• Sonuç bulunamadı

Kuşkusuz Grotius’un kuramında doğal hukuk ile uluslar arası hukuk bağı çok kuvvetlidir. Ancak çalışmanın bu kısmında doğal hukuk kuramının devletler arası ilişkilere yönelik belirlenimine geçmeden önce insan ve sivil yönetim yani devlete dair çıkarımlarını ortaya koymak gerekmektedir. Grotius’un düşüncesinde doğal hukuk ile uluslar arası hukuk arasındaki bağ belirgin olmasına rağmen, sivil yönetimin hukuksal bileşimi açıklanmalıdır. İnsan iradesine dayalı hukuku Grotius (1967: 20) yalnız iç hukuk ve dış hukuk olarak ayırmaz, daha açık biçimde iç hukuk, kapsamı iç hukuktan daha dar olan hukuk ve kapsamı iç hukuktan daha geniş olan uluslar arası hukuk şeklinde belirler.

Kapsamı iç hukuktan daha dar olan hukuk, hatırlanacağı üzere Grotius’un hukuku en genel haliyle davranış kuralları olarak nitelendirmesiyle anlam kazanır.

55

Bu hukuk, kaynağı kamu gücüne dayanmasa da toplumsallık içinde olan insanın, bir babanın oğluna, bir efendinin kölesine buyurma yetkisini konu alır (Grotius, 1967:

20). Burada bir yazılı hukuktan bahsetmek mümkün değilse de teamülleri dikkate alır. Grotius’un, hukuku insanlar arasındaki davranış ilkeleri olarak ele aldığının bir göstergesi olarak iç hukuktan daha dar olarak nitelendirdiği hukuk, bireyler arasındaki ilişkileri konu alır.

İç hukuk ise kamu gücüne dayanır. Tıpkı uluslar arası hukuk gibi kamu gücüne dayanan iç hukukun da kökeni doğal hukuktur ve teamüller ile oluşmuştur. Bu kısımda kamu gücünü ve devletin Grotiuscu anlayışta nasıl ele alındığına yer vermek gerekir. Grotius (1967: 20) devleti şöyle tanımlar: “Özgür kişilerin, kendilerine tanınan haklardan barış içinde yararlanmak ve ortaklaşa çıkarlarını gerçekleştirmek üzere, birleşerek oluşturdukları eksiksiz bir topluluktur”.

Grotiuscu doğal hukukun ilkeleri insanın toplumsallığı içinde sivil yönetimi de belirler. Grotius’un devleti insanların bir araya gelerek oluşturduğu tasarlanmış bir kurum olarak ifade ettiği gözden kaçırılmamalıdır. Bu açıdan devlet, hukuk yoluyla en ideal formuna kavuşur. Grotius özgürlüğü bir başkasının hakimiyeti altında olmamak olarak tanımlarken, devleti bunun dışında tutar. Doğal hukuk ve insan merkezli anlayışının sonucu olarak, Grotius’un devleti yani kamu gücünü sınırlandırdığını ileri sürmek mümkün değildir. Tierney (1996: 336) ise doğa yasası ve insanın haklarına dair söylemi ile bireyin haklarının gelişebileceği en iyi alan olduğu için sivil yönetime geçildiğini, bireyin bütünün organik parçası olmadığını belirtir. Doğa yasası ve bireyin doğa durumundaki haklarına bakarak, Grotius’un insan hakları konusuna önem verdiğini ileri sürmek mümkün değildir, hatta birey-devlet ilişkilerinde Grotius tam bir mutlakıyetçidir (Bull, 1990: 85; Keene, 2005: 42).

56

Vincent (1990: 245) da Grotius'un haklar kavramının güçlü olmasına rağmen, siyaset teorisi ile bağının zayıf olduğunu belirtir. Doğa durumunda insanların sahip oldukları hakların sivil yönetimde nasıl ele alındığını incelemek gerekir. Keene doğa durumunun Grotius tarafından kabul edildiğini ancak doğal hakların devredilmezliğini benimsemediği sonucuna ulaşır. Bu durumda insan sivil topluma geçme kararı verdiğinde mülkiyet haklarını da egemene devreder (Keene, 2002: 51-52).

Birey devlet ilişkilerini Grotiuscu doğa hukuku kapsamında ele alırken, çağdaşları gibi Grotius’un da direnme hakkına ilişkin fikrilerini ele almak gerekmektedir. Vincent’a göre Grotius, yasa koyucunun haksız eylemlerine karşı direnme hakkını inkâr etmiş gözükmektedir. Egemenlik kurulduktan sonra insanların direnme hakkının olmayacağını, doğa yasasının izin vermediği fikrindedir (Vincent, 1990: 245). Tierney ise doğa tarafından insanlara tek tek koruma hakkı verilmesine rağmen, bu durumun sivil toplumun kurulmasıyla sınırlandırılmış olduğu görüşündedir. Kamu huzurunu sağlamak amacıyla devlet, insanlar ve onların mülkiyeti üzerinde daha büyük bir hak (greater right) kazanmıştır (Tierney, 1996:337).

Uluslar arası hukuk ise, doğa hukukundan sonra, hüküm yaratma ve bağlayıcı olma gücü itibariyle bütün ulusların ya da en azından birçoğunun iradesinin ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Yazılı olmayan uluslar arası hukuk, teamüller ile oluşur (Grotius, 1967: 20). Devletler arasındaki ilişkilerin Grotiuscu hukuk anlayışa göre nasıl ele alındığını yani haklı savaş anlayışını tahlil etmek gerekir. Bu durumda iki sonuca ulaşmak mümkündür: Grotius’un savaş zamanlarında dahi devletleri hukuk bağı ile sınırlandırdığı düşüncesine de varılabilir ya da Kant’ın (1960: 23-24)

57

savunduğu gibi devletleri savaşın aktörleri olarak yetkilerle donattığı ve savaşlara onay verdiği ileri sürülebilir.

Grotius’un haklı savaş ve onun dayanağı olan doğal hukuk kuramının, İspanyol din adamları Francisco de Vitoria ile Francisco Suarez’in düşünsel mirasını takip ettiği ileri sürülmüştü. Siyaset felsefesi ve tarihi yazınında haklı savaş kuramı aracılığıyla bilinen geç dönem Ortaçağ İspanyol skolastiklerinin, yeni dünyanın fethi ile birlikte yerlilerin köleleştirilmesinin karşısındadır. Aynı dönemde Fransız ve İtalyan düşünürler, mutlakıyetçi seküler devlet gücünü uygun bulurken, Vitoria ve takipçileri devlete karşı doğal hukukun ahlaki olarak üstün olduğu fikrini canlandırmaya çalışırlar (Rothbard, 2006:102). Grotius’un doğal hukuk ve haklı savaş kuramı, öncülü olarak anılan Vitoria, Suarez gibi geç dönem Skolastik düşünürler ile bir arada düşünülmelidir. Buna göre, savaşı haklı kılan nedenler ile savaş sırasında devletleri ya da işgalci/saldırgan devletleri sınırlayan konuları ayrı ayrı ele almak gerekir.

Grotius’un doğal hukuk yoluyla devletlerin adil ilkeler gereğince savaşının önünü açtığı ifade edilmişti. Vitoria ise haklı savaşı üç kritere bağlar: Haklı neden, iyi niyet ve meşru otorite. Tek haklı neden, kendini savunmak olduğu için devlet ancak kendi topraklarını savunmak amacıyla savaşa girebilir. Ancak önceden yapılan haksızlıkların cezalandırılması da sokulduğu için Vitoria’da haklı savaşın kapsamı genişler. İkinci olarak iyi niyet, savaşın zararlarının karşılanmasını içerir. Son olarak yalnızca meşru otoriteye yani egemene savaş ilan etme yetkisi verilir. Suarez ise tıpkı Vitoria ve selefi Grotius gibi savaşın haklı nedenlerini genişletmektedir:

“adalet”, “haksızlığı gidermek” gibi nedenler ile savaş ilan edilmektedir. Şüphesiz, doğal hukuk kuramcıları, yaşadığı çağdaki büyük keşiflerle birlikte, keşfedilen

58

yerlere siyasi egemenliklerini götürmekte olan kralların şan, şöhret ya da din adına savaşmasının önüne geçme problemi ile meşguldürler. Bull (1990: 88) Grotius’da haklı savaşın temellerinin yalnızca savunma (meşru müdafaa) olmadığını, aynı zamanda mülkiyetin geri alınması, verilen zararın karşılanması ve ceza uygulamaya da dayandığını belirtir.

Savaş sırasında devletleri sınırlayacak koşulları belirlerken, Vitoria, Suarez ve Grotius'un üçü de “masumların” yani sivillerin dokunulmazlığını sağlamaya çalışmışlardır. Ancak bu ilke de, işgalin sonuna kadar götürülmesi adına mülkün yağmalanması gibi unsurları içermektedir.

Grotius savaşı, uyuşmazlıklarını zor kullanma yollarına başvurarak çözmeye girişenlerin karşılıklı durumu olarak adlandırırken, savaş öncesi aktörlerin aralarındaki uyuşmazlıkları giderme konusunda tıkanarak bir sonraki süreci yani savaşı ilan ettiklerini ifade eder. Grotius’un savaş ilan etmenin şartlarını ve savaş sırasındaki sınırlandırmalarla birlikte onu doğanın bir yasası olarak, ilişkilerin bir parçası olarak kabul etmesi, düşünürü savaşı siyasetin uzantısı olarak gören realist akıma yakınlaştırır. Oysa Grotiuscu doğal hukuk kuramından türeyen uluslar arası hukukun savaşı düzenlemeye dönük ilkelerin kavramsallaştırması, makuliyet yaklaşımı içinde değerlendirilmektedir.

Uluslararası ilişkiler kuramındaki tasnif önemli olmakla birlikte çalışmanın sınırlarının liberal düşünce perspektifinden hukuk teorilerinin değerlendirilmesi olarak benimsendiği hatırlanmalıdır. Grotiuscu uluslararası hukuk ve haklı savaş doktrinine karşı Kantçı liberal felsefenin hukuk ve devletler arası ilişkiler anlayışı ile karşılaştırılması gerekmektedir. Kant, Grotius gibi savaşın hukuk yoluyla ehlileştirilmesi yerine idealist bir hukuk ve barış fikri sunar. Çalışmanın devamında

59

Kantçı hukuk, siyaset ve devletler arası ilişkilere dair sunduğu teori, tartışma konusu edilecektir.