• Sonuç bulunamadı

FELSEFENIN TEMEL ILKELERI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "FELSEFENIN TEMEL ILKELERI"

Copied!
315
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)
(3)
(4)

FELSEFENIN TEMEL ILKELERI

( M A K Â S I D U ' L - F E L Â S İ F E )

E B U H A M t D E L - G A Z Â L Î

Arapça'dan Çeviren C e m a l e d d i n E r d e m e i

Sunuş

Prof. Dr. A l p a r s l a n A ç ı k g e n ç

Giriş ve Tahkik ' S ü l e y m a n D ü n y a

(5)

Ebû Hamid Muhammed b. Muhammed el-Gaıâlî, hicrî 450, miladî 1058 yı!ındn Horasnn'm Tı'ih jchrinde doğdu, 1077'der 1085'e kadar tmamu'l-Haremeyn el-Cııvcynî'dtn ders aidi. tlnutı vüfHlından sonra Nizsmu'l-Miillt'ün yanına giici. Onun ilmî müşaviri vc bMjhııkııkçusu (ilJu.

lOyi'dt! henüz 33 yakındayken Nizamu'l-Mülk tarafından o dönemin ctı önemli İlmî unvanı olan lİ»i(dHt Nizamiye Medresesi basmüderrisliğine atandı, liıı medresede sayıları 300't viirnrı öğrenciye durs verdi. Altı ay kadar devam eden tiddi bir ilmî şüpheciliğe kapıldı. Hayatının bundan sunrakı dovrciindc yaşamını ziihd ve ibadetle geçirdiği biliniyor, 111 l'de doğduğu yer olan Tûs'da veiaı ı.'dcn Gazâlî yetmişe yakın eser yazmış, bıınların önemli bir kısmı da Türkçe'ye ^t-vnlmiştır. İhyâıı Ulflmiiddîn, Mj;kâtu'l-Eııvâr, Tehâjuı'ut-Felânfe, K\myâ-\ Saadet, EI-MuııJıı;ıı mm ed-DalSl, ei- ,MiUlos/fl, el-lkc\sâıi fi'l-Uikad gibi kilapları Tıırkçe'yc çevrilenlerden sadece bir kaçıdır.

V«dİ Yayınları: 180 Felsefe Dizisi: 19 Ebli Hamid El-Gaziîlî Felsefenin Temel İlkeleri

Arapça'dan çeviren Cemaleddin Erdemci

Prof Dr. Alparslan Açıkjjenç GiTİfve TMâk Süleyman Dünya Çeviriye Esas Alınan Metin

Makâsıd'nl-Felâsife (Süleyman Dünya tahkiki) Kahire: Dâru'l-Maâril', I9fi!

Yayma Hazırlayan Yasin Akray &. Ercan Çcn

© V a d i Yayınları. 1997 1. Basım, Eylül, 2001 2. Basım, Kasım 2002 KafKik Ttaamm

Uğtıt Erbaş

Diîgı, Sayfa diiıeni ESAM Montaj, Baskı ve Cilt

ÜHSer Matbaası ISBN 9 7 5 - 6 7 6 8 - 1 5 - 0

www.vadiyayinlari.com

VADİ YAYINLAllI

(6)

IÇINDEKILER

Çevirenin Önsözü ^ Sunuş: Alparslan Açıkgenç ^'

Giriş: Süleyman Dünya • Mukaddime: Gazâtî

1. BÖLÜM MANTıK

M A N T I K İ L M İ N İ N F A Y D A L A R I VE B Ö L Ü M L E R İ 41

M A N T I K İLMİNİN F A Y D A L A R İ ^'î M A N T I K İ L M İ N İ N K I S I M L A R I V E T E R T İ B İ 4 4

I . M A N T I K İ L M İ N İ N B Ö L Ü M L E R İ 4 6

L A F I Z L A R I N D E L Â L E T İ 4 6

I I - T Ü M E L K A V R A M L A R

İ L İ Ş K İ L E R İ N İ N F A R K L I L I Ğ I V E K I S I M L A R I 5 0

İLİNTİSEL'IN ( A R A Z Î ) B Ö L Ü M L E R İ 52 Ö Z S E L ' E ( Z A T Î ) D A İ R A Y I R I M L A R 5.3

I I I - T E K İ L A N L A M L A R I N B İ R L E Ş İ M İ V E Ö N E R M E L E R İ N K I S I M L A R I 57

Ö N E R M E Ç E Ş İ T L E R İ 5Ö A - Yüklem vc Şart Esasına G ö r e Ö n e r m e 5 8

LYüklemli Önerme: 58 2 , Bitişik Sardı Önerme: 5 « R- Yüklemlerine Gıirc Ö n e r m e l e r 59 C - K o n u İ anna G ö r e Ö n e r m e l e r 6 1 D-Yüklcmin Konuyla İlişkisi Bakımından Ö n e r m e l e r 62

E - O n c r m e l c r i n Rirhirini Nakzermcsi 6.1 F - A k s e t m e Durumuna G ö r e Ö n e r m e 6 5 I V . K I Y A S ' I N Y A P I L A C A Ğ I Ö N E R M E L E R İ N B İ R L E Ş İ M İ Aft

1. K I Y A S I N F O R M U 6 6 K E S İ N ( İ K T l R A N l ) K I Y A S L A R 67

S E Ç M E L İ ( İ S T İ S N A U ) K I Y A S L A R 7 6

H U L F Î K I Y A S 79

(7)

A N A L O ] ! ( T E M S İ L ) • 8 0

BİRLEŞİK K I Y A S L A R « 4 2. K I Y A S I N M A D D E S İ 8 6

1. Evveliydi 8 ? 2. MdJısusât ^8 3 . Mucerrebât

4 . Mutevatir Bilgfler 8 8 5 . Kıjası, tabii olarak kendisinde bulunan önermeler (Fıtriyât) 8 9

6. Vehmiyat 8 9 7. Me^hûraı 9 0 8. Makbulât 9 1 9 . Museliemât 9 2 İO. Mu^ebhthât 9 2 î i. Görünürde mefhurlar 9 2

12. Mazmmât 9 3 İ3. Muhayyeldi 9 3 Ö N C Ü L L E R İ N K U L L A N I M I N A D A İ R 9 3

K I Y A S A DAIR S O N S Ö Z 9 5

V . B U R H A N V E K I Y A S I N E K L E R t 9 8 I- Bilimsel somlar ve kısımları 9 8 İL Burhanî kıyaslar 9 9 ]]I- Burhanî İlimlerin Kullanıldığı Yerler 1 0 0

]V- Bıırhan'm Öncüllerinin Şarriarı 102

IL BÖLÜM ILAHIYAT

B İ R İ N C İ M U K A D D İ M E ; İ L İ M L E R İ N S I N I F L A N D I R I L M A S I 1Û8 İKİNCİ M U K A D D İ M E : M A T E M A T İ K , T A B İ A T V E

M E T A F İ Z İ K BİLİMLERİNİN K O N U L A R I N A D A İ R 111

M A K A L E L E R

B İ R İ N C İ M A K A L E : V A R L I Ğ I N K I S I M L A R I , H Ü K Ü M L E R İ

V E Ö Z S E L İ L İ N T İ L E R İ U 3 I. A Y R İ M : C E V H E R V E İLİNTİ O L A R A K V A R L İ K 113

C İ S M İ N H A K İ K A T İ 116 C İ S İ M L E R İ N F A R K L İ B İ R L E Ş İ M B İ Ç İ M L E R İ 1 1 8

M A D D E ( H E Y U L A ) V E F O R M U N B A Ğ I M S I Z O L A M A M A L A R I 1 2 6

ILINTILER ( A R A Z L A R ) 1 2 9 İ L İ N T İ L E R İ N Ö G R L E R I H i n. A Y R I M ; T Ü M E L V E T İ K E L O L A R A K V A R L I K 137

T ü m e l ve tikele dair kurallar 137

(8)

ıV. AYRIM: Ö N C E L I K V E S O N R A L I K B A K ı M ı N D A N V A R L ı K 146

V . AYRıM; NEDEN V E NEDENLI O L A R A K V A R L I K 147 Vı. AYRıM: S O N L U V E S O N S U Z O L M A B A K ı M ı N D A N V A R L ı K 151

S O N S U Z L U Ğ U N JMKANS/2LıĞı 152 VII. A Y R I M : FİİLÎ V E G Ü Ç H A L İ N I 3 E O L M A K B A K İ M İ N D A N V A R L İ K 15.5

VIII. A Y R İ M : Z O R U N L U V E M Ü M K Ü N V A R L İ K 1 5 8

İ K İ N C İ M A K A L E : Z O R U N L U V A R L I K : Z Â T ' I V E S I E A T L A R I 163

Ü Ç Ü N C Ü M A K A L E : İ L K V A R L I Ğ I N S I F A T L A R I ,

İ D D İ A L A R V E B İ R G İ R İ Ş 174 S ı F A T L A R A D A I R S O N SÖZ 195

D Ö R D Ü N C Ü M A K A L E : V A R L I K L A R I N K I S I M L A R I 198

GÖKSEL CISIMLER 2 1 0

B E Ş İ N C İ M A K A L E : E Ş Y A N I N İ L K P R E N S İ P T E N V A R O L M A S I 2 2 4

NEDEN V E NEDENLILERIN T E R T I B I 224 N e d e n ve Nedenlilerin, Nedenlerin Nedeni O l a n Bır'e Yükselmesi 224

ııı. BÖLÜM TABIAT BILIMLERI

B İ R İ N C İ M A K A L E : B Ü T Ü N C İ S İ M L E R D E B U L U N A N

O R T A K Ö Z E L L İ K L E R 2 3 8

1. H A R E K E T 2 3 8 2 . M E K Â N 2 4 4 İ K İ N C İ M A K A L E : B A S İ T C İ S İ M L E R V E Ö Z E L M E K A N L A R ' A D A İ R 2 5 0

Ü Ç Ü N C Ü M A K A L E : K A R I Ş I M L A R V E B İ R L E Ş İ M L E R 2 6 4

Birinci inceleme: Karışımın ( m i î a c ) hakikati 2 6 4 İkine i inceleme; Unsurların ilk harmanlanması 2 6 5 Ü ç U n c ü inceleme: Buhar maddesinden, atmosferde olujan şeyler 266

Dördüncü inceleme: D u m a n maddesinden meydana gelen jeyler 269

Besinci inceleme; Madenlere dair 2 7 0

D Ö R D Ü N C Ü M A K A L E : B İ T K İ S E L , H A Y V A N S A L

V E İ N S A N Î N E F S E D A İ R 272 ZAHIRÎ İ D R A K L A R I N GERÇEKLIĞI 2 7 4

I Ç ( B A T ı N ı ) D U Y U L A R 2 8 0 ı I N S A N ı N E F S 282

B E Ş İ N C İ M A K A L E : E A A L A K I L D A N N E F İ S L E R E V E R İ L E N L E R 293

(9)
(10)

Çevirenin Önsözü

İslâm dünyasının yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden biri olan Gazâİî, kelam, felsefe, mantık, tasavvuf ve usûre dair yazdığı eserlerle İslâm düşüncesinin gelişimine önemli katkılarda bulunmuş ve Hüccetu'l İslâm unvanına layık görülmüş bir alimdir, islâm düşüncesinin hemen hemen her alanında eserler vermiş olan Gazâlî, kelâm ilminde bir çığır açmış ve mutaahirin kelâmını başlatmıştır. Bu dönemin en belirgin özellikleri k e l â m ilminde m a n t ı ğ ı n bir ölçü olarak kullanılması ve felsefî konuların incelenmesidir. Gazâlî kelâm ilminde "mütekaddİmîn" ve "müteahhirîn" şeklinde bir ayırımı meydana getirirken, İslâm felsefesinde de bir kırılma meydana getirdiği kabul edilmektedir. O n u n felsefeye yönelttiği eleştirilerin felsefi düşünceyi yıktığı ve gerilettiği iddia edilmektedir. Gazâlî'ye kadar islâm bilginleri genelde felsefe karşısında ifrat ve tefrit şeklinde bir tutum sergilerken, Gazâlî ilk defa felsefeyi anlamaya çalışmış ve aynı zamanda ona sert eleştiriler yöneltmiştir.

Gazâlî ö n c e l i k l e eleştireceği konuyu hak-batıl, doğru-yanlış ayırımı yapmadan ortaya koymaya çalışır, daha sonra da eleştiri işine girişir. Gazali bunu bir metot olarak benim.'^emiş görünmektedir.

Nitekim onun batınîler ve felsefeciler karşısındaki tutumu bu şekilde olmuştur.

İslâm düşüncesini besleyen ana damarlardan birini felsefe oluştur­

maktadır. Müslümanlar çok erken bir dönemde Yunan felsefesi ile tLi- nışmış, tercümeler yoluyla ondan istifade etmeye çalışmışlardır- Ozellikle Aristo felsefesi Müslümanlar arasında ilgi görmüş ve İalâın dünyasında bu kaynaktan beslenen Kindi, Fârâbî, Ibn S i n a gibi Meşşâî filozoflar yetişmişlerdir. Bir kelamcı olan Gazali felsefeye de ilgi duymuş ve bu alanda eserler yazmıştır. Bu eserlerin ilki Makâsıdu'i- Pelâsife'6'\T. Gazâlî bu eserinde felsefecilerin görüşlerini aralarında doğru-yaniış, hak-batıl ayırımı yapmadan olduğu gibi aktarmaya çahş-

(11)

Tehâfütü'l'Felâsife adlı eserine bırakmıştır. Gerçekten de Gazâîî bu ese­

rinde felsefecilerin mantık, ilahiyat ve tabiat bilimlerine dair görüşle­

rini aktarırken son derece titiz davranmıştır,

G a : â l f n i n Tehâfütü'l Felâsife adlı eseri Prof. Dr. Bekir Karlığa ta­

rafından daha önce Felsefecilerin Tutarsızlık adıyla tercüme edilip ya­

yınlandığı halde bunun bir girişi mahiyetindeki Makâsıdu'l-Felâsife adlı eseri bu güne kadar tercüme edilmemiştir. Gazâlfnin felsefeyle olan ilişkisinin ortaya konulması, düşünce seyrinin öğrenilmesi ve islâm felsefesinin öğrenilmesinde bir ilk adım olabilecek bu kitabın tercüme edilmesini bu açıdan gerekli gördük.

K i t a b ı n edisyon kritiğini yapıp A r a p ç a olarak yayınlayan Süleyman Dünya metnin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmak amacıyla dipnotlarla açıklamalarda bulunmuştu. Biz de onun bu notlarını olduğu gibi tercüme ettik, zorunlu açıklamalar yapma zo­

runda kaldığımızda bLinu yıldız işaretiyle gösterdik.

Kitabın adının Türkçe karşılığı FeUefecilerin/Filozofhmn Melisadan olduğu halde içerdiği k o n u l a n göz Önünde bulundurarak sayın Alparslan Açıkgenç'in de tavsiyesiyle Felsefenin Temel İlkeleri adıyla yayınlamayı uygun gördük.

Bu eserin tercümesi esnasında yardımlarını esirgemeyen tüm dost­

lara, özellikle Makâsıd'm Gazâlî'nin eserleri içindeki yerini ve felsefeye olan katkısını tanıtan bir sunuş yazısı gönderme nezaketinde bıılunan hocamız Prof. Dr. Alpaslan A ç ı k g e n ç ' c , kitabın ilahiyat ve tabiat bilimleri bölümlerini okuyup gerekli düzeltmeleri yapan A . Ü. ilahi­

yat fakültesinden Dr. Gürbüz Deniz ile yine aynı fakülteden, kitabın Mantık bilimleri bölümünü okuyup düzeltmelerde bulunan Dr. İsmail Köz'e, Vadi Yayınları'nın emekdarîarı ve editörleri olan Ercan Ş e n ve Yasin A k t a y ' a teşekkürü îfâ edilmesi gereken bir borç olarak görüyorum.

Yüce Allah'ın bizi çalışmalarımızda muvaffak kılmasını diliyorum

Cemalettin Erdemci Ankara, Eylül 2 0 0 0

(12)

İkinci Baskıya Önsöz

Çevirisini yaptığımız "Makasidu'l-Felâsife"nin birinci baskısı kısa denilebilecek bir sürede tükenmiş bulunmaktadır. Çevirinin birinci baskısına dair eleştiriler yöneltilmişti, bu eleştirileri göz önünde bulundurarak kitabı baştan sona, gözden geçirdik. Ayrıca kitap baskıya girdikten sonra tercümeye esas aldığımız S ü l e y m a n Dünya'nın baskısının yanı sıra Muhyiddin Sabri el-Kurdî tarafından Kahire'dc yayınlanan bir baskısının daha olduğunu öğrendik, ikinci baskıya hazırlarken Muhyiddin S a b r i ' n i n baskısını da gözönünde bulun­

durduk ve farklılıklara işaret errik.

Yüce Allah'ın bizi çalışmalarımızda muvaffak kılmasını diliyorum

Cemalettin Erdemci Ankara, Kasım 2002

(13)
(14)

S U N U Ş

A L P A R S L A N A Ç I K G E N Ç

islâm felsefesi tarihini dönemlerine bölmek istersek bunu herhalde ev­

vel emirde Gazâlî öncesi ve sonrası olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Bunu belirrmekten maksadımız, böyle bir dönemlendirmenin doğru ve sağ­

lıklı olduğunu savunmak için değil, Gazâlî düşünce nizamının (system) İslâm felsefesi tarihindeki önemini ifade edebilmek içindir.

Aneak islâm felsefesi tarihinin elimizde geçerli bir dönemlendirilmiş tarihi mevcut değildir. Bunu göz önünde tutarsak, düşünce tarihimizi geçici olarak bile olsa bu şekilde dönemlendirmenin tamamen rastgele olduğunu söyleyemeyiz. Öncelikle bir tarihi dönemlere ayırırken belli zaman dilimleri içerisinde o tarihin geçirdiği önemli değişiklikler göz önüne alınmaktadır. Bu durumda Gazâlî öncesi ve sonrası düşünce­

mizde aynı değişimi muşahade etmekteyiz. Durum sadece bundan ibaret olmayıp Gazâlî öncesi islâm düşüncesinin belli bir takım özellikler içerdiğini ve bunların birbiri içerisinde bir tutarlılığı olduğunu savu­

nabiliriz. Aynı durum Gazâlî sonrası için de geçerlidir. A n c a k genel islâm düşünce tarihi için bu durumu bazı çelişkilere düşmeden savu­

namayız. Mesela Gazâlî öncesi Tasavvuf düşüncesinin daha zahidâne bir yaklaşımı ile Gazâlî sonrası Suhraverdi ve Ibn Arabi geleneği ile felsefeleşen tasavvuf düşüncesi arasında önemli farklılıklar vardır.

Nitekim Gazâlî sonrası islâm düşüncesi bu felsefî tasavvufun ağır etki­

sinde olduğu halde, Gazâlî öncesi İslâm felsefesi bundan uzaktır. Bu farklılaşmada Gazâlî'nin etkin olduğunu ve hatta islâm düşünce tari-

Prof. Dr. Alparsliitı A ç ı k g e n ç , Fatih Ü n i v e r s i t e s i , F e n Edehiyat Fal;üİtcsi Öğretini üyesidir.

(15)

hinin bu yöne doğru akmasında Gazâlî'nin önemli bir rol oynadığmı rahatlıkla söyleyebiliriz.

İslâm felsefesinin akışını böylesine değiştirmede Gazâlî nasıl bir rol oynadı? Bu sorunun cevabını herhalde Gazâlî'nin üç eserini dikkate alarak cevaplayabiliriz. Bunlardan birincisi, el-Münkiz min'ed-Dalal;

ikincisi, Tehafütü'l'Felasife ve üçüncüsü, Mişkatu'l-Envar'dır. Burada Türkçe çevirisinin ilk defa sunulduğu Makâstd el-Felasife, ikinci grup­

taki esere ilave olarak ele alınabilir. Bu üç eser zinciri içerisinde Gazâlî'nin İslâm felsefesindeki yerini göstermeye çalışarak burada kısaca Makâsıd olarak anacağımız bu çalışmanın önemine işaret etmeye gayret edeceğiz.

Mıinktz, Tehafut, ve Mithat üçlüsü, özellikle çeşitli Batı dillerinde yeterince çalışmalara konu olmuştur. Makâsıd ile ilgili çalışmalar ise yok denecek kadar azdır. Bu çalışmaların ortaya koyduğu görünümden de anlaşılacağı gibi Gazâlî kendi devrinin çeşitli düşünce akımlarını ya­

kından takip etmiştir. Bunlardan ilgisini çeken üç tanesine ise ayrı bir önem vermiştir. Bunlar da felsefe, kelâm ve tasavvuf düşünceleridir.

Böylesine önemli bir filozofun bu akımları yakından incelemesi, bun­

lardan hangi yöne kayması ile kendinden sonraki felsefe okullarının yönünün değişmesine katkıda bulunacağı açıktır. İlk olarak Gazâlî Aristocu felsefeyi irdelemiştir. Bunu yapabilmek için Meşşâî olarak ad­

landırılan A r i s t o g e l e n e ğ i n i n felsefi nizamını a n a l i t i k olarak Mflkâsid'da ortaya koymaktadır. Burada da görüleceği gibi Meşşâî felsefe­

sinin üç temel birimi vardir: 1. Mantık, 2. Fizik veya Tabiat Felsefesi ve 3. Metafizik. Gazâlî de tahlilini bu üç açıdan yapmaktadir. Bu ça­

lışmasıyla Tehafüt'e bir nevi giriş hazırlığı yapmaktaydı, Araştırmaları, onun eleştirilerinin daha ziyade metafizik üzerine yoğunlaşmasına yol açmıştır. O n a göre, Meşşâîlerin en fazla hata yaptıkları konu ve bu yüzden de Kur'an'Ia çelişkiye düştükleri alan metafiziktir. Bu yüzden Meşşâî metafiziğinin yeterince incelenmesini Makâsıd'de lüzumlu gör­

müştür.

Makâsıd'm ana hedefini daha açık olarak tahlil edebilmek için fel­

sefe geleneğinin Gazâlî'ye kadar ulaştığı dönemin genel olarak ince­

lenmesi yerinde olacaktir. Bu geleneği Gazâlî çok açık bir şekilde yuka­

rıda zikrettiğimiz eser üçlüsünden Munkiz'de ele almaktadir. Bu eserin-

(16)

deki tahlilinden de anlaşılacağı gibi, Gazâlî ve aslında bütün İslâm dü­

şünürleri 'felsefe' denince sadece ve sadece Yunan felsefî geleneğini ve özellikle de Aristocu düşünce nizamını (svstem) anlıyordu. Onlara göre, 'felsefe' kelimesi bu düşünce nizamına verilen bir ad idi. İslâm medeniyeti içerisindeki felsefeye tekabül eden düşünce nizamı için ise genellikle 'kelam' adı kullanılmakta idi. Fakat bugün için felsefe, arnk Aristocu veya Yunan felsefe geleneğine hasredilen bir ad değil, aksine akıl ile düşünce nizamı kurmak ile ilgilenen bilgi alanına verilen bir addır. Bu önemli konuyu göz önünde rutarsak, Gazâlî'nin yaşadığı zamanda onu filozof olarak tavsif etmek sadece yanlış olmaz aynı zamanda ona bir hakaret olurdu. Hatta yukarıdaki eser üçlüsünden Mun/ci^'den anlaşıldığma göre, Gazâlî kendisini ne bir filozof ne de bir mütekellim olarak görüyordu. Belki o, kendisini bütün bu düşünce nizamlarmı araştıran ve eleştiren bir islâm düşünürü olarak görüyordu.

A n c a k günümüzdeki 'felsefe' teriminin kazandığı anlamı göz Önünde tutarsak ona bugün için bir filozof nazarıyla bakabiliriz. İşte Makâsıd ve hatta Tehafut bu açıdan değerlendirilebilir.

Gazâlî'nin kendi değerlendirmesine dönecek olursak, Munkiz'de Aristocu felsefeyi Islâmî açıdan ele aldığını görürüz. Mantık, matema­

tik ve astronomi gibi bilimlerin ele aldıkları konuların dinin ilgi ala­

nına giren konularla çakışmadığını burada açıkça söylemektedir. Bu durumda bu bilimlerde ileri sürülen nazariyeler, din açısından değer­

lendirilemez. A n c a k biz bunları kendi bilimleri açısından ele alıp in­

celeyebilir ve yanlışları varsa ortaya koyabiliriz. Bu bilimlerde yapılacak yanlışların dini bir sorumluluk taşımadığı böylece anlaşılabilir. Fizikte ise sebeplilik gibi bazı sorunların dini, Önemli bir şekilde ilgilendirdi­

ğini belirtmektedir. Bunun dışında fizik biliminin de dinî bir sorum­

luluk taşımadığı anlaşılmaktadır. Sebeplilik sorununda ise sebep-sonuç arasındaki ilişkinin zorunlu olarak belirtilmesinin eleştirilebileceğini zaten Tehafııt'te ortaya koymuştur. Zira Gazâlî'ye göre, sebep ile sontı- cun zorunlu bağlamışı ileri sürülürse Allah'ın yaratmadaki iradesi orta­

dan kalkmaktadır. Ayrıca mucizelerin aklen açıklanması güç bir durum almaktadır.

Metafizik veya Aristo'nun kendi deyimi ile ilk felsefeye gelince du­

rum tamamen farklıdır. Bu biUmin konusu tamamen dinle çakışmak-

(17)

tadır. O halde bu bilimde dine zıt düşen bir felsefi nazariye zorunlu olarak yanlış olmalıdır. Mesela, metafizik A l l a h ' ı n varlığından ve zatından bahsetmektedir; Meşşâî filozoflara göre, Allah ezelî olmasına rağmen yaratılan kâinat da ezelîdir. Halbuki dinî açıdan kâinatın yara­

tılmış olması onun ezelî değil, hadis olduğunu akla söylemektedir.

Diğer taraftan Allah'ın cüz'iyyatı küllîler suretinde bilmesi bazı önemli sorunlara yol açmaktadır. Çünkü küllîler genel özellikler olduklarından tekabül ettikleri cüz'îler hakkında bi2e net bilgi veremezler. Bu da Allah'ın hâşâ! cüz'îleri bilmediği sonucunu doğurmaktadır. Halbuki Kur'an Allah'ın her seyi en ince ayrıntısına kadar çok iyi bildiğini, yani alîm olduğunu belirtmektedir. İşte burada filozofların düzeltilmesi gerekir. Gazâlî'ye göre bu durumlarda bir Müslüman düşünürünün Kur'an'ı esas alıp konuya öyle yaklaşması gerekmektedir.

Yukarıda sözünü ettiğimiz eser üçlüsünden Mithat'a gelince bu ese­

rin G a z â l î ' n i n takındığı tavrı belirlediğini söyleyebiliriz. Y i n e Munkiz'de belirttiği gibi hakikati araştıranlardan en isabetli yolu seçen- lerin tasavvuf ehli olduğu anlaşılmaktadır. Zira bu araştırmacılar, kendi akıllarına değil, dini olduğu gibi yaşayarak kalbe ilham yolu ile yakîn olarak gelen hakikata güvenmektedirler. Yakînin ise aklen isbata ihti­

yacı yoktur, zira doğruluğu bizzat yaşanmakla bilinmektedir. Ancak bu­

rada tasavvufun tarikat anlamına gelmediğini belirtmek yerinde olacak­

tır ve ne yazık ki Gazâlî'nin tasavvuftan ne anladığını tam olarak or­

taya koyan bir çalışma henüz mevcut değildir. Mithat'la İse, böyle bir hakikatin nasıl ifade edilebileceğinin bir nevi basit bir örneğini sergi­

lemektedir. Böylece zannedersem Makâsıd'in düşünce ortamım biraz da olsa açıklığa kavuşturmuş olduk. Ayrıca bu üç düşünce okuluna Gazâlî'nin yaklaşımını da böylece kısa olarak özetledikten sonra Mokâsıd'ı neden yazdığına ve bu kitapta ele aldığı konulara kısaca deği­

nelim.

Tehafüt'te belirttiğinden anlaşıldığına göre, Gazâlî Makâsıd'i Meşşâî felsefeyi, gayet derinden inceleyip anladığını ispatlamak için yazmıştır.

Neden bunun ispatının gerektiği ise tamamen ayrı bir sorudur. İlk önce, burada Makâsıd'in içeriğinden de anlaşılacağı gibi Meşşâî felsefesi çok soyut kavramlarla ifade edildiğinden anlaşılması biraz zor idi. Uzun bir süre bu felsefeyi çalışmaya dayanamayan ilim adamları anlayamadık-

(18)

lan için Aristocu felsefeyi çalışmayı terk etmişlerdir. Gazâlî bu eseri yazmakla bir nevi bunu anlamaktan aciz olmadığını ortaya koymak is­

temiştir. Gerçi bu yaklaşım yine de yersiz görünmektedir, zira Tehafut gibi bir eseri yazmak zaten bunu isbat için yeterlidir. İkinci olarak, bence asıl amacı da budur, konuya tarafsız yaklaştığını sergilemek iste­

miştir. Gerçek de budur; Gazâlî Meşşâî felsefeyi çok samimi olarak de­

rinden anlamak ve içindeki hakikatlan benimsemek için incelemiştir.

A n c a k bu incelemeleri felsefenin ruhun derinliklerinde yatan itmi'- nan arayıcı iştiyakını dindiremediğinin farkına varmıştır. Bu ruhî itmi'nanı, Gazâlî dinî yaşantıda bulduğundan ve bu yönde çaba gösteren hakikat araştırıcılarının tasavvuf ehli olduğunu anladığından felsefeyi terk edip tasavvuf yolunu seçmiştir. Bu bakımdan Makâsıd'in Gazâlî'nin fikrî gelişmesindeki rolü ciddî olarak önemsenecek kadar büyüktür.

Makâsıd, diğer özet olarak sunulan Meşşâî eserlerinin bir nevi tak­

lididir. Aristo nizamını yanlış anladığı ileri sürülmesin diye Gazâlî bu yolu kasıtlı olarak seçmiştir. Bu açıdan Makâsıd, mesela İbn Sina'nın Uyun el'Hikme* ve Necat adlı eserleri ile karşılaştırılabilir. Bu eserlerde olduğu gibi, Makâsıd Aristo nizamının üç temel esas üzerine kuruldu­

ğunu ve bunların Mantık, Metafizik (llahiyyât) ve Fizik (Tabi'iyyât) olduğunu belirtmektedir. İşte Makâsıd, bu üç önemli bilimi Aristo ni­

zamında anlaşıldığı şekliyle ortaya koymaktan ibarettir.

Birinci bilim olan Mantık, önce iki temel bölüme ayrılmıştır, Aristocuların takip ettiği sınıflandırma da böyledir: 1. Tasavvurât, 2.

Tasdikât. Bu sınıflandırma bilgi nazariyesi açısından yapılmaktadır; zira mantıken insan bir konu hakkında bilgi elde etmek istediğinde önce o konu ile ilgili kavramları öğrenir, sonra o kavramları çeşitli şekillerde birleştirerek o konu hakkında birtakım fikirler yürütür. İşte Aristo mantığında kavramlar bilgisine 'tasavvurât' denmektedir. Bir açıdan ta­

savvuf demek bit nesnenin veya sorunun zihinde kavramsal olarak temsil edilmesi demektir. Bu kavramların birleştirilerek o konu hak­

kında bilgi üretilmesi ise çeşitli cümlelerle olur ki, bu cümlelerin doğru

Rıı eser A l p a r s l a n A ç ı k g e n ç v c M e h m e t H a y r i Kırhiişofjlu rarafından T ü r k ç e ' y e çevrilmiş olup Kitabiyüt Yayınlan tarafından yakmda fjün ışığına çıkarılacaktır.

(19)

veya yanlış olma özelliği vardır. Bu tür cümlelere Aristo mantığında 'tasdikâr' denmektedir. İşte tasdikât hu anlamda bir nevi fikir yürütme bilgisidir. Ancak hu bilgi iki türlüdür; birincisi akıl yürütmeden sadece bir hükümle ifade edilen fikir, ki buna 'önerme' veya eski mantıkta 'kaziye' denmektedir; ikincisi, bu önermelerin akıl yürüterek birleşti­

rilmesi ile oluşturulan ispatlardır ki bunlara da 'kıyas' denmektedir, işte Aristo mantığı, zihnimizin kullandığı bu bilgi edinme şekillerinin bi­

çimlerini inceleyen bir bilimdir. Bu eserde bunları ayrıntılı olarak Gazâlî ortaya koymaktadır.

ikinci bilim ise, ilahiyyâttır. İlahiyat, Aristo'nun metafizik için kullandığı Theologia kelimesinin Arapça'ya çevrilmiş şeklidir. Bazan Aristo'nun kullandığı ilk felsefe (el-felsefet'ul-ûlâ) deyimi de bu bilim için bir ad olarak kullanılmaktadır. Konusu ise varlıkları diğer bilim­

lerde olduğu gibi tek tek incelemek değil, aksine varlığı sadece varlık olarak genel açıdan incelemektir. Bu dunımda en genel varlık olarak Tanrı, bütün varlığın en nihaî noktası olduğundan ilahiyatin temel amacı sadece Tanrı'yi incelemektir. O halde Tanrı, bizzat bu bilimin konusu olduğu halde, varlığa temel alınan diğer cevherler ise, arazî ola­

rak bu bilimin konusu olurlar.

Bu belirlemeden sonra, Gazâlî diğer Meşşâî filozoflarda olduğu gibi sırası ile varlığın ne olduğunu ve genel sınıflandırmasını ele alıp, sonra cisim, cevher, ilinti (araz), kuvve, fiil, vacib, mümkün, madde ve biçim gibi Aristo metafiziğinin temel kavramlarını açıklamaya ça­

lışmaktadır. Bundan sonra Meşşâîlerin Göksel cisimler (el-ecsâm el- semâviyye) hakkındaki metafizik açıklamalarına yer vermektedir.

Makâsıd'âe Gazâlî, bu fikirleri olduğu gibi işlemiş, herhangi bir değer­

lendirme veya eleştirmeye girişmemiştir. Bundan gayesi, yukarıda da be­

lirttiğimiz gibi filozofların görüşlerini yorum katmadan olduğu gibi ob­

jektif olarak ortaya koymaktır.

Meşşâî nizamının ele aldığı üçüncü t e m e l bilim ise, fiziktir (tabi'iyyât). Bu bilim maddeyi, varlık alanına girdikten sonra tabiî alemde geçirdiği değişiklikleri ile ele almaktadır. Bu açıdan madde ilk önce, bil'kuvve varken biçim kazanarak bil'fiil var olur. Maddenin böyle aldığı ilk biçim dört unsurun meydana gelmesine yol açar; dört unsurdan {hava, su, toprak ve ateş), sırasıyla mineral ve madenler,

(20)

daha sonra bitkiler ve hayvanlar meydana gelir. Bitki, maddenin ilk canhiık kazanmış şekli olduğundan bİr hareket kabiliyeti vardır. Aristo felsefesinde ve ashnda eski Yunan felsefesinde hareketin nasıl meydana geldiği bir muamma gibi onları devamlı uğraştırmıştır. Cansız olan maddenin nasıl hareket ettiği onlar için adeta mucizevî bir şeydi. Bu üçıdan Aristo fiziğinin bir nevi temel ilkesi sayılabilecek önemli bir fi­

zik ilkesi ile karşılaşmaktayız; insan gibi ancak ruhu olan bir varlık ha­

reket edebilir. O halde bitkilerin de onlara hareketlilik kazandıran bİr ilkesi vardır, buna 'bitkisel ruh' {el-nefs el-ncbatiyye) denmektedir.

Bitkiler, maddenin ruhla birleştiği ilk varlık alanı olduğundan ruhun tanımı, "canlılık özelliği taşıyan bir maddî cismin kazandığı ilk mü­

kemmellik" olarak yapılmaktadır. Bundan, ruhun mükemmel bir var­

lık olduğu sonucu rahatlıkla çıkarılabilir, ancak hem bitkisel hem de hayvansal ruhlar soyut aklî hakikatlara ulaşamadıkları için ulaştıkları maddî mükemmellikte kalıp ölümden sonra bedenle birlikte dağılıp yok olurlar, insan ruhu (el-nefs el-natika) ise böyle değildir. Ulaştığı soyutluk onun ölümden sonra bekası için yeterlidir. Böylece Aristo fi­

ziği, onun psikolojisini de içermektedir. Bunların özeti dışında Gazâlî, Arsito fiziğinin hareket, sebeplilik, atom ve cisimlerin diğer Özellikleri gibi konulan olduğu gibi ortaya koymaya çalışmaktadır.

Makâsıd'm genel bir değerlendirmesini nasıl yapabiliriz? Şunu he­

men belirtelim ki, Gazâlî'nin kendi düşünce yapısı içerisinde bu eserin yeri çok azdır, çünkü bu eserdeki fikirlerin çoğunu Tehafut'ta eleştirmiş ve reddetmiştir. Ancak diğer bir çoğunu da benimsemiş vc uygulamış­

tır. Bu açıdan Gazâlî'nin kendi düşüncesini anlamada bu eser bize pek faydalı olamaz. Fakat Meşşâî felsefesini anlamada ve değerlendirmede önemli bit eser olarak ele alınabilir. Diğer taraftan şayet bu eserin öyle bir önemi varsa neden Meşşâîler bunu esas alıp şerh yazarak bir nevi medrese ders kitabı gibi kullanmamışlar sorusu gündeme gelmektedir.

Bu açıdan, mesela, diyebiliriz ki, Ebherî'nin Hidayet'ul-Hikme' si çok daha başarılı olmuş ve buna bir çok şerhler ve haşiyeler yazılmıştır.

Acaba Gazâlî Meşşâî felsefeyi Ebherî kadar başarılı olarak ortaya koya­

madı mı? Bir defa, Ebherî'nin Hidayet'ul-Hikme'iı İle karşılaştırıldı­

ğında, Makâsıd'm daha ayrıntılı olduğunu görürüz. Kullanılan dil ve yaklaşım açısından aralarında benzerlik olmasını da göz önünde tutnr-

(21)

sak zannedersem Ebherî'nin eserinin başarısını onun bizzat Meşşâî ol­

masına bağlayabiliriz. Gazâlî'nin bu eserinin İslâm dünyasında rağbet görmemesinin herhalde en önemli sebebi onun Meşşâîleri eleştirmek için bu eseri yazmış olmasıdır. Nitekim Makâsıd Latince'ye ilk çevrilen eserler arasında olup bu yüzden onun yanlışlıkla Meşşâî filozof olarak önceleri tanınmasina yol açmıştır.

Makâsıd ile ilgili diğer bir konu da bu eserin Gazâlî sonrası îslâm düşüncesine olan etkisidir. Yukarıda belirttiğimiz gibi bu eserin Meşşâîler üzerindeki etkisi görüldüğü kadarıyla yok denecek kadar azdır.

Özellikle Mafeâsıd'a bağlı olarak veya onun etrafında gelişmiş bir litera- rürün pek az olduğunu göz önünde rutarsak bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Buna rağmen Mcûiâsid'm Ebheri'nin Hidayet'ıd-Hikme' si ile ilişkili çalışılmasına ihtiyaç olduğuna inanıyorum. Bu tür eserlerin Makâsulâan, şayet bir istifade söz konusu ise, ne ölçüde istifade e t t i k l e r i n i i n c e l e m e k durumundayız. Bu yüzden belki a c e l e c i olmamakta yarar olabilir.

Makâsıd'm etkilediğini düşünebileceğimiz ikinci grup düşünürler şüphesiz ki kelameılardır. A n c a k kelâmcılar üzerindeki etkisinin do­

laylı olduğunu söyleyebiliriz. Razi ve Tusi dışında bu eserle ilgilenen kelâmcı çok azdır. Çünkü bu iki filozof Meşşâî düşüncesi ile ilgilen­

mişlerdi, bu yüzden Gazâlî'nin Makâsıd'ina ilgisiz kalamazlar. Bunları da belirttikten sonra sontıç olarak diyebiliriz ki, Gazâlî aslında Meşşâî terminolojisini bu eserinde iyice hazmetmiş ve daha sonraki eserlerinde bunları kullanarak Önemli ölçüde bu terimlerin meşruluk kazanma­

sında öncülük etmiştir. Bir bakıma eleştirdiği felsefenin önemli ölçüde İslâm düşüncesine taşınmasında dolaylı da olsa yardımcı olmuştur. Bu açıdan bakıldığında Makâsıd'm önemsiz bir eser olduğu söylenemez, ak­

sine bizce çok Önemlidir. Yukarıda Gazâlî düşüncesi açısından bu ese­

rin yerinin çok az olduğunu belirttik. Bu saptama Makâsıd'in önem.siz bir eser olduğu şeklinde anlaşılmamalıdır. Bunu söylerken kasdettiği- miz, Gazâlî'nin Meşşâî okuluna mensub olmamasından dolayı burada özellikle metafizikte ortaya konan öğretileri kabul etmediği şeklinde anlaşılmalıdır. Aksi halde böylesine üzerinde durulmuş ve incelenmiş bir düşünce nizamının düşünür üzerinde etkili olmadığını düşünmek mantık dışıdır. Bizce bu eserin Gazâlî'nin fikir yapısında önemli etki­

leri olmuştur.

(22)

Bunu ileri sürerken Makâstâ'\n Gazâlî'nin fikir yapısındaki etkile­

rinin ortaya konması gerekir. Maiesef bu kısa sunuşta bunu yapmamız mümkün olmadığı gibi, Makâstd dışında Gazâlî'nin diğer bütün eserlerinin tek tek Makâsıd ışığında incelenmesini gerektirmektedir.

Zannedersem buradaki belirlediğimiz bir çok sorun bu eser üzerinde çok çalışılması ihtiyacını yeterince gündeme getirmiştir. Dileğimiz bu ter­

cümenin bu ihtiyaca bir nebze de olsa katkıda bulunmasıdır. Bunu göz önünde tutarsak, mütercimin ilim hayatımısa katkısı kendiliğinden anlaşılacaktır. Bu konudaki hizmetlerinden dolayı Vadi Yaymları'nı da tebrik eder, bu tür hizmetlerinin devamını dileriz.

(23)

GİRİŞ

S Ü L E Y M A N D Ü N Y A

Gazalî, Felsefecilerin Maksatlan ifadesi ile felsefecilerin görüşlerini, dü­

şüncelerini ve teorilerini kastetmektedir. Gazâlî bn kitabmı felsefecile­

rin mantık, ilahiyat ve tabiat bilimlerine dair görüşlerinin ve düşünce­

lerinin değerli bir özetinden oluşturmuştur. Kuşkusuz felsefecilerin bu üç bilimin dışrnda ilgilendikleri başka bilimler de vardır. Fakat Gazâlî'yi bu kitabı yazmaya iten temel neden bu bilimler olduğu için bunlarla yetinmiştir. Bu amaç Gazâlî'nin zihnini meşgul eden bazı fel­

sefi problemleri felsefecilerle tartışma isteğine dayanmaktadır. Gazâlî felsefecilerin felsefelerinde kullandıkları araçların dayanıksız ve zayıf olduklarını görmüştür. Bu meseleler ilahiyat ve uû>iat bilimi diye isimlen­

dirilen bilimlerin içinde yer almaktadır. Felsefecilerin problemleri kendileriyle çözmek istedikleri bu araçlar zayıf oldvıklan gibi, bu prob­

lemler islam'da kabul edilmiş ve bilinen şeylerle de çakışmaktadır.

Gazâlî ancak hedefleri ve amaçları bilinen ve açıklanan bir şeyi eleş­

tirmek mümkün olacağmdan bu meseleleri tartışmaya açmadan önce felsefecilerin gözüyle bu problemleri sunmayı uygun bulmuştur.

Bu meseleler yukarıda ifade ettiğimiz gibi tabiat bilimi ve ilahiyar bilimi diye isimlendirdiğimiz bilimlerin içinde yer aldıklarından Gazâlî kitabını iki bölüme ayırmıştır. Birincisi ilahiyat bölümüdür ve bu bölümde ilahiyat biliminin meseleleri felsefecilerin bakış açılarıyla sunulmaktadır, ikincisi tabiat bilimidir. Bu bölümde de tabiat bilimi­

nin meseleleri felsefecilerin bakış açısıyla sunulmaktadır, Her iki bilim alanında düşülen hatalar, her iki bilimin meselelerini çözmek için bir araç olarak kullandıkları mantıksal ilkelerin sağlam olmamasına da-

(24)

yandığından Gazâlî tabiat ve ilahiyat bilimlerinin yanında mantık bilimini de felsefecilerin bakış açısıyla sunmayı uygun görmüştür.

Btınü felsefecilerin tabiat ve ilahiyat bilimlerindeki hatalarının yanı sıra mantık ilmindeki hatalarını da ortaya çıkarmak amacıyla yapmamıştır. Bilakis mantık ilminin meselelerini takrir etmek demek;

tabiat ve ilahiyat bilimlerinde ihtilafa düşülen problemleri çözmek için bir yöntem olarak kullandıkları vasıta ( M a n t ı k ) üzerinde ittifak edildiğini ilan etmek anlamına gelir. Nitekim Gazâlî de felsefecilerin hataya düştükleri hususları bizzat bu vasıtaya dayanarak ele alacaktır.

Kitap üç bölümden oluşmakta ve üç bilimi içermektedir; Mantık, ilahiyat, Tabiat bilimi.

Gazâlînin kendisi de kitabının girişinde bu kitabın hikayesini şu şekilde anlatmaktadır:

...Şimdi ben felsefecilerin mtarsızlıklarını, görüşlerinin çelişikli­

ğini, karıştırmalarını ve sapmalarını açığa çıkaracak anlaşılır bir kitap yazmak istiyorum. Mezheplerini tanıcmadan, inançlarını öğretmeden size yardım etme umudu yoktur. Algılama biçimlerini öğrenmeden gö­

rüşlerinin yanlışlığı üzerinde durmak imkansızdır. Bu, yanlışlığa ve ce­

halete atılmaktır.

Felsefecilerin, tabii bilimler, ilâhiyâc ve mantık bilimlerindeki amaçlarını ve tutarsızlıklarını aralarında hak batıl ayırımı yapmaksızın açığa çıkaracak veciz bir eser sunmak istiyorum. Bununla da gayeleri dı­

şındaki uzatma ve fazlalıklara yer vermeksizin yalnızca sözlerinin anla­

şılmasını hedefliyorum. Bunu delilleriyle ilişkisi olduğuna inandığım metinler sunmak suretiyle gerçekleştireceğim. Kitabın amacı aynı za­

manda kitabın da ismi olan felsefecilerin maksatlarını anlatmaktır.

Felsefecilerin ilgilendikleri bilimlerin dört bilim olduğunu size bildi­

reyim. Bunlar; matematik bilimleri, mantık bilimleri, tabiat bilimleri ve metafizik bilimlerdir.

Evet, felsefecilerin ilgilendikleri bunlar ve bunlardan başka bilim­

lerdir. Kimi felsefeciler bu bilimlerin yanı sıra tıp, ahlak ve kimi de müzik ile ilgilenmiştir. Fakat Gazâlf yi bu kitabı yazmaya iten asıl ne­

den/else/ecı/erin tutarsızlıklartm ve kan§tırmalannı açığa çıkaracak bir eser yazmak istedim sözünde saklıdır. Bu da Gazâlî'nin yalnızca çelişkiye düş­

tüklerini gördüğü görüşleriyle yetineceğini göstermektedir. Gazâlî'nin

(25)

çelişkiden (tenakuz) kastı yalnızca hata değildir. Nitekim Gazâlî'yi TehâfiUiCt' Feİâsife" ve onun girişi mahiyetindeki Makâsidu't-Felâsife adlı eserleri yasmaya iten sebep de felsefecilerin hataları -salt Katalan- değildir. Gazâlî'yi bu kitapları yazmaya iten hatalar; dinin ilkeleri, te­

melleri, İnanç sistemiyle çelişen hatalardır, işte Gazâlî'yi bu iki kitabı yazmaya iten hatalar bu özel hatalardır. Nitekim Tehâfutu'l-Felâsife nin girişinde Gazâlî'nin söyledikleri bunu daha bir izah etmektedir:

.... imdi., zeka ve anlayış bakımından kendilerim akran ve eııı&alle- rinden üstün gören ve seçkin olduklarına inanan bir grup gördüm.

Bunlar, islâmm ibadetlerle ilgili vazifelerini kaldıran, namaz kılmak, yasaklardan korunmak gibi dini ritüelleri küçümseyen, şeriatın sınırla­

rını ve boyunduruklarını hafife alan, şeriatın durak ve bağlılıklarına kulak asmayan bir gruptur. Aksine bunlar çeşırlı zanlar üreterek

"Allah'ın yolundan alıkoyan, onda eğrilik arayan ve kendileri ahireti inkar eden" (Hud: 22) bir Topluluğa uyuyorlar. Bunların küfürlerinin, doğumları ve yetişmeleri islam dininin dışında geçmiş, babalan ve ara­

ları da o yolda yürümüş Yahudi ve Hıristiyanların taklidi gibi ramdık kulaktan duyma taklitten başka bir dayanakları yoktur. Bunlar aynı za­

manda doğruyu bulmaktan alıkoyan şüphelerden vc serap parıltısı gibi aldancı hayallere kanmaktan sadır olan teorik araşnrınaUrdan başka bir şeye dayanmazlar. Bu konuda bid'at ve heves ehlinden inançlar ve görüşler ile ilgili araştırma yapan gruplada ittifak içindedirler.

Onların küfürlerinin yegane kaynağı; Sokrat, Bukrar (hıpokrare.s), Ellarun, Aristoteles ve benleri devasa isimleri işitmeleri ve onlara tabi olan bir grubun onların matematik, manrık, tabiat vc ilahi bilimlerdeki titizliklerini, yöntemlerinin güzelliğini, akıllarının niteliğini ve bu tür gizli hususları ortaya çıkarmadaki yüksek zekalarını abartmaları ve sapıtmaları, artı onlar hakkında şunu aktarmalarıdır:

Filozoflar akıllannin ciddiyeti ve faziletlerinin çokluğu dolayısıyla şeriatleri ve mezhepleri inkar etmekre, dinlerin ve inançların ayrıntılarını ret etmekte ve bunların, uydurulmuş kanunlar ve aldancı hileler olduğuna inanmaktadırlar....

Gazâlî'yi felsefecilerle çatışmaya götüren hatalar, etkileri dine sirayet eden bu tür felsefi hatalardır. Dinle çatışmaya sürükleyen ve dinle felsefe arasında bir husumet doğuran bilimler Gazalinin Mekâsidu'l'Felâsife kitabında özetlediği ve Tehâfütü'l-Felâsİfe adlı eserinde tenkit ettiği bilimlerdir.

(26)

Gazâlî, filozofların ilgilendikleri bilimler arasmdan seçtiği ve Tehâfütul'Felâsife'dG eleştireceği bilimlere bir giriş olsun diye Makâsıdta sunduğu bilimleri şu şekilde sunmaktadır.

...size filozoflarm ilgilendikleri bilimlerin dört olduğunu bildiri­

yorum. Bunlar matematik bilimleri, mantık bilimleri, tabiat bilimleri ve ilahiyat bilimleridir.

Matematik bilimleri; Aritmetik ve geometrinin gerekliliklerine değil, bizarihi geometrinin ve aritmetiğin kendileri hakkında düşün­

mektir. Aritmetik ve geometri akla aykırı olmadıkları gibi akhn onları ret ve inkar etmesi de söz konusu değildir. Öyleyse bunları ayrıntılı bir şekilde sunmamızm da bir anlamı yoktur.

İlahiyar bilimleri: Felsefecilerin metafizik alanmdaki İnançlarmm çoğu hakka aykırıdır ve bu alanda doğruları çok azdır.

Mantık bilimleri: felsefeciler bu alanda genellikle doğru bir me­

toda dayanırlar. Bu alanda hataları çok azdır. Mantıkçılar anlamlar ve amaçlarda değil, kavramlar ve aktarımlarında hak ehline muhalefet et­

mektedirler. Onlarm amacı delil çıkarma yollarını süslemektir. Bu, na­

zar ehlinin de katıldığı bir husustur.

Tabiat Bilimleri: Bu alanda hak batılla karıştırılmış, isabet hataya benzetilmiş durumdadır ve bu bilimlerde bir yenen ve yenilene hük­

metmek mümkün değildir. Bu eserden sonra yazacağımız Tehâfütü'l- Felâsife adlı eserimizde bâtıl olduğuna inandığımız hususları açıklaya­

cağız. Şimdi Makâsidu'İ'Felâsife adii bu eserimizde felsefecilerin görüşlerinin doğruluğunu yanlışlığını araştırmadan ve bunlara sahip çıkmadan metinler sunacağız, Bunu bitirdiğimizde inşallah Tehfiaü'l' Felâsife adını vereceğimiz kitabımızda ciddi bir şekilde bu konu!;ırı araştıracağız...

Dikkat edilmesi gereken hususlardan biri şudur; Gazâlînin felsefe­

cilerin ilimlerini dört ile sınırlandırması genel bir sınırlandırmadır.

Gazâlînin, matematik bilimlerinden bahsettiği halde ne tanıtım ne de eleştiri için onları sunmaya ihtiyaç duymaması, diğer üç bilimi de, bi­

rinci kitabında sunmak, ikinci kitabında ise eleştirmek amacıyla ele alması, Gazâlî'nin iki kitabında dile getirdiği felsefi hataların, dinin temelleriyle çatışan hatalar olduğunu daha bİr izah etmektedir.

Üzerinde durulması gereken ikinci husus ise şudur; Gazâlînin mantık ilminin genelUkle doğru bir metoda dayandığı, andaki hatalann nadir ol­

duğu sözü gerçekten kapalı ve karışık bir sözdür. Gazâlî bu sözüyle man-

(27)

tık ilmini, Makâsidu'l'Felâsife'd& sunup, Tehâfüt'te. eleştirdiği ilahiyar ve tabiat bilimleriyle aynı görmektedir. Buna göre her ne kadar ilahiyar ve tabiat bilimlerindekine oranla mantık ilminde daha az hatalar var ise de (Gazâlînin bizzat metni bunu te'kid ediyor) Gazalinin kendisi için çizdiği metodun bir gereği olarak Makasidu'l- Feİâsife adlı eserde sunduğu diğer ilimlerle birlikte mantık ilmini de Tehâfüt'te eleştirmesi gerekirdi. Bunun anlamı şudur. Gazalinin Makâsıd'ta sunup açıkladığı bilimler hatalar içerdiğinden, bunların hepsi Tehâfüt'te tenkit edilme­

liydi. Madem ki Gazâlî mantık ilminde hataların olduğuna hükmet­

miştir, öyleyse mantık ilminin Tehâfüt'te eleştirilmesi ve doğrularının belirtilmesi gerekirdi. Nitekim bu, bizzat Gazâlînin de; "...Tehâfüt'te, batıl olduğuna inanılan hususların geçersizliği ortaya konulacaktır.."

şeklinde tasrih ettiği ifadenin bir gereğidir,

Gazâlî "mantık bilimleri genellikle doğru bir metoda dayanır, onda hatalar çok azdır" der. Her ne kadar mantıktaki hatalar doğrudan doğruya dinin temelleri ile çakışmıyor ise de dinle çakışan hususları ihtiva eden ilahiyat ve tabiat bilimlerinin hükümlerinin istinbat aracı olması dolayısıyla dolaylı olarak da olsa din üzerinde tehlikeli etkileri olacaktır.

Aracm hatası veya zayıflığı, vasıtası olduğu şeyde hataya yol açıyor ise. Mantık ilmi de hatalar içinde barındırması dolayısıyla din için bir tehlike oluşturacaktır. Din savunucusunun görevi bu türden hataları ihmal etmemesidir. Bilakis ona düşen, doğru düşüncelerin ortaya ko­

nulmasında aracı olmasını sağlayacak şekilde onları düzeltmesidir.

Tehafütü'l'Felasife adlı esere müracaat ettiğimizde acaba mantığa dair bir eleştiriye rastlıyor muyuz? Hayır. .. Tehâfüt'ün yazarı bu kitabı yirmi konuya ayırmış, bunlardan on altısı ilahiyat bahsi ile ilgili iken dört maddesi ise tabiat bilimlerine tahsis edilmiştir. Mantık biliminin eleştirisine ise hiçbir şekilde rastlanmamaktadır. Kuşkusuz bu durum, Gazâlînin kendisi için çizdiği metoda sadık kalmadığının, çizdiği me­

todun dışına çıktığının kanıtıdır.

Gazâlî, Makâsidul'Felâsife'âe doğrudan doğruya veya dolaylı olarak dine zararının dokunduğunu gördüğü felsefi bilimleri özetlemiştir.

Gazâlî bu özetlediği bilimler arasında mantık bilimine de yer vermiş ve onda hatalar olduğuna da hükmetmiştir.

(28)

Hatalar barındırdığına hükmettiği mantık ilmini neden Makâsıd kitabında özetleme gayreti içine girmiştir.? Mantık ilmi hükümlerin is- tİnbat edilmesinde aracı kılınması dolayısıyla haraları dine de ulaşan bir bilim olması açısından ilahiyat ve tabiat bilimlerine eşlik etmekte­

dir. Makâsıd'm üç bölümünden birincisini oluşturmak suretiyle dc di­

ğer iki bilimle eşit bir konum verilmiştir. Gazâlî tabiat ve ilahiyat bi­

limlerine ortak ve eşit bir konum verdiği halde Tehâfüt'te neden man­

tık bilimini istisna etmiştir? Diğer ortaklarını eleştirmek ve değerlen­

dirmek için gösterdiği çabayı neden mantık ilmi için dc göstermemiş­

tir? Keşke Tehâ/iit'te Gazâlî sadece mantık biliminin hatalarını eleştir­

meme ve değerlendirmeme sınırında kalsaydı. Bilakis O , bunu da aşa­

rak mantık biliminin önemine Öylesine sıkı bir şekilde işaret etmekte­

dir ki bu, mantık biliminin hükümlerinin doğruluğuna işareti de içermektedir. Öyle görünüyor kİ, Gazâlî'nin Makâsıd'ta mantık İlmîne yer vermesi, Gazâlî ile felsefeciler arasında tabiat ve ilahiyat bilimle­

rinde ihtilaflı olan konularda bir mihenk olması amacına binaendir.

Nitekim Gazâlî Tehâftit'ün dördüncü mukkadimesinde bunu şu şekilde ifade etmektedir;

... Evet. Onların "mannk bilimlerinin hükümleri gereklidir" .söz­

leri doğrudur. Fakat mantık onlara has bir bilim değildir. Mantık bili­

minin esası Kelâm ilminde " Kitabu'n-Nazar" diye isimlendirdiğimiz bilimdir. Filozoflar olayı abartmak için onu mantık olarak değiştirmiş­

lerdir. Bazen de mantık bil imini "Kitabu'l-Cedel" baıen de

"Medâriku'l-Ukûi" olarak isimlendiririz. Ne var ki güçsüz fakat akıllı görünmek isteyen kişiler mantık ismim duyunca bunun Kclamcılann bilmediği yabancı bir bilim oluğunu ve felsefecilerden başka kimsenin bu sanattan haberdar olmadığını zannederler. Biz bu yanlışlığı ortadan kaldırmak ve gerçeği saptırma aınacındaki bu hileyi kökünden yıkmak için Medâriku'l' Ukül konusunda bu kitapta ayrıca söz etmek ve kelam- Ciların usul bilginlerinin ifadelerini bırakarak, mantıkçıların terimle­

rini kullanmak suretiyle onlara cevap vermek istiyoruz. Kelime kelime onları takip edeceğiz. Bu kitapta kendi terminotojileriyle-mantıkçılan kastediyorum- onlarla tartışacağız ve kıyasın maddesinin sıhhati için Mantığın Burhan (I!. Analitikler) kısmında şarr koştukları şeylerle.

Kıyas (I. Analitikler) kitabında kıyasın şekli konusunda şart koştukları şeyleri, mantığın bölümleri ve mukaddimelerinden olan Katigoryas (kategoriler) ve Isagojide koydukları durumları açıklayacağız. Onlar ilahi ilimlerin hiç birisinde bunlara dayanmamışlardır.

(29)

Fakat biz Medâriku'l-ökûVu kitabın sonunda (başka bir kitapta ay­

rıca) açıklamayı gerekli görüyoru: Çünkü kitabın amacını kavramak için o, bir araç nıcctiğindedir. Ne var ki düşünürlerin çoğu anlama ko­

nusunda ona gerek duymazlar. Onun için biz de Medâriku'l' Ukül konu­

sunu sona bırakıyoruz. Böylece ona ihtiyaç duymayanlar ona bakuıak zorunda kalmazlar. Felsefecilere yönelttiğimiz bu eleştirilen yeterince kavramayanlar, felsefecilerce mantık ilmi olarak isimlendirilen Mi'yaru'l îlm adlı eserimize başvursunlar..

Öyleyse mantık Tehafütü'l'Felasife'de yer almaktadır. Fakat diğer iki arkadaşı ilahiyat ve tabiat bilimleri gibi eleştirilmek için değil, k i t a b ı n a m a c ı n ı n anlaşılması için. Bn yukarda vtırguladığımır anlamdır. Y a n i ; "Mademki ilahiyat ve tabiat b i l i m l e r i n e ait konulardaki hatalar bu iki bilimin hükümlerinin istinbatında bir araç olarak kullanılan mantık kurallarının sağlam olmamasına ve mantık ilkelerinin doğru bir şekilde uygulanmamasına dayanmaktadır -ki, Gazâlî bunu ifade etmektedir- bu durumda Gazâlî'nin ilahiyat ve tabiat bilimlerine bir giriş olsun diye değil, bilakis ilahiyat ve tabiat bilimlerindeki hataların yanı sıra mantık ilmindeki hatalarını da ortaya koymak ve birbirinden farklı bu iki bilimde bir hüküm çıkarma kaynağı olarak kullanılan bu araç üzerinde ittifak edildiğini ilan e t m e k üzere bu görüşleri ortaya koymaktadır. Oysa bizzat Gazâlî'nin felsefecileri eleştirmek için bir araç olarak kullandığı mantıkta da hatalar vardır..." İşte yukarıda bunları söylemiştik. Bunlar Tehâfüt'te sunulan metinlerle de kesin bir uygtınluk İçerisindedir.

Bundan dolayı biz ancak az ö n c e söylediklerimizi pekiştirmek üzere Makâsidtı'l- Felâsife'de zikredilenlerin özellikle de mantık ile ilgili olan kısmın açık olmadığını söyleyebiliriz. Nitekim Gazâlînin Makâsıd'ta özellikle mantık ilmi ile ilgili olarak onda hataların bulunduğu ve bu kitabın Tehafütü'l'Felasife'de eleştirilecek konular için bir giriş olacağı şeklindeki ifadesini, Tehâfüt^ün kendisi desteklememektedir. Zira btı kitapta mantığa (|air herhangi bir eleştiriye rastlamamaktayız. Öyleyse bu durum mantık ilminin Makâsıd'vA zikredilmesinin; k i t a b ı n anlaşılması ve ınantık ilminin Gazâlî ile felsefeciler arasında hakem olması amacına binaen yer aldığını tasrih etmektedir.

(30)

Makâsıdu'i'Feİâsife ve TehâfiUii'l'Felâsifeâc mantık ilminin yer edinmesine anlam veremediğim ikinci bir husus daha vardır. T a b i a t bilimlerinin her iki kitapta da zikredilmesi anlaşılabilir bir şeydir.

Nitekim bunlardan birinde tabiat bilimlerini tanıtmak ikincisinde de eleştirmek için bu yapılmıştır. Metafizik bilimlerinin de her iki kitapta tekrar edilmesinin anlaşılır bir tarafı vardır. Nitekim bu da tabiat bi­

limleri gibi birinde o ilmi tanıtmak diğerinde eleştirilmek için tekrar edilmiştir. Fakat içinde barındırdığı hatalar dolayısıyla Makâ^ıd'ta ta­

nıtmak ve Tehâfüt'te eleştirmek için mantığın her iki kitapta zikredil­

mesini anlamak mümkün değildir. Gazâlî her iki kitapta da mantık ilmini tanıtmak üzere zikretmiştit. Yalnızca iki sunuş tarzı arasında bir fark vardır o da mantık ilminin Tehâfütte veya diğer bir ifadeyle Miyâru'l'îlm'de' zira Gazâlî Mi}iarw'MİTnin, Tehâfüt'i^m bir bölümü oldu­

ğunu yukarıda aldığımız alıntıda ifade etmektedit.- Makâsıd'tâ yer aldı­

ğından daha geniş bir şekilde yer almasıdır.

İşaret edilmesi gereken hususlardan biri de şudur. Gazâlî MflJcâsıd'ta aktardığı görüşlerin filozofların görüşleri olduğunu, onları yalnızca nak­

lettiğini özenle ifade etmektedit. Gazâlî kitabına mantık ilmi ile baş­

lamakta ve bu bölümün sonunda şöyle demektedir: "....Aktarmak ve anlaşılmasını istediğimiz mantık ilmi budur. Bundan sonra metafizik v e tabiat bilimlerini inşaallah anlatacağız.." S o n r a da kitabın sonunda, yani tabiat bilimlerinin sonunda bu durumu pekiştirmek için şunu der; " F e l s e f e c i l e r i n m a n t ı k , metafizik ve tabiat bilimlerine dair görüşlerini güçlü-zayıf, hak-batıl ayırımı yapmaksızın sunduk. Bundan sonra Tehâfütü'l-Felâsife kitabımıza başlayacağız ki, onda batıl olan hususların neden batıl olduklarını açıkça ortaya koyacağız..." Yukatıda İki kitaptan yaptığımız a l ı n t ı l a t ve bizim yapmaya çalıştığımız yonımlat bu iki kitap arasındaki ilişkiyi açıkça ortaya koymaktadır.

Makâsıdu'l'Felâsife, Gazâlî'nin felsefecilerin mantık, metafizik ve tabiat bilimlerine dair görüşlerini serdettiği bir kitaptır ve bu, aynı za­

manda bu b i l i m l e r i e l e ş t i r m e k i ç i n bir giriş m a h i y e t i n d e d i r . Tehafütü'l'Felasife ise, felsefecilerin doğru bildiği fakat içinde hatalar olan ve Gazâlînin Makâsıd'ta özetlediği bilimlerin eleştiıildiği bir kitaptif. İki kitap arasındaki ilişkinin a ç ı k l a n m a s ı , G a z â l î n i n

(31)

Maliâsıdu'l'felâsife'de görüşlerini özetlediği felsefecilerin, Tehâfüt'te gö­

rüşlerini eleştirdiği felsefecilerin kendileri olduğunu ortaya koymakta­

dır. Öyleyse bu filozoflar kimlerdir? Bu filozoflar, felsefe bilindiği gün­

den Gazâlî'ye ulaşıncaya kadar felsefeleri çağlar buyunca revaç bttlun- muş ve tedavülde kalmış, uzun dönemler felsefeleri kabul görmüş filo­

zoflardır.

Felsefeleri yol alırken tökezleyen, kendilerine karşı çıkanlarla karşı­

laşan ve sahteliği açığa çıkan, kendilerine yöneltilen eleştirilerle zama­

nın kıvrımları arasında gömülü kalan felsefecileri insanlar tanımazdı.

Tanıyanlar da onları ancak yüzeysel olarak tanırlardı. Gazâlî, Makâsıd kitabında tanıtmak, Tehâfüt'te de eleştirmek amacıyla filozoflarla ilgi­

lenmeyi kendine vazife bildi. Fakat (felsefeleri tarihin kıvrımları ara­

sında gömülü kalan filozoflarla ilgilenmeyi) abesle iştigal olarak görü­

yordu. Zira ölmüş ve toprağa gömülmüş bir şeyin dİri kabul edilmesi uygun değildi.

Bunun açıklaması şudur: Gazâlî Aristo üzerinde durmayı- Aristo kendinden önceki filozoflara vakıf olduğu ve onların mirasının bîr kısmını kabul ederek, bir kısmını da ret ederek arıttığı için- geçmiş bü­

tün filozoflar ve onların ilahiyat ve tabiat bilimleri htısusunda söyle­

dikleri, hataya düşüp ret edilen görüşleri üzerinde durma zaruretinden kurtulmaya yardım edecek bir etken olarak gördüğünden ontın üzerinde durmuştur- Yani Aristo'nun ret ettiği, artığı görüşler sahtedir, dolayı­

sıyla Gazâlînin bunlar üzerinde durması gerekmez. Aristo'nun kendi­

sinden önceki filozoflardan geriye bıraktıkları, kendinden kattıkları, Araplara geçinceye kadar Aristo'dan sonraki nesillerin ona ekledikleri, Arap toplumunda dine muhalif içerdiği hususlarla meydana getirdiği etkiler, Gazâlînin üzerinde durması ve yoğunlaşması gereken kısımlar idi.

Arapların Aristo'ya en çok bağlananları ve Gazâlî'nin zamanına en yakın filozoflar olmaları dolayısıyla Farabi ve îbn S i n a Gazâlînin doğrudan doğruya yöneldiği hasımları olmalıdır. Farabi ve tbn S i n a kendi rolleri gereği Aristo'nun bazı görüşlerini değiştirdiklerine göre, onlafın kaldırdığı ve tabi olmaktan sakındırdıkları hususlar Gazâlînin tekrardan eleştirmek ve tezyif etmek için çağrıda bulunduğu şeyler ara­

sında olmamalıdır.

(32)

ö y l e y s e Farabi ve Ibn S i n a Ma/câsıd'ta görüşleri sunulan ve Tehâfüt'te görüşleri eleştirilen filozofların bizzat kendileridir.

Gazâlî felsefeciler terimi ile Aristo'dan Gazâlîye ulaşıncaya kadar kabul görmüş felsefenin iki temsilcisi olmaları dolayısıyla İbni Sina ve Fârâbî'yi kastettiğine göre, Gazâlînin eleştirisi bütün felsefecilere;

Aristo'dan Gazâlîye ulaşıncaya kadar ki bütün felsefecilere yöneliktir.

Aynı zamanda Gazâlînin bu iki filozofun felsefelerine yönelttiği eleşti­

riler, Aristo'dan Gazâlîye gelinceye kadar kabul görmüş ve revaç bulmuş bütün felsefeye yöneliktir. Gazâlî bu konuda Te/ıâ/ütü'ün birinci mukaddimesinde şunları söylemektedir:

...İyi bilinmelidir ki, filozoflarm ihtilaf ettikleri hususlara dalmak uzun zaman alır. Çünkü onların sözleri uzundur, tarnşmalan çoktur, gö­

rüşleri yaygındır, metotları birbirinden olabildiğince uzak vc birbirin­

den farklıdır. Öyleyse biz onların çelişkilerini açıklamada mııallım-ı evvel, feylesuf-i murlak olarak isimlendirilen önderlerinin görüşlerin- deki çelişkileri açıklamakla yerinelim. Onların iddialarına göre bilim­

lerini bir sıraya koyan ve düzenleyen odur. Görüşlerindeki fazlalıkları o ayıklamıştır, arzularının esasına en yakın olanını o armdırınıştır, bu kişi Aristoteles'tir.

Aristo kendisinden önceki bütün filozofları hatta ilâhı Eflâtun (Eflâtun el-llâhî) olarak ün salmış olan üstadını bile red etmiştir.

Üstadına muhalefetini " Eflarun bir do:^trur, hak da bir dosttur, ancak Hak ondan daha çok dosttur" diyerek mazur göstermeye çalışmıştır.

Bu hikayeyi anlatmamızın sebebi, felsefecilerin görüşlerinin kendi içinde bile düzenlenmiş ve tespit edilmiş olmadığının, onlarm kesin bilgiye ve araştırmaya dayanmayan zan ve tahminlerle hüküm verdikle­

rinin bilinmesini sağlamaktır. Onlar ilâhî ilimlerin doğruluğunu arır- metik ve mantığa dair bilimlerin ortaya koyduğu neticelerle delillen- dirmcye ve böylece aklı zayıf olanları yavaş yavaş yoldan çıkarmaya ça­

lışmaktadırlar. Eğer ilahiyata dair bilgiler, aritmetiğe dair bilgiler gibi burhanlarla düzenlenmiş ve tahminlerden uzak olsaydı aritmetiksel ay­

rılığa düşmedikleri gibi, ilahiyata dair bilimlerde de ayrılığa düşmez­

lerdi.

Aristo'nun eseflerini tercüme eden çevirmenlerin de sözleri tebdil ve tahriften uzak kalmamıştır. Mütercimlerin eserleri tefsir ve tevili ge­

rektirmektedir. Bu husus mütercimler arasında bile tartışma konusu ol­

muştur. İslam filozoflarından onların eserlerini en iyi tercüme eden ve inceleyen Ebu Nasr el-Fârâbî ve Ibn Sina olmuştur. Öyleyse biz onların

29

(33)

sapıklıktaki reislerinin doğru gördükleri ve seçtikleri görüşlerinin yan­

lışlığı üîerinde durmakla yetineceğiz. Zira onların terk ettikleri ve bağ­

lanmaktan kaçındıkları hususların eksikliği şüphe görürmeı ve bunla­

rın iptali için uzun uzadıya araştırmaya gerek yoktur. İyi bilinmelidir ki; Yunan Filozoflarının görüşlerini ret etmede bu iki adamın nakilleriyle yetineceğiz...

Şunu da hatırlatmamı: gerekir ki, Gazâlî, Makâsidıı'i-Felâsife'dc Filozofların metafizik tabiat ve mantık bilimlerinin problemlerini ar:

ederken sadece Te/ıâfiit'te eleştireceği konularla yetinmemiştir. Zira Gazâlî Tehâfüt'te ilahiyat ve tabiat bilimlerinin belh konularını eleş­

tirmiştir. Oysa Gazâlî Makâsıd'ta hem ilahiyat ile ilgili konuları hem de tabiat bilimlerini en mükemmel şekliyle sunmuştur. Gazâlî'nin sözünün gereği şudur:

...Şimdi ben felsefecilerin tutarsızlıklarını, görüşlerinin çelişikli­

ğini, karıştırmalarını ve azgınlıklarını ortaya çıkaracak anlaşılır bir eser yazmak istiyorum. Onların görüşlerini tanıtmadan, inançlarını öğret­

meden size yardım etme umudu yoktur. Onların algılama bıçinılermi kavramadan görüşlerinin yanlışlığı üzerinde durmak yanlışlığa ve kör­

lüğe taş atmaktır.

Gazâlî bu görüşlerin eleştirisine ayrılmış Tehâjütü'l'Felâsife'de bu görüşleri eleştirmeden önce bu görüşlerin iyi bir şekilde anlaşılmasına yardım etmek için Makâsıdu'i Felâsife'de bu görüşleri sunmaktadır.

Bunun bir gereği olarak Gazâlî, Tehâfüt'te eleştiri konusu yapacağı kıs­

mıyla yetinmeliydi. Fakat ne var ki Gazâlî'nin Makâsıd'ta bütün ilahi­

yat ve tabiat bilimleri ile ilgili meseleleri sunduğunu, Tehâfüt'te eleşti­

receği kısımla yetinmediğini görüyoruz. Bu genişlikte filozofların görüş­

lerini nakletmesinin Makâsıd ile Tehâfüt arasındaki ilişkiyi aşan, sadece filozofların görüşlerini eleştirmek İçin, önceden onların görüşlerinin anlaşılmasını sağlama amacının ötesinde bir nedeninin olması gerekir.

Gazâlî ei'Mıınkizu mine'd-Daİâl adlı eserinde bunu şu şekilde açıklamak­

tadır;

....Talimiyyeden bir grup ortaya çıktı halk arasında onların hakkı kaim kılacak Masum İmam tarafından bazı hususları öğrendikleri söy-

(34)

lenCisi yayıldı. Onların görüşlerini araştırmak için kitaplarına vakıf olmam gerektiği aklıma geldi. Sonra da hilafet merkezinden onların gö­

rümlerini ortaya çıkarmamı isteyen kesin bir emir de benim bu isteğime tevafuk etri. Bu da içimdeki asıl dürtüye ek dışardan bit teşvik odu.

Onların kitaplarını ve makalelerini toplamakla işe başladım.

Onlardan, kendilerinden öncekilerde bulunmayan ancak yaşadıkları çağın insanlarının ürettiği yem terimler bana ulaştı. Ben bu terimleri topladım gerçeğe yakın bir şekilde bir sıraya koydum. Bu konuda cevap verecek konuma geldim. Hatta hak ehlinden bazı kimseler onların de­

lillerini ortaya koymada ileri gittiğimi düşünerek bana karşı çıktılar v e bunun onlara bir yardım olduğunu; onların kendi görüşlerini "senin araştırmaların v e sıralaman olmasaydı bu derece şüphelerden arınmış bir biçimde görüşlerini sunmaktan aciz olurlardı" dediler. Bu karşı çıkış bir yönden haklıydı. Nitekim Ahmed b. Hanbel de, Haris el- Muhasıbı'ye Murezileye reddiye olarak yazdığı eserlerinden dolayı karşı çıkmışrır. Buna, bidatlere karşı çıkmak farzdır, diyerek karşı ç ı k a n

Muhasibî'ye Ahmed b. Hanbel şöyle demiştir: evet, fakat sen Önce onla­

rın şüphelerini ortaya koydun sonra da cevapladın. İnsanların senin verdiğin cevaba bakmadan veya senin verdiğin cevaba bakıp onun künhünü anlamadan kendi anlayışlarıyla bu şüphelere bağlanmayacak­

larından emin olamazsın, Ahmed'ın söylediği doğrudur. Fakat bu s ö y ­ l e d i ğ i , yayılmamış ve meşhur olmamış şüpheler için geçerlidir. Fakat bir şüphe yayılmış ise onu cevaplandırmak vaciptir. Cevap ise ancak o görüşü aktardıktan sonra gerçekleşebilir.

E v e t . onların üstlenmediği bir şüpheyi üsrlenmenın anlamı yokrur.

Ben de bunu ü s t l e n m e t i L Ancak ben bu şüphelen bana muhalefer e d e n

ve onlara katılan bir arkadaşımdan işittim. O, kendilerine karşı reddiye olarak yazılan eserlere gülüp geçtiklerini, zira reddiye yazanların kendi delillerini anlamaktan a c i z olduklarını bazı örnekler zikrederek anlattı.

Onların delillerinden gafil olduğumun sanılmasını nefsim kabul et­

m e d i v e bundan dolayı onların görüşlerini ortaya koydum. Onların ke­

dilerinden işittiklerimi anlamadığımı sanmalarını istemedim, Bundan dolayı bunları ifade ettim. Amacım öncelikle bütün imkanlarımla on­

ların görüşlerini ortaya koymak, sonra da onların geçersizliğini ortaya koymaktı...-

Gazâlî batınryye veya onun isimlendirmesi ile ashabı ("t-talîm taraftar­

ları karşısındaki konumunu bu şekilde dile getirmektedir, O, nefsinin eleştirdiği şeyi bilmediğinin sanılmasına razı olmadığını ifade etmekte­

dir. Gazâlî, ashabu talimin başkaları için söyledikleri; bize reddiye yazı­

yorlar, fakat görüşlerimizden habersizler, denilmesine razı değildir. Gazâlî

îl

(35)

kendisi için böyle bir töhmetin ortaya atılmaması için onlardan bin gibi görüşlerini ortaya koyma noktasında dikkatli olmuştur. Nitekim onlara reddiye yazdıktan sonra da diğerlerine yöneltilen; eleştirdi^ şeyin kendisini bilmiyor, eleştirisi kendisine yöneltilmemiştir. Batıniyye mez­

hebi ile ilgili olarak Gazâlî kendisi için bunları söylemektedir..

G a z â l î n i n felsefeciler İçin kendisine belirlediği konum da Ashâbu't Talim için belirlediği konumun aynısıdır. Felsefeciler görüş­

lerini anlamadan kendilerine reddiye yazanlarla karşılaşıyorlardı, Gazâlî bunlardan biri olmak istememiştir. Nitekim kendisi bu durumu da şu şekilde ifade etmektedir:

... Kelâm ilmine vakıf olduktan sonra felsefe ile uğraştım. Kesin bir şekilde anladım ki, herhangi bir bilime tam anlamıyla vakıf olmadan -en az onlar kadar, hatta onlardan daha fazla- o ilmin bilim adamları se­

viyesine ulaşmadan, onların derinliğine bildikleri hususlara onlar gibi muttali olmadan onu geçersiz kılmanın mümkün olmadığını anladım.

Ancak bu durumda onların iddia ettiklerinin geçersiz olduğunu gerçek bir şekilde ortnya koymanız mümkün olur.

İslam alimlerinden hiç birinin ilgisini ve çabasını bu hususta har­

cadığını görmedim. Kelamcıların kitaplarmda, filozoflara reddiye yaz­

makla uğraştıkları halde onların görüşleri ile ilgili düğümlü ve dağınık, çelişikliği ve geçersizliği açık, ancak hiçbir şeyden haberi olmayan sıradan kişileri kandırabilecek sözlerden başka bir şey bulamazsınız. Anladım ki, anlamadan ve künhünü kavramadan bir görüşü ret etmek karanlığa taş atmaktır. Bundan dolayı bu bilimi öğrenmek amacıyla herhangi bir hocaya başvurmadan, onlarm kitaplarıyla yetinerek bu bilimî öğrenmek üzere kolları sıvadım. Şeriat ilimlerinin yazım ve tedris işlerinden boş kalan zamanlarımı buna ayırdım. Bu dönemde Bağdatta üç yüz öğrenciye ders vermek ile meşguldüm. Allah'ın yardımıyla sadece bu boş vakitlerde ve sadece kitaplara başvurmak suretiyle iki yıldan daha az bir zaman dilimi içerisinde onların ilimlerini son noktasına kadar öğrendim. Felsefeyi öğrendikten sonra da tekrar başa dönerek bu bilimin inceliklerinm, içinde barındırdığı kötülükleri inceleyerek bir seneye yakın üzerinde düşünmeye çaba gösterdim. Böylece felsefenin içinde barındırdığı aldatmaları, karıştırmaları, gerçekleri, hayalleri, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde tespit ettim....

Referanslar

Benzer Belgeler

(1995) Orta Anadolu Ağızlarından Derlerneler (Niğde, Kayseri, Kırşehir, Yozgat, Ankara VilayetIeri ile Afşar, Saçıkaralı ve Karakoyunlu Uruklarının Ağızları),

 Diş çürüğü; dental plaktaki bakterilerin besin karbonhidratlarını fermente etmesi sonucu üretilen asitler, özellikle de laktik asit tarafından diş.. dokularının

Orta Do ğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) öğrencisi Ozan Ersan'a göre Ankara'da öğrencilerin biran önce çözülmesi gerekilen sorunu ula şım.. "Mesela

(daha sonra 4.) animasyon için Başlat ayarını Öncekiyle Birlikte olarak değiştir... Örnek:

2. Değerlendirme: Dereceli puanlama anahtarı kullanılarak süreç değerlendirilir. Fikirlerini ve görüşlerini etkili bir şekilde ifade etme 3. Diğer öğrencilerin fikirlerini

en öndekilerin. kulak kabartıp din­ lemeleri gerekiyordu. Ön masa ge- ridekilerin hiç birşey duymadıkları­ na hükmetmek ise hata olmazdı. Bu çare ki,'ses)

Ve bu cevabı verirken kuvvetle de zannediyoruz ki bazı kıymetli tarihçileri­ mizin yazdıkları ve düşündükleri gibi «Selçukların meselâ Azerbaycan ve A -

Sonuç olarak hastane kökenli MRS ve MSS suşlarında duyarlılık açısından fark saptanmıştır ve MRS suşları denenen bütün antibiyotiklere daha dirençli bulunmuştur