• Sonuç bulunamadı

Cisim, asla birleşik değildir; tanımı ve hcdiikatiyle tek bir varUkür ve özünde asla çokluk bulunma?;

Belgede FELSEFENIN TEMEL ILKELERI (sayfa 121-136)

3. Cisim, form ve maddeden meydana gelmiştir.

Birinci görüşün geçersizliği, ferdî cevherin geçersizliğine dayanır.

Aşağıda zikredeceğimiz altı husus İle ferdî cevherin imkansızlığı or­

taya konulabilir:

1. İki cevher varsayalım, bunlardan her biri, diğerinin iliştiğine ya ortadan bitişir veya başka bîr yerden; başka yerden bitişirse, bölünme meydana gelir, çünkü temas edilen kenarın işgal ettiği yer, diğer kena­

rın işgal ettiği yerden farklı olacaktır, iki cevherin temas ettiği yerin aynı olması ise imkansızdır. Çünkü her iki cevherin bir bütün olarak ortaya müdahil olmaları gerekecektir. Bu durumda da ferdî cevherin bütünü ile temas edilmiş olur kİ, aslında onun bütünü yoktur. Zira ferdî cevher tektir (parçalardan meydana gelmiş değildir). Eğer bölün­

meyen cevherden bir şey temas etmiş ise, tamamı temas etmiştir ve di­

ğer cevherin tamamına temas etmiştir. Bu da bütünün mekanıyla, or­

tanın (vasat) mekanının aynı olmasını gerektirir. Aksi takdirde orta­

nın iki kenar arasına girmesi ve iki kenardan her biriyle, diğeriyle ke­

sişmediği bir yerden temas etmesi gerekecektir, Girişimlilik (tedâhııl)

olmaksızın iki bölünmeyen cevherin bitiştiği kenarın, diğeriyle bitiş­

tiği kenarın aynısı olması imkansızdır. Sonra üçüncü, dördüncü kenar­

lar gelirse; bu durum, bin parçanın h a c m i n i n tek bir parçanın hac­

minden fazla olmamasını gerektirecektir. Bunun imkansız olduğunda şüphe yokttır.

2. Bir çizgi gibi fek bir sıra oluşturan beş parça varsayalım. İki par­

çayı çizginin iki ucuna yerleştirelim. A k ı l zorunlu olarak birbirleriyle kesişinceye kadar bu iki parçanın hareket edeceğini ve aynı şekilde iki parçanın kesişimlerİnin birbirine eşit bir hareketle gerçekleşeceğini ka­

bul eder. Bu durum varsayıldığında cüzlerden her biri ortadan bir parça katetmiş, orta da böylece bölünmüş olur. Aksi takdirde; "eşit bir hare­

ketle bu parçaların birbirine ulaştırılmaları yüce Allah'ın güç yetirebil-diğİ bir şey değildir. Yüce Allah onları hareket ettirip, birincisi, ikinci­

sine ulaşnğında, ikinciyi üçüncüye hareket ettiremez, gücü orada durur"

demek gerekecektir. Acaba yüce Allah'ın gücü sağ cevherlerde mi yoksa sol cevherlerde mi durmaktadır?! hareketi kabul etmede eşit oldukları halde, ikisinden sadece birisinde Allah'ın gücünün durması imkansız değil midir?

3. Her biri altı parçadan oluşan iki çizgi varsayalım.

Birincisi; ab çizgisi T

Diğeri de, cd çizgisi olsun.

5 R

Bu çizgiler üzerinde biri, a'dan b'ye, diğeri de d'den c'ye hareket etmek isteyen iki parça varsayalım. Bunlar karşı karşıya gelirler.

Kuşkusuz iki parça ö n c e karşı karşıya sonra aynı hizaya gelirler ve daha sonra da birbirlerini geçerler, bunun iki parçanın eşit hareketiyle oldu­

ğunu varsayabiliriz. Ferdî cevheri kabul ettiğimizde yukarıdaki durum

imkansız olur. Çünkü iki parçanın aynı hizaya gelmeleri ancak şu üç şekilde mümkün olabilir:

î. C ve S'^^ noktalarında iki cisim aynı hizaya gelirler, fakat bu durumda cisimlerden biri,'''^ dört noktayı kat ederken, ikinci ci.sim .sa-dece iki noktayı kat etmiş okır.'*^

2. R ve T noktalarında aynı hizaya gelirler, bu durumda da; cisim­

lerden biri'"' iki, diğeri'^^ dÖrt nokta kaî etmiş olacaktır. Fakat eşit bir hareketle bu gerçekleşmez.

3. İki parçadan biri H"^'"* noktasında diğeri de T noktası üzerinde bulunur. Bunlardan her biri iki parçayı kat eder. Fakar H ve T nokta­

ları bu durumda aynı hizada olmayacaklardır. Hareketleri eşit olduğu takdirde iki cismin aynı hizaya gelmeleri imkansızdır, bu durumda bir­

birlerini geçmeleri de imkansızdır.

Kuşkusuz bu imkansızlık, ferdî cevherin varsayılması durumunda ortaya çıkan bir imkansızlıktır.

Ferdî cevher kabul edilmediğinde ise, iki cisim çizginin ortasında aynı hizaya gelirler. Çünkü her uzunluk, birbirine eşit iki parçaya ay­

rılmayı kabul eder. Bu parça da merkezdir ve iki parça bu merkezde aynı hizaya gelirler.'*^

4-3, Yani (nb) çizgisi üzerindi: a'dan b'yc dııüru haıekeı eden parça, cd çizgisi üzerinde d'den c'ye doğru lıarekec eden patça ile, her iki çizgide de beşinci parçayı temsil eden 5 .sayı.sı üzerinde paralel hale gelir. Fakat ab çizgisi üzerinde h a r e k e t eden parça dört parçayı kar ederken, cd çizgi.si üzerinde hareket eden parça sadece ıkı parça kat et­

miş olmaktadır.

4 4 . Sağdan sola ab çizgisi üzerinde hareket eden parçadır.

4 5 . cd çizgisi üzerinde .soldan .sağa doğru h a r c k c r eden parça kastedilmektedir.

4 6 . ab çizgisi üzerinde .sağdan sola doğru lıarckel eden parça.

4 7 . cd çizgisi üzerinde .soldan sağa doğru haıekeı eden parça.

^H. iki ( 2 ) sayısı üzerinde bulunan parça ab çizgisi üzerinde sağdan .sola doğru harekeı eden parçadır. Beş sayı.sı üzerinde bulımaıı parça ı.se. cd çizgisi üzerinde .soldan .sağa doğru hareket eden parçadır.

4 9 . Gazâlî'nin burada özet olarak zikrettiği bu delilin açılımını şöyle yaptık; ilk ö n c e ab çizgi.sini çizdik ve altı eşit parçaya böldük. S a ğ d a n sola doğru p a r ç a n ı n h a r e k e t edeceği yöndeki çizginin üzerindeki karelere sayı n u m a r a l a n verdik. Bu altı kare Gazâlî'nin itade etriği ab çizgisini olustutmaktadır. cd çizgisini çi:dik bunu da birbirine eşir aln kareye böldük ve cismin harekeı edeceği yöne doğru .soldan ,sağa numaraladık.

Bu aîtı kare de Gazâlî'nin ifade etriği cd çizgisini oluştıırmakradır. ab çizgisi üzerinde hareker eden parçayı x, cd çizgi.si üzerinde hareket eden ci.smi da y harfi ile gösrerJik.

X ci.smini ab çizgisinin üzerine .sağdan sola doğru h a r e k e t edecek şekilde koyalım. Bu

durumdu x cismi altı kutcdcn oluşan ah çizgisinin hirinci karesi iizcrindf hıdunmuş olur.

(~ismin üzerinde hulunduğu kareyi helirlcmck üzere s ö : konusu kareyi siyaha hoyaya-lım. A y n ı şekilde cd çizgisi üzerine de soldan sağa doğru hareket etmek üıerc hir cisim koyalım. Bu durumda iki çizgi üzerinde bulunan iki cisim de henüz hareket etmiş dt.-gddir. Bunu şu şekilde göstermemiz miımkündür.

A 1 1 1 2 ! 4 1 S (•> I !^

t : i <i 1 s ! 4 1 i 2 1 1

(Şekil: 1)

iki cismin hareketlerinin eşit olduğu varsayıldığı surece iki cisimden bitinin ıkı çizgiden biri üzerinde iki, üç, dört ve beş kareyi diğerinden fazla kat ettiği söylenemez, iki cisimden bitinin daha az veya daha fazla kareyi kat ettiğini vatsaymab, iki cismin csif hareketle hareket ettiği iddiasmı geçersiz kılar.

İki cismin eşit bit hızla h a r e k e t ettikleri varsayılsa ve bu mümkün ise, x cismi hıı adımlık hareket ettiğinde 2 numaralı karenin üzerine gelmiş olur. A y n ı şekild cd çizgisi üzerinde hareket eden y, cismi d c aynı hareketle 2 numaralı kareye gelmiş olur. Bu iki c i s m i n h a t e k e t i eşit olatak değetlenditildiği s ü r e c e böylcdit. Şekil iki bunu gös-t e gös-t m e k c e d ı r :

A 1 \ 2 1 ^ İ 4 1 T I 6 1^

C (• 1 s \ 4 1 ! 1 2 1 1 1

1

(şekib2)

X cismi ikinci defa hareket ettiğinde ^ nolıı karenin üzennde olmu.Ş olur. Aynı şekilde Y cismi d c .î nolu karede olmuş olur.

(şekib.î)

İşte bu sınırda >; ve y cisimleri karşı karşıya gelmiş olurlar. Fakat burada iki cisim aynı hizada değillerdir. Şekilde de bu açıkça görülmektedir. İki cisim üçüncü hareketlerini gcrçekleştitdiklerinde x cismi dc y cisnü de 4 nolu kare'nin iızerımie bulunmuş olurlar.

Dördüncü şekilde bn açıkça görülür;

121

4 . Birbirinin yanına on a)cı ( 1 6 ) ferdî cevherin bir İcare biçi­

minde dizildiğini varsayalım, bu diziliş 4 X 4 şeklinde olacaktır;

o o o o o o o o o o o o o o o o

Biz cevherleri birbirinden ayrık bir şekilde dizdik. Aralarında boş­

luk olmaksızın birbirine bitişik bir biçimde dizildiklerini varsayalım;

kuşkusuz bu durumda kenarlar (edlA') birbirine eşit olacaklardır. Çünkü her kenar dört parçadan oluşmaktadır. Çap da dört parçadan oluşmak­

tadır. Bundan dolayı karenin çapının, kenara eşit olması gerekecektir.

Oysa bu imkansızdır. Çünkü kare'yi birbirine eşit iki parçaya ayıran

1 1 1 ı

1

î S u

1 6 i 5 1 4 - 1 3 i 2 I 1 i

(îckil:4)

Bu pozisyonda iki cisimden her biri diğerini geçmiştir. Bunun anlamı şudur: İki cisim üçUncü şekilde görüldüğü gibi karşı karşıya gelmişlerdi, bu pozisyonda ise birbirlerini geçmiş g ö r ü n m e k t e d i r l e r . Karşı karşıya gelme ve birbirini g e ç m e bu şekilde gerçek­

leşmiş olur. Fakat karşı karşıya gelme ve birbirini g e ç m e aynı hizaya gelmeksizin ger­

çekleşmiştir. Ç ü n k ü aynı hizaya gelme, karşı karşıya gelme ile, g e ç m e n i n ortasındaki bir konumda gerçekleşir. Bu pozisyon ise cisimleri karşı karşıya v c birbirini g e ç m e y e a k t a r a n daha az bir hareketi gcıektirmektedir. Fakat bu tüt bir hareket mümkün de­

ğildir. Ç ü n k ü d a h a yavaş h a r e k e t , iki ci.smi karşı karşıya ve birbirini g e ç m e y e nak­

leden hareketin m e k a n ı n d a n d a h a küçük bir mekanı gerektirmektedir. Oysa böylesine kiıçük bir mekan m e v c u t değildir. Zira iki cisimden her biti iki çizginin kendilctinden oluştuğu lek bir cisme düşmüştür. C ^ v h e r - i f e r J i n i.sc )J»rçH.sı yoktur ki iki cismi knrşı t a r t ı y a v e y a birbirini g e ç m e y e n a k l e t t i r e n h a r e k e t t e n d a h a kuçilk bir h a t c k e t l c t a m a m l a n s ı n . Öyleyse iki cisim aynı hizaya gelmeksizin karşı karşıya g e l m e k t e v c birbiılcıini geçmektedirler. Bunun imkansızlığı ise apaçıktır. Zira aynı hizaya gelmek-.sizin iki şeyin birbirini geçeceğini akıl kabul etmez. Bunu imkansız kıl»n şey ise, ab vc cd çizgilerinden her birinin altı c e v h c r - i fertten oluştuğunu varsaymamızdır. Öyleyse böyle bir varsayım da imkansızdır. Bu durumda c c v h c r - i ferdin varlığı da imkansız ol­

muş oluyor. I j t c bunlar adım adım, Gazâlî'nin sembollerle ifade e ı ı i t l e n n ı n uzun izahı­

dır,

çap, her zaman kenardan daha büyüktür. Bütün kareler için bunım böyle olduğu gözlem ile bilinir. Geometrik kanıt''" (burhan) bunu or­

taya koyar, ferdî cevherin kabıd edilmesi ise bunu imkansız kılar.

5. Güneşli havada yere dikilen bir tahta parçasını varsayalım. Bu tahtanın zorunlu olarak bir gölgesi olacaktır ve tahtanın tepesinin göl­

gesinin sınırından, ışın, bit doğrusal çizgi şeklinde güneşe doğru uzaya­

caktır. Güneşin hareketiyle bu doğrusal çizginin de hareket etmesi ge­

rekir. Çünkü ışın, ancak doğrusal olarak düşer. Güneş hareket ettiği halde gölge hareket etmiyorsa, doğrusal çizginin iki kenarı vardır de­

mektir: Kenarlardan biri güneşin daha önce bulunduğu yerin sınırın-dayken diğer kenar, güneşin intikal ettiği ikinci yerin sınırındadır.

Oysa bu, mümkün değildir. G ü n e ş i n hareketini tek bir parça kabul edersek, bu durumda gölgenin hareketi bir parçadan az olacaktır, parça da bölünmüş olacaktır. Gölgenin, güneşin hareket ettiği gibi hareket etmesi mümkün değildir. Çünkü güneş büyük mesafeler katederken, gölge ancak arpa boyu yol almaktadır.

6. Demirden veya taştan bir değirmen taşı döndüğünde, kuşkusuz merkezin parçaları, kenarın parçalarından daha az bir hareketle hareket eder. Çünkü ortanın daireleri, kenarların dairelerinden küçüktür.

Çevre hareket ettiğinde parçalanır:

50. Çünlcü A B C I ! ) karesinde dört dik k e n a r açı hıılıınmaktadır v e bunlar şu jekilde gösterilir: a < b < c < d A y r ı c a yarı çapı da dik dörıgeni AC.'B ve DC^B ü ç g e n l e r i n e ayırır. AC^B üçgenini ele aldığımızda t.'.A.B açı.sının dik a ç ı olduğunu görürüz . Zira ACR açLsı kare'nin açılarından biridir. Ü ç g e n i n rüm a ç ı l a r ı iki dik açıya eşit oldu­

ğundan C A B açısının A C ' B ve APıQ açılarından büyük olması gerekir. Ç ü n k ü geniş açıyı en büyük kenar karşılamaktadır. Öyleyse .AC^B üçgeninde B C kenarı, A C ve A B kenarlarının iıer birinden büyüktür. A y n ı şekilde 1X^B üçgenindeki hQ kenarının diğer iki kenarı oluşturan A C ve A B kenarlarının h e r birinden büyük olduğunu da ispat edebiliri:. G e o m e t r i k delil bunu gerektirir. Fakar B C k e n a r ı n ı n dürt c e v h e r d e n mey­

dana geliyor olmasının bir gereği olarak kenarının A C , A B v c I X - , D B kenarların­

dan h e r birine eşit olması gerekeeekrir. G e o m e t r i k deli! doğru olduğuna göre o n u n so­

n u c u n u n da doğru olması ve sonuca aykırı o l a n şeyin de geçersiz olma.sı gerekir. G e ­ ometrik delilin sonucunun getegine muhalefet, dik d ö r t g e n i n dört cevheri fertten olu­

şuyor olması varsayımına d a y a n m a k t a d ı r . Kare'nin varlığı kendi özünde geçersiz bir şey değildir. Kare'nin g c ç e r s i : olması, yukarıda da izah edildiği gibi oluşumuna cevher-i fertlercevher-in gcevher-irmcevher-iş olmasıdır. Zcevher-ira ferdî c e v h e r cevher-i n varlığı muhaldcevher-ir Gazâlî'ncevher-in kendcevher-i dilleriyle konuştuğu filozofların iddia.sı budur. İşte G a z â l î ' n i n "cevheri fertle bu imkansızdır" sözünün anlamı budur.

Bu durumda ya merkez, kenardan daha az hareket eder ve parça bö­

lünür, veya hareket etmez. Değirmen caşmın bir kısmmm hareket edip, bir kısmınm hareket etmemesinin gerçekleşmesi için değirmen taşmm bütün parçalarmm birbirinden ayrdması gerekir. Oysa duyular vasırasıyla bumm mümkün olmadığı bilinir. Çünkü değirmen taşının parçalan kesinlikle birbirinden ayrılmaz,

*

İ k i n c i görüşün geçersizliği: Cisim; birleşik de^klir, ianımı ve haki-katiyle tek bir varlıktır diyenlerin görüşü de geçersizdir:

Bütün yönlerden bir olan nesnenin birinin doğrulanması. Öteki­

nin yanlışlanmasını gerektiren iki terimle ifade edilmesi düşünülemez.

Zira biz akim her cisimde birini onaylamanın ötekini onaylamayı ge­

rektirmeyen iki husus tespit ettiğini görüyoruz. Cisimsel form zorunlu olarak ittisalden ibarettir ve muttasıl cisim zorunlu olarak ayrılmayı (inrisal) da kabul eder. Ayrılmayı kabul eden cisim ise ya ittisalin aynıdır veya aynı değildir, Intisali kabul eden cismin, ittisal ile aynı olması imkansızdır. Zira kabul eden, kabul edilenle beraber kalan şeydir, bundan dolayı, "yokhık, varlığı kabi.il etti" denilemez. Öyleyse ittisal, intisali kabul etmez. Bu durumda cismi ittisal ve intisala;

ikisine birden kabiliyetli kılan başka bir durumun olması gerekir, İşte bu iki durumu birden kabul eden şeye terim olarak heyıda denilmekte­

dir.

Kabul edilen ittisal de form diye isimlendirilir. İttisalin olmadığı bir cisim düşünülemez ve ittisal, ancak muttasıl bir şeyde düşünülebilir.

Uzanım (imtidad) da ancak doğrusal bir cisimde bulunur.

ittisal, tanımda ve hakikatte, intisal ile aynı değildir, ikisi mekan itibariyle birbirinden farklı değillerdir ve duyu da bunların farklılığını ayırt edemez. Fakat akıl vasıtasıyla bunlar birbirinden ayırt edilebilirler.

Çünkü akıl kesintisizlik ve kesintisiz cisim hakkında ayrı ayrı kararlar verebilir. Örneğin akıl, kesintisizliğin, ayrılmayı kabul etmesinin imkansızlığına hükmederken, kesintisiz cismin ayrılmayı kabul edeceğine karar verebilir.

A k ı l , nesnede değişimlerin olduğunu idrak eder. Oysa nesne kendi İçinde değişim gerçcklcştirmez. H e r cisimde form \'e lieyûlanm var olduğunun açık delili işte budur.

İlahî zat, aklî üz ve ilintisel özlin herhangi birinde ittisal vc intisalin varsayılması imkansızdır. Bunlarda herhangi bir birleşimin olması da gerekmez. Cisimler ise zorunlu olarak form ve heyuladan meydana gelirler.

Yukarıda anlatılanlardan üçüncü görüşün doğru olduğu ortaya çıkmaktadır yani cisim, ne sonlu ne de sonsuz, parçalanmayan cüzler­

den birleşmiş değildir. C i s i m , sonsuz cüzlerden meydana gebeydi, cis­

min bir kenardan başka bir kenara bir mesafe katetmesi İmkansız olurdu. Çünkü bir cismin yarısının yarısına ulaşmadan, cismin yansına ulaşılamaz. Aynı şekilde yarının yarısının yarışma, yarının yarısının yarısına şeklinde devam eder. Böylece cisimde katedilmcsi m ü m k ü n olmayan sonsuz yarımlar yer almış olur. C i s m i n fİİİÎ olarak değil, güç olarak cüz'ü vardır. C i s m i n , parçalandığında cüzleri; kesildiğinde parça­

ları; bölündüğünde bölümleri olmuş olur. Cisim bölünendir diyen, bunu; cisim, bölünmenin meydana ^eime^ine ^ifltkmdır, anlamında söy­

lemiyorsa, hatadadır. Örneğin cisim kesilendir ve ayrıktır diyen ha­

tadadır, kesintisiz tek cisim, nasıl kesik ve ayrık olabilir? C i s i m bö­

lünmeye y a t k ı n olabilir. B ö l ü n m e ( i n k i s â m ) , kesilme ( i n k ı t a ) , parçalanma (tecezzü) eşanlamlı ibarelerdir ve hepsi dc fiiilî olarak değil, güç olarfik tek cisimde bulunurlar. B u özelliklerin fiilî olarak cisimde bulunması şu üç durumda m ü m k ü n olabilir:

1. C i s i m , parçaların birbirlerinden ayrılması ile kesildiğinde.

2. R e n k l i odunda olduğu gibi, cisimdeki ilintinin değişmesiyle;

m ü m k ü n olabilir. Çünkü; beyaz, siyahtan başkadır.

3. V e h i m ile içişimde bölünme ve kesilme fiilr olarak var olabi­

liri. Bu da düşünceyi bir kenara yöneltip diğer kenardan

uznklaşnr-makla gerçekleşebilir. Bu durumda düşüncenizi yönelttiğiniz kenar, yö­

neliminizi kestiğiniz kenardan farklı olmaktadır. Düşüncenin bir ke­

nara yöneltilmesi, parmakların bir yere konulması gibidir; parmaklar bir tarafa konulduğunda parmaklara temas eden kenar, temas etmeyen kenardan farklı olacaktır, bundan da bölünme meydana gelir. Aynı şe­

kilde düşünceyi yönelttiğiniz kenar, düşüncenizi yöneltmediğiniz ke­

nardan ayırt edilir. Bundan dolayı zihnin cismi, cüz'ü olmayan bir ola­

rak düşünmesi zordur. Çünkü vehm. daha ö n c e kenarları belirlemeye ve ölçülerle bazı cüzler oluşturmaya alışmıştır. Bu durumda da cisim zi­

hinde meydana gelen bir ayrımla ile bölünmüş olur. Aslında bu bö­

lünme cisimde değil, zihnin aktivitesiyle cisimde meydana gelmiştir.

Evet cisim, zihnin eylemine hazırdır. Bu bazırltklılığın ortaya çıkması, hazırlıklı olunan şeyin kolayca elde edilmesi ve hayalin kendisinden ayrılmaması yüzünden zihin, İbir testinin içindeki! su gibi, parçaları birbirine benzeyen cismin bir olduğunu onaylamaya kanaat getirecek şekilde cismi algılar. Oysa biz şunu diyoruz: "Biliniz ki, testinin dibin­

deki su, testinin yüzeyindeki sudan başkadır ve bu gerçektir. Çünkü bö­

lünme, temas edilen yerin ilintilerinin değişmesiyle meydana gelmiş­

tir." Sonra da diyoruz ki: "Zihin, testiye temas etmeyen iki cüz varsay­

maktadır; testinin sağındaki su, testinin solundaki sudan başkadır, za­

ruri olarak bu da doğrudur." Bölünme, sağ ve soldaki birbirinin karşı­

sında yer alan ya da testinin yüzeyine yakın veya ortasında yer alan İlintilerin farklı olması ile meydana gelmiştir. Bütün bunlar bölün­

meyi gerekli kılar. Bu farklılıklar ortadan kaldırılıp, bütün yönlerden birbirine benzer bir cisim kabul edildiğinde akıl, bunların bir oldu­

ğuna hükmeder. Böyle bir cismin fiilî olarak parçaları yoktur, fakat parçalanmayı kabul etmektedir.

Bu konudaki kapalılık böylece kaldırılmış oldu.

M A D D E ( H E Y U L A ) V E F O R M U N B İ R B İ R L E R İ N D E N B A Ğ İ M S İ Z O L A M A M A L A R I

Heyula'nın, form olmaksızın kendisine ait fiilî bir varlığı yoktur, Heyula daima formla birlikte bulunur. Form da heyula olmadan kendİ başına bulunamaz.

Detİl: heyulanın formsuz olamadığı iki durum vardır:

1. Heyula, form ile bulunursa ya kendisine ve yönüne el gibi du­

yusal bir işaretle işaret edilir veya işaret edilemez. Kendisine işaret edili­

yorsa, heyulanın iki yönü var demektir. Bir yönden gelip kendisine ulaşan, diğer taraftan gelip kendisine ulaşandan farklıdır. Heyula bu­

nunla bölünür ve kendisinde cisimsel form meydana gelir. Çünkü ci-simsel formun, bölünmeyi kabullenmekten başka anlamı ve gerçekliği yoktur. Heyulaya işaret edilmemesi ise bir anlam ifade etmez. Çünkü form heyulada yer edindiğinde, ya heyulanın her yerinde bulunur ya hiç bir yerde bulunmaz ya da herhangi bir yerinde bulunur, diğer ye­

rinde bulunmaz. Ü ç bölümleme de geçersizdir, zira kendisine form bo-şalıılanm kendisi geçersizdir.

Formun her mekanda bulunmasının veya h i ç bir yerde bulunma­

masının geçersizliği açıktır. Fakat formun bir yerde bulunup başka yerde bulunmasının geçersizliği ise şuna dayanmaktadır; Cisimsel form, ci­

simsel olması dolayısıyla belli bir yere ihtiyaç hissetmez. Cisimsel form için bütün mekanlar birdir. Belli bir yere tahsis edilmesi cisimselliğin üzerine "artık" bir şeyle olmaktadır. Bu da şunun denilmesi ile olmak­

tadır: Heyula işaret edilen yerdedir, form, heyula ile orada karşılaşmıştır ve onunla özelleşmiştir. Heyula işaret edilen yerde olmasaydı, heyula­

nın bir mekanı bırakıp başka bir mekana has olması imkansız olurdu.

Cizmin, özü itibariyle hiç bir mekana ait olmaması gerekir. Cisim, cisim olma bakımından bütün mekanlarla e§ıt hır komana scdıiptir denilirse;

Denilir k i ; Kesinlikle şunu diyoruz: Heyulada yer eden bir form olmadan, heyulanın fiilî olarak kaim olması nasıl düşünülemiyorsa, aynı şekilde türünü tamamlayan cisimsel îorma, artık bir husus eklen­

mediği sürece, at, insan ve benzerleri olmayan, mutlak bir canh düşü-nülemediği gibi, sadece cisimsel formla, mutlak bir cismin varlığı da düşünülemez. Bilakis türün tamamlanması ve varlığın meydana gelmesi için ayırımın, cinse izafe edilmesi gerekir. Öyleyse varlıkta asi olarak, gök, yıldız, ateş, hava, ter, su ve bunlardan meydana gelen şeyler gibi, mutlak bir cisim yoktur sadece özel cisimler vardır. Bunlar formların­

dan dolayı bazı yerleri hak edip bazılarını hak etmezler. Toprak gibi;

toprak, toprakhk formu sayesinde merkezi hak etmiştir. Ateş; ateşsel

formundan dolayı çevrenin kenarında bulunmayı hak etmiştir. Diğer türler de bunlar gibidir.

Gerekümie (ilzam) tek bir türün mekanının cüzlerimle daima vardır.

Denizdeki suyun bir cüzîme işaret ettikten .vonra; bu su. su olduğundan do­

layı. mıî/<flnm şu cüzünü hak etmiş değildir, bu suyun denizin ortasına daha uzak veya yakın olması nıümkündıir, Öyleyse suyu o mekana özgü kılan ne­

dir? diye sorulursa;

Denilir ki: Sudaki akıcı form, kendisinde yer edindiği heyula ile bu mekanda karşıla.5mıştır. Örneğin hava, havayı suya dönü.ştürcn so­

Denilir ki: Sudaki akıcı form, kendisinde yer edindiği heyula ile bu mekanda karşıla.5mıştır. Örneğin hava, havayı suya dönü.ştürcn so­

Belgede FELSEFENIN TEMEL ILKELERI (sayfa 121-136)