• Sonuç bulunamadı

Herkesin katkılı olduğunu fark edeceği kadar katkı maddesi olan altın

Belgede FELSEFENIN TEMEL ILKELERI (sayfa 89-93)

BIRLEŞIK KıYASLAR

5. Herkesin katkılı olduğunu fark edeceği kadar katkı maddesi olan altın

Aynı şekilde öncüllerin de beş derecesi vardır;

1. Seksiz, şüphesiz doğru ve kesin olan öncül. Bundan kurulan kı­

yasa Burhanî Kıyas denir.

2. Ancak dikkatli bir gözün fark edebileceği derecede kendisinde hata bulunan, kesine yakın öncül. Bu öncüllerden meydana gelen kı­

yasa cedeU kıyas denir.

3. Galip zan ifade eden zannî öncüler. Nefis, çelişiğinin farkına vararak ondaki hatayı rahatlıkla tespit edebilir. Bu tür öncüllerden ku­

rulan kıyasa Hıtabî Kıyas denir.

4. N e zannî ne de yakinî olan fakat yakiniyatla karıştırılmış bir biçime sokulmuş öncül. Bu öncüllerden oluşturulan kıyasa mugalata ve safsata kıyası denir.

5. Yanlış olduğunu herkesin bildiği öncül. Fakat nefsin hayali bu tür öncüllere yönelir. Bundan elde edilen kıyasa Şiir denir

Bu öncüllerin açıklanması gerekir.

Bir kanıta dayanmadan ön kabulle ele alınıp, kendisinden kıyas düzenlenen her öncül şu on üç hususun dışında değildir:

1. Evveliyat 2. Mahsûsât 3. Mutevâtirat 4. Vehmiyat 5 Musellemât 6. Zanniyât 7- Tecrübiyât 8. Meşhûrât 9. Muşebbihât 10. Muheyyelât 11. Makbulât

12. Görünürde meşhur

13. Zihnin orta terim ve kıyaslarından soyutlayamadığı önermeler

1, Evvveliyât (a priori bilgiler): A k i m yapısını, tek başlarına kendilerini onaylamak zorunda bırakan bilgilerdir; tki birden çoktur; bü­

tün, parçasından büyüktür; bir nesneye eşit olan nesne/er birbirlerine eşittir, ifadeleri, bu tür evveli bilgilerdir.

Kendini akdiı olarak değerlendiren, doğuştan getirdiği bilgilerin dışında eğitim ve öğretim görmemiş, bir alışkanlık kazandırılmamış, akıllı olarak yaratılmış kişiye bu tür önermeler sunulduğunda, bunları zihinde tasavvur etmesi halinde yani; bütün (küll), parça (cüz) daha bü­

yük (ekber) terimlerinin anlamlarını düşündüğünde mutlaka bütünün, parçadan büyük olduğunu onaylar, bunu onaylamaması imkansızdır.

Hangi durumda bulunursa bulunsun, durum aynıdır. Bu bilgiler duyu (his) ile elde edilen bilgiler değildir. Çünkü dtıyu ancak bir, iki gibi sa­

yılı şeyleri kavrayabilir.

Yukarıdaki önermeler akılda tümel bir biçimde bulunan hüküm­

lerdir. A k l ı n bu tür bilgilerden sıyrılması mümkün değildir.

2. Mahsûsât (Duyular):

Güneş aydinkıtıctdır.

Ay'ın ışığı artar ve eksilir, ifadeleri duyularla elde edilen bilgilerdir.

3 . M u c e r r e b â t : Duyu ve aklın t o p l a m ı n d a n elde edilen bilgilerdir; atejin ;yakıcı olduğunu. Sakamunyanın (bir ilaç) safra'yı rahatlattığnı, içkinin sarhoş edici olduğunu tecrübe ile elde ettiğimiz bilgilerle biliriz.

İçki peş peşe içildikten sonra duyu, içkinin sarhoş edici olduğunu idrak eder ve aklı uyarır. Zira bu, onun gerekenidir. Rastlantısal olmuş olsaydı duyu, aklı çoğu kere uyarmazdı. Akıl duyunun getirdiği hu bil­

gilere güvenerek onları zihine nakşeder.

4 . M ü t e v â t İ r â t ( M u t e v a t ı r B i l g i l e r ) : Bir topluluğun haber vermesiyle elde ettiğimiz bilgilerdir. Görmediğimiz halde Mısır ve M e k k e ' n i n var olduğunu mütevatir haberle biliriz. Şüphe ortadan kalktığı zaman bu tür haberler, mutevâtir olarak isimlendirilirler.

'Peygamberi tasdik eden kişi, peygamberden sadır olan mucizeyi de tasdik etmek zorundadır, çünkü mucizeye dair haber, peygamberin var­

lığına dair haber gibi mütevatirdir' denilerek bir haberin bir habere kı­

yaslanması (mütevatir kabul edilmesi) caiz değildir. Çünkü (bu kişi) şöyle diyebilir: peygamberi gördüğümden dolayı onun varlığı hakkında tereddüde düşmem mümkün değildir. Oysa mucizenin varlığı hakkında bir tereddüde düşmem mümkündür. Eğer mucizeye dair

haber/bilgi, peygambere dair haber/bilgi olsaydı, bu konuda tereddüde düşemezdim Öyleyse mucizeye dair bilgi mütevatir olsa da- ondan şüphe etmemi imkânsız kılacak artı bir haberin olması zorunludur.

5 . K ı y a s ı , tabii o l a r a k k e n d i s i n d e b u l u n a n ö n e r m e l e r ( F ı t r i y â t ) : Orta terimleri zihinde meydana gelen önermelerdir. Fakat orta terim, zihinden silindiğinden kişi o n u n vasıtasız ve önceli (evleviyât) bir öncülle elde edildiğini zanneder. Araştırma sonucunda bu tür bilgilerin orta terimle bilindiğinin farkına varılır. Kıyasın, orta terimin hükmünün istenmesinden başka bir anlamı da yoktur. Zaten, büyük terim ve küçük terim, hükmü öğrenilmek istenen meselede birlikte bulunuyorlardır.

Örnek: Bedihî olarak iki'nin, dört'ün yarısı olduğunu bilirsiniz.

Aslında ikinin, dörtün yarısı olduğu orta terimle bilinmektedir; dört­

'ün yarısının her biri diğerine eşit, bütünün iki parçasından biridir, iki de dört'ün birbirine eşit iki parçasından biridir ve o da (dörtün) yansı-dır.

Kanıtı şudur: Otuz dörtte, kaç tane on yedi, vardır? diye sorulursa, otuz dört'ü ikiye bölüp, her parçanın on yedi olduğunu görmeden; on yedinin, otuz dört'ün yarısı olduğuna belki de hemen karar verilemeye­

cektir. Hadi bunun bölme işlemine başvurmadan bilindiğini varsaya­

lım, eğer bu sayıların yerine daha büyük sayıları koyarsak, ya da yarısı yerine, altıda bir, onda bir, oranlarını koyarsak bu kişi bunları bedihî olarak bilemeyecektir.

Özetle: Nesnenin bir vasıta (orta terim) ile bilinmiş olması uzak bir ihtimal değildir, fakat bir vasıta ve kıyasla bilindiği halde zihin bunun farkında değildir. İnsanın, bir vasıta ile varlığının farkına var­

dığı şeyle, bizatihi zihinde sabit olan şey aynı değildir. Bir şeyin varlı­

ğının bilincine varmakla, onu ifade etmek arasında da fark vardır.

6. V e h m i y â t ( K u r u n t u l a r ) : Geçersiz (batıl) öncüllerdir. Fakat nefiste tereddüte yer bırakmayacak derecede güçlendirilmişlerdir. Bu vehmin ancak duyumlardan çıkarılan hususlarda karar vermesinin bir sonucudur. Çünkü kuruntu, ancak duyuların telif ettiklerine lıygım şeyleri kabul eder. Örneğin kuruntu, kendisine işaret edilmeyen, evrenin içinde de dışında da olmayan bir varlığın imkansız olduğuna karar verir. Yine kuruntu, bir cismin kendi kendine dışardan bir şey

89

eklenmeden artmayacağına karar verir. Kuruntunun bu şekilde karar vermesinin nedeni ise. bu tür hususlarm'^ dtıyuya uygun olmaması ve kuruntunun içine girmemesidir.

Kuruntunun verdiği kararlarm geçersi:^^ olmasının nedeni şudur;

kuruntunun içine girmeyen şeyler geçersiz olduğuna göre, kuruntunun kendisi de geçersizdir. Zira kuruntunun kendisi de kuruntunun içine girmez. Nitekim ilim, kudret ve beş duyunun idrak edemediği nitelik­

leri, kuruntu da idrak etmez. Kuruntunun yanılgıya düştüğünü ise, hu tür belirli meseleler ortaya koymaktadır. Çünkü bu meseleler, kuruntu­

nun kabul edilmesine yardım ettiği, evveliyattan kurulmuş kıyasların gerekli sonuçlandır ve kumntu, öncülleri evvehyattan olan kıyaslann sonuçlannm doğru olduğunu kabul eder. S o n u ç ortaya çıktıktan sonra ise, kuruntu sonucu kabul etmekten korkar. Bununla da kuruntunun bu sonucu kabul etmesini engelleyen şeyin, yapıların mekanı olduğu ortaya çıkmaktadır. Çünkü kuruntu, duyulara uygun olmayan şeyleri, kabul etmekten uzaktır.

7. Meşhûrât: Şöhretleri ve genelin görüşü dolayısıyla kendilerine

Belgede FELSEFENIN TEMEL ILKELERI (sayfa 89-93)