• Sonuç bulunamadı

Zât itibariyle öncelik; Varhğı başkasıyla beraber, fakat başkası

Belgede FELSEFENIN TEMEL ILKELERI (sayfa 150-160)

ÖNCELİK VE SONRALIK BAKIMINDAN VARLIK

5. Zât itibariyle öncelik; Varhğı başkasıyla beraber, fakat başkası

nın varlığı kendisine bağlı olduğu halde kendi varlığı başkasına bağlı olmayan ve bu başkasıyla beraber huiunan \'arlık, zat itibariyle öncedir.

Nedenin, nedenliden, elin harekerinin, yüzüğün hareketinden önce olması böyle bir önceliktir. El hareket etti, yüzük dc hareket etti, denilebilir. Fakat yüzük hareket etti, el de hareket etli, denilemez.

Buradaki (-/fa) harfi rakip olup., bir işi peşi sıra yapmak anlamındadır.

Zaman itibariyle el ve yüzüğün birlikte hareket ettikleri biliniyor. Fakar buradaki öncelik, nedensellik vc olumluluk bakımınd^ındıt.

V . A Y R I M :

N E D E N V E N E D E N L İ O L A R A K V A R L I K

Varlık: Neden (sebeb) ve nedenli (musehbcb) olmak üserc iki kısma ayrılır.

Başkası sebebiyle değil de kendi nefsinde varlığı olan her şey bili­

nendir. Bilinenin varlığı ise ancak bir nesne iledir. Bilinenin varlığı­

nın bağlı oİdüğıı şey, bilinenin nedeni olarak isimlendirilir, bilinen dc bu şeyin nedenlisidir.

Bütünü oluşturan parçaların varlığının sebebi bütün değildir.

Aksine parçanın varlığı ve parçaların bİr araya toplanmaları, bütünün varlığının sebebidir.

Sirkeli bal şerbeti, sarhoşluk nedeni değildir. Fakat sarhoşluk, sir­

keli bal şerbetinin nedenidir. Çünkü sirkeli bal şerbeti, sarhoşluk için yapılmaktadır. Burada parçanın zaman bakımından bütüne önceliği apaçık ortadadır. Elin insana izafetiı gibİ zaman bakımından bütün ve parça birbirlerinden ayılmıyorlar İse dc parça, hüründen Öncedir, öyleyse bütünün parçası olan şeyler, bütünün nedenidir.

Neden, nedenlinin özünden olan ve olmayan olmak üzere iki kısma ayrılır. Nedenlinin parçası olan neden de; varlığı ilc nedenlinin var olmasını gerektirmeyen -odunun varlığı, sandalyenin vnr olmasını gerektirmez- ve varlığı nedenlinin \'arhğını gerektiren neden- -sandal­

yenin formu, sandalyenin var ohnasını gerektirir- olmak üzere iki kısma ayrılır. Neden (sandalyenin sureti) varsayıldığında zorunlu ola­

rak sandalye de var olur. Odun böyle değildir, sandalye bütün olmasına rağmen, odun ve şekil (suret) bir araya gelmedikçe var olma;.

Nedenliyle bağı odun-sandalye olan neden; temel neden, bağı form-sandalye olan neden ise, şekiİsel neden (el'Ületu'S'S\iverwye) diye isimlendirilir.

N e s n e n i n zatının dışındaki n e d e n e g e l i n c e : 1. N e s n e n i n kendisinden meydana geldiği vc erkiîi neden (el-illetu'l-Failiyyc) olarak isimlendirilen nedendir; çocuk için baba; sıcaklık için ateş, sandalye için marangoz böyledir.

2. Nesne kendisinden değil, fakat kendisi için vardır, Bu neden, amaçlı (el'iİletu'l'gaiyye) ve tam neden (el-iUetu't-tcmamiyye) olarak isimlendirilmektedir; evin yerleşim; sandalyenin orunna için olması gâî bir nedene dayanmaktadır.

Amaçlı nedenin özelliği, diğer bütün nedenlerin kendi.^r''' vasııa-sıyla neden olmalarıdır. Oturmaya imkan tanıyan sandalyenin formu

5 6 . Burudaki zamir, gâi ÜILTC dönıııcktedir. Kendisiyle hcrahcr zikredilen hu.susları illet kılan da hu gâi ilettir.

ve oturma ihtiyacı marangozun zihninde şekillenmedikçe, marangoz fail; odun, sandalyenin unsuru: form sandalyede yer almaz.

Amaçlı neden bütün nedenlerde bulunduğundan dolayı, nedenle­

rin nedenidir.

Etkin neden (ei'iUem'l'faiUyyeı Ya ateşin yakması ve güneşin aydınlatması gibi, yapısı gereği eylemde bulunur ya da insanın yürümesi gibi, irade ile eylemde bulunur.

Eyleminde amaç bulunan etkin neden açısından, amacın olması ile olmaması aynı mesabede olmamalarıdır. Çünkü amaç; yapan açı­

smdan, bir şeyin yapılmasını yapılmamasına evla kılan şeyden iba­

rettir. Eğer böyle olmasaydı, amaç olarak isimlendirilmezdi.''^ Fail açı­

sından varlığı ve yokluğu aynı cjlan şey, varlığını yokluğuna tercih ede­

cek bir fayda ve gayeye sahip cılmayan şeydir. Böyle olan .•jeyler amaç olamazlar. Geriye şu soru kalmaktadır; varlık, neden yokluğa tercih edildi? A m a ç zikredilmedikçe bu soruların sonu gelmez. Amaç, yapan açısından hir şeyin yapılmasını yapılmamasına öncelikli kılan şeydir.

Yapan açısından bir şeyin yapılması ve yapılmaması eşit olsaydı, yapa­

nın onlardan birine meyletmesi imkansız olurdu.

Amacı olan her şey, eksiktir. Çünkü bu amacın gerçekleşmesi, gcr-çekleşmemesinden hayırlıdır. Öyleyse, nesnede henüz elde edilmemiş hayırlar vardır ve bu eylemin gerçekleşmesi, kayıp hayırların meydana gelmesini sağlar. Bu amacın gerçekleşmesi ile nesne tamamlanır. Bu amaç gerçekleşmeden nesne, tamamlanmış olmaz.

Eylemde bıdunan kişi. kendisine değil, başkasına faydası dokunan bir e\-lemde buiunrrtaktadır diyen, yanılmaktadır. Böyle diyen kişiye; başkası için bu faydanın temin edilmesi, yapan açısından, eylemin yapılma-masından daha mı iyidir? diye sorulabilir. Söz konusu eylemin yerine getirilmesi, yapan açısından daha uygun ve evla ise, başkasını fay­

dalandırmakla kendisi de faydalanmış olur. Öyleyse fail, başkası için hayırlı olan hu eylemi gerçekleştirmeden, bu hayırdan mahrumdur ve eksiktir. Bu eylemi gerçekleştirmek, yapan için bir fayda sağlamasaydı, niçin bu eylemi gerçekleştirdi? sorusuna dönüş yapmak gerekirdi ve bu sorudan kaçış yoktur. Öyleyse her failin bir amacı vardır. A m a ç , faili

57. GarHz kelimesinin taniLnı inudiii. Bu tanını lamadan .Allah'ın fiiilcrınduki gaycvi a n ­ lamanın sırrı açığa çıkmaktadır.

149

tamamliir, amacın gerçekleşmesiyle failde \-ar olan kusurlar ortadan kalkar vc fail olgunlaşır.^"*^

Başkalarmın varlığı kendisinden taştığı için, ;atı gereği nedenlileri gerektiren bir zatın varlığı ıniimkün olsaydı, zorunlu olarak amaçsız olurdu. Bu tür bir etkin olma biçimi bir amaç ve seçimle meydana ge­

len etkinlikten üstün ve daha uygundur.

Etkin olmayıp sonradan etkin olan her şey yeni bir şart, yapı, irade, amaç, kudret, durum veya bunların verine koyabileceğin yeni bir şey meydana gelmeden fail olmuş değildir,'''-' Failin duruınunda; za­

tında veya zatının dışında herhangi bir dcjişiklik olmasaydı, eylemi gerçekleştirmek, gerçekleştirmemekten, kendisi açı.'^ındaıı daha iyi ol­

mazdı. Şartlar değişmediği sürece de eylemin gerçekleşmemesi devam ederdi ve devam etmesi gerekirdi. Eylemin gerçekleşmeye devam etme­

sinin nedeni, varlığını yokluğuna rcrcih edecek birinin olmasıdır.

Şimdi eylem gerçekleştiğine göre onu tercih eden de vardır demektir.

Tercih eden yenilenmeseydi vcva hala bir tercih eden olmasaydı, daha Önce olduğu gibi yokluğun devam etmesi gerekirdi. Bunu ilerde daha detaylı olarak açıklayacağız. Şunun da zikredilmesi gerekir; Neden; zatı gereği neden ve ilintiden ötilrıi neden olmak üzere iki kısma ayrılır.

ilinti itibariyle neden; .salt mecaz neden olarak isimlendirilir. Bu neden, nedenliyi meydana getirmez, nedenli başkası dolayısıyla

mey5 8 . Filozoflar hu şckilJe p r o M c n ı J c n kıırrulımı^IarJır: YkikanJaki i t a J c J ı r n açıkça a n l a -jjildığı ^ihi fiilin bir gaye için olm-dsı eksiklik olüıifjıın» ve fii). ihıiyara e'slik e d e n bir gaye (garaz) için olduğuna göre iel.seleciler, gaye ve İhtiyarın iki.sinden b i r d e n kurrnlmakradırlar. Hundan dolayı tilozotlar Aliah'run gaye ve ihtiyarı nefyediyorlar.

A l l a h ' t a n ihtiyarı n e f y e r m c l e n dolayı.sıyla hasımları kendilerine .-.aldırnııştır. Zira ihtiyarı olmayntı bir fail, zorunlu faildir, zorunluluk ı.se bir ek.-lkliktir.

Kelâmcılar ÜH Allah'tan gayeyi netyetmislerdir. Bu konuda fel.-cfeciler ile avnı görıi;;-tedirler. Fakat Allah için ihtiyarı tespır etmişlerdir. I,jayeyi netyetnkcen sonra ihtiyarı tespit etmek na.sıl m ü m k ü n olmaktadır? .-orusu ı.-e ortada kalmaktadır. I^u pnıblemı çözmede lakip ettikleri metodun bir scmucu olarak her gnip problemin tarktı bir yönıi ile yüîleşmiştir. Yukarıda zikredilenler aicnun kıdenu konusunda ha.-lı hasma bir delil olarak değcricndirilehilirler. Çünkü uavenh-ı netyedilıııe,'«i, ihtiyarın nety edilmesini t!e-rekıirir. Faddun ihıiyann nefv'ediime.-ı ise. failin l a n n ı -irade-sını değil- tuldeki iller ko-nunuına getirmekledir. Zar, iller olduğuna göre, :HI vat okluğu M i t e c t tül d c o n u n l a birlikle vur o U c a k n t - Zat kadîm olduğuna göre. tül de kttJiindir.

59. Bu, alemin kıdemine dair bnşka hır delildir. Fakat bu delil, hultı bir delildir. Gaziali bunu Tehâfütü'l- Felâsife adlı e.sennde açıklnıııı.;lır.

dana gelir. Fakat mecazi neden olmadan, nedenli söz konnsıı nedeni kabul etmez. Ç a t m m sütunlarmı kaldıran kişiye, çatıyı çökerten deni­

lir. Bu bir mecazdır. Çünkü çatının çökmesinin nedeni, çatınm agır olmasıdır. Fakat çatı, sütunlar varken bu eylemi gerçekleştirmekten men edilmiştir, Sütunları kaldıran, sadece çatının kendi eylemini ger­

çekleştirilmesine imkan hazırlamış olur. Sütun kaldırıldıktan sonra çatı eylemini gerçekleştirir.

Sekamunya (karın ağrısını gideren bir çeşit bitki ilacı) ateş düşürür yani, bünyenin soğumasını engelleyen safra hastalığını giderir, denilir.

Aslında soğutma eylemini yapan bünyedir fakat engel kaldırıldıktan sonra, sakamunya ilacı, safra hastalığını gidermenin nedeni olmakta­

dır, yoksa safra hastalığı kalktıktan sonra bünyenin meydana getirdiği soğukluğun nedeni değildir,

V ı . A Y R ı M :

S O N L U V E S O N S U Z O L M A B A K ı M ı N D A N V A R L ı K

Varlık; sonlu (müterâhi) ve sonsuz (ğayru'l-mütcnâhî) olmak üzere iki kısma ayrılır.

Sonsuzluğun dört yönden olduğu söylenmektedir:

Bunlardan ikisinde sonsuzluğun bulunması imkansızdır. Diğet iki­

sinde ise, sonsuzluğun olduğuna kıyas delalet etmektedir.

1. Kürenin hareketinin sonsuz olduğunun söylenmesidir. Yani, kürenin hareketinin başlangıcı yoktur. Kıyas buna delalet etmektedir.

2. Bedenlerden ayrılmış insanî nefislerin dc sonu yoktur, denil­

mektedir.

Bu da zorunlu olarak zamanın ve kürenin hareketinin sonsuzlu­

ğunu gerektirir.

3. Cisimlerin veya boyutların; alttan ve üstten sonlan yoktur de-nilmesidir. Bu imkansızdır.

4- Nedenlerin sonsuz olduğunun söylenmesidir. Bir şeyin nedeni vardır, o nedenin de nedeni vardır, onun da nedeni vardır böylece nedeni olmayan bir ilk nedene ulaşılmaz ve nedenler sonsuza kadar devam eder. Bu da imkansızdır.

BLI konudaki kural şudur: Aynı anda var olduğu tar: cJiltın her sa­

yının elemanlarının yapı hakimindim hir sıralaması; öneeliği vc sonra-hği vardır. Sonsuz nedenler olamayacağı ıjihi hu sayılarda da sonsuzlu­

ğun olması imkansızdır. Çiınkd neden ile nedenli ara.smda rahii bir sı-ralamanm olması zaruridir. Sıralamanın kaldırılması, neden olma özel­

liğini orradan kaldırır, ("isimler ve bt^yutlar da böyledir, Onlar da hir sıralamaya rahidirler. Yani bir kısmı zorunlu olarak bir kısmından ön­

cedir. Bir yönden haşlandığında yapı itibariyle değil, pozisyon ırihariyle bir sıralama meydana gelir. Yukarıda öncelik vc sonralık konusunun taksiminde aralarındaki fark açıklannıışn.

Kendisinde iki anlamdan biri bulunan .peyden -diğer anlam ol­

maksızın- sonİLiluğun kaldınhvıası imkansız değildir. Kürenuı hareketi gibi. Kürenin hareketinde bir sıralama vc ardışıklık vardır. Fakat bu hareket aynı anda hürün cüzleriyle mevcut değildir. Feleğin hareketi son-,su?dur denildiğinde, bununla var olan hareketlerden dcüıl. henüz var olmamış ve yok olmuş hareketlerden de sonluiuk kaldırılmaktadır, ö l ü m l e bedenlerden ayrılan beşerî netisicr de böyledir, Bütün beşeri nefisler bir arada var olsalar, sayımlarında .sonlulugun kaldırılması mümkündür. Çünkiı kendilerinde sıralama kaldırıldığında nefis olma­

larını geçersiz kılacak şekilde yapısal hir sıralamaları yoktur. Beşeri ne­

fisler birbirlerinin nedeni de değillerdir; yapısal veya belirlenmiş bir öncelik ve sonrahk olmak.sızın, beşeri nefisler beralx:r bulunmaktadır­

lar. Fakat meydana gelmelerinde hİr öncelik ve sonralık düşünülebilir.

Beşeri nefisler, özler (zevat) ve nefisler olmaları itibariyle kesin­

likle bir sırlamaya sahip değillerdir. C'isimler vc boyutlar, neden ve ne­

denlinin aksine \'ar olmada eşittirler. Sonsuz nefislerin vc başlangıcı olmayan hareketin mümkün olup olmadığı ise, deliller kısmında açık-lanacakrır.

S O N S U Z l . U O U N İ M K A N S I Z L I Ğ I

erişimlerin, boyutların, yapısal veya yapay dizilişi olan nesnelerin .son-jsuz olmalarının imkansızlığını hu holümde açıklayacağız.

Boyutların sonsuz olmalnnnın imkansızlığı iki delille bilinir:

1. Biz, H-D çizgisinin D yönünde sonsuza doğru de\'am ettiğini varsayalım. A - B çizgisini de kendi dairesi içerisinde M yönünde D- H

çizgisine paralel olacak şekilde hareket eti irelim. Bıı hareket zaruri ola­

rak mümkün bir hareket ettirme olacaktır.

A - B ve D-H paralel iken hunları birbirlerine yaklastırırsak, ilk ö n c e A - B nin D-H nin bir noktasma daha sonra diğer nokralarına temas emesi gerekecektir. Bu temas paralelliği ortadan kaldınneaya ka­

dar devam edecektir. İşte bu, imkansızdır. (,,unkü; tcma.s L>luıaksı:ın pa­

ralelden kendisine doğru bir eğilim oldııj^unun ^•arsayılinast imkansız­

dır. Temasın olması da imkansızdır, çünkü temas Önce birinci noktada gerçekleşir. Oysa sonsuz bir çizgide birinci nokta yoktur. Temasın ger­

çekleşeceği varsayılan her ilk nokta; tcma.s edilmeden önce, kendisinin kendinden Öncekine temas etmiş olmasını, bu da kendinden öncekine temas edilmiş olmasını gerektirir vc bu sonsuza kadar devam eder öyle ki, kendisinde temas edilecek bir ilk nokta bulunmaz, bu da imkansız-dır.

Yukarıdaki açıklamalar; -ister doluluk ve boşluk varsayılsın isterse var sayılmasın- sonsuz boyutları tespit etmenin imkansız olduğunu or­

taya koyan kesin geometrik delillerdir.

2. Sonsuz bir çizgi mümkün ise, bu çizginin ( A B ) doğrusu oldu­

ğunu ve B yönünde sonsuza doğru uzadığını varsavahm.

A - - = B

A - B doğrusu üzerinde (d-z) noktalarını koyalım: Şayet d' den B 'ye kadar ki mesafe sonlu ise, z'den B'yc kadar ki mesafe de sonludur. Eğer d- B ' arasındaki mesafe sonsuz olsaydı; b i : zihnimizde d-B' yi, z-B'ye tatbik ederdik. Bu durumda; ya ikisi B yönünde aralarında bir çelişki olmaksızın birlikte uzardı;'^''^ bu imkan.sızdır, çünkü a: olan, çok olana

6 0 . Ru delilde bir zn'i vardır. "Farkhiık (cetavıir) ulınnk.MZin ya iki.si aynı ynnde uzar"

şeklindeki ifadesi, ( D i î ) ve ( Z B ) doğrularının .-OIIMIZ veya sonlu olarak uzanımlarının bi­

linmesinin miimkiin olduğunu varsaymaktaılır. Bvı var.savııu doğru değildir. ( D B ) ve ( Z R ) doğnıları ( B ) yünimde .sonsu: olduğuna t;öıe, (D) ve ( Z ) yönlerinde bu iki doğru­

nun kenarlarını birbirine catbik eCrıGımizüe iki laıal sonsuz olduğundan, iki rarafın ejic veya birinin diğerinden daha lazla olduğu kararına \'armadan hu uymılama .sonsuz bir hareket İsteyecektir. Bu durımıda hangi şevi düşiinMrM.k düşiınelım. ( Z ) noktasını {D) noktası dstiine koymak istediğimizde ayın dutuuı so; konusu olacaktır. Bu dutumda ya

eşitlenmiş olurdu; zira (z- B ) , ( d- B ) den J a l ı a kistidir. Ya da; (d-B)'den (z- B ) kadar bırakıp, (d- B'nin (z-B) den fasla olan kısmını ke­

sersek geriye kalan (d- B ) devam ederdi ve (z-B) çizgisi B yönünde kesi­

len yerde son bulurdtı. Bu durumda da ( d - B ) aneak sonlu olan (d-D) kadar z- B'den fazla olurdu.

Bir sonlu nesneye eklenen sonlu, sonlu olduğundan; (z- B ) de zo­

runlu olarak sonludur .

Sonsuz Nedenlerin imkansızlığı: Bir kısmı diğer bir kısmının ne­

deni olması bakımından bir sıralama varsayılsa, bu sıralamanın ne­

denli olmayan bir nedende son bulması gerekecektir. Bu neden de ke­

nardır ve sonludur. Eğer neden, bir kenarda son bulmayıp devam ederse, kuşkusuz var olmuş sonsuz nedenlerin hepsi birden var olmuş­

lardır, demektir. Bu bütün, bütün olması bakımından; ya nedenli bir mümkün varlık ya da zorunlu bir \'arlıkrtr. Bütünün zorunlu varlık olması mümkün değildir. Çünkü btitün. nedenli öğelerden meydana gelmiştir, nedenli ile meydana gelen varlık ise zorunlu vatlık değil, nedenli varlıktır ve bütünün dışında bir nedene ihtiyaç duyar. Bütünü oluşturan öğeleri bütünün içine aldığımıza göre, bu öğeleri kapsayan bütünün nedenli olduğu sabittir. Bu durumda da bütün, nedenli olmayan, dışardan bir nedene ihtiyaç duyar ve bu neden de zorunlu olarak kenar olacaktır, o da sonludur.

Sonlu ve sonsuza dair açıklama btıdıır.

( D l i ) çizgisini çekeceğiz ki, ( O B ) haıeker ecsin v c böylece ( H ) ııokriisııu ( Z ) n<ıklasına koymak mümkün olsun. Ya J a ( Z B ) çizgi.sinin ( O B ) çizgisinden faikı obm kısmını kısalı-mak gcrekcccfcut.

Bazen ç e k m e k m ü m k ü n olma:: zira ( O B ) çı:gısİQİn ba^ka bir mekan curması için Ker bir parçasının hareket etmesi gerekir, riousu: pıuçaİMiın h a r e k e n , -nn.Mi; bu zaman ıs.

ter. ( Z ) ve ( D ) noktalarının pinulcl hale üeimeien sonsu: hır zaıuaıım t;eçmcsine bağ.

İldir. Yani sonsuz olanın .-.on bulma.sın» bağlıdır. Bn ise, llııkaiısızdır. ( Z B ) çugi.sının kendisinde bulunan fazlalık kıiJar kT.saltdmıisi, S'îuıi ( Z P ) miktarın» İndirilmesi halinde bu kısaltılan parça d a h a iki kenarın birbirlerine e ; i r olup olmadıklarını «iğtenemeden .sonsuz bir h a r e k e t t e bulunacaktıt. Bu delil, mtbık delili oliimk bilinmektedir. Bu ç e r . ç c v e d e söylenmiş ç o k .süz vardır ki pek kabul edilıııcmişleiı.lir.

VII. AYRİM:

F i t L Î V E G Ü Ç H A L İ N D E O L M A K B A K I M I N D A N V A R L I K

Varlık; güç (bi'l-kttvvc) vc eylem (bi'l-tiil) halinde \'arhk nlmak üzere iki kısma aynhr. Kuvve vc fiil terimleri farkh anlamlara sîclir. Ancak bizim bunlardan bir kısmına ihtiyacımız vardır.

Kuvve; eylem (fiil) ve edilgenlik (infial) gücü olmak üzere iki kısma ayrılır.

Eylem giicüi Etkini, etkin olmaya hazırlayan bir manadan ibarettir;

ateşin, ısıtma eyleminde sıcak olması buna örnektir,

Edilgenlik gıicü: Biz bununla varlığı edilgen olmayı kabul etmeye hazırlayan manayı kastediyoruz. Nitekim mumda bulunan esneklik ve yumLişaklık, mumu şekiller ve resimler kabul etmeye hazırlamaktadır.

G ü ç , fiili başka bir yönden kabul etmektedir; gerçek olarak var olmuş her varlık için, bilfiil varlıktır, denilir. Bundan kastımız daha önce fiil hakkında söylediklerimiz değildir, ilk Prensibin zâtı, bütün yönler­

den fiilî olarak vardır, ilk Prensibin (cl-Mebdeu'l-Evvel) zatında güç olarak bulunan hiçbir şey yoktur, denilir.

Birinci anlamda fiilin İlk Prensip için kullanılması imkansızdır.

Fiili, meydana gelmiş varlık anlamında kullanırsak, bunun karşısında yer alan güç halinde olmayı da; var olmadan önce nesnenin var olma imkanına sahip olması anlamında kullanmış oluruz. Nesne var olma­

dığı sürece güç halindedir, denilir veya daha yumuşak bir ifadeyle; güç olarak varlıktır, denilir. Güç halindeki varlık, ifadesi şarafy sarhoş edicidir ifadesi gibi mecazîdir. Sarhoşluk şaraptadır. Fakat, şarap testisinde de güç halinde vardır. Testinin sarhoş ediciliği mecazidir. Çünkü testinin kendisi sarhoş edici değildir. Fakar sarhoşluğu meydana getirmesi mümkün olduğundan güç /inimde sarhoş edici diye isimlendirilmiştir.

Cisim için; böl(inendir denilir, yani cisimde bölünme güç halindedir.

Cismi kesmek ve parçalarını birbirinden ayırmak suretiyle bölme ve yeniden meydana getirme eylemlerinden önce kendisinde gerçek an­

lamda bir bölünme yokrur.

*

*

:^

İki kural daha zikretmek suretiyle bu bölümü tamamlıyoruz:

1. Nesnenin var olmasına imkan tanıyan son gücün hükmü şu­

dur; bu güç, bir mahale ve varlık bulacağı bir maddeye ihtiyaç duyar.

Bu hükümden, sonradan meydana gelen her varlığı önceleyen bir maddenin olması gerekir. İlk maddenin hadis olması mümkün değil­

dir, ilk madde kadimdir. Çünkü her hadis, meydana gelmeden önce güç halindedir. Yani, var olmadan önce var olma imkanına sahiptir.

Var olma imkanı, var olma'dan öncedir. Bu imkan şu iki durumun dışında değildir: imkan ya meydana gelen bir şeydir, ya da hiçbir şeydir. İmkan; hiçbir şey olmayandan ibaret olsaydı, sonradan olan varlığın var olma 'imkanı olmazdı. Böyle bir şeyin var olması mümkün olmazdı ve var olması engellenirdi. Nesnenin var olmasının engelle­

niyor olması, nesnenin hiç var olmaması anlamına gelir. Bu imkan­

sızdır, öyleyse imkanın hasıl olan bir şey olduğu ortaya çıkmaktadır.

Akıl da bunu gerektirmektedir. İmkan ya kendi nefsinde kaim bir cevher olarak bulunur, ya da bir yere ihtiyaç duyar. İmkan kendi kendi­

siyle kâim bir cei'/ıerdir denilmesi doğru değildir. Çünkü imkan, imkanı olduğu nesneye izafe edilen bir niteliktir ve bu niteliğin kendi kendi­

siyle kâim olması düşünülemez. Bu dunımda imkanın bir konusunun (mevzu) olması zorunludur, imkanın meydana gelmesi de, değişimi kabul eden konuya ait bir niteliğe döner. Bu bebeğin öğrenmesi mümkündür denilmesi gibi. ilim bu bebek için mümkün bir şey olmaktadır. Bu spermada, insan olma imkanı vardır denildiğinde, insanlığın var oma imkanı spermdeki bir nitelik olmaktadır.

Bu havamn su olması mümkündür.

Fakat kendisini bir maddenin öncelemcdiği bir hadis varsayılır ise hu durumda hadis varlık, var olmadan önce var olma imkanına sahiptir ifade­

sinin bir anlamı olmaz. Çünkü imkan, kendisiyle kâim olacağı bir var­

lığı gerekli gören bir niteliktir. Oysa nesnenin kendisi var olmadan önce herhangi bir niteliğin mahali değildir. Somadan olan her varlığın imkanı, maddesindedir ve var olma gücü de mahaline bağlıdır ifadesi, nesne güç olarak vardır sözümüzle aynı anlamdadır.

Bi/gı' çocıdcta güç halinde vardır.

Hurma, çekirdekte güç haknde vardır ifadeleri gibi.

Güç, bazen yakın, bazen de uzak olur.

Sperm, yakın güç olarak insandır.

Toprak da uzak güç olarak insandır. Çünkü toprak, ancak bİr çok evre geçirdikten s o n r a insnna dönüşmektedir.

Belgede FELSEFENIN TEMEL ILKELERI (sayfa 150-160)