• Sonuç bulunamadı

John Gray (2003:7-8) Kant’ın ahlak felsefesi ile şekillenen hukuk ve siyaset felsefesinin, liberalizmin rasyonalist ve evrensel ideal yaşam projesi sunan teorileri içinde yer aldığını belirtir. Gray’in bu ayrımında öne çıkarttığı rasyonalite ve evrenselcilik, Kant’ın ahlak felsefesinin ve dolayısıyla hukuk ve siyaset felsefesinin de anahtar kavramlarıdır. Kant’ın zihinsel kategorizasyonunu evrensellik teması altında ele aldığımız takdirde takip edeceğimiz izlek, Aydınlanmacı aklın eleştirisiyle birlikte ahlaksal akıl ya da etiğin rasyonelleştirilmesi konusudur. Devamında ise, rasyonel etiğin insanı otonom varlık olarak belirlemesi ve toplumsallık içinde uzlaşı sağlanacak ilkelerin yani kökensel sözleşmenin oluşturulması gelmektedir. Gray’in (2003: 8) “evrensel rejim reçetesi” olarak adlandırdığı Kantçı etiğin hukuk ve devletler arası ilişkilere uzanan boyutu çalışmanın bu kısmında tartışılacaktır.

Kantçı siyaset felsefesi ve ebedi barış idesi, evrensellik ve ilerleme fikri aracılığıyla açıklanmaya çalışılacaktır. Evrensellik hem doğa hem de ahlak felsefesinin, ilerleme ise tarih anlayışının ve toplumların siyasal gelişimlerine dair idealist yaklaşımının en önemli unsurudur.

Kant doğa ve ahlak felsefesini iki ayrı inceleme alanı olarak ayırır. Aralarındaki ayrılıklar ayrı bir çalışma konusu olacak genişlikte olmakla beraber burada evrensellik ve ilerleme fikri ile ortaklıklar üzerine yoğunlaşılacaktır. Doğa süreklilik arz etmiyormuş gibi görünmesine karşı tabii yasaya uygun işler; diğer yandan insanlar ölümlü olsa dahi, insan türü genel bir amaca doğru gelişmektedir (Kant,

60

1991: 41). Doğa ve ahlak felsefesi bir arada değerlendirildiğinde her iki alanda da düzenliliğin, yasaya uygunluğun ve evrenselliğin hâkim olduğu ileri sürülebilir.

Kant’ın felsefesinde doğa, tarih ve özne olarak birey hakkındaki görüşler zaman zaman birbiriyle çatışmaktadır.

Kozmopolitan Amaca Yönelik Evrensel Tarih Anlayışı adlı çalışmasında Kant (1991: 42) insanın iradesinin doğa tarafından belirlendiğini ifade ederken, onun ahlaki iradesini zayıflatır. Bu gerilim ahlak felsefesine de yansır. Diğer yandan siyaset ve hukuk felsefesini inşa ettiği ahlak anlayışını insanın özerk varlığı üzerine kurar. Kant’ın doğaya atfettiği nitelikler, ahlakın evrenselliğinin de dışında kaldığını ileri sürdüğü mutluluk, fayda gibi doğal eğilimlerden başka bir şey değildir. Kant bireyin otonomisine dair bu sorunu, insanın doğal eğilimlerinden kurtulması ve ödevin gereğini yaparak ahlaki olanı seçeceği düşüncesi ile aşmaya çalışır. Hassner (2010: 83) ise, Kant'ın önce doğa ile akılı ikiye ayırdığını, sonrasında aralarında mütekabiliyetler üreterek onları yeniden birleştirmeye çalıştığını ileri sürer.

Kant insan türünü amaçlı bir varlık olarak kabul ederek, varlığını sürdürme ve doğanın ona verdiği yetenekleri kullanma becerisine sahip olabilmeyi akılla mümkün kılar. Ahlak yasası da insana dışarıdan verilmediği gibi, insan aklının varlık yapısından gelir; yani ahlaki buyrukların temeli, insanın insanlığıdır (Heimsoeth, 2007:131). Kant’ın (2001: 56) ünlü ifadesiyle “Öyle davran ki, senin istencin maksimi her zaman genel bir yasa koymanın ilkesi olarak geçerlilik kazanabilsin”

şeklindeki düstur, eyleme gerekçe veren ahlaki ilkedir. Kant, herhangi bir çelişki olmaksızın evrenselleştirebileceğimiz ilkelere göre eylemde bulunmanın gerekliliğini vurgular. Koşulsuz buyruk (categorical imperative)insanın eylemlerini evrenselleştirilebilirlik kriteri ile sınamasının sonucu ortaya çıkan ilkedir. Diğer bir

61

ifadeyle ahlaklı insanın eylemlerine rehberlik edecek ölçüt, iyi iradenin evrenselleştirilebilirliğidir. Kant’ın evrenselleştirme testi, yapılmak istenen eylemde kendi çıkarını ve özel durumlarını başka birinin üzerinde görüp görmediğini anlamak için kontroldür (Sandel, 2013: 147). Koşulsuz buyruk, insana davranışlarında her koşuldaki doğruyu işaret ederken rehberlik görevi gördüğü gibi, ona otonomi de sağlayacaktır.

Otonomi, iradenin kendi koyduğu yasaya dayanması ve sadece kendi belirlenimine tabi olması demektir (Hassner, 2010: 92-93). Kant, eylemlerin ahlakiliğini koşullara bağlayan sonuçsalcı, faydacı ya da hedonist felsefelerin koşullara göre değişkenliği tasvip eden anlayışlarına karşıdır. Çünkü sonuçsalcı ve faydacılar eylemlerin kazandıracaklarına ya da kaybettireceklerine, hedonistler ise eylemin sonucunda edinilen doyuma odaklanır ve zaman içinde değişen görüşlere sarılır. Ahlak alanında Kant (2010: 31), “teoride doğru olan her şeyin zorunlu olarak pratikte de geçerli olduğunu gösteren açık bir kanıt vardır” derken, ahlaki olanın pratikte olanla her zaman uyuşan evrensellik taşıdığını ifade eder. Teorik akıl ve ona rehberlik eden ahlak düşüncesinin evrenselliği, ne deneyci metotlarla ne de faydacılar ya da hedonistler gibi mutlulukla ölçülebilecek değişkenlik gösterir.

Ahlaki buyruklar eylemlerin sonucuna göre değişkenlik göstermez, çünkü onlar eylemlerin değil, iradenin sonucudur. Böylece Kant, ahlaki eylemlerin kati ve evrensel olmasının da nedenini açıklar. Çünkü akıl ile ahlak arasındaki bağ, eylemlerimize rehberlik edecek evrensellik ölçütü ile sağlamlaştırılmıştır. İnsan, kendi ahlaki maksiminden ürettiği ve evrensel bir yasa olarak geçerli olacak buyruklara tabidir ve bu aklın yasalarıdır. İnsanın aklın yasaları olan ahlaki buyruklara uyması hem onun ödevidir hem de içsel özgürlüğüdür, çünkü o yasa

62

hiçbir tesir olmaksızın kendi düşünsel ediminin ürünüdür (Kersting, 2010: 57).

Kant’ın ahlak teorisinde özne, yasaya itaat ederken herhangi bir dışsal otoriteye değil, yalnızca kendi iradesine uygun olarak hareket eder (Hassner, 2010: 89). İşte özgürlük, ahlak ve evrenselliği yasa ile buluşturan husus budur. Kant’a göre insan yalnızca aklın ürünü olan evrensel bir ahlak yasasına uygun olarak eylemde bulunduğunda özgür olur (West, 2008: 53). Kant (1995: 66) Ahlakın Metafiziği'nde akıl, özgürlük ve ahlakın belirlendiği evrenselliği şöyle açıklar: “Ahlaklılık sırf akıl sahibi varlıklar olarak bizler için yasa görevi gördüğünden, bütün akıl sahibi varlıklar için de geçerli olmalıdır”.

Kantçı ahlak felsefesinin hukuk ve siyaset anlayışını belirlediği savını takip ederek, bireyin içsel özgürlüğü koşulsuz buyruk kavramı merkezinde ifade edilmeye çalışıldı. Bundan sonraki kısımda Kantçı etiğin hukuk ve siyaset felsefesi ile ebedi barış düşüncesine giden yolu ele alınacaktır.