• Sonuç bulunamadı

122 Numaralı Gaziantep Şer`iyye Sicili`nin transkripsiyonu ve değerlendirilmesi (H.1177-1178/M.1763-1764)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "122 Numaralı Gaziantep Şer`iyye Sicili`nin transkripsiyonu ve değerlendirilmesi (H.1177-1178/M.1763-1764)"

Copied!
479
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C

KİLİS 7 ARALIK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANA BİLİM DALI

122 NUMARALI GAZİANTEP ŞER‘İYYE SİCİLİ’NİN TRANSKRİPSİYONU VE DEĞERLENDİRMESİ

(H.1177-1178/M.1763-1764)

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ÇİĞDEM YILMAZ

Danışman: Yrd. Doç. Dr. Serhat KUZUCU

KİLİS

ŞUBAT 2016

(2)

T.C

KİLİS 7 ARALIK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANA BİLİM DALI

122 NUMARALI GAZİANTEP ŞER‘İYYE SİCİLİ’NİN TRANSKRİPSİYONU VE DEĞERLENDİRMESİ (H.1177-1178/M.1763-1764)

ÇİĞDEM YILMAZ

Bu tez tarafımızca okunmuş, kapsamı ve niteliği açısından bir Yüksek Lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Jüri Üyeleri

(Unvanı, Adı, ve SOYADI) İmzası

Yrd.Doç.Dr.Serhat KUZUCU (Danışman)

Yrd.Doç.Dr.Murat FİDAN (Jüri Başkanı)

Yrd.Doç.Dr. Mehmet Ali YILDIRIM (Üye)

Sosyal Bilimler Enstitüsü Onayı Doç. Dr. HalilALDEMİR

SBE Müdürü

(3)

T.C.

KİLİS 7 ARALIK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Bu belge ile bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu ve bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi beyan ederim.(05/02/2016)

Çiğdem YILMAZ

(4)

ÖZET

122 NUMARALI (H.1177-1178/M.1763-11764) GAZİANTEP ŞER‘İYYE SİCİLİ’NİN TRANSKRİPSİYONU VE DEĞERLENDİRMESİ

YILMAZ,Çiğdem

Yüksek Lisans Tezi; Tarih ABD Danışman: Yrd. Doç. Dr. Serhat KUZUCU

ŞUBAT 2016, 466 Sayfa

Türk tarihine milyonlarca kaynak bırakan Osmanlı devletinin önemli kaynaklarından bir tanesi de Şer‘iye Sicilleri’dir. Bu belgeler ait oldukları dönem ve yer hakkında oldukça önemli bilgiler içermektedir. Türk tarihi ve kültürü açısından büyük bir önem taşıyan Şer‘iye Sicillerinden H.1177-1178/M.1763-1764 tarihlerini kapsayan Gaziantep’te tutulan şer‘î mahkeme kayıtlarını içermektedir. Toplam 288 sayfadan oluşan bu sicil defterinde 83 adet idari ve 361 adet de hukuki içerikli toplam 448 adet belge bulunmaktadır.gerye kalan son dört belgemiz oluşan tahriplerden dolayı okunamamaktadır. Defter iki taraflı kullanılarak bir tarafına arzuhaller, nişân-ı şerîfler, fermanlar, beratlar ve buyruldular gibi idari içerikli belgeler diğer tarafında ise miras, nafaka, vasi tayini, boşanma, alacak verecek gibi hukuki içerikli belgeler kaleme alınmıştır. Çalıştığımız bu defterin ışığında dönemin Gaziantep’inin idari, sosyal, kültürel, ekonomik durumu ortaya konulmaya çalışılmıştır. Transkripsiyonu yapılan belgeler tasnif ve tenkit edilerek değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Transkripsiyonu yapılan belgelerin içerikleri, diplomatik özellikleri, hicri ve miladi tarihleri kısa belge özetleri ile birlikte her belge için ayrı bir tablo içerisinde sunularak okuyucuya kolaylık sağlanmaya çalışılmıştır.

Böyle bir çalışma yapılarak, bu alanda yapılacak olan çalışmalara bir örnek teşkil etmesi amaçlanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Şer‘iye Sicili, Gaziantep,Nişân-ı Şerif

(5)

ABSTRACT

TRANSCRIPTION AND ANALYSIS OF AYNTAB JUDICIAL RECORD NU:122

(LC.1177–1178 / 1763–1764 AD.) YILMAZ,Çiğdem

Master’s Thesis, Departman of History Supervisor: Asst. Yrd. Doç. Dr. Serhat KUZUCU

February 2016, 466 Pages

The records of religious laws ( Sharia law )

The records of religious laws are one of the most important source of the Ottoman Empire which left millions of sources to the Turkish history. These documents contain valuable informations about the period and the place that they have been issued. These records which have importance for Turkish culture and history is contain records of the religious law court of Gaziantep between 1763-1764 years. in this record book that consisting of 288 pages, there is 83 piece administrative and 361 piece judicial, and there are 448 piece documents in total. The book used to as two sides. Petitions, ediets, ‘Nişan-ı Şerif’ letters patents and commends are in one side; inheritance alimony, divorce,assets and liabilities are at the other side of this book. And then the book adds: Administrative, social, cultural and economic situations in Gaziantep in the same time period. The documents which made transcription been evaluated after discussion and criticism. İt has been presented in separated tables to make it easier for readers of these documents and more understandable. with abstract of brief documents, in the Hijri and Gregorian dates,diplomatic properties contents of document which made transcription. İt has been aimed to constitute an example of works that made in this area.

Key Words: Şer‘iye Sicili, Gaziantep,Nişân-ı Şerif

(6)

İÇİNDEKİLER

ÖZET ……….………..………..………...………İ ABSTRACT………..………...…….……….………İİ İÇİNDEKİLER …...……….….………..…………..………....….…….….İİİ ÖNSÖZ………...………..………..……..…...…...V KISALTMALARIN LİSTESİ …………..………….……….………...…Vİ TRANSKRİPSİYON ALFABESİ………..……….………..……….……...Vİİ

BİRİNCİ BÖLÜM GİRİŞ

1.1 OSMANLI DEVLETİNDE HUKUK SİSTEMİ………..…...……..….3

1.1.1 Örfi Hukuk ve Kanunnameler………..……..………...……..…………..4

1.1.2.Şer‘i Hukuk………..……….…..………...5

1.2.ŞER‘İ MAHKEMELER VE ÖZELLİKLERİ………..……….………….………6

1.2.1.Şer‘i Mahkeme Görevlileri……….………….………..………...……….7

1.2.1.1.Kadı………...………...………..…………7

1.2.1.2.Nâib……….………..…….8

1.2.1.3.Şühûdü’l-Hâl………...………...…………..………..8

1.2.1.4.Diğer Görevliler………..….……….……..9

1.3.ŞER‘İYYE SİCİLLERİ………..………..…..………..10

1.3.1.Şer‘iyye Sicilleri’nin Tanımı ve Önemi………...………...………...……..10

1.3.2.Şer‘iyye Sicilleri’nin İhtiva ettiği Belge Çeşitleri……….…………...……11

1.3.2.1.İlam……….……….………….………..……….…11

1.3.2.2.Hüccet……….………...………...…..….12

1.3.2.3. Ma‘ruz……….………...…………....12

1.3.2.4.Mürasele……….………...……….….13

1.3.2.5.Vakfiye………..…………...………...13

(7)

1.3.2.6.Ferman, Berat, Nişan……….……..………...………14

1.3.2.7.Buyuruldu………...………...…14

1.4.GAZİANTEP’İN TARİHÇESİ………14

1.4.1.Coğrafi Konumu ve Adının Menşei………...….…………14

1.4.2.Osmanlı öncesinde Gaziantep……….………15

1.4.3.Osmanlı Döneminde Gaziantep……….………...………..16

İKİNCİ BÖLÜM 125 NUMARALI GAZİANTEP ŞER‘İYYE SİCİL’İNİN TRANSKRİPSİYONU 2.1.İDARİ İÇERİKLİ BELGELER…………..………..……….………..19

2.2. HUKUKİ İÇERİKLİ BELGELER……….………98

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM BULGULAR VE TARTIŞMA 3.1. 122 NUMARALI GAZİANTEP ŞER‘İYYE SİCİLİNE GÖRE (H. 1177-1178/M.1763- 1764)TARİHLERİNDE GAZİANTEP ………...………450

3.1.1. İdari Yapı………..………..…..……450

3.1.2. Coğrafi Yapı……….453

3.1.4.Sosyal Yapı………..…….458

SONUÇ………...……….462

KAYNAKLAR………..……….………….464

ÖZGEÇMİŞ(VİATE)...465

(8)

ÖNSÖZ

Türk Kültürü ve Tarihi açısından büyük önem taşıyan Şer‘iye Sicilleri hakkında Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren gerekli ilmi araştırma ve tasniflerin yapılması noktasında ciddi bir çalışma yapılmamıştır. 1992 yılında Kültür Bakanlığımızın destekleriyle Prof. Dr. Zahit Aksu Başkanlığında bir ekip tarafından ülkemizin farklı müze ve kütüphanelerinde bulunan şer‘iye sicilleri bir araya getirilerek Milli Kütüphane’de toplanmıştır. Bu tarihten itibaren şer‘iye sicillerinin tarihi değeri çok daha iyi anlaşılmasına bağlı olarak ciddi anlamda çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Bu alanda yapılan çalışmaların yetersizliği bizi Türk tarihini aydınlatma ve tarih araştırmalarına bir nebze de olsa katkıda bulunabilmek için Şer‘iye Sicillerini incelemeye yöneltmiştir. Ayrıca Gaziantep özelinde Osmanlı tarihi araştırmalarına da katkıda bulunmak isteyişimiz böyle bir çalışma yapmamızdaki diğer bir nedendir. Gaziantep’in 122 Numaralı ve H.1177-1178/M.1763-1764 tarihli Şer‘iye Sicili ile adı geçen tarih dilimleri arasında şehrin idarî, fizikî, iktisadî ve sosyal yapısı hakkında bilgi edinmek amaçlanmıştır.

Çalışmamız, şer‘î mahkeme kayıtlarının transkripsiyonu üzerine temellendirilmiştir. Transkripsiyonu yapılan belgelerden edindiğimiz bilgiler mümkün oldukça açık ve sağlam ifadelerle yorumlanmaya çalışılmıştır.

Çalışmamızda karşımıza çıkan en büyük güçlük çok fazla olmamakla beraber belgelerdeki bazı kısımların dış etkenlere bağlı olarak Su lekelerinin olması ve tahrip olmasından dolayı okunamamasıdır. Ayrıca Arapça ve Farsça kelimelerin yoğun bir şekilde kullanılmış olması ve gayr-i Müslim isimler ile yer adlarının okunması noktasında da zorluklar yaşanmıştır. Ancak gerek Osmanlıca-Türkçe lügatlar ve gerekse de hocalarımızın yardımıyla bu güçlükleri minimum düzeye indirmeyi başardık.

Bu çalışmaya beni teşvik edip, ilgi ve yardımlarını esirgemeyen her daim yanımda olan Ağabeylerim Serkan YILMAZ ve Haşim YILMAZ’a Tez sürecinde destekçim olan, Gizem OĞURLU,Ayşegül BECİD Gürhan KURTARAN’a Tezin düzenleme kısmında Mehmet ÇAKMAK, Mehmet EVRAN, Abdullatif YASERJİ’ye büyük emektarım sayın hocam Yrd. Doç. Dr. Murat FİDAN’a ve Danışmanım Serhat KUZUCU’ya teşekkürü bir borç bilirim.

(9)

KISALTMALAR

Adı geçen eser a.g.e.

Adı geçen makale a.g.m.

Bakınız bkz.

Basım Tarihi Yok t.y.

Basım Yeri Yok y.y.

Cilt C.

Hicri H.

Kültür Bakanlığı K.B.

Miladi M.

Milli Eğitim Bakanlığı M.E.B.

Sayfa/sayfalar s./ss.

Sayı S.

Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı T.D.A.V.

Türk Tarih Kurum T.T.K.

Yüzyıl yy.

(10)

TRANSKRİPSİYON ALFABESİ

( آ ) ا a, ȃ ش Ş

( أ ) ا a, e, ı, i, u, ü ص S

ء ٫ ض z, d

ب b, p ط T

پ P ظ Z

ت T ع ‘

ٽ S غ G

ج c, ç ف F

چ Ç ق K

ح H ك k, g

خ H ڭ N

د D ل L

ذ z, d م M

ر R ن N

ز Z و v, û, u, ü, o, ö

ژ J ه h, a, e

س S ى y, ı, i, î

(11)
(12)

GİRİŞ

Gaziantep şehri tarih boyunca önemli ticarî yollar üzerinde bulunmasından dolayı sosyal, kültürel ve iktisadî açıdan önemli merkez konumunda olmuştur.

Birçok medeniyete ev sahipliği yapan şehir, bu ayrıcalıklarını özellikle de 1516 yılında Osmanlı Devleti idaresine girmesiyle birlikte daha da geliştirmiştir. Kısa bir süre içerisinde geleneksel Osmanlı şehir özelliklerini kazanmış ve Osmanlı idarî teşkilâtı içerisinde yerini almıştır. Diğer Osmanlı şehirlerinde olduğu gibi Gaziantep şehri de fiziki, nüfus ve ekonomik açıdan gelişimine devam etmiştir. XVIII. yüzyıla gelindiğinde şehir,idari yapısı, vakıf kuruluşları, esnaf birlikleri, sosyal yardım kurumları ve medreselerin teşekkül ettiği gelişmiş bir şehir konumunda bulunmaktadır.

Dönemin aydınlatılmasına ışık tutması açısından gerek tahrir defterleri ve gerekse de mahkeme kayıtları olan şer‘iyesicilleri önemli bir yer tutmaktadır. Bu kayıtlar muntazam bir şekilde tutulmuş ve bu defterlerin büyük bir bölümü günümüze kadar ulaşmıştır. Bu özelikleriyle şer‘iye sicilleri devletin muhtelif devirlerdeki hukuki, dini, iktisadi, askeri tarihi, idari müesseseleri ve o zamanki Osmanlı toplum yapısı hakkında bilgi sahibi olmamıza imkân sağlamıştır.

Şer‘iye sicilleri, merkez ile taşra arasındaki resmi yazışmaları, her türlü hukukî ve idarî davaları, halkın dilek ve şikâyetlerini ihtiva etmektedir. Bu nedenle kadılar veya naibler gözetiminde kayda alınan şer‘iye sicilleri, Osmanlı tarihi araştırmalarında birinci derece kaynak olarak büyük önem arz etmektedir. Osmanlı Devleti’nin yargı organı olan Şer‘î mahkemeler tarafından tutulan bu siciller XV.

asrın ortalarından başlayarak XX. asrın ilk çeyreğine kadarki uzun bir zaman dilimini içine alan yaklaşık olarak beş yüz yıllık Türk kültür ve tarihinin temel kaynaklarının başında gelmektedir.

Şehir tarihi araştırmalarında da vazgeçilmez bir kaynak durumunda olan şer‘iye sicillerinin bu özelliğini dikkate alarak ve tarihe katkıda bulunabileceğinidüşünerek “122 Numaralı Gaziantep Şer‘iye Sicilinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi” çalışmasını konumuz olarak belirledik.

Çalıştığımız defter H.1177-1178/M.1763-1764 tarihleri arasında Osmanlı Devleti’nin Maraş vilâyetine bağlı Gaziantep şehrinde tutulan Şer‘î mahkeme kayıtlarını ihtiva etmektedir. 288 sayfadan ibaret olan defterde kayda alınmış toplam belge sayısı 448’dir. Bu belgelerin 83 adedi hukuki içerikli olup, 361 adedi de idari içerikli

(13)

belgelerden oluşmaktadır. Geriye kalan son 4 belgemiz ise sayfada oluşan tahriplerden dolayı okunamamaktadir.

Gördüğümüz birçok Şer‘iyye Sicillerinde yazı türü olarak genelde talik yazı türü ile karşıkaşıyayız. Defterde yazı farklılıklarının olması ve belgelerin okunması noktasında ortaya çıkan güçlükler farklı kâtipler tarafından kaleme alınmış olmasından kaynaklanmaktadır. Defterin okunması noktasında ortaya çıkan bu güçlükleri çeşitli kaynaklardan faydalanarak en doğru şekilde transkribe etmeye çalıştık. Bu kaynakların başında kelimelerin doğru okunuşlarını bulmak için

“Kamûs-ı Türkî1”, “Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lûgat2” ve “Arapça-Türkçe Yeni Kamus3”sözlüklerine başvurduk. hicri tarihlerin miladi tarihe çevirmek için de “Hicrî Tarihleri Milâdî Tarihe Çevirme Kılavuzu4” adlı eserden yararlandık.

Defterimizin belirli bir Sayfasından itibaren ters çevrilerek idari içerikli belgelerin yazıldığı görülmektedir. İdari içerikli belgeler defterin ters çevrilmesine bağlı olarak defterin tersinden başlanarak yazılmıştır. Bu çerçeveden hareketle belge numaralandırmasını yapmakta zorlandık. Bu yüzden defterimizde bulunan “Hukuki İçerikli Belgeler” ve “İdari İçerikli Belgeleri farklı başlıklar altında sınıflandırdık.

Defterin transkripsiyonu esnasında, transkripsiyon kaidelerine imkân dâhilinde uymaya çalıştık. (ع) Ayın harfini (‘) seklinde, (۶) hemzeyi (’) işaretiyle gösterdik. Elif(ا), vav (و) ve ye (ى) harfleri ile yapılan uzatmayı (ˆ) işaretiyle ve okunamayan kelimeleriise (----) şeklinde gösterdik. Transkripsiyon veincelemeye kolaylık sağlaması açısından ise terekeler, tezimizde tablo şeklinde verilmiştir.

1Şemseddin Sami, Kâmûs-ı Türkî, İstanbul,2005, ss.1-1574.

2Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara,2005, ss.1-1195.

3 Bekir Topaloğlu-Hayreddin Karaman, Arapça-Türkçe Yeni Kamus, İstanbul, 1979, ss.1-535.

4 Faik Reşit Unat, Hicrî Tarihleri Milâdî Tarihe Çevirme Kılavuzu, Ankara, 1988, ss.76-77

(14)

BİRİNCİ BÖLÜM

LİTERATÜR BİLGİLERİ

1.1.OSMANLI DEVLETİ’NDE HUKUK SİSTEMİ

Osmanlı Devleti kuruluşundan itibaren bağlı bulunduğu dinin icaplarına göre bir hukuk sistemini kabul etmiştir. Buna bağlı olarak gerek cezaî, gerekse vergi konuları ile Müslim ve gayr-ı Müslimlerin tabi bulundukları esaslar ve bunların birbirleriyle olan münasebetleri, bu hukuk çerçevesinde konulan hükümlere göre düzenlemiştir5.Devleti etnik, dini ve kültürel farklılıklar bakımından en zengin, ama aynı zamanda da problemli olan bir coğrafyada altı asrı aşan bir süre ayakta tutan faktörlerin başında bu devletin sahip olduğu hukuki yapı ve bu yapıyı işletiş biçimi gelmektedir6.

Osmanlı Devleti’nin hukuk sistemi İslâm hukukudur. Osmanlı kadıları hukukî meselelerde Hanefi mezhebinin muteber görüşlerini esas alarak kararvermişlerdir. Kadılar şer‘î hükümleri icra ederken Hanefi hukukçularının ittifak ettikleri hususlarda aynen, ihtilaf ettikleri konularda ise gerekli araştırmayı yaptıktan sonra en doğru görüşle hareket etmişlerdir. İşte bu noktada kadılar müftülere ve istisnai bazı hallerde ise Şeyhülislâmlara ihtiyaç duymuşlardır. Bundan dolayı Osmanlı Devleti’nde kadılık ve müftülük bazı istisnai durumlar dışında birbirinden ayrı makamlar olmuşlardır7.

İslam hukuku, Osmanlı Devleti zamanında devletin resmî hukuk sistemi haline gelmişse de, böylesine büyük bir devletin kendine mahsus özelliklerinden de ister istemez etkilenmiştir. İslâm hukukunu tatbik hususunda diğer Müslüman Türk devletlerinden farklı bir yol izlememiştir. İslâm hukukunun açıkça hüküm vazettiği alanlarda fıkıh kitaplarındaki Hanefi görüşleri esas alınarak uygulamaya gidilmiştir.

5 Yusuf Halaçoğlu, XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilâtı ve Sosyal Yapı, Ankara, 2003, s.118.

6Akif Aydın, “Osmanlı Hukuku’nun Genel Yapısı ve İşleyişi”, Türkler Ansiklopedisi, C.X, Ankara, 2002, s. 15.

7Ahmet Akgündüz-İlim Hey’eti, Şer‘iye Sicilleri Mahiyeti, Toplu Katalogu ve Seçme Hükümler, C.1, İstanbul,1988, s. 66.

(15)

Ancak İslâm hukukunun yüksek otoriteye içi boş yasama yetkisi tanıdığı sahalarda, belli bir yasama formalitesini takip ederek örfi hukuk diye bilinen kanunnameleri de tanzim etmişlerdir8.

Osmanlı düzeninde derhâl tevzi edilmeyen adalet, adaletsizliksayılmıştır.

Hızlı yargı, Osmanlı hukuk sisteminin esasını teşkil etmiştir9. Osmanlı hukuk sisteminin işleyişinde dini konuları çözüme kavuşturma işi Divanın bir üyesi olan Kazaskerler tarafından gerçekleştirilmiştir10.Kazaskerler kaza organının başında yer alan kişilerdir11. Askeri sayılan bütün sınıfların hukuki ve şer‘i işleri, bunların tayin ettikleri naipler tarafından idare edilmiştir12.

Bir hukuk sisteminin ne olduğunu en iyi ortaya koyan şey, o hukuk sisteminin esasını teşkil eden hukukî mevzuat ve bunların tatbikat örnekleri demek olan mahkeme kararlarıdır13. Bu nedenle Osmanlı hukukunun tam olarak anlaşılabilmesi için, Osmanlı Kanunnamelerininve mahkeme kararları olan şer‘iye sicillerinin incelenmesi gerekmektedir.

1.1.1.Örfi Hukuk ve Kanunnameler

“Örf”, padişahın şeriat dışı alanda, aklına dayanarak İslâm yararına koyduğu kurallar anlamına gelmektedir. Padişahın örfi hukuk koyma yetkisi özellikle ilk dönemlerde çok geniş bir kapsama erişmiş, devletin örgütüyle ilgili pek çok ana düzenleme bu yetkiye dayanılarak yapılmış, ulemadan olan devlet adamları da bu kuralları benimsediklerinden, hükümdarın yasama yetkisi giderek gelişmiştir14. Bu da, doğrudan doğruya hükümdarın devlet içinde tam manasıyla mutlak bir mevki kazanması, devlet menfaatlerinin her şeyin üzerinde sayılmasıyla tahakkuk edebilmiştir15.

Örfi hukukun bir anda oluştuğunu söylemek mümkün değildir. Bu hukuku oluşturan kurallar Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren ihtiyaç oldukça teker teker konan kanun hükümlerinden oluşmaktadır.Oluşumunda dönemin

8 Halil Cin-Ahmet Akgündüz, Türk Hukuk Tarihi, C.I, İstanbul 1990, s. 270.

9 Yılmaz Öztuna, Osmanlı Devleti Tarihi “Medeniyet Tarihi”, C.II, Ankara, 1998, s.155.

10Şeyhü’l-İslâmların divanda ve meclis-i vükelâda bulunmaları çok sonra olduğu için Divanda dinî meseleler kazaskerler tarafından gerçekleştirilmiştir. M. Zeki Pakalın, “Kazasker”, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C.II, İstanbul, 1983, s.230.

11 Mustafa Şentop, Osmanlı Yargı Sistemi ve Kazaskerlik, İstanbul, 2005, s.71.

12 Zekeriya Bülbül, Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyeti Tarihi, Ankara, 2000, s.203

13Said Öztürk-Ahmet Akgündüz, Bilinmeyen Osmanlı, İstanbul, 1999, s. 362.

14Coşkun Üçok vd.,Türk Hukuk Tarihi, Ankara, 2006, s.226.

15 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi, İstanbul, 1996, s. 319.

(16)

hukukçularının önemli rolleri olmakla birlikte bu kurallara kanun gücünü veren unsur Osmanlı padişahları tarafından yürürlüğe konulmuş olmasıdır16.

Osmanlı Kanunnameleri, sadece ve sadece, İslâm’ın devlete tanıdığı yetki kullanılarak, askeri hukuk, idare hukuku, mali hukukun belli alanları ve ceza hukukunun ta’zir suç ve cezaları konusundaki hükümlerinden ibarettir17. Yani halkı doğrudan ilgilendiren hukukî konularda belli prensipleri ve maddeleriyle bir Kanun-ı Osmanî ortaya çıkmıştır ve buna aykırı olan kaideler bid‘at ( şer‘e, örfe ve kanun-ı kadime aykırı olan şeyler ) sayılmıştır18.

1.1.2.Şer‘î Hukuk

Doğrudan doğruya Kur‘an ve sünnete dayanan ve fıkıh kitaplarında tedvin edilmiş bulunan hükümlere şer‘î hükümler, şer‘-i şerif veya şer‘î hukuk denmekle birlikte Osmanlı hukukunun % 85’ini bu hükümler teşkil etmiştir19.Şer‘î hükümler, Kur‘an, hadis, icma ve kıyas gibi İslâm ilke ve temellerine dayanmaktadır20. Osmanlı Devleti bir İslâm devleti olması sebebiyle, ilk teşekkül ettiği yıllardan itibaren İslâm hukukunun hükümlerini uygulamaya başlamıştır.

Daha önceki Türk devletlerinde mevcut olan fıkıh yani İslâm hukuku tedrisi ve hukukî anlaşmazlıkların bunlara göre çözüme kavuşturulması usulü aynen devam etmiştir. Mahkemelerin (kadıların) kanun olarak en büyük hukukî kaynakları yine fıkıh kitaplarıdır. Osmanlı döneminde fıkhın yani hukukun tedvini başka bir sahaya kaymıştır. Osmanlı hukukçuları sistematik fıkıh kitaplarından ziyade, sorulan sorulara verdikleri hukukî cevapları derleyen fetva21 kitaplarının tedvinine ağırlık vermişlerdir. Fıkıh kitaplarında çözümü bulunmayan hukukî meselelerin hükümlerini de içeren fetva kitaplarının üslubu, genellikle soru cevap şeklindedir22.

16 Aydın, a.g.m., s.16.

17 Öztürk-Akgündüz, a.g.e., s.365

18 Halaçoğlu, a.g.e.,s.120.

19AhmetAkgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri, C.I, İstanbul, 1990, s. 45.

20 Yusuf Halaçoğlu, “Klâsik Dönemde Osmanlı Devlet Teşkilatı”, Türkler Ansiklopedisi, C.IX, Ankara, 2002, s.821.

21 Fetva; Sözlükte “bir olayın hükmünü açıklayan veya hükmünü koyan, güçlükler çözen kuvvetli cevap” anlamındadır. Fıkıh terimi olarak “fakih bir kişinin sorulan fıkhî bir meseleye yazılı veya sözlü olarak verdiği cevap, ortaya koyduğu hüküm” demektir. Fahrettin Atar, “Fetva” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.XII, İstanbul, 1995, ss.486-487.

22 Cin-Akgündüz, a.g.e., s.143.

(17)

1.2. ŞER‘İ MAHKEMELER VE ÖZELLİKLERİ

Osmanlı Devleti’nde diğer İslâm devletlerinde olduğu gibi, başlıca şer‘î ve örfi davaların görüldüğü yere resmî yazılar ve kanunnamelerde, mahkeme veya meclis-i şer‘ denilmiştir. Bir yerde mahkemenin teşekkülü, padişah beratı ile tayin olunmuş bir kadının veya onun vekilliğine sahip bir kimsenin bulunmasına bağlanmıştır. Her sancak büyüklüğüne göre değişen kadılıklara ayrılmış olup, mahkemeler şehir ve kasabalarda kurulmuştur23.

Kuruluş yıllarından itibaren şer‘î kaza usulünü benimseyen Osmanlı Devleti’nin ilk padişahı sultan Osman’ın ilk tayin ettiği iki memurdan birisi kadı olmuştur. Tek kadının görev yaptığı şer‘iye mahkemelerinin belli bir makam binası yoktur. Ancak bu, şer‘î meclis adıyla yargılamanın yapıldığı belirli bir yerin olmadığı anlamına gelmemektedir. Kadıların yargı işlerini yürütebilecekleri ve tarafların kendilerini her an bulabilecekleri muayyen bir yerleri olmuştur. Bu, kadının evi, cami, mescit veya medreselerin belli odaları olabilmektedir. Bayram ve Cuma günleri dışında yargı görevlerini yerine getirmişlerdir24.

Şer‘iye mahkemelerinin teşkilât ve fonksiyonları açısından Osmanlı Devleti ile eski Müslüman devletlerarasındaki tek fark, Osmanlı Devleti’nin yargı dili olarak önce % 50 nispetinde, sonraları ise tamamen Türkçeyi kullanmış olmalarıdır. Şekil, üslup ve tarz aynı olup fazla bir fark yoktur25. Nikâh akdi, boşanma, miras taksimi, vasi tayini ve azli, vasiyetlerin ve vakıfların hükümlerine riayet edilmesinin kontrolü, vakfiyeler, cürüm ve cinayet vs. bütün davalar kadınezaretinde görülmüştür26.

Osmanlı hukuk sistemi, kadıların özgür iradelerinde kendini bulmuştur.

Padişah dâhil hiçbir kişi ve kurumun tesirinde kalmadan tamamen bağımsız çalışan Osmanlı mahkemeleri, aldıkları karar itibariyle Divan-ı hümayun tarafından denetlenmiştir. Osmanlı mahkemelerinde kadı’nın yanı sıra bir bilirkişilik kurumu meydana getirilmiş, davaların görüldüğü oturumlarda “şuhûdü’l-hal” adı altında yer alan bir şahitler heyeti nezaretinde dava alenî olarak görülmüştür27.

23 Halil İnalcık, “Mahkeme”, İslam Ansiklopedisi, C.VII, y.y, t.y., s.149.

24 Akgündüz, a.g.e.,s.224.

25 Akgündüz-Hey’et, a.g.e., s.76-77.

26 İsmail H.,Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilâtı, Ankara, 1988, s.108-109.

27 Halaçoğlu, a.g.e., s.123-124.

(18)

1.2.1. Şer‘î Mahkeme Görevlileri

Osmanlı Devleti’nde hukuki bütün meselelerin belirli kurallar çerçevesinde şer‘iye mahkemelerinde görüşülüp karara bağlanmasını sağlayan ve farklı görevleri yerine getiren birçok görevliyer almıştır.Bu görevlilerin başında da birçok idarî görevi yürüten “kadı” bulunmaktadır.

1.2.1.1. Kadı

Osmanlı Devleti adlî teşkilât bakımından, birçok kazâ bölgelerine ayrılmıştır.

Her kazâ birimi doğrudan merkeze bağlıdır. Bundan dolayı, eyalet-sancak şeklindeki askerî teşkilâttan ayrı olarak tamimiyle sivil karakterli bir de kazâ idaresi mevcuttur.

Kazâ merkeziyle beraber, çok defa sancak sınırları içerisinde kalan bir de “kazâ bölgesi” bulunmaktadır. Sancağa tâbi bütün köyler, idarî-askerî açıdan kadıya bağlıdır28.

Osmanlı hukukçularına göre kadı, insanlar arasında meydana gelen dava ve anlaşmazlıkları şer‘î hükümlere göre karara bağlamak için devletin en yüksek icra makamı tarafından tayin edilen şahıs diye tarif edilmekle birlikte hâkim veya hâkimü’ş-şer‘ olarak da adlandırılmıştır. Osmanlı adlî teşkilâtının temel taşı olan kadılar, bulundukları yerin hem hâkimi, hem belediye başkanı, hem emniyet âmiri, bazen mülkî âmiri ve hem de halkın her konuda müracaat edebileceği sosyal güvenlik makamı olmuştur29. Kadıların asıl görevleri ise toplum içinde meydana gelen anlaşmazlıkları çözmek, kaideye uygun olmayan suç ve hareketleri ortadan kaldırmak, tek kelimeyle adaleti dağıtmak olmuştur30.

Osmanlı’da kadı, doğrudan merkeze sorumlu ve yargı kuvvetinin en önemli birimi kabul edilmiş, İslâmlığın, devletin ve yargı kuvvetinin sembolü görülmüştür.

Fethedilen yerlere kadı gibi görevlilerin tayin edilmesi, Osmanlı egemenliğinin tamamlandığının göstergesi olmuştur31.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan Fatih Sultan Mehmet’e kadar, kadı tayini için, İlmiye mensubunun dilekçesi, kazaskerin arzı, Divan-ı Hümayunun onayı, Sadrazam’ın telhisi, padişahın hatt-ı hümayunu ve evrakın kazaskerlik divanına işlem için iadesi gerekliydi32. Fatih devrinden itibaren kadı, kazaskerlerin teklifiyle

28 Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Isparta, 2005, s.229.

29 Cin-Akgündüz, a.g.e., s.274.

30 Fahrettin Atar, İslâm Adliye Teşkilâtı, Ankara, 1991, s.110.

31 Hasan Tahsin Fendoğlu, “Osmanlı’da Kadılık Kurumu ve Yargının Bağımsızlığı”, Osmanlı Ansiklopedisi ( Teşkilât ), C.VI, Ankara, 1999, s. 453

32 Fendoğlu, a.g.m., ss.454-455.

(19)

veziriazam tarafından tayin edilmeye başlamıştır. XVI. yüzyıldan itibaren ise, şeyhülislamlığın önem kazanmasından sonra, onların teklifi üzerine veziriazam tarafından yapılmıştır33.

Kadılığın görev süresi ile sınırlandırıldığını ifade etmek mümkündür.

Herhangi bir şehirde kadılık görevinde bulunma süresi müddet veya müddet-i örfiye olarak isimlendirilmiştir. Kadıların bu görev süreleri tarihi süreç içerisinde değişiklikler göstermiştir34.

1.2.1.2. Nâib

Osmanlı şer‘ mahkemelerinde yargı görevini ifa eden kadıların bu görevlerini yerine getirirken kendilerine yardımcı görevlilerin başında nâibler gelmekteydi. Nâib vekil anlamına gelmekle birlikte Osmanlı hukukunda iki anlama gelmiştir. Birincisi bütün kadılar, sultanın vekilleri olduklarından bunlara da nâib ve bunun çoğulu olan nüvvâb denilmiştir. İkincisi ise, kadıların kendi yerlerine davaya bakmak üzere görevlendirdikleri şahıslar da nâib olarak adlandırılmıştır 35 . Nâiblerkadı’nın temsilcisi olarak belirli mahkemelerde ya da özel konularda onun yerine yasal karar verme yetkisine sahip olmuşlardır36.

Nâibin bir veya daha fazla olması kadı’nın tayin edildiği kazânın büyüklüğüne göre değişiklik göstermiştir. Nâibler, vazifelerinin mahiyetlerine göre;

kazânâibleri, kadınâibleri, mevâlinâibleri, bâb nâibleri, ayak nâibleri ve arpalık nâibleri olarak tasnif edilmişlerdir37.

1.2.1.3. Şühûdü’l-Hal

Mahkemelerde yargılamayı bir nevi müşahit gözüyle izleyen görevlilere şühûdü’l-hal, şühûdü’l-udûl veya udûlü’l-müslimîn denmektedir. Kazânın ileri gelenleri arasından seçilen, kadı’ya müdahale edemeyen, ama kadı üzerinde dolaylı etkisi olan bir kurumdur. Zaman zaman eski kadılar, kazaskerler, ileri gelen

33 Halaçoğlu, a.g.e., s.127.

34 Osmanlı Devleti’nde başlangıçta görev süreleri sınırsızken, XVII. yüzyılın sonundan sonra müddet- i örfiyyenin bir yıl olarak sınırlanmasının sebebi; kadıların mahalli halk ile yakınlaşmamaları, yeterli kadro olmaması, görevlerinin sonunda eğitime yönelmeleri gibi nedenlerdir. Görev süreleri için ayrıca bkz. Fendoğlu, a.g.m., s.455.

35 Akgündüz-Hey’et, a.g.e., 72.

36 Ahmet Cihan, Reform Çağında Osmanlı İlmiyye Sınıfı, İstanbul, 2004, s.51.

37Uzunçarşılı, a.g.e., s.117.

(20)

hukukçular da bu grubun içerisinde yer almış olup, sayıları beş, altı veya daha çok olabilmekteydi38.

Şühûdü’l-hal olarak bulunan şahitler hukukî ihtilafın tanıkları olmayıp meclis-i şer‘de yapılan yargılamanın gözlemcisidirler. Yargılamalarda kadıların yanında, devamlı surette bulunan bu müşahitler topluluğu, muhakemelerin alenî tarzda cereyan ettiğinin en önemli göstergesidir. Şühûdü’l-hal olarak görev yapan kimselerin adalet sahibi ve dürüst kimseler olduğu görülmektedir. Şer‘iye sicillerinde şühûdü’l-hal’de yer alan kimselere yapılan atıflarda onlardan “udûl” olarak bahsedilmektedir39.

Şühûdü’l-hal kurumu, yargılama hukukundaki jüriden farklı bir sistem olup, elemanları, vasıflı olduklarından dolayı, müşavir olarak da kadı’nın yararlanması mümkün olmuştur. Sistematik temyizin olmadığı ülkede, tarafların birinin mesleğinden olanların iştirak ettiği de bilinen bu sistemin çok iyi bir denetim görevi ifa ettiği açıktır40.

1.2.1.4. Diğer Görevliler

Osmanlı Devleti’nde şer‘i mahkemelerde kadı’ya yardımcı nâibin dışında görev yapanMuhzırlar, Çavuşlar (Dergâh-ı Ali Çavuşları), Subaşılar,Mübaşirler, Müşavirler, Kâtipler, HademelerveKassamlar gibi görevliler farklı görevleri yerine getirmişlerdir. Muhzırlar, mahkemeye celbi gereken kimseleri gerektiğinde zorla getirmekle görevli kimselerdi41.Şer‘i mahkemelerden çıkani‘lâmlarınicrası,borçlunun mallarını satarak borcunun ödenmesi, hukuken kesinleşen nakdî ve bedenî cezaların infazı gibi, kısaca günümüzde icra memurlarının tamamen, emniyet görevlileri ve savcının kısmen görevlerini ifa eden Çavuşlar, Osmanlı adlî teşkilâtında önemli bir yere sahiptir. Çavuş teşkilâtının görevlerinisancak, kazâ, nahiye ve köylerde ise subaşılaryerine getirmişlerdir42. Mübaşirler, adli memur olarak mahkemelerde celb ve tebliğ işlerini görmekle birlikte, devletçe gördürülmesi veya soruşturulması için lazım gelen bir iş için görevlendirilen memurlardır43.Müşavirler, kadının bulunduğu zamanlarda kendisine havale edeceği, gıyabında ise bütün davaları ve diğer şer‘i

38 Fendoğlu, a.g.m., s.465.

39Nâsi Aslan, İslâm Yargılama Hukukunda “Sühûdü’l-Hal” Jüri Osmanlı Devri Uygulaması, İstanbul, 1999, ss.53-55.

40 Fendoğlu, a.g.m., s.465.

41 İnalcık, a.g.m. s.150.

42 Akgündüz-Hey’et, a.g.e., ss.73-74.

43 Cin-Akgündüz, a.g.e., s.281.

(21)

işleri yürüten ve kadı’nın vekili olan görevlilerdi. Müşavirlerkadılık yapabilecek vasfa sahip şahıslar arasından seçildiği için bazı kadılıkların müşavirleri tek başına hüküm verme yetkisine sahip olmuşlardır. Şer‘i mahkemededavaları tutanağa geçirme ve i‘lâmları tanzim etme işiKâtipler, mahkeme işlerinde ilgili evrakların getirilmesi, duruşma güvenliğinin sağlanması gibi işler ise Hademeler tarafından görülmüştür. Kassamlar ise vefat etmiş olan bir şahsın terekesini mirasçılarıarasında taksim etme işini görmüşlerdir44.

1.3. ŞER‘İYYE SİCİLLERİ

1.3.1. Şer‘iye Sicillerinin Tanımı ve Önemi

İnsanlarla ilgili bütün hukukî olayları, kadıların verdikleri karar suretlerini, hüccetleri ve yargıyı ilgilendiren çeşitli yazılı kayıtları ihtiva eden defterlere şer‘iye sicilleri, kadı defterleri, mahkeme defterleri, zabt-ı vakâyi sicilleri veya sicillât defteri denilmiştir. Şer‘î mahkemeler tarafından verilen her çeşit ilâm, hüccet ve şer‘î evrak, istinasız asıllarına uygun olarak bu defterlere kaydedilmiştir45.Bu kayıtlar tarih sırasına göre deftere kaydedilmekle birlikte, bu işlemde bir usul takip edilmiş ve defterin bir yanına mahalli kayıtlar, bir yanına da merkezden gelen her türlü emir kaydedilmiştir46.

Osmanlı hukuk sistemi hakkında mevcut olan çelişkili görüşler arasından doğruyu tespit etmemizi sağlayacak en önemli kaynaklar, şer‘iye mahkemelerince tutulan ve günümüze kadar intikal eden şer‘iye sicilleridir. Bu sicillerin tetkikiOsmanlı hukukunun kaynaklarını, şer‘-i şerif dedikleri İslâm hukukunu ne dereceye kadar uyguladıklarını, padişahların ve devlet yetkililerinin sınırlı yasama yetkilerini ve Kanunnamelerin tanzim ettiği hususları bütün açıklığıyla ortaya çıkaracaktır47.Bu belgeler arasında özel hukukun bütün dalları, kamu hukukunun ise ceza, usul, vergi hukuku ve bazı idarî kararlarla ilgili kadıların, muhtesiplerin ve subaşıların resmî beyanlarını bulmak mümkündür48.

Şer‘iye sicilleri, XV. asrın başından başlayarak XX. asrın ilk çeyreğine kadarki uzun bir zaman dilimi içinde, en azından 472 yıllık Türk tarihini, Türk iktisadını ve Türk siyasî, sosyal ve hukukî hayatını ilgilendiren temel kaynakların

44 Akgündüz-Hey’et, a.g.e., ss.74-75.

45 Akgündüz-Hey’et, a.g.e., s.17.

46İbrahim Yılmazçelik, “1750-1752 (H.1164-1165) Tarihli Gaziantep Şer‘iye Sicilinin Tanıtımı ve Fihristi”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.12, S.1, Elazığ, 2002, s. 326.

47 Öztürk-Akgündüz, a.g.e., s.365.

48 Cin-Akgündüz, a.g.e., s.98.

(22)

başında gelmektedir. Kadıların devlet merkeziyle yaptıkları resmî yazışmaları, halkın şikâyet ve dileklerini, mahallî idarelere ait hukukî düzenlemeler olarak kabul edilen ferman ve hükümleri en önemlisi de ait olduğu mahallin sosyal ve iktisadî hayatını yansıtan mahkeme kararlarını ihtiva etmektedirler. Bundan dolayı siciller incelenmeden, Osmanlı Devleti’nin siyasî, idarî ve sosyal tarihini hakkıyla ortaya koymak mümkün değildir49. Şer‘iye sicilleri aynı zamanda, bölge tarihçiliği, şehir hayatı, çeşitli bölgelerde yaşayan insanların etnik, dinî, etnografik ve sosyo- ekonomik yapıları, nüfus durumları, şehirlerin ve bölgelerin iktisadî vaziyetleri açısından da son derece önemlidir50.

Türk kültür ve tarihi açısından böylesine önem arz edenşer‘iye sicilleri uzun bir süre kaderlerine terk edilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri gerekli ilmî araştırma ve tasniflerin yapılması gerekliliği belirtilmekle birlikte ciddi ve devletçe desteklenen geniş çaplı bir çalışma yapılamamıştır. Bu tarih hazineleri, uzun süre adliye ambarlarında saklandıktan sonra muhafaza edilebilenler Maarif Vekâleti’nin 3 Kasım 1941 tarih ve 4018/2182 sayılı emriyle müzelerde toplanmış ve günümüze kadar da bu minval üzere gelmiştir. 1979-1980 yıllarında ise sicillerin bir merkezde bulunması gerektiğine karar verilmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın gayretleriyle müzelerde bulunan şer‘iye sicillerinin çoğunun katalog çalışması da yapılmıştır51.Şer‘iye sicilleri, bugün Ankara’da Milli Kütüphane’de bulunmakta ve mikrofilm olarak araştırmacıların incelemesine sunulmaktadır.

1.3.2. Şer‘iye Sicilleri’nin İhtiva Ettiği Belge Çeşitleri

Osmanlı Hukuk sisteminin en önemli kaynaklarını teşkil eden şer‘iye sicilleri gerek içeriğini oluşturan konulara ve gerekse de kaleme alan kurumlara göre farklı belge çeşitlerini ihtiva etmektedir.

1.3.2.1. İ‘lâm

İ‘lâm bildirmek bildirilmek demektir. Kadının herhangi bir mesele hakkında yaptığı tahkikatın kendi imzası altında ilgili kimseye veya var olan bir soruya cevaben arz eylemesine i‘lâm denilmektedir52. Her i‘lâm belgesi, davacının iddiasını,

49 Akgündüz-Hey’et, a.g.e., ss.11-12.

50 Rıfat Özdemir, “Şer‘iye Sicillerinin Sosyo-Ekonomik Tarih ve Halk Kültürü Açısından Önemi”, 1.

Battalgazi ve Malatya Çevresi Halk Kültürü Sempozyumu, Malatya, 1986, s. 187.

51 Akgündüz-Hey’et, a.g.e., ss.61-62.

52Uzunçarşılı, a.g.e., s.108.

(23)

dayandığı delilleri, davalının cevabını ve def‘i söz konusu ise def‘inin sebeplerini, son kısımda verilen kararın gerekçelerini ve nasıl karar verildiğine dair kayıtları ihtiva eder. İ‘lâm belgelerini diğer şer‘iye sicil kayıtlarından ayıran en önemli özellik, hâkimin verdiği kararı ihtiva etmesidir.İ‘lâmlar; borç ikrarı ile ilgili ilâmlar, alacağın ispatına ilişkin i‘lâmlar, karşı tarafa yemin teklifini ihtiva eden i‘lâmlar, vakıf ilâmları, evlenme ve boşanmaya dair i‘lâmlar, içkiiçme ve zina cezası ile ilgili i‘lâmlar, diyet i‘lâmları, kısas i‘lâmları, sulhi‘lâmları, hırsızlık suçu ve cezası ile ilgili i‘lâmlar ve buna benzer muhtelif konuları içeren ilâmlar olarak çeşitlendirilebilirler53.

1.3.2.2. Hüccet

Osmanlı hukuk terminolojisinde hüccet kelimesi kadı huzurunda taraflardan birinin ikrarını, diğerinin bu ikrarı tasdikini içeren ve bir hükmü ihtiva etmeyen hususlara dair düzenlenmiş belgelere verilen isimdir. Bu tür belgelerin üst tarafında kadının imzası ve mührü bulunmaktadır. Genellikle her hüccette davacı, davalı ve her iki taraf arasında dava konusu olan mesele olmak üzere üç temel unsur bulunmaktadır. Hüccetlerin konusu kadılar tarafından ele alınmış her türlü kazâîvak‘alardır. Başlıca hüccet çeşitleri, köle ve köle azadı, evlenme, karşılıklı rıza ile boşanma, boşama, nikâhın feshi, nafaka, terbiye vekâleti, miras, rehin, rehini kaldırma, borçla ilgili ihtilâflı konular, alım-satım mukaveleleri, icâre, vesayet, vekâlet, emanet, sulh, gasp, cinayettir54.

1.3.2.3. Ma‘rûz

Ma’rûzlar, şer‘iye sicillerinde hüccet ve i‘lâmlardan farklı ve genellikle ifade ve şekil itibariyle i‘lâmlarla karıştırılan bir belge çeşididir.Ma‘rûz’un kelime anlamı arz edilen şey demektir. Şer‘iye sicillerinde ise, kadı tarafından kaleme alındığı halde kadı’nın kararını ihtiva etmeyen ve hüccet gibi hukukî bir durumunun tespiti açısından yazılı delil olarak kabul edilemeyen ve sadece kadı’nın icra makamlarına idarî bir durumu arz ettiği yazılı kayıtlara veya halkın icra makamına ya da kadıya hitaben yazdığı şikâyet dilekçelerine ma‘rûz denilmiştir55.

53 Akgündüz, a.g.m., s.62-65.

54MustafaOğuz-AhmetAkgündüz, “Hüccet”, Türkiye Diyanet Vakfıİslâm Ansiklopedisi, C.XVIII, İstanbul, 1998, s.446.

55 Akgündüz, a.g.e., s.37.

(24)

1.3.2.4. Mürâsele

Şer‘iye sicillerinde yer alan ve kadının kendisine denk veya daha aşağı rütbedeki şahıs veya makamlara hitaben kaleme aldığı yazılı belgelere mürâsele veya çoğulu olan müraselât adı verilmektedir. Mürâseleler genellikle ya sanığın mahkemeye celbi isteğini kapsayabildiği gibi değişik konulara dair mürâseleler de olabilmektedir56.

1.3.2.5. Vakfiye

Vakıf kelimesi Arapçada durdurmak, alıkoymak manalarına gelmektedir57. Dinî mahiyette bir belge olan vakfiye (vakıf-name) Allah için yapılan bir tesisi ifade eder. Bu belge vâkıf denilen hayırsever birisi tarafından tanzim edilmiştir. Ne türlü arazi, ev, dükkân ya da para vakfedilmişse onlar belirtilmekle birlikte hangi dinî veya sosyal tesise tahsis olunduğu kaydedilir58.

1.3.2.6. Ferman, Berat ve Nişan

Padişahtan sâdır olan, ancak hususî şahısları ilgilendiren ve vazife tevcihi, tımar tefvizi, ticaret beratı ve benzeri konulara ilişkin olarak kaleme alınan belgeler ferman, berat ve nişanlardır. Osmanlı Devleti’nde kadılık, imamlık, hatiplik, mirî arazi mutasarrıflığı veya benzeri görevler, kazaskerlik ve sadrazamlık gibi makamların inhası ve padişahın ferman ve beratları ile şahıslara tevdi‘ edilmiştir. İşte bu ferman ve beratların bir sureti ilgili yerdeki şer‘iye sicillerine de mutlaka kaydedilmiştir59.Ferman, Divan-ı Hümayun veya Paşa Kapısı’ndaki divanlarda alınan kararlara uygun olarak yazılan ve üzerinde tuğra bulunan padişah emirlerine verilen addır60. Berat ise, padişah tarafından bir memuriyete tayin, bir gelirden tahsis, bir şeyin kullanılma hakkı, bir imtiyaz veya muafiyetin verildiğini gösteren ve veren padişahın tuğrasını taşıyan belgedir61.

56 Akgündüz, a.g.m., s.66.

57Bahaeddin Yediyıldız, “ Vakıf” İslam Ansiklopedisi, C.XIII, İstanbul, 1986, s.153.

58Gökbilgin, a.g.e.,s.112.

59Akgündüz, a.g.e., s.42.

60Mübahat S. Kütükoglu, Osmanlı Belgelerinin Dili (Diplomatik), İstanbul, 1998, ss.99-100.

61Kütükoglu, a.g.e., s.124.

(25)

1.3.2.7. Buyruldu, Tezkere veTemessük

Şer‘iyyesicillerinde bulunan kayıtlardan biri de sadrazamların yazılı emirleri olanbuyruldulardır62. Osmanlı diplomatiğinde buyruldu sadrazam, vezir, defterdar, kazasker, kaptan paşa, beylerbeyi gibi yüksek rütbeli vazifelilerin, kendilerinden aşağı mevkilerde bulunanlara gönderdikleri emirler için kullanılan bir terimdir63. Osmanlı diplomatikasındaüstten alta veya aynı seviyedeki makamlar arasındaki resmî bir konuyu ihtiva eden belgelere tezkire denmektedir. Tezkirelerin bir sureti de şer‘iye sicillerine mutlaka kaydedilmişlerdir. Zira bu emirleri icra edecek olan makam ilgili mahallin kadılarıydı. Temessük ise mirî arazide ve gayr-ı sahih vakıflarda tasarruf hakkı sahiplerine yetkili makam veya şahıslar tarafından verilen belge demektir64.

1.4. GAZİANTEP VE TARİHÇESİ

Gaziantep tarihinin oluşumunda ve niteliğinde yer unsurunun önemi büyüktür. Bölgenin ilk uygarlıkların doğduğu Mezopotamya ve Akdeniz arasında bulunuşu, güneyden ve Akdeniz’den doğuya ve kuzeye giden yolların kavşağında oluşu tarihine yön vermiştir. Bu nedenle, Gaziantep tarih öncesi çağlardan beri insan topluluklarına yerleşme sahası, geçit yeri olmuştur. Bölgenin bu durumu, tarihi çağlarda da kendini göstermiş, kuzeye çıkan Mısırlılar, Asurlular, İranlılar, Doğu ve Güneye giden Romalılar, Selçuklular, Bizanslılar, Haçlı orduları, Timur’un akıncıları, Araplar, Osmanlılar hep Gaziantep üzerinden gelip geçmişlerdir65. Bu sebeple şehrin her tarafında tüm bu dönemlere ait kültür kalıntıları kısa zaman aralıklarıyla geniş bir alana yayılmıştır.

1.4.1. Coğrafi Konumu ve Adının Menşei

Gaziantep, tarih boyunca devletleri, uygarlıkları ve kültürleri birbirinden ayıran bir uç bölgesinde yer almıştır. Fırat’ın elli beş kilometre batısında, bugünkü Türkiye-Suriye sınırının kırk beş kilometre kuzeyinde bulunan kent hayli yüksek (850 m) ve verimli bir ovada olup, batıda ve kuzeyde Toroslar’ın nispeten alçak sıralarıyla çevrilidir66.

62Akgündüz, a.g.e., s.44.

63Kütükoglu, a.g.e., s.197.

64Akgündüz, a.g.e., ss.46-48.

65 M. Oğuz, Göğüş, İlk İnsanlardan Bugüne Çeşitli Yönleriyle Gaziantep, Gaziantep, t.y., s.20.

66 Hülya Canbakal, XVII. Yüzyılda Ayntâb Osmanlı Kentinde Toplum ve Siyaset, İstanbul, 2009, s.35.

(26)

Şehrin bilinen en eski adı “Dülük” olarak geçmekte olup, Antep isminin eski Arap coğrafyacıları tarafından zikredilmemiş olmasından dolayı, ilk sıralarda buranın önemli bir şehir olmadığı ve asıl ehemmiyetinin Dülük’e ait olduğu söylenmektedir.

Şehrin ismi muhtelif kaynaklarda “Hantab”, “Entab”, “Hamtab”, “Hatab”, “Ayntab”

olmak üzere değişik isimlerle anılmasıyla birlikte, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de kullanıldığı bilinmektedir. Bu adın parlak güneş yahut gür güneş anlamına gelen “Ayntab” kökünden geldiğini söyleyenler olduğu gibi, aynı zamanda

“Hantap” ile bağlantılı olarak “hükümdara ait toprak” anlamına geldiğini belirtenler de bulunmaktadır67.

Bölgenin Antep adıyla ne zaman anıldığı tam olarak bilinmemektedir. İlk Arap coğrafyacılarının eserlerinde Dülük adı sık geçerse de Antep adının Araplar’ca buraya verildiği söylenebilir. Dülük kalesinin yıkılması sonrasında farklı bir mevkide inşa edilen ve bugün Gaziantep kalesi olarak bilinen kalenin yapılması sonrasında Antep isminin yaygın olarak kullanındığı anlaşılmaktadır. XX.yy’ın başalarında Kurtuluş Şavaşı esnasında göstermiş olduğu yararlılıklardan dolayı 6 Şubat 1921 tarihinde Antep şehrine T.B.M.M. tarafından “Gazi” ünvanı verilerek ismi Gaziantep’e dönüştürülmüştür68.

1.4.2. Osmanlı Öncesinde Gaziantep

Gaziantep’in kültür ve tarih devirlerini Kalkolitik, Paleolitik, Helen, Hitit, Asur, İran, İskender, Selefkuslar, Roma, Bizans, İslâm-Arap, İslâm-Türk devirleri olarak sıralayabiliriz. İslâm-Arap, İslâm-Türk çağlarında büyüklü küçüklü birçok devletler Gaziantep ve çevresinin kaderine hükmetmişlerdir. Bunlar Hulefa-i Raşidin, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Artukoğulları, Atabeyler, Fatimiler, Eyyubiler, Mısır Kölemenleri ve Dulkadiroğulları’dır69.

Antep ve yöresinin Türk idaresine Alpaslan ve Melik şah zamanlarında geçtiği tahmin edilmektedir70. Türklerin Anadolu’ya yönelik harekâtları sırasında Türkmenlerden meydana gelen ordusuyla Afşin Bey, Fırat’ı geçerek Antep’in kuzeybatısındaki Karadağ’da karargâh kurup geniş fetih harekâtına başlamış ve

67 Serhat Kuzucu, “123 Numaralı Antep Şer‘iye Sicili Bağlamında 1766–1768 Tarihleri Arasında Antep’in İdari ve Sosyal Yapısı Üzerine Bir İnceleme”, Akademi Günlüğü Toplumsal Araştırmalar Dergisi, C.I, S.III, Ankara, 2006, s.40.

68 Hüseyin Özdeğer, “Gaziantep”,Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C.XIII, İstanbul, 1996, ss466-668.

69 Göğüş, a.g.e., s.23.

70 Nejat Göyünç, “Gaziantep Tarihi İle İlgili Bazı Notlar”, Osmanlı Döneminde Gaziantep Sempozyumu, Gaziantep, 2000, s.45.

(27)

1067’de kuvvetleriyle önce Antep ve Ra’bân’ı (günümüzdeki Araban) almıştır. Afşin Bey bu fetihleriyle Suriye bölgesinde Türk hâkimiyetini kesinleştirmiştir71.

1516 yılına kadar Antep ve çevresi Memlûkler ile Dulkadir Beyliği arasında çekişme konusu olmuştur. Bölgedeki nüfusun önemli bir kısmını Dulkadir Türkmenleri oluşturmaktaydı. Dulkadir Beyliği ile Memlûklü çekişmesi yüzünden şehir oldukça fazla tahribata uğramıştır. Onlarca defa şehir Memlûklerle Dulkadirliler arasında el değiştirmiştir. Ancak her iki tarafta bölgede ciddi bir hâkimiyet kuramamıştır. Bu uzun mücadele döneminde Antep şehri iktisadî ve sosyal bakımdan oldukça ağır zayiatlar vermiştir72. 1516 yılında Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi ile birlikte, Antep Osmanlı hâkimiyetine girmiştir.

1.4.3. Osmanlı Döneminde Gaziantep

Antep, XVI. yüzyılda İslâmî dönem Anadolu kentlerinin hemen hepsinde olduğu üzere savunma amaçlı inşa edilen bir kalenin etrafında kurulu mahalleleri, idarî yapıları, yine kaleye yakın çeşitli ticari fonksiyonlara sahip hanları, pazaryerleri ve çarşıları, İslâm uygarlığından izler taşıyan dinî merkezleri ile klâsik dönem Osmanlı kentlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır73. Osmanlı idaresine kadar birçok istila ve yağmalara uğrayan Antep şehri, gayet fazla tahribata uğramış ve gelişmesi engellenmiştir. Ancak Osmanlı idaresi ile şehir gelişmeye ve büyümeye başlamıştır74.

Tarih boyunca önemli ticarî yollar üzerinde yer alan şehir sosyal, kültürel ve iktisadî açıdan önemli bir konumda yer almıştır. Değişik medeniyetlere ev sahipliği yapan Antep, 1516 yılında Osmanlıların eline geçmesiyle ilk sıralar Arap ve Halep Eyaleti’ne bağlı bir konumda iken, 1531 yılında DulkadirEyaleti’nin teşekkül etmesi sonucu, bu eyaletin sınırları arasında yer alarak 1818 senesine kadar bu konumunu muhafaza etmiştir. Bu tarihten itibaren yeniden Halep eyaletine sancak olarak bağlanmıştır. Şehir, Osmanlı kent kültüründe önemli bir yer almıştır75.

71Özdeğer, a.g.m.,s.466.

72 İlyas Gökhan, “Gaziantep ve Yöresinin Osmanlı Hâkimiyetine Geçmesi”, Osmanlı Döneminde Gaziantep Sempozyumu,Gaziantep, 2000, s.60.

73Bülent Çelik, “XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Antep’te Ticaret ve Bu Konuda Karşılaşılan Bazı Zorluklar", Cumhuriyetin 75. Yılına Armağan,Gaziantep, 1999, s.147.

74 Gökhan, a.g.m., s.65.

75 İsmail Altınöz, “Dulkadir Eyaleti’nin Kuruluşunda Antep Şehri (XVI. Yüzyıl)”, Cumhuriyetin 75.

Yılına Armağan, Gaziantep, 1999, s.146.

(28)

Osmanlı idaresine girdikten sonra fizikî yönden ve nüfus bakımından gelişimini sürdürmüştür76. Osmanlıların yükselme devri Antep için de yükselme ve gelişme çağı olmuştur. Şehrin mahalleleri ve çehresi, bu dönemde bütün çizgileriyle ortaya çıkmıştır. Şehirdeki cami, mescit, medrese, imaret, suluk, çeşme, han ve hamam sayısı başka yerlerle kıyas edilmeyecek kadar çoktur. Şehir yalnız imar ve kültür yönünden değil, iktisadî ve ticarî bakımdan da çok gelişmiştir77.

Antep, genel olarak “Anadolu kenti” ile “Arap Kenti”ni muhtelif açılardan bir araya getiren bir konumda yer almıştır. Osmanlı Devleti’nin batıya doğru uzanan çekirdek bölgelerinden çok doğuyla daha yakın bir ilişki içinde görünmektedir. Aynı zamanda Doğu Anadolu, Suriye ve Irak’ı kapsayan daha geniş ticari ağlarda da yer almıştır78.

Osmanlı idaresi sırasında Antep’te önemli bir olay meydana gelmemiştir.

Yalnız diğer Anadolu şehirleri gibi burası da XVII. yüzyıldan itibaren zaman zaman Celâlî saldırılarına uğramıştır; yöredeki bazı nüfuzlu şahsiyetler ve mütegallibenin etkisi altına girmiştir79.

1.5. AYNTAB ŞER‘İYYE SİCİLLERİ

1.5.1. AyntabŞer‘iyye Sicilleri İle İlgili Çalışmalar

Gaziantep’e ait şer‘iye sicil defterleri, 1991–1992 tarihleri arasında Kültür Bakanlığı tarafından yürütülen bir çalışma ile Gaziantep Müzesi’nden Ankara’da Milli Kütüphaneye götürülmüştür. Burada tasnifleri yapılan defterler toplam 174 adettir. Buna göre; Gaziantep’e ait ilk defter H.938 / M.1531–1532 tarihlidir. En son defter ise H. 1327 / M. 1909–1910 tarihlidir.

Tespit ettiğimiz kadarıyla bizim çalışmamız haricinde Gaziantep Şer‘iye sicillerine ait yapılan çalışmalar aşağıda belirtilmiştir:

Ahmet Yılmaz, 19. Yüzyıl İlk Çeyreğinde Şer‘iye Sicilleri ve Tereke Defterlerine Göre Medine-i Ayıntab’ın İktisadi ve İçtimai Durumu, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara,1997.

Cemil Cahit Güzelbey, Gaziantep Şer‘î Mahkeme Sicilleri M.1886 ilâ 1909.

C. 153-160, Fasikül 1, Gaziantep,1966.

76Özdeğer, a.g.m., s.468.

77 Göğüş, a.g.e., s.28.

78Canbakal, a.g.e., s.215-219.

79Özdeğer, a.g.m., s.467.

(29)

Cemil Cahit Güzelbey, Gaziantep Şer‘î Mahkeme Sicilleri M.1841 ilâ 1806.

C. 144-152, Fasikül 2, Gaziantep, 1966

Cemil Cahit Güzelbey, Gaziantep Şer‘i Mahkeme Sicilleri M.1828 ilâ 1838 C. 142-143, Fasikül 3, Gaziantep,1966.

Cemil Cahit GüzelBey ve Hulûsi Yetkin, Gaziantep Şer‘i Mahkeme Sicillerinden Örnekler M.1729 ilâ 1825. C.81-141, Gaziantep,1970.

Galip Eken, Gaziantep’in 113 Numaralı Şer‘iye Sicili Transkripsiyonu ve Değerlendirmesi (H.1168-1169 M. 1755-1756), Yüksek Lisans Tezi, Ankara, Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara,1988.

Fuat Yıldırım, 108 Numaralı Gaziantep Şer‘iye Sicili (H.1164.-1165-M.1750- 1752) Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ,1996.

Handan Bozkurt, Gaziantep 17 Nolu Şer‘iye Sicili, Yüksek Lisans Tezi, İnönü Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya,2002

Halis Adnan Arslantas.(1997). Antep`in 141 numaralı H. 1261-1270 tarihli

ser`iyye sicilinin transkripsiyon ve katalogu. Yüksek Lisans Tezi, _nönü Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya.

Rabia Sultan Timbil. (2003). 19 Numralı Gaziantep Ser‘iyye Siciline göre

Mülk Satısları (1647-1648). Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, SosyalBilimler Enstitüsü, Konya.

Yüksel Babanınoglu. (2004). 155 Nolu Gaziantep Ser‘iyye Sicilinin

Transkripsiyonu ve Degerlendirmesi (H.1308-1310/M. 1894). Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gaziantep.

Zeynel Özlü. (1999). Gaziantep’in 120 Numaralı Ser‘iyye Sicili

(Transkripsiyonu ve Degerlendirmesi). Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

(30)

İKİNCİ BÖLÜM

2.1. 122 NUMARALI AYNTAB ŞER‘İYYE SİCİLİ’NİN TRANSKRİPSİYONU 2.1. 1.İdari İçerikli Belgeler

Hüküm No:1 Tarihi: 19 Receb sene 1177 / 19 Ocak 1764

Belge Türü: Pusula Belge Konusu: Ödeme emri

Belge Özeti: Antep’in üzerine düşen imdad-ı hazeriyye vergisinin ikinci taksitine dair.

Vusûlünde gerekdir ki minvâl-i meşrûh üzere …. ihrâc olunan bu pusula mûcebince tevzi‘ ve taksîm … … ma‘rifetiyle tarafeyne tamâmen edâ ve teslim idûb mûceb buyrudu ile ‘amel eyliyesiz fi 19 Receb sene 1177

Hazeriyye ve taksit-i sâni

Gurûş 1500 yalnız bin beş yüz gurûştur

fi 19 Receb sene 1177

Hüküm No:2 Tarihi: t.y.

Belge Türü: Pusula Belge Konusu: Ödeme emri

Belge Özeti: Antep’in üzerine düşen hazeriyye vergisinin ikinci taksitine dair.

işbu bin yüz yetmiş yedi senesine mahsûben Eyâlet-i Maraş’tan Vâlilere ta‘yin ve tasrîh buyrulan imdâd-ı hazeriyyenin taksid-i sânisi şurût-ı hazeriye üzere cümle ma‘rifeti ve ma‘rifet-işer‘le tevzî‘ ve defter olundukda Ayntab Kazasına isâbet iden bin beş yüz gurûş pusulasıdır bâlâda mestûrdur

..Ali İsmail el-mahsût …. es-Seyyid Mustafa el müvelli-hilâfe bi Medine-i Maraş asrallahu

Hüküm No:3 Tarihi: 19 Rebi’ul-evvel sene 1177 / 27 Eylül 1763 Belge Türü: Ferman Belge Konusu: Keşf

Belge Özeti: Akyol MahallesindeHamza Bin Hamza tarafından bıçak ile yaralanan Mehmed’in durumunun keşfine dair.

Dûstur-ı mükerrem muşîrun-ı mûfahhâm nizâmü’l-ʻâlem müdebbiru umuru’l-cumhûr bil-fikri’s-sâkıb mütammimumehâmu’l-enâm bi’r-re’yi’s-sâib mümehhidu

(31)

bünyânü’d-devlete ve’l-ikbâl müşeyyidu erkânü’s-saʽâdet ve’l-iclâl el-mahfûf bi- sunûf-ı ʻavâtifu’l-meliki’l-â‘lâ Hâleb Valisi Vezirim Paşaedâm-âllahu te’alâ iclâlehu ve akzâ-yı kuzâti’l-müslimîn evlâ-yı vülâtü’l-mûvahhidîn ma‘denü’l-fazl ve’l-yakîn râfi‘u iʽlâmü’ş-şeri‘at ve’d-dîn vârisu ʻulûmu’l-enbiyâ-i ve’l-mürselin el-muhtassu bi-mezîd-iʻinâyeti’l-melikû’l-mûʻîn Mevlânâ Haleb Kadısı zîdet fezâile tevkiʻu refiʻu hümâyûn vâsıl oluncak ma‘lum olâki iftihârü’l-emâcid ve’l-ekârim dergâh-ı mu‘âllâ Kapucu başlarından devlet-i ʽaliyyemde sâbıkan Çavuş Başı el-Hâc Halil Beg dâme mecdehu divân-ı humâyûnuma arzu-hâl idub yetmiş yedi senesine mahsûben ʻuhdesinde olan İstanbul ve tevâbiʻi duhân gümrükleri mülhâkatından Haleb ve tevâbi‘-i duhân gümrüklerine tarafından ta‘yin olunan Abdurrahman nâm kimesne mahalle-i mezbûre ba‘de’l-vûrûd gümrük-i mezbûrı yed-i vâhidden zabt ve serbestiyet şurûtı üzere vâridât ve hâsılâtını ahz ve kabz eylemek murâd eyledikde ba‘zı kimesne gümrük-i mezbûre gelen duhân tüccarlarını tazyîk ve hilâf-ı şurût tâ’ife-i mezbûreden bac-ı gafer ve ‘avâ’id-i ihtisâbiyye nâmıyla meblağ ve ikraların ahz eylediklerinden tüccarın inkıtâ‘ına gümrük-ı mezbûrun muhassıl olmasına ba‘de oldukların emnâs-ı inhâ eyledikde bildürüb bu duhân gümrükleri hâdis olub zecr ile olmağla umûr-ı gümrük ve umûr-ı ticâret taraf-ı ahardan vucuhenmine’l- vûcûhamüdâhele ve ta‘rîz olunmayub ve verilen Nizam-ı Cedîd şurûtı mûcebince tâ’ife-i mezbûre dahi yedlerinde olan duhânlarının icâb iden rusûm-ı gümrüklerinin edâ eylediklerinden sonra bâc-ı ğafer ve ava’id ve ihtisabiye nâmıyla hilâf-ı şurût ve muğâyir emr-i ‘âli tüccâr fukarasına olan te‘addileri men‘ ve def‘ olunmak bâbında emr-i şerîfim ricâ eylediği ecilden mâliye ahkâmı kuyûdatına mürâca‘at olundukda bundan akdem gümrük-i mezbûrlara tevârûd iden duhânlardan bâc-ı gafer ve ihtisâbiyye ve bâc-ı ‘abûr nâmıyla olan müdahaleleri men‘ ve def‘ ve mütesellim ve sâir ishâl-i ‘ârif taraflarından müdâhele olunmamak bâbında emin-i mûmâ-ileyh istidâ eyledikde eyâlet-i mezbûre duhân gümrüklerine tüccar ta‘ifesinin furûhat içun götürecekleri a‘lâ ve evsât ve ednâ i‘tibâriyle yenice ve vâridât yenicesiyle cebeliye ve ‘âmâdiye ve milas ta‘bîr olunur duhânın a‘lâsının vukıyyesinden yirmi dörder ve evsâtının vukıyyesinden on beşer ve ednâsının vukiyyesinden on ikişer akçe rusûm-ı gümrükleri cem‘ ve tahsil itdürüle ve duhân tüccarının ba‘zıları duhânlarında bundan iştirâ ve gümrük olan mahallere karib geldiklerinde envâ-i hileye sülük idüb furûhat içun getürecekleri duhânların mücerredi ta‘yin ve fermân olunan rusûm-ı gümrüklerin virmemek içün ba‘zı kurâda vaz-ı kudret-i a‘yânın çiftliklerinde ve harem odalarında ihtifa ve hafiyet-i ceste hasta nihât-ı fürûhat ve ber-vech ile

Referanslar

Benzer Belgeler

170 iken senedleĢmiĢ ve kazâ-i mezkûr sicilinde mebaliği-i mezkue ol vakide alunub verilmiĢ madde olduğından ahâlî-i merkûmenin ol vecihle iddi´âları

Medîne-i Ayıntab‟da Tarla-yı Cedîd Mahallesinde sâkin iken bundan akdem fevt olan El Hac Ömer bin Halil ÇavuĢun sülbi kebîr oğulları Ali ve Yasin ve cüssesinin

takımında iken vefât ettiği veresesi tarafından verilen arzuhalde ifade olunan Aşir oğlu Mehmed bin Osman bin Mehmed’in ber-vech-i âtî vârisi olduklarını iddia iden

‘avâtifu’l-melikü’l-âlâ Karaman valisi vezirim paşa -edâme’llâhu teâlâ iclâlühû- ve akzâ kuzâtu’l-müslimîn evlâ vülâtü’l-muvahhidîn ma’denü’l-fazl ve’l-yakîn

Medine-i Ayntab’da Tarla-yı Atik Mahallesi ahalisinden Battal es-Seyid Ömer beğ tarafından vekil-i müseccil-i şer‛isi olan yeğen es-Seyid Ali Ağa nam kimesne ve Medine-i

‘asâkir-i mansûre ile iş bu sene-i mübâreke Şevval-i şerîfinin beşinci günü Mısır’dan hareket (tahrib olmuş) ve’l-ikbâl Şam-ı Şerif’e dâhil olmağla Şam-ı

mefahir-il kuzat vel hükkam meadin-ül fezail-ül vel kelam anadolunun orta kolu nihayetine değin vaki’ kazaların kadıları ve naibleri zidet fazlühüm ve

itmekçi Hâcî Hasan Oğlu bayrâğının Ağâ ve Alemdârına verilen guruĢ 155 kuyûddan iki guruĢden ziyâde gümrük alınmamak içun ilâm harcı guruĢ 60 devletlü Hüsrev