beraber halkın çoğu Hanefi mezhebine mensuptu. Bu yüzden hâkimler, Hanefi mezhebine göre hüküm vermek üzere görevlendiriyorlardı24. Hanefi mezhebinin içtihatlarının uygulanması ile de Ģer‟i hukuk alanında Anadolu ve Rumeli‟de birlik sağlanmıĢtır25. Anadolu ve Rumeli‟de bu birliğin kurulmasını sağlayan bu uygulama XVI. Yüzyılın ortalarından itibaren daha katı bir tarzda takip etmiĢtir. Ancak bu uygulama 1805‟te Mısır‟da Mehmet Ali PaĢa‟nın uygulamalarıyla sekteye uğramıĢ ve burada uygulanamamıĢtır. XX.

Yüzyılın baĢlarında bu durum değiĢmiĢtir26.

Osmanlılarda da, diğer Ġslâm memleketlerinde olduğu gibi, baĢlıca Ģer‟i ve örfi davaların görüldüğü ve faslolunduğu yere, resmi yazılar ve kanunnamelerde, mahkeme veya meclis-i Ģer‟ denilmektedir27. ġer‟i mahkeme, Ģer‟i hukuk alanına giren bütün iĢleri takip eder, problemleri çözer, verilen hükümlerin uygulanıp uygulanmadığını denetler ve uygulanmasını sağlardı. Ayrıca örfi kanunların nizamların denetlenmesinden ve uygulanmasından da sorumlu idi. KiĢilerin birbirleriyle olan anlaĢmalarında ve devletle olan her türlü mukavelelerinde onaylama ve resmileĢtirme yetkisi de ġer‟i Mahkemede idi. Mülk satıĢlarının onaylanması, ödenen borçların ibraz edilmesi, boĢanmaların tasdik edilerek

22 ġen, “Osmanlı Hukukunun Yapısı”, s.327.

23 Aydın, “Osmanlı Hukukunun Genel Yapısı ve ĠĢleyiĢi”, s. 15.

24 Abdülaziz Bayındır, Ġslâm Muhakeme Hukuku, Ġstanbul, Ġslâmi Ġlimler AraĢtırma Vakfı Yayınları,1986, s.33.

25 Aydın, “Osmanlı Hukukunun Genel Yapısı ve ĠĢleyiĢi”, s. 17.

26 Aydın, “Mahkeme”, s.344.

27 Halil Ġnalcık, “ Mahkeme”, Ġstanbul, M.E. B. Ġslâm Ansiklopedisi, 1993, C.VII, s.149.

(27)

18

resmileĢtirilmesi, vakfiyelerin düzenlenmesi ve tatbikinin sağlanması, vasiyetlerin düzenlenmesi ve yerine getirilmesi, her türlü senet ve mukavelenin düzenlenmesi ve tescili, insanların birbirleriyle olan mukavele ve anlaĢmaları ġer‟i Mahkeme‟de onaylamakta ve icrası denetlenmekteydi. Bu gibi iĢler bu gün noterin baktıkları iĢlerdir. Yine ġer‟i Mahkemenin hâkimi durumunda olan kadı, örfi kanunların ve hükümlerin uygulanmasından sorumludurlar. Bunun için iltizamla ilgili anlaĢma ve belgelerin düzenlenmesi, uygulanması ve vergilerin kanunlara uygun olarak tarh ve tahsilinin sağlaması gibi kiĢilerle devlet arasındaki iĢler de ġer‟i Mahkeme‟de görülmekteydi. Ayrıca kadı hükmü olmadan ceza ve cerime verilmesi kesinlikle yasaklanmıĢtır28.

Osmanlı Devleti‟nde uzun yıllar yargılamanın yapıldığı ayrı mahkeme binaları yapılmamıĢtır. Kadıların ikamet ettikleri konaklar aynı zamanda mahkeme binası olarak kullanılmıĢtır29. Mahkemeler için özel bir binanın hangi tarihten itibaren ayrılmaya baĢlandığı kesin olarak bilinmemektedir. Osman Nuri Ergin, Yeniçeri Ocağı‟nın kaldırılması üzerine bunların mekânı olan Ağa Kapısı‟nın Ģeyhülislamlığa devredilmesinden sonra Anadolu ve Rumeli kazaskerleriyle Ġstanbul kadılığının buraya nakledildiğini, böylece resmi bir binaya kavuĢulmuĢ olduğunu söylemekteyse de bu uygulamanın gerek Ġstanbul‟da gerekse diğer Ģehirlerde daha önce baĢladığını düĢünmek gerekir. Zira bir kısım mahkemelerde sayısı yüzleri bulan sicil defterlerinin kadıların özel konaklarında muhafaza edildiğini ve herhangi bir kurumsal yapı olmadan yeni gelen kadıya devredilerek günümüze kadar umumiyetle zayi olmadan geldiğini düĢünmek çok makul olmasa gerektir. ġeyhülislamlığın ve mahkemelerin Ağa Kapısı‟nda toplanmasının kazaskerliğin ve Ġstanbul mahkemelerinin kurumsallaĢmasında ileri bir aĢamayı temsil etmiĢ olması muhtemeldir; mahkemelerin resmi bir yapıya kavuĢması ise bundan çok daha önce gerçekleĢmiĢ olmalıdır30.

Tanzimat devrinde bu adli teĢkilatta değiĢiklikler yapıldı: 1840‟tan itibaren Fransız örneği üzerinden, ticaret mahkemeleri kuruldu ve 1864„te “nizami mahkemeler” teĢkiline baĢlandı ki, bunlar son Ģekillerini mahkemeler teĢkiline ait

28 Ümmiye Talay, 1871-1873 Yılları Arası ġer’iyye Sicili, LefkoĢa, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, 2004, s.7.

29 Hüseyin BeĢçocuklu, 452 Numaralı Elbistan ġer’iyye Sicillerinin Değerlendirilmesi ve Transkripsiyonu, Kahraman MaraĢ, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, 2004, s.2.

30 Atar, “Mahkeme”, s.343.

(28)

19

kanunda buldular. Bu mahkemeler hususi ticaret mahkemelerinin salahiyetlerine giren davalar ile Ģeri‟at mahkemelerine bırakılan hususi davalar hariç olmak üzere, medeni hukuk ve ceza davalarına bakmaktaydılar. Bunlara muvazi olarak, baĢka hususi kanunlar kaleme alındı. 1850 ticaret kanunu ve daha önceki iki tasarıdan sonra, 1867 ceza kanunu; bu kanun, aynı zamanda Ģeri‟atı hem ayakta tutmak, hem de terk etmek gayesini güttüğü için, müdafaası imkansız bir durumu aksettirmekte idi; her Ģeyden önce bir medeni kanun olan Mecelle borçlar hukukunu, eĢya hukukunu esas bakımdan tamamen Ģeri „ata tanzim etmekte, fakat Avrupai bir Ģekil gözeterek paragraflara ayrılmakta ve bilhassa deliller hususunda ve teferruatta değiĢiklik kabul etmekte idi. Türk milliyetçiliğinin uyanıĢı ile Ģeri‟atı dünyevi hukuk prensiplerine icra hususunda daha kuvvetli temayüller baĢ gösterdi: 1917‟de mahkemeler meĢihat ile olan bağlarından sıyrıldı ve adliye nazırlığına tabi kılındı;

aynı yıl Ģeri‟at hukuku, aile hukukunu alakadar eden bir kanun ile, esas bakımından değiĢtirildi. Fakat bu kanun tekrar ilga edildi. Türkiye Cumhuriyeti 1924‟te halifelik ile beraber Ģer‟i mahkemeleri ortadan kaldırdı ve 1926‟da Ġsviçre medeni ve borçlar kanunu ile Ġtalyan ceza kanunu kabul etti31.

1.3. ġer’iyye Sicilleri

Sicil sözlükte okumak, kaydetmek ve karar vermek anlamına gelir32. Kadıların verdikleri ilâm, hüccet ve cezalarla, görevleri gereği tuttukları çeĢitli kayıtları ihtiva eden defterlere Ģer‟iyye sicilleri, kadı defterleri, mahkeme defterleri ve zabt-ı vekâyi sicilleri ismi verilmektedir. Bunların maruzlara ilâmlara, hüccetlere, aile hukukuna, terikiye, izinnâme, emir ve fermanlara, vekâlet ve kefaletlere ait ayrı ayrı tutulmuĢ olanları olduğu gibi çeĢitli vesikaları bir arada karıĢık olarak bulunduranları da vardır33.

Gerçekte, bir devletin hukuk sistemini, hukuki yapısını ortaya koyabilmek için öncelikle, o hukuk sisteminin esasını oluĢturan hukuki mevzuatı ve bunların uygulama örnekleri olan mahkeme kararlarını incelemek gerekir. Osmanlı Devletinin esas aldığı hukuki yapıyı, yani Osmanlı hukukunun yapısını tespit edebilmek için, hukuki mevzuatını oluĢturan fıkıh kitapları ile kanunnamelere ve mahkeme kararları anlamına gelen Ģer‟iyye sicillerine bakmak gerekir. Bunlar incelenmeden Osmanlı

31 Ġnalcık, “Mahkeme”, s.148.

32 Adnan ArslantaĢ, 141 Numaralı Antep ġer’iyye Sicili, Malatya, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, 1997, s.8.

33 Bayındır, Ġslâm Muhakeme Hukuku, s.1.

(29)

20

hukuku hakkında verilen hükümler, peĢin ve gayri ilmilik vasfından pek kurtulamayacaktır34.

1.3.1. ġer’iyye Sicillerinin Muhtevası

Kadılar hem adli hem de idari görevler üstlenmiĢ olduklarından Ģer‟iyye sicillerinde onların her iki göreviyle ilgili kayıtlar vardır. Adli kayıtların baĢında ilamlar, hüccetler, vakfiyeler ve maruzlar gelir. Bunların dıĢında bir takım kayıtlar daha bulunmaktadır. Ġdari kayıtlara gelince, bunlar memur ve müderris tayini, resmi yapıların keĢif ve tamiri, vakıfların mürakabesi ve vakıf binalarının kiraya verilmesi, vergi ve cizyelerin toplanması, esnaf teftiĢi narh koyma, yiğitbaĢı ve kethüda tayini, mukataa teftiĢi gibi kayıtlardır35.

1.3.1.1. Ġlamlar

Arapça kökenli olan Ġlam kelime anlamı olarak bildirme, anlatma demektir.

Hukuki olarak ise bir davanın mahkemece nasıl sonuca bağlandığını gösteren belgedir.

Ġlamlar hâkimin verdiği hükmü ihtiva eder. Davacının iddiası, davalının verdiği cevap, deliller, verilen karar ve kararın gerekçesi yer alır36.

1.3.1.2. Hüccetler

Sözlükte delil ve bir fiilin sabit olduğuna vesile olan Ģey demektir. Osmanlı hukuk terminolojisinde ise hüccetin iki manası vardır. Birincisi; Ģahitlik, ikrar, yemin veya yeminden nükûl gibi bir davayı ispat eden hukuki delillere denir. Ġkincisi;

Ģer‟iyye sicillerindeki manasıdır. Kadının hükmünü (kararını) ihtiva etmeyen, taraflardan birinin ikrarını ve diğerinin bu ikrarı tasdikini havi bulan ve üst tarafında bunu düzenleyen kadının mühür ve imzasını taĢıyan yazılı belgeye hüccet denir37.

Hüccetler, esasen mahkemelerin noterlik çalıĢmalarının ürünüdür. Bunların ilamlardan farkı, hâkimin hükmünün olmamasıdır. Hâlbuki ilamda mutlaka hâkimin hükmü yazılı olmalıdır.

34 ġen, “Osmanlı Hukukunun Yapısı”, s.327.

35 Bayındır, Ġslam Muhakeme Hukuku, s.3.

36 Öznur Bozkurt, Kütahya ġer’iyye Sicilleri 8 Numaralı Defterinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi, Kütahya, BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, 2006, s.8.

37 Aydın, “Osmanlı Hukukunun Genel Yapısı ve Genel iĢleyiĢi”, s.60.

(30)

21

ġer‟iyye sicillerinde kayıtlı bulunan hüccetler bey‟, nafaka, vasiyet, vekâlet, ikrar istinade, sulh, vasi ve kayyım tayini, ferağ-ı kat‟i, ferağ bil‟i-vefa, fekk-i vefa, ikale, icare, kefalet, havale-i deyn, hibe ve teslim, tahmil-i Ģehadet, isbat-ı rüĢd, ibra, akd-i müzaraa, akd-i müsakat, müdarebe ve daha birçok isimle hüccetler tanzim edilmiĢtir38.

1.3.1.3. Maruzlar

Maruzlar halk tarafından mahkemelere çeĢitli konularda yapılan Ģikâyetler, hâkimin emriyle görevliler tarafından yapılan keĢif ve tahkikat raporları ve naiblerin, daha çok ceza konularına yürüttükleri soruĢturma ve hâkimin tasvibine bağlı olarak verdikleri hükümler ve hâkimlerini bir üstlerine sundukları konular maruz baĢlığı altında sicil defterlerine kaydedilmiĢtir39.

1.3.1.4. Müraseleler

HaberleĢme, mektuplaĢma, kadı mektubu anlamına gelmektedir. Hukuki olarak kadının kendisine denk veya aĢağı makama ya da Ģâhsa yazdığı belgeye denir.

1.3.1.5. Tereke

Vefat eden kimsenin hayatta iken sahip olduğu her türlü özel eĢyaları taĢınabilen-taĢınamayan menkul, gayrimenkul vb. her Ģeydir. Bu değerlerin hepsi kiĢi vefat ettikten sonra kadı tarafından sicil defterine veya tereke defterine iĢlenerek kadı ve Ģahitler huzurunda mirasçılarına pay edilmekle birlikte mirasçılar arasında küçük yaĢta çocuklar olduğunda bunlara vasi tayin edilirdi.

1.3.1.6. Vakfiyeler

Vakfiyeler de bir çeĢit hüccettir. Ancak içerik ve üslub olarak diğer hüccetlerden ayrılır. Vakıf, Arapça, engelleme, durdurma, alıkoyma anlamına gelir40. Vakıf Allah‟a yakın olmak amacıyla bir kimsenin maddi imkânlarını karĢılık beklemeksizin dini veya sosyal bir amaç için baĢkalarının hizmetine sunmasıdır.

38 Bayındır, Ġslam Muhakeme Hukuku, s.12.

39 BeĢçocuklu, 452 Numaralı Elbistan ġer’iyye Sicilleri Değerlendirme ve Transkripsiyonu, s.6- 7.

40 Parlatır, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, s.1175.

(31)

22

Vakfiye ise vakıf edilen Ģeyin vasıflarını ve vakfedilme Ģartlarını içeren, kadı tarafından onaylanmıĢ belgedir41.

Osmanlı Hanefi hukukuna göre kadı ve Ģahitler huzurunda düzenlenen vakfiyelerde mutlaka vakfı yönetecek ve iĢletecek kiĢilerin oluĢturduğu vakıf mütevellisi de tayin edilmektedir.

Vakfiyelerin, menkul vakfiyeleri, gayr-i menkul vakfiyeleri, nakit para vakfiyeleri, gayr-i müslim vakfiyeleri gibi çeĢitleri vardır42.

1.4. 1452 Numaralı Ġzmit ġer’iyye Sicilinin Tanıtımı

Ġstanbul‟da Süleymaniye kütüphanesinde 1452 sıra numarasıyla bulunan Ģer‟iyye sicilidir. Ġzmit ile ilgili sicil defteri toplam 5 adet olup bu defterler Hicri 1220-1318 (Miladi 1805-1900) yılları arasını ele almaktadır. 1452 Numaralı Ġzmit ġer‟iyye Sicili 74 sayfadan ve 78 belgeden oluĢmaktadır. Satırlar okunaklı ve düz bir Ģekilde yazılmıĢtır. Sahifelerde birden çok belge yer almaktadır. Defter sağlam bir Ģekilde günümüze gelmiĢ olup, 10 yıllık bir tarih aralığı dilimini kapsamaktadır.

1. Tablo. 1452 Numaralı Ġzmit ġer’iyye Sicilinin Yıllara Göre Belge Dağılımı

Yıllar 1805 1806 1807 1808 1809 1810 1811 1812 1813 1814 1815

Belge Adedi

15 2 3 3 5 4 6 6 2 14 12

Yıllar 1795 1816

Belge Adedi

1 2

41 Bozkurt, Kütahya ġer’iyye Sicilleri 8 Numaralı Defterinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi, s.8.

42 Bozkurt, Kütahya ġer’iyye Sicilleri 8 Numaralı Defterinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi, s.8-9.

Referanslar

Outline

Benzer Belgeler

Eğin kazâsı mahallâtından Bağçe mahallesi sâkinlerinden olup bundan akdem vefât iden Mustafa Efendi ibn-i Mehmed bin Abdullah'ın verâseti zevce-i menkûha-i

Oldur ki Kasaba-yı Ayntab Mahallatı’ndan Yahni Mahallesi’nden bundan akdem fevt olan Hacı Ümrȃn’ın Osman ve Mehmed ve Ali nȃm yetimlerine vasȋ nasb olan

Medine-i Ayntab’da Mestancı mahallesi ahâlisinden iken bundan akdem fevt olan Muhsin-zâde Ahmed Ağa el-Hâc Ahmed Ağanın verâseti zevce-i menkuhe-i metrukesi

170 iken senedleĢmiĢ ve kazâ-i mezkûr sicilinde mebaliği-i mezkue ol vakide alunub verilmiĢ madde olduğından ahâlî-i merkûmenin ol vecihle iddi´âları

Medîne-i Ayıntab‟da Tarla-yı Cedîd Mahallesinde sâkin iken bundan akdem fevt olan El Hac Ömer bin Halil ÇavuĢun sülbi kebîr oğulları Ali ve Yasin ve cüssesinin

Medine-i Ayntab’da Tarla-yı Atik Mahallesi ahalisinden Battal es-Seyid Ömer beğ tarafından vekil-i müseccil-i şer‛isi olan yeğen es-Seyid Ali Ağa nam kimesne ve Medine-i

‘asâkir-i mansûre ile iş bu sene-i mübâreke Şevval-i şerîfinin beşinci günü Mısır’dan hareket (tahrib olmuş) ve’l-ikbâl Şam-ı Şerif’e dâhil olmağla Şam-ı

mefahir-il kuzat vel hükkam meadin-ül fezail-ül vel kelam anadolunun orta kolu nihayetine değin vaki’ kazaların kadıları ve naibleri zidet fazlühüm ve