• Sonuç bulunamadı

D. Minarşist Liberteryenizm ve Kapitalist Barış

III. ANARŞİST LİBERTERYENİZM

Geçtiğimiz yüzyılın başından beri klasik liberalizme karşı eşitlik ve adalet değeri etrafında şekillenen sosyal liberalizmin yaygın ve egemen söylem haline geldiği ifade edilmişti. Sosyal liberalizme göre sınırlı devlet taraftarı minarşizm ve anarşist liberteryenizm, çok sınırlı bir kesimin ilgisini çekmekte ve bilinmektedir.

Çalışmanın bu kısmında anarşist liberteryenlerin piyasa kurumu, devlet anlayışı ve devamında anarşist liberteryenizmin temel aksiyomlarında katkısı büyük olan Murray Rothbard’ın devletler arası düzende savunduğu argümanlara yer verilecektir.

186

Klasik liberalizmin ve sınırlı devlet taraftarı liberteryenlerin temel hak ve hürriyetlerin korunmasını sağlamak üzere devletin hukuksal ve cebri gücünü gerekli gören anlayışına karşı anarşistler, devletin olmadığı bir toplumda bireylerin gönüllü iradeleriyle gerçekleşmesi beklenen işbirliğinin sözleşmeler aracılığıyla piyasa kurumu ile gerçekleşebileceği iddiasıyla zengin bir tartışma başlatırlar.

Anarşist liberteryen olarak diğer liberteryen ekollerden ayrıştırdığımız düşünce ekolü, pek çok isimle anılmakta ancak ekseriyet tarafından anarko-kapitalizm olarak adlandırılmaktadır. Norman Barry (1986: 163) ise en genel anlamıyla anarko-kapitalizm olarak adlandırdığı düşüncenin klasik liberalizme göre bireysel özerkliğin ahlaki yönünü üzerinde daha fazla durduğu görüşündedir. Kendini anarko-kapitalist olarak adlandıran Rothbard (1972: 1) anarşizm ile kapitalizmin birbirini en iyi karşılayan sistem olduğunu, biri olmadan diğerinin sürmesinin mümkün olamayacağını dile getirir. Rothbard’ın aksine anarşizm ile bağını yok sayan Erdoğan’a (2006: 72) göre anarko-kapitalizm, liberteryenlerin laissez-faire anlayışının iktisadi alandaki tezahürüdür; ancak buradaki anarşik unsur, devletin hiç olmaması değil, yalnızca devletin iktisadi etkinliklerde bulunmaması anlamındadır.

Ancak sınırlı devlet taraftarı liberteryenlerin sıklıkla dile getirdiği şekliyle devletin iktisadi etkinlik içinde olmaması gerektiği düşüncesi, anarşistler tarafından iki açıdan mümkün olamayacağına dair savla karşılık bulur. İlki, devletin iktisadi hayat içinde olmaması demek, hiçbir etkinlik, eylem ve düzenlemede bulunmaması anlamına gelir ki; bu durumda devletin varlığından söz edilemez. Zira devletin yasalar, kararnameler, yönetmelikler aracılığıyla yaptığı her düzenleme iktisadi alanda etkiler doğuracaktır. Devletin cebir yoluyla vergi toplaması dahi minarşistleri yanlışlamaktadır. İkinci olarak, anarşistlere göre devlet, sınırlı fonksiyonlara

187

hapsedilse dahi her zaman büyümeye ve genişlemeye elverişli olacaktır. Bu sebeple devletin sınırlı hizmetlerle çerçevelendirilmesi de iktisadi bakımdan işlevsiz kılınması da mümkün değildir.

Anarşist liberteryen ekol içinde anarko-kapitalizm en bilinen adıyken, mülkiyet haklarının vazgeçilmezliğini vurgulamak üzere mülkiyet anarşizmi ya da bireyci vurgusundan ötürü bireyci anarşizm olarak da anılmaktadır. Anarko kapitalizm ya da mülkiyet anarşizmi ifadesi hâlihazırda içinde bulunduğumuz yüzyıl içinde kullanılagelen bir ifade olmakla birlikte bireyci anarşizm ya da Amerikan anarşizminin tarihi 19. yüzyıla uzanmaktadır. Josiah Warren, Lysander Spooner, Benjamin Tucker gibi liberteryen anarşistler, bireyci anarşizmin ilk temsilcileridir.

Bireyci anarşizm birbiriyle iç içe geçmiş iki düşünceden beslenir. İlki, bireylerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetlerinin her birinin diğerini bağlayacak şekilde özgür iradelerinin onayladığı işbirliğine dayalı devletsiz toplum fikridir. İkincisi ise, toplumsal hayatın adalet ve uyum içinde devamlılığının sağlanmasında serbest piyasanın temel role sahip olduğu düşüncesidir (Crocetta, 2007: 213-214).

Çalışmanın bu kısmında anarşist liberteryenizm olarak ele aldığımız fikri akım, üçüncü bölümde anarşizm ideolojisi bağlamında tartışmaya açılacaktır ancak anarko-kapitalizm, bireyci anarşizm ya da mülkiyet anarşizmi olarak değil, piyasa anarşizmi olarak adlandırılacaktır. Bu sebeple, bu kısımda piyasa anarşizmi tartışmasını bir sonraki bölüme ertelemek gerekmektedir. Ancak ayrı bir ekol olarak 19. yüzyılda Amerika’da doğan bireyci anarşizmin düşünürleri olan Josiah Warren, Lysander Spooner, Benjamin Tucker’ın yanında Morris ve Linda Tannehill, Bruce Benson, Randy Barnett, Murray Rothbard, David Friedman, Walter Block ve Hans Hermann

188

Hoppe ve kendisini hiçbir zaman anarşist olarak adlandırmasa da Gustave de Molinari, anarşist liberteryen geleneğin temsilcileri olarak anılmalıdır.

Geçtiğimiz yüzyıl içinde klasik liberalizmdeki ayrışma, bu çalışma sırasında vurgulanmaya çalışıldığı gibi, eşitlik ve adaleti özgürlük ile uyumlaştırmaya çalışan sosyal liberalizm ile temel hak ve özgürlükleri bireysel alanda korumaya çalışan minarşistler arasında gerçekleşmiştir. Oysa anarşist liberteryenizm, mülkiyet hakkını liberteryen felsefenin merkezine yerleştirerek, diğer ekollerden farklılaştırmıştır.

Minarşist liberteryenler negatif özgürlükleri korumanın ancak siyaseten sınırlı yönetimle sağlanacağı fikrini benimserken, anarşistler insan hakları ile mülkiyet hakları arasındaki “suni ayrışma” kaldırılarak insan haklarının kaçınılmaz olarak mülkiyet haklarına tekabül ettiğini ileri sürer. Anarşist liberteryenlerden Rothbard,

“mülkiyet hakları dışında hak da yoktur” (2009b: 1137) derken insan hakları ile mülkiyet hakları arasındaki sahte ayrımın kenara atılmasını gerektiğini göstermeye çalışır. Mülkiyet haklarını göz ardı etmemekle birlikte minarşistler ise insan hakları kategorisini kullanmaya devam ederek, siyasal bir hüviyet kazandırırlar. Böylece minarşistleri sivil yönetime, anarşizmi devletsiz piyasa toplumuna sevk eden düşünsel ayrımlarından biri de insan hakları/mülkiyet hakları konusu olmaktadır.

Rawls’un “toplumsal işbirliği” kavramı, bireyin toplumsallığına vurguda bulunarak onun siyasal bir yönetim altında yaşama zorunluluğuna dayanıyordu. Oysa klasik liberalizmde ve liberteryenizmde işbirliği ancak bireylerin iradelerinin sonucu gerçekleşebilir. Anarşist liberteryenizmde ise işbirliğinin yegâne koşulu

“gönüllülük”tür. Sosyal liberalizmde zorunluluğa ve bireyin iradesinin üstüne çıkan işbirliğine karşı anarşist felsefede gönüllüğe dayalı işbirliği fikri ağırlıklı önem kazanır. Liberteryen felsefe bireysel iradeyi ve tercihte bulunma özgürlüğünü bireyin

189

yaşamı için zorunlu saydığı için bireyler arasındaki ilişkilerin gönüllülüğe dayanan işbirliği içinde olması fikrini benimser. İktisadi olarak da gönüllülüğü özel sektöre, zorunluluğu ve cebri ise kamuya ait olarak görür. Anarşist liberteryenler, bireyin hayatının hiçbir bölümünde temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilmesine müdahale edilemeyeceği için gönüllülüğe dayalı piyasa ekonomisi taraftarıdır (Schneider, 2007:102). Gönüllülük prensibinin ahlaki yönüyle birlikte iktisadi olarak da etkilerini dikkate almak gerekmektedir. Kamu hizmetlerindeki tekel ve zorunluluğun aksine piyasadaki müdahalelerin rıza ile gerçekleşmesi, sunulan mal ve hizmetin de değerini takdir etmeye yarayacaktır. Ellickson’un (1991: 174) dikkat çektiği bu hususa göre, mecburi mübadele sizden istenilen bedel ile sunulan mal ve hizmet arasındaki değer ilişkisini kopartmaya zorlamaktadır.

Anarşist liberteryenizme göre şartsız/istisnasız şekilde mülkiyet haklarının korunması, bireyin üretim ve gönüllü mübadele ile yaşamını sürdürebilmesi için hiçbir surette dışarıdan yapılacak yasak, kota, tarife, vergi vb. düzenlemelerden arındırılması gerekmektedir. Rothbardcı ifadeyle bu yalnızca engellenmemiş piyasa ile söz konusudur. Rothbard ve diğer anarşistler için engellenmemiş piyasa, cebrin/zorun uygulanmadığı toplumdur.

Anarşist liberteryen Jasay (1991: 21) devletin varlığını kabul eden her siyasal teorinin ona meşru bir zorlama kategorisi ayırdığını ve her liberal düşünürün de devletin meşru olmayan zorlama sınırlarını tespit etmekle meşgul olmak zorunda kaldığını belirterek, devletli liberal felsefeye eleştiri yöneltmektedir. Anarko kapitalistler, doğası gereği devletin kötü olduğu inancını benimser ve devletin yarattığı tüm problemleri piyasanın çözebileceğine inanırlar(Schneider, 2007:102).

Ancak anarşistlerin devlet karşıtı pozisyonlarını dar anlamda ele almamak gerekir.

190

Zira mülkiyet hakkı ve gönüllülük prensibinin ihlal edilmesi, aktörün kim olduğundan bağımsız olarak hür bir topluma engel teşkil eder. Bireyler arasında can ve mal güvenliğinin ihlaline dair tehlike her zaman münferit olarak gerçekleşmekle birlikte, ekseriyetle sistematik olarak tehditler hegemonik ilişkiler kuran siyasi yönetimlerce gerçekleşmektedir. Anarşistler, devletlerin çoğu kez bir halkın ya da bölgenin işgali ile cebir yoluyla kurulduğu konusunda hemfikirdir. Bu sebeple toplum sözleşmesi gibi akitlerin mümkün olmadığına, tüm katılımcıların böyle bir rıza göstermediklerini ileri sürerler. Sivil yönetim doğası gereği cebirle ilişkilidir.

Dolayısıyla toplumda bireylerin riayet ettikleri kurallara uymadığı, rıza yerine cebirle iş gördüğü ve emeğini katarak üretimle varlığını sürdürmek yerine üretilenler üzerinden vergi salarak varlığını sürdürdüğü için devlet yönetimi gayri ahlakidir.

Çalışmanın bu kısmında liberteryen ekoller içinde en radikal ve en az tanınırlığa sahip anarşistlerin sosyal ve siyasal görüşlerine vücut veren üç unsura yani özel mülkiyet, gönüllülük ve engellenmemiş piyasa kavramına yer verilerek açıklanmaya çalışılacaktır. Bundan sonraki kısımda, özgür toplum olarak ifade edilen piyasa toplumunun yalnızca iktisadi olarak değil sosyal ilişkilere dair ilkeleri ortaya konarak, devamında minarşistlerin yeterliliğini sorguladığı piyasa anlayışı ile karşılaştırmalı olarak ele alınacaktır. İkinci kısımda, anarşistlerin devleti gayri ahlaki olarak nitelendirmelerinin nedenleri açıklanmaya çalışılacaktır. Üçüncü kısımda ise anarşist liberteryen felsefe, Murray Rothbard’ın aracılığıyla yorumlanacaktır. Ahlaki olarak bireysel özgürlüğün korunabileceği yegâne sistem olarak piyasa toplumunun mümkün olabileceğini gösterdiği için Rothbardcı felsefe önemlidir. Son kısımda ise, Rothbardcılığın müdahale karşıtlığının devlet arası ilişkilerdeki yeri tartışmaya açılacaktır. Rothbard ve diğer anarşistler devletlerin olduğu düzende hem iç

191

politikada hem de devletler arası ilişkilerde tam müdahalesizliği şart koşarlar. Diğer liberal ekollerden farklı olarak anarşistler, devletler arasında iktisadi ya da siyasi ayrım yapmamaktadırlar.