• Sonuç bulunamadı

Klasik liberalizm gibi liberteryen düşüncede serbest piyasa kurumu, yalnızca iktisadi üretim düzeni olarak görülmez, bireyin yaşamını sürdürebilmesinin üretken ve barışçıl yolu olduğu gibi bireysel özgürlüklerin ve mülkiyet hakkının varlığını sürdürebilmesinin koşulu olarak kabul edilir. Liberteryen düşünce içinde faydacı ya da ahlaki temelleri olsun değişik kategoriler aracılığıyla, bireysel mülkiyetin ortak mülkiyetten, üretim araçlarının bireylerin sahipliğinde olmasının devlet gibi kolektif bütünlerin elinde olmasına yeğleyen argümanlarca zengindir. Bu kısımda, minarşist liberteryenlerin önce piyasa ekonomisine dair temellendirmelerine ilişkin ifadelerine yer verildikten sonra, niçin tamamen piyasa ekonomisine bırakılamayacak bir teori inşa ettiklerini tahlil etmeye dönük tartışma sunulmaya çalışılacaktır.

Geride bıraktığımız yüzyılın en önemli liberteryen düşünür ve iktisatçılarından olan Mises (2010: 61) liberalizmin sözcülüğünü yaptığı özgürlüklerin (ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü, hoşgörü, seyahat özgürlüğü gibi) yerine getirilebilmesi için, üretim araçlarının özel mülkiyette olduğu piyasa toplumunun şart olduğunu savunur. Diğer bir ifade ile negatif özgürlüklerin ancak piyasa toplumunda mümkün olabileceği düşüncesi hâkimdir. Tek efendili devletçi bir sistem ya da birkaç kapitalist efendinin hâkimiyetinde olduğu düzenlerin aksine piyasa kurumu, her bir tüketicinin aldığı mal ve hizmet için oy verdiği, sandığı kaldırılmamış oylama sistemi ile yenilendiği, gerçek bir demokratik usulün işlediği bir sistemdir. Her bir

159

aktörün hem üretici hem de tüketici olduğu piyasa ekonomisinde tüketicinin tercihleri esas olduğu için müşterilerini memnun edemeyenlerin yerine yenilerinin geldiği aktif bir süreçtir (Mises, 2010: 62).

Hayek (1999: 121) her bir bireyin etkileşimi sonucu ortaya çıkan kendiliğinden doğan düzenin kolektivist planlamacı ekonomilere göre üstünlüğünü çeşitli kez dile getirmiştir. Kendiliğinden oluşan kurum olarak piyasayı her bir aktörünün tercihine yanıt verdiği için özgürlükçü bir sistem olarak adlandırır. Özel mülkiyete dayalı piyasa ekonomisi bireylerin özgürlükleri için olduğu kadar işbölümüne dayalı üretim için de yegâne ya da en azından en rasyonel kurum olduğu için kıymetlidir (Mises, 1977: 74).

Mises ve Hayek’ten farklı olarak Rand, serbest piyasa kurumunu iktisadi bir temelden ziyade bireyci ahlaki bir sistem olarak değerlendirir. Rand’a (2004: 23) göre, serbest piyasa düzeni, rasyonel bireylerin özgür iradeleri ile alışveriş gerçekleştirdikleri gönüllü ilişkiler alanıdır ve insanın hayatta varlığını ahlaki bir şekilde sürdürebilmesinin yegâne koşuludur. Hatırlanacağı üzere çalışmanın başlangıcında Rand’ın insanın hayatta kalma problemini çözerken ya ahlaki olan barışçıl yolunu yani üretimi ya da gayri ahlaki olan cebir yolunu yani yağmayı tercih edeceği belirtilmişti. Randcı bu ayrımda üretim, yalnızca piyasa ekonomisinde mümkün olabilir çünkü özgür irade, gönüllülük, mübadele, sözleşme serbestliği gibi araçları ile buna imkân tanıyacağı iddia edilir.

Mises, Hayek, Rand ve diğer minarşist liberteryenlerin değerlendirmelerinde piyasa ekonomisi insanlığın özgürlük ve refahını sürdürebilmesinin barışçıl yolu olarak kabul edilmesine karşın, doğası, kurumları ve işleyişi itibariyle tek başına yeterli görülmez. Serbest piyasa kurumunun üstünlüğü iktisadi, ahlaki ve özgürlükler

160

bağlamında ikna edici olmakla birlikte niçin siyasi düzenlemelere ve müdahalelere ihtiyaç duyulduğu ve kendi işleyişine bırakılmadığı sorulmalıdır.

Klasik liberalizm içinde serbest piyasa ekonomisini en iyi şekilde açıklayan Adam Smith, doğal özgürlükler sisteminin mülkiyet, mübadele, sözleşme gibi kurumlarını tek başına değil, hükümetin sunduğu imkânlarla bir arada ele alır. Piyasa kurumunun, devletin sunduğu koruyucu şemsiyenin altında olması gerektiğini vurgular1. Hayek de özel mülkiyet ve sözleşme özgürlüğünün varlığının piyasa ekonomisinin varlığı ve muhafazası için yeterli olacağı kanaatinde değildir (Kukathas, 1990: 94). Mises “liberalizmin devletin ortadan kaldırılmasını amaçlayacak kadar aptal olmadığını” (2010: 61) dile getirirken, sosyal işbirliği ve medeniyetin zorlama ve baskı olmaksızın var olamayacağını kabul eder. Dağıtımcı adalet teorileri gibi anarşist liberteryen düşünceyi de hedef alarak eleştiri sunan Nozick’in (2006: 21-23, 59) durduğu pozisyon, son tahlilde bireyin haklarını ihlal etmeden var olabilecek en iyi durum olan, ultra minimal devlettir. Rand (2004: 437) bireyin yaşam hakkının mantıksal olarak kendini koruma ile devam ettiğini ancak bunun bireylerin eline bırakılmayacağını iddia ederek, devletin yalnızca güvenlik ve adalet hizmetlerini yerine getirmesi gerektiğini savunur. Diğer minarşist liberteryenler gibi Rand da, insanların gönüllü işbirliğinin üreteceği çözümlere inanmaz, tek başına serbest piyasa sisteminin yeterli olamayacağı fikrine bağlı kalır.

Rand, Nozick ve diğer minarşist liberallerin, bir arada yaşamın getirdiği tüm ihtiyaçların karşılanmada yetersiz olduğunu ileri sürdükleri piyasa kurumuna karşı gizli güvensizlik duyduğu ileri sürülebilir.

1 Ticaret, Serbest Piyasa Ekonomisi ve Barış adını taşıyan çalışmanın ilk bölümünde, Adam Smith’in piyasaya terk etmediği hizmetlerin 21 kalemde toplanabileceği belirtilmişti.

161

Piyasa ekonomisinin yetersizliğine ya da daha ılımlı bir şekilde ifade etmek gerekirse, eksikliğine dönük minarşist liberteryen savlar münferit gibi görünmekle beraber iki başlığa indirgenebilir. İlki, gerekli siyasal kurumsal altyapı olmadan piyasaların var olamayacağı ve/veya işleyişinin düzgün olamayacağına yönelik fikirlerdir. Bu kısımda ileri sürülen görüşler, temel olarak hiçbir koşulda piyasanın yerine getirmesinin mümkün olmayacağı yalnızca devletin tekelinin hüküm sürmesinin gerekliliğine zemin hazırlar. İkinci başlık altında ileri sürülen savlar ise, piyasanın girmeyi tercih etmeyeceği ancak toplumsal yaşam içinde ihtiyaç duyulan mal ve hizmetlerin yerine getirilmesi mecburiyetine işaret eder.

Piyasa kurumunun ancak birtakım koşullar sağlandığında bireyin kişilik ve mülkiyet haklarını koruyabileceğini savunan minarşistlerin görüşlerinin daha ayrıntılı tartışılması gerekiyor. Piyasa düzenin işleyebilmesi için şiddetin ve hilenin önlenmesi, mülkiyetin korunması, sözleşmelerin yerine getirilmesi ve gerektiğinde zor kullanılması, bütün bireylerin diledikleri kadar üretmeye ve istedikleri fiyattan satmaya eşit haklarının olduğunun kabulüdür ki, bunları yalnızca siyasi yönetimler sağlayabilir. Minarşist liberteryenlerin piyasa kurumu adına belirli alanlarda bireyler için en yüksek tatmini sağlasa da devletin kamusal politikalara yol göstericiliği, yasal düzenlemeleri ve bazen de aktör olarak fiili bir şekilde yer alması gerekliliği vurgulanır. Dolayısıyla hükümetin serbest piyasanın gerçekten işleyebilmesi için yapması gereken işleri içeren bir kamu politikası olmalıdır (Yayla, 2000:155).

Minarşist liberteryenlerin öngördükleri şekilde piyasa kurumunun özgür bir toplumda işlerlik kazanabilmesi için gerekli altyapısal düzenlemeler, yargılama ve güvenlik hizmetlerinden oluşur. Devletin hakemlik rolü, bireyler gibi piyasalar için de objektif hukuk sisteminin garantisi altında olmalıdır. Hayek (2013: 339) siyasi

162

düzenlemelerin hukukun üstünlüğü ile bağdaştırılabilir olduğu sürece devlet faaliyetleri ile piyasa ekonomisinin bir arada olmasının sorun yaratmayacağına ikna etmeye çalışır. Hosper (1971: 12) da, piyasanın varlığı için öncelikle bir hukuksal yapının yani devletin yargılama gücüne ihtiyaç olduğunu belirtir. Hukukun kaynağı minarşist liberteryenler için, devlet değildir; ancak yargılamanın tarafsızlığı ve tek bir elden uygulanabilmesinin yegâne aracının devlet olduğu düşüncesine sıkı sıkıya bağlılık söz konusudur. Diğer yandan adil bir piyasa sistemi için gerekli yasal düzenlemeler, elzem olarak kabul edilmektedir. Hayek “diğer sistemler gibi rekabetçi piyasa sisteminin de ihtiyaçlara uygun dizayn edilmiş hukuki düzene ihtiyacı olduğunu” (1999: 53) belirtir.

Devletin sunması gereken ikinci altyapısal işlev ise, güvenliktir.Çalışmanın ilk kısmında da tartışma konusu yapıldığı üzere, özgürlüğün ancak sivil yönetimin sağlayacağı güvenlik hizmeti altında varlığından söz edilebilir olduğu fikri, minarşistlerin de kabul ettiği bir savdır. Güvenliğin olmadığı durumda piyasanın da var olamayacağından hareketle, güvenliğin piyasaya öncelliği temellendirilir.

Minimal devlet taraftarı Tibor Machan (2006: 148) da, piyasada sunulan hizmetler ile güvenlik hizmetini karşılaştırarak, piyasanın ancak barışçıl koşullarda hizmet verebileceğini, buna karşılık güvenliğin doğası gereği buna müsaade etmediğini belirtir. Bir ekmeğin üretimi ya da bir sigorta poliçesinin yerine getirilmesi gibi hizmetler doğası gereği barışçıl şekilde sağlanmaktadır, ancak bireysel özgürlüklerin korunması çoğu zaman karşılık vermeyi yani güç ve şiddeti gerektirir (Machan, 2008: 61). Piyasa koşullarında sunulması mümkün olmayan hizmetler vardır.

Maliyeti paylaşılamayan hizmetleri Hayek, devletin faaliyetleri alanına sokar. Ayrıca tam kamusal mallar olarak tanımlanan ve kimsenin dışlanamadığı aynı zamanda

163

herkesin sahip olmasının kimseden eksiltmediği mal ve hizmetlerin, doğası gereği fiyatlandırılamayacağı için devletin alanına terk edilmesi gerektiği savunulur.

Nozick, Anarşi, Devlet, Ütopya adlı çalışmasında, siyasi bir otoritenin olmadığı ve güvenliğin parçalı şekilde özel güvenlik şirketleri tarafından sağlandığı durumu başlangıç olarak ele aldığı teorisinde, rekabet eden piyasa düzeninden tedrici şekilde farklılaşarak tekelleşmeye varan güvenlik şirketlerinin siyasi nitelik kazanacağı yargısına varır. Nozick’in teorisi, çalışmanın bu kısmına katkıda bulunacak bir tartışma sunduğu için ayrıntılı şekilde ele alınmayı gerektirir.

Devletli bir sistem içinde adalet ve güvenliğin ayrıcalıklı konumunu peşinen varsaymak yerine Nozick, gönüllü işbirliği sistemi olarak nitelendirdiği doğa durumu anarşisinde bu hizmetleri diğerlerinden ayrıştırarak nasıl tek bir el tarafından toplanacağını gösterir. Nozick, çalışmasının başında belirttiği gibi, Locke’un doğa durumunu ve doğal haklar teorisini başlangıç kabul eder. Sivil yönetim kurulmadan önce insanlar, bireysel özgürlüklerini temel oluşturan doğal haklara ve doğa yasalarına sahiptir. Nozick yalnızca doğa haline son verecek Lockeçu gerekçeleri sorgular, sivil yönetime geçişi daha gerçekçi nedenlere dayanarak ve kademeli olarak inşa etmeye çalışır.

Doğal haklar teorisini devşirdiği Locke’dan farklı olarak Nozick, bireylerin doğa durumunda ortaya çıkması muhtemel bir anlaşmazlık için hakemlik etmek üzere fiktif bir sözleşmeyle sivil yönetime geçişi iki gerekçe ile uygun bulmaz. İlki, bireylerin doğa durumunda yaşayacağı sorunları bıçak gibi kesecek siyasi bir sözleşmeyi bir anda keşfetmeleri mümkün değildir. İkinci olarak da, insanların maliyeti soruna göre daha pahalıya mal olacak bir girişimde bulunmadan önce,

164

düşünmeleri gereken hususlar vardır. Çünkü Nozick’in ifade ettiği gibi “tedavisinin hastalıktan daha kötü olup olmadığının hesaplanması” (2000: 40) gerekmektedir.

Esasında Nozick, Locke’un doğa durumundan bir anda sivil topluma geçilmeyeceğini göstermeye çalışır. Locke’un sözleşmesindeki gibi bir hamlede gerçekleşmeyen sivil yönetimin, Nozickci ultra minimal devlete giden süreç, Adam Smith’in “görünmez el” metaforu ile açıklanır. Locke’un da belirttiği gibi doğa durumuna son veren en önemli şey, herhangi bir hak ihlali durumunda cezanın bireylerin kendisi tarafından verilmesi ve bunun herkesin hak ihlaline giden süreci açması, doğa yasası olsa bile onu uygulayabilecek tarafsız bir merciinin olmamasıdır.

Nozick de kendini koruma hakkının itilaflı bir olay durumunda sonu gelmez misillemelerin herkesin bir başkasına şiddet uygulamasına yol açacak bir kaosa dönüşebileceği konusunda uyarır. Hatta Nozick (2006: 41) doğa durumunda hak ihlali yapanın gücünden dolayı hak gaspına uğrayanın onu cezalandıramaması, zararını tazmin edememesi ihtimalini belirtir. Bu aşamada Nozick, bireyleri kaderine terk etmeyeceği gibi Locke gibi sivil yönetimi de çağırmaz, piyasada bu hizmeti yerine getirecek aktörlerin yani koruma şirketlerinin çıkacağını ileri sürer.

Koruma şirketlerinin yaratacağı problemler Nozick tarafından şöyle sıralanabilir: İlki, aynı koruma şirketinde olanlar bir şekilde uzlaşmaya varacaklardır ancak farklı koruma şirketleri tarafından savunulan taraflar arasında son merci kim olacaktır? Nozick bu sorunun üç şekilde çözülebileceğini ileri sürer. Buna göre ya bir bölgede tek bir koruma şirketi üstünlük kuracak, diğerleri müşterilerini ona bırakacaklardır. İkinci olasılığa göre, her koruma şirketi üstünlük sağladığı coğrafi mekanda tek olacaktır. Son ihtimale göre ise, çarpışan koruma şirketleri bir süre sonra aralarındaki anlaşmazlığı çözmek için bir üst merciye ya da temyize gitmeye

165

karar vereceklerdir. Nozick üç seçenekte de belirli coğrafyada hakim koruma şirketinin olacağını yani çok aktörlü piyasa durumundan ultra minimal devlete dönüşeceğini belirtir. Sonuç olarak, bireysel hakları korumak üzere ortaya çıkmış hizmetler monopol bir devlet gücüne dönüşmüş olacaktır. Nozickci ultra minimal devlet çok aktörlü doğal piyasa anarşizmi içinden doğar ve bu yönüyle hem devletin üstlendiği ayrıcalıklı alanın niteliği ortaya konulmuş, hem de anarşist bir piyasa düzenindeki olası tehlikelere işaret ederek anarşist liberteryenlere aşılması zor bir duvar örülmüştür. Uslu (2007: 155) da korunma hizmetlerinin rekabetçi değil, tekelci bir sistem ortaya çıkarma ihtimalinin daha yüksek olduğu fikrini destekleyecek kanıya varmak için uygarlık tarihi incelemesinin yeterli olacağını belirtir.

Yetersizliğinden ziyade piyasa için “kârlı” olmadığı sebebiyle devlete bırakılması gereken hizmetler olduğu savı da minarşistlerce dile getirilmektedir. Zira ortak yaşamın gerekliklerinin sonucunda yerine getirilmesi gereken işler yalnızca devlet tarafından karşılanabilinecektir. Hayek (1997: 65) minimal devleti bir kenara koyarak, ileri bir toplumda piyasa tarafından sağlanamayan hizmetleri yerine getirmek üzere vergilendirme yoluyla para toplamayı ve bunun için güç kullanılmasının gerekliliğini kabul eder. Hayek’te piyasanın kâr sağlamayan hiçbir alana girmek istemeyeceği yönünde bir fikir söz konusudur. Hayek (1999: 53) piyasanın içinde olmayacağı işleri işaret ederek, rekabeti işletmenin mümkün olmadığı durumlarda, otoritenin müdahale etmesi gerektiğini ifade eder. Hukuk, Yasama ve Özgürlük adlı eserinde Hayek (1997: 68) teknik yönden belirli hizmetleri muayyen bir gruba vermenin zorluluğundan ya da fahiş düzeyde masraflı olacağından söz eder. Modern kentleri yaşanabilir kılan hizmetler, yolların yapımı, tapu defteri, haritalar ve istatistiklikler ve pazarda sunulan hizmet ve ürünlerin kalite

166

belgelerini hazırlama gibi işleri, yapanlara hiç kazanç getirmeyeceği için ortak ve kamusal mal ve hizmetler kategorisine girmektedir (Hayek, 1997: 67-68). Hayek özel teşebbüsün üret(e)meyeceği hizmetlerin devlet tarafından yerine getirilmesinin şart olduğunu ileri sürer. Buna göre bu hizmetlerin bazen stratejik önemi, bazen bölünemezliği bazen de bedelinin kullanıcılar tarafından karşılanamaması sebebiyle piyasa koşullarında üretiminin mümkün olmayacağı görüşü savunulur. Piyasa sisteminin işleyişi için, devlet tarafından bazı faaliyetlerle desteklenmelidir (Hayek, 2013: 339).

Minarşist devlet anlayışı, piyasanın yetersiz kaldığı hizmetleri üstlenmek, piyasa işleyişinden kaynaklanabilecek hataları düzeltmeye dönük yasal denetim mekanizması oluşturmak gibi işlevlere sahiptir. Sosyal liberalizmin tek başına piyasa kurumunun adaletsizlik yaratacağı görüşünden ziyade minarşist liberteryenizme göre piyasanın ortak yaşamdan kaynaklanan sorunları çözüme konusunda yetersiz kalacağı için devletin koruyucu işlevleri gereklidir. Sosyal liberalizm piyasanın ürettiği eşitsizliği telafi etmek üzere devletin görev üstlenmesini isterken, minarşist liberteryenler piyasanın adil bir sistem olmadığını kabul etmezler. Minarşistler piyasadaki göreli eşitlik durumunu adalet problemi olarak kabul etmezler.

Anarşistlerin minarşist liberteryenlere yönelik eleştirilerinden birisi de, piyasa devlet ayrımının keyfi olduğuna yöneliktir. Walter Block (2007: 68) minarşist liberteryenler arasında günümüzde en etkili isim olduğunu ileri sürdüğü Tibor Machan’ın, bazı hizmetlerin yalnızca devlet tarafından yerine getirilebileceği iddiasını keyfi bir ayrımla yaptığını, kurguladığı devlet imgesinin gerçek hayatla ve tarihsel tecrübelerle uyuşmadığını belirtir. Minarşistlerin devletin tekel olduğu hizmetlere karşı anarşistler, devletin yapıp piyasanın yapamayacağı hiçbir şey

167

olmadığı argümanı ile karşılık verirler. Bunların başında da bu kısımda sıklıkla tartışılan adalet ve dış güvenlik hizmeti gelir.

Hukuki bir yasal düzen olmaksızın bireylerarası anlaşmazlıkların çözülemeyeceği, piyasada güven ve istikrarın olamayacağı tespiti, minarşistler için sınırlı devletin zorunluluğuna yönelik argümanlardan en önemlisidir. Yasal hukuk sistemi altyapısı olmadan piyasanın işlerliğinin mümkün olmazlığı argümanına karşı Walter, bunun ciddi bir eleştiri olmadığını belirtir. Eğer ticaret esasında bir yasal zorunluluğa bağlı ise, sözleşmelerin varlığının, mülkiyet hakkının kutsallığının ve diğer pek çok şeyin de buna bağlı olması gerekir. Walter tıpkı ekmek üretimi gibi adaletin de bir hizmet olduğu örneğinden yola çıkarak minarşistlerin varsayımlarının yanlışlığını göstermeye çalışır: “Örneğin eğer bizler yiyeceğe sahip değilsek, hiç yiyecek yoksa bir ekonomiye de sahip değiliz; hepimizin ölmesi gerekir” (2007: 74).

Walter, Machan’ın argümanını ayrıştırarak, mantıksal bağını tahlil eder.

Machan'ın (2007: 74) argümanı şöyle bir sıra izler:

1. Piyasa, işlevsel bir yasa sistemine bağlıdır.

2. Yalnızca devlet yasal sistem sunabilir.

3. Bundan dolayı, devlet piyasadan öne gelir.

(Böylece anarko kapitalist durum çürütülür.)

İster güvenlik ya da adalet hizmeti ister herhangi bir gıdanın üretilmesi süreci ele alınsın, Walter’a göre Machan bu süreci devletin varlığı olmadan işletemez. Bu sebeple, Walter gıda üretiminin Machancı düşüncedeki sürecini ortaya koymaya çalışır. Buna göre,

1. Piyasanın varlığı yiyeceklerin olmasına bağlıdır.

168 2. Yalnızca devlet yiyecek arz edebilir.

3. Dolayısıyla devlet, piyasadan önce gelir.

(Piyasanın yiyecek şeyler üreteceği argümanı böylece çürütülür.)

Devletin koruyucu gölgesi ve düzeni sağlayacak hukuk sistemi olmaksızın piyasanın varlığını ve işleyişinin mümkün olamayacağına göstermeye çalışan Machan’ın önermesini, Walter çarpıcı bir örnekle yanlışlama girişiminde bulunur.

Verilen örneğe göre, piyasanın varlığını sürdürebilmesi için gerekli şartlar sonsuza dek uzatılabilir ancak bu görüş, anarşistlerin reddettiği haliyle devletin piyasadan önce geldiğini göstermez. Rothbard’ın söylediği gibi “üretim her zaman yağmadan önce geldiğinden, serbest piyasa da devletten önce gelir” (2009a: 40). Rothbard, piyasa faaliyetlerinin zorunlu koşulu olarak savunmanın müstesna statüsü nedeniyle devlet tarafından arz edilmesi düşüncesini klasik iktisatçıların mal ve hizmetleri büyük sınıflar açısından değerlendirmelerine benzer yanılgıyla ilişkilendirir. Bu durumda piyasa faaliyetlerinin “ön koşullar” olarak görülebilecek binlerce çeşit zorunlu, vazgeçilmez mal ve hizmetin gerekliği duyulabilir (Rothbard, 2009b: 891).

Minarşistleri devletin temsil, serbest seçimler gibi mekanizmalarla gerçekleşmesi halinde rızaya dayalı olduğu için bir oligopol olarak siyaset alanında yer almasını kabul ediyor gibi gözükmektedir. Çünkü sınırlı devlet taraftarı liberteryenler devletin monopol olmasından rahatsızlık duymazlar. Oysa piyasa anarşistleri için devletin şiddet kullanma ihtimali olsun veya olmasın siyasi alanda bir monopol olmasından rahatsızlık duyarlar. Machan ise piyasa içinde olduğu gibi siyasi alanda da tekel hakkında karar vermeden önce onun nasıl oluştuğunu incelemek gerektiğini ileri sürer. Machan hizmet sundukları kitlenin rızasını almış

169

tekel ile cebirle kurulmuş bir tekelin bir tutulması fikrini benimser. Machan (2008:

69) piyasada rızaya dayalı olduğu, kendiliğinden oluştuğu ve cebir yoluyla piyasaya girişin engellenmediği müddetçe, barışçıl monopol durumunun siyasi alanda da mümkün olabileceği görüşündedir. Sınırlı devlet taraftarları siyaseti yönetilenlerin rızasına dayandırmakta ve siyasetin cebir, hiyerarşi ve baskıcı yönünü reddetmektedir. Sınırlı devlet taraftarı minarşistler, piyasa anarşizmine olduğu kadar sosyal liberalizmine karşı da meşru tek devletin yalnızca koruma görevi ile sınırlı ultra minimal devlet olduğunu savunan Nozick’in teorisini benimser. Nozick’in ünlü eseri Anarşi, Devlet ve Ütopya’da devletin doğal piyasa koşullarındaki korunma birimlerinin monopole dönüştüğü yönündeki argümanını değerlendirme imkanı doğar.