• Sonuç bulunamadı

Zorunlu Varlığın zatında artık (zait) bir niteliğin olması caiz değildir. Çünkü Zorunlu Varlık, bu artık nitelik yok sayıldığında var

Belgede FELSEFENIN TEMEL ILKELERI (sayfa 170-177)

ZÂT'I VE SIFATLARI

8. Zorunlu Varlığın zatında artık (zait) bir niteliğin olması caiz değildir. Çünkü Zorunlu Varlık, bu artık nitelik yok sayıldığında var

lığı yok olacak şekilde bu nitelikle var olmuş olsaydı, bu artık niteliğe bağlı olmuş olurdu ve bu durumda Zorunlu Varlığın zatı, ancak Kcpsi bir araya geldiğinde uyum içinde çalışan, parçalardan meydana gelmiş olurdu. Oysa yukarıda, parçalardan meydana gelen her şeyin nedenli olduğu açıklanmıştı. Zorunlu V a r l ı k , artık (zait) niteliğin yok olmasıyla yok olmuyorsa bu durum, artık niteliğin Zorunlu Varlıkta ilintisel olarak bulunduğu anlamına gelir. İnsanda bulunan ilim gibi.

Zorunlu Varlık için bu imkansızdır. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi, ilintisel olan her şey nedenlidir.

Nedeni ise şudur: Zorunlu Varlığın zatı, fail ve kabul eden (kabil) olsaydı; O n u n fail olması, kabul eden olmasından farklı olurdu.

Çünkü Zorunlu Varlığın kabul ediyor olması, yapıyor olmasının bir sonucu değildir. Yapıyor olması da, kabul ediyor olmasının bir sonucu değildir. Böyle olmuş olsaydı, kendisinde bir yönden çokluk meydana gelirdi. Biz, Zorunlu Varlıkta çokluk olmasının imkansız olduğunLi açıklamıştık. Çünkü bu bütünün, bütünü oluşturan parçalarla bir neden-ncdcnli ilişkisine girmesini gerektirir. Oysa Zorunlu Varlık, bütün yönlcrivie birdir. T a b i a t bilimleri bölümünde, cismin kendi kendine hareket etmediğini ve aynı anda bir şeyin hem hareket ettiren hem de hareket ettirilen olmasının imkansız olduğunu açıklayacağız.

Fail, kabul eden değildir, kabul eden cisimdir. Fail ise nesnenin yukarıya doğru hareket crririlmesinde olduğu gibi dışarıdandır veya ka­

bul eden heyula, fail olan ise cismin aşağıya doğru hareket etmesinde olduğu gibi, formdur. Öyleyse kendisiyle eylemde bulunulan form ve kendisiyle kabul edilen maddenin cisimde veya cismin yerini tutan bir şeyde bulunmaları, yani fiil vc kabulün bir araya gelmesi düşünülebilir.

Biz, Zorunlu Varlığın böyle olamayacağını açıkladık. Zorunlu Varlık için bu arızın dışarıdan gelmesi düşünülemez. Çünkü bu durumda Zorunlu Varlık başkasıyla bir ilişkiye sahip olmuş olur. Varlığının bu nitelikte olması O'nu, başkasının varlığına bağlar. Varlığının hu nite­

likten beti olması ise O'nu, başkasının yokluğuna bağlar. Bu durumda;

ya onunla nitelenmiş veya nirelenmemiştir. Fakat her iki durumunda da bağımlıdır. Varlığı başkasının varlığına bağlı olan, nedenli olduğu

gibi, varlığı başkasının yokluğuna bağlı olan da nedenlidir. Çünkü onun zat) bu yokluktan müstağni değildir. Hatta, yokluk varlıkla değiş­

tirilirse, onun zatı da yok olur. Ru durumda da onun zatı başkasına ba­

ğımlı olmuş olur. Zorunlu Varlığın ise kesinlikle başkasına bağımlılığı yoktur, O'nun zârı kendi kendine yeterlidir. Zorunlu Varlıktan kasret-tiğimiz de budur.

9. Zorunlu Varlığın değişmesi imkansızdır. Çünkü değişim, daha önce Zonınİtı Varlıkta bulunmayan bir sıfatın meydana gelmesidir.

Sonradan meydana gelen her şey bir sebebe ihtiyaç duyar. Zorunlu Varlığa başkasının neden olması ise yukarda geçtiği gibi, imkansızdır.

Bu niteliğin Zorunlu Varlığın zatından meydana gelmesi de imkansız­

dır. Çünkü zat'a gerekli olan her sıfat, zatla beraber bulunur ve ondan ayrılamaz. Biz, yapanın, kabul eden olmadığını ve kesinlikle Zomniu Varlığın zatında bir şey yapmadığını yukarda zikretmiştik.

10. Vasıtasız olarak Zorunlu Varhkran tek bir şey çıkar. Vasıtalarla bir çok şey bir sıraya göre çıkar. Bunun sebebi; Zorunlu Varlığın bir olması ve kendisinde hiçbir yönde çokluğun olmadığının sabit olma­

sıdır. Zira çokluk; ya birleşik cisimde olduğu gibi öğeleri bağımsız olan parçaların çokluğu ile meydana gelir veya nesnenin- form-heyûla; var­

lık ve mahiyet gibi- biri diğerinden bağımsız olamayan iki şeye bölün­

mesi şeklinde birden fazla anlamın olmasıyla meydana gelir. Bütün bu hususların Zorunlu Varlık için imkansız olduğunu ispat ettik. Geriye Zorunlu Varlığın bütün yönlerden bir olduğu hususu kalmaktadır. Bir olan varlıktan ise ancak bir çıkar. Bir'in eylemi şu üç durumda farklılık gösterebilir:

a. Yerin (mahal) farklılığı b. Alerin farklılığı c. Bir olan failin zatı üzerindeki artık bir sebebin farklılığı

D e l i l i ( b u r h a n ı ) : Bir cismi bir cismin yanına koyduğumuzda ci­

sim ısınır, başka bir cismin yanına koyduğumuzda ise soğur. Bu du­

rumdan iki cisim arasında farklılık olduğunu zorunlu olarak anlarız.

Çünkü ikisi aynı olsaydı, eylemleri de aynı olurdu.

İki farklı nesnenin birbirinin benzeri olan iki özden varlık bulma­

ları imkansız olduğuna göre, farklı İkİ nesnenin tek bir özden var ol­

maları daha da imkansız bir şeydir. Ç ü n k ü farklı bir nesneden mey­

dana gelen şey, bir başka nesneden meydana gelen şeyden, meydana

geldiği nesneye daha yakındır. Başkasıyla benzerlik iki nesnenin bir bi­

r i n i n eylemine m u h a l i f olmamasını gerektirdiğine göre; nesnenin kendi nefsiyle benzerliği, eylemlerinin birbirinden farklı olmamasını daha güçlü bir şekilde gerekli kılar.

Nefiste benzerlik (mıımaselct) mecazîdir. A m a ç ise konuyu anlaşı­

lır kılmaktır.

11. Zorunlu Varlığa ilinti denilemeycccği gibi, cevher gibi kendi nefsiyle k â i m ve bir mahalde olmamasına rağmen, cevher dc*""" deni­

lemez.

6 5 . ü a z â l î ' n i n Tehâfüi'ünün ikinci mukadi.limcsinc bakılmaiıJLr. Gazali hu c s c r m d c ,şu hilf^ılcrc yet vctmektcdu': "îy\ hilınmclıdu- kı; filozoflarla ıliğcr fukalar arasındaki yörüş ayrılıkları üç f;rup>Ca toplanmakcadu'. Tarıı.^manın hir kısmı yalnızca kelimelerdedir.

O n l a r ı n a l e m i n y a t a n c ı s m a { s a n i ' ) c e v h e r ismini vermeleri - A l l a h onların sözlerinden münezzehtir- sonra da c e v h e r i ; konu (mevzu) olmayan varlık, yani kendisini iiyakc^ı tu­

tacak bir şeye ihtiyaç duymadan kendi k e n d i n e ayakta duran, .peklinde yorumlamaları gibi. O n l a r yer k a p l a y a n c e v h e r l e h a s ı m l a r ı n ı n ka>ıeııiği ^eyı k a s ı e ı u î e m i ş l e r d ı r . . . . ' Tehâfüt'te g e ç e n bu ifade; i i l o : o f l a n n A l l a h i ç i n c e v h e r terimini kullandıklarını ifade e t m e k t e d i r . Maliâsıdu'l-Fefâsı/e'dc ise G a z â l î , filozofların A l l a h için ilinti k e l i m e s i n i kullanmadıkları j^ibi c e v h e r k e l i m e s i n i de k u l l a n m a d ı k l a r ı n ı ifade e t m e k t e d i r . Bu çe­

lişkiyi gidermenin iki yolu vardın ! . Makâsıd'm son ibaresinde mahiyeti \'e inniyetı hir olan varlık, hu kavramlaştırmaya göre c e v h e r olarak i s i m l c n d i r i l e m c : . A n c a k kavram üretenler bit kavram üretip bunu mahalli o l m a y a n bir varlık i ç i n kullanırlarsa bu du­

tumda bu kavramın kullanılmasına engel olunmaz, denilmektedir, i^u son kavramta.şıır-maya göre A l l a h i ç m " O , cevherdir" denilmesi mümkündür. Tehâfüt'te g e ç e n ifadenin bu k a v t a m l a ş n r m a esas alınarak ifade edildiği söylenebilir. 2. Gazâlî Tehâfüt'fj filozof­

larla hasımları arasında m e v c u r üç ihtilaftan bahsermk/ktc'dir. B i r i n c i ihtilafın da ke­

lime e t r a h n d a c e r e y a n eden bir tartışma olduğunu ıtade e t m e k t e d i r . G c r ç L k ı e n (L-Filozoflarla muhalifleri arasında bu türden tartışmalar meydana gclmı.ştir. Ö r n e ğ i n filo­

zofların; A l l a h akıldır ( e l - a k i ) , a k l c d e n d ı r ( e l - â k ı ! ) ve akledilendir (el- m a ' k u l ) şeklin­

zoflar cevheri dört şey İçin kullanırlar. Bunlar; cisim, heyula, sureı, vc akıldır" der. Fi­

lozoflar kuşkusuz .^llah için A k ı l kavramını kullanmaktadırlar. A k ı l ise, c e v h e r ketııue-sinin kullanıldığı dört nesneden biridir. Rıı durumda akıl k a v r a m ı n ı n kullanıldığı varlık için n e d e n c e v h e r kelimesi kullanılmasın.' düşünülmelidir.

Cevher halk dilinde; varlığı bir mahalde yer almayan mahiyet ve hakikattir. Yani cevher var olduğunda, varlığı bir mahalde değildir ve fiih olarak meydana gelmiş bir varlık olarak da var değildir. Örneğin;

timsah bir cevherdir yargısında bulunursunuz ve bu yargıda tereddüt et­

mezsiniz. Fakat timsah şimdi var mıdır, yok mudur? dİye şüphe edebi­

lirsiniz. İşte bütün cevherler de böyledir. Hakikat \-c mahiyet için bir terim olarak kullanılan cevhere varlık, bir mahalde arız olmaz. Öyleyse cevher; mahiyeti, inniyetinden başka olan bir varlıktan ibarettir.

Mahiyeti ve inniyeti bir olan varlık, bu terimlerle cevher olarak isim­

lendirilemez. A n c a k biri çıkıp mahalli olmayan varhk için bir terim icar ederse, bu durum yeni bir isimlendirmede bulunmasına engel olmaz.

Zornnlu Varlık vardır, ondan başka varhklar da vardır. Varlık genel bir kavramdır ve başka varlıklarla birlikte zorunlu varlık da cinsin akında yer alır.

Bu durumda zorunlu varlığın, diğer varlıklardan, tamını (hadd) olacaii bir aynm ile ayniması gerekir, denilmiyor mu? diye sondursa;

Denilir k î : Hayır. Çünkü varlık öncelik ve sonralık bakımından hem Zorunlu Varlık hem de diğer varlıklar için kullanılmaktadır.

Nitekim cevherler ve ilintiler için de aynı şekilde varhk teriminin kullanıldığını, fakat bu kullanımın, uylaşım yoluyla olmadığını yu­

karda açıklamıştık. Uylaşım yoluyla olmayan kullanım ise, cins ola­

maz. Varlık, bir yerde değildir şeklinde varlığa bir olumsuzluk eklendiğin­

den, varhk, cins olmadığı gibi cinse de dönüşemez. Çünkü, varlığa salt olumsuzluk yüklenmiştir. Bir mevzuda olmayan varlık (vıicud), zorunlu varlık ve diğer cevherler için cevherlik ve cinsiyetlik yoluyla değil, bütün cevhetler için cinstir.

Yukarda anlatılanlardan Zorunlu Varlığın, on kategoriden hiç bi­

rine girmediği ortaya çıkmaktadır. Zorunlu Varlık, cevher kategorisine girmediğine göre, İlintiler kategorisine nasıl girer? Diğer bütün kategori­

lerin varlığı, mahiyetler üzerinde artık, mahiyette ilinti ve mahiyetle­

rinden çıktığı halde, Zorunlu Varlık nasıl kategorilere girer? Oysa Zorunlu Varlığın varlığı ve mahiyeti birdir. Bundan da anlaşılıyor ki.

Zorunlu Varlığın cinsi, ayırımı ve tanımı yoktur. Zorunlu Varlık için bir yer, bir mekan olmadığı gibi, zıttı da yoktur. Zorunlu Varlığın türü, ortağı ve dengi olmadığı gibi hiçbir sebebi de yoktur. Zorunlu Varlık için hiç bir değişim söz konusu değildir ve hiçbir durumda cüz'ü yok­

tur.

12. Zorunlu V a r l ı ğ ı n dışındaki bütün \'arlıklann bir düzen içeri­

sinde Zorunlu Varlıktan çıkmaları ve kendisi dışında her şeyin, varlı­

ğını ZorunİLi Varlıktan alması gerekir.

tspatı; Zorunlu V a r l ı ğ ı n sadece bir olduğu açığa çıktığına göre;

Zorunlu V a r l ı k dışındaki varlıklar zorunlu değil, m ü m k ü n olup.

Zorunlu Varlığa ihtiyaç duyarlar ve varlıklarını O n d a n alırlar. Ç ü n k ü Zorunlu V a r l ı ğ ı n dışındaki bütün varlıklar, m ü m k ü n varlıklardır. V e şu dört guruba ayrılırlar: Y a m ü m k ü n varlıkların bir kısmı, bir kısmın­

dan meydana gelir ve bu d u n ı m zincirleme sonsuza kadar devam eder veya bir noktada son bulur, bu nokta bir nedendir ve bu nedenin kendi içinde bir nedeni yoktur. Y a da bir noktada son bıılur ve bu n o k t a n ı n nedenlilerden bir nedeni vardır. V e y a h u t da Z o n m l u Varlıkta son bulur.

B u dört gurupla sınırlandırılmasının sebebi şudur: M ü m k ü n varlık ya teselsül eder ya da etmez. Eğer bir noktada son bulursa, bu nokta: Y a Zorunlu Varlıktır veya Zorunlu V a r l ı ğ ı n dışında bir başka varlıktır.

Eğer Zorunlu varlıktan başka ise, bu n o k t a n ı n ya bir nedeni vardır ya da yoktur.

Birinci Görüş: Sonsuza kadar teselsülün devam etmesidir, biz bu-n u bu-n yukarda geçersiz olduğubu-nu ortaya koyduk.

İkini Görüş: Zorunlu V a r l ı ğ ı n dışmda bir noktada m ü m k ü n varlı­

ğ ı n son bulmasıdır. B u n o k t a n ı n bir nedeni de yoktur. B u durum, iki Zorunlu V a r l ı ğ ı n olmasına yol açar. Ç ü n k ü biz, Zorunlu Varlıktan ke­

sinlikle nedeni olmayanı kastediyoruz. Bu görüşü de geçersiz kıldık.

Üçüncü Görüş: B u n o k t a n ı n n e d e n i n i n döngü sebebiyle kendi nedenlilerinden biri olmasıdır, Ö r n e ğ i n :

( A ) , ( B ) n i n nedeni, ( B ) , ( C ) n i n nedeni, ( C ) , ( D ) n i n nedeni iken Sonra da başa dönerek;

( D ) n m , ( A ) n m nedeni olmasıdır.

Bu durum imkansızdır. Ç ü n k ü bu, nedenliyi, neden olmaya götü­

rür; zira nedenlinin nedenlisi de nedenlidir. Bu durumda neden ve nedenin nedeni nasıl neden olur? ve sonra da nasıl nedenli olarak

döner? bunun geçersizliği de yukarda ifade edildi. Bu durumda dor-diincü görüşün isabetli olduğu ortaya çıkmaktadır. Yani mümkün \-ar' bk, varlığını Zorunlu Varlıktan almaktadır.

"Varlığı, varlığı haşliosma bağlı olan ve olmayan diye iki kısma ayırdum:

Variığı bankasına bağlı olmayan varlığı, Zorımlıı olarak isimlejıdirdıni^. Zornuiu Varlığın başka varlıklarla ba^üığ^nm olmanıoi-i için şöyle şöyle olması gerektİ^nı iddia ettiniz- Fakat var okın varlıklar arasında böyle bir variığın olduğunu ispat etmediniz. Bu nitelikleıi tanıdığını .«/y/ediğini?: Zorunlu Variığm var okİNğıniiin

delili nedir" diye sorulursa;

Denilir ki: O'nun İspatı, duyular aleminin (alemu'l mahsusât) açık bir şekilde varlığa sahip olmasıdır. Duyular alemi, cisimler ve ilin­

tilerden oluşmaktadır. Cisimler ve ilintilerin hepsinin mahiyeti, inni­

yetinden başkadır. Böyle (inniyeti mahiyyetinden başka) olanın, mümkün varhk olduğunu yukarda ifade etmiştik. Nasıl olmasın ki?

İlintiler cisimlerle kaim olurlar ve onlar mümkün varlıklardır.

Cisimler de cüzleri olan form ve heyula ile kâim olurlar. Form, hcyüia ile. heyı'ıla da form ile kâim olur. Çünkü bunların hepsi birbirlerine muhtaçtır. Bu özellikte olan varlığın, Zorunlu olamayacağı yukarda ifade edildi. Biz, form, heyula, cisim ve ilinti olarak meydana gelen varlıkların zorunlu bir varlık olamayacaklarını daha önce açıkladık.

T ü m e l olumsuz, kendisi gibi ters döner, tümel olumsuzdan Zorunlu Varlık değil, ancak mümkün varlık elde edilebilir.

Mümkünün kendi kendine var olamayacağını, ancak başkasıyla var ol­

duğunu zikrettik. Mümkün varlığın, sonradan olma bir varlık olması­

nın anlamı da budur. Öyleyse, evren mümkündür ve aynı zamanda sonradan olmadır. Muhdes oluşunun anlamı, varlığının başkasından olması, özünden kendisine ait bir varlığının olmamasıdır. Miimkün varlığın zatı itibariyle değil, başkasının özü itibariyle varhğı vardır.

Nesnenin özü itibariyle sahip olduğu varlığın, başkası vasıtasıyla sahip olduğu varlığa önceliği, öz itibariyle sahip olunan bir önceliktir.

Mümkün varlığın yokluğu özünden, varlığı ise başkasından olduğuna göre; yokluğu varlığından öncedir. Mümkün varlık, ebette ezelde de de muhdestir. Çünkü onun varlığı, ezelde ve daima başkasmdandır.

Nesnenin varlığını idame ettirmesinin, fiil olarak bulunuşuna aykırı olmadığı daha önce anlatıldı,

N e s n e n i n sürekli varlığını kendisinden aldığı varlık, sonu olma­

yan bir sürede durdurulan ve sonra eylemde bulunması için diriltilen şeyden üstündür. T ü m e l i n m ü m k ü n olduğu sabit olduğuna göre her m ü m k ü n , bir nedene ihtiyaç duyar ve nedenler de zaruri olarak Zorunlu Varlığa gelip dayanır. Zorunlu V a r l ı ğ ı n da hir olması gerekir.

Bundan şu sonuç çıkar; evreni. Öncelikle zatı gereği zorunlu, her yön­

den bir, varlığı zatından ve zatında sırf varlığın hakikati olan biri var ermiştir. Zorunlu Varlık, kendi dışındaki varlıkların kaynağıdır ve var­

lığı mükemmeldir. Hatta diğer mahiyetler kendisiyle bir düzen içeri­

sinde varlık kazanacak kadar, m ü k e m m e l i n de üstündedir. Zorunlu V a r l ı ğ ı n dışındaki nesnelerin varlığının. Zorunlu V a r l ı ğ ı n varlığına nisbeti; sair cisimlerin ı ş ı ğ ı n ı n , g ü n e ş i n ışığına nisbcti gibidir.

G ü n e ş i n ışığı başka hir varlıktan değil, kendisindcndir. Diğer cisimler ışıklarını güneşten alırlar ve güneş ışık saçan bütün cisimlerin ışık kaynağıdır. Y a n i güneş, kendisinden ışık ayrılmaksızm diğer cisimlere ışık verir ve güneşte bulunan ışık. başka cisimlerde ışığın meydana gelmesinin sebebi olmaktadır. B u örnek güneşin, bir mahalli (mevzu) olmaksızın kendi özüyle bir ışığı varsa geçerlidir. Fakat güneşin ışığı bir cisimdedir ve o cisim dc güneşin mahallidir. B ü t ü n varlığm kaynağı olan ilk Varlık ise herhangi bir mahalde değildir.

Z o r u n l u V a r l ı k başka bir açıdan da güneşten ayrılmaktadır.

G ü n e ş i n , ışığı k e n d i s i n d e n m e y d a n a geleceğine dair hir bilgisi o l m a k s ı z ı n salt yapısal bir şekilde ö z ü n d e n çıkar. Cjüneşin, k e n d i s i n d e n k a y n a k l a n a n ışıktan ve bu ışığm ne zaman var olduğundan da haberi yoktur. Biz, bütündeki ma'kul düzen (nizam) açısından İ l k V a r l ı ğ ı n i l m i n i n , düzenin ilkesi (mebde') olduğunu açıklayacağız. V a r l ı ğ ı n düzeni de ilk V a r l ı ğ ı n zatında temsil edilen akledilenlerin düzenine uygundur.

ü ç ü n c ü M a k a l e

İLK VARLIĞIN SIFATLARI,

Belgede FELSEFENIN TEMEL ILKELERI (sayfa 170-177)