• Sonuç bulunamadı

Renkler 2. Şekiller

Belgede FELSEFENIN TEMEL ILKELERI (sayfa 136-147)

Renkler:

Siyahlık bir ilintidir diyoruz. Çünkü siyahlık herhangi bir nes­

nede varsayılmadığı zaman ya kendisine işaret edilir ve bölünür, ya da kendisine işaret edilmez ve bölünmez. Siyahlık, işareti ve bölünmeyi kabul etmez ise, karşıtını da kabul etmez ve göz İlc algılanmaz. Zira siyahlık, görende belli bir yönde meydana gelen bir algılamadan ibarettir. Göz, siyahlığı idrak eder. siyahlık da bölünmeyi kabul eder.

Siyahlık bölünmeyi kabul ettiği takdirde siyah olması, bölünen olmasından başka olacaktır. Çünkü bölünme, beyazlık ve siyahlık için ortak bir husustur. Fakat siyahlık ve beyazlık birbirlerinden farklıdırlar.

Biz cisimden, yalnızca bölünen şeyi anlıyoruz. Bu durumda ya renk, bölünenin içindedir v e ilintidir, denilir ya da renk, bölünenin kendisidir, denilir. Bu, imkansızdır. Çünkü b ö l ü n m e n i n hakikati cisimselliğin hakikatidir. Zira biz cisimsellikten ancak bunu anlıyoruz.

Oysa siyahlığın hakikati, bölünmenin hakikatinden başkadır ve aynısı değildir. Siyahlık duyusal bir işaretle mahallinden ayırt edilemez. Fakat yukarda açıkladığımız gibi, aklın işaretiyle ayırt edilebilir. Öyleyse siyahlık bir ilintidir.

Ş e k i l l e r : Bunlar da ilintidir, çünkü mum farklı şekillere girer bu­

nunla birlikte varlığını sürdürür.

Öyleyse; daire, dörtgen, üçgen gibi şekiller niteliklerdendir ve ilin­

tidirler. Dairenin varlığına dair tartışmalar mevcuttur. Deniliyor ki: or­

tasında bir nokta bulunan ve noktadan çevreye doğru çıkan bütün çiz­

gileri eşit, belli bir şekil düşünülemez. Varlığı duyu ile idrak edilen c i ­ sim, dairenin var olduğuna delalet eder.

Cisim ya birleşiktir ya da basittir. Birleşik cisim ancak basit cisim­

lerden meydana gelir, öylevse öncelikle basit cismin tespit edilmesi ge­

rekir. Basit cisim, kendisinde farklı yapılar bulunmayan cisimdir; su ve hava gibi kendisinde yalnızca tek ve benzer bir yapı bulunur. Basit ci­

simden bir miktar kendi başına bırakıldığında, bu miktarın ya kendİ özünden bir şekli olur, ya da bir şeklİ olmaz. Bir şeklinin olmaması doğru değildir; çünkü şeklinin olmaması sonsuzluktur. Oysa biz, basit

cisimden sonlu bir miktarı varsaymıştık. Bu miktardan bir şekil meydana gelirse bu şekil ya küre. ya kare veya bunların dışındaki bir şekil olacaktır. Bu şeklin küreden başkası olması imkansızdır. Çünkü benzer mahaldeki benzer yapı. hırkii bir şekil gerektirmez ki. hir kısmında çizgi, hir kısmında açı gereksin. Şekiller içerisinde küreden başka benzer ( m u t e ş a b i h ) olan yoktur. Öyleyse bu şeklin küre biçiminde olması gerekir. Ne zaman küre doğnısal bir kesimle kesilirse;

kesilen, zorunlu olarak şekillerin a.slı olan daire biçiminde olacaktır.

Böylece dairenin mümkün, nitelik ve niceliğin de iki ilinti olduğu tespit edilmiş oldu.

Diğer yedi kategorinin ilinti olduğu zaten gizIİ değildir. Çünkü bunlar; bir şeye izafe edilmekten soyutlanamazlar. İzafenin olması da ancak bİr şeyin var olması İle miımkündür.

Etki (fiil); bir şeyin bir şeye etki yoluyla nispet edilmesidir. İlk önce bir şey var olmalıdır ki etkide bulunulsım,

Edilgi (infial); etkilenme yoluyla bir şeyin başka bir şeye nispet edilmesidir. Ö n c e l i k l e bir nesne olmalıdır ki kendisine erkıde bulu­

nulsun.

Geriye kalan dörr kategori ise, bir mekana İhtiyaç duyarlar. Çünkü onlar ya zamana ya mekana ya da hır çevreye \'eva hır cüz'e nispcr edil­

mişlerdir. ( E c e d e n bir şey olmalıdır kt. edilgen olstm ve yine önceden bir şey olmalıdır ki bir zamanda, bir mekanda veya bir pozisyon ya da bir hey'et (şekil) lizcre buluasun

Öyleyse bu dokuz kategorinin hepsi de ilintidir ve varlık, on nesne için kullanılır. Bunlar yüce (âlî) cinslerdir; biri cevherdir, do­

kuzu ilintidir. Bunların tanımla bilinmeleri mümkün değildir. Çünkü bunlardan daha genel bir cins yoktur. Tanrm ( h a d ) ; kendisinde cins ve ayırımın toplandığı şeydir. C e v h e r , t a n ı m ı kabul etmemesi noktasında varlığa eşittir. Cevher varlığı değil, resmi kabul eder. Çünkü kendisiyle tanımlanacağı, varlıktan daha meşhur bir şey yoktur. Bu hususlar kapalıdır. Kendilerinden daha yaygın bir şeyle resm edilmeleri mümkündür. Bu on husus, on kategori olarak isimlendirilmektedir.

Bu on kategoriye varkk ısn» verilmesi, ormkhktan mı yoiisa uylaştmciaıı mı liayru^lannuJitaâır? diye sorulursa;

Deriz k i : N e ortaklıktan ne dc uylaşımdan k;tvnaklanmaktadır.

Bazı kimseler, aralarmdaki ortaklıktan, bunlara (on kategori'^ bu ismin verildiğini zannederler. Oysa varlıkta ilinti, cevhere ortak değil­

dir. Cevherin varlığından maksat, bizzat cevherin kendisi, niceliğin varlığından da maksat, niceliğin kendisinden başka bir şey değildir.

Varlık anlam bakımından kesinlikle birbirine ortak olmayan bir çok farklı şeyi kapsayan bir isimdir. Ayn (göz. pınar) lafzı da, isim olarak kullanıldığı şeyler için böyledir.

Bu iki yönden geçersizdir:

Birincisi: Cevher vardır, dediğimiz zaman bu cümle, bir anlam ifade eder ve anlaşılır. Cevherin varlığı, cevherin kendisi olmuş olsaydı cevher vardır sözümüz; cevher cevherdir sözümüz gibi olurdu. Etki ve edilgi varhk deflerdir dediğimizde bu ifade, bazı durumlarda onaylanır. Fakar, etki ve edilgi bir etki ve edilgi ile olmazlar dediğimizde bu kesinlikle onay­

lanmaz. Eğer varlık lafzı, etki lafzı gibi olmuş olsaydı; etki, varhk değildir sözümüz etki, etki değildir sözümüz gibi olmuş olurdu.

İkincisi: Akıl, nesnelerde ikiden fazla bölünmenin olamayacağına hükmeder. Çünkü; bir şey ya vardır ya yokttır denilir.

Varlığın bu on kategorinin dışında bir anlamı olmasaydı, bö­

lünme iki ile sınırlanmazdı ve bu ifade de anlaşılır olmazdı. "Nesne ya cevherdir, ya niteliktir, ya n i c e l i k t i r ilh." denilmesi gerekirdi;

Bölünme de iki değil, on olurdu. Bu da yukarda ifade ettiğimiz gibi varlıktan ibaret olan iniyyet'in mahiyetten başka olduğunu ortaya koyar. Bundan dolayı:Sıcak/ığı var kılan nedir! siyahı mekanda var kılan nedir? denilmesi caizdir

Fakat siyahlı^ renk kılan nedir? rengi siyah kılan nedir? denilmesi caiz değildir:

Duyunun değil, aklın göstermesiyle heyula ve formun farklı şeyler oldukları bilindiği gibi, inniyet ile mahiyetin de başka ba.şka şeyler ol­

dukları bilinir.

Eğer bu doluysa, uykışım yoluyla bu on kategoriye varlık ismi verilmiştir, denilirse;

D e n i l i r k i : Mutevâti' isim, isimlendirildiği varlıkları öncelik, sonrahk ve herhangi bir çelişki olmaksızın tek bir defada içeren bir isimdir.

1.35

A t ve insan için canlılık, Zeyd ve A m r için insanlık isminin kıdlanîlması gibi. Bu iki isimden biri diğerinden öncelikli ve biri diğerinden önce değildir.

Öncelikle cevher için varlık tespit edilir. Nitelik ve nicelik için dc cevher vasıtasıyla varlık tespit edilir. Geriye kalan diğer ilintilerin v^ır-lıkları da bu ikisi vasıtasıyla tespit edilirler. Bıınkırda öncelik vc sonra-lığın olduğu gönilmektedir.

Aralarındaki çelişkiye gelince: Siyahlığın varlığı hareket, değişim vc zaman gibi olmayıp, kalıcı bir durumdur. Öiinkü bunların sebaf ve kararı yoktur; hareket, zaman ve heyulanın varlığı, diğer varlıkliinn varlığından daha zayıftır. Öyleyse bu on kategori varlıkta hir yönden birlik halinde iken başka yönden de ihtilaf halindedirler. Bu on kaic-gori, nmcevâti vc nmşterek isimleri ile isimlenirler. Bundan doîavı bu tiir isimler müşekkek isim veya müttefik isim diye de isimlendirilirler.

Böylece varlığın bütün nesneler için bir ilinti olduğu sabit olmaktadır.

Mahiyetlere varlık, hir illet ile art: olur. Çünkü mahiyetin kendi özünden hir varlığı yoktur. Nesnenin özünden olmayan bcr şey, hir nedenle nesneye ait olur.

Bundan dolayı ilerde açıklanacağı üzere İlk Neden, zait ve mahi-yetsiz bir varlıktır.

Öyleyse varlık, mahiyetlerden herhangi bir şeyin cinsi değildir.

İlinti de bu dokuz mahiyete göre böyledir; çünkü onlardan her birinin kendi Özünden bir maliiyeti vardır. Bunların ilintiselliği mahalline nispetledir. Bunlara ilintisel (arızî) ismi verilmesi de mahiyetine izafe edilmesi dolayısıyla değil, m a h a l l i n e izafe edilmesine karşılık verilmiştir. Bu sebeple bunların bir kısmını ilinti olarak tasav\'ur etmemiz, bir kısmının ise ilinti olup olmadığından kuşkulanıııanuz mümkündür. Türü tasavvur edip, c i n s i n i n varlığından ku.^ku duymamız mümkün değildir. Çünkü; siyah iman düşünülüp de siyahın, renk olduğundan kuşku duymak mümkün değildir. Veya atı düşünüp, onun cisim veya hayvan olduğundan kuşku duyulamaz. Bir sözcüğü dc böyledir; hir lafzı, varlık lafzı gibi bir genelliğe sahip ise, mahiyetlerden herhangi bir nesnenin Özsel niteliği olamaz. Varlık ( v ü c u t ) , ilinti, birlik (vahdet) kesinlikle on mahiyetten herhangi birinin ne cinsidir ne de ayırımıdır.

Biz varlığı, cevher ve ilinti olarak ikiye ayırdık.

Cevheri dört; iUrıtiyi de dokur höUimc ayırdık.

Dokuz bölümün bası Öğelerini de alt bölümlere ayırdık.

Onların ilinti olduklarına deliller getirdik.

Öyleyse varlığın başka bir ayırımına dönebiliri::

11. A Y R I M : T Ü M E L V E T İ K E L O L A R A K V A R L I K

Varhk, tümel (külli) vc tikel (cüzî) olmak üzere ikiye ayrılır.

Biz mantık bölümünün girişinde bunların gerçekliğini açıkladık.

Şimdi de; hükümlerini ve eklerini anlalacağı:.

Bunlar da dörttür:

T ü m e l ve tikele dair kurallar

l . K u r a l ( h ü k ü m )

Tümel olarak isimlendirilen mananın varlığı, dış dünyada (ayan) değil, zihindedir.

Bütün insanlar insanlıkta birdir, bütim siyahlar, siyahlıkta birdir, sözleri­

mizi işiten bir topluluk'''; tümel siyahın (es-sıvâdırkuUî) var ve bir mana, tümel insanın da var ve bir mânâ olduğunu zannettiler. Tümel nefis, sayı itibariyle tek bir manadır ve birçok şahısta vardır.'- Bir

ba-5 1 . ü a z â l î ' y t Jiişen bu rür İİHdelcn kııllanniimrri.sıdır. Zira bu ıJadcIcr, G-.ıiHİi'uın Mi­

dece inatıdıpı görüşleri aktardığı ıımnnn duğurıunktadır. Nirekinı bir grup, üazâlî'nin bu kicabı, doğruluğuna inandığı dıi.şüııeelen ıtıide ermek üzere kaleme aldığı ıddıa.Mnda bulunmuşlardır. Oysa zihinden uzak turuhııauıa>ı g e r e k e n husus, (.jazâlı'nın telselecj-lere aic aktardığı bütün gıirüşlcre nuıhaiit oluıadığıdır. Bu anlamda Cıazâli tebetecilerle aynı düşüncede olduğu görüşleri aktarırken daha yüçlü bir anlacıuu tercih eııııiş nlabi-İir. Bu ka.sıth olarak yapılmış hır şey de değildir. A n c a k şu unuıulmamalıdır ki insan doğruluğuna inandığı görüşleri doğrıılıığııııa inanmadığı üörü-lerden daha iyi aktarır.

52. "(Ncfi.s) bir çok kişide bulunan bir varlıkrır" ifadesi, neti.- rek bir varîıknr fakat bir­

den fazla kişide bulunur anlamındadır. T e k bir babanın birden (azla çocuğa baba, güne­

şin bir çok bölge için güneş olması buna örnek verilebilir. Bunu zikrerıuesinin nedeni Eflatıın'un ideler nazariyesi ile karıştırılma ihtimalini ortadan kaUlınııaktır. Fakat tü­

melin varlığı bu şekilde değildir. Zaten Gazâlî'nin bu kitajna görüşlerini aktardığı ve Tehâfütü'i-Felâsife adh eserinde görüşlerini eleştirdiği filozoflar da hunu inkar etmemek­

tedirler. Ibn Sina'nın Ijârnı adlı eserindeki görüşleri buna delaler etmektedir:

"Bilmiş ol kı, insanlar bazen varlığuı sadece duyularla idrak edilen .-eyler

oldu-137

banın birden çok çocuğunun bulunması, bir olan güneşm birden çok yerde olması buna örnektir. Bu katıksız bir hatadır; çdnkü tümel nefis, sayı bakımından tek bir nefis olmuş olsaydı Zeyd, Amr olmuş olurdu.

Zeyd'in alim, Amr'ın cahil olması durumunda da tek nefsin aynı hu­

susta ve aynı anda hem alim hem de cahil olması gerekirdi. Oysa bu imkansızdır. Tümel hayvan hir çok şahısta tek bir varlık olarak bu­

lunmuş olsaydı; bir olan varlığın, bizatihi kendisinin iki ayak ve dört ayakla hem yürüyen hem de uçan olması gerekirdi. Bu da imkansızdır.

Öyleyse tümelin varlığı, zihinlerdedir.'^^

ğunu, duyunun c c v h e t i y l c ulajcıgı bir şoyL varsaymanın imkansız olduğunu, me­

kanı olmayan, kendi özünden veya ei.smin dııtımılari gibi kendisinde bulunan bir neden dolayısıyla bir pozisyonu bulunmayan bit jeyın var olma şansının olmadıfiını zannederler. Duyuınsanan varlıyı dü.şünmek .-.uretiyle bunların .sözünün geçer.siz olduğunu anlayabilirsiniz. Çunkiı sen ve muharap olmayı bakkeden herkes bu du-yunısanan .şeylerin tek bir ısım aldıklarını bilir. Bu salt ortaklık dolayısıyla değil, aynı zamanda tek bit anlamı taşımaları dolayısıyla da böyledir. İnsan i.-imi gibi.

İkimi de bu ismin Zeyd ve A m r için rek ve var olan bir anlam olduğu husu.sunda şüphe etmezsiniz. Bu var o l a n a n l a m ; ya dııyımım kemlisine ıılaşmaM dolayiMyla veya ulaşmaması dolayısıyla vardır. Bu a n l a m duyunun ııla.şmasmdan uzak ise, araştıtma duyumsanmayan vatlıkları, duyumsananlar arasından arayıp çıkarır. E n hayret verici olanı da budur. Bn var olan anlam duyumsaniyor ise, zorunlu olarak onun bir pozi.syonu. yeri, belli hır ölçiLsü vc belli bir niıeİığı olacaktır. Zira ancak bu şekilde var olan a n l a m duyumsanabilır ve hayal edilebilıt. Duyum?,anan veya hayal edilen her şey zotunlu olarak a n c a k bn d u r u m l a t d a n biriyle özclleşebilir.

Varlık bu şekilde olduğuna göte bu durumlara sahip o l m a y a n îeylerle uygunluk içerisinde bulunması mümkün değildir."

Öyleyse insan tek hır hakikate .sahip olması ve bunun o n u n değişmeyen aslî hakikati olması dolayısıyla hıs.'-edilen değil, sadece akledilen bit .;eydir.

Nastuddin et-Tûsi şöyle der; "Şeyh- rnuhalitin görüşünü çürütmek ıçın- yenel veya özel olması İtibariyle değil; nitelik, n i c e l i k , pozisyon, ve m e k a n gibi ynbancı maddelerden mücerret olması itibariyle duyulur nesnelerden, a k k d i l i r yapıların varlık bulduğu husu­

suna dikkat çekmiştir. Örneğin; Zeyd'in bit parçası .ilan insanlık, insan ııliîiası itibariyle şu İnsan'ın hatta duyumsanan b c r insanın parçasıdır. Bu insan ( a n l a m ı ) şahıslara yük­

lenmiştir".

5 3 . B u , bir cmccki n o t t a ibn Sinu v c T m i ' d e n kavdertığimiz m c i m i e r c karşıt hir itade-dit. Öyle görünüyor ki bu; t ü m e l , yalnızca zihinde vardır şeklindeki .Aristo'dan aktarı­

lan götüsün bir bctimlcmesıdit. Ö n c e k i dipnotta Tu.-.rnm İbn .Sina'nın görüşünün vo-rumu ıçın söylediği ise şudur; tümel, tekiller içerisinde vat olan h a n c ı bir varlıktır. Bu iki görücün yanında tuniel varlığı dı.ş dünyada hağınıstz o l a r a k goıen Eflatun'un tıtıruşn d c bulunmaktadır.

Anlamı: Zihin, insan formunu zorunlu olarak kabul eder. Bunun gerçekleşmesi ise. zihnin daha ö n c e bir şahsı gözlcmlemesidir. Zihin, ilk gördüğü insandan sonra başka bir insan görürse kendisinde her­

hangi bir yenilik meydana gelmez, ntısıl ise öylece kalır. Üçüncüyü, dördüncüyü gördüğünde dc insana dair düşüncesi değişmez.

Zeyd'in zihninde meydana gelen resim, yüce Allah'ın evrenindckı bütün insanların resimletıyle aynıdır. İnsanlar insanlık tanımında kesinlikle birbirlerinden farklı değillerdir. Bundan sonra yedi farklı ki­

şiyi daha görse zihinde başka bir mahiyet vc birinciden farklı bir resim meydana gelmez. Zeyd'in şahsından zihinde hasd ohın, zihinde var olan müşahhas bir formdur. Bunun tümel olmasının anlamı; insan­

lardan var, var olacak ve var olmuş olan her şahsa nispetinin bir ol­

ması ve zihne gelen hangisi olursa olsun, ondan bu resmin hasıl ol-ması, daha sonra gelenin onun üzerine artık olmama.sıdır.

Örnek: T e k bir şekilde işlenmiş bir mühür düşünelim; bu mühür mumun üzerine konulduğu zaman hır form elde cdiİir, aynı yere aynı şekilde ikinci, üçüncü defa konulduğunda birinci resim değişme: ve yer de etkilenmez.

D e n i l i r k i : Mumdaki resim, tümel bir resimdir. Yani mühürlerin tümüne uygun olması anlamında o, bütün mühürlerin resmidir ve buna dayanarak bir kısmı diğer kısmından ayırt edilme:. Bu akla uy­

gundur. Fakat tek bir resmin altın mıihür, gümıiş mühür, demir mü­

hürde aynı şekilde varsayılması imkansızdır. T ü r olarak birdirler, deni­

lebilir. Sayı bakımından her mührün şekli, diğerinin şeklinden farklı­

dır. Evet onların mumdaki etkileri tek bir etkidir ve mumda, hepsin­

den meydana gelen şekil, tek bir şekildir. Eşyanın tanımlarının ve tü­

mel olmalarının anlamının :ihindc izlenim bırakması bu şekilde anla­

şılmalıdır. Öyleyse tümel, tümel olması itibariyle dış dünyada değil, zi­

hinlerde mevcuttur. Dış dünyada ise tümel (küllî) bir insan yoktur.

Fakat insanlık hakikari hem zihinlerde hem dc dış dünyada iki­

sinde birden mevcuttur.''''

M . GHZSIÎ. daha dojiru hir ıfcıJcvtc OHiMİî'mıı k a ı J î l c r i n J c n nakildi- hulıınJııgu kijılcr tümeli, tümel olma yönüyle h a k i k a t t e n ayırmaktadırlar Nitekim onlar riimel için; "tıi-meî, dış dünyada dejjil. zihinlerde vardır" derken. Makikat ıçin; "hakikat hem zihinlerde hem dc dış dünyada vardır" derlet.

m

n . K u r a l

Ayırım veya ilinti ile birbirlerinden ayırt edilmedikçe, tümelin bir çok parçasmm olması c a i : değildir. Kendisine izate edilen artık hususlar olmaksızm yalnız başına düşünülen tümelde, çokluk vc tahsis bulunmaz.

iki siyahın aynı anda aynı şekilde bir yerde bulunması imkansız­

dır. Ancak iki şey arasında zorunlu olarak tcğayur var ise mutlak siyah, iki siyah olabilir; iki siyahın iki ayrı yerde olması gibi bu farklılık ya mekandadır veya iki .siyahın bir yerde iki a\Ti zamanda bulunması gibi zamandadır. Zaman ve mekan hir olduğu sürece, siyah için çokluk düşünülemez. Aynı şekilde, iki insan, tümel insanlığın üzerine me­

kan, nitelik veya bunlarm dışında artık bir hu.sus eklcnmedikçc birbir­

lerinden ayırt edilemezler. Çünkü iki in.san hiçbir yönden birbirlerin­

den farklı olmasalardı, her insan için şunun denilmesi caiz olurdur

"Bu insan iki, beş, on insandır." Bu dunımda hiçbir sayı diğer sayıdan ayırt edilemezdi.

Siyah için dc bu böyledir. Bunun imkansızlığı ise açıktır.

Yukarıdaki iddiaların ispatı şudur: T e k bir yerde bu siyah ve j u siyah denilecek şekilde birbirlerinden ayıt edilen iki siyah varsayılsın. Bu si­

yah siyahtıt, şu siyah da siyahtır, dediğimizde, iki siyah bir midir yoksa bir değiller midir? Eğer bu siyah, şu siyahın tıpkısıdır diyecek kadar bir iseler; kendisine bu siyahtır dediğimiz her şey için, bu .siyah şu siyahın

Gazâlî, tümelin zihindeki varhğını -Gazülî'nm d e »çık ]->ır ıtadeyle la.snlı eti iği gibi zi­

hindeki tümelin varlığı somıır bir form olmasına rağmen- var olnıtı^, var ve var olacak şühısiara nisbeti lek olan, farklılık <rz eııneyen fi-V olarak yortıııılaınışrır. Zihiti-sel toı-mıın eklentilerini görmezden geldiğimizde bu form eklentileri görmezden eelııien birey­

lerin tümüne nasıl uygun bit fonn oluyot ise aynı ş e k i l d e dış varlığın tla tonnu eklenti­

lerinden soyutlandığında bütün hıreyleıc uygun o l a c a k t ı r bununla b i r l i k t e Gazzali J ı s varlığı tijmel saymamaktadır. Hunim anlamı sudur; zihinsel toım, zihinsel varlığı itiba­

riyle gerçekte tekil hır formdur. Zihinsel varlığın lümel o l a n k değerlendirilmesi, zihin­

sel belirlenimlerinin göz ardı edilmesi iledir. Fakat bu dcğerlenditıııe dış varlığa d a uy­

gulanabilir. Zihinde bulunanın dışındaki varlıkları ickil olarak değerlendirmek haklı gö­

rülmesi mümkün olmayan bir zorlamaılır. Belki d e tSaıâlî; hem zihinde h e m dc dış dün­

yada vardır, dediği hakikat ile bunu kastenuekıedir. Buna göre bakıkar; zihinde iken zihinsel şahıslaştıtıııa ite, dış diinv.ıda iken d e dı; vatlığının şahi.-iaştırıliTiHsmın d ü ş ü ­ nülmesiyle var olan ttırmdur. Nitekim insanlık hakikati, d ı ş dünyada var olan Zeyd'te bulunmaktadır, takat aynı zamandıı Zeyd'in sureti d e zihinde mevnutrur.

tıpkısıdır demiş okırıız. Öyleyse öteki diye sayılan siyah, o da bu siyahın tıpkısıdır. Burada çokluk yoktur. Eğer ^ıı siyahın tıpkısıdır ifademiz 5i^aK kavramının dışında artık bir anlam ise, zorunlu olarak siyahlığa artı bir durum izafe edilmiş olur ve bu siyah, şu siyahtan kendisine izafe edilen bu artık mana ile farklı olmuş olur. Bununla da, tümele zait bir durum izafe edilmedikçe tek bir tümelin tikellerinde çokluğun olmasının imkansız olduğu ortaya çıkmaktadır.

İlk Neden (Illec-i ula) bir ve mücerret ise yani kendisinde ilinti ve ayırım şeklinde bir birleşim yok ise, kendisinde kesinlikle ikilik düşünülemez.

in. Kural

Ayırım, cinsin hakikatine ve genel tümel mananın mahiyetine kesinlikle giremez. Fakat varlığına girer. Varlık ise mahiyetten başkadır.

AçıkkiîTiast; insanlığın, hayvanlığın hakikatinde herhangi bir kat­

kısı yoktur. Zira hayvanlık hakikati; insanlık, aı'lık vc diğer ayırımlar olmaksızın mükemmel şekliyle akılda sabittir. Ayırımlar, cisimsellik gibi değildir; cisimsellik zihinden kaybolduğunda, hayvanlığın zihin­

deki mahiyeti de yok olur.

Hayvanlığın hayvanlık olmasında cisimsellik şart olduğu gibi, in­

sanlık da şart olmuş olsaydı, cisim olmayan için hayvanlık sabit ola­

mayacağı gibi, insan olmadığından at için de hayvanlık sabit olmazdı.

Oysa insan için hayvanlık nasıl tam ise, at için de hayvanlık öylece tamdır. Öyleyse tümel anlamların mahiyetlerinde ayırımın yeri yoktur.

Evet ayırımın, tümel anlamın var ve meydana gelmiş olmasında kat­

kısı vardır. Çünkü at, insan vc benzerleri olmadan, hayvan mevcut

kısı vardır. Çünkü at, insan vc benzerleri olmadan, hayvan mevcut

Belgede FELSEFENIN TEMEL ILKELERI (sayfa 136-147)