• Sonuç bulunamadı

Ayn Rand’ın liberalizm içindeki tartışmalarda konumu, diğerlerinden farklıdır.

Çünkü Rand diğer düşünürler gibi siyaset teorisi içinden bir tartışma yapmak yerine felsefeden daha da özel olarak kendisinin adlandırdığı şekilde objektivist etikten hareket eder. Rand’ın “politika sebep değil, felsefesi fikirlerinin en nihai sonucudur”

(2005: 22) ifadesiyle kast ettiği objektivist etiktir.

Rand’a göre beşeri bilimlerin inceleme nesnesi, birey olmalıdır çünkü yalnızca bireyler kendi amaçlarına uygun uslamlama yapabilir. Bu sebeple objektivist ahlaki öğretiye göre birey, felsefenin öznesi olarak kabul edilmelidir. Rand’a göre nasıl yırtıcı hayvanlar hayatta kalmak için pençelerini kullanıyorsa insanlar da kendilerini diğer canlılardan daha donanımlı ve yetkin kılan aklın rehberliğini kullanmalıdır.

Hayatta kalmanın Rand (2006: 28) tarafından da teşvik edilen ve ahlaki olarak uygun olan tek yolu, düşünme ve üretken çalışmadır. Üretkenliği insanın hayatta kalma

178

probleminin en ahlaklı yoldan çözümü olarak gören Rand, bu temayı felsefesini geniş kitlelere ulaştırmayı amaçladığı romanlarda2 işlemiştir. Aklın kılavuzluğunda üretim ile aklın kapasitesini kullanmayı tercih etmeyerek üretilenlere el koyan asalak ve yağmacı yol arasındaki çatışma, Rand’ın felsefesinin en önemli temalarından birisidir, hatta ilkidir. Rand gibi Rothbard da, insanın varlığını ya üretimi ya da yağmayı seçerek sürdürebileceğine inanır. Lockecu doğa durumu paradigmasını benimseyen Rothbard’a göre insanın yaşamını sürdürebilmesinin ve refahını sağlayabilmesinin yegâne doğal yolu, aklını kullanması, üretim ve mübadele sürecine girerek enerjisini kullanmasıdır. Başkalarının mal ve hizmetlerine zor ve şiddet yoluyla el koymak ise daha basittir (Rothbard, 2009a: 39). Rothbard’ın yaklaşımına göre asalak yol, açık saldırı, tecavüz ve gasp gibi suçların yanında yalnızca örgütlü şekilde devlet tarafından yapılır.

Objektivizm felsefesinin temel ilkeleri olan birey, akıl, üretim gibi kavramlara önem verdiği için serbest piyasa taraftarı olan Rand’a göre piyasa sistemi bireyin üretim ve mübadele gibi barışçıl yollarla ihtiyaçlarını karşılamasına imkân tanıdığı için kıymetlidir. Rand yalnızca serbest piyasa kurumunu değil, onu sosyal ve siyasi olarak da kuşatan kapitalizmi de savunur. Rand (2004: 6) kapitalizmi, üç esasla temellendirir: İlk olarak, kapitalizm, insan doğasıyla en uyumlu sistemdir. İkinci esasa göre kapitalizm, aklın ya da rasyonalitenin mümkün kıldığı tek sistemdir. Her iki esas birleştiğinde ise üçüncüsü ortaya çıkar, yani kapitalizm en ahlaklı ekonomik, siyasi ve sosyal sistemdir.

2 Amerika’da çok satanlar listesinde yer alan Atlas Vazgeçtive Yaşamak İstiyorum romanları Rand’ın objektivizm felsefesini geniş kitlelerce duyulmasını sağlamıştır.

179

Rand’ın kavramlar setinde kapitalizm ile kast edilen, laissez-faire kapitalizmidir.

Dolayısıyla Rand’ın kapitalizmi ele alış biçimi itibariyle öne çıkarttığı hususların belirginleştirilmesi gerekir. Ekseriyetle savunulduğu gibi laissez-faire kapitalizmi Rand’a göre tarihte hiçbir zaman var olmamıştır (Peikoff, 1993:380). Laissez-faire kapitalizmini Rand, yaşanmış değil, ancak yaşanması mümkün hatta rasyonel bireyin varlığını sürdürebilmesi için zorunlu bir şekilde olması gereken tek sistem olarak görür. Ancak Batı tarihinin ve kültürünün kökenlerinde “kabilecilik” olduğunu ileri süren Rand’a (2004: 7) göre, bireylerin hayatlarına ve mülkiyetlerine yönelik tecavüz ve saldırılar sürmüştür. Kapitalizm öncesi çağlarda fiilen olmakla birlikte özel mülkiyet, ancak kapitalizmle kurumsal ve hukuki anlamda yerleşmiştir. Ancak laissez-faire kapitalizmi, tarihin hiçbir kesitinde ya da uğrağında yaşanmamıştır.

Rand’ın tarihin hiçbir döneminde yaşanmadığını ileri sürdüğü kapitalist sistem, serbest piyasa ekonomisine dair görüşleri doğrultusunda ele almaya devam edildiğinde, pek de gerçekçi olmayan bir hedef olduğu ileri sürülebilir. Buna göre, laissez-faire kapitalizminde ekonomik faaliyetler ile siyasi faaliyetlerin birbirinden koparılması amaçlanır. Rand (2006: 45) tıpkı kilise örneğinde olduğu gibi ekonominin amacıyla ve işleyiş tarzıyla devletten ayrıldığı saf, kontrolsüz bir laissez-faire kapitalizm ideali vardır. Tıpkı Nozick gibi hakların koruyucusu olan sınırlı devleti benimser. Daha ayrıntılı şekilde tarif ettiği siyasal yönetim, yasaların tarafsız şekilde uygulayıcısı olacaktır. Rand’ın sınırlı devletle uyumlulaştırdığı kapitalizmin siyasal boyutu, Amerika’nın kuruluş tecrübesinden etkilendiğini gösterir. Zira kanunların yönetimini, insanların yönetimine tercih ettiğini ifade eden Rand, Amerika’nın kuruluşuna referansla Bağımsızlık Bildirgesindeki “yönetilenlerin rızası” kavramını sık sık kullanır. Rand (2004: 439) için hükümet otoritesinin

180

kaynağı yönetilenlerin rızasıdır. Machan (2008: 79) klasik liberalizmin cebre dayanarak kural koyanlar ile pasif bir şekilde emre itaat edenler arasındaki ilişkiye son verdiği gibi, liberteryenizmin de zora dayanmayan hükümet anlayışını getirdiğini ileri sürer. Anarşist liberteryenlerin ileri sürdüğü gibi Weberyen anlamdaki monopol devlet tasavvurunun baskıcı/zorlayıcı niteliğinin olmadığı, fiziksel cebir kullanmanın yasalara bağlı olduğu savı ileri sürülür (Machan, 2008: 71).

Objektivist felsefeden türeyen siyaset anlayışında toplumdaki hiçbir bireye tanınmayan cebir kullanma ediminin devlete nasıl ayrıcalıklı bir şekilde tanındığının açıklanması gerekir. Dykes, siyasi otoriteyi meşrulaştıran teoriler içinde en çok Rand’da çelişkiler bulmaktadır zira toplumda yağma yerine üretimi, serbest piyasa ekonomisini, bireysel hak ve özgürlükleri tercih eden Rand’ın sınırlı devletten ayrıcalıklı tekel konumuna varan dönüşümünü adım adım el almaktadır. Dykes’ın (2005: 105) ortaya koyduğu silsilede dikkat çekici olan madde, objektif bir hukukun (ki bireysel özgürlüklerin teminatıdır) yalnızca devlet tekeli altında mümkün olacağına dair tespittir. Oysa Dykes’a göre devlet tekeli bireysel özgürlükleri ihlal edeceği gibi serbest bir toplumda Rand’ın da içinde olduğu objektivist görüş yanlılarının teşvik ettiği şiddet kullanmama prensibini yok etmeye meyilli olacaktır.

Tıpkı Rawls’un halklar ile devleti özdeşleştirdiği gibi Rand da toplumlar ile devletlerini bir arada değerlendirir. Objektivizm felsefesine göre üreten ve serbest piyasa ekonomisine göre hareket eden toplumların devletleri de hür, buna karşılık bireysel özgürlüklerin olmadığı toplumlar ise alturist kolektivisttir. Kapitalist olarak anılan ülkelerde devletin iktisadi alanda olmadığını söylemek mümkün değildir.

Esasında devletin olduğu sistemde onun iktisadi hayatta olmaması demek, vergi toplamaması, memur istihdam etmemesi demektir. Bu noktada kapitalizmde iktisadi

181

olarak hiçbir alana nüfuz edemeyen devlet tasavvuru, mümkün gözükmemektedir.

Randcı kapitalist sistem kavrayışındaki yanılsamayla birlikte, kapitalist olan hür devletler ve kapitalist olmayan otoriter devletler ayrımı da gerçeklik taşımamaktadır.

Randcı kapitalist barış görüşünün özündeki bu ayrıma göre, iktisadi hayata müdahil olmayan kapitalist devlet ile üretime ve üretim araçlarının sahipliğinin sınırlı bir kesimin ya da tek kişinin elinde olduğu otoriter devletler vardır.

Rothbard ise, mülkiyet haklarına ve serbest piyasa taraftarı olmakla birlikte mülkün istilasına karşı savunmanın serbest piyasa dışında hükümetin zorlayıcı gücüyle sunulmasını bir çelişki olarak yorumlar. Çünkü laissez-faire felsefesi yanlılarının bireyleri diğerlerinin istilasına karşı korumalarına rağmen, devlet tarafından müdahalelerine açık bırakmaktadır. Devletler, kendi gelirlerini mutlaka vergilendirme denilen mülkiyet ihlali ile ele geçirmek zorunda olacak ve keyfi olarak dizayn edilmiş alan üzerinde mecburi bir savunma hizmetleri tekelini haksız yere kendine mal edecektir (Rothbard, 2009b: 890).