• Sonuç bulunamadı

2. MİMARLIK MESLEĞİNE YÖNELİM MESLEK SEÇİMİ

2.3 Meslek Seçimini Etkileyen Bireysel Faktörler

2.3.2 Yetenekler

Öğrenme, yaşantılar yoluyla kazanılan kalıcı davranış değişikliği olarak ifadelendirilirken, öğretim, öğrenmeyi gerçekleştirmek üzere ortamsal koşulların planlanması, uygulanması ve değerlendirilmesi işlemidir. Eğitim süreci ise, öğretim ve öğrenme süreçlerini kapsayan geniş

bir yayılıma sahip, kapsamlı, süresiz ve çok boyutlu bir kavramdır. Yetenek, en temel ifade ile eğitimden yararlanma gizil gücü ve bireyin uygun eğitim sonucunda bilgi, beceri ve davranış kazanmasının belirtisi olarak düşünülen özellikler bütünü olarak tanımlanmaktadır. Kuzgun’ a (2000) göre yetenek, her hangi bir davranışı (bilgi ve beceri) öğrenebilmek için, doğuşta sahip olunan gizilgücün çevre ile etkileşim sonucu geliştirilmiş ve yeni öğrenmeler için hazır hale getirilmiş kısmını ifade eden bir kavramdır. Genetik yatkınlık olarak da açıklanabilen gizil güç (latent potentiality), bireyin kalıtımla getirdiği özelliklerinin eğitilmesiyle ortaya çıkacağı varsayılan yetenekler olarak ifade edilmektedir. Sharf (2006), yetenek kavramını, geleceğe yönelik olma yönüyle beceri kavramından ayırmakta ve potansiyel anlamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir.

Jensen’ e (1973) göre, yeni bir etkinliğin kazanımında kullanılan öğrenme yeteneklerine göre bireyler arasında farklılıklar gözlenmekte, bireyin yeni bir davranışı öğrenmedeki performansı, onun öğrenme yeteneklerine ve hedef davranışın bu yeteneklerle olan ilişkisine bağlı olarak değişmektedir. Bireyler arasındaki öğrenme gücü yönünden farklılıklar, kalıtım yolu ile gelen gizil güçler, bu gücü bilgi ve deneyimlerle geliştirebilme potansiyeli gibi konular üzerinde odaklaşmış, algı dikkat bellek gibi psikolojik süreçleri irdeleyen deneysel çalışmalar ilk defa 1878 yılında Leibzig’ de kurulan psikoloji laboratuarlarında gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Zihinsel yeteneklere yönelik çalışmalar revizyonlar ve kuramsal gelişmelerle, Francis Galton (1822-1911), James Cattel (1860-1944), Alfred Binet (1857-1911), Louis Thurstone (1887-1955) gibi psikometri alanında etkin çalışmalar yapmış araştırmacılar tarafından geliştirilerek çok boyutlu bir yapı kazanmıştır.

Bellek alanı, duyum keskinliği, tepki hızı gibi basit zihinsel ögeleri ile ilk defa gündeme getirilen zeka testi çalışmalarının, kavrama, akıl yürütme ve karar verme gibi karmaşık işlemlerle zenginleştirilmesi gerekliliği daha sonraki araştırmacılar tarafından vurgulanmıştır. Spearman (1863-1945), Thurstone (1887-1955), Cattel (1860-1944) gibi araştırmacıların sürekli çalışmaları sonucu, elde edilen faktör analizi tekniği ile birbirinden bağımsız yeteneklerin ve psikolojik nitelikleri belirleyen boyutların bileşimi saptanabilmiştir. Joy Paul Guilford (1897-1988) her davranışın farklı bir yetenek ürünü olduğunu savunarak, tek bir yetenek tanımlama girişiminin başarısız olacağını, grup faktörü yaklaşımı ile çeşitli özel yeteneklerin psikometrik araçlar ile ölçülebileceğini belirtmiştir (Guilford, 1950, 1967). Spearman (1863-1945), birbirinden farklı zihinsel yetenekleri ölçtüğü kabul edilen testler arasındaki ilişkileri irdeleyerek “g faktörü” teoremini ortaya koymuş, zihinsel yetenekleri ölçtüğü kabul edilen araçları, kendisinin geliştirmiş olduğu “faktör analizi” ile çözümleyerek

bir zihinsel etkinlik için, bütün zihinsel etkinliklerde ortak olan bir genel yeteneğe (general - g) ve o zihinsel yeteneğe özgü bir özel yeteneğe (special - s) ihtiyaç olduğunu belirtmiştir (Spearman, 1927). Spearman’ a göre, etkinliğin türüne göre gerektirdiği genel yetenek ve özel yetenek oranı değişmektedir. Bu bağlamda, öğrenme gizil gücü olarak tanımlanan yetenek kavramı, genel anlamda zeka kavramı ile ifade edilen “genel yetenek” boyutunun yanı sıra, sözel yetenek, sayısal yetenek, uzay - mekan ilişkileri yeteneği, şekil algısı yeteneği, motor - koordinasyon yeteneği, el - parmak becerisi, mekanik yetenek, ayrıntıları algılayabilme yeteneği gibi alt başlıklarla gruplandırılan “özel yetenek” kavramı ile tanımlanmaktadır. Buna göre, Genel Akademik Yetenek, soyut kavramları öğrenebilme, sembollerle akıl yürütebilme gücü; Sayısal Yetenek, olguları matematiksel ilişkiler halinde ifade edebilme, soyut semboller kullanabilme, tümevarımsal tümdengelimsel sebep sonuç çıkarımları yapabilme, ilişkileri ve bağıntıları fark edebilme, mantıksal ilişkiler kurabilme, hipotez üretme, problem çözme, eleştirel düşünme, sınıflama, sıralama, kategorize etme, nesneleri analiz edebilme yetisi; Sözel Yetenek, kelimelerle düşünme ve ifade edebilme, dildeki kompleks anlamları değerlendirebilme, gramer bilgisi, mecazi anlatım, benzetme, soyut ve simgesel düşünme, kelimelerdeki anlamları ve düzeni kavrayabilme, dili üretme ve etkili kullanma becerisi, Görsel Mekansal Yetenek; uzay mekan şekil ilişkilerini görebilme, zaman sürekliliğinde nesnelerin yerleşimi ve aralarındaki ilişkiyi kavrayabilme, cisimlerin uzayda hareket ettirildikleri takdirde alacakları biçimleri göz önünde canlandırabilme, üç boyutlu nesneleri algılayabilme, resimler, imgeler, şekiller ve çizgilerle düşünebilme, görme alanını tüm ayrıntılarıyla algılayabilme, zihinsel imgelerle düşünebilme, yeni imajlar yaratabilme, hayal gücü yeteneği olarak tanımlanmaktadır.

Thorndike ve Hagen (1961), zekanın birbirinden bağımsız farklı faktörlerden meydana geldiğini, bu nedenle çeşitli zeka tiplerinden söz edilebileceği düşüncesini gündeme getirmiştir. Buna göre, zihinsel yetenekler; mekanik zeka, sosyal zeka, soyut zeka olmak üzere üçe ayrılmakta ve düzey, genişlik, hız terimleri ile ifade edilebilecek üç yönü ile değerlendirilmektedir.

Mantıksal (matematiksel) ve sözel (dilsel) zekanın ağırlıklı olarak irdelenmesine yönelik klasik zihinsel yetenek tanımlamasına karşın, Gardner (1982, 1983) tarafından, bireyin sahip olduğu doğal gizil güçleri, potansiyelleri, yetenekleri bulmayı - geliştirmeyi ve yaşam boyu karşılaşılan farklı problemlere uyarlayarak yeni ürünler ortaya çıkarmayı hedefleyen Çoklu Zeka Teoremi (Multiple Intellegence - MI Theory) geliştirilmiştir. Bu teoreme göre, bireyin farklı zihinsel yetenek bileşenlerini tanıması potansiyel yeteneklerin ortaya çıkartılması ve

yönlendirilmesi bağlamında oldukça önemlidir. Bireyin eğitim meslek iş yaşamı performansında farklı yetenek beceri ve kişilik özelliklerinin etken olabileceği düşüncesi ile, zihinsel yeteneklerin tekil boyutlarla irdelenmesi yerine kapsamlı olarak incelenmesi gereği düşüncesi yaygınlaşmıştır. Bu nedenle, zihinsel yetenekler, psikometrik ölçümlerde, sözel muhakeme, sayısal muhakeme, soyut – görsel muhakeme, kısa süreli bellek gibi çeşitli alt boyutlarıyla incelenmektedir. Her ne kadar, her konuda öğrenme için gerekli öğrenme gücü olarak tanımlanabilen genel yeteneğin önemi vurgulansa da, farklı zeka türlerinin etkinliğine dayanan özel yeteneklerin üzerinde durulması gereği üzerinde görüş birliği oluşmuştur. Bu görüşe göre, sözel – dilsel, mantıksal – matematiksel, görsel – mekansal zihinsel yetenek boyutlarının yanı sıra, kinestetik, ritmik, sosyal ve içsel zeka boyutlarının varlığı söz konusudur (Cross, 1986).

Yirminci yüzyılın başından itibaren “özel yetenek” ifadesi ile tanımlanan farklı zeka türlerinin ölçülmesine ve bu yeteneklerin bireyin eğitim ve meslek hayatındaki performansı ile ilişkilerine yönelik olarak “Mesleki Yetenek Örüntüsü” araştırmaları adı altında çeşitli çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, her mesleğe özgü özel yetenek örüntüleri mevcuttur ve çeşitli mesleklerin geliştirdiği yetenek düzeylerinde büyük ölçüde örtüşme vardır. Minnesota Üniversitesinde 4000 meslek sahibi kişi üzerinde gerçekleştirilen araştırma bulgularına göre (1929), sıralamada, genel zeka yeteneğinde fizikçiler, görsel algı yeteneğinde mimarlar, mekanik yetenekte makine mühendisleri ile pilotlar, sayısal yetenekte ise muhasebeciler en üst sırada yer almaktadır. Bazı mesleklerde, üyeler bu yeteneklere göre seçilip eğitime kabul edilirken, bazı mesleklerde bu yeteneklerin mesleki eğitim sürecinde geliştirilmesi hedeflenmektedir. Araştırma sonuçlarına göre, eğitime kabul yöntemleri farklılaşsa da, uzun ve spesifik eğitim gerektiren meslekler için belirlenen mesleki yetenek örüntüsüne göre meslek üyeleri arasında yetenek farklılaşmaları oldukça azdır. Örneğin, bulgular, göz – el koordinasyonu açısından pilotlar arasında, görsel – mekansal yetenek bağlamında mimarlar arasında farklılıklar gözlenmediğini göstermektedir (Kuzgun, 2000). Yetenekler ile eğitimdeki başarı, yetenekler ile mesleki eğitim sürecindeki başarı arasındaki ilişkilerin irdelendiği araştırmalar, yetenek testlerinin eğitim sürecindeki başarıyı yordama gücünün, meslek sürecindeki başarıyı yordama gücünden daha etken olduğunu göstermektedir. Yetenekler ile mesleki süreçteki başarı arasında beklenen düzeyde korelasyon bulunamamasının nedeni, başarının tanımındaki subjektif faktörlerin etkisinin yanı sıra, mesleki süreçte başarıda etken olan faktörlerin eğitim sürecine oranla çeşitlilik göstermesi ve kişilik özellikleri, ekonomik faktörler, sosyal çevre gibi boyutların etkinliğinin artması ile

açıklanabilir. Benzer şekilde çeşitli araştırmaların ortak bulgusu, eğitimdeki başarı ile meslekteki başarı arasında beklenir düzeyde yüksek bir korelasyon görülmediğine yöneliktir. Mesleki eğitim sürecine oranla mesleki uygulama sürecinin gerektirdiği yetenekler alana göre farklılaşan çok boyutlu bir nitelik kazanmaktadır.

Araştırma bulguları, genel yetenek düzeyini ölçen psikometrik araçların eğitim sürecindeki başarıyı yordama gücünün, özel yetenek düzeyini ölçen araçlara oranla daha etken olduğunu ortaya koymaktadır (Ghiselli, 1963). Bu sonuç, genel yetenek düzeyinin (g faktörü) bütün etkinlikler için performansı yordamada etken olup objektif kriterler ile ölçülebilir bir nitelik gösterirken, özel yetenek testlerinin ise performansı yordamada ancak, bir etkinliğin gerektirdiği yetenekler yalın ve saf biçimde ölçülebilir özellikler taşıyor ve kompleks boyutlar içermiyorsa etken olabileceği düşüncesine dayandırılmaktadır.

Yetenekler ve meslek seçimi arasındaki ilişkileri irdeleyen araştırmaların ortak bulgusu, genel yetenek düzeyi yüksek olan bireylerin meslek seçimi kararlarında daha gerçekçi ve tutarlı olduklarını göstermektedir (Holden, 1961). Bu ortak bulguyu, ÖSS’ ye başvuran adayların genel akademik yetenek düzeyi yükseldikçe tercih sayısında görülen azalma yaygın bir istatistiksel sonuç olarak desteklemektedir. Meslek tercihinde bireylerin genel akademik yetenek düzeyi ne olursa olsun, toplumsal saygınlık düzeyi yüksek profesyonel mesleklere yönelme eğilimi söz konusudur (Uzer, 1987).

Cinsiyete göre yetenek farklılaşmalarını irdeleyen araştırmalardan elde edilen bulgular, kadın ve erkeğin sahip oldukları farklı cinsiyet hormonlarının beyin fonksiyonlarını etkilerken, farklı bilişsel yetenekler sağladığını ve beyin yapılarını da farklılaştırdığını ortaya koymaktadır. Nörobiyoloji alanındaki son çalışmalar, testesteron ve androjen gibi hormonların ve beynin bu hormonlar etkisi ile farklılaşan bölümlerinin mekansal yetenekler, algılama hızı gibi bilişsel yeteneklere etkileri üzerinde yoğunlaşmaktadır (Kimura, 1992). Çeşitli araştırmalar, kadınların daha kuvvetli bir görsel hafızaya ve algılama hızına sahip olduğu, erkeklerin ise, oldukça kompleks figürler içinden basit biçimleri seçebilme yeteneğine sahip olduğu, bundan dolayı da, mekanın karmaşıklığının algılamaya etkisinin kadınlara oranla daha az olduğu bulgusunu ortaya koymaktadır. Kadınların ayrıntıyı algılama yeteneği yönünden erkeklerden (Kimura, 1992; Brown vd., 1998), erkeklerin ise mekanik ilişkileri görebilme yeteneği yönünden kadınlardan, kadınların el – göz koordinasyonu yeteneği yönünden erkeklerden, erkeklerin ise şekil – uzay ilişkileri yeteneğini yönünden kadınlardan üstün olduğuna yönelik bulguların varlığı söz konusu olsa da, çalışmalar bir bütün olarak

irdelendiğinde cinsiyete göre yetenek farklılaşmaları konusunda evrensel bir yargıya varmanın mümkün olmadığı görülmektedir (Mc Coby ve Jacklin 1974). Çeşitli araştırmalardan elde edilen ortak bulgu, ilk öğrenimden başlayarak mezuniyet ortalamaları irdelendiğinde kızların eğitimdeki başarılarının erkeklerden üstün olduğunu fakat, mesleki süreçte yetenek ve becerilerini bir kariyer gelişimi çerçevesinde değerlendiremeyip aynı başarıyı sürdüremediklerini göstermektedir (Card vd., 1980; Kuzgun, 2000). Bu bulgu çeşitli araştırmalarda kadınların, cinsiyet rolü, toplumsal şartlanmalar, sosyal baskı gibi etkenler nedeniyle yüksek düzeyde risk alma gerektirmeyen, yarışmacı ortamdan uzak düzenli yaşam öneren mesleklere yönelme eğiliminin yüksek olması ile açıklanmaktadır (Block, 1984; Levin vd., 1988; Verma ve Sharma, 1990; Weisberg ve Robbs, 1997).